SVERDLOV ÜNİVERSİTESİ'NDE VERİLEN
KONFERANSLAR
Nisan 1924
VIII PARTİ
Devrim öncesi dönemde, az çok barışçıl gelişme döneminde, II.
Enternasyonal partilerinin işçi hareketinde egemen güç olduğu ve
parlamenter mücadele biçimlerinin temel biçimler olarak görüldüğü bu
koşullarda parti, sonraları açık devrimci savaş koşulları altında
kazandığı ciddi ve tayin edici öneme sahip değildi ve olamazdı da.
Çeşitli saldırılara karşı II. Enternasyonal�i savunmak için Kautsky, II.
Enternasyonal partilerinin savaş aracı değil, bir barış aracı
olduklarını, tam da bu yüzden savaş sırasında, proletaryanın devrimci
eylemleri döneminde, herhangi ciddi birşeye girişecek durumda
olmadıklarını söyledi. Bu tamamıyla doğrudur. Ama bu ne demektir? Bu
demektir ki, II. Enternasyonal partileri, proletaryanın devrimci
mücadelesi için işe yaramazdır; işçileri iktidara götüren,
proletaryanın militan partileri değil, parlamento seçimleri ve
parlamenter mücadele için düzenlenmiş bir seçim aygıtıdır. Aslında, II.
Enternasyonal oportünistlerinin egemenlik döneminde proletaryanın asıl
siyasi örgütünün parti değil de parlamento fraksiyonu olduğu olgusu da
bununla açıklanır. Parti'nin bu dönemde gerçekte parlamento
fraksiyonunun bir eklentisi ve ona hizmet etmekle yükümlü bir öğe
olduğu iyi bilinir. Kanıtlamaya gerek yoktur ki, böylesi koşullar
altında ve böyle bir partinin yönetimi altında proletaryayı devrime
hazırlamak sözkonusu bile olamazdı.
Ama yeni dönemin gelip
çalmasıyla durum temelden değişti. Yeni dönem, sınıfların açıktan
çatışması dönemidir; proletaryanın devrimci eylemleri dönemi,
proletarya devrimi dönemi, güçlerin emperyalizmi devirmeye, iktidarın
proletarya tarafından ele geçirilmesine doğrudan hazırlanması
dönemidir. Bu dönem, proletaryanın önüne yeni görevler koyar: tüm parti
çalışmasını yeni, devrimci bir tarzda yeniden örgütlemek, işçileri
iktidar uğruna devrimci mücadele ruhuyla eğitmek, yedekleri yetiştirmek
ve yakınlaştırmak, komşu ülkelerin prole-terleriyle ittifakı kurmak,
sömürgelerdeki ve bağımlı ülkelerdeki kurtuluş hareketiyle sağlam
bağlar kurmak vs. vb. Bu yeni görevlerin, parlamentarizmin banşçıl
koşullarında eğitilmiş olan eski sosyal-de-mokrat partilerin güçleriyle
çözülebileceğini sanmak, kendini onmaz bir çaresizliğe, kaçınılmaz bir
yenilgiye mahkûm etmek demektir. Üstesinden gelinecek böylesi
görevlerin olduğu yerde eski partileri başta . tutmaya devam etmek,
tamamen silahsız durumda kalmak demektir. Kanıtlamaya gerek yoktur ki,
proletarya böyle bir duruma razı olamazdı.
Yeni bir
partinin, militan bir partinin, devrimci bir partinin, proletaryaya
iktidar uğruna mücadelede önderlik edecek kadar cesur, devrimci durumun
çapraşık koşulları içinde yolunu şaşırmayacak kadar deneyimli, hedefe
giden yolda tehlikeli engellerden sakınacak kadar esnek bir partinin
zorunluluğu buradan gelir.
Böyle bir parti olmaksızın,
emperyalizmi devirmek, proletarya diktatörlüğünü kurmak düşünülemez
bile.
Bu yeni parti, Leninizmin partisidir. Bu yeni partinin
özellikleri nelerdir?
Işçi sınıfının öncü müfrezesi olarak
Parti. Parti herşeyden önce işçi sınıfının öncü müfrezesi olmak
zorundadır. Parti'nin, işçi sınıfının en iyi unsurlarını, bu unsurların
deneyimini, devrimci ruhunu proletarya davası uğruna sonsuz
fedakârlığını emmesi gerekir. Ama gerçekten bir öncü müfreze olması
için, partinin devrimci teori ile, hareketin yasalarının bilgisiyle,
devrimin yasalarının bilgisiyle silahlanmış olması gerekir. Yoksa parti,
proletaryanın mücadelesini yönetemez, proletaryaya önderlik edemez.
