ANA SAYFA KÜTÜPHANE Muhalefet Üzerine Stalin

SBKP(B) XIV. PARTİ KONGRESİ 18-31 Aralık 1925

MERKEZ KOMİTESİ'NİN SİYASİ FAALİYET RAPORUNU KAPAYIŞ KONUŞMASI

23 Aralık

Yoldaşlar! Yazılı olarak sorulmuş olan tek tek soruları ayrı ayrı yanıtlamayacağım">

ANA SAYFA KÜTÜPHANE Muhalefet Üzerine Stalin

SBKP(B) XIV. PARTİ KONGRESİ 18-31 Aralık 1925

MERKEZ KOMİTESİ'NİN SİYASİ FAALİYET RAPORUNU KAPAYIŞ KONUŞMASI

23 Aralık

Yoldaşlar! Yazılı olarak sorulmuş olan tek tek soruları ayrı ayrı yanıtlamayacağım, çünkü tüm kapayış konuşmam aslında bu sorulara bir yanıttan ibaret olacak.
 

Ayrıca, kişisel nitelikli saldırıları ve her türlü kişisel taşkınlıkları yanıtlamaya da niyetim yok, çünkü ben, bu saldırıların motivlerini ve içyüzünü tekrar gözden geçirebilmek için Parti Kongresi'nin elinde yeterince malzeme olduğu görüşündeyim.


"Mağara insanları"yla, orda Kislovodsk'ta biraraya gelip, MK'nın organlarıyla ilgili olarak akla gelebilecek her türlü kombinasyonlar kotaran insanlarla da uğraşmayacağım. Bu onların bilecekleri bir şey, varsın kombinasyon yapsınlar. Sadece şunu vurgulamak istiyorum ki, burada kombinasyoncuların politikasına amirane bir şekilde karşı çıkan Laşeviç, bizzat bu kombinasyoncular arasındaydı, ve hem de o, "mağara insanları"nın Kislovodsk yakınlarındaki müzakeresinde, öyle anlaşılıyor ki, hiç de öyle önemsiz bir rol oynamamıştır. Allah işini rast getirsin. (Kahkahalar.)
 

Şimdi meseleye gelelim.
 

1— Sokolnikov ve Ülkemizin Dawes'leştirilmesi

İlk önce tek tek bazı karşılıklar. İlk karşılıklar Sokolnikov'a. Konuşmasında şöyle dedi: "Stalin iki genel çizgi, iktisadi inşamızın iki çizgisini resmederken bizi yanılttı, çünkü bu iki çizgiyi başka türlü formüle etmesi gerekirdi, üretim donatımları ithalatından değil, mamul madde ithalatından sözetmesi gerekirdi." İddia ediyorum ki, Sokolnikov'un bu açıklaması onu Şanin'in tezlerinin yandaşı olarak tamamen açığa çıkarmıştır. Bununla, Sokolnikov'un burada meselenin özü itibariyle ülkemizin Dawes'leştirilmesinin yandaşı olarak sahneye çıktığını söylemek istiyorum. Raporumda neden sözettim? İhracat ve ithalat plânından mı sözettim acaba? Elbette değil. Şu anda üretim donatımları ithal etmek zorunda olduğumuzu herkes biliyor. Ama Sokolnikov zorunluluktan bir ilke, bir teori, bir gelişme perspektifi yapıyor. Sokolnikov'un hatası burada yatıyor. Raporumda iktisadımızın inşasıyla ilgili iki temel, yön gösterici genel çizgiden sözettim. Bundan, kapitalist çembere alınma koşulları altında ülkemizin bağımsız bir iktisadi gelişmesinin hangi yollardan garanti altına alınabileceği sorusunu açıklığa kavuşturmak için sözettim. Raporda, ülkemizi bir tarım ülkesinden bir sanayi ülkesine dönüştürmek zorunda olduğumuz şeklindeki genel çizgimizden, perspektifimizden sözettim. Nedir bir tarım ülkesi? Bir tarım ülkesi, tarımsal ürünler ihraç eden ve üretim donatımları ithal eden, ama kendisi kendi gücüne dayanarak böylesi üretim donatımları (makineler vs.) hiç ya da nerdeyse hiç imal etmeyen bir ülkedir. Kendi gücümüze dayanarak üretim donatımları ve makineler imal edemeyip, tersine ithal etmek zorunda kaldığımız gelişme basamağında takılıp kalırsak, ülkemizin kapitalist sistemin bir uzantısına dönüşmesine karşı güvenceli olamayız. Tam da bu yüzden, üretim araçları üretimini geliştirme rotasını izlemeliyiz. Sokolnikov bu basit şeyleri gerçekten kavrayamıyor mu yoksa? Raporda sözünü ettiğim sadece buydu.
 

Dawes plânı ne talep ediyor? Almanya'nın, tazminat ödemeleri için gerekli paraları pazarlardan, esas olarak da bizim Sovyet pazarımızdan çıkartmasını talep ediyor. Bundan ne sonuç çıkar? Bundan şu sonuç çıkar ki, Almanya bize üretim donatımları temin etsin, biz bunları ithal ve tarımsal ürünleri ihraç edelim. Biz, yani sanayimiz, bununla Avrupa'ya eliyle-ayağıyla bağlanırdı. İşte Dawes plânının temeli budur.

