tax-in-kind ==Bir Çeşit vergi- Tarımsal alandan paranın
dışında-para yerine- üretilen üretim ve ya hayvan olarak alınan vergi .
Aynı Vergi olarak çevirilmiştir
<<<<<AYNÎ
VERGİ ÜZERİNE (YENİ POLİTİKANIN ÖNEMİ VE KOŞULLARI)
AYNÎ VERGİ, SERBEST TİCARET VE AYRICALIKLAR
Yukarda aktarılan 1918 tartışmalarında, gerekli görülen dönemlerin uzunluğu
bakımından bazı hatalar vardır. Bu dönemler, o zaman umulduğundan, çok daha uzun
sürdü. Bu şaşırtıcı değildir. (Âma ekonomik yaşamımızın ana unsurları aynı
kalmıştır. Pek çok durumda köylü "yoksullar" (proleterler ve yarı-proleterler),
orta köylü haline gelmiştir. Bu, küçük mülk sahibi, küçük-burjuva "unsur "da bir
artışa yolaçmıştır. 1918-1920 arasındaki içsavaş, ülkenin mahvını büyük çapta
artırmış, onun üretici güçlerinin yeniden yerine konmasını önlemiş ve
proletaryaya herhangi başka bir sınıftan daha çok zarar vermiştir. Buna başka
şeylerin yanısıra, başlıca yakıtımız olan odunun taşınmasında köylülerin
atlarından yararlanılmasını engellediği için ulaşımın ve sanayiin düzelmesini
daha da geciktiren 1920 mahsulünün kötülüğü, hayvan yemi kıtlığı ve, hayvanların
ölmesi de eklendi.
Bunun sonucunda, 1921 ilkyazında siyasal durum,
derhal, alınacak, kararlı ve önemli önlemlerle köylünün durumunun düzeltilmesini
ve onların üretici güçlerinin artırılmasını gerektiriyordu.
Neden köylülerin de, işçilerin değil?
Çünkü işçilerin durumunu düzeltmek için,
tahıllara ve yakıta gereksinme vardır. Bir bütün olarak ulusal ekonomi açısından,
en büyük "engel" şimdi budur. Tahılların üretimini ve toplanmasını ve yakıtların
toplanmasını ve ulaştırılmasını geliştirmek, ancak köylülerin koşullarını
düzeltmekle, ve onların üretici güçlerini artırmakla mümkün olabilir. İşe
köylülerden başlamalıyız. Bunu anlayamayanlar, ve köylülerin bu ön plana
çıkarılmasını, bunu proletaryanın devrimci iktidardan "vazgeçme" ya da
vazgeçmeye benzer bir şey olarak görenler, bir an durup düşünmüyorlar ve laflara
kapılıyorlar. Proletaryanın diktatörlüğü, proletaryanın politikayı yönetmesi
demektir. Öncü ve egemen sınıf olarak proletarya, politikayı ilkönce en önemli,
en "can sıkıcı" sorunu çözecek şekilde yönetmesini bilmelidir. Bugün için en
ivedi şey, köylü Sarımının üretici güçlerini derhal artıracak olan önlemleri
almaktır. İşçilerin içinde bulunduğu koşulları iyileştirmek ve işçilerle
köylüler arasındaki ittifakı sağlamlaştırmak, proletaryanın diktatörlüğünü
kuvvetlendirmek ancak
bu yolla mümkün olacaktır. İşçilerin durumunu bu yoldan düzeltmeyi
reddeden proleter ya da proletarya temsilcisi, gerçekte beyaz
muhafızların ve kapitalistlerin suç ortağı olacaktır. Çünkü bu yolu
reddetmek, işçilerin meslekî çıkarlarını onların sınıf çıkarlarına üstün tutmak,
bütün işçi sınıfının, onun diktatörlüğünün büyük toprak sahiplerine ve
kapitalistlere karşı köylülerle ittifakını, emeğin sermayenin boyunduruğundan
kurtuluşu için mücadeledeki öncü rolünü, işçilerin günlük, geçici ve kısmî
çıkarları uğruna feda etmek demektir.
Bunun için, yapılması gereken ilk iş, köylülerin
üretici güçlerini artıracak ivedi ve ciddî önlemlerin alınmasıdır.
Bu, besin politikamızda ciddî bir değişiklik
olmadan yapılamaz. Böyle bir değişiklik, fazla ürüne elkonması sistemi yerine
hiç değilse yerel ekonomik değişimde, vergi ödendikten sonra, geri kalan
ürünün serbest ticarete konu olmasını gerektiren aynî verginin konmasıydı.
Aynî verginin, fazla ürüne elkonması sisteminin
yerini almasının özü nedir?
Bu konuda yanlış fikirler yaygındır. Bu yanlış
fikirler temel olarak, geçişin anlamını araştırmak ya da onun gerektirdiği
şeyleri saptamak için hiç bir çabanın gösterilmemesi, değişmenin genel olarak
komünizmden genel olarak burjuva düzenine doğru olduğunun düşünülmesi olgusundan
kaynaklanmaktadırlar. Bu hatayı önlemek için, kaçınılmaz olarak, Mayıs 1918'de
söylenenlere atıfta bulunmak gerekir.
Aynî vergi, aşırı kıtlık, yıkıntı ve savaş
yüzünden başvurmak zorunda kaldığımız kendine özgü Savaş Komünizminden,
ürünlerin sosyalist değişimine düzenli geçişin biçimlerinden biridir. Buna
karşılık, ürünlerin sosyalist değişimi ise, nüfusa küçük köylünün egemen
olmasının yarattığı kendine özgü koşullarıyla, sosyalizmden komünizme geçişin
biçimlerinden biridir.
Bu kendine özgü "Savaş Komünizmi" sırasında,
köylüden bütün fazla ürününü —ve bazan sadece fazla ürünü değil, köylünün
yiyecek olarak muhtaç olduğu ürünün bir kısmını da— ordunun gereksinmesini
karşılamak ve işçileri beslemek amacıyla aldık. Bunun çoğunu, ilerde karşılığını
para olarak ödemek üzere, borç olarak aldık. Bunu yapmasaydık, mahvolmuş (bir
küçük köylü ülkesinde büyük toprak sahiplerini ve kapitalistleri yenmemiz mümkün
olamazdı. (Sömürücülerimizin dünyanın en kuvvetli ülkelerinden yardım almalarına
karşın) zafer kazanmamız, sadece işçi ve köylülerin kurtuluşları için verdikleri
mücadelede kahramanlık mucizeleri yaratabileceklerini değil, menşeviklerin,
sosyalist-devrimcilerin ve Kautsky ve şürekâsının bu "Savaş Komünizmi" yüzünden
bizi itham ettikleri zaman burjuvaziye uşaklık ettiklerini de gösterdi.
