MERKEZ KOMİTESİ'NİN SBKP(B)
XVI. PARTİ KONGRESİ'NE SİYASİ
FAALİYET RAPORU [36]
3 SSCB İle Kapitalist Devletler Arasındaki İlişkiler
XVI. Parti Kongresi'ne, Siyasi Faaliyet Raporu 221
a Daha önce dünya kapitalizminin çelişkilerinden sözettim. Ne var ki, bu çelişkiler dışında bir çelişki daha vardır. SSCB ile kapitalist ülkeler arasındaki çelişkiyi kastediyorum. Ancak bu çelişki
kapitalizm içi bir çelişki olarak değerlendirilemez. Bu çelişki, bir bütün olarak kapitalizmle, inşa halinde olan sosyalizmin ülkesi arasındaki çelişkidir. Fakat bu durum, sözkonusu çelişkinin, kapitalizmi ta temellerine kadar çökertmesini ve sarsmasını engellemez. Dahası bu çelişki, kapitalizmin bütün çelişkilerini köklerine kadar açığa çıkarır ve bunları tüm kapitalist düzenin bir Olmak ya da Olmamak sorunu haline getirerek bir düğümde birleştirir. O nedenle burjuvazi, ne zaman kapitalist çelişkiler keskinleşmeye başlasa, gözlerini SSCB'ye çeviriyor: Kapitalizmin şu ya da bu çelişkisini, ya da en iyisi bütün çelişkilerini, SSCB'nin hesabına, sadece varlığı sayesinde bile işçi sınıfı ve sömürgeleri devrimcileştiren, yeni bir savaş çıkarılmasını, dünyanın yeniden paylaşılmasını engelleyen ve kapitalistlere ekonomik kriz nedeniyle şimdi her zamankinden daha çok ihtiyaç duydukları, Sovyetler Birliği iç pazarında yayılma izni vermeyen bu Sovyetler ülkesinin, bu devrim kalesinin hesabına çözmek mümkün değil mi acaba di-ye.
SSCB'ye karşı maceraperest sataşma ve müdahale eğilimi bundandır. Bu eğilim ekonomik krizin gelişmesiyle bağlantılı olarak daha da güçlenecektir.
Şu an bu eğilimin en açık temsilcisi, bugünün burjuva Fransa'sıdır; şefkatten kırılan "Pan Avrupa"nın
[41] yurdu, Kellogg Paktı'nın [42] "beşiği" olan, dünyanın tüm saldırgan ve militarist devletleri arasında en saldırganı, en militaristi olan Fransa'dır.
Fakat müdahale iki yanı keskin bir kılıçtır. Bunu burjuvazi çok iyi bilmektedir. Müdahale pürüzsüz geçse ve SSCB'nin yenilgisiyle sonuçlansa ne iyi olur, diye düşünüyor. Peki, ya kapitalistlerin yenilgisiyle sonuçlanırsa ne olacak? Fiyaskoyla sonuçlanan böyle bir müdahale daha önce olmuştu. Bu ilk müdahale, Bolşeviklerin henüz güçsüz olduğu bir dönemde çökmüştü, peki bu ikincisinin aynı şekilde fiyaskoyla son bulmayacağının garantisi nedir? Herkes bugün Bolşeviklerin, hem ekonomik, hem politik, hem de ülkenin askeri güçlerinin hazırlanması açısından, eskiyle kıyaslanmayacak derecede güçlü olduklarını biliyor. Ayrıca, SSCB'ye karşı müdahaleye izin vermeyecek, müdahaleye karşı savaşacak ve gerekirse kapitalistleri arkadan vurabilecek kapitalist ülkelerin işçileri ne olacak? Bu durumda SSCB ile, Bolşeviklerin de karşı olmadıkları ticari ilişkileri geliştirme yolunu tutmak daha iyi olmaz mı?
SSCB ile barışçıl ilişkileri sürdürme eğilimi bundandır.
Böylece, iki faktörler dizisi ve birbirine taban tabana zıt yönde etkide bulunan iki farklı eğilim bulunuyor:
1) SSCB ile kapitalist ülkeler arasındaki ekonomik ilişkileri yıkma, SSCB'ye karşı provokatif sataşmalar ve SSCB'ye karşı gizli ve açık müdahale hazırlıkları politikası. Bunlar SSCB'nin uluslararası durumunu tehlikeye düşüren faktörlerdir. Muhafazakâr İngiliz kabinesinin SSCB ile ilişkileri koparması, Doğu Çin demiryolunun Çin militaristleri tarafından işgal edilmesi, SSCB'ye karşı mali abluka, Papanın başını çektiği din adamlarının, SSCB'ye karşı açtıkları "haçlı seferi", yabancı devletlerin ajanları tarafından örgütlenen, uzmanlarımızın sabotaj faaliyetleri, "Lena Goldfields"in
[43] bazı çalışanlarının yaptığı türden bombalı saldırılar ve kundaklamalar örgütlenmesi, SSCB temsilcilerine yapılan suikastler (Polonya), ihracatımıza zorluklar çıkarılması (ABD, Polonya) vs. gibi olaylar, bu faktörlerin etkisine bağlanmalıdır.