 

Ben bunu nazarı itibara alarak raporumda dedim ki, Dawes plânı, ülkemizi ilgilendirdiği ölçüde, kum üzerine inşa edilmiştir. Niçin? "Çünkü biz", dedim orda, "kendimizi herhangi bir başka ülke için bir tarım ülkesi yaptırtmayacağız. Almanya için de yaptırtmayacağız", çünkü "biz kendimiz makine ve diğer üretim araçları üreteceğiz". Ülkemizi, bir tarım ülkesinden, kendi gücüne dayanarak gerekli üretim donatımını üretecek durumdaki bir sanayi ülkesine dönüştürmek — budur genel çizgimizin özü, temeli. Meseleyi öyle organize etmeliyiz ki, idarecilerin düşüncesi ve çabası tam da bu tarafa yönelsin, ülkemizin üretim donatımları ithal eden bir ülkeden, üretim donatımları üreten bir ülkeye dönüşmesine yönelsin. Çünkü, ülkemizin iktisadi bağımsızlığının esas garantisi burada yatmaktadır. Çünkü, ülkemizin kapitalist ülkelerin bir uzantısı haline gelmeyeceğinin garantisi burada yatmaktadır. Sokolnikov bu basit ve akla yatkın şeyi kavramak istemiyor. Dawes plânının aslî failleri bizi, sözgelimi, pamuklu üretimiyle sınırlamak istiyorlar, ama bu bizim için çok azdır, çünkü biz sadece pamuklu değil, bilakis pamuklu üretimi için gerekli makineleri de üretmek istiyoruz. Sözgelimi, otomobil üretimiyle yetinmemizi istiyorlar, fakat bu bizim için çok azdır, çünkü biz sadece otomobil değil, bilakis otomobil üreten makineleri de üretmek istiyoruz. Sözgelimi, bizi ayakkabı üretimiyle sınırlamak istiyorlar, fakat bu bizim için çok azdır, çünkü biz sadece ayakkabı değil, bilakis ayakkabı üreten makineleri de üretmek istiyoruz, vs. vb.
 

İki genel çizgi arasındaki fark budur, ve Sokolnikov'un kavramak istemediği de budur.
 

Çizgimizden vazgeçmek, sosyalist inşanın görevlerine sırt çevirmek demektir, ülkemizin Dawes'leştirilmesi görüşüne gelmek demektir.

2— Kamenev ve Köylülüğe Verdiğimiz Tavizler

İkinci karşılık Kamenev'edir. XIV. Parti Konferansı'nda iktisatla ilgili, Sovyetlerin canlandırılmasıyla ilgili, Savaş Komünizmi'nin kalıntılarının tasfiyesiyle ilgili, kira ve ücretli emek sorununun sarihleştirilmesiyle ilgili ünlü kararları kabul etmekle, köylülüğe değil Kulaklara tavizlerde bulunduğumuzu, bunların köylülüğe değil, kapitalist unsurlara verilmiş tavizler olduğunu söyledi. Doğru mu bu? Ben doğru olmadığını iddia ediyorum; bu Parti'ye bir iftiradır. Bir Marksistin soruna böyle yaklaşamayacağını, ancak bir liberalin soruna böyle yaklaşabileceğini iddia ediyorum.
 

XIV. Parti Konferansı'nda verdiğimiz tavizler nelerdir? Bu tavizler NEP çerçevesi içine girer mi, girmez mi? Evet, muhakkak girer. Belki de Nisan Konferansı'nda NEP'i genişlettik? Muhalefet cevap versin: Nisan'da NEP'i genişlettik mi, genişletmedik mi? Eğer genişlettiysek, o zaman neden XIV. Parti Konferansı'nın kararlarına oy verdiler? Hepimizin NEP'in genişletilmesine karşı olduğumuz bilinmiyor mu? O halde işin aslı ne? İşin aslı şu ki, Kamenev'in zihni bulanmıştır. çünkü NEP, ticarete, kapitalizme, ücretli emeğe izin vermeyi içerir,
 

XIV. Parti Konferansı'nın kararları ise Lenin zamanında başlatılmış olan NEP'in bir ifadesidir. Lenin, NEP'ten ilk başta herşeyden önce kapitalistlerin, tüccarların ve Kulakların yararlanacağını biliyor muydu? Elbette biliyordu. Ama Lenin, biz NEP'i başlattığımızda, bununla köylülüğe değil de spekülatörlere ve kapitalist unsurlara tavizlerde bulunduğumuzu mu söyledi? Hayır, bunu söylemedi ve söyleyemezdi de. Tam tersine, o daima, ticarete ve kapitalizme izin vermekle ve politikayı NEP doğrultusunda değiştirmekle, köylülüğe, onunla işbirliğimizi muhafaza etme ve sağlamlaştırmanın çıkarına tavizlerde bulunduğumuzu söyledi, çünkü köylülük, hakim şartlar altında meta satışı olmadan, kapitalizmin belli bir canlanması olmadan varolamaz, çünkü işbirliğini şu anda ticaretten başka bir yolla gerçekleştiremeyiz, çünkü ancak bu yolla işbirliğini sağlamlaştırabilir ve sosyalist ekonominin temelini kurabiliriz. Tavizler sorununa Lenin böyle yaklaştı. Nisan 1925'te verilen tavizler sorununa da böyle yaklaşmak gerekir.