Eğer parti, işçi sınıfının kitlesinin duygularını ve düşündüklerini
kaydetmekle yetinirse, kendiliğinden hareketin kuyruğunda sürüklenirse,
kendiliğinden hareketin ataletinin ve politikaya karşı ilgisizliğin
üstesinden gelemezse; eğer parti, proletaryanın geçici çıkarlarının
üstüne çıkamazsa, kitleleri proletaryanın sınıf çıkarlarını anlama
bilinç düzeyine yükseltemezse, gerçek bir parti olamaz. Parti, işçi
sınıfından ilerde olmak zorundadır; parti, işçi sınıfından daha
uzakları görebilmelidir; parti, kendiliğinden hareketin kuyruğunda
sürüklenmemeli, proletaryaya önderlik etmelidir. "Kuy-rukçuluk"
siyasetini vaaz eden II. Enternasyonal partileri, proletaryayı
burjuvazinin elinde bir alet olmaya mahkûm eden burjuva politikasının
bir aracıdırlar. Ancak proletaryanın öncü müfrezesi olan ve kitleleri
proletaryanın sınıf çıkarlarını anlama bilinç düzeyine yükseltebilen bir
parti, ancak böyle bir parti, işçi sınıfım trade-union'culuk yolundan
vazgeçmeye ve bu sınıfı bağımsız bir siyasi güç haline getirmeye
muktedirdir. Parti, işçi sınıfının siyasi önderidir.
Yukarıda, işçi sınıfının mücadelesinin güçlüklerinden, bu mücadelenin
çapraşık koşullarından, strateji ve taktikten, yedeklerden ve
manevralardan, saldırıdan ve geri çekilmekten söz ettim. Bu koşullar,
savaş koşullarından daha az çapraşık değildir, belki daha da
çapraşıktır. Bu koşullar içinde doğru yolu kim bulabilir, milyonlarca
proletere doğru yönü kim gösterebilir? Savaş halinde olan hiçbir ordu,
yenilmek istemiyorsa, deneyimli bir kurmay heyetinden vazgeçemez.
Proletaryanın da, eğer amansız düşmanlarının pençesinde kahrolmak
istemiyorsa, böyle bir kurmay heyetinden hiç mi hiç vazgeçemeyeceği
açık değil midir? Ama bu kurmay heyet nerededir? Bu kurmay heyeti ancak
proletaryanın devrimci partisi olabilir. Devrimci partisi olmayan bir
işçi sınıfı, kurmay heyeti olmayan bir ordudur. Parti, proletaryanın
savaş kurmay heyetidir.
Ama parti sadece öncü müfreze olamaz.
Aynı zamanda sınıfın bir müfrezesi, sınıfın bir parçası, varlığının
bütün kökleri ile ona sımsıkı bağlı bir parçası olmak zorundadır. Öncü
müfreze ile işçi sınıfının arta kalanı arasındaki fark, parti üyeleri
ile partisizler arasındaki fark, sınıflar yok olmadıkça, proletarya,
başka sınıflardan gelen unsurlarla kendi saflarını tamamlamadıkça, işçi
sınıfı bütünü ile öncünün düzeyine yükselmedikçe, ortadan kalkamaz. Ama
bu fark, işçi sınıfından kopmaya kadar varırsa, parti kendi içine
çekilir ve partisiz kitlelerle bağlan çözülürse, parti parti olmaktan
çıkar. Parti, partisiz kitlelerle bağlı değilse, kendisiyle partisiz
kitleler arasında bağlantı yoksa, bu kitleler partinin önderliğini kabul
etmiyorlarsa; eğer partinin kitleler arasında manevi ve siyasi itibarı
yoksa, parti sınıfa önderlik edemez. Kısa bir süre önce, partimize 200
000 işçiyi yeni üye kaydettik. Bu üye kaydının dikkate değer yanı, bu
işçilerin partiye özellikle kendiliklerinden gelmemeleri, ama yeni
üyelerin kabulüne fiilen katılan ve onların onayı olmaksızın bir tek
yeni üyenin alınmadığı bütün partisizler kitlesi tarafından
gönderilmeleridir. Bu olgu, partisiz işçilerin büyük kitlesinin
Partimizi kendi öz partisi, kendine yakın ve yakın tanıdığı olarak
gördüğünü, Parti'nin gelişmesinin ve güçlenmesinin kendilerini son
derece ilgilendirdiğini ve kaderlerini Partimizin önderliğine seve seve
bağladığını gösteriyor. Kanıtlamaya gerek yoktur ki; partiyi
partisizler kitlesine bağlayan bu çözülmez manevi bağlar olmaksızın,
parti, sınıfının tayin edici gücü haline gelemezdi. Parti, işçi
sınıfının ayrılmaz bir parçasıdır.