2) Kapitalist ülkelerin işçilerinin SSCB'ye gösterdiği sempati ve destek, SSCB'nin ekonomik ve politik gücünün artması, SSCB'nin artan savunma gücü, Sovyet iktidarı tarafından bıkmadan izlenen barış politikası. SSCB'nin uluslararası durumunu güçlendiren faktörler bunlardır. Doğu Çin demiryolu anlaşmazlığının başarıyla tasfiye edilmesi, Büyük Britanya ile ilişkilerin yeniden tesisi, kapitalist ülkelerle ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi vs. gibi olaylar, bu faktörlerin etkisine bağlanmalıdır.
SSCB'nin uluslararası durumu bu faktörler arasındaki mücadeleyle belirlenmektedir.
b SSCB'yle kapitalist devletler arasındaki ekonomik ilişkilerin iyileştirilmesinin önündeki kırgınlık sebeplerinden birinin borçlar sorunu olduğu söyleniyor. Bunun borçların ödenmesi için bir argüman değil, müdahale propagandası için saldırganların elinde bir bahane olduğuna inanıyorum. Bu alandaki politikamız gayet açık ve tamamiyle haklıdır. Bize kredi verilmesi koşuluyla, savaş öncesi borçların küçük bir kısmını ödemeye hazırız, ve bu ödemeyi kredi için ek faiz olarak değerlendiriyoruz. Bu koşul olmadan borçları ödeyemeyiz, ödememeliyiz. Bizden daha fazlası mı bekleniyor? Hangi hakla? Bu borçların, devrimin düşürdüğü Çarlık hükümeti tarafından alındığı ve Sovyet hükümetinin onun yükümlülüklerinin sorumluluğunu alamayacağı bilinmiyor mu? Devletlerarası hukuktan, uluslararası yükümlülüklerden sözediliyor. Peki ama, "müttefik" baylar, Besarabya'yı, hangi devletlerarası hukuk temelinde SSCB'den koparıp Romanyalı boyarların esaretine teslim ettiler? Fransa, İngiltere, Amerika ve Japonya'nın kapitalistleri ve hükümetleri hangi devletlerarası hukuk temelinde SSCB'ye saldırdılar, SSCB'ye karşı müdahale başlattılar, hangi devletlerarası hukuk temelinde Sovyetler Birliği'ni üç yıl boyunca talan ve halkını mahvettiler? Eğer devletlerarası hukuk ve uluslararası yükümlülük buysa, haydutluk ne acaba? (Gülüşmeler, alkışlar.) "Müttefik" bayların, bu tür haydutluklarla, devletlerarası hukuka, uluslararası yükümlülüklere dayanma hakkını yitirdikleri açık değil mi?
Devamla, Rus Bolşeviklerinin yaptığı propagandanın "normal" ilişkilerin yolunu açmayı engellediği söyleniyor. Propagandanın zararlı etkilerinden korunmak için bay burjuvalar, ikide bir, "güvenlik kordonu", "tel engelleri"yle sınır çekiyorlar çevrelerine ve bu "engelleri" koruma şerefini Polonya,
Romanya, Finlandiya vb. ülkelere bırakmaya tenezzül ediyorlar. "Güvenlik kordonları" ve "tel engelleri" koruma sorumluluğu kendisine verilmek istenmiyor diye Almanya'nın kıskançlıktan çatladığı söyleniyor. Propagandayla ilgili gevezeliğin "normal ilişkiler"in yeniden tesisine karşı bir argüman değil, müdahale propagandası için bir bahane olduğunu ispata gerek var mı? Gülünç duruma düşmek istemeyen insanlar, nasıl olur da, kendi ülkeleri bu düşünceler için uygun zemin oluştururken, Bolşevizmin düşüncelerine "mani olmak" gibi bir çabaya girişebilirler? Bir zamanlar Çarlık da Bolşevizme "engel olmak" istemiş, ama bilindiği gibi bunu başaramamıştı. Engel olamamıştı, çünkü Bolşevizm her yerde boy veriyor, dışardan değil, içerde ürüyor. Görüldüğü gibi, Rus Bolşeviklerine karşı hiçbir ülke Çin, Hindistan, Çin Hindi kadar yüksek "engeller" koymamıştır. Ama ne görüyoruz? Oralarda Bolşevizm boy veriyor; bütün "güvenlik kordonları"na rağmen boy veriyor, çünkü apaçık ki bu ülkelerde Bolşevizm için uygun koşullar mevcut. Fakat bunun Rus Bolşeviklerinin propagandalarıyla ne ilgilisi var? Bay kapitalistler, ekonomik krize, kitlelerin sefaletine, işsizliğe, düşük ücretlere, emekçilerin sömürülmesine bir biçimde "engel olma"yı başarabilselerdi, durum farklı olurdu; ülkelerinde Bolşevik hareket de olmazdı. Asıl mesele, bütün alçakların, kendi zaaflarını ya da, yeteneksizliklerini Rus Bolşeviklerinin propagandasına dayandırarak haklı çıkarmaya çalışmasıdır.