İzninizle, bu sorun üzerine Lenin'in görüşlerini okuyacağım. Moskova İli Hücre Sekreterleri önünde "Aynî Vergi Üzerine" raporunda, Parti'nin yeni politikaya, NEP politikasına geçişini söyle gerekçelendiriyor o:
 

"Bu politikanın komünizm görüşüyle nasıl geçindiği ve nasıl olup da komünist Sovyet iktidarının, özel ticaretin gelişmesini teşvik ettiği sorununa değinmek istiyorum. Bu, komünizm bakış açısından onaylanabilir mi? Bu soruyu yanıtlayabilmek için, köylü ekonomisinde vukubulmuş olan değişiklikleri dikkatle incelememiz gerekir. Başlangıçta durum öyleydi ki, tüm köylülüğün çiftlik sahiplerinin iktidarına karşı bir taarruzunu görüyorduk. Çiftlik sahiplerine karşı aynı şekilde hem yoksul köylüler hem de Kulaklar karşı çıkıyorlardı, elbette farklı niyetlerle olsa da: Kulaklar, çiftlik sahibinin elinden toprağı almak ve onun üzerinde kendi işletmesini geliştirmek hedefiyle. Burada o zaman Kulakların ve yoksul köylülerin farklı çıkarları ve gayretleri gün yüzüne çıkıyordu. Ukrayna'da bu çıkar karşıtlığı bugün de bizde olduğundan çok daha berrak görülebilir. Yoksul köylülük bu çiftlik sahiplerinin toprağının ellerinden alınmasından dolaysız olarak pek az yararlanabildi, çünkü bunun için elinde ne malzeme ne de alet-edevat vardı. Ve şimdi görüyoruz ki, yoksul köylülük, Kulakların müsadere edilen topraklarını gasbetmesini önlemek için örgütleniyor. Sovyet iktidarı bizde ortaya çıkan yoksul köylü komitelerini ve Ukrayna'daki 'mülksüz köylü komiteleri'ni destekliyor. Ve en sonu sonuç ne oldu? Sonuç şu oldu ki, orta köylüler köyde çoğunluk unsur haline geldi... Gerek Kulaklık doğrultusundaki gerekse yoksulluk doğrultusundaki aşırı uçlar geriledi, ve nüfusun çoğunluğu orta köylü tipine yakınlaşmaya başladı. Eğer köylü ekonomimizin üretkenliğini yükseltmek istiyorsak, o zaman ilk plânda orta köylülere dayanmalıyız. Komünist Partisi politikasını buna göre kurmalıydı... Yani köylülüğe karşı politika değişikliği, bizzat köylülüğün durumunun değişmiş olmasıyla açıklanır. Köy daha orta köylüleşmiştir ve eğer üretici güçleri geliştirmek istiyorsak, bunu hesaba katmak zorundayız."* (Bkz. cilt XXVI. s. 304-305 [4. baskı, cilt XXXII, s.271-272], Rusça.)
 

Lenin ayrıca aynı ciltte, sayfa 247'de şu genel sonucu çıkarmaktadır:
 

"Devlet ekonomimizi, üç yıl içinde yeniden kalıba dökemediğimiz ve on yıl içinde de yeniden kalıba dökememiş olacağımız orta köylülerin ekonomisiyle uygunluk içinde inşa etmeliyiz."* (4. baskı, s. 203, Rusça.) Başka kelimelerle, serbest ticareti getirdik, kapitalizmin
 

canlanmasına izin verdik, NEP'i başlattık ki üretici güçler gelişsin,

ülkedeki ürün miktarı artsın, köylülükle işbirliği sağlamlaşsın. NEP

çizgisinde tavizlerimizin temeli olarak köylülükle işbirliği, işbirliğinin

çıkarları — Lenin sorunu böyle ele alıyor.

* Altını ben çizdim —J. St.

 

Lenin o sıralar, NEP'ten, köylülüğe verilen tavizlerden spekülatörlerin, kapitalistlerin, Kulakların yararlanacağını biliyor muydu? Elbette biliyordu. Ama bu demek midir ki, bu tavizler meselenin özü itibariyle spekülatörlere ve Kulaklara verilen tavizlerdir? Hayır, bu demek değildir. Çünkü genelde NEP ve özelde ticaretten, yalnızca kapitalistler ve Kulaklar değil, aynı zamanda devlet ve kooperatif organları da yararlanmaktadır, çünkü sadece kapitalistler ve Kulaklar değil, devlet organları ve kooperatifler de ticaret yapmaktadır, ki devlet organları ve kooperatifler, ticaret yapmayı öğrenir öğrenmez, özel ticaret üzerinde üstünlük kazanacaklardır (daha şimdiden kazanmaktadırlar!) ve böylece sanayimizi köylü ekonomisiyle birleştireceklerdir.

Bundan ne sonuç çıkar? Bundan şu sonuç çıkar ki, verdiğimiz tavizler esas olarak köylülükle işbirliğini sağlamlaştırma çizgisi merkezindedir ve bu işbirliği uğruna yapılmaktadır.

Bunu kavramayan, sorunu bir Leninist gibi değil, tersine bir liberal gibi ele alır.

3— Kim Hesabında Yanıldı?

