YALNIZ işsiz işçiler değil, kadınlar da
izleniyordu. Fransız ve Belçika âdetine göre bir Fransız kadınla nikâhsız
yaşayan ve Brüksel'deki varlığı besbelli polisin gözüne batan genç bir Alman
demokrata, birdenbire, yaşadığı kadına yöneltilmiş bir dizi güçlük çıkarıldı.
Kimlik kâğıdı olmayan kadın -önceleri Belçika'da bir kadından kimlik kâğıdı
istemeyi hiç düşünen olmuş muydu? - sınır dışı edilmekle tehdit ediliyordu! Ve
polis, bunun ondan ötürü değil, tersine, birlikte yaşadığı kişiden ötürü
olduğunu açıklıyordu. Polis komiseri üç günde yedi kez kadının konutuna geldi,
kadın birçok kez karakola onun ayağına gitmek zorunda kaldı ve bir polisin
gözetiminde emniyet müdürlüğüne götürüldü, ve sözü geçer bir Belçikalı demokrat
parlamentoda soru önergesi (sayfa 90) vermeseydi, gerçekten
ülke dışına çıkmak zorunda bırakılacaktı.
Ama hepsi bu kadar değil. İşçilere karşı
düzenlenen yalan dolan -şu ya da bu kimsenin tutuklanmasına niyet edildiği, ya
da salı akşamı kentin bütün pansiyonlanndaki Almanların kovulmasının beklendiği
söylentilerinin yayılması- şimdi anlatmam gereken şeyin yanında hiç kalır.
Cuma akşamı başka kimselerle birlikte Dr.
Marks yirmi dört saat içinde ülkeden ayrılmasını bildiren bir kral buyruğu aldı.
Yolculuk için valizini hazırlarken, sabahın birinde, güneşin batanından doğumuna
kadar bir yurttaşın evine girmeyi yasaklayan yasaya karşın, bir komiserin
yönettiği silahlı on polis, evine zorla girdi, onu tutukladı ve belediye
hapishanesine götürdü. Onlara en az üç pasaport gösterdiği halde, ve üç yıldır
Brüksel'de oturuyor olduğu halde, ona pasaportunun düzensiz olduğundan başka
hiçbir tutuklama gerekçesi söylenmedi! Götürüldü. Karısı korku içinde hemen
Belçikalı bir avukata, izlenen yabancılara hep hizmet etmiş olan -yukarda dostça
aracılığını andığımız aynı kişi - Bay Jotrand'a, Demokratik Topluluğun başkanına
koştu. Geri dönerken Belçikalı bir dosta, Bay Gigot'a rastladı. Bay Gigot onu
evine getirdi. Dr. Marks'ın evinin kapısında onu tutuklayan polislerden ikisiyle
karşılaştılar. "Kocamı nereye götürdünüz?" diye sordu kadın. "Bizi izlerseniz
nerde olduğunu görürsünüz." dediler. Onu Bay Gigot'la birlikte belediyeye
götürdüler, ama sözlerini tutacakları yerde, ikisini de polise teslim ettiler,
ve ikisi de hapse tıkıldı. Üç küçük çocuğunu bir hizmetçiyle birlikte
evde bırakmış olan Bayan Marks, en aşağılık soydan bir orospu topluluğu ile
karşılaştığı bir yere götürüldü, geceyi onlarla birlikte geçirmek zorunda kaldı.
Ertesi sabah soğuktan titreyerek üç saat beklemek zorunda kaldığı ısıtılmamış
bir odaya götürüldü. Bay Gigot da getirildi. Bay Marks azgın bir deliyle
birlikte bir odaya kapatılmıştı ve kendini ona karşı sürekli savunması
gerekiyordu. Bu yüz kızartıcı olaya gardiyanın son derece kaba davranışı da
katılıyordu.
Sonunda, öğleden sonra saat üçte,
salıverilmelerine hemen karar veren yargıcın karşısına çıkarıldılar. Ve Bayan
Marks ile Bay Gigot neyle suçlandılar? Serserilikle! Çünkü ikisinin de
cebinde pasaportu yoktu. (sayfa 91) Bay Marks da, aynı
akşam ülkeden ayrılması buyruğu ile salıverildi. Ve böylece işlerini yoluna
koyması için ona verilen yirmi dört saatin onsekizi harcanmıştı; bütün bu zaman
içinde yalnız kendisi değil, karısı da, en büyüğü daha dört yaşına basmamış üç
çocuğundan ayrı bırakıldıktan sonra, işlerini düzenlemesi için ona bir dakika
verilmeksizin ülkeden çıkarılıyordu.
F. Engels, "Brief an den Redakteur des Northern Star",
Marks-Engels, Werke, Band 4, Berlin
1959, s. 533-534.
*
"Sıkıyönetim" altındaki bütün bölgelerde,
polise, sosyalist propaganda yaptığı "yeterince kuşkulu" görünen herkesi
sınırdışı etme hakkı tanınıyordu. Berlin elbette hemen sıkıyönetim bölgelerine
katıldı, ve yüzlerce (aileleriyle birlikte binlerce) kişi sınırdışı edildi.