Bu, bizim lehimize bir husustur.
Ama, lehimime olan bu hususun gerçekte nereye
kadar gittiğini bilmek de, aynı derecede zorunludur. Savaş ve yıkım, bizi, "Savaş
Komünizmi"ne başvurmak zorunda bıraktı, Bu, proletaryanın iktisadî görevlerine
uygun düşen bir politika değildi, olamazdı. Geçici bir önlemdi. ^Bir küçük köylü
ülkesinde iktidarda bulunan proletaryanın doğru politikası, köylünün gereksinme
duyduğu mamul mallar karşılığında köylüden tahıl almaktır. Ancak böyle bir
yiyecek politikası proletaryanın görevlerine uygun düşer; ancak böyle bir
politika sosyalizmin temellerini kuvvetlendirebilir ve onu tam zafere
götürebiliri
Aynî vergi böyle bir politikaya geçiştir. Hâlâ
öylesine bir yıkıntı içindeyiz, öylesine savaş (dünkü savaşın ve kapitalistlerin
açgözlülüğü ve hiddeti yüzünden yarın patlak verebilecek olan savaş) yükünün
altında ezilmiş bir durumdayız ki,/köylülerden aldığımız tahılın hepsi
karşılığında', onlara mamul mallar verebilecek durumda değiliz. Bunu
bildiğimizden, aynî vergiyi koyuyoruz, yani (ordu ve işçiler için) gereksinme
duyduğumuz tahılın asgarisini bir vergi biçiminde alacak ve gerisini mamul
maddelerle değişeceğiz.
Ancak, şunları unutmamalıyız: yoksulluğumuz ve
yıkıntımız o kadar büyüktür ki, tek bir hamlede büyük-çapta sosyalist
devlet sanayiini kuramayız. Bu, büyük sanayi merkezlerinde geniş tahıl ve yakıt
stokları biriktirmek, yıpranmış makinelerin yerine yenilerini koymakla vb.
gerçekleştirilebilir. Deneyimlerimiz bizi şuna inandırmıştır: bunlar bir hamlede
yapılamaz. Ve biliyoruz ki, yıkıcı emperyalist savaştan sonra en zengin ve en
ileri ülkeler bile bu sorunu ancak yıllar süren bir dönem sırasında
çözebileceklerdir. Bu yüzden, belirli bir oranda devlet makinelerinde büyük
hammadde, yakıt ve besin stoklarına gereksinme duymayan ve köylü tarımına derhal
yardım elini uzatabilecek ve onun üretici güçlerini artırabilecek olan küçük
sanayiin yeniden kurulmasına yardımcı olmak zorunludur.
Bunun sonucu ne olacaktır?
Sonuç, küçük-burjuvazinin ve kapitalizmin belirli
bir miktar (yerel) serbest ticaret temeli üzerinde canlanması olacaktır. Bundan
hiç kuşku yoktur. Buna gözlerimizi kapamak gülünç olur.
Şu soru ortaya çıkar: bu gerekli midir? Haklı
gösterilebilir mi? Tehlikeli değil midir?
Bunun gibi pek çok soru sorulmaktadır ve çoğu
durumda bu, soruları soranların en azından basitliğini ortaya koymaktadır.
Benim, Mayıs 1918'de, ekonomimizde çeşitli
toplumsal-ekonomik kuruluşların unsurlarının (bileşeni oluşturan parçalarının)
varlığını ne şekilde tanımladığımı inceleyin. Hiç kimse —Ataerkil, yani
yarı-barbar sistemden sosyalist sisteme kadar— ekonominin bu beş biçiminin, bu
beş aşamanın (ya da bileşeni oluşturan parçanın) varlığını yadsıyamaz. Bir küçük
köylü ülkesine kısmen ataerkil, kısmen küçük-burjuva olan küçük köylü "yapı"sının
egemen olduğu kendinden bellidir. Değişim varolduğuna göre, küçük ekonominin
gelişmesi, küçük-burjuva-kapitalist gelişmedir. Bu, sokaktaki adamın günlük
deneyimi ve gözlemiyle bile doğrulanan, karşı çıkılmaz bir gerçek, ekonomi
politiğin basit bir gerçeğidir. Bu ekonomik gerçeklik karşısında, sosyalist
proletarya nasıl bir politika izleyebilir? Tahıl ve hammadde karşılığında, küçük
köylüye, büyük-çapta sosyalist sanayiin ürettiği mallardan bütün
istediklerimi verilmelidir? Bu en çok arzu edilen ve en "doğru" politikadır;
başlattığımız politika budur. Ama bütün malları veremeyiz; bundan çok
uzağız. Bunu yakın bir zamanda da yapamayız. Hiç değilse ülkenin
elektriklendirilmesinin ilk aşamasını tamamlamadan bunu yapamayacağız. O halde,
ne yapılmalıdır? Ya, özel, devlete ait olmayan değişimin, yani ticaretin, yani
milyonlarca küçük üreticinin bulunduğu yerde kaçınılmaz olan kapitalizmin
gelişmesine kilit vurmaya, tamamen yasaklamaya çalışılmalıdır. Ama böyle
[sayfa 438] bir politika, onu uygulamaya çalışan parti için, aptalca bir
iş ve intihar etmek demek olur. Aptalca olur; çünkü böyle bir politika iktisadî
bakımdan olanaksızdır. İntihar etmek demek olur çünkü böyle bir politikayı
uygulamaya çalışan parti kaçınılmaz olarak yıkımla karşılaşır. Bazı
komünistlerin tam anlamıyla böyle bir politikayı benimsedikleri için "düşündükleriyle,
söyledikleriyle ve yaptıklarıyla" hata işlediklerini , kendimizden gizlemeye
gerek yoktur. Bu hataları düzeltmeye çalışacağız. Bu hataları mutlaka
düzeltmeliyiz, yoksa işlerimiz kötü gidecektir.
Ya da, (ve bu mümkün olan en son ve tek
akla-uygun politika olur) kapitalizmin gelişmesine kilit vurulmamalı, onu
yasaklamaya çalışılmamalı; bunun yerine, onu, devlet kapitalizmi kanalına
yöneltmeye çalışılmalıdır. Bu, iktisadî bakımdan mümkündür, çünkü devlet
kapitalizmi —şu ya d,a bu biçimde, şu ya da bu derecede— genel olarak serbest
ticaretin ve kapitalizmin Unsurlarının bulunduğu her yerde vardır.
Sovyet devleti ve proletarya diktatörlüğü, devlet
kapitalizmi ile birleştirilebilir mi? Bunlar birbiriyle bağdaşabilir mi?
