KÜTÜPHANE | LENIN

Marks-Engels-Lenin Kadın ve Aile

 

    KAPİTALİST TARIMDA KADIN EMEĞİ

         
          TARIM proletaryasının doğumundan sonra">

    KÜTÜPHANE | LENIN

    Marks-Engels-Lenin Kadın ve Aile

     

      KAPİTALİST TARIMDA KADIN EMEĞİ

           
            TARIM proletaryasının doğumundan sonra, başlangıçta, burada ataerkil ilişki, Almanya'da hemen her yerde hâlâ varolan o çiftçi ile yanaşmaları arasındaki aynı ilişki gelişti ve aynı zamanda sanayi uğruna yok edildi. Bu ilişki varolduğu sürece, tarım-işçileri arasında yoksunluk daha az ve daha seyrek görüldü, yanaşmalar çiftçinin yazgısını paylaştılar ve yalnız en çaresiz hallerde işlerine son verildi. Ama artık her şey değişti. Şimdi hemen hepsi çiftçilerin ancak gereksindikçe çalıştırdığı gündelikçilerdir ve dolayısıyla çoğu zaman haftalarca, ama özellikle kışın tamamen işsizdirler. Ataerkil ilişki sırasında yanaşmalar ve aileleri çiftçinin çiftliğinde oturuyor, çocukları orada yetişiyor ve çiftçi yetişen kuşağı çiftliğinde çalıştırma yollarını doğal olarak arıyordu ve o zaman (sayfa 79) gündelikçilik kural değildi, istisna idi. Her çiftlikte gereğinden daha çok sayıda işçi bulunuyordu. Onun için bu ilişkiyi kesmek, yanaşmayı çiftlikten uzaklaştırmak ve gündelikçiye dönüştürmek çiftçinin de çıkarınaydı. Bu, yüzyılın yirmili yıllarının sonuna doğru büyük ölçüde genellikle tamamlandı, ve bunun sonucu, fizik deyimiyle, şimdiye kadar gizli fazla nüfusun özgür kılınması, ücretin düşmesi ve yoksulluk oranının işitilmedik ölçüde artması oldu. Fabrika bölgeleri nasıl değişen yoksulluğun başlıca konaklama yeriyse, o zamandan beri tarım bölgeleri de sürekli yoksulluğun konaklama yeri oldu; ve Yoksullar Yasasında yapılan değişiklik kırsal toplulukların her gün artan yoksullaşmasına karşı resmî iktidarın almak zorunda kaldığı ilk önlem oldu. Üstelik, tarımın gittikçe daha geniş-ölçekte yapılır olması, harman makinesinin ve başka makinelerin kullanılmaya başlanması, ve kadınların ve çocukların tarlalarda daha çok çalıştırılması (ki bu öylesine yaygındır ki, sonuçlarını özel, resmî bir komisyon daha yeni araştırdı), burada da çok sayıda erkek işçiyi ekmeksiz bıraktı. Sınaî üretim sisteminin büyük tarımsal işletmeyle, tam burada pek önemli olan ataerkil ilişkiyi yok etmekle, tarıma makineyi, buhar gücünü, kadın ve çocuk emeğini sokmakla kendine nasıl yol açtığını ve çalışan insanlığın son, durağan yanım devrimci harekete nasıl sürdüğünü görüyoruz. Ama tarım durağanlığını ne kadar uzun zaman koruduysa, işçinin yükü o kadar ağır oldu, buradaki eski toplumsal ilişkilerin kopması o kadar korkunç oldu. "Fazla nüfus" birdenbire günışığına çıktı ve, sanayi bölgelerinde olduğu gibi, artan üretimle giderilemedi. Ürünlerini satın alacak kişiler oldukça yeni fabrikalar, her zaman kurulabilir, ama yeni arazi yaratılamaz. İşlenmemiş arazilerin tarıma alınması riskli bir spekülasyondu, çünkü Barıştan beri bu işe çok sermaye yatırılmıştı. Bunun zorunlu sonucu, işçiler arasındaki rekabetin doruğuna yükselmesi ve ücretin en alt düzeye düşmesiydi. Eski Yoksullar Yasası yürürlükte kaldığı sürece, işçiler yardım sandığından yararlandı; ücret elbette daha da düştü, çünkü çiftlik sahipleri şimdi olabildiği kadar çok sayıda işçiyi yardım sandıklarına göndermeye bakıyorlardı. Fazla nüfus yüzünden yeterince artmış olan yoksulluk oranı böylelikle yalnızca daha da arttı, ve, sözünü ettiğimiz, Yoksullar Yasasını gerekli kıldı. Bu, (sayfa 80) durumu daha iyileştirmedi. Ücretler artmadı, fazla nüfus ortadan kalkmadı, ve yeni yasanın acımasızlığı yalnızca halkın öfkesini doruğuna çıkarmaya yaradı. Başlangıçta azalan yoksulluk oranı bile, birkaç yıl sonra, eski aynı yüksek düzeyine ulaştı. Onun biricik meyvesi şuydu: Eskiden 3-4 milyon yarı-yoksul varken, şimdi bir milyon tam-yoksul ortaya çıktı ve geri kalanlar gene yarı-yoksul, ama hiç desteksiz kaldı. Tarım bölgelerinin acısı her yıl arttı. İnsanlar en büyük yoksunluk içinde yaşıyorlardı, bütün aileler haftada 6, 7 veya 8 şilinle geçinmek zorundaydılar ve zaman zaman hiç paraları olmuyordu.
           
