KÜTÜPHANE | STALIN

Diyalektik ve Tarihsel Materyalizm
Jozef Stalin

  <<<<  TARİHSEL MATERYALİZM

Tarih boyunca">

KÜTÜPHANE | STALIN

Diyalektik ve Tarihsel Materyalizm
Jozef Stalin

  <<<<  TARİHSEL MATERYALİZM

Tarih boyunca, toplumun üretim güçlerinde görülen değişme ve gelişmeye uygun olarak, insanların üretim ilişkileri, ekonomik ilişkileri de değişmiş ve gelişmiştir.

Tarihte beş temel üretim ilişkisi tipi bilinmektedir: ilkel komünal, köleci, feodal, kapitalist ve sosyalist.
 

İlkel komünal sistemde, üretim araçları üzerindeki kollektif mülkiyet, üretim ilişkilerinin temelidir. Bu durum, esas olarak o dönemin üretim güçlerinin niteliğine karşılık düşer. Taş aletler ve daha sonra ortaya çıkan ok ve yay, insanların doğa güçlerine ve vahşi hayvanlara karşı tek başına savaşım vermelerini güçleştiriyordu. Ormandan meyve toplamak, balık yakalamak, barınaklar yapabilmek için, insanlar ortaklaşa çalışmak zorundaydılar; ancak böylece, aç kalıp ölmekten, vahşi hayvanlara ya da komşu kabilelere kurban olmaktan kurtulabiliyorlardı. Ortak çalışma hem üretim araçlarının hem de ürünlerin ortak mülkiyetine yol açmıştı. O zamanlar, vahşi hayvanlara karşı savunma aracı olarak da kullanılan üretim aletleri dışında, herhangi bir üretim aracı üzerinde özel mülkiyet kavramı henüz yoktu. O zamanlar ne sömürme vardı ne de sınıflar.
 

Köleci sistemde, üretim ilişkilerinin temeli, üretim araçları üzerindeki, ve ayrıca, üretimde çalışan ve sahibinin herhangi bir hayvan gibi alıp satabildiği ya da öldürebildiği köle üzerindeki köle sahibinin mülkiyetidir. Bu gibi üretim ilişkileri, esas olarak, o dönemdeki üretim güçlerinin durumuna karşılık düşer. Taş aletler yerine, insanlar artık madeni aletlere sahiptirler; ne çobanlığın, ne çiftçiliğin bilindiği ilkel ve sefil bir avcılık yerine, hayvancılığın, tarımın, el zanaatlarının ve bu çeşitli üretim kolları arasında bir işbölümünün ortaya çıktığı görülür; bireyler ve gruplar arasında ürünlerin mübadelesine, servetin birkaç kişi elinde birikmesine, üretim araçlarının gerçek birikiminin bir azınlığın elinde toplanmasına, ve, çoğunluğun azınlık tarafından boyuneğdirilip köleleştirilmesine yol açan olanakların belirdiği görülür. Artık burada, toplumun bütün üyelerinin üretim süreci içindeki ortak ve özgür çalışması görülmez; burada egemen olan şey, çalışmayan köle sahipleri tarafından sömürülen kölelerin zorla çalıştırılmasıdır. Onun için, artık burada üretim araçlarının ya da üretilen ürünlerin ortak mülkiyeti yoktur. Bunun yerini özel mülkiyet almıştır. Burada köle sahibi, ilk ve esas mal sahibi, mutlak mal sahibidir.
 

Zenginler ve yoksullar, sömürenler ve sömürülenler, bütün haklara sahip olan insanlar ve hiçbir hakka sahip olmayan insanlar ve bunlar arasında zorlu sınıf savaşımı — işte, köleci sistemin görünüşü.
 

Feodal sistemde, üretim ilişkilerinin temeli, feodal beyin üretim araçları üzerindeki mülkiyeti, ve, onun öldürmeye artık hakkı olmadığı ama alıp satabildiği üretici olan serf üzerindeki sınırlı mülkiyetidir. Feodal mülkiyet, köylü ve zanaatçının üretim aletleri ve bireysel çalışma ürünü olan özel ekonomisi üzerindeki bireysel mülkiyetiyle birarada bulunur. Bu üretim ilişkileri, esas olarak o dönemdeki üretim güçlerinin durumuna karşılık düşer. Demirin eritilmesi, işlenmesi ve daha da geliştirilmesi; demir uçlu saban ve dokuma tezgâhının yayılması, tarımın, bahçıvanlığın, bağcılığın, zeytinyağı imalâtının sürekli gelişmesi, el zanaatları atelyelerinin yanında imalâthanelerin de belirmesi — işte, bu sistemin üretim güçlerinin durumundaki belli-başlı çizgiler bunlar.
 

