KÜTÜPHANE |
STALIN
| ULUSAL SORUN
MARKSİZM VE ULUSAL SORUN
VII
RUSYA'DA ULUSAL SORUN
Geriye ulusal sorunun olumlu çözümünü anlatmak kalıyor.
Biz sorunun ancak Rusya'nın bugün içinde bulunduğu durumla ayrılmaz bağ içinde
çözülebileceğinden yola çıkıyoruz.
Rusya "normal", "anayasal" bir yaşama varamamış, siyasi krizin henüz çözülmemiş
olduğu bir geçiş dönemi içinde yaşamaktadır. Önümüzde fırtınalı ve "karışık"
günler bulunuyor.
* "Naşe Slovo", 1906, No. 8. s. 53.
Bugünkü ve gelecekteki hareketin kendisine hedef olarak [Rusya'yı —ÇN] tamamen
demokratikleştirmeyi koyması bundandır. Ulusal sorun işte bu hareket ile bağ
içinde incelenmelidir. Demek ki, ulusal sorunun çözümünün temeli ve önkoşulu
olarak ülkenin tamamen demokratikleştirilmesi.
Sorunun çözümünde sadece iç durum değil, aynı zamanda dış durum da gözönünde
tutulmalıdır. Rusya, Avrupa ile Asya arasında, Avusturya ile Çin arasındadır.
Asya'da demokratizmin büyümesi kaçınılmazdır. Avrupa'da emperyalizmin gelişmesi
bir tesadüf değildir. Avrupa, sermayeye küçük gelmeye başlar; yeni pazarlar,
ucuz işgücü, yeni yatırım olanakları peşinde koşan sermaye, şiddetle yabancı
ülkelere yüklenir. Ancak bu durum dış politika karışıklıklarına ve savaşa yol
açar. Balkan savaşının[14] karışıklıkların başı değil, sonu olduğunu kimse
söyleyemez. Bu yüzden, Rusya'daki şu ya da bu milliyetin bağımsızlık sorununu
ortaya atmayı ve çözmeyi gerekli bulabileceği iç ve dış konjonktürlerin biraraya
gelmesi elbette mümkündür. Ve böyle durumlarda engeller çıkarmak kuşkusuz
Marksistlerin işi değildir.
Bundan, Rus Marksistlerinin ulusların kendi kaderim tayin hakkını tanımaksızın
edemeyecekleri sonucu çıkmaktadır.
Demek ki, ulusal sorunun çözümünde ulusların kendi kadelerini tayin hakkı
kaçınılmaz bir noktadır.
Devam edelim. Şu ya da bu nedenden ötürü bütünün çerçevesi içinde kalmayı yeğ
tutan ulusların durumu ne olacaktır?
Ulusal-kültürel özerkliğin işe yaramaz olduğunu gördük. Birinci olarak bu
özerklik yapaydır ve hayatiyetten yoksundur; çünkü yaşamın, gerçek yaşamın
birbirinden ayırarak ülkenin ayrı köşe ve bucaklarına dağıttığı insanların
yapay olarak bir ulus içine çekilmesini öngörmektedir. İkinci olarak bu özerklik,
milliyetçiliğe götürür; çünkü insanların ulusal kuryalara göre "ayrılması"
görüşüne, ulusların "örgütlenmesi" görüşüne, "ulusal özellikler"in "korunması"
ve geliştirilmesi görüşüne götürmektedir — ki bunlar Sosyal-Demokrasi için
yakışık almayan şeylerdir. Reichsrat'taki Moravyalı ayrılıkçıların, Alman
Sosyal-Demokrat milletvekillerinden ayrıldıktan sonra Moravyalı burjuva
milletvekilleriyle, deyim yerindeyse bir Moravya "Kolo"su | küme] oluşturmaları
bir tesadüf değildir. "Sabbat'ı ve "İbranice"yi kutsallaştıran Bundçu
ayrılıkçıların milliyetçilik batağına saplanmaları da tesadüf değildir. Duma'da
henüz Bundçu milletvekili yoktur, fakat "Bund"un etki alanında dinci-gerici
Yahudi camiası var ve "Bund", bu camianın "idari kurumlarında", Yahudi
işçilerle Yahudi burjuvazisi arasında "birlik" düzenliyor.* Ulusal-kültürel
özerkliğin mantığı budur işte.
O halde ulusal özerklik sorunun çözümü değildir. Peki ama çıkar yol nerededir?
Biricik doğru çözüm, bölgesel özerkliktir, Polonya, Litvanya, Ukrayna, Kafkasya
vb. gibi belirginleşmiş birimlerin özerkliğidir.