Çünkü Prusya polisi hep aile babalarını sınırdışı ediyor; bekarları genellikle
rahat bırakıyor; çünkü onlar için kentten sınırdışı edilmek büyük bir ceza
değildir, oysa aile babaları için pek çok durumda tam bir yıkım değilse, uzun
sürecek bir yoksunluk demektir. Sonra Hamburg bir işçiyi parlamento üyesi
seçiyor, ve orada hemen sıkıyönetim ilan ediliyordu. Hamburg'tan bir defada
sınırdışı edilenlerin sayısı yüzü buluyor, onlara üçyüzü aşkın aile üyesi
katılıyordu. İşçi Partisi yolculuk giderlerini ve öbür zorunlu gereksinmeleri
iki gün içinde karşılıyordu. Şimdi Leipzig de sıkıyönetime bağlandı, ve bunun
gerekçesi hükümetin parti örgütünü başka türlü dağıtamamasıdır. Hemen ilk gün
çoğu evli 33 erkek aileleriyle kentten sınırdışı edildi.
Listenin başında Alman parlamentosunun üç
milletvekili bulunuyor; Bay Dillon olguyu dikkate alarak onlara belki de bir iyi
dilek mektubu göndermiş, durumlarının kendisininkinden çok daha kötü olmadığını
bildirmiştir.
Ama hepsi bu kadar değil. İşçi Partisi ancak
bir defa bütün biçimleriyle yasadışı bırakıldıktan ve bütün politik hakları
zorla alındıktan sonra, ki öbür Almanlar buna boşuna seviniyorlar, polis tek tek
parti üyelerine dilediği gibi davranabiliyor. Yasak yayınlar için ev arama
bahanesiyle onların kanlarına ve kızlarına en yakışıksız ve en kaba
davranışlarda (sayfa 92) bulunuyor...
F. Engels, "Bismark und die deutsche Arbeitspartei",
Marks-Engels, Werke, Band 19, Berlin
1962, s. 281-282.
*
Almanya'daki dostlarımızın karıları,
kocalarının etkin olarak girdikleri savaşa, kendi paylarına bizim burada güvenli
İngiltere'deki kanlarımızın yabancısı olduklan bir tarzda katılmak gerekiyor.
Almanya'da her dikkatsiz ya da düşüncesiz sözcük hapisle ve aile yaşamının
geçici olarak kesilmesiyle tehdit edilirken, biz, burada parlak konuşuyor ve
eleştiriyoruz. İyi ki Alman kadınlarımız böylelikle serinkanlılıklarını
yitirmiyor ve o çok ünlü kadınsal duygusallığın burjuva kadınlara özgü bir sınıf
hastalığı olduğunu eylemle kanıtlıyorlar.
F. Engels, "Brief an Natalie Liebknecht am 31. Juli 1877 aus Ramsgate",
Marks-Engels, Werke, Band 34, Berlin
1966, s. 284.
*
Kitabın "Die Frau" [Kadın] için çok
teşekkür ederim. Büyük bir ilgiyle okudum, içinde bir yığın çok güzel şey var.
Özellikle açık ve güzel olan, Almanya'da sanayinin gelişmesi üzerine
söylediklerin. Son zamanlarda bu noktayı ben de yeniden biraz inceledim ve
zamanım olsaydı bu konuda "Sozialdemokrata" bir şeyler yazardım. Gariptir ki,
Almanya'da tarımın ve elzanaatlarının karşı karşıya bulunduğu koşullarda
öylesine yakınılan "serseri afeti"nin nasıl büyük sanayinin en zorunlu ürünü
olduğunu; ve Almanya'daki büyük sanayinin bu gelişmesinin -her yerde sonuncu
geldiği için- yalnız kötü iş durumunun sürekli baskısı altında olabileceğini
darkafalılar anlamıyor. Çünkü Almanlar, ancak kelepir, açlıktan öldürmeyecek
düzeye düşürülmüş ücret ve fabrika sanayiinin arkasında ev sanayiinin durmadan
pek çok sömürülmesi sayesinde rekabete dayanabilirler. Elzanaatlarının ev
sanayiine dönüşmesi ve ev sanayiinin giderek - kârlı olduğu sürece- fabrika ve
makine sanayiine dönüşmesi, Almanya'daki gidiş budur. Şimdiye kadar yalnız
demirde (sayfa 93) gerçekten büyük bir sanayiimiz oldu,
dokuma sanayiinde tezgâh hâlâ başattır -dokumacıların pek düşük ücretleri ve
patates bahçeleri olması sayesinde.
F. Engels, "Brief an August Bebel am 18. Januar 1884 aus London",
Marks-Engels, Werke, Band 36, Berlin
1907, s. 87.
*
Hanımlar,
Size, kendi payınıza okurlarınız için
yeterince ilginç bulursanız, haftalık derginizde yayınlanmak üzere, kızım
Jenny'nin kızkardeşleriyle birlikte Bagnères-de-Luchon'da (Pireneler) kaldıkları
sırada Fransız hükümetince izletildikleri kısa haberini göndermekten onur
duyarım. Bu trajikomik olay, bana, Thiers Cumhuriyeti için karakteristik
görünüyor.