Yeni üretim güçleri, emekçinin üretimde belirli bir girişkenlik göstermesini, çalışmaya bir yakınlık ve ilgi duymasını gerektirir. Bu yüzden, feodal bey, işe ilgi duymayan ve hiçbir girişkenliğe sahip olmayan köleden vazgeçiyor, kendisine ait toprağı ve üretim aletleri olan ve toprağı ekip-biçerek elde ettiği üründen bir kısmını feodal beye ödeyecek derecede işe ilgi duyan serfle ilgilenmeyi yeğ tutuyor.
 

Burada özel mülkiyetin daha da gelişmiş olduğunu görüyoruz. Sömürü, biraz hafifleşmiş olmakla birlikte, hemen hemen kölecilikte olduğu kadar zorludur. Sömürenlerle sömürülenler arasındaki sınıf savaşımı, feodal sistemin ana çizgisini oluşturur.

 

Kapitalist sistemde, üretim ilişkilerinin temeli, üretim araçları üzerindeki kapitalist mülkiyettir. Üreticiler üzerinde, yani ücretli işçiler üzerinde artık mülkiyet yoktur. Bu sistemde işçiler kişi olarak bağımlılıktan kurtuldukları için, kapitalist onları öldüremez, satamaz; ama, üretim araçlarından yoksun olduklarından, açlıktan ölmemek için işgücünü kapitaliste satmak ve sömürü boyunduruğuna katlanmak zorundadırlar. Üretim araçları üzerinde, kapitalist mülkiyetin yanısıra, serflikten kurtulan köylülerin ve zanaatçıların kendi bireysel emeklerine dayanan, ve, önceleri oldukça geniş ölçüde yaygın bulunan özel mülkiyetleri de yer alır. El zanaatları atelyeleri ve imalâthaneler yerini, makinelerle donatılmış kocaman fabrikalara ve işyerlerine bırakır. Köylülerin ilkel üretim aletleriyle ekip-biçtikleri feodal beylerin malikanelerinin yerini, bilimsel yollarla işletilen tarım makineleriyle donatılmış güçlü kapitalist işletmeler alır.
 

Yeni üretim güçleri, üretimde çalışanların, bilisiz ve alıklaştırılmış serflerden daha bilgili ve daha kavrayışlı olmalarını, makineleri anlayıp onları kullanabilecek yetenekte olmalarını gerektirir. Bu yüzden, kapitalistler, serfliğin bağlarından kurtulmuş ve makineyi doğru-dürüst kullanabilecek derecede eğitim görmüş ücretli işçilerle iş görmeyi yeğ tutarlar.
 

Ama üretim güçlerini devasa ölçülerde geliştirmek için, kapitalizm, kendisinin de çözemiyeceği çelişmelerle bir ağ gibi sarılmıştır. Gitgide daha fazla emtia üreterek ve bunların fiyatlarını düşürerek, kapitalizm, rekabeti keskinleştirir; küçük ve orta özel mülk sahipleri yığınını yıkıma uğratır, onları proleterleştirir, satınalma güçlerini azaltır. Sonuçta, imal edilen metaların sürümü olanaksız duruma girer. Üretimi genişleten ve milyonlarca işçiyi kocaman fabrika ve işyerlerinde toplayan kapitalizm, üretim sürecine sosyal bir nitelik verir ve böylece kendi temelini kendisi sarsar. Çünkü, üretim sürecinin sosyal niteliği, üretim araçlarının sosyal mülkiyetini gerektirir. Oysa, üretim araçları özel kapitalist mülkiyet olarak kalır ve bu durum üretim sürecinin sosyal niteliğiyle bağdaşamaz.
 