Bölgesel özerkliğin üstünlüğü öncelikle şudur: Burada söz-konusu olan topraksız
bir kurgu değil, fakat belirli bir toprakta yaşayan belirli bir ahalidir. Bundan
başka bu özerklik, insanları uluslara göre ayırmaz, ulusal engelleri
sağlamlaştırmaz — aksine engelleri yıkar ve farklı bir ayırımın, sınıflara göre
ayırımın yolunu açmak için nüfusu birleştirir. Son olarak bu özerklik, sözkonusu
bölgenin, ortak merkezin kararlarını beklemek zorunda kalmaksızın doğal
zenginliklerini en iyi biçimde kullanma ve üretici güçleri geliştirme
olanaklarını sağlar — ki bunlar ulusal özerkliğin içermediği fonksiyonlardır.
Demek ki ulusal sorunun çözümünde kaçınılmaz nokta olarak bölgesel özerklik.
1 '"Bund'un VIII. Konferansı Üzerine Rapor", Camia üzerine kararın sonu.
Elbette hiçbir bölge tüm alam içinde ulusal bakımdan homojen değildir, çünkü bu
bölgelerden her birine ulusal azınlıklar serpiştirilmiştir. Polonya'da Yahudiler,
Litvanya'da Letonlar, Kafkasya'da Ruslar, Ukrayna'da Polonyalılar vb. gibi. Bu
nedenle, ulusal çoğunlukların ulusal azınlıkları baskılamalarından kaygı
duyulabilir. Bu tür kaygılar, ülke ancak eski durumunda kaldığı sürece
geçerlidir. Ülke tamamen demokratikleşsin, bu kaygılar da yitecektir.
Dağılmış azınlıkları yekpare bir ulusal birlikte birleştirmek öneriliyor. Fakat
azınlıkların yapay birliklere değil, yaşadıkları yerlerde gerçek haklara
ihtiyaçları var. Tam bir demokratikleşme olmaksızın böyle birlikler onlara ne
verebilir? Ya da tam demokratikleşme durumunda özel ulusal birliklere ne gerek
vardır?
Bir ulusal azınlığı özellikle ne ilgilendirir?
Azınlık, bir ulusal birlikten yoksun olduğu için değil, anadilini konuşma
hakkından yoksun bırakıldığı için hoşnutsuzdur. Ona anadilini kullanma hakkı
verilsin, hoşnutsuzluk, kendiliğinden kaybolacaktır.
Azınlık, yapay bir birlikten yoksun olduğu için değil, kendi ulusal okulundan
mahrum bırakıldığı için hoşnutsuzdur. Ona böyle bir okul verilsin,
hoşnutsuzluğunun bütün temelleri ortadan kalkacaktır.
Azınlık, bir ulusal birlikten yoksun olduğu için değil, vicdan özgürlüğünden (dini
özgürlük), dolaşım özgürlüğünden yoksun olduğu için hoşnutsuzdur. Ona bu
özgürlükler verilsin, hoşnutsuzluğu kalmayacaktır.
Demek ki ulusal sorunun çözümünde, kaçınılmaz nokta olarak, bütün bilimleriyle (dil,
okul vb.) ulusal eşitlik. Ülkenin tamamen demokratikleşmesi temelinde
çıkarılmış, ne biçimde olursa olsun istisnasız bütün ulusal ayrıcalıkları,
ulusal azınlıkların haklarının daraltılması ve kısıtlanmasını yasaklayan genel
bir devlet yasası da kaçınılmazdır.
Azınlıkların kağıt üzerinde kalmayan gerçek haklarının güvencesi, ancak ve
yalnız bu yolla mümkündür.
Örgütsel federalizmle ulusal-kültürel özerklik arasında mantıki bir ilişkinin
varlığı kabul edilebilir veya edilmez. Fakat ulusal-kültürel özerkliğin tam
kopuşa, ayrılıkçılığa dönüşen sınırsız bir federalizm için elverişli bir
atmosfer yarattığı tartışma götürmez. Avusturya'da Çekler ve Rusya'da Bundçular
özerklikle başlamış, sonra federalizme geçmiş, en sonunda da kendilerini
ayrılıkçılıkta bulmuşlarsa, bunda hiç kuşkusuz ulusal-kültürel ö/.erklik
tarafından yayılan milliyetçi atmosfer büyük rol oynamıştır. Ulusal özerklikle
örgüt içinde federasyonun elele yürümesi bir tesadüf değildir. Bu anlaşılırdır
da. Her ikisi de milliyetlere göre ayrım talep ediyorlar. Her ikisi de
milliyetlere göre bir örgütlenme öngörüyorlar. Benzerlik açıktır. Aradaki tek
fark, birinde genel olarak nüfusun, diğerinde ise Sosyal-Demokrat işçilerin
ayrılmasıdır.