"Biz", diyor Lenin,
"sınıfın partisiyiz, ve bu yüzden, hemen hemen tüm sınıf (savaş
sırasında, içsavaş döneminde, kesinlikle tüm sınıf) partimizin yönetimi
altında hareket etmelidir, partimizin çevresinde saflarını mümkün
olduğu kadar sıklaştırmalıdır; ama kapitalizmin egemenliği altında tüm
sınıfın ya da hemen hemen tüm sınıfın, öncü müfrezesinin, yani kendi
sosyal-demokrat partisinin bilinçlilik ve eylem düzeyine çıkabileceğini
düşünmek Manilovizm ve 'kuyrukçuluk' olur. Kapitalizm altında (daha
ilkel olan, ve gelişmemiş katmanların bilincine daha kolay
ulaşabildikleri) sendika örgütünün bile, işçi sınıfının tümünü ya da
hemen hemen tümünü kucaklayamayacağından, aklı başında hiçbir
sosyal-demokrat kuşku duymamıştır. Öncü müfreze ile, ona doğru çekilen
kitleler arasındaki farkı unutmak, öncünün gittikçe daha geniş kitleleri
bu ileri düzeye yükseltme görevini unutmak, yalnızca kendini aldatmak,
gözlerini görevlerimizin muazzam büyüklüğüne kapamak ve bu görevlerin
kapsamını daraltmak olur." (Bkz. Lenin, Bütün Eserler, C. 6, s. 261-262.
Rusça.)
İşçi sınıfının örgütlü müfrezesi olarak Parti. Parti,
işçi sınıfının yalnızca öncü müfrezesi değildir. Eğer sınıfın
mücadelesini gerçekten yönetmek istiyorsa, aynı zamanda sınıfın örgütlü
müfrezesi de olmak zorundadır. Kapitalizm şartlarında partinin görevleri
son derece büyük ve çeşitlidir. Parti, iç ve dış gelişmenin son derece
çetin şartlan altında proletaryanın mücadelesini yönetmek zorundadır;
durum saldırıyı gerektiriyorsa, proletaryayı saldırıya geçirmeli, durum
geri çekilmeyi gerektiriyorsa, proletaryanın, güçlü hasmının
darbelerinden sakınmasını sağlamalıdır; örgütsüz partisiz işçi
kitlesinin milyonlarına disiplin ruhunu ve planlı mücadeleyi, örgütlülük
ve metanet ruhunu taşımalıdır. Ama parti, ancak kendisi de disiplinin
ve örgütlülüğün cisimleşmesi ise; ancak kendisi proletaryanın örgütlü
müfrezesi ise bu görevleri layıkıyla yerine getirebilir. Bu koşullar
olmaksızın, partinin proletaryanın milyonlarca kitlesine gerçek
önderliği sözkonusu olamaz. Parti, işçi sınıfının örgüllü müfrezesidir.
Örgütlü bir bütün olarak Parti düşüncesi, Partimizin Tüzüğü'nün birinci
maddesine konan Lenin'in ünlü formülasyonu ile saptanmıştır; bu
formülasyona göre parti, örgütlerinin toplamıdır ve parti üyesi ise
parti örgütlerinden birinin üyesi olan kimsedir. Bu formülasyona daha
1903'te karşı çıkan Menşevikler, bunun yerine kendi kendini parti üyesi
ilan etme "sistemini", parti üyesi "sıfatını", partiyi şu ya da bu
şekilde destekleyen, ama parti örgütüne mensup olmayan ve mensup olmak
da istemeyen her "profesör" ve "öğrenci"ye, her "sempatizan" ve
"grevci"ye dek genişleten bir "sistem" koymayı önerdiler. Kanıtlamaya
gerek yoktur ki, eğer bu orijinal sistem Partimizde yer etseydi,
Parti'nin kaçınılmaz olarak profesör ve öğrencilerle aşırı derecede
dolmasına ve parti ile sınıf arasındaki sının silerek partinin örgütsüz
kitleleri öncü müfrezenin düzeyine yükseltme görevini ortadan
kaldırarak, Par-ti'yi "sempatizanlar" denizinde kaybolmuş, şekilsiz,
dezorganize bir "kuruluş" haline gelmesine götürürdü. Söylemeye gerek
yok ki, böyle oportünist bir "sistem" ile Partimiz, devrimimizde işçi
sınıfının örgütleyici çekirdeği rolünü yerine getiremezdi.
"Martov yoldaşın görüşü açısından", der Lenin, "Parti'nin sınırları
tamamiyle belirsiz kalmaktadır, çünkü 'her grevci' 'kendini Parti üyesi
ilan edebilir'. Bu belirsizliğin yararı nedir? Bir 'ünvan'ın en geniş
biçimde yayılması. Zararı ise, sınıf ile Parti'yi birbirine karıştıran
örgüt dağıtıcı düşüncenin taşınmasıdır." (Aynı yerde, s. 268.)