Elbette bağdaşabilir. Mayıs 1918'de iddia ettiğim,
tam olarak bu idi. Mayıs 1918'de bu hususu tanıtladığımı umarım. Bundan da öteye,
o zaman, küçük mülk sahibi (hem küçük ataerkil, hem küçük-burjuva) unsurla
kıyaslandığında, devlet kapitalizminin ileri bir adım olduğunu tanıtladım.
Devlet kapitalizmini yalnızca sosyalizmle kıyaslayanlar, bir sürü hata
işliyorlar. Çünkü bugünün iktisadî ve siyasal koşulları altında, devlet
kapitalizmini, küçük-burjuva üretimiyle de kıyaslamak gerekir.
Hem teorik, hem pratik bakımdan bütün sorun,
kapitalizmin (belirli bir dereceye kadar ve belirli bir 3Üre için kaçınılmaz
olan) gelişmesini, devlet kapitalizmi kanalına yöneltmenin doğru yöntemlerini
bulmak; uzak olmayan bir gelecekte devlet kapitalizminin sosyalizme dönüşmesini
güvence altına
[sayfa 439] almak için onu hangi koşullarla
çevrelemenin gerektiğini saptamaktır.
Bu sorunun çözümüne yaklaşmak için, her şeyden
önce, sovyet sistemimiz içinde, sovyet devletimiz çerçevesi içinde devlet
kapitalizminin pratikte ne olacağını ve ne olabileceğini mümkün olan en belirgin
bir şekilde gözümüzde canlandırmalıyız,
Sovyet hükümetinin, kapitalizmin gelişmesini
devlet kapitalizmi kanalına yöneltmesinin, devlet kapitalizmi "aşılama"sının en
basit örneği, ayrıcalıklardır. Şimdi hepimiz ayrıcalıkların gerekli olduğu
konusunda anlaşıyoruz; ama hepimiz ayrıcalıkların ne anlama geldiği üzerinde
düşünmüyoruz. Yukarıda değindiğimiz ekonomi biçimlerinin ışığı altında ve
onların karşılıklı ilişkileri açısından, sovyet sistemi altında ayrıcalıklar
nedir? Bunlar, küçük mülk sahibi (ataerkil ve küçük-burjuva) unsura karşı sovyet
devleti yani proleter devleti ile devlet kapitalizmi arasında bir ittifak, bir
blok, bir anlaşmadır. Ayrıcalığı olan bir kapitalisttir. İşini, kapitalist
yoldan, kâr amacıyla yönetir. Normal kârın ötesinde ve üstünde, fazla kâr elde
etmek amacıyla; ya da başka türlü sağlayamayacağı veya büyük zorlukla
sağlayabileceği hammaddeyi elde etmek amacıyla, proleter hükümeti ile bir
anlaşma yapmayı istemektedir. Üretici güçlerin gelişmesiyle, derhal ya da çok
kısa bir süre içinde malların miktarında artış sağlayarak, sovyet hükümeti
kazançlı çıkar. Diyelim ki, yüz tane petrol alanına, maden ve orman bölgesine
sahibiz. Bütün bunları geliştiremiyoruz, çünkü makinelere, yiyeceğe ve ulaşım
olanaklarına sahip değiliz. Ve bu yüzden de diğer bölgelerin geliştirilmesi için
hemen hemen hiç bir şey yapamıyoruz. Büyük işletmelerin yetersiz gelişme düzeyi
yüzünden, küçük mülk sahibi unsur her bakımdan yoğunluk kazanmaktadır, ve bu
husus çevredeki (ve sonra bütün) köylü tarımının yıkılmasında onun üretici
güçlerinin azalmasında, sovyet hükümetine olan güveninin azalmasında,
hırsızlığın ve küçük (en tehlikeli) vurgunculuğun, [sayfa
440] vb. yayılmasında yansımaktadır. Sovyet hükümeti, ayrıcalıklar
yoluyla, devlet kapitalizmini "aşılayarak" küçük üretime karşı büyük üretimi,
geri üretime karşı ileri üretimi, el üretimine karşı makine üretimini
kuvvetlendiriyor. Ve sovyet hükümeti, büyük sanayiin imal ettiği mallardan (onun
verim yüzdesinden) daha çok miktarda sağlıyor ve küçük-burjuva anarşik
ilişkilere karşı, devletin düzenlediği iktisadî ilişkileri kuvvetlendiriyor.
Ayrıcalıklar politikasının olumlu ve dikkatli bir şekilde uygulanması, işçilerin
ve köylülerin içinde bulundukları koşulların ve sanayiin durumunun (fazla yüksek
olmayan, belirli bir derecede) hızla iyileştirilmesinde bize yardımcı olacaktır.
Elbette ki, bu belirli fedakârlıklar, en değerli ürünlerden on milyonlarca
pud'un[3*]
kapitalistlere teslim edilmesi pahasınadır. Ayrıcalıkların, bizim için yararlı
ve tehlikesiz olan derecesi ve koşullara, kuvvet ilişkilerine bağlıdır ve
mücadele tarafından tayin edilecektir; çünkü ayrıcalıklar da, mücadelenin bir
biçimi, sınıf mücadelesinin başka bir biçimde sürdürülmesidir ve hiç bir şekilde
sınıf mücadelesinin yerine sınıflar arasında barışın konması değildir.
Mücadelenin biçimlerini pratik tayin edecektir.
Sovyet sistemi içindeki diğer devlet kapitalizmi
biçimleriyle karşılaştırıldığında, ayrıcalıklar biçiminde devlet kapitalizmi,
belki de, en basit, en belirgin, açık ve en kesin olarak tanımlanmış olandır.
Burada, en kültürlü, en ileri Batı Avrupa kapitalizmi ile resmî, yazılı bir
anlaşmamız var. Kazançlarımızı ve kayıplarımızı, haklarımızı ve
yükümlülüklerimizi tam olarak biliyoruz. Ayrıcalıkları ne kadar süre için
verdiğimizi biliyoruz. Eğer anlaşma böyle bir tazminatı öngörüyorsa, anlaşmanın
sona ermesinden önce tazminatın koşullarını biliyoruz. Dünya kapitalizmine
belirli bir "haraç" ödüyoruz; ona bir "fidye" vererek şu ya da bu formüllerle "kendimizi
kurtarıyoruz" ve derhal sovyet hükümetinin [sayfa 441]
durumunun istikrar kazanmasında belirli bir artış, ekonomimizin koşullarında bir
iyileşme sağlıyoruz. Ayrıcalıklar bakımından bütün güçlük, bir ayrıcalık
anlaşması yaparken, bütün koşulları iyi düşünmek ve tartmakta ve sonra
anlaşmanın yerine getirilişini gözetmeyi başarmakta yatar. Hiç kuşkusuz, burada
güçlükler vardır; ve olasıdır ki, başlangıçta hatalar yapmak kaçınılmazdır. Ama
bu güçlükler, toplumsal devrimin diğer sorunlarıyla karşılaştırıldığında ve
özellikle devlet kapitalizmini geliştirmenin, ona yol vermenin ve onu aşılamanın
diğer biçimlerinde sözkonusu olan güçlüklerle karşılaştırıldığında, önemsizdir.