Üçüncü karşılık Sokolnikov'adır. Şöyle dedi: "Sonbahardan beri iktisat cephesinde uğradığımız hafif olmayan kayıplar, tam da güçlerimizi abartmaktan, sosyalist olgunluk derecesini abartmaktan, tüm halk iktisadını daha bugünden yönetmek için sahip olduğumuz, devlet ekonomisinin sahip olduğu olanakları abartmaktan kaynaklanıyordu."

Şimdi birdenbire tahıl teminindeki ve dış ticaretteki yanlış hesaplar —burada 1924/25 borç bakiyesini düşünüyorum—, düzenleyici organlarımızın hatalarıyla değil de, iktisadımızın sosyalist olgunluk derecesinin abartılmasıyla açıklanır oluyor. Ve bunda da kabahat Buharin'inmiş, onun "okulu" özellikle iktisadımızın sosyalist olgunluk derecesini abartmakla uğraşıyormuş.

Elbette herkes, Sokolnikov'un sık sık yaptığı gibi, konuşmalarda istediği kadar takla atmakta "serbest"tir. Ama sonunda sınırı bilmek zorundadır. İnsan Parti Kongresi'ne böyle ipe sapa gelmez şeyleri ve hatta doğrudan bir yalanı nasıl söyleyebilir? Sokolnikov, Kasım başında Politbüro'nun özel bir oturumunda, tahıl temini ve dış ticaret sorunlarının tartışıldığını ve düzenleyici organların hatalarının Merkez Komitesi tarafından, sosyalist olanaklarımızı abartmış olan(!) Merkez Komitesinin çoğunluğu tarafından düzeltilmiş olduğunu bilmiyor mu acaba? Parti Kongresi'nin yanına böyle bir zırvayla nasıl varılabilir? Ve bunun Buharin'in "okulu" ile ya da bizzat Buharin'le ilgisi ne? Suçu suçsuzların üstüne atmanın ne de güzel bir yolu! Acaba Sokolnikov, yanlış hesaplar konusunda MK oturumunda yapılan konuşmaların stenosunun tüm il komitelerine gönderildiğini bilmiyor mu? Apaşikâr olgulara karşı nasıl münakaşa edilebilir? Herkes, konuşmalarda takla atmakta "serbest"tir, ama sınırını bilmek gerekir.

4— Sokolnikov Yoksul Köylüleri Nasıl Savunuyor?

Dördüncü karşılık da yine Sokolnikov'a. O burada, Maliye Halk Komiseri olarak, bunu bir düşünün, tarımsal vergimizi bir gelir vergisi yapmak için her bakımdan gayret ettiğini, ama kendisinin engellendiğini, yoksul köylüleri savunmasına ve Kulakları gemlemesine izin verilmediğinden, kendisinin engellendiğini anlattı. Bu doğru değildir, yoldaşlar. Bu Parti'ye bir iftiradır. Tarımsal verginin biçimsel olarak bir gelir vergisi doğrultusuna dönüştürülmesi sorunu —biçimsel olarak dönüştürülme sorunundan bahsediyorum, çünkü fiilen o zaten bir gelir vergisidir—, bu sorun bu yılın Ekim'inde MK Plenumu'nda ortaya atıldı, ama Sokolnikov dışında hiç kimse, bu sorunu Parti Kongresi'ne sunmaktan yana çıkmadı, çünkü sorun Parti Kongresi'nde ele alınmak için henüz hazır değildi. O zaman Sokolnikov önerisinde ısrar etmedi, ama şimdi görülüyor ki, bu meseleden MK'ya karşı yararlanmak için Sokolnikov'un canı az atmıyor, elbette yoksul köylülerin çıkarına de-ğil, tersine muhalefetin çıkarına. Pekâlâ, Sokolnikov burada yoksul köylülerden sözettiğine göre, izninizle sizlere, Sokolnikov'un, yoksul köylülerin güya bu yeminli avukatının gerçek bakış açısını gün ışığına çıkaran bir olguyu belirteceğim. Kısa süre önce RSFSC Maliye Halk Komiseri Milyutin yoldaş tarafından, yoksul köylü işletmelerinin bir rubleden az miktardaki vergilerinin silinmesi direktifi verildi. Milyutin yoldaşın MK'ya sunusundan görülüyor ki, köylüleri bezdiren bu bir rublenin altındaki vergilerin toplam meblağı tüm RSFSC'de 300 000-400 000 ruble civarındadır, salt bu verginin toplanması bile, verginin getirdiğinden pek aza malolmamaktadır. Sokolnikov, bu köy

yoksullarının avukatı ne yapıyor? Kısa yoldan Milyutin yoldaşın bu kararını kaldırıyor. MK bu yüzden 15 il komitesinden protesto alıyor. Sokolnikov ayak diriyor. RSFSC Maliye Halk Komiseri tarafından verilen, bir rublenin altındaki vergi miktarını toplamama, tamamen doğru [olan —ÇN] direktifini yürürlükten kaldırmaktan Sokolnikov'u vazgeçirmek için, MK'nın baskı yapması gerekli oluyor. Buna Sokolnikov'da yoksul köylülerin çıkarlarının "savunulması" deniyor. Ve bu kadar töhmetli böyle kişiler, —mümkün olduğunca yumuşak bir şekilde nasıl ifade etsem— MK'ya saldırma küstahlığında bulunuyorlar. Garip, yoldaşlar, garip.

5— İdeolojik Mücadele mi, İftira mı?