Ama Parti, sadece parti örgütlerinin toplamı değildir. Parti aynı
zamanda bu örgütlerin birleşmiş sistemi, üst ve alt yönetim
organlarıyla, azınlığın çoğunluğa uymasıyla, bütün Parti üyeleri için
bağlayıcı olan pratik kararlarıyla, bu örgütlerin resmen birleştirilmiş
bütünlüğüdür. Bu koşullar olmaksızın Parti, işçi sınıfının
mücadelesinin planlı ve örgütlü yönetimini gerçekleştirmeye yetenekli
birleştirilmiş ve örgütlü bir bütün olamaz.
"Eskiden", der
Lenin, "Partimiz şeklen örgütlenmiş bir bütün değildi, sadece ayrı ayrı
grupların bir toplamı idi; ve bundan dolayı da bu gruplar arasında
ideolojik etkileme ilişkilerinden başka bir ilişki bulunamazdı. Şimdi
ise örgütlü bir Parti haline geldik; ve bu da bir gücün yaratılması,
fikirlerin otoritesinin gücün otoritesine dönüştürülmesi, alt Parti
kademelerinin üst Parti kademelerine bağımlı olması demektir." ( Aynı
yerde, s. 384-385.)
Azınlığın çoğunluğa uyması ilkesi, Parti
çalışmasının bir merkez tarafından yönetilmesi ilkesi, istikrarsız
unsurların hücumlarına, "bü-rokatizm", "formalizm" vb. suçlamalarına sık
sık hedef olur. Kanıtlamaya gerek yoktur ki, bu ilkeler
uygulanmaksızın, Parti'nin bir bütün olarak sistemli çalışması ve işçi
sınıfının mücadelesinin yönetilmesi olanaksız olurdu. Örgüt sorununda
Leninizm, bu ilkelerin sıkı sıkıya uygulanmasıdır. Bu ilkelere karşı
mücadeleyi Lenin, alayla karşılanmaya ve reddedilmeye layık "Rus
nihilizmi" ve "aristokratik anarşizm" diye niteler.
"Bir
Adım İleri" adlı kitabında Lenin, bu istikrarsız unsurlar hakkında
şöyle der:
"Bu aristokratik anarşizm, özellikle Rus
nihilistine özgüdür. Parti örgütü ona korkunç bir 'fabrika' gibi
görünür; parçanın bütüne, azınlığın çoğunluğa boyun eğmesi bir
'kölelik'tir... , merkezin yönetimi altında işbölümü onda, insanların
'çarka ve dişliye' dönüşmesine karşı trajikomik bir çığlık atmaya neden
olur..., Parti'nin örgüt tüzüğünden söz edilmesi, yüzünü aşağılayıcı bir
şekilde buruşturmasına ve küçümseyici bir tavırla, işlerin tüzük
olmadan da pekâlâ yürüyebileceğini belirtmesine ... neden olur."
"Bu ünlü bürokratizme karşı çığlıkların, merkezi organların personel
bileşiminden duyulan hoşnutsuzluğu örtmeye yarayan bir örtü, bir incir
yaprağı olduğu... açıktır sanıyorum. Sen bir bürokratsın, çünkü parti
kongresi seni benim isteğimle değil, benim isteğime rağmen seçti; sen
bir formalistsin, çünkü parti kongresinin formal kararlarına
dayanıyorsun, benim rızama değil; kaba-mekanik bir tarzda hareket
ediyorsun, çünkü parti kongresinin 'mekanik' çoğunluğuna dayanıyorsun
ve benim koopte edilme işleğimi dikkate almıyorsun; sen bir otokratsın,
Çünkü iktidarı eski ahbap çevresine teslim etmek istemiyorsun"* (Aynı
yerde, s. 412-413 ve 380).
Proletaryanın sınıf örgütünün en
yüksek biçimi olarak Parti. Parti, işçi sınıfının örgütlü müfrezesidir.