Aynî verginin uygulanmasından bütün Parti ve
sovyet işçilerinin karşısında duran en önemli görev, "ayrıcalıklar"
politikasının temel ilkelerini (yani, "ayrıcalıklar" politikasına benzeyen,
devlet kapitalizmini), kapitalizmin diğer biçimlerine, serbest ticarete, yerel
dolaşıma, vb. uygulamayı başarmaktır.
Kooperatifleri ele alalım. Aynî vergi
kararnamesinin, kooperatif yönetmeliklerinin derhal yeniden düzenlenmesini ve "özgürlüklerinin"
ve haklarının belirli bir miktarda genişletilmesini gerektirmiş olması şaşırtıcı
değildir. Kooperatifler de, devlet kapitalizminin, daha az basit olan diğer bir
biçimidir. Çizgileri daha az belirgindir, daha karmaşıktır ve bundan dolayı
hükümetimiz için daha büyük pratik güçlükler doğurmaktadır. Küçük meta
üreticileri kooperatifleri (işçi kooperatiflerinden değil, bir küçük köylü
ülkesinde kooperatiflerin egemen ve tipik biçimi olan bu kooperatiflerden
söz-ediyoruz) kaçınılmaz olarak kapitalist ilişkiler doğurur, gelişmelerini
kolaylaştırır, küçük kapitalistleri ön plana iter ve en çok onlara yararlı olur.
Bu başka türlü olamaz, çünkü ülkemizde küçük mülk sahipleri ağır basmaktadır ve
değişim mümkün ve zorunludur. Bugün Rusya'ya egemen olan koşullar altında,
kooperatif topluluklara verilen özgürlük ve haklar, kapitalizme verilen özgürlük
ve haklardır. Bu, apaçık [sayfa 442] gerçeğe
gözlerimizi yummak, aptallık ya da suç olur.
Ancak, özel kapitalizmin tersine, sovyet yönetimi
altındaki "kooperatif" kapitalizmi, devlet kapitalizminin bir çeşididir ve bu
yüzden bugün için elbette ki belirli ölçüler içinde, bizim için yararlıdır. Aynî
vergi (vergi şeklinde alınanın üstünde, ve ötesinde kalan) fazla ürünün
serbestçe satılması demek olduğuna göre, kapitalizmin bu gelişmesini —çünkü
serbest pazar, kapitalizmin gelişmesi demektir— kooperatif kapitalizmi
kanalına yöneltmek için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız. Kooperatif
kapitalizmi, muhasebeyi denetimi, gözetimi ve devletle (bu durumda sovyet
devletiyle) kapitalist arasında sözleşmeye dayanan ilişkilerin kurulmasını
kolaylaştırması bakımından devlet kapitalizmine benzer. Sadece yukarda
belirtilen nedenlerden ötürü değil, milyonlarca insanın ve daha sonra nüfusun
tümünün birleştirilmesini, örgütlenmesini kolaylaştırdığı için de (ve bu, daha
sonraki devlet kapitalizminden sosyalizme geçiş açısından büyük bir kazançtır)
kooperatif ticaret, özel ticaretten çok daha yararlı ve kullanışlıdır.
Devlet kapitalizmi biçimleri olarak
ayrıcalıklarla kooperatifleri kıyaslayalım. Ayrıcalıklar, büyük makine sanayiine
dayanır; kooperatifler, küçük sanayie, el zanaatlarına ve hatta kısmen ataerkil
sanayie dayanır. Herbir ayrıcalık anlaşması, tek bir kapitalisti, tek bir
firmayı, bir ticarî firmalar birliğini, karteli ya da tröstü ilgilendirir.
Kooperatif topluluklar, binlerce hatta milyonlarca küçük mülk sahibini içine
alır. Ayrıcalıklar belirli bir süre için yapılan belirli bir anlaşmaya izin
verir ve hatta bunların varlığını gerektirir. Kooperatif topluluklar, ne belirli
bir anlaşmaya ne de belirli bir sureye izin vermez. Kooperatiflerle ilgili
yasayı yürürlükten kaldırmak, bir ayrıcalık anlaşmasını iptal etmekten zordur.
Ancak bir anlaşmanın iptali, kapitalist ile yapılan iktisadî ittifakın, ya da
iktisadî "birlikte yaşamanın" pratik ilişkilerinde anî bir bozulma anlamına
gelir; oysa, kooperatif
[sayfa 443] yasasının ya da herhangi bir yasanın
yürürlükten kaldırılması, ne sovyet hükümeti ile küçük kapitalistler arasındaki
pratik "birlikte yaşamayı" derhal ortadan kaldırır, ne de genel olarak, günlük
ekonomik ilişkileri ortadan kaldırabilir. Ayrıcalık sahiplerini "gözetlemek"
kolaydır; ama kooperatifçileri gözetlemek kolay değildir. Ayrıcalıklardan
sosyalizme geçiş, büyük bîr üretim biçiminden, başka büyük bir üretim biçimine
geçiştir. Küçük mülk sahipleri kooperatiflerinden sosyalizme geçiş, küçük
üretimden büyük üretime geçiştir, yani daha karmaşık bir geçiştir. Ancak
başarıya ulaştığı takdirde, nüfusun daha geniş yığınlarım kapsayabilir, bütün "yeniliklere"
inatla direnen, eski, sosyalizm-öncesi ve hatta kapitalizm-öncesi ilişkilerin
derin ve daha güçlü köklerini söküp atabilir. Ayrıcalıklar politikası, başarıya
ulaştığı takdirde, bize, modern, ileri kapitalizm düzeyi üzerine kurulu, —bizimkilerle
kıyaslandığında— mükemmel olan birkaç büyük işletme sağlayacaktır. Birkaç on yıl
sonra bu işletmeler tamamen bize geçecektir. Kooperatif politikası, başarıya
ulaştığı takdirde, küçük ekonominin yükselmesi ve onun belirsiz bir süre içinde,
gönüllü birleşme temeli üzerinde büyük üretime geçişini kolaylaştırma sonucunu
verecektir.