Son olarak bir karşılık daha. "İhtilaflı Sorunlar Üzerine Materyal Derlemesi"nin yazarına karşılık. Dün burada, yeni çıkmış olan "İhtilaflı Sorunlar Üzerine Materyal Derlemesi" mahrem olarak, sadece Parti Kongresi delegelerine dağıtıldı. Bu derlemede, başka şeylerin yanısıra, benim bu yılın Nisan'ında köy muhabirlerinin bir delegasyonunu kabulümde, toprakta özel mülkiyetin yeniden tesis edilmesi fikrini onaylayıcı görüşler belirttiğim söyleniyor. Öyle anlaşılıyor ki, "Byednota"da[37] köy muhabirlerinden birinin, benim tarafımdan bilinmeyen ve görmediğim bu doğrultudaki "izlenimleri" yayımlanmış. Bundan bu yılın Ekim'inde haberim oldu. Daha önce, Nisan'da, Riga Telgraf Ajansı —tüm diğer ajanslardan, hakkımızda akla gelebilecek her türlü yalanı uydurmakla ayrılan bu ajans—, yabancı basına buna benzer bir haber geçmişti, yoldaşlarımız Paris'ten Dışişleri Halk Komiserliği'ne bir telgrafla bunu bir tekzip ricasıyla birlikte bize bildirmişlerdi. O zamanlar Çiçerin yoldaşı hemen yardımcım aracılığıyla yanıtlamış ve şunu açıklamıştım: "Eğer Çiçerin yoldaş her zırvayı ve dedikoduyu tekzip etmeyi gerekli görüyorsa, tekzip etsin" (bkz. MK arşivi).

Tüm bunlar bu kutsal "derleme"nin yazarlarınca biliniyor mu? Elbette biliniyor. O zaman neden her hezeyanı ve fantazmayı yaymaya devam ediyorlar? Nasıl olur da onlar, nasıl olur da muhalefet, Riga Telgraf Ajansı'nın yöntemlerine başvurabilir? Bu kadar mı battılar. (Bir ses: "Yazıklar olsun!")

Ayrıca, "mağara insanları"nın âdetlerini tanıdığımdan ve Riga

 

Telgraf Ajansı'nın yöntemlerini taklit etme yeteneğinde olduklarını bildiğimden, "Byednota" Yazı Kurulu'na bir tekzip gönderdim. Böyle bir budalalığı tekzip etmek gülünçtür, ama kimlerle uğraşmak durumunda olduğumu bildiğimden, yine de bir tekzip gönderdim. İşte burada.

" 'Byednota' yazı kuruluna mektup.

Redaktör yoldaş! Kısa süre önce yoldaşlardan, bir köy muhabirinin 5.IV.1925 tarihli 'Byednota'da yayınlanan, benim köy muhabirlerinin bir delegasyonuyla yaptığım görüşmenin okuma fırsatı bulamadığım izlenimlerinin küçük hikayesinde, benim toprak sahipliğini 40 ve daha fazla yıl boyunca sağlama alma fikrini, toprakta özel mülkiyet fikrini vs. onaylayıcı tarzda görüş belirttiğimi öğrendim. Bu fantezi ürünü haber, apaçık anlamsızlığı yüzünden bir tekzip gerektirmese de, yine de sizden, bu haberin kaba bir hata ve tümüyle ve bütünüyle yazarının fantezisinin ürünü olduğunu 'Byednota'da açıklayabilmeyi rica etmek belki de fuzuli olmayacaktır.

 

Bu mektup, "Derleme"yi yazmış olan yoldaşlarca bilinmekte midir? Kuşkusuz. O zaman neden dedikodu ve fantazmalar yaymaya devam ediyorlar? Ne biçim bir mücadele yöntemidir bu? Bu ideolojik bir mücadeledir, deniyor. Ama hayır, yoldaşlar, bu ideolojik mücadele değildir. Rusçada buna basitçe iftira denir.

İzninizle, şimdi temel ilkesel sorunlara geliyorum.

6— NEP Üzerine

NEP sorunu. Burada Krupskaya yoldaşı ve onun NEP sorununa ilişkin konuşmasını düşünüyorum. Şöyle diyor: "NEP aslında, belirli koşullar altında izin verilmiş kapitalizmdir, proleter devletin zincirli tuttuğu bir kapitalizm..." Bu doğru mu? Evet ve hayır. Kapitalizmi zincirli tuttuğumuz ve varolduğu sürece tutmaya devam edeceğimiz — bu bir olgudur, bu doğrudur. Ama NEP'in kapitalizm olduğu —bu zırvadır, saçmanın saçmasıdır. NEP, proleter devletin, komando tepelerinin proleter devletin elinde bulunduğu, kapitalizme izin vermeyi öngören, sosyalist ve kapitalist unsurlar arasında mücadeleyi öngören, sosyalist unsurların kapitalist unsurlar aleyhine rolünün artmasını he

