KÜTÜPHANE | STALIN

Konferans  Gündeminin  İlk Maddesi  üzerinde konuşma: "SultanGaliyev  olayı"

10 Haziran 1923

Kürsüyü burada konuşma  yapan  yoldaşların konuşmalarına  birkaç yorum yapmak  için aldım. Sultan Galiyev olayı nı içeren ilkesel yanını">

KÜTÜPHANE | STALIN

Konferans  Gündeminin  İlk Maddesi  üzerinde konuşma: "SultanGaliyev  olayı"

10 Haziran 1923

Kürsüyü burada konuşma  yapan  yoldaşların konuşmalarına  birkaç yorum yapmak  için aldım. Sultan Galiyev olayı nı içeren ilkesel yanını, bunu, gündemin  ikinci maddesiyle ilgili raporumda ele alamaya çalışacağım.

Her şeyden önce Danışma Konferansı nın kendisi ile ilgili olarak burada birisi (tam olarak kim olduğunu unuttum), bu Konferansın olağandışı bir olay olduğunu söyledi. Bu doğru değildir. Bu tür danışma konferansları Partimiz için yeni bir olay değildir.

Şimdiki  Konferans, Sovyet iktidarının varoluşundan beri dördüncü benzeridir. 1919'un başlarına kadar  üç danışma konferansı düzenlendi. O sıralarda koşullar, böyle danışma konferanslan toplamamıza olanak veriyordu. Ancak sonraları, 1919'dan sonra, iç savaşla aşırı derecede ve zorunlu olarak ilgilenmemiz gerektiği  1920 ve 1921 yıllarında, bu tür danışma konferansları yapmaya zamanımız yoktu.Ve sadece şimdi,  Içsavaşı sona erdirdikten, ekonomik inşaya derinden  başladıktan,  şimdi Parti çalışmasının kendisi de özellikle ulusal Bölgelerde ve Cumhuriyetlerde daha somut bir hale geldikten sonradır ki - ancak bundan sonradır ki, böyle bir danışma konferansı toplama olanağına kavuştuk. Sanırım Merkez komitesi tabanda siyasetimizi uygulayanlarla, o siyaseti saptayanlar arasında, tam bir karşılıklı anlama yaratabilmek için daha sık bir şekilde bu araca başvuracaktır. Bence bu tür danışma konferansları, yalnız bütün Cumhuriyetlerin ve Bölgelerin temsilcileri ile değil, aynı zamanda tek tek Bölge ve Cumhuriyetler çerçevesinde de  daha somut kararlar belirlenebilmesi için uygulanmalıdır..Tek başına bu, hem Merkez Komitesini  hem de yerel lerdeki sorumlu işçileri tatmin  edebilir.

Bazı yoldaşların, Sultan Galiyev'in, yanılmıyorsam Adigamov'a gönderdiği ilk gizli mektubu okuma fırsatı bulduğumda onu uyardığımı söylediklerini duydum.  Sanırım  herkesten önce ve en çok konuşması gerekli olan  Adigamov burada her nedense susuyor ve söz almıyor. Bu yoldaşlar tarafından Sultan Galiyev'i çok fazla korumuş olmakla kınandım. Evet, onu gerçekten de, mümkün olduğu sürece korudum  , ve bunu (onu korumayı) görevim olarak gördüm ve hala görmekteyim.  Ama onu sadece belli bir noktaya-sınıra kadar savundum. Ve ne zamanki Sultan Galiyev o noktanın -sınırın dışına çıktı, ona sırt çevirdim. Sultan Ga liyev'in ilk gizli mektubu, onun daha o zaman Parti ile bağını kopardığının kanıtıdır,  mektubun tonu nerdeyse bir beyaz muhafızınki gibidir,  Mekez Komitesi  üyeleri üzerine yazdıklarını  birisi ancak düşmanları  hakkında  yazabilir.