            Friedrich Engels, Die Lage der arbeitenden Klasse in England,
            Marks-Engels, Werke, Band 2, Berlin 1957, s. 474-475.

      *


           
            İngiltere'de geniş-ölçekli tarım sistemi ve Galler ülkesinde küçük çiftlik sistemi sonuçlarıyla birlikte karşımıza çıkıyorsa, İrlanda'da arazinin aşırı parçlanmasının sonuçlarıyla karşılaşıyoruz. İrlanda nüfusunun büyük kesimi, içi bölmesiz zavallı bir kerpiç kulübesi ve kış için en gerekli besini üretmelerine ancak yetecek patatesi yetiştirdikleri küçük bir arazileri bulunan küçük çiftçilerden oluşur. Bu küçük çiftçiler arasında başat olan büyük rekabet yüzünden, arazi kirası işitilmemiş bir düzeye, İngiltere'dekinin iki, üç ve dört katına yükselmiştir. Çünkü her ücretli tarım işçisi çiftçi olmaya bakmakta, ve arazinin bölünmesi pek aşın olmakla birlikte, çiftçi olmaya çalışan çok sayıda ücretli-işçi kalmaktadır. Büyük Britanya'da 32 milyon ve İrlanda'da ancak 14 milyon İngiliz morgenlik arazi ekilmekte ise de, Büyük Britanya yılda 150 milyon ve İrlanda ancak 36 milyon İngiliz liralık tarımsal ürün elde ediyorsa da, İrlanda'daki ücretli tarım işçisi sayısı komşu adadakinden 75.000 daha fazladır.[66] İrlanda'da arazi uğruna rekabetin ne kadar büyük olmak gerektiği, bu olağandışı oransızlıktan, özellikle Britanyalı gündelikçilerin son derece yoksul yaşadıkları düşünüldüğünde, anlaşılmaktadır. Bu rekabetin sonucu, doğal olarak öyle (sayfa 81) yüksek bir arazi kirasıdır ki, çiftçilerin gündelikçilerden çok daha iyi yaşamaları olanaksızdır. Böylece İrlanda halkı, şimdiki toplumsal koşullarda kendini kurtaramayacağı bunaltıcı bir yoksulluğa düşmüştür. Bu insanlar, ahır bile olamayacak zavallı kerpiç kulübelerde yaşamakta, bütün kış zar zor beslenmekte, ya da yukarda anılan raporda bildirildiği gibi, yarı-tok yaşamaları için yılda 30 haftalık patatesleri bulunmaktadır, ve geri kalan 22 hafta için hiçbir şeyleri yoktur. İlkyazın patates stoku tükenince ya da yumrular sürgün verdiği için yenemez hale gelince, kadın, çocuklarıyla birlikte dilenmeye çıkar, ve elinde bir çanak olduğu halde bütün çevreyi dolaşır; erkekse patates ekiminden sonra, hasat zamanı yeniden ailesiyle birlikte olmak üzere, kendi ülkesinde ya da İngiltere'de iş arar. İrlandalı kırsal halkın onda-dokuzu bu halde yaşamaktadır. Kilise fareleri kadar yoksuldur, en zavallı paçavralarla örtünmekte ve yarı-uygar bir ülkede olabildiği kadar aşağı bir düzeyde bulunmaktadır. Anılan rapora göre 8½ milyonluk bir nüfusta, 585.000 aile reisi tam yoksulluk (destitution) içinde yaşamaktadır, ve Sheriff Alison'un andığı başka bir kaynağa göre,[67] İrlanda'da 2.300.000 kişi, kamusal ya da özel yardım olmadan yaşayamaz; ya da nüfusun yüzde 27'si yoksullardır!
           