Paris'te Avenir Liberal, bonapartçı
bir gazete, öldüğüm haberini uydurdu.
Geçen pazar gününden beri Uluslararası İşçi
Birliğinin kapalı toplantısı, Londra'da sürüyor. Görüşmeler bugün bitirilecek.
Bana dostça gönderdiğiniz pek ilginç
gazeteler için candan teşekkürlerimle birlikte çok sadık Karl Marks'ınız
olarak kaldığımı bildiririm, hanımlar.
K. Marks, "Brief an die Herausgeberinnen des 'Woodhull & Claflin's
Weekly' am 23. September 1871 aus London",
Marks-Engels, Werke, Band 17, Berlin
1962, s. 431
*
Fransa'da Thiers Cumhuriyetinde başat olan
durumu size açıklamak için kendi kızlarımın başından geçen şeyi anlatacağım.
İkinci kızım, Laura, bir doktorla, Bay
Lafargue ile evlidir. Birinci kuşatmanın başlamasından birkaç gün önce Paris'ten
ayrılıp Lafargue'ın babasının oturduğu Bordeaux'ya gittiler. Baba, oğlunu
görmeyi, onun kendisine bakmasını ve ölümüne kadar hasta yatağının başında
kalmasını istiyordu. Lafargue ve kızım sonra Bordeaux'da kaldılar. Lafargue'ın
(sayfa 94) orda bir evi var. Komün sürerken Lafargue, Enternasyonalin
Bordeaux kesiminin yazmanı olarak çalışıyordu ve oranın delegesi olarak da
Paris'e gönderildi. Oradaki durumu öğrenmek için Paris'te altı gün kaldı. Bütün
bu zaman boyunca Bordeaux'da polis onu rahatsız etmedi. Mayıs ortasına doğru iki
bekar kızım Bordeaux'ya ve oradan da Lafargue ailesiyle birlikte Pirenelerde,
İspanyol sınırı yakınında bulunan Bagnères-de-Luchon'a gittiler. Ciddi bir
zatülcenp nöbeti geçiren en büyük kızım orada kaplıca tedavisi gördü ve düzenli
olarak hekim gözetiminde kaldı. Lafargue ile karısının ölüm döşeğindeki bir
çocuğa bakmaları gerekiyordu, ve en küçük kızım, aile dertlerinin elverdiği
ölçüde, görkemli Luchon yöresinin tadını çıkarıyordu. Luchon, hastalar ve
beau monde[75]
için bir tedavi yeridir ve politik entrikalar için her yerden daha az
elverişlidir. Kızım, Bayan Lafargue, bir de çocuğunu yitirmek mutsuzluğuna
uğradı; cenaze kaldırıldıktan az sonra, ağustosun ikinci haftasında, evlerinde
kim belirdi dersiniz? Meksika savaşındaki alçaklıklarından ve Alman-Fransız
savaşında önce Paris polis müdürü ve sonra Brötanya'da soi-disant [söylendiği
gibi] general olarak oynadığı rolden ötürü epeyce tanınan, o sırada
Haute-Garonne polis müdürü olan ünlü Keratry; onunla birlike Toulouse Procureur
Général'i Monsieur Delpech de göründü. Bu saygın çifte jandarmalar refakat
ediyordu.
Lafargue akşam önceden bir işaret almış ve
kendine bir İspanyol pasaportu sağladıktan sonra İspanyol sınırını aşmıştı.
Ana-babası Fransızdı, ama Küba'da doğduğu
için İspanyoldu. Kızımın evi arandı, ve Thiers Cumhuriyetinin bu görkemli iki
temsilcisi onu sert bir sorguya çekti. Kışkırtıcı bir haberleşmeyi yönetmekle
suçlanıyorlardı. Bu haberleşme yalnızca annesine yazdığı ve içerikleri Fransız
hükümetini elbette övmeyen mektuplardan, ve birkaç Londra gazetesinin
nüshalarından başka bir şey değildi! Aşağıyukarı bir hafta boyunca evi
jandarmalarca gözetlendi. Yolculukları için gerekli hazırlıkları yapar yapmaz
kalmaları tehlikeli olan Fransa'dan ayrılmaya, ve o arada kendilerini gözaltına
alınmış kişiler olarak görmeye söz vermek zorundaydılar. (sayfa
95) Keratry ve Delpech onları pasaportsuz bulmaya umut bağlamışlardı, ama
neyse ki düzgün İngiliz pasaportları vardı. Yoksa, tıpkı onlar gibi hiç suçsuz
olan Delescluze'un kızkardeşi ve başka Fransız hanımlar gibi, alçakça bir
davranışa katlanmak zorunda kalacaklardı. Henüz geri dönmediler ve belki de
Lafargue'dan haber bekliyorlar. (sayfa 96)
K. Marks, "Brief an den redakteur der Zeitung 'The Sun', Charles Dana",
Marks-Engels, Werke, Band 17,
Berlin 1962, s. 400-402.