Üretim güçlerinin niteliğiyle üretim ilişkileri arasıdaki bu uzlaşması olanaksız çelişmeler, nöbet nöbet patlak veren fazla üretim krizleri sırasında açıkça kendilerini gösterirler; yığınları yıkıma uğratmaları yüzünden yeterince alıcı bulamayan kapitalistler, ürünleri yakmak, mamul malları yoketmek, üretimi durdurmak, üretim güçlerini tahrip etmek zorunda kalırlar, ve bu durum, emtia azlığından değil, fazla emtia üretildiğinden dolayı, milyonlarca insanın işsizlik ve açlıktan acı çektikleri sırada olur.
 

Bu demektir ki, artık kapitalist üretim ilişkileri toplumdaki üretim güçlerinin durumuna uygun düşmemekte ve onlarla uzlaşmaz gelişmeler halinde bulunmaktadır.

Bu demektir ki, kapitalizm, üretim araçları üzerindeki kapitalist mülkiyet yerine, sosyalist mülkiyeti koyma görevini yerine getirecek olan bir devrime gebedir.

Bu demektir ki, sömürenlerle sömürülenler arasında çok zorlu bir sınıf savaşımı, kapitalist sistemin esas özelliğidir.
 

Şimdilik yalnızca Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği'nde [kitabın yazıldığı tarih, Eylül 1938 itibariyle-ç.] gerçekleştirilmiş olan sosyalist sistemdeki üretim ilişkilerinin temeli, üretim araçlarının sosyal mülkiyetidir. Burada, artık ne sömürenler vardır ne de sömürülenler. Ürünler, harcanan emeğe göre ve "çalışmayan yemez" ilkesine dayanılarak dağıtılır. Burada, insanların üretim süreci içindeki karşılıklı ilişkileri, arkadaşça bir işbirliği ve sömürüden kurtulmuş işçilerin sosyalist yardımlaşmaları biçimindedir. Burada, üretim ilişkileriyle üretim güçlerinin durumu arasında tam bir uygunluk vardır. Çünkü, üretim sürecinin sosyal niteliği, üretim araçları üzerindeki sosyal mülkiyetle desteklenmiştir.
 

Bu yüzden, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği'ndeki sosyalist üretimde, nöbet nöbet patlak veren fazla üretim krizleri ve bunun sonucu olan saçmalıkların hiçbiri görülmez.
 

Bu yüzden, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği'nde, üretim güçleri hızlandırılmış bir tempoyla gelişir; çünkü bunlara karşılık düşen üretim ilişkileri, böyle bir gelişme için elverişli bir ortam yaratırlar.
 

İşte, insanlık tarihi boyunca, insanlar arasındaki üretim ilişkilerinin gelişme tablosu.

İşte, üretim ilişkilerindeki gelişmenin, toplumun üretim güçlerinin gelişmesine ve özellikle üretim aletlerinin gelişmesine bağlılığı böyledir; ve bu bağlılık sonucudur ki, üretim güçlerindeki değişme ve gelişmeler, eninde-sonunda üretim ilişkilerinde de değişmelere ve gelişmelere yol açarlar.

Marx, şöyle diyor:

"İş araçlarının* kullanımı ve yapımı, bunlar embriyo halinde bazı hayvan türleri arasında da görülmekle birlikte, insanın yürüttüğü spesifik iş sürecinin belirleyici niteliğidir; ve bundan dolayı, Franklin, insanı 'alet yapan hayvan' (a tool-making animal) diye tanımlamıştır. Fosil durumundaki kemik kalıntılarının bulunup biraraya getirilmesi, nesli tükenmiş hayvan türlerinin yapılarını anlamak için nasıl bir önem taşıyorsa, alet, yani iş araçları kalıntıları da tarihe karışmış ekonomik toplum biçimleri üzerinde yapılan incelemeler ve varılacak sonuçlar için aynı önemi taşır. Ekonomik çağları birbirinden ayırdeden şey, yapılmış olan maddeler değil, bunların nasıl ve hangi iş araçlarıyla yapılmış olduğudur... İş araçları yalnızca insan işgücünün geçirmiş olduğu gelişmenin derecesini ölçen şeyler olmakla kalmazlar, aynı zamanda, bu işgücünün hangi toplumsal koşullar altında kullanılmış olduğunu da gösterirler." (Kapital, Cilt I.)
 