Devlet kapitalizminin bir üçüncü biçimini ele
alalım. Devlet, kapitalisti, bir tüccar olarak kaydeder ve devlet mallarının
satışı ve küçük üreticinin mallarının satın alınması üzerinden ona belirli bir
komisyon öder. Bir dördüncü biçim: Devlet, kendisine ait olan bir sınaî kuruluşu,
petrol alanını, orman bölgesini, toprağı vb. kapitalist girişimciye belirlibir
süre için kiralar. Bu kiralama bir ayrıcalık sözleşmesine çok benzer. Devlet
kapitalizminin bu son iki biçimi üzerinde ne sözedilir, ne düşünülür, ne de
gözlem yapılır. Bu güçlü ve akıllı olduğumuz için değil, zayıf ve aptal
olduğumuz içindir: "çıplak gerçeğin" içine dikine bakmaktan korkarız ye çoğu
zaman "büyük bir aldanışa" boyuneğeriz. Durmadan [sayfa 444]
kapitalizmden sosyalizme "geçtiğimizi" yineliyoruz, ama "bizim" kim olduğumuza
ilişkin açık bir tablo elde etmek sıkıntısına katlanmıyoruz. Bunu unutmamamız
için, 5 Mayıs 1918 tarihli makalemde sıraladığım ulusal ekonomimizi meydana
getiren bütün unsurların —eksiksiz— bütün listesini daima aklımızda tutmalıyız.
"Biz", proletaryanın öncü, ileri müfrezesi, doğrudan doğruya sosyalizme
geçiyoruz; ama ileri müfreze bütün proletaryanın küçük bir kesiminden, bütün
proletarya ise bütün nüfusun küçük bir kesiminden ibarettir. Ve "bizim"
sosyalizme doğrudan geçiş sorunumuzu başarıyla çözebilmemiz için,
kapitalizm-öncesi ilişkilerden sosyalizme geçiş için hangi ara
yolların, yöntemlerin, vasıtaların ve araçların gerekli olduğunu anlamalıyız.
Bütün sorun budur.
RSSFC'nin haritasına bir bakın. Vologda'dan
kuzeye, Rostov-on-Don'dan ve Saratov'dan güney-doğuya, Orenburg'-dan ve Omsk'dan
güneye, Toms'dan kuzeye, düzinelerle büyük uygar devletlerin yer alabileceği
kadar büyük alanlar vardır. Ve bütün bu alanlar üzerinde ataerkillik,
yarı-barbarlık ve tam barbarlık egemendir. Köyleri, demiryollarından, yani
kültürle, kapitalizmle, büyük üretimle, büyük kentlerle maddî ilişkiden ayıran
fersahlarca uzanan patikaların bulunduğu, daha doğrusu patikaları bile olmayan
toprakların bulunduğu Rusya'nın geri kalan uzak köylü bölgelerine ne demeli?
Ataerkillik, oblomovizm ve yarı-barbarlık bu bölgelerde de egemen değil
mi?
Rusya'ya egemen olan bu koşullardan sosyalizme
doğrudan geçiş, düşünülebilir mi? Evet, bir dereceye kadar düşünülebilir, ancak,
tamamlanmış olan dev bir bilimsel çalışmanın sayesinde niteliğini artık tam
olarak bildiğimiz bir koşulla. Bu koşul, elektriklendirmedir. Eğer düzinelerle
yerel elektrik enerjisi istasyonu inşa edersek (bunların nerede ve nasıl inşa
edileceğini biliyoruz), bu istasyonlardan bütün köylere elektrik enerjisi
verebilirsek, yeterli sayıda elektrik [sayfa 445]
motoru ve diğer makineleri sağlayabilirsek, ataerkillikle sosyalizm arasında ara
bağlantılara ya da geçiş aşamalarına gereksinmemiz olmayacak ya da çok az olacak.
Ama biliyoruz ki, bu "tek" koşulun birinci aşamasını tamamlamak için en azından
on yıl gereklidir. Bu sürecin kısalması, İngiltere, Almanya ya da Amerika gibi
ülkelerde proletarya devriminin zafere ulaşması halinde ancak düşünülebilir.
önümüzdeki birkaç yıl içinde, ataerkillikten,
küçük üretimden sosyalizme geçişi kolaylaştıracak ara bağlantılar üzerinde
düşünmeyi öğrenmeliyiz. "Bizler" daha hâlâ, sık sık "kapitalizmin kötü,
sosyalizmin iyi" olduğu iddiasını yineleyip duruyoruz. Ama böyle bir iddia
yanlıştır; çünkü bu iddia, bütün varlığını sürdüren ekonomik biçimleri hesaba
katmamakta ve aralarından sadece ikisini seçip almaktadır.
Sosyalizmle kıyaslandığında kapitalizm kötüdür.
Küçük üreticilerin dağınıklığıyla ilgili olan ataerkillikle, küçük üretimle,
bürokrasiyle kıyaslandığında kapitalizm iyidir. Küçük üretimden doğrudan doğruya
sosyalizme geçmemiz mümkün olmadığı sürece, küçük üretimin ve değişimin basit
bir sonucu olan bir miktar kapitalizm kaçınılmazdır. Ve, bunun için, küçük
üretimle sosyalizm arasındaki ara bağlantı olarak, üretici güçleri artırmanın
bir aracı, bir yolu, bir yöntemi olarak kapitalizmden yararlanmalıyız (ve
özellikle onu devlet kapitalizmi kanalına yöneltmeliyiz).
Bürokrasinin kötülüklerinin ekonomik yönüne bir
gözatın. 5 Mayıs 1918'de bunların hiç birisini görmemekteyiz. Ekim devriminden
altı ay sonra, eski, bürokratik mekanizmayı tepeden tırnağa değiştirdikten sonra
onun kötülüklerinden hiç birini hissetmedik.
Aradan bir yıl geçti. Rus Komünist Partisinin
Sekizinci Kongresinde (18-23 Mart 1919) yeni bir parti programı kabul edildi ve
bu programda —tehlikeyi kabul etmekten korkmayarak, onu ortaya koymayı, teşhir
etmeyi, gözler önüne sermeyi, ona karşı savaşma fikrini ve iradesini, enerjisini
ve eylemini
[sayfa 446] uyandırmayı arzu ederek— açıkça "Sovyet
sisteminde bürokrasinin kısmî bir canlanışı"ndan sözediyoruz.
Aradan iki yıl daha geçti. 1921 ilkyazında,
bürokrasi sorununu görüşen Sovyetlerin Sekizinci Kongresinden (Aralık 1920)
sonra, ve bu kötülüklerin tahlili ile ilgili görüş ayrılıklarını toplayan Rus
Komünist Partisi Onuncu Kongresinden (Mart 1921) sonra, bu kötülüklerin
daha açık, daha belirgin ve daha tehdit edici bir şekilde durduğunu görüyoruz.