SBKP(B) XIV. Parti Kongresi Kapayış Konuşması 189

defleyen, sosyalist unsurların kapitalist unsurlar üzerinde zaferini hedefleyen, sınıfları ortadan kaldırmayı, sosyalist ekonominin temelini inşa etmeyi hedefleyen özel bir politikasıdır. NEP'in bu geçiş niteliğini, ikili niteliğini kavramayan, Leninizmden yüz çevirmektedir. Eğer NEP kapitalizm olsaydı, o zaman Lenin'in sözünü ettiği NEP Rusya'sı, kapitalist bir Rusya olurdu. Ama bugünkü Rusya, kapitalizmden sosyalizme geçiş içinde bulunan bir Rusya değil de kapitalist bir Rusya mı acaba? Öyle olsaydı, o zaman Lenin niçin basitçe "Kapitalist Rusya sosyalist Rusya olacaktır" demedi de başka bir formül vermeyi tercih etti: "NEP Rusya'sı sosyalist Rusya olacaktır"? Muhalefet, NEP'in kapitalizm olduğu iddiasında Krupskaya yoldaşla hemfikir midir, değil midir? Öyle sanıyorum ki, Parti Kongresi'nde, Krupskaya yoldaşın formülüyle hemfikir olacak tek delege çıkmayacaktır. Krupskaya yoldaş NEP konusunda (beni bağışlasın ama) zırvalamıştır. Burada Lenin Buharin'e karşı böyle zırvayla savunulamaz.

7— Devlet Kapitalizmi Üzerine

Buharin'in hatası bu sorunla bağıntılı. Onun hatası nedir? Lenin Buharin'le hangi sorunlar üzerinde çekişti? Lenin, devlet kapitalizmi kategorisinin proletarya diktatörlüğü sistemiyle bağdaşır olduğunu ileri sürdü. Buharin bunu yadsıdı. O ve onunla birlikte "Sol" Komünistler, bunlar arasında Safarov da, devlet kapitalizmi kategorisinin proletarya diktatörlüğü sistemiyle bağdaşmaz olduğu görüşündeydiler. Elbette Lenin haklıydı. Buharin haksızdı. O kendisinin bu hatasını kabul etti. Demek ki Buharin'in hatası buydu. Ama bu geçmişte kaldı. O şimdi Mayıs 1925'de yeniden, onunla Lenin arasında devlet kapitalizmi sorununda farklılıklar olduğunu açıklıyorsa, ben bunun basitçe bir yanlış anlama olduğunu sanıyorum. O ya bu açıklamayı doğrudan geri almalıdır, ya da bu bir yanlış anlamadır, çünkü onun şimdi devlet sanayinin niteliği sorununda savunduğu çizgi, Lenin'in çizgisidir. Buharin'e gelen Lenin değildir, bilakis tersine, Buharin Lenin'e gelmiştir. Ve Buharin'den yana çıkmamızın sebebi de budur. (Alkışlar.)
 

Kamenev ve Zinovyev'in baş hatası, devlet kapitalizmi sorununu skolastik, gayri-diyalektik, tarihi durumla bağıntısı olmadan ele

190 J. V. Stalin

almalarıdır. Soruna böyle bir yaklaşım, Leninizmin tüm ruhuna aykırıdır. Lenin sorunu nasıl koydu? 1921 yılında, sanayimizin pek az gelişmiş olduğunu ve köylülüğün mamul maddeye ihtiyacı olduğunu, onun (sanayinin) bir çırpıda kalkındırılamayacağını, işçilerin bilinen koşullar yüzünden sanayi için çalışmaktan ziyade çakmak yaptığını bal gibi bilen Lenin, bütün olanaklar içinde en iyisinin, yabancı sermayeyi çekmek, onun yardımıyla sanayiyi işler hale getirmek, yani devlet kapitalizmini getirmek ve onun sayesinde Sovyet iktidarı ile kırın işbirliğini sağlamak olduğu görüşündeydi. Bu yol o sıralar kayıtsız şartsız doğruydu, çünkü o sıralar sanayimiz hasta yatağında yattığından, ulaştırma sistemi hiç ya da nerdeyse hiç çalışmadığından ve yakacak sıkıntısı olduğundan, köylülüğü memnun etmenin başka olanağı yoktu. Lenin o sıralar iktisadımızın egemen biçimi olarak devlet kapitalizmini caiz ve arzu edilir saydı mı? Evet. Ama o bu sıralar böyleydi, 1921'de böyleydi. Ya şimdi? Bugün, kendi sanayimizin olmadığı, ulaşımın durduğu, yakıt olmadığı vs. söylenebilir mi? Hayır, söylenemez. Sanayimizin ve ticaretimizin, sanayi (bizim sanayimiz) ile köylü iktisadı arasındaki işbirliğini daha şimdiden dolaysız, kendi gücüne dayanarak sağladığı yadsınabilir mi? Hayır, yadsınamaz. Sanayide "devlet kapitalizmi"nin ve "sosyalizm"in, sosyalist sanayi üstün hale geldiğinden, imtiyazların ve kiralanan işletmelerin payı ise (bunlardan birincisi toplam 50 000, ikincisi 35 000 işçi istihdam ediyor) asgariye indiğinden, daha şimdiden rolleri değiş-tokuş ettiği yadsınabilir mi? Hayır, yadsınamaz. Daha 1922'de Lenin, imtiyazlardan ve işletmelerin kiraya verilmesinden bizde hiçbir şey çıkmadığını söylemişti.
 