Yine, Marx, şöyle diyor:

"Sosyal ilişkiler, üretim güçleriyle sıkısıkıya bağlıdırlar. İnsanlar yeni üretim güçleri elde ederek üretim biçimlerini değiştirirler, ve, üretim biçimlerini, yaşamlarını kazanma biçimlerini değiştirerek, bütün sosyal ilişkilerini değiştirirler. El değirmeni size feodal toplumu, buhar makinesi kapitalist toplumu verecektir." (Felsefenin Sefaleti)
 

"Üretim güçlerinin gelişmesinde, sosyal ilişkilerin yıkımında, düşünlerin oluşumunda sürekli bir hareket vardır; değişmeyen tek şey, hareketin soyutlamasıdır." (Aynı yapıt)

 

Komünist Manifesto'da, formüle edilmiş olan tarihsel materyalizmin niteliğinden söz ederken, Engels şöyle diyor:


"Her tarih döneminin ekonomik üretimi ve zorunlu olarak bundan çıkan toplumsal biçimlenme, o dönemin politik ve düşünce tarihinin temelidir; ve bunun sonucu olarak, (ilkel komünal toprak mülkiyetinin ortadan kalkmasından buyana) tüm tarih, sömürenle sömürülen, egemen olanla egemen olmayan sınıfların sosyal gelişmenin çeşitli aşamalarındaki savaşımlarının, yani sınıf savaşımlarının tarihidir; ama bu savaşımın şimdi ulaştığı aşamada, sömürülen ve ezilen sınıf (proletarya), aynı zamanda tüm toplumu sömürüden, ezilmeden ve sınıf savaşımlarından nihai olarak kurtarmadan, kendisini sömüren ve ezen sınıftan (burjuvaziden) kurtaramaz..." (Komünist Manifesto'nun Almanca baskısına önsöz)
 

d) Üretimin üçüncü özelliği, yeni üretim güçlerinin ve buna bağlı olarak. üretim ilişkilerinin, eski sistemin dışında ve eski sistemin yokolmasından sonra değil, eski sistemin içinde doğmasıdır. Bu, insanın önceden düşünülmüş ve bilinçli faaliyetinin bir sonucu değil, kendiliğinden ve insan iradesinden bağımsız bir oluşumdur. Kendiliğinden ve insan iradesinden bağımsız oluşması da iki nedene dayanır.
 

Bu nedenlerden birincisi, insanların şu ya da bu üretim biçimini seçme özgürlüğüne sahip olmayışı, yaşama giren her yeni kuşağın, bir önceki kuşağın çalışmaları sonucu yaratılmış olan üretim güçleriyle ve üretim ilişkileriyle yüzyüze gelmesi, ve bu nedenle de, maddi değer üretimi için, önceden üretim alanında hazır bulduğu her şeye kendini uydurmak ve her şeyi kabul etmek zorun,da olmasıdır.
 

İkinci neden de, insanın, şu ya da bu üretim aletini, üretim güçlerindeki şu ya da bu öğeyi geliştirirken, bu gelişmelerin sosyal sonuçlarını göremeyişi, anlayamayışı ve bunu durup düşünemeyişidir. Onu ilgilendiren, günlük çıkarları, işinin kolaylaşması ve kendisi için doğrudan ve elle tutulur birtakım yararlar sağlamasıdır.
 

İlkel komünal toplumun üyelerinden bazıları, yavaş yavaş, araştıra araştıra, taş aletlerden demir aletlere geçtikleri zaman, hiç kuşkusuz bu buluşun yol açacağı sosyal sonuçları bilmiyorlardı ve bunu durup düşünmemişlerdi. Madeni aletlere geçişin üretimde bir devrim olduğunu ve sonunda köleci sistemi getireceğini görmemişler, anlamamışlardı. Onların istedikleri yalnızca, işlerinin kolaylaşması ve kısa sürede maddi yarar sağlayabilmeleriydi. Bilinçli faaliyetleri günlük çıkarlarının dar sınırlarını aşmıyordu.
 