Bürokrasinin iktisadî kökleri nelerdir? İki temel kökü vardır: gelişmiş bir
burjuvazi, birinci olarak, işçilerin (ve kısmen köylülerin) devrimci hareketine
karşı kullanılmak üzere öncelikle askerî olan bürokratik bir işleyişe ve ikinci
olarak yargısal vb. işleyişe gereksinme duyar. Bizde bu yoktur. Bizim
mahkemelerimiz, burjuvaziye karşı yöneltilen sınıf mahkemeleridir. Ordumuz,
burjuvaziye karşı yöneltilmiş bir sınıf ordusudur. Bürokrasinin kötülükleri
orduda değil, ona hizmet eden kurumlarda vardır. Bu ülkede bürokrasinin farklı
iktisadî kökleri vardır: yoksulluğu, kültürsüzlüğü, bilisizliği ile küçük
üretimin dağınık ve yayılmış karakteri, yolların olmayışı, tarımla sanayi
arasında değişimin
bulunmayışı, bu ikisi arasında bağın ve karşılıklı ilişkinin bulunmayışı. Bu,
geniş çapta içsavaşın sonucudur. Abluka altında olduğumuz, her yandan
kuşatıldığımız, bütün dünyadan ve tahıl yetiştiren güneyden, Sibirya'dan, kömür
havzalarından koparıldığımız bir sırada, sanayii yeniden kuramazdık. Hiç
duraksamadan "Savaş Komünizmine" geçmek, en tehlikeli aşırı uçlara kadar gitmeyi
göze almak zorundaydık. Yarı-aç ve bundan daha da kötü bir yaşamı sürdürmek, ama
ne pahasına olursa olsun, görülmemiş yıkıntı ve iktisadî ilişkilerin yokluğuna,
işçi ve köylü yönetimini kurtarmak için dayanmak, sosyalist-devrimcileri ve
menşevikleri korkutan şeyin, bizi korkutmasına izin vermedik (gerçekte bunlar,
daha çok, korktukları için, burjuvazinin peşinden gittiler). Abluka altına
alınmış, kuşatılmış bir kalede kazanılan zaferin koşullarından biri, en son
beyaz muhafızın [sayfa 447] nihayet RSSFC
topraklarından sürülmesinden sonra, 1921 ilkyazında olumsuz yanını gösterdi.
Kuşatılmış kalede, bütün ticarete "kilit vurmak" mümkün ve zorunlu idi;
olağanüstü bir kahramanlık gösteren yığınlarla bu duruma üç yıl dayanabilirdi.
Ondan sonra, küçük üreticinin mahvı arttı, büyük üretimin yeniden kurulması yine
gecikti, ertelendi. Bürokrasi "kuşatmanın" bıraktığı bir miras olarak, ezilen ve
parçalanan küçük üreticinin üstyapısı olarak kendini tam olarak gösterdi.
Onunla daha sağlam bir şekilde mücadele etmek
için, tekrar işe başlamak için bir kötülüğü kabul etmeyi öğrenmeliyiz. Pek çok
defa ve çalışmamızın bütün alanlarında tamamlanmamış olanı tamamlamak ve soruna
farklı yaklaşım yöntemleri seçmek için, işe, yeniden ta başından başlamak
zorunda kalacağız. Büyük üretimin yeniden kurulmasında bir gecikme olduğu
açıktır. Sanayi ile tarım arasındaki değişime "kilit vurulması" dayanılmaz bir
hal almıştır. Bu yüzden, çabalarımızı, yapılması mümkün olan şeye toplamalıyız:
yani küçük sanayii yeniden kurmalı, işe bu taraftan başlamalı, savaş ve
ablukanın birlikte yıktığı yapının bu yanını desteklemeliyiz. Kapitalizmden
korkmadan, ticareti geliştirmek için ne pahasına olursa olsun mümkün olan her
şeyi yapmalıyız. Çünkü kapitalizme koymuş olduğumuz sınırlamalar (iktisadî
alanda büyük toprak sahiplerinin ve burjuvazinin mülksüzleştirilmesi, siyasal
alanda işçi ve köylülerin egemenliği) yeteri kadar dar, yeteri kadar "ılımlı"dır.
Aynî verginin dayandığı temel fikir budur: iktisadî anlamı budur.
"Küçük" araçlarla, küçük çapta olsa da, küçük
yerel sanayii geliştirmek suretiyle ona yardım ederek, köylü tarımını hızla
yükseltmek amacıyla, bütün parti ve sovyet işçileri, bütün çabalarını, bütün
dikkatlerini, iktisadî kuruluş çalışmasında —güberniyelerde, daha da çok
uyezdlerde, daha da çok volostlarda ve köylerde— yerel teşvikte toplamalıdırlar.
Bütün halindeki devlet ekonomi planı bütün dikkat ve ihtimamın, "ivediliğin"
üzerinde toplanması gereken noktanın bu olmasını gerektiriyor. Bu alanda
en derin ve en geniş "temele" en yakın yerde gerçekleştirilecek belirli derecede
bir ilerleme, büyük sanayiin en enerjik ve en başarılı şekilde yeniden
kuruluşuna, en hızlı bir geçişe yolaçacaktır.
Bugüne kadar, gıda maddelerinin sağlanması işinde
çalışan işçi, tek bir temel talimat bilmiştir: tahıl tahsisatını yüzde 100 topla.
Simdi ona başka bir talimat var: verginin % 100'ünü en kısa zamanda topla
ve ardından büyük ve küçük sanayiin ürünleri ile yapılan değişim karşılığında
bir % 100 daha topla. Verginin yüzde 75'ini ve büyük ve küçük sanayi ürünleri
karşılığında (ikinci yüzün) yüzde 75'ini toplayanlar, verginin yüzde 100'ünü ve
değişimle (ikinci yüzün) yüzde 55'ini toplayanlardan daha yararlı ve ulusal
önemi olan bir iş yapmış olurlar. Besin maddeleri sağlayan işçinin görevi, şimdi
daha karmaşık hale gelmiştir. Bir yanda, malî bir görev: yergiyi mümkün olan en
kısa zamanda ve en rasyonel bir şekilde topla. Öte yanda, genel ve iktisadî
görev: kooperatifleri yönetmeye çalış, küçük sanayie yardımcı ol, tarımla sanayi
arasındaki değişimi artıracak şekilde yerel inisiyatifi geliştir ve devamlı
olmasını sağla. Bürokratik pratiğimiz bu işi hâlâ kötü bir şekilde yaptığımızı
gösteriyor. Bu alanda' kapitalistten pek çok şey öğrenebileceğimizi, ve
öğrenmemiz gerektiğini kabul etmekten korkmamalıyız. Çeşitli bölgelerde,
uyezdlerin, volostların ve köylerin pratik deneyimlerini kıyaslayacağız: belirli
bir yerde, küçük ve büyük özel kapitalistler şu kadar elde etmişlerdi. Bu,
onların yaklaşık kârıdır. Bu kâr, kapitalistin yediği haraçtır; ondan "öğrendiğimiz"
şeyler karşılığında ödediğimiz ödentidir. Bir şeyler öğrenirsek bu ödentiyi
ödemekten kaçınmayacağız. Komşu bölgede kooperatif yöntemleriyle bu kadarı elde
edilmiştir. Kooperatiflerin kârları şu kadardır. Ve üçüncü bir yerde, tamamen
devlet yöntemleriyle şu kadar elde edilmiştir (bugünkü dönemde bu üçüncü hal, az
bulunan bir istisna olacaktır).