Ama parti, işçi sınıfının biricik örgütü değildir. Proletarya, onlar
olmaksızın sermayeye karşı başarılı bir mücadele yürütemeyeceği, bir
dizi diğer örgütlere de sahiptir: sendikalar, kooperatifler, fabrika
örgütleri, parlamento grupları, partisiz kadın birlikleri, basın,
kültür ve eğitim örgütleri, gençlik dernekleri, (açık devrimci eylemler
sırasında) devrimci mücadele örgütleri, (eğer proletarya iktidarda ise)
devlet örgütü biçimi olarak Temsilciler Sovyeti vb. Bunların büyük
çoğunluğu, partisiz örgütlerdir ve içlerinden ancak birkaçı Parti'ye
doğrudan doğruya dayanır ya da Parti'nin kollarını oluşturur. Bu
örgütlerin hepsi, belirli şartlarda işçi sınıfına kesinlikle
gereklidirler, çünkü bunlar olmadan mücadelenin çeşitli alanlarında
proletaryanın sınıf mevzilerini güçlendirmek, burjuva toplum düzeninin
yerine sosyalist toplum düzenini geçirmekle yükümlü güç olarak
proletaryayı çelikleştirmek imkânsızdır. Ama sayısı bu kadar kabarık
olan bu örgütlerin yönetim birliği nasıl gerçekleştirilecektir? Bu
örgüt çokluğunun, yönetimde dağınıklığa yol açmayacağının garantisi
nerdedir? Denebilir ki, bu örgütlerin her biri, kendi özel alanında
faaliyet göstermektedir ve dolayısıyla bunlar birbirlerine engel olamaz.
Bu elbette doğrudur. Ama bir tek sınıfa, proleterler sınıfına hizmet
ettiklerine göre, bütün bu örgütlerin faaliyetlerini bir tek doğrultuda
yürütmeleri gerektiği de doğrudur. O zaman şu soru ortaya çıkıyor: Bütün
örgütlerin çalışmalarında izlemeleri gereken bu çizgiyi, bu genel
doğrultuyu kim belirler? Gereken deneyime sahip bulunduğu için, yalnız
bu genel çizgiyi hazırlamaya yetenekli olmakla kalmayan, aynı zamanda
yeterli otoriteye de sahip bulunduğu için, bütün bu örgütleri, yönetim
birliğini sağlamak ve aykırı hareketleri gidermek üzere bu çizgiyi
uygulamaya sevketmeye yetenekli olan o merkezi örgüt nerdedir?
Bu örgüt, proletaryanın partisidir.
Parti, bunun için gerekli
bütün önşartlara sahiptir; çünkü birincisi, Parti, proletaryanın
partisiz örgütlerine doğrudan doğruya bağlı olan ve çok defa bu
örgütleri yöneten işçi sınıfının en yetkin unsurlarının toplandığı
alandır; ikincisi, işçi sınıfının en yetkin unsurlarının toplanma alanı
olarak Parti, işçi sınıfının örgütlerinin bütün biçimlerini yönetmeye
yetenekli önderlerin yetiştirilmesi için en iyi okuldur; üçüncüsü, işçi
sınıfı önderlerinin yetiştirilmesi için en iyi okul olarak Parti,
deneyimi ve otoritesi sayesinde proletaryanın mücadelesinin önderliğini
merkezileştirmeye ve böylelikle işçi sınıfının çeşitli partisiz
örgütlerini, Parti'yi sınıfa bağlayan yardımcı organlar ve volan
kayışları haline getirmeye yetenekli biricik örgüttür. Parti,
proletaryanın sınıf örgütünün en yüksek biçimidir.
Tabii ki bu, partisiz örgütlerin, sendikaların, kooperatiflerin vb.
partinin yönetimine şeklen ast olarak bağlı olmaları demek değildir.
Sadece, bu örgütlere mensup olan ve tartışma götürmez şekilde etkili
olan Parti üyeleri; bu partisiz örgütlerin, faaliyetlerinde proletarya
partisine mümkün olduğunca yakınlaştırılması ve onun siyasi önderliğini
gönül rızasıyla kabul etmeleri için bütün ikna yollarına başvurmalıdır
demektir.
İşte bunun için Lenin, partinin, siyasi önderliği,
proletaryanın bütün diğer örgüt biçimlerine uzanması gereken
"proletaryanın sınıf birliğinin en üst biçimi" olduğunu söyler. (Bkz.
Lenin, Seçme Eserler, C. 10, s. 84. [s. 106. �İnter Yayınları.])
İşte bunun için, partisiz örgütlerin "bağımsızlığı" ve "tarafsızlığı"
oportünist teorisi, bağımsız parlamenterler ve Parti'den kopmuş
yazarlar, darkafah sendikacılar ve küçük-burjuvalaşmış kooperatifçiler
üreten bu teori, Leninizmin teorisi ve pratiği ile kesinlikle bağdaşmaz.