Onunla tesadüfen, Tarım Halk Komiserliği sorunlarında Tatar Cumhuriyeti'nin taleplerini temsil ettiği Politbüro'da karşılaştım. Daha o zaman kendisini, onun gizli mektubunu Parti düşmanı olarak nitelendirdiğim, validovunkine benzer bir örgüt kurmakla suçladığım ve kendisine, illegal, Part i düşmanı çalışmasını durdurmazsa sonunun kötü olacağını ve benden hiçbir destek görmeyeceğini açıkladığım bir notla uyardım. Bana oldukça utanç duymuş bir şekilde cevap verdi, yanıltıldığını, gerçekten de  Adigamov'a yazdığını, ama iddia edilenleri değil başka şeyler yazdığını söyledi; her zaman  Partiye sadık olduğunu ve gelecektede sadık kalacağına dair şerefi üzerine söz verdiğini ekledi. Buna rağmen sekiz gün sonra Adigamov'a ikinci bir gizli mektup gönderiyor ve bu mektu bunda ona, Basmaçlar ve önderleri Validov'la ilişki kurmasını ve mektubu "yakmasını" öneriyor. Bu nedenle, bütün herşey bir alçakIık, ve  bir aldatmacaydı, ve bu benim Sultan Galiyev'le bütün bağlarımı koparmak zorunda bıraktı. O andan itibaren Sultan Galiyev benim için, Parti sınırları dışında, Sovyetler dışında duran bir adamdı, ve birçok kez benimle *dertleşmek* için ısrar ettiyse de, onunla konuşmayı imkansız gördüm. Ta 1919'un baslarında *Sol* yoldaşlar beni, Sultan Galiyev'i desteklemekle , onu Parti içinde tutmaya çalışmakla, milliyetçilikten vaz geçip Marksist olacağı umuduyla onu korumak isteğimle kınadılar.

Belirli bir dönem onu desteklemeyi gerçekten de sorumluluğum  olarak gördüm. Doğu Cumhuriyetlerinde ve Bölgelerin de aydınlar, düşünebilen insanlar, ve hatta sadece okuma-yazma bilen insanlar o kadar az ki , insan parmakla"sayabilir. – bu koşullar altında bunlara nasıl değer veremeyiz? Parti için ve partied tutmak için ihityacımız olan Doğu'nun insanlarını çürümeden kurtarmak için her türlü çareye başvurmamak canilik olurdu.

Ama her şeyin bir sınırı vardır. Ve Sultan Galiyev komünistlerin kampından Basmaçların kampına geçtiği anda, bu sınırı aşmıs oldu. O zamandan itibaren, Parti için varolmaktan çıktı. Türk elçisini, Partimizin Merkez Komitesi'nden daha kafa dengi saymasının nedeni de budur.

Buna benzer bir suçlamayı Şamigulov'dan duydum, onun Validov la ilişkiyi  bir çırpıda bitirmekte ısrar etmesine rağmen, Validov'u Parti için elde tutma çabasıyla korudum. Onun muhtemelen kendini düzelteceği umuduyla Validov u gerçekten de korudum. Siyasal partilerin tarihinden bildiğimiz gibi, en kötü insanlar (bile) düzeldi. Şamigulov'un sorunun çözümünü  çok basit biçimde ele aldığı kararına vardım. Onun önerilerini kaale almadım. Doğru  Şamigulov'un tahminleri bir yıl içinde doğrulandı,  Validov kendini düzeltmedi, Basmaçlara katıldı. Ama yine de Validov'un Partiden ayrılmasını bir yıl geciktirmekle, Parti bu işten kazançlı çıkmıştır. Eğer 1918'de Validov'u defterden silseydik, Murtazin, Adigamov, Khalikov ve başkaları gibi Yoldaşlar saflarımızda kalmazlardı bundan eminim. (Bir ses: Khalikov kalırdı. Belki Khalikov gitmezdi ancak saflarımızda çalışan yoldaşlardan bütün bir grup Validov'la birlkte giderdi. Hoşgörümüzle ve ileriyi kollayarak davranmakla elde ettiğimiz budur.

Ryskulov'u dinledim, ve söylemeliyim ki, onun konusması tamamıyle içten bir konuşma değildi, yarı diplomatik bir konuşmaydı (Bır ses: "Çok doğru!"); konuşması genelde kötü intiba bıraktı. Ben ondan daha fazla açıklık ve daha fazla içtenlik beklerdim.  Ryskulov ne derse desin, hiç kimseye göstermemiş olduğu Sultan Galiyev'in iki gizli mektubunu evinde sakladığı aşikardır , Sultan Galiyev ile ideolojik olarak bağlı olduğu aşikardır . Ryskulov'un, Sultan Galiyev olayı ile suç teşkil eden ilişkisini reddetmesi, Basmachılara giden yolda Sultan Galiyev ile birlik olmadığını iddia etmesi nin hiç bir önemi  yoktur. Bu Konferansta ilgilendiğimiz konu bu değildir.

Bizi ilgilendiren konu Sultan Galiyev izm le olan entellektüel ve ideolojik bağdır.  Ryskulov ile Sultan Galiyev arasında böyle bir bağın var olduğu ise açıktır, yoldaşlar, bunu Ryskulov bile inkar edemez. Yüce bir saat değil onun için burası,  bu kürsüden, en sonunda " kesin ve kayıtsız-şartsız Sultan Galiyevizm  ile arasına mesafe koymasının artık zamanı değil midir? Bu anlamda Ryskulov'un konuşması, yarı diplomatikti ve tatmin edici değildi.

Aynı şekilde Yenbayev de dipLomatik ve içten olmayan bir konuşma yaptı. Şu - Sultan Galiyev'in tutuklanmasında sonra Enbayev  ve ideolojik bakımdan yeterince sağlam olmamalarına rağmen mükemmel pratikçiler saydığım bir grup Tatar işçi sorumlularının, içinde onun derhal serbest bırakılmasını talep ettikleri, Sultan Galiyev için kefil oldukları ve evinde ele geçirilen  belgelerin gerçek olmadığını ima ettikleri bir yazıyla başvurdukları gerçek değil midir? Bu gerçek değil midir? Ama yapılan araştırma-soruşturma neyi ortaya çıkarmıstır? Bütün bu belgelerin hakiki olduğunu. Belgelerin hakikiliğini Sultan Galiyev'in kendisi de kabul etmiş ve belgelerden çıkarılabilecek olandan çok daha büyük suçlar işlediğini itiraf etmistir, Sultan Galiyev, suçunu tamamıyle sonuna kadar kabul etmiştir, kabul etmiş ve pişmanlığını belirtmiştir. Tüm bunlardan sonra, Yenbayev'in hatalarını kesinlikle ve katiyetle kabul etmesi ve Sultan Galiyev'le arasına mesafe koyması gerektiği açık değil midir? Ancak Yenbayev bunu yapmamıstır. O,  "Sollar" ile alay etme fırsatı bulmuş; Sultan Galiyev izm ile, Sultan Gallyev'in içine yuvarlandığı uçurumla arasına kesin ve komünist tarzda mesafe koymak aklına gelmemiştir; açıktır ki, diplomasinin kendini kurtaracağını sanmıştır. . . .

Firdevs'in konuşması da A'dan Z'ye diplomasiden başka birşey değildi. İdeolojik bakımdan kim kimi yönetmiştir,Sultan Galiyev Firdevs'i mi, yoksa Fırdevs sultan Galiyevi mi , bu soruyu açık bırakıyorum, gerçi  ben ideolojik ikolarak ve tersinden çok, Firdevs'in Sultan Galiyev'i yönettiği kanısındayım.

Ben, Sultan Galiyev'in  teoride çalışmalarında- denemelerinde  özel olarak reddedilmesi gereken birşey  görmüyorum.

Eğer sultan Galiyev, Pan-Türkizm ve Pan-İslamizmin ideolojik alanıyla sınırlı kalsaydı, bu bu kadar kötü  olmazdı, o zaman derdim ki,  X. Parti Kongresi'nin ulusal soruna ilişkin kararı bu akımı yasaklamasına  rağmeen, bir ideoloji olarak pan-Türkizm ve Pan-İslamizm henuz katlanılabilir bir şeydir, ve  Partimizin safları içinde sınırlayarak  bu akımlar eleştirmekle yetinilebilir. Ama ideolojik denemeler-pratikler, Basmaçhların pratiği, Firdevs'in yapmaya çalştığı gibi,  Basmaçhı  liderleriyle, Vyalidov ve diğerleriyle bağ kurmakla sonuçlanırsa, burada, ideoloji nin masum olduğu temelinde iddia ile asla pratik doğrulanamaz-haklı kılınamaz. Sultan Galiyev'in faaliyetini böyle mazur göstererek kimseyi aldatamazsınız.

Bu yolla emperyalizm ve çarlık için de bir mazeret bulunabilir çünkü onların da bazen çok masum görünen bir ideojojisi vardır. Kimse bu biçimde muhakeme yürütemez. Siz burada mahkeme önünde değilsiniz, diploması değil açıklık ve içtenlik bekleyen sorumlu işçilerinin danışma konferansı önündesiniz.

Bence Khojanov iyi konuştu. İkramov'un konuşması da ,fena değildi. Ama bu yoldaşların konuşmalarında insanı düşündüren bir pasaja dikkat çekmek istiyorum.  İkisi de bugünkü Türkistan'la çarlık zamanının Türkistan'ı arasında bir fark, olmadığını, yalnızca tabelanın değiştiğini, Türkistan ın çarlık zamanındaki durumunda kaldığını söylediler. Yoldaşlar, eğer bu yanlış bir dil sürçmesi değil de düşünülerek , değerlendirmeyle , ve eğer bunlar tam bilinçle söylendiyse, o zaman bu durumda Basmaçhların haklı ve bizim haksız olduğumuzu söylemek gerekirdi. Eğer Türkistan çarlık altında olduğu gibi, bugün de gerçekten bir sömürgeyse, o zaman Basmaçhlar haklıdır, Sovyet iktidarı çerçevesı ıçinde bir sömürgenin varlığına gözyuman kimseler olarak , o zaman Sultan Galiyev'i yargılayan biz değil, tam tersine Sultan galiyevin  bizi yargılaması gerekir.. Eğer bu doğruysa, sizlerin de Basmachlara neden katılmadığınızı anlamıyorum. Öyle anlaşılıyorki , Khocanov ve İkramov, konuşmalarının bu pasajını fazla   uzun boylu düşünmemişler, çünkü bugünün Sovyet Türkisan'ının çarlık Türkistan'ından temelden farklı olduğunu bilmemezlik edemezler. Üzerinde düsünüp yanılgılarını düzeltebilmeleri için, bu yoldaşların konuşmalarındaki bu hatalı noktaya işaret etmek istedim .

"Sollar" ve sağlara gelince.

Çeşitli Bölgelerin ve Cumhuriyetlerin komünist örgütleri içinde bunlar var mıdır? Elbette vardır. Bu inkar edilemez.

Sağ ların günahları nerededir?  NEP'le bağıntılı 'olarak gelişen ve güçlenen milliyetçi eğilimlere karşı Sağ ların bir panzehir, güvenilir bir barikat oluşturamaz ve oluşturamayacak olmaları gerçeğidir. Sultan Galiyevizmin  varlığı gerçeği, Doğu Cumhuriyetlerinde, özellikle de Başkıristan ve Tataristan'da belirli bir yandaş çevresi kazanmış olması , bu cumhuriyetlerde büyük çoğunluğu teşkil eden sağ unsurların milliyetçiliğine karşı yeterli bir barikat  olmadığı gerçeğine şüphe bırakmaz..

Aklımızdan çıkarmamamız gerekir ki, sınır bölgelerdeki, Cumhuriyetlerdeki ve Bölgelerdeki komünist örgütlerimiz, ancak milliyetçiliği aştıkları zaman gelişebilirler, ayaklarını sağlam yere basabilirler, gerçekten enternasyonalist Marksist kadrolar haline gelebilirler. Sınır Bölgelerde ve Cumhuriyetlerde Marksist kadroların, Marksist öncülerin yetiştirilmesinin önündeki başlıca ideolojik engel milliyetçiliktir.

Partimizin tarihi gösteriyor ki, Bolşevik Partinin Rus bölümü Menşevizme karşı mücadele içinde büyümüş ve güçlenmiştir, çünkü Menşevizm burjuvazinin bir ideolojisidir, Menşevizm, burjuva ideolojisinin Partimiz içine sızmanın kanalını oluşturmaktadır, ve Menşevizm sorununu aşmadan  Partimiz ayaklarını sağlam yere basamazdı. İlyiç (Lenin)  bu konuda birçok defa yazmıştır. Bolşevizm, Menşevizmi örgütsel ve ideolojik biçimlerinde altettiği ölçüde, gerçekten yönetici bir parti olarak gelişmiş  ve güçlenmiştir. Sınır bölgelerde ve Cumhuriyetlerdeki komünist örgütlerimiz için aynı şey milliyetçilik ile ilgili olarak geçerlidir. Bolşevik Partisi için Menşevizm geçmişte hangi rolü oynadıysa, milliyetçilik şu anda bu örgütler için aynı rolü oynuyor.

Sınır bölgelerde her çesit burjuva etkiler, Menşevik dahil, örgütlerimize ancak milliyetçilik maskesi altında sızabilir. Cumhuriyetlerdeki örgütlerimiz ancak Partimiz içine sızan milliyetçi etkilere karşı, burjuvazı canlandığı için, NEP geliştiği için, milliyetçilik geliştiği için, aynı şekilde yerel milliyetçiliği körükleyen BüyükRus şovenizminin kalıntıları varolduğu için, bütün olanaklarıyla milliyetçiliği destekleyen yabancı devletlerin etkisi ağır bastığı için sızan milliyetçi etkilere karşı direnecek durumda olduklarında gerçek Marksist olabilirler. Cumhuriyet ve Bölgelerdeki bu düşmana karşı mücadele - eğer ulusal Cumhuriyertlerdeki komünist örgütlerimiz hakiki Marksist örgütler olarak güçlenmek istiyorlarsa, bu aşamayı mutlaka geçirmek zorundadırlar. Başka bir yol yoktur.  Ve bu savaşta Sağ güçsüzdür. Güçsüzdür, çünkü Partimize karsı güvensizliğe bulaşmışlardır, ve çünkü milliyetçilik etkisine kolayca kapılmaktadırlar.

Cumhuriyetlerdeki ve Bölgelerdeki komünist örgütlerdeki  Sağ ın günahı işte budur.

Ama sınırr bölgelerin "solcuları" da daha az günah işlemiyorlar, belki de bunların günahı daha büyüktür. SInır  bölgelerdeki komünist örgütler, milliyetçiliği altetmeden güç lenemez ve hakiki Marksist kadrolar haline gelemezlerse, bu kadrolar bizzat aneak, eğer kendilerinetavizler verilmesi gereken azçok sadık ulusal unsurların tümünü devlet kurumları na açekmek için yeterince esnek olmayı öğrendikleri za man, Parti içinde milliyetçiliğe karşı kararlı mücadele ile yerli halk arasından az çok sadık unsurların, aydınların vs. Sovyet çalışmasına çekilmesi için aynı ölçüde kararlı mücadele arasında manevra yapmayı öğrendikleri zaman, kitlesel örgütler haline gelebilirler ve emekçi kitlelerin çoğunluğunu çevrelerinde toplayabilirler. SInır bölgelerdeki "Sol"lar, Partiye karşı o kuşkucu tutumdan, milliyetçi etkilere kapılma eğiliminden azçok özgürdürler. Ama "Sol"ların günahı sudur ki, onlar burjuva-demokratik ve sıradan sadık unsurlara  karşı esnek davranmayı bilmiyorlar, bu unsurları yakınlaştıracak manevra yapamıyorlar ve yapmak istemiyorlar, ülkede emekçilerin çoğunluğunu kazanmaya yönelik  Parti çizgisini çarpıtıyorlar. Oysa gerekli olan, milliyetçilikle mücadele ile, azçok sadık tüm unsurları devlet kurumlarımızda çalışmaya çekme arasında manevra yapmak için bu esnekliği ve bu beceriyi her ne pahasına olursa olsun elde etmek ve kazanmaktır.

Bunu ancak, eğer bögelerimizde ve Cumhuriyetlerimizde karşılaştığımız tüm çapraşıklığı ve özgüllüğü hesaba katarsak, eğer bu bölgelere merkezi sanayi bölgelerindeki örnekleri basit birşekilde aşılamaya kalkışmazsak, çünkü bu örnekler mekanik bir şekilde kenar bölgelere aşılanamaz, eger halkın milliyetçi eğilimli unsurlarını, milliyetçi eğilimli küçük burjuvaları bir kenara atmazsak, eğer bu unsurları devlet emrinde çalışmaya sevk etmeyi öğrenebilirsek, o zaman  kazanabiliriz.

"Sol"lar, sekterliğe bulaştıkları ve Partinin ulusal Cumhuriyet ve Bölgelerdeki bu karmaşık görevlerinin muazzam önemini anlayamadıkları için günah işlemektedirler.

Sağ lar milliyetçiliğe boyun eğme eğilimleri ile sınır bölgeler deki komünist kadroların büyümesini zorlaşıtırırken, "Sol"lar da Partimizi, basitleştirilmiş ve aceleci "komünizm "leriyle Partimizi köylülük ve yerli nüfusun geniş katmanlarından soyutlama tehlikesiyle tehdit etmektedirler.

Bu iki tehlikeden hangisi daha büyük tehlikedir?  Eğer "sol"a sapan yoldaşlar, ülkede nüfusu yapay olarak katmanlara bölme siyasetini uygulamaya devam etmeyi düşünüyorlarsa - ve bu siyaset, yalnız Çeçenler Bölgesi'nde ve Yakutlar Bölgesi'nde, yalnızca Tükistan da izlenmemiştir  (İbrahimov: "Bu nlar farklılaştırma taktikleridir.") Şimdi de İbrahimov, katmanlara bölme taktiği yerine, ayırdetme taktiğini koymayı akıl etti, ama bu birşeyi değiştirmez,  dediğim gibi, eğer bu yoldaşlar, tepeden bir katmanlara bölme siyasetini uygulamaya devam etmeyi düşünüyorlarsa; eğer yaşam tarzını ve somut koşulları hesaba katmadan, Rus örneklerini öz gül ulusal koşullara aşılayabileceklerini Sanıyorlarsa; eğer bunlar, milliyetçiliğe karşı savaşırken, aynı zamanda ulusal olan her şeyi de bordadan denize atmayı gerekli sayıyorlarsa; kısacası , eğer sınır bölgelerindeki "Sol" komünistler iflah olmaz olarak kalma eğilimindelerse, iki tehlikeden  , bu"sol"  tehlikenin  en tehlikelisi olduğunu söylemeliyim.  

Sağ ları milliyetciliğe karşı savaştrımak için acımasızca ,eleştirmeliyiz , yerel halk arasından gerçek Marksist Leninist kadrolar yaratmayı öğretmeliyiz.

Aynı zamanda Sol ları da esnek ve hünerli bir şekilde taktikci olmayı , böylece de halkın geniş kitlelerini saflara kazamayı, öğretmek için acımasızca eleştirmeliyiz.

Bunların hepsinin yapılması gerekir, çünki Khocanov yoldaşın doğru bir şekilde belirttiği gibi, gerçek orta da, Sağ lar ile Sollar arasında yatmaktadır.

Stalin ,RIGHTS AND "LEFTS" IN THE NATIONAL REPUBLICS AND REGIONS Speech on the First Item of the Conference Agenda:"The Sultan-Galiyev Case"

Çevirenin notu..
Stalin gerçek  orta da derken orta yoldan bahsetmiyor, sağ sapmayla sol sapma arasındaki , yani oportunizmle sekterlik arasında kurulması gereken diyalektik denge den bahsediyor…  
Erdoğan Ahmet