            F. Engels, aynı yapıt, s. 482-483.

      *


           
            Geçici ya da yerel emek gereksinmesi, ücretlerde yükselmeye yolaçmaz, ama kadınlar ile çocukların zorla tarlalara gönderilmelerine, ve giderek daha küçük yaşlarda sömürülmelerine yolaçar. Kadınlar ile çocukların sömürülmeleri büyük boyutlara ulaşır ulaşmaz, bu durum, erkek tarım emekçilerini artı-nüfus haline getirmenin ve ücretlerini düşürmenin bir aracı haline gelir. İngiltere'nin doğusunda bu cercle vicieux'nün[68] parlak bir sonucu olarak, burada kısaca ele alınması gereken, "ekip sistemi" denilen şeyi yaratmıştır.[69] (sayfa 82)
            Bu ekipler kadınlar ile her iki cinsiyetten gençleri (13-18 yaş arasında, ama çoğu durumlarda 13 yaşındaki oğlan çocuklar ekipten çıkartılırlar) ve gene her iki cinsiyetten çocukları (6-13 yaş arasında) kapsayan 10 ila 40-50 kişilik gruplardır. Başlarındaki ekipbaşı, daima sıradan bir tarım emekçisidir, ama genellikle külhanbeyi denilen cinsten, serseri, ayyaş, ama girişken ve savoir faire'dir.[70] Çiftçinin emrinde değil, kendi emrinde çalışan ekibi o toplar ve kurar. Çiftçi ile genellikle parçabaşı anlaşma yapar ve kazancı, ortalama olarak, sıradan tarım emekçisinden çok fazla olmamakla birlikte,[71] gene de başında bulunduğu ekipten en kısa zamanda elden geldiğince fazla iş sağlama konusunda göstereceği marifete bağlıdır. Çiftçiler, kadınların ancak erkeklerin yönetimi altında düzenli çalıştıklarını ve gene kadınlarla çocukların bir kez işe koyuldu mu -Fourier'nin de bildiği gibi- bütün çabalarını ve güçlerini hiç sakınmadan harcadıklarını, oysa erkeklerin güçlerini elden geldiğince az harcamak için her türlü kurnazlığı gösterdiklerini bilirler. Ekipbaşları, çiftlik çiftlik dolaşırlar ve böylece ekiplerine yılın 6 ila 8 ayında iş bulurlar. Bu nedenle, emekçi aileleri için, yalnız arasıra çocuk çalıştıran tek çiftçinin yanında çalışmaktansa, böyle bir ekipte onun emrinde çalışmak çok daha kârlı ve güvenlidir. Bu durum, ekipbaşınm etkisini açık köylerde öylesine artırmıştır ki, çocuk işçi genellikle ancak onun aracılığı ile çalıştırılabilir. Bu çocukları ekipten ayrı olarak kiralamak, onun ikinci bir işidir.
            Bu sistemin "kusurları" arasında, çocuklar ile gençlerin aşırı çalıştırılması, çiftliklere gidiş-dönüş sırasında, 5, 6 ve bazan 7 mile ulaşan uzun yürüyüşler ve ensonu ekibin uğradığı moral çöküntüsü sayılabilir. Bazı yerlerde "sürücü" adı verilen ekipbaşlannın elinde uzun bir sopa olsa da, o, bunu çok seyrek kullanır ve zalimce davranışlar konusunda şikâyetler pek az görülür. O, demokratik bir imparator ya da bir tür Fareli Köyün Kavalcısıdır. Bu yüzden, uyrukları arasında sevimli olmak zorundadır ve onları, kendisine, yönettiği (sayfa 83) çingene yaşamının sevimli yanlarıyla bağlar. Kaba bir özgürlük, gürültülü bir neşe ve açık-saçık bir umursamazlık, ekibe bir çekicilik kazandırır. Genellikle, ekipbaşı, ücretleri meyhanede öder ve sonra yalpalayan bir alay insanın önünde, sağında solunda iki güçlü kadının desteğiyle, çocuklarla delikanlıların izlediği, alaycı ve yakası açılmadık türküler söyleyen bir topluluk geçip gider. Fourier'in phanérogamie[72] dediği dönüş yolculuğu, artık başlamıştır. 13-14 yaşındaki kızların, aynı yaştaki arkadaşlarından gebe kalmaları olağan şeylerdendir. Ekibi oluşturan açık köyler, Sodom ve Gommorra'lar[73] halini alır ve buralardaki gayrimeşru doğum oranı, ülkenin geri kalan yerlerindeki oranın iki katına ulaşır. Böyle okullarda yetişen kızların evlendikten sonraki ahlaki durumlarına yukarda değinilmişti. Doğurdukları çocuklar, eğer afyon işlerini bitirememişse, bu ekiplerin gelecekteki üyeleri olurlar.
           