Proletarya diktatörlüğünün aleti olarak Parti. Parti, proletarya
örgütünün en yüksek biçimidir. Parti, proleterler sınıfının içinde ve bu
sınıfın örgütleri arasında temel yönetici güçtür. Ama bu hiç de
Parti'nin kendisi için bir amaç olduğu, kendi kendine yeter bir güç
olarak görülebileceği anlamına gelmez. Parti, proleterlerin sınıf
birliğinin sadece en yüksek biçimi değildir, aynı zamanda proletaryanın
elinde, henüz kurulmadan önce diktatörlüğünün kurulmasına yarayan,
kurulduktan sonra ise bu diktatörlüğün pekiştirilmesine ve
geliştirilmesine yarayan bir araçtır. Eğer proletarya iktidar sorunuyla
karşı karşıya kalmasaydı, emperyalizmin yarattığı koşullar, kaçınılmaz
savaşlar, bir bunalımın varlığı, burjuvaziyi devirmek ve proletarya
diktatörlüğünü kurmak için proletaryanın bütün güçlerinin bir noktada
toplanmasını gerektirmeseydi, Parti devrimci hareketin bütün diğer örgüt
biçimleri içindeki üstün durumuna erişemezdi. Parti, proletaryaya
herşeyden önce, proletaryanın iktidarı başarıyla ele geçirmesi için
vazgeçilmez bir kurum olan savaş genelkurmayı olarak gereklidir.
Kanıtlamaya gerek yoktur ki, proletaryanın kitle örgütlerini çevresinde
toplamaya ve savaş sırasında hareketin tümünün önderliğini
merkezileştirmeye yetenekli bir parti olmasaydı, proletarya Rusya'da
devrimci diktatörlüğünü kuramazdı.
Ama Parti, proletaryaya
sadece diktatörlüğünü kurması için gerekli değildir; Parti,
diktatörlüğü devam ettirmek, onu sosyalizmin tam zaferinin çıkarma
sağlamlaştırmak ve geliştirmek için daha da gereklidir.
"Partimizde", diyor Lenin, "en sert disiplin, gerçek demir disiplin
olmadan; işçi sınıfının bütün kitlesinin; yani bu sınıfta düşünen,
namuslu, fedakâr, etkili, geri tabakalara kılavuzluk etmeye ve onları
peşinden sürüklemeye yetenekli ne varsa onların Parti'ye tam ve
sınırsız desteği olmadan, Bolşeviklerin, 2,5 yıl demiyorum, 2,5 ay bile
iktidarda kalamayacaklarını bugün hemen herkesin görebildiği
muhakkaktır." (Aynı yerde, s. 56. [Türkçesi, s. 75.])
Ama diktatörlüğü "devam ettirmek" ve "geliştirmek" ne demektir?
Milyonlarca proletere disiplin ve örgütlülük ruhunu aşılamaktır;
proleter yığınlar içinde, küçük-burjuva kökenli güçlerin ve
küçük-bur-juva alışkanlıkların kemirici etkisine karşı bir savunma
kalesi ve savunma ordusu kurmaktır; küçük-burjuva tabakaları eğitmek ve
kalıba dökmek için proleterlerin örgütsel çalışmalarını desteklemektir;
sınıfları kaldırmak ve sosyalist üretimi örgütlendirmek için zorunlu
şartları hazırlamaya yetenekli bir güç olabilmeleri için proleter
kitlelerin kendilerini eğitmelerine yardım etmektir. Bütün bunları ise,
gücünü birliğinden ve disiplininden alan bir parti olmaksızın başarmak
imkânsızdır.
"Proletarya diktatörlüğü", diyor Lenin,"eski
toplumun güçlerine ve geleneklerine karşı, kanlı ve kansız, şiddetli ve
banşçı, askeri ve iktisadi, pedagojik ve idari inatçı bir mücadeledir.
Milyonlarca ve on milyonlarca insanın alışkanlıklarının gücü, en korkunç
güçtür. Mücadelede çelikleşmiş bir parti olmaksızın, sözkonusu sınıfta
namuslu ne varsa onun güvenini kazanmış bir parti olmaksızın, kitlelerin
ruh halini kollamayı ve kitle üzerinde etkili olmayı bilen bir parti
olmaksızın, bu mücadeleyi basan ile devam ettirmek imkânsızdır." (Aynı
yerde, s. 78. [Türkçesi, s. 99.])
Proletarya, diktatörlüğünü
kurmak ve devam ettirmek için Parti'ye muhtaçtır. Parti, proletarya
diktatörlüğünün bir aletidir.
Bundan çıkan sonuç şudur ki,
sınıfların ortadan kalkması ve proletarya diktatörlüğünün giderek
sönmesi, yok olması ile (absterben �ÇN) Parti de giderek sönecek, yok
olacaktır.
Hiziplerin varlığı ile bağdaşmayan bir irade
birliği olarak Parti. Birliğinden ve demir disiplininden güç alan bir
Parti olmaksızın, proletarya diktatörlüğünü kurmak ve devam ettirmek
imkânsızdır. Ama irade birliği olmadan, bütün Parti üyelerinin tam ve
koşulsuz eylem birliği olmadan, Parti'de demir disiplin düşünülemez.