Feodal sistem döneminde, Avrupa'nın genç burjuvazisi, küçük zanaatçı atelyelerinin yanısıra büyük imalathaneler de kurup, böylece toplumun üretim güçlerini geliştirmeye başladığı zaman, kuşkusuz bu buluşun sosyal sonuçlarını bilmiyordu ve bunu durup düşünmemişti; burjuvazi, bu "küçük" buluşun, sosyal güçleri yeniden gruplaştıracağını, ve bunun, burjuvaziye olan iyiliklerine pek değer verilen krallık egemenliğine karşı olsun burjuvazinin en ileri gelenlerinin çoğu kez aralarına girmek için can attıkları soylulara karşı olsun, bir devrimle sonuçlanacağını görmemiş, anlamamıştı. Onun istediği yalnızca, üretilen metaların maliyetini düşürmek, Asya ve yeni keşfedilmiş bulunan Amerika pazarlarına fazla miktarda emtia yığabilmek ve daha fazla kâr elde edebilmekti. Onun bilinçli faaliyeti bu pratik günlük çıkarların dar sınırlarını aşmıyordu.

Rus kapitalistleri, yabancı kapitalistlerle birlikte, Çarlığa dokunmadan ve köylüleri ağaların pençesine atarak, Rusya'ya büyük modern makineleşmiş sanayiyi soktukları zaman, hiç kuşku yok ki, üretim güçlerindeki bu aşırı büyümenin ne gibi sosyal sonuçlara neden olacağını bilmiyorlardı ve bunu durup düşünmemişlerdi. Toplumun üretim güçlerindeki bu büyük atılımın, sosyal güçleri yeniden gruplaştıracağını, bunun da proletaryanın köylülerle birlik olarak sosyalist devrime zafer kazandırmasını sağlayacağını görmemişler, anlamamışlardı. Onların istediği yalnızca, sanayi üretimini olabildiğince genişletmek, geniş iç pazarın denetimini ele geçirmek, üretimi tekelleştirmek ve ulusal ekonomiden olabildiğince çok kâr sızdırmaktı Onların bilinçli faaliyetleri tamamen pratik günlük çıkarların ötesine geçmiyordu.
 

Bu konuda Marx, şöyle diyor:
"İnsanlar, varlıklarının sosyal üretiminde (yani, insanların yaşaması için gerekli olan maddi malların üretiminde - Stalin), aralarında zorunlu, iradelerinden bağımsız,* belirli ilişkiler kurarlar; bu üretim ilişkileri maddi üretim güçlerinin belirli bir gelişme derecesine karşılık düşer." (Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı'ya Önsöz) (Altını ben çizdim.- Stalin) Ama, bu, üretim ilişkilerindeki değişmeler ve eski üretim ilişkilerinden yeni üretim ilişkilerine geçiş, düzenli olarak, çatışmasız ve karışıklık olmadan gerçekleşir demek değildir. Tersine, böyle bir geçiş, genellikle, eski üretim ilişkilerinin devrimle yıkılması ve yeni üretim ilişkilerinin kurulması biçiminde olur. Üretim güçlerinin gelişmesi ve üretim ilişkileri alanındaki değişmeler, belirli bir döneme dek, kendiliğinden, insan iradesinden bağımsız olarak gerçekleşir. Ama bu ancak, belirli bir ana dek, yeni ve gelişen üretim güçleri yeterli bir olgunluk aşamasına erişinceye dek, böyle gider. Yeni üretim güçleri olgunlaştıktan sonra, kurulu üretim ilişkileri ve bu ilişkileri temsil eden egemen sınıflar, ancak yeni sınıfların bilinçli eylemiyle, bu sınıfların zorlu eylemiyle, devrimle yıkılabilecek, "başedilemez" bir engel haline gelirler. İşte burada, apaçık bir biçimde, görevleri eski üretim ilişkilerini yoketmek olan yeni sosyal düşünlerin, yeni politik kurumların ve yeni bir politik gücün büyük ve rolü çıkar ortaya. Yeni üretim güçleriyle eski üretim güçleri arasındaki çatışma, toplumun yeni ekonomik gereksinimleri, yeni sosyal düşünler doğururlar; bu yeni düşünler, yığınları örgütler ve harekete geçirir; yığınlar, yeni bir politik ordu içinde birleşirler, yeni bir devrimci iktidar kurarlar, ve bu iktidarı, üretim ilişkileri alanındaki eski düzeni zorla ortadan kaldırmak ve yeni bir düzen kurmak için kullanırlar. Kendiliğinden gelişme süreci, yerini bilinçli eylemlere; barışçı gelişme, yerini zorlu karışıklıklara; evrim de, yerini devrime bırakır.
 