Biz, işçilerin milliyetlere göre ayrılmasının nereye götürdüğünü biliyoruz.
Birleşik işçi partisinin parçalanması, sendikaların milliyetlere göre bölünmesi,
ulusal sürtüşmelerin, ulusal grev kırıcılığının keskinleşmesi, Sosyal-Demokrasi
saflarında tam bir moral çöküntüsü — örgütsel federalizmin sonuçları bunlardır.
Avusturya'da Sosyal-Demokrasinin tarihi ve Rusya'da "Bund"un faaliyetleri bunun
açık kanıtıdır.
Buna karşı tek çıkar yol, enternasyonallik ilkelerine göre örgütlenmektir.
Rusya'nın tüm milliyetlerden işçilerinin yerel olarak birleşik ve yekpare
kolektiflerde toplanması, bu kolektiflerin yekpare bir partide birleştirilmesi
— görev budur.
Kendiliğinden anlaşılırdır ki, Parti'nin bu biçimde yapılanması, yekpare parti
bütünü içinde bölgelerin geniş bir özerkliğini dıştalamaz, tersine önşart koşar.
Kafkasya deneyimleri, böyle bir örgüt tipinin amaca tam uygunluğu gösteriyor.
Eğer Kafkasyalılar, Ermeni ve Tatar işçiler arasındaki ulusal kavgaları
aşabildilerse, halkı katliam ve kurşunlama olasılıklarına karşı
koruyabiliyorlarsa; eğer Baku'da, ulusal grupların bu kaleydoskopunda artık
ulusal çatışmalar daha şimdiden mümkün değilse, orada işçileri güçlü bir
hareketin yekpare akışı içine çekmekte başarılı olunmuşsa, bunda Kafkasya
Sosyal-Demokrasisinin enternasyonal yapılanması önemli bir rol oynamıştır.
Örgüt tipi sadece pratik çalışmaya etki yapmaz. Aynı zamanda işçinin bütün
manevi yaşamı üzerinde silinmez izini bırakır. İşçi, örgütünün yaşantısını
yaşar, manevi olarak orada gelişir ve orada eğitilir. Örgütü ile ilişkide olan,
orada her defa diğer milliyetlerden yoldaşlarına rastlayan, ortak kolektifin
yönetimi altında onlarla birlikte ortak mücadele yürüten işçi, işçilerin
herşeyden önce bir sınıf ailesinin üyeleri, sosyalizmin birleşik ordusunun
üyeleri oldukları düşüncesi ile kaynaşır. Ve bu, işçi sınıfının geniş kesimleri
için muazzam bir eğitici önem taşır.
Bunun için enternasyonal örgüt tipi, yoldaşlık duygularının okuludur,
enternasyonalizm yararına en güçlü ajitasyondur.
Milliyetlere göre örgütlenmede ise durum farklıdır. Milliyet ilkesi temelinde
örgütlenmiş olan işçiler, ulusal kabuklarına çekilir, örgütsel engellerle
birbirlerinden ayrılırlar. İşçiler arasında ortak meseleler değil, fakat
işçileri birbirinden ayıran şeyler vurgulanır. Burada işçi her şeyden önce
ulusunun bir üyesidir: Yahudi, Polonyalı vb. Örgüt içinde ulusal federalizmin,
işçileri ulusal içine kapanma doğrultusunda eğitmesinde şaşılacak bir-şey yoktur.
Bu nedenle ulusal örgüt tipi, ulusal dargörüşlülüğün ve fosilleşmenin
okuludur.
Böylece önümüzde ilke bakımından ayrı iki örgüt tipi var enternasyonal birlik
tipi ve işçilerin milliyetlere göre örgütsel “ayırımı".