Her yerel ekonomi merkezinin ve Guberniye
Yürütme Komitesinin topladığı her ekonomik konferansın en başta gelen görevi,
aynî vergi ödendikten sonra derhal geri kalan fazla stokla çeşitli deneyler ya
da "değişim" sistemleri düzenlemektir. Birkaç ay içinde kıyaslama ve inceleme
için pratik sonuçlar elde edilmelidir. Yerli ya da ithal edilmiş tuz; en yakın
kentten sağlanan parafin yağı; el emeğine dayanan tahta işleme sanayii; belirli,
belki de fazla önemi olmayan, ama yine de köylüler için gerekli ve yararlı
maddeler üreten ve yerli hammadde işleyen zanaatlar; "beyaz kömür'.' (küçük
yerel su gücü kaynaklarından elektriklendirme için yararlanılması) vb., bütün
bunları, ne pahasına olursa olsun tarımla sanayi arasındaki değişimi harekete
geçirmek için.çalışır hale getirmelidir. Bu ajanda en iyi sonuçları alanlar,
özel kapitalizm yoluyla olsa da, kooperatifler olmaksızın olsa da, bu,
kapitalizmi doğrudan devlet kapitalizmine dönüştürmese de, komünizmin saflığı
üzerinde "kafa yoran", devlet kapitalizmi ve kooperatifler için nizamnameler,
kurallar koyan, ama ticareti harekete geçirmek için pratik hiç bir şey
yapmayanlardan çok daha fazla, bütün Rusya'da, sosyalizmin kurulması davasına
hizmet edeceklerdir.
Özel sermayenin sosyalizme yardımcı olması
çelişkili bir durum değil midir?
Hiç de çelişkili değildir; bu, reddedilmez bir
iktisadî gerçektir. Ulaşımın son derece altüst bir halde olduğu bir küçük-köylü
ülkesi, —ulaşım sistemini ve büyük sanayii denetleyen— proletaryanın siyasal
rehberliğinde olan ve savaştan ve ablukadan henüz çıkmakta olan bir ülke
sözkonusu olduğuna göre bundan şu sonuçlar çıkar: birinci olarak, yerel değişim
bugün için birinci derecede önem kazanır ve ikinci olarak, sosyalizme (devlet
kapitalizmi şöyle dursun) özel kapitalizm vasıtasıyla destek olma olanağı
mevcuttur.
Laflar üzerinde daha az tartışalım! Daha böyle
çok tartışmalar olacak. Daha çeşitli pratik deneyim ve bu deneyim
[sayfa 450]
üzerinde daha çok inceleme yapmak zorundayız. Belirli koşullar altında, yerel
çalışmalara örnek örgütlenme, en küçük çapta olsa bile, merkezî devlet
çalışmalarının pek çok dalından daha büyük ulusal öneme sahiptir. Genel olarak
köylü tarımı bakımından ve özel olarak sınaî ürünlerin tarımsal fazla ürünle
değişimi bakımından bu anda içinde bulunduğumuz koşullar tam olarak budur. Tek
bir volostta bile bu alanda örnek örgütlenme, herhangi bir Halk Komiserliğinin
merkez örgütlenmesinde yapılacak "örnek" iyileştirmeden çok daha büyük önem
taşır; çünkü merkez örgütümüz son üç-buçuk yıl içinde öylesine genişlemiştir ki,
belirli bir derecede' zararlı olan bir atalet kazanmıştır. Kısa zamanda bunu
her-' hangi bir ölçüde iyileştirmemiz olanaksızdır, çünkü bunu nasıl
yapacağımızı bilmiyoruz. Bu durumu kökten iyileştirme işinde, bir taze kuvvetler
akını sağlamada, bürokrasiye karşı etkili bir şekilde mücadele ve zararlı
ataleti yenmede gerekli olan destek, küçük bölgelerden aşağı katlardan, küçük
çapta da olsa bir "bütün"ün örnek örgütlenmesiyle gelmelidir. "Bütün" diyorum ve
yalnızca bir çiftliği, sanayiin tek bir dalını, tek bir fabrikayı değil, ama
ekonomik ilişkilerin bir bütününü, sadece küçük bir bölgede de olsa
ekonomik değişimin bir bütününü anlatmak istiyorum.
Merkezde çalışma zorunda olanlarımız en
alçakgönüllü ve kısa zamanda başarılabilir boyutlarla da olsa, örgütü
iyileştirme ve onu bürokrasiden temizleme görevine devam edeceklerdir. Ancak, bu
görevin yerine getirilmesinde en büyük yardım yerel bölgelerden geliyor ve
gelecek. Genel olarak görebildiğim kadarıyla, işler merkeze göre yerel
bölgelerde çok daha iyi gidiyor; ve bunun nedeni açıktır, çünkü doğal olarak,
bürokrasi belası merkezde toplanmıştır. Bu bakımdan Moskova en kötü durumda olan
kenttir ve genel olarak Cumhuriyetin en kötü "yeri"dir. Yerel bölgelerde durum
iyi, orta ve kötü arasında değişmektedir ve kötü durumlara, iyi durumlara göre
daha az raslanmaktadır.
Kötüye yönelik sapmalar, komünistleri kendi
çıkarları uğruna pohpohlayan ve arasıra köylülüğe kargı nefret verici vahşet ve
zulüm gösterileri yapan daha önceki hükümet görevlileri, toprakbeyleri,
burjuvalar ve bütün diğer ayaktakımının neden olduğu zararlardır. Bu, terörist
bir temizlik hareketini, ivedi yargılamaları ve vurucu bir gücü gerektirir.