Devamla, kırgınlık sebeplerinden bir başkasının da, Sovyet düzeni, kollektifleştirme, Kulaklara karşı mücadele, din karşıtı propaganda, "bilim adamları" arasındaki karşı-devrimci ve sabotörlere karşı mücadele, Bessedovski, Solomon, Dimitriyevski ve benzerleri gibi sermaye uşaklarının kovulması olduğu söyleniyor. İyice eğlendirici olmaya başladı. Demek Sovyet düzeni hoşunuza gitmiyor. Kapitalist düzen de bizim hoşumuza gitmiyor. (Gülüşmeler, alkışlar.) Bir avuç kapitalist milyonlarca servete sahipken, onlarca milyon işsizin açlık çekmesi, sadakaya
muhtaç oması bizim hoşumuza gitmiyor. Fakat madem ki başka ülkelerin içişlerine karışmama konusunda bir kez anlaştık, o zaman yeniden bu soruna dönmenin anlamsız olduğu açık değil mi? Kollektifleştirme, Kulaklara karşı mücadele, sabotörlere karşı mücadele, din karşıtı propaganda vs., SSCB işçi ve köylülerinin anayasamızca teminat altına alınmış, tartışma götürmez hakkıdır. SSCB Anayasası'nı bütün kararlılığımızla uygulayacağız, uygulamak zorundayız. O nedenle, anayasamıza uymak istemeyen biri, canı nereye isterse oraya çekip gidebilir. Bessedovski, Solomon, Dimitriyevski gibilerine gelince, bunları devrim için yararsız ve zararlı mıymıntılar olarak bundan sonra da kapı dışarı edeceğiz. Çöplerden özel haz duyanlar onları başlarına çalsınlar. (Gülüşmeler.) Devrimimizin değirmenleri iyi çalışıyor. Değirmen taşları, değerli olanları ayıklayıp Sovyetlere veriyor, çöpleri ise dışarı atıyor. Fransa'da, Paris burjuvaları arasında bu mıymıntılara büyük bir talep olduğu söyleniyor. Ne güzel, bu malları istedikleri gibi ithal etsinler. Elbete bu, Fransa'nın ticaret bilançosunda ithalat hanesini biraz kabartacaktır, ki buna bay burjuvalar her zaman karşı çıkarlar. Neyse, bu onların meselesi. Fransa'nın içişlerine karışmak istemiyoruz. (Gülüşmeler, alkışlar.)
SSCB'nin öteki ülkelerle "normal" ilişkilerin yolunu açmasını engelleyen "engeller" konusunda durum budur.
Bu "engeller"in sadece sözde engeller olduğu, sadece Sovyet düşmanı propagandaya bahane bulmak için başvurulduğu görülüyor.
Politikamız barış ve bütün ülkelerle ticari ilişkileri genişletme politikasıdır. Bu politikanın bir sonucu, bir dizi ülkeyle ilişkilerin iyileştirilmesi ve bir dizi ticaret anlaşmasının, teknik yardım sözleşmesinin vs. imzalanmasıdır. Bu politikanın bir başka sonucu, SSCB'nin Kellogg Paktı'na katılması, Polonya, Romanya, Litvanya vs. ile, Pakta uygun olarak protokoller imzalaması, Türkiye ile dostluk ve tarafsızlık antlaşmasının süresinin uzatılması üzerine protokol imzalamasıdır. Son olarak, bu politikanın bir sonucu da, savaş kışkırtıcılarının bir dizi pro
vokatif faaliyet ve maceracı sataşmalara girişmelerine rağmen, düşmanlarımızın bizi çekmeye çalıştığı çatışmalara girmeyerek barışı korumayı başardığımız gerçeğidir. Bu barış politikasını bundan sonra da bütün gücümüzle, bütün olanaklarımızla uygulayacağız. Başkalarından bir karış bile toprak istemiyoruz. Ama kendi topraklarımızdan da bir parmak bile vermeyeceğiz kimseye. (Alkışlar.)
Dış politikamız budur.
Şimdi görev bu politikayı bundan sonra da Bolşeviklere has kararlılıkla yürütmektir.
SOSYALİST
İNŞANIN BÜYÜYEN KABARIŞI VE SSCB'NİN İÇ DURUMU