STUTTGART ULUSLARARASI SOSYALİST KONGRESİ
Lenin’in 1907’de Stuttgart’ta toplanan Uluslararası Sosyalist Kongre’nin
çalışmalarını değerlendiren makalesi
VLADİMİR İLYİÇ LENİN
Ağustosta Stuttgart’ta yapılan Uluslararası Sosyalist Kongre’nin bir özelliği
bileşiminin geniş ve yüksek temsil gücünde olmasıydı: toplam olarak 886 delege
beş kıtanın tümünden gelmişti. Proleter mücadelede etkili bir uluslararası
birlik göstermeyi sağlamasının yanısıra, Kongre sosyalist partilerin
taktiklerini tanımlamada seçkin bir rol oynadı. Şimdiye kadar kararlaştırması
yalnızca tek tek sosyalist partilerin takdirine bırakılan bir dizi sorun üzerine
genel kararlar benimsedi. Ve giderek daha çok sorunun değişik ülkelerde birörnek,
ilkeli kararlar gerektirmesi olgusu, sosyalizmin tek bir uluslararası kuvvet
biçiminde kaynamakta olduğunun çarpıcı kanıtıdır.
Stuttgart kararlarının tam metni bu sayıda başka bir yerde bulunacak. Ana
tartışmalı noktaları ve Kongredeki tartışmayı açığa çıkartmak için her birini
kısaca ele alacağız.
Sömürge sorunu uluslararası kongrelerde ilk defa gündeme gelmiyor. Şimdiye kadar
kararlar hep burjuva sömürge politikasının yağma ve şiddet politikası olarak
koşulsuz mahkum edilmesi biçiminde olmuştur. Ancak bu defa, Kongre Komisyonu,
Hollanda’dan Van Kol’un başını çektiği oportünist unsurların ağır bastığı bir
biçimde oluşmuştu. Karar taslağına, sosyalizmde sömürge politikası
uygarlaştırıcı bir rol oynayabileceği için Kongrenin bütün sömürge
politikalarını ilkesel olarak mahkum etmemesi anlamında bir cümle sokulmuştu.
Komisyon azınlığı (Almanya’dan Ledebour, Polonya ve Rusya Sosyal-Demokratları ve
başka birçokları) böyle bir düşüncenin getirilmesini şiddetle protesto ettiler.
Konu Kongreye bırakıldı; orada da iki eğilim neredeyse birbirine eşit olduğundan
son derece ateşli bir tartışma oldu.
Oportünistler Van Kol’u desteklediler. Almanya delegasyonunun çoğunluğu adına
konuşan Bernstein ve David, bir “sosyalist sömürge politikasının” kabul edilmesi
için ısrar ettiler ve radikallere kısır, olumsuz tutumları, reformların önemini
takdir edememeleri, pratik bir sömürge programlarının olmaması, vb. yüzünden
ateş püskürdüler. Ancak, kendisini Kongreyi Almanya delegasyonunun çoğunluğuna
karşı tutum almaya çağırmak zorunda hisseden Kautsky onlara karşı çıktı. Haklı
olarak, reformlar için mücadeleyi reddetme sorunu bulunmadığına, bunun kararın
başka bölümlerinde hiçbir sorgulamaya neden olmadan açıkça belirtildiğine işaret
etti. Tartışılan sorun, modern burjuva yağma ve şiddet rejimine taviz verip
vermemekti. Kongre, ilkel toplulukların düpedüz köleleştirilmelerine dayanan
bugünün sömürge politikasını tartışmak durumundaydı. Burjuvazi, aslında,
sömürgelerde köleliği geliştiriyor ve içki ve frengi yayarak “uygarlaştırdığı”
yerli toplulukları görülmemiş haksızlıklara ve şiddet uygulamalarına uğratıyordu.
Ve bu durumda sosyalistlerin, ilke olarak sömürge politikasını kabul etme
olanaklılığı üzerine kaçamak ifadeler dile getirmeleri bekleniyordu! Bu burjuva
bakış açısına kesin bir geçiş olurdu. Proletaryayı burjuva ideolojisine, şu anda
küstahça kafasını kaldıran burjuva emperyalizmine tabi kılma doğrultusunda
belirleyici bir adım olurdu.