Bırakalım. Martov'lar, Çernov'lar ve onlar gibi partisiz küçük-burjuvalar
göğüslerini yumruklayarak haykırsınlar: "Tanrım sana şükürler olsun ki ben
bunlar gibi değilim ve asla terörizmi kabul etmedim." Bu ahmaklar terörizmi
kabul etmezler, çünkü işçileri ve köylüleri aldatan beyaz muhafızların kölece
suç ortaklan olmayı yeğlerler. Sosyalist-devrimciler ve menşevikler "terörizmi
kabul etmezler", çünkü "sosyalizm" bayrağı altında yığınları beyaz muhafız
terörizminin merhametine teslim etme
görevlerini yerine getirmektedirler. Rusya'daki Kerenski rejimi ve Kornilov
ayaklanması ve Sibirya'daki Kolçak rejimi ve Gürcistan'daki menşevizm bunun
kanıtıdır. Finlandiya'da, Macaristan'da, Avusturya'da Almanya'da, İtalya'da,
İngiltere’de vb.'deki İkinci Enternasyonal ve "İki-buçukuncu" Enternasyonal
kahramanları bunun kanıtıdır. Bırakalım beyaz muhafız terörizminin dalkavuk suç
ortakları terörizmin tümünü reddettikleri çamurda yuvarlansınlar. Biz acı ve
kesin gerçekten sözedeceğiz. Eski bağların kopması ve 1914-18 emperyalist
savaşını —ki bu dünyanın bütün ülkeleri anlamını taşır— izleyen sınıf
mücadelesinin yoğunlaşması sonucu, eşi görülmemiş bir bunalımla kuşatılmış olan
ülkelerde, ikiyüzlülere ve lafebelerine karşın terörizmden vazgeçilemez. Ya
Amerikan, İngiliz (İrlanda), İtalyan (faşistler), Alman, Macar ve diğer tip
beyaz muhafız burjuva terörizmi ya da kızıl, proleter terörizmi. Orta yol, "üçüncü"
bir yol yoktur ve olamaz da.
İyiye doğru yönsemeyi, bürokrasinin kötülüklerine
karşı mücadelede kazanılan başarı, işçilerin ve köylülerin gereksinmelerinin
giderilmesinde gösterilen büyük özen, ulusal ekonomiyi[sayfa
452]
geliştirmek, emeğin üretkenliğini artırmak ve tarımla sanayi arasında yerel
değişimi geliştirmek konusundaki duyarlılık göstermektedir. İyi örnekler, kötü
örneklerden çok daha fazla sayıda oldukları halde, yine de bunlara çok az
raslanmaktadır. Ama, iyi örnekler vardır. Bütün yerel bölgelerde içsavaşın ve
yoksulluğun çelikleştirdiği yeni, genç, taze komünist güçler ortaya çıkmaktadır.
Bu güçlerin aşağı konumdan yukarı konuma sistematik olarak yükselmesini sağlamak
konusunda halen çok az çalışıyoruz. Bu iş daha ısrarlı bir şekilde ve bugün
yapıldığından daha geniş çapta yapılabilir ve yapılmalıdır, Öte yandan, bazı
işçiler, merkezden yerel bölgelere nakledilebilir ve nakledilmelidir. Ekonomik
çalışmayı örnek bir şekilde bir bütün olarak örgütleyecekleri
uyezdlerin ve volostların yöneticileri olarak, merkezde belirli bazı işleri
görerek yapacaklarından çok daha fazla ulusal önem taşıyan bir iş
yapacaklar ve daha çök yararlı olacaklardır. Çalışmanın örnek bir biçimde
örgütlenmesi, yeni işçilerin yetiştirilmesine yardımcı olacak ve diğer
bölgelerin daha kolaylıkla izleyecekleri örnekler sağlayacaktır. Merkezde olan
bizler, bütün ülkedeki diğer bölgeleri "iyi" örnekleri izlemeye teşvik
edebiliriz ve hatta bunu onlar için zorunlu kılabiliriz.
Tarımla sanayi arasındaki "değişimi", aynî vergi
ödendikten sonra geriye kalan fazlanın, küçük başlıca el zanaatlarına dayanan
sanayi ürünleri ile değişimini geliştirme işi, kendi öz doğası gereği, bağımsız,
yetenekli ve akıllı
yerel inisiyatifi gerektirir. İşte bu nedenden, bugün uyezdlerdeki ve
volostlardaki çalışmaları örnek bir biçimde örgütlemek, ulusal açıdan olağanüstü
önem taşımaktadır. Askerî sorunlarda, örneğin son Polonya savaşında, bürokratik
hiyerarşi ilkesinden ayrılmaktan çekinmedik. Cumhuriyet Devrimci Askerî Konseyi
üyelerinin (bir yandan merkezdeki daha yüksek düzeydeki görevlerini muhafaza
ederken) "rütbelerini indirmekten", onları daha aşağı düzeydeki görevlere
vermekten çekinmedik. Simdi Ulusal Merkez Yürütme Komitesinin üyelerini ya
da Kollegyum üyelerini ya da diğer yüksek konumları olan yoldaşları uyezdlerde
hatta volostlarda çalışmaya neden göndermeyelim? Kuşkusuz bunu yapmaya utanacak
kadar "bürokratlaşmadık". Buna sevinerek razı olacak, merkez organlarında
çalışan düzinelerle işçi bulacağız. Bütün Cumhuriyetin iktisadî gelişmesi bundan
çok şey kazanacaktır ve örnek uyezdler ya da örnek volostlar sadece büyük bir
rol değil, keşin olarak belirleyici ve tarihsel bir rol oynayacaklardır.
Bu arada şu noktayı belirtelim. Küçük ama yine de
önemli bir koşul olarak, vurgunculuğa karşı mücadelede gerekli olan ilke
değişikliğine dikkat edilmelidir. "Meşru" ticareti, devlet denetiminden kaçmayan
ticareti desteklemeliyiz; bu çeşit ticareti geliştirmek yararımızadır. Ama
vurgunculuk, siyasal ve iktisadî anlamda, "meşru" ticaretten ayırdedilemez.
Serbest ticaret, kapitalizmdir. Kapitalizm, vurgunculuktur. Buna gözlerimizi
yummak gülünç olur.
Bu durumda ne yapmalıyız? Vurgunculuğun
cezalandırılmayacağını mı ilân edeceğiz?
Hayır. Vurgunculukla ilgili bütün yasaları gözden
geçirmeli ve yeniden tasarlamalıyız ve bütün hazırlıkların, devlet denetim,
gözetim ve muhasebesinden her türlü doğrudan ya da dolaylı, açık ya da gizli
kaçamakların cezalandırılacak bir suç olduğunu ilân etmeliyiz (ve gerçekten
üç misli daha ağır bir şekilde kovuşturmalıyız). (Halk Komiserleri Konseyi
şimdiden vurgunculuğa karşı yasaların yeniden gözden geçirilmesi işine başlamış,
yani Halk Komiserleri Konseyi bu işe başlanmasını emretmiştir.) Sorunu ancak bu
şekilde koyarak kapitalizmin kaçınılmaz ve bir ölçüde zorunlu olan gelişmesini,
devlet kapitalizmi kanalına sokma işinde başarı kazanacağız.
Devam
Lenin: AYNÎ VERGİ ÜZERİNE (YENİ POLİTİKANIN ÖNEMİ VE
KOŞULLARI) >>>>