Kuşkusuz ki bu, Parti'de fikir mücadelesine yer olmadığı anlamına
gelmez. Tam tersine, demir disiplin, eleştiriye ve fikir mücadelesine
engel olmak şöyle dursun, Parti'nin bağrında eleştiriyi ve fikir
mücadelesini önşart koşar. Üstelik bu, disiplinin "kör" disiplin olması
demek hiç değildir. Tam tersine, demir disiplin, bilinçliliği ve itaat
özgürlüğünü dıştala-maz, bilakis bunları önşart olarak öngörür; çünkü
ancak bilinçli bir disiplin, gerçekten demir disiplin olabilir. Ama
fikir mücadelesi bitince, eleştiri tükenip karara varılınca, bütün Parti
üyelerinin irade birliği ve eylem birliği şarttır. Bu öyle bir zorunlu
şarttır ki, onsuz ne birleşmiş Parti, ne de Parti'de demir disiplin
düşünülebilir.
"Bugünkü çetin içsavaş döneminde", diyor
Lenin, "Komünist Partisi, ancak mümkün olduğunca merkezileşmiş tarzda
örgütlenmişse, Parti'de askeri disipline pek benzeyen demir disiplin
yürürlükteyse ve Parti'nin merkezi, büyük bir otoriteye sahipse, geniş
yetkileri varsa ve Parti üyelerinin genel güvenini kazanmışsa görevini
başarabilir." (Bkz. Lenin, Seçme Eserler, C. 10, s. 197. [s. 226. �İnter
Yayınlan.])
Diktatörlüğün kuruluşundan önceki mücadele
koşullarında Parti disiplini hakkında bunlar söylenebilir.
Diktatörlüğün kurulmasından sonra aynı şeyi, ama daha da büyük ölçüde
söylemek gerekir.
"Proletarya partisinin demir disiplinini",
der Lenin, "(özellikle onun diktatörlüğü sırasında) azıcık da olsa
zayıflatan kimse, gerçekte, proletaryaya karşı burjuvaziye yardım eder."
(Bkz. Lenin, Seçme Eserler, C. 10, s. 79. [s. 100. �İnter Yayınlan.])
Bundan çıkan sonuç şudur ki hiziplerin varlığı parti birliği ile, demir
disiplini ile bağdaşamaz. Kanıtlamaya gerek yoktur ki, hiziplerin
varlığı, birçok merkezin ortaya çıkmasına yol açar; birçok merkezin var
olması ise Parti'de ortak bir merkezin yokluğu, irade birliğinin
parçalanması, disiplinin gevşemesi ve dağılması, diktatörlüğün
zayıflayıp dağılması demektir. Elbette ki, proletarya diktatörlüğüne
karşı mücadele eden ve proleterleri iktidara götürmek istemeyen II.
Enternasyonal partileri, hizip özgürlüğü gibi bir liberalizmi hoş
görebilirler; çünkü bu partilerin demir disipline ihtiyaçları yoktur.
Ama çalışmalarını proletarya diktatörlüğünün kuruluşu ve
sağlamlaştırılması görevi üzerinde örgütlendiren Komünist Enternasyonal
partileri, ne "liberalizmi" ne de hizip özgürlüğünü hoş göremezler.
Parti, her türlü hizipçiliği ve Parti içinde her türlü iktidar
bölünmesini dıştalayan bir irade birliğidir.
Bundan dolayı
Lenin, "proletarya diktatörlüğünün başarılarının temel şartı olarak
Parti birliğinin ve proletaryanın öncü müfrezesinin irade birliğinin
gerçekleşmesi bakımından hizipçiliğin tehlikeleri"ne işaret eder. Bu
düşünce, Partimizin X. Kongresi'nde kabul edilen "Parti Birliği
Üzerine" başlıklı özel karannda ifade edilmiştir.
Bundan
dolayı Lenin, "Parti'den kesin ve hemen ihraç edilme" cezası ile "her
türlü hizipçiliğin tam olarak bastırılmasını" ve "şu ya da bu platform
üzerinde kurulmuş bütün grupların hemen dağıtılmasını" talep eder (bkz.
"Parti Birliği Üzerine" karar).
Parti, kendini oportünist
unsurlardan arındırarak güçlenir.
Parti'deki oportünist
unsurlar, hizipçiliğin kaynağıdır. Proletarya, dışa kapalı bir sınıf
değildir. Köylü, küçük-burjuva kökenli unsurların, kapitalizmin
gelişmesi sonucunda proleterleşmiş aydınların durmadan bu sınıfa doğru
aktıkları görülür. Aynı zamanda, burjuvazinin sömürgelerden elde ettiği
ekstra kârlarla beslediği proletaryanın üst tabakaları, özellikle
sendika yöneticileri ve parlamenterler, bir yozlaşma süreci geçirir.