Bu iki tipi uzlaştırma çabaları şimdiye kadar başarısız kalmıştır. Avusturya
Sosyal-Demokrasisinin 1897'de Wimberg parti kongresinde hazırlanmış bulunan
uzlaştırıcı tüzüğü havada kalmıştır. Avusturya partisi parçalanmış ve
sendikaları da parçalanmaya çekmiştir. "Uzlaşma"nın sadece bir ütopya değil,
aynı zamanda zararlı olduğu da görülmüştür. Strasser, "ayrılıkçılık”ın "ilk
zaferini Wimberg parti kongresinde" kutladığını* öne sürerken haklıydı. Rusya'da
da aynı şey olmuştur. "Bund"un federalizmi ile Stockholm Parti Kongresi'nde
yapılan "uzlaşma" lar bir yıkımla sonuçlanmıştır. "Bund", Stockholm uzlaşmasını
akamete uğratmıştır. Hemen Stockholm Kongresi'nin ertesinde “Bund", tek tek
bölgelerin işçilerini yekpare, bütün milliyetlerin işçilerini kapsayan bir örgüt
içinde birleştirme çalışmasına köstek olmuştur. Ve "Bund"; Rusya
Sosyal-Demokrasisi hem 1907'de hem de 1908'de bütün milliyetlerden işçilerin
tabandaki birliğinin nihayet gerçekleştirilmesi talebini[15] ileri sürmesine
rağmen, ayrılıkçı taktiğini inatla sürdürmüştür. Örgütsel ulusal özerklik ile
başlamış olan "Bund", tam kopuşa, ayrılıkçılığa varmak için pratikte
federasyona geçmiştir. Rusya Sosyal-Demokrasisinden koparken, onun içine
parçalanmışlık ve örgütsüzlük taşımıştır. Örneğin, Jagiello[16] olayını
hatırlamak yeter.
Bu nedenle "uzlaşma" yolundan ütopik ve zararlı bir yol olarak vazgeçilmek
zorundadır.
İki şeyden biri: Ya "Bund"un federalizmi — ki o zaman Rusya Sosyal-Demokrasisi
işçilerin milliyetlere göre "ayrılması"
J. Strasser, a.g.e.
ilkeleri üzerine yeniden kurulur; ya da enternasyonal örgüt tipi — ki o zaman
"Bund" bölgesel özeklik ilkelerine göre, Kafkasya. Letonya, Polonya
Sosyal-Demokrasilerinin örneğine göre kendisini yeniden örgütler ve Yahudi
işçilerin Rusya'nın diğer milliyetlerinden işçileri ile doğrudan birleşmesinin
yolunu açar.
İkisinin ortası yoktur: ilkeler galip gelirler, fakat "uzlaştırılmazlar".
Demek ki, ulusal sorunun çözümünde kaçınılmaz nokta olarak işçilerin
enternasyonal birlik ilkesi.
Viyana, Ocak 1913.
İmza: J. Stalin
Mart - Mayıs 1913.
ilk kez "Prosveşçenye" ("Aydınlanma” [17]) dergisi No. 3-5'te yayınlanmıştır.
[1] O. Bauer, a.g.e., s. 381, 396.
[2] Aynı yerde, s. 389.
[3] K. Marx, "Yahudi Sorunu Üzerine", 1906.
[4] K.Kautsky, "Kişinev Katliamı ve Yahudi Sorunu", 1903.
[5] O. Bauer, a.g.e., s. 388.
[6] "Ulusal Hareketin Biçimleri" vb., redaktör: Kastelanski, s. 772.
[7] II. P arti Kongresi Tutanağı, s. 176.
[8] '"Bund'un VIII. Konferansı Üzerine Rapor", 1911, s. 62.
[9] Aynı yerde, s. 83-84.
[10] Yahudi dili; Yidiş. —ÇN.
[11] Aynı yerde, s. 85.
[12] "'Bund'un IX. Konferansı Üzerine Rapor", 1912, s. 42.
[13] '"Bund'un VIII. Konferansı Üzerine Rapor", s. 83.
[14] Aynı yerde, s. 68.
[15] "Naşa Zarya", 1912, No. 9-10, s. 120.
[16] '"Bund'un VII. Kongresi'nin Bildirisi [10] s. 7
[17] "Bund'un VIII. Konfrenası Üzerine Rapor", s. 72.
[18] "Ulusal Özerklik Sorunu ve Rusya Sosyal-Demokrasisinin Federatif ilkeler
Üzerinde Yeniden Örgütlenmesi Sorunu Üzerine", "Bund" yayını, 1902.
[19] "Naşe Slovo" No. 3, Vilna 1906, s. 24.
[20] "Ulusal Özerklik Sorunu Üzerine" vb., vs. s. 17.
[21] Bkz. "Ayrılıkçılığın Belgeleri"nde Vanek'in [12] broşüründen aktarılan
sözler, s. 29.
[22] "'Bund'un IX. Konferansı Üzerine Rapor", s. 19.
[23] Bkz. Gürcü gazetesi "Çveni Zhovreba" ("Yaşamımız")[13], 1912, No. 12.
[24] Aynı yerde.
[25] Herostrat, sırf üne kavuşmak için, Efes'teki Artemis tapınağını yakmıştı. -ÇN.
kaynak: Marksizm, J.V.Stalin, Ulusal Sorun ve Sömürge Sorunu, çev.: İsmail
Yarkın, İnter Yay., Aralık 1996
|