Bundan çıkan sonuç nedir? Bundan çıkan sonuç şudur ki, 1921'den bu yana bizde durum özsel olarak değişmiştir; o zamandan bu yana sosyalist sanayimiz ve Sovyet- ve kooperatif ticareti üstün faktör haline gelmeyi başarmıştır; bunlar, kentle köy arasındaki işbirliğini kendi gücüne dayanarak kurmayı daha şimdiden öğrenmişlerdir; devlet kapitalizminin en kaba biçimleri —imtiyazlar ve işletmelerin kiralanması— bu dönemde hiçbir ciddi gelişme kaydetmemiştir; bugün 1925 yılında, iktisadımızın egemen biçimi olarak devlet kapitalizminden sözetmek, devlet sanayimizin sosyalist niteliğini çarpıtmak, daha önceki ile şimdiki durum arasındaki tüm farkı kavramamak ve devlet kapitalizmi sorununa diyalektik değil, bilakis skolastik, metafizik yaklaşmak demektir.

Sokolnikov'u bir dinleyelim mi? Konuşmasında şöyle diyor:

"Dış ticaretimiz bir devlet kapitalisti girişim olarak işletilmektedir... İç ticaret şirketlerimiz de aynı şekilde devlet kapitalisti girişimlerdir. Ve söylemeliyim ki, yoldaşlar, devlet bankası da aynı şekilde devlet kapitalisti bir girişimdir. Para sistemimiz mi? Para sistemimiz, inşa halinde bulunan sosyalizm koşulları altında, Sovyet ekonomisinde, kapitalist iktisadın ilkelerinin iliğine işlemiş olduğu bir para sisteminin kullanılması üzerine kurulmuştur."

Böyle diyor Sokolnikov.

Yakında, Maliye Halk Komiserliği'ni de devlet kapitalizmi olarak gösterecek kadar ileri gidecektir. Bugüne kadar ben, bugüne kadar hepimiz, devlet bankasının, devlet aygıtının bir parçası olduğunu sanıyorduk. Bugüne kadar ben, ve hepimiz, Dış Ticaret Komiserliği'mizin, —etrafında gruplaşan devlet-kapitalisti girişimleri bir yana bırakırsak— devlet aygıtının bir parçası olduğunu ve devlet aygıtımızın, proleter tipte bir devletin aygıtı olduğunu sanıyorduk. Hepimiz buna inanıyorduk, çünkü bu kuruluşlara emreden biricik iktidar, proleter devlet iktidarıdır. Ama Sokolnikov'da, devlet aygıtımızın bir parçasını oluşturan bu kuruluşlar şimdi birdenbire devlet kapitalisti oluyor. Belki de Sovyet aygıtımız da, Lenin'in ileri sürdüğü gibi bir proleter devlet tipi değil de devlet kapitalizmidir? Neden olmasın? Sovyet aygıtımız, "kapitalist iktisadın ilkelerinin iliğine işlemiş olduğu bir para sistemi"ni kullanmıyor mu? İnsan nasıl olup da bu kadar saçmalayabiliyor?
 

İzninizle herşeyden önce, Lenin'in Devlet Bankası'nın niteliği ve önemi üzerine görüşüne yer vermek istiyorum. Lenin'in 1917'de kale-me alınmış bir makalesinden bir pasaja dayanmak istiyorum, yoldaşlar. Onun henüz, sanayi üzerinde denetim (onun millileştirilmesi değil) görüşünde olduğu ve buna rağmen proleter devletin elindeki Devlet Bankası'nın onda dokuz sosyalist bir aygıt olduğu anlayışını savunduğu, "Bolşevikler Devlet İktidarını Koruyabilecekler mi?" broşürünü kastediyorum. Şunları yazıyordu Lenin, devlet bankası üzerine:
 

"Büyük bankalar, sosyalizmin gerçekleştirilmesi için bize lazım olan ve kapitalizmden hazır halde devraldığımız 'devlet aygıtı'dır; burada bizim görevimiz sadece, bu mükemmel aygıtı kapitalistçe deforme eden şeyi gidermek, bu aygıtı daha büyük, daha demokratik, daha kapsamlı şekilde biçimlendirmektir. Nicelik niteliğe dönüşecektir. Her kaza dairesindeki, her fabrikadaki şubeleriyle en büyük çaplı yekpare bir devlet bankası — bu onda dokuz sosyalist bir aygıttır. Bu, üretim ve ürünlerin dağılımı üzerine tüm devlet çapında bir defter tutma, tüm devlet çapında muhasebe demektir, tabir caizse, sosyalist toplumun bir tür iskeletidir." (Bkz. 4. baskı, cilt XXVI, s. 82, Rusça.)
 

Lenin'in sözlerini, Sokolnikov'un konuşmasıyla karşılaştırınız, o zaman, Sokolnikov'un nereye doğru kaydığını kavrayacaksınız. Mali-ye Halk Komiserliği'ni devlet kapitalizmi olarak gösterirse şaşmayacağım.
 

Burada sözkonusu olan nedir? Sokolnikov'da bu tür hatalar nereden geliyor?
 