            Karl Marks, Das Kapital Werke, Band 23, s. 722-724.
            Kapital,
      Birinci Cilt, s. 710, 711-712.

      *


           
            Lizzie, Lincolnshire'da ataerkil türden tarım işçilerinin yanındaydı. Durumları iyi idi - bahçeleri ve patateslikleri çok şey getiren başakçılık hakları vardı ve ücretler kötü değildi. Ama o sırada ekip sistemi gittikçe yaygınlaşıyordu; Lizzie olup biteni harfi harfine senin kitabında anlattığın gibi betimliyor. Bu topraklı ataerkil çiftlik işçileri elbette tükenmekte olan kalıntılardır ve kendileri komşu ekipte çalışan kadınların çocukları için bakıcı ve barındırıcı olurken, çocuklarını daha şimdiden ekibe gönderiyorlar. (sayfa 84)
           
            F. Engels, "Brief an Marks am 10. November 1868 aus Manchester",
            Marks-Engels, Werke, Band 32, Berlin 1965, s. 200.

      *


           
            Makine kullanımının başka bir sonucu kadın ve çocuk emeği kullanımının artmasıdır. Gelişmiş kapitalist tarım, genellikle, fabrika işçisi hiyerarşisini çok ansıtan belirli bir işçi hiyerarşisi yaratmıştır. Güney Rusya çiftliklerinde şunlar ayırt edilir: (a) tam-işçiler, yetişkin her işi yapabilen erkekler; (b) yarı-işçiler, 20 yaşından küçük kadınlar ve erkekler; yarı-işçiler gene iki kategoriye ayrılır; (aa) 12 ya da 13 yaşından 15 ya da 16 yaşına kadar olanlar - daha dar anlamda yarı-işçiler ve (bb) güçlü yarı-işçiler, "çiftliklerde adlandırıldıkları gibi 'dörtte-üç işçiler'",[74] tam-işçilerin ekin biçme dışında bütün işlerini yapabilen 16-20 yaşındakiler. Son olarak, (c) küçük yardımlar için yarı-işçiler, domuz çobanı, dana bakıcı, pulluk ardında zararlı ot toplayıcı ve itici olarak çalışanlar ve çoğunlukla yalnız yiyecek ve giyecek alanlar. Tarımsal aletlerin yaygınlaşması "tam-işçinin emeğini ucuzlatır" ve onun yerini daha ucuz olan kadın ve yarı-yetişkin emeğinin almasına olanak verir. Göçmen işçilerle ilgili istatistik veriler, erkek emeğinin kadın emeğiyle yerinden kovulduğunu doğruluyor: 1890'da Kakovka kasabasında ve Kerson kentinde kayıtlı işçilerin %12,7'si kadındı, 1894'te bütün ilde işçilerin %18,2'si (56.464'te 10.239), 1895'te' %25,6'sı (48.753'te 13.474) kadındı. Çocuklar (10-14 yaşlarında) 1893'te %0,7 ve 1895'te (7-14 yaşlarında) %1.69 oranındaydı. Kerson ilinde, Yelisavetgrad ilçesindeki yerel çiftlik işçilerinin %10.6'sı çocuktu (ibid.).
           
            W. I. Lenin, Die Entwicklung des Kapitalismus in Rußland,
            Werke,
      Band 3, s. 231, 232.
           
            V. İ. Lenin, Rusya'da Kapitalizmin Gelişmesi, s. 207-208

      *


           
            En yoğun işçi göçü