"Yaşam tarzlarıyla", der Lenin, "kazançlarıyla, dünya görüşleriyle, tam
küçük-burjuva niteliği taşıyan bu burjuvalaşmış işçi tabakası ya da
'işçi aristokrasisi', II. Enternasyonal'in esas desteğidir; günümüzde
de burjuvazinin esas sosyal desteğidir (askerî değil). Çünkü bunlar,
işçi hareketi içinde burjuvazinin gerçek ajanları, kapitalist sınıfın
işçi uşakları..., reformizmin ve şovenizmin gerçek yayıcılarıdır-lar."
(Bkz. Lenin, Emperyalizm Kapitalizmin En Yüksek Aşaması, s. 10. [s. 16.
�İnter Yayınları.])
Bütün bu küçük-burjuva gruplar şu
ya da bu şekilde Parti'ye sızarlar; Parti'ye kararsızlık ve oportünizm
ruhunu, moral bozukluğu ve güvensizlik ruhunu getirirler. Hizipçiliğin
ve çözülmenin kaynağını, örgüt dağıtıcılığının ve Parti'nin içten
parçalanmasının kaynağını esas olarak onlar oluşturur. Ardında böyle
"müttefikler" varken emperyalizme karşı savaşmak, kendini hem cepheden,
hem de cephe gerisinden iki ateş arasında bırakmak demektir. Bu yüzden,
böyle unsurlara karşı amansız mücadele ve bunların Parti'den kovulması,
emperyalizme karşı mücadelenin başarısı için ön şarttır.
Parti içinde ideolojik mücadele ile oportünist unsurların
"aşılabileceği" teorisi, bir ve aynı Parti çerçevesi içinde bu
unsurların "üstesinden gelinebileceği" teorisi, Parti'yi felce ve
kronik hastalığa mahkûm etmenin belirtisi olan çürük ve tehlikeli bir
teoridir; bu teori, Parti'nin oportünizme peşkeş çekilmesi tehlikesini
doğurur; proletaryayı devrimci partisinden, emperyalizme karşı
mücadelesinde en önemli silahından yoksun bırakmakla tehdit eder. Eğer
saflarında Martov ve Dan'lar, Potressov ve Akselrod'lar bulunsaydı,
Partimiz doğru yolu tutamaz, iktidarı ele geçirip proletarya
diktatörlüğünü örgütleyemez, iç-savaştan zaferle çıkamazdı. Eğer
Partimiz iç birliğini ve saflarının eşsiz birliğini sağlayabildiyse, bu
herşeyden önce oportünizm pisliğinden kendini zamanında arındırması,
saflarından tasfiyecileri ve menşe-vikleri kovmayı bilmesinden ötürüdür.
Proletarya partilerinin gelişme ve güçlenme yolu, saflarım
oportünistlerden ve sosyal-şovenlerden, sosyal-yurtseverlerden ve
sosyal-pasifistlerden arındırmaktan geçer. -Parti, saflarını oportünist
güçlerden arındırarak güçlenir.
"Saflarında reformistler,
menşevikler bulundukça", der Lenin, "proletarya devrimini muzaffer
kılmak, bu devrimi korumak imkânsızdır. Bu ilkesel olarak açıktır. Bu
hem Rusya'da hem de Macaristan'da deneyimle açıkça doğrulanmıştır...
Rusya'da birçok kez öyle güç durumlar ortaya çıktı ki, eğer menşevikler,
reformistler, kü-çiik-burjuva demokratlar Partimizde kalsaydı, Sovyet
rejimi muhakkak devrilirdi... Herkesin kabul ettiği gibi, İtalya'da,
devlet iktidarını ele geçirmek için proletarya ile burjuvazi arasında
tayin edici mücadeleler yakındır. Böyle bir anda Parti'den ihraçları
mutlak zorunlu olan yalnız Menşevikleri, reformistleri, Turati'cileri
kovmak yetmez; yalpalamaya eğilimli olan ve reformistlerle 'birliği'
bozmama yönünde yalpalayan kusursuz komünistleri de tüm sorumlu
mevkilerden uzaklaştırmak yararlı olabilir... Devrimin arifesinde,
devrimin zaferi için en çetin savaşlar sırasında, Parti içinde en ufak
yalpalama herşeyi mahvedebitir, devrimi başarısızlığa sürükleyebilir;
proletarya iktidarı henüz sağlamlaşmadığından ve ona karşı saldın hâlâ
çok güçlü olduğundan, iktidarı proletaryanın elinden koparıp alabilir.
Eğer böyle bir anda yalpalayan önderler çekilirlerse, bu Parti'yi, işçi
hareketini ve devrimi zayıflatmaz, tersine güçlendirir." (Bkz. Lenin,
Seçme Eserler, C. 10, s. 252-254. [s, 283-286. �İn,ter Yayınları.])
LENİNİZMİN
TEMELLERİ ÜZERİNE