Marx, şöyle diyor:
"Proletarya, burjuvaziyle olan savaşımında, mutlaka kendini bir sınıf olarak örgütler... Devrim yoluyla egemen sınıf durumuna gelir, ve, egemen sınıf olarak eski üretim koşullarını zorla süpürüp atar." (Komünist Manifesto)
 

Marx, şöyle sürdürüyor:
"Proletarya, politik üstünlüğünden, sermayeyi burjuvaziden dilim dilim koparıp almak için, bütün araçlarını devletin, yani egemen sınıf olarak örgütlenmiş proletaryanın elinde toplamak ve olabildiğince hızla, toplam üretici güçlerin miktarını artırmak için yararlanacaktır." (Aynı yapıt)

"Zor, yeni bir topluma gebe olan her eski toplumun ebesidir." (Kapital)

Marx, tanınmış yapıtı Ekonomi ve Politiğin ve Eleştirisine ve Katkı'nın tarihsel Önsözünde (1859), tarihsel materyalizmin özünün şu dahice tanımını verir:


"Varlıkların sosyal üretiminde insanlar, aralarında belirli, zorunlu, kendi iradelerine bağlı olmayan ilişkiler kurarlar; bu üretim ilişkileri onların maddi üretici güçlerinin belirli bir gelişme derecesine karşılık düşer. Bu üretim ilişkilerinin tümü, toplumun ekonomik altyapısını, belirli sosyal bilinç biçimlerine karşılık düşen bir hukuki ve politik üstyapının üstünde yükseldiği gerçek temeli oluşturur. Maddi yaşamın üretim biçimi, sosyal, politik ve genel olarak entellektüel yaşam sürecini koşullandırır. İnsanların varlığını belirleyen şey, bilinçleri değildir; tam tersine, onların bilincini belirleyen sosyal varlıklarıdır. Gelişmelerinin belirli bir aşamasında, toplumun maddi üretici güçleri, o zamana dek içinde hareket ettikleri kurulu üretim ilişkileriyle ya da bunların hukuki anlatımından başka bir şey olmayan mülkiyet ilişkileriyle çelişkiye düşerler. Bu ilişkiler, üretici güçlerin gelişmesinin sonucu olan biçimler olmaktan çıkıp bu gelişmenin önünde engeller niteliğine bürünürler. O zaman sosyal devrim çağı başlar. Ekonomik temeldeki değişme koca üstyapının tümünü, büyük ya da az bir hızla, dönüşüme uğratır. Bu gibi altüst oluşların incelenmesinde daima, ekonomik üretim koşullarının maddi altüst oluşuyla —ki bu, doğa bilimlerinin kesinliğiyle saptanabilir— hukuki, ekonomik, dini, estetik ya da felsefi biçimleri, kısaca insanların bu çatışmanın bilincine vardıkları ve onu sonuna dek götürdükleri ideolojik biçimleri ayırdetmek gerekir. Nasıl ki, bir kimse üzerine onun kendisi için taşıdığı düşüne dayanılarak bir yargıya varılamazsa, böyle bir altüst oluş dönemi de, bu dönemin kendikendini değerlendirmesi gözönünde tutularak onun üzerine bir yargıya varılamaz; tam tersine, bu değerlendirmeleri maddi yaşamın çelişkileriyle, sosyal üretici güçlerle üretim ilişkileri arasındaki çatışmayla açıklamak gerekir. İçerebildiği bütün üretici güçler gelişmeden önce bir sosyal biçimlenme asla yok olmaz; yeni ve daha yüksek üretim ilişkileri, bu ilişkilerin maddi varlık koşulları eski toplumun bağrında çiçek açmadan asla gelip yerlerini almazlar. Onun içindir ki, insanlık, kendi önüne ancak çözüme bağlayabileceği sorunları koyar; çünkü yakından bakıldığında, her zaman görülecektir ki, sorunun kendisi, ancak onu çözüme bağlayacak olan maddi koşulların var olduğu ya da gelişmekte olduğu yerde ortaya çıkar." (Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı'ya Önsöz)
 

İşte, toplumsal yaşama, toplum tarihine uygulanmış marksist materyalizmin öğrettiği şey budur.

Diyalektik ve tarihsel materyalizmin temel özellikleri bunlardır.
J. STALİN Eylül 1938

 <<<<  TARİHSEL MATERYALİZM