Burada sözkonusu olan, Sokolnikov'un NEP'in ikili niteliğini, şimdiki sosyalist unsurların kapitalist unsurlara karşı mücadelesi koşulları altında ticaretin ikili niteliğini kavramaması; proletarya diktatörlüğü koşulları altında; sosyalist unsurların, kapitalist unsurların üstesinden gelmek ve onları tasfiye etmek için burjuvazinin yöntemlerini ve silahlarını kullandığı geçiş dönemi koşulları altında, gelişmenin diyalektiğini kavramamasıdır. Sözkonusu olan kesinlikle, ticaretin ve para sisteminin "kapitalist iktisat"ın yöntemleri olması değildir. Sözkonusu olan, ekonomimizin sosyalist unsurlarının kapitalist unsurlara karşı mücadelede, burjuvazinin bu yöntemlerini ve silahlarını kendine mal etmesi ve bunlardan kapitalist unsurların üstesinden gelmek için yararlanması, hem de kapitalizme karşı başarıyla yararlanması, ekonomimizin sosyalist temelini kurmak için başarıyla yararlanmasıdır. O halde sözkonusu olan, burjuvazinin bu aletlerinin fonksiyon ve gayesinin, gelişmemizin diyalektiği sayesinde ilkesel temel bir değişikliğe uğraması, hem de sosyalizmin lehine ve kapitalizmin aleyhine bir değişikliğe uğramasıdır. Sokolnikov'un hatası, ekonomimizde cereyan eden süreçlerin tüm karmaşıklığını ve çelişkilerle dolu karakterini kavramamasıdır.
 

İzninizle şimdi, devlet kapitalizminin tarihi karakteri sorununda Lenin'e dayanmak ve onun, ana biçim olarak devlet kapitalizmini ne

SBKP(B) XIV. Parti Kongresi Kapayış Konuşması 193
 

zaman ve neden önerdiği, onu buna neyin zorladığı ve onun hangi somut koşullar altında bu öneriyi yaptığı konusunda bir alıntı yapmak istiyorum. (Bir ses: "Rica ediyoruz!")

"Sık sık gözlemlediğimiz şu şeyi asla unutmamalıyız: devlete ait işletmelerdeki işçilerin sosyalist zihniyeti, ki işçiler orada bizzat yakacak, hammadde ve ürün tedarik ediyor, ya da işçiler sanayi ürünlerini köylülük arasında doğru bir şekilde dağıtmaya çabalıyor ve bunları bizzat oraya götürüyor. Bu sosyalizmdir. Ama bunun yanında küçük işletme var, nerdeyse her zaman bundan bağımsız olarak varlık sürdürüyor. Neden bundan bağımsız olarak varlık sürdürebiliyor? Çünkü büyük sanayi restore edilmemiştir, çünkü sosyalist fabrikalar, elde etmeleri gerekenin belki de ancak onda birini elde ediyorlar; ve elde etmedikleri ölçüde de, küçük işletme sosyalist fabrikalardan bağımsız kalıyor. Ülkedeki korkunç yıkım; yakacak, hammadde ve nakliye araçları sıkıntısı, küçük işletmenin sosyalizmden ayrı olarak varolmasına yolaçıyor. Ve ben şunu söylüyorum: Bu koşullar altında devlet kapitalizmi — bu ne olurdu? Bu, küçük üretimin toparlanması olurdu. Sermaye, küçük üretimi toparlardı, küçük üretimden sermaye çıkardı. Buna gözlerimizi kapamamalıyız. Elbette, ticaret özgürlüğü, kapitalizmin gelişmesi demektir; buna aldırış etmemek asla olamaz, ve buna aldırış etmemek ve bunu yadsımak isteyen, sadece kelimelerden zevk alır. Eğer küçük işletme varsa, eğer serbest değiş-tokuş varsa, o zaman kapitalizm ortaya çıkar. Ama bu kapitalizm, eğer fabrikalar ve işletmeler, nakliye araçları ve dış ticaret bizim elimizde bulunuyorsa, bizim için tehlikeli midir? Ben o zaman dedim ve şimdi de yineliyorum ki, — ben, bu kapitalizmin bizim için tehlikeli olmadığının kesinlikle çürütülemez olduğu görüşündeyim. İmtiyazlar böyle bir kapitalizmdir."
 

(Bkz. 4. baskı, cilt XXXII, s. 273, Rusça.)

Devlet kapitalizmi sorununa Lenin böyle yaklaştı. 1921 yılında, nerdeyse hiç kendi sanayimizin olmadığı, hammadde sıkıntısı çekildiği ve ulaşımın durduğu bir sırada Lenin, devlet kapitalizmini, onun yardımıyla köylü ekonomisini sanayi ile bağlamayı düşündüğü bir araç olarak önerdi. Ve bu doğruydu. Ama bu demek midir ki, Lenin bu yolu her durumda arzu edilir saymıştır? Elbette bu demek değildir! O, devlet kapitalizmi yardımıyla işbirliğini kurma yolunu, gelişmiş bir sosyalist sanayiye sahip olmadığımız için önerdi.

Peki, ya şimdi? Bugün, gelişmiş bir devlet sanayine sahip olmadığımız söylenebilir mi? Bu elbette söylenemez. Gelişme başka bir yol tuttu, imtiyazlar nerdeyse hiç mi hiç tutunamadı, devlet sanayii serpilip boy attı, devlet ticareti, kooperatifler gelişti, ve kentle kır arasındaki işbirliği sosyalist sanayinin yardımıyla tedricen kuruluyor. Durumumuz, bizzat kendi düşündüğümüzden daha iyi çıkıyor. Tüm bunlardan sonra, devlet kapitalizminin iktisadi faaliyetimizin ana biçimi olduğu nasıl söylenebilir?

Bu basit şeyleri kavramak istememesi, muhalefetimizin şanssızlığıdır.

DEVAMI>>