Kongre Komisyon’un önergesini 128’e 108 oy ve on çekimserle (İsviçre) geri
çevirdi. Stuttgart’ta, ilk defa, her ulusa belirli sayıda, (Rusya dahil büyük
uluslar için) yirmiden (Luxemburg için) ikiye kadar değişen oy ayrıldığını
eklemek gerekiyor. Bir sömürge politikası izlemeyen ya da bunun sıkıntısını
çeken küçük ulusların bileşik oyu, proletaryaya bile bir ölçüde fetih hırsının
bulaştırıldığı ulusların oyuna ağır bastı.
Sömürge sorunu üzerine olan bu oylama çok büyük öneme sahip. Birincisi, burjuva
kandırmacalara teslim olan sosyalist oportünizmi çarpıcı bir biçimde ortaya
çıkardı. İkincisi, Avrupa işçi hareketinin, proleter davaya az zarar vermeyecek
ve bu yüzden ciddi olarak ilgilenmek gereken bir olumsuz özelliğini açığa vurdu.
Marx, sık sık Sismondi’nin çok önemli bir deyişini aktarırdı. Bu söze göre, eski
dünyanın proleterleri toplumun sırtından yaşardı; modern toplum proleterlerin
sırtından yaşar.
Mülksüz ama çalışmayan sınıf, sömürücüleri devirme yeteneğinde değildir.
Yalnızca bütün toplumu idame ettiren proleter sınıf toplumsal devrimi
gerçekleştirebilir. Ancak, yaygın sömürge politikasının sonucunda, Avrupa
proleteri, kendisini kısmen, bütün toplumu idame ettirenin kendi emeği değil de,
sömürgelerde hemen hemen köleleştirilmiş yerlilerin emeğinin olduğu bir durumda
bulur. İngiliz burjuvazisi, örneğin, Hindistan ve diğer sömürgelerin milyonlarca
nüfusundan, İngiliz işçilerinden elde ettiğinden daha çok kar elde eder. Belli
ülkelerde bu, proletaryaya sömürgeci şovenizm bulaştırmanın maddi ve ekonomik
temelini sağlar. Elbette, bu yalnızca geçici bir olgu olabilir ama yine de bütün
ülkelerin proletaryasını böylesi oportünizme karşı mücadeleye sevk edebilmek
için kötülük açıkça kavranmalı ve nedenleri anlaşılmalı. “Ayrıcalıklı” uluslar
kapitalist ulusların azalan bir kesimi olduğundan, bu mücadelenin zafere
ulaşması kesin gibi.
Kongrede kadınların oy hakkı sorunu üzerine hemen hemen hiç farklılık yoktu.
Kadınların sınırlı oy hakkı (evrensel yerine şartlı oy hakkı) lehinde bir
sosyalist kampanya savunmaya çalışan tek kişi, aşırı derecede oportünist
Britanya Fabian Derneğinden bir kadın delegeydi. Kimse onu desteklemedi. Onun
nedenleri yeterince basitti: İngiliz burjuva hanımefendiler, oy hakkını,
Britanya’daki kadın işçilere genişletmeden, kendileri için elde etmeyi umuyorlar.
Birinci Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı, Kongreyle aynı zamanda aynı
binada toplandı. Hem bu Konferans’ta hem de Kongre Komisyonu’nda karar taslağı
üzerinde Almanya ve Avusturya Sosyal-Demokratları arasında ilginç bir
anlaşmazlık oldu. Herkese oy hakkı için kampanyalarında Avusturyalılar erkekler
ve kadınlar için eşit haklar talebini hafifseme eğilimindeydiler; pratik
gerekçelerle asıl vurguyu erkeklerin oy hakkına yapıyorlardı. Clara Zetkin ve
diğer Alman Sosyal-Demokratları, haklı olarak, Avusturyalılara yanlış
davrandıklarını ve erkeklere olduğu kadar kadınlara da oy hakkının tanınması
talebi için baskı yapmayı ihmal ederek kitle hareketini zayıflattıklarını
gösterdiler. Stuttgart kararının son sözleri (“herkese oy hakkı talebi hem
erkekler hem de kadınlar için eşzamanlı olarak ileri sürülmeli”) kuşkusuz
Avusturya işçi hareketi tarihindeki bu aşırı “pratik olmacılık” olayıyla
ilgilidir.
Sosyalist partiler ve sendikalar arasındaki ilişkiler üzerine karar biz Ruslar
için özel bir önem taşır. Stockholm RSDİP Kongresi, her zaman Partisiz
demokratlarımız, Bernsteincılar ve Sosyalist-Devrimciler tarafından desteklenen
tarafsızlık bakış açısını onaylayarak Partisiz sendikalardan yana olmuştu. Diğer
yandan Londra Kongresi, sendikaların daha sıkıca Partinin yanında yer almaları
biçiminde, hatta onların belirli koşullarda Partinin sendikaları olarak
tanınmalarını içeren, farklı bir ilke öne sürdü. Stuttgart’ta Rusya bölümünün
Sosyal-Demokrat altbölümünde (uluslararası kongrelerde her ülkenin sosyalistleri
ayrı bir bölüm oluşturuyorlar) bu konuda görüşler bölündü (diğer konularda
bölünme yoktu). Plehanov, tarafsızlık ilkesini savundu. Bir Bolşevik olan Voynov,
Londra Kongresinin ve (yakında Rusça çıkacak olan Brouckère raporuyla birlikte
Kongre malzemeleri içinde yayınlanan) Belçikalıların önergesinin tarafsızlık
karşıtı bakış açısını savundu. Clara Zetkin, dergisi Die Gleichheit’ta haklı
olarak, Plehanov’un tarafsızlık doğrultusundaki iddialarının Fransızlarınki
kadar kusurlu olduğunu belirtti. Ve Stuttgart kararı –Kautsky’nin haklı olarak
ileri sürdüğü ve dikkatle okuma çabasını gösteren herkesin göreceği gibi–
“tarafsızlık” ilkesinin tanınmasına son veriyor. Orada tarafsızlık ya da
partisizlik ilkeleri üzerine tek bir söz yok. Aksine, sendikalar ve sosyalist
partiler arasında daha sıkı ve kuvvetli bağların gereğini kesinlikle kabul
ediyor.
Londra RSDİP Kongresinin sendikalar üzerine kararı, böylece Stuttgart kararı
biçiminde, sıkı bir teorik temele oturtuldu. Stuttgart kararı, her ülkede
sendikaların sosyalist partiyle sürekli ve sıkı ilişkiye sokulması gerektiği
genel ilkesini koyuyor. Londra kararı, Rusya’da, bunun, uygun koşullarda, parti
sendikaları biçimini alması gerektiğini söylüyor ve parti üyeleri de bu hedefe
yönelik çalışmalıdırlar.
Tarafsızlık ilkesinin zararlı yönlerinin, Alman delegasyonunun sendikalar
kesiminin oportünist görüşlerin en kararlı destekçileri olmaları olgusuyla,
Stuttgart’ta ortaya çıktığına işaret ediyoruz. Almanların örneğin Essen’de Van
Kol’e karşıyken (yalnızca Parti Kongresi olan Essen’de sendikalar temsil
edilmemişti) Stuttgart’ta onu desteklemelerinin nedeni budur. Sosyal-Demokrat
hareketteki oportünistlerin işlerini kolaylaştırarak Almanya’da tarafsızlık
savunuculuğu gerçekten zararlı sonuçlara yol açmıştır. Bu, özellikle,
proletaryanın, sendika hareketini “tarafsız” tutmaya çağıran burjuva-demokratik
danışmanlarının o kadar çok olduğu Rusya’da, gözardı edilmemesi gereken bir
olgudur.
Birkaç kelime de içeri ve dışarı göç üzerine karar hakkında. Burada da,
Komisyonda dar, zanaat çıkarlarını savunma, geri ülkelerden (Çin, vb.den) işçi
göçünü yasaklama girişimi vardı. Bu, ayrıcalıklı konumlarından belirli
avantajlar elde eden ve bu yüzden uluslararası sınıf dayanışması ihtiyacını
unutmaya eğilimli bazı “uygar” ülkeler işçileri arasında bulunan aynı
aristokratizm ruhudur. Ama Kongrede hiç kimse bu zanaat ve küçük-burjuva
dar-kafalılığını savunmadı. Karar devrimci Sosyal-Demokrasinin taleplerini
bütünüyle karşılıyor.
Şimdi Kongrenin sonuncu ve belki en önemli kararına –militarizm üzerine olana–
geçiyoruz. Fransa ve Avrupa’da o kadar gürültü çıkartan kötü namlı Hervé, naif
bir biçimde, her savaşın bir grev ve ayaklanmayla “cevaplanmasını” öneren
yarı-anarşist bir görüş savundu. Bir taraftan, savaşın kapitalizmin zorunlu bir
ürünü olduğunu ve proletaryanın devrimci savaşlara katılımı, böyle savaşlar
mümkün oldukları ve gerçekten kapitalist ülkelerde meydana geldikleri için
reddedemeyeceğini anlamıyordu. Diğer taraftan, bir savaşı “cevaplama” olanağının
o savaş tarafından yaratılan bunalımın doğasına bağlı olduğunu anlamıyordu.
Mücadele araçlarının seçimi bu koşullara bağlıdır; ayrıca mücadele (ve burada
Hervéizmin üçüncü yanlış kavrayışı ya da sığ düşünüşü var) basitçe savaşın
yerine barışı geçirmekten değil de kapitalizmin yerine sosyalizmi geçirmekten
oluşmalıdır. Esas şey, sadece savaşı önlemek değil, aynı zamanda savaş
tarafından yaratılan bunalımı burjuvazinin devrilmesini hızlandırmak için
kullanmak. Ancak Hervéizmin bütün bu yarı-anarşist saçmalıklarının altında yatan
bir sağlıklı ve pratik amaç vardı: sosyalist hareketi, yalnızca parlamenter
mücadele yöntemlerine kısıtlanmayacak, kitlelerin savaşın kaçınılmazca
gerektirdiği bunalımlarla bağlantılı devrimci eyleme ihtiyacı kavrayacağı, son
olarak, uluslararası emek dayanışmasının daha canlı bir anlaşılmasının ve
burjuva yurtseverliğinin sahteliğinin kitleler arasında yayılacağı biçimde
mahmuzlamak.
Bebel’in (Almanlar tarafından önerilen ve bütün esaslarda Guesde’in önergesiyle
çakışan) önergesinin bir eksikliği vardı – proletaryanın eyleme ilişkin
görevlerine işaret etmiyordu. Bu Bebel’in ortodoks önermelerinin oportünist
gözlükle okunmasını mümkün kılıyordu ve Vollmar da hemen bu olanağı gerçekliğe
çevirmeyi bildi.
İşte bu yüzden, Rosa Luxemburg ve Rusya Sosyal-Demokrat delegeleri, Bebel’in
taslağına değişiklikler önerdiler. Bu değişiklikler (1) militarizmin sınıf
baskısının baş silahı olduğunu belirtiyordu; (2) gençlik arasında propaganda
gereğine işaret ediyordu; (3) Sosyal-Demokratların yalnızca savaşın çıkmasını
engellemeye veya başlamış olan savaşların en hızlı bir biçimde bitirilmesini
sağlamaya çalışmakla kalmayıp aynı zamanda savaş tarafından yaratılan bunalımı
burjuvazinin devrilmesini hızlandırmak için kullanmaları gerektiğini
vurguluyordu.
(Anti-militarizm Komisyonu tarafından seçilen) alt komisyon bütün bu
değişiklikleri Bebel’in kararına dahil etti. Ayrıca Jaurès şu yerinde öneriyi
yaptı: mücadele yöntemlerini (grevler, ayaklanmalar) sıralamak yerine, karar,
Avrupa’da gösterilerden Rusya’da devrime kadar savaşa karşı proleter eylemin
tarihsel örneklerini aktarmalıydı. Bütün bu taslak çalışmasının sonucunda,
gerçekten aşırı derecede uzun ama düşünsel olarak zengin ve proletaryanın
görevlerini tastamam formüle eden bir karar çıktı. Karar sıkı ortodoks – yani
tek bilimsel marksist tahlili, işçi partilerinin en kararlı ve devrimci eylemi
için tavsiyelerle kaynaştırıyor. Bu karar ne Vollmar tarzı yorumlanabilir, ne de
naif Hervéizm’in dar çerçevesine sığdırılabilir.
Bütününde, Stuttgart Kongresi, uluslararası Sosyal-Demokrat hareketin oportünist
ve devrimci kanatlarını birçok ana konuda keskin bir karşıtlığa sürükledi ve bu
sorunlarda devrimci marksizmin ruhuna uygun kararlar aldı. Kararları ve
tartışmaların raporu her propagandist için bir elkitabı olmalıdır.
Stuttgart’taki çalışma, bütün ülkelerin proleterlerinin devrimci mücadelesinin
birliğini ve taktiklerinin birliğini büyük ölçüde ilerletecektir.
Proletari 17, 20 Ekim 1907
Collected Works (Toplu Eserler), Progress Publishers,
Moscow, 1978, c. 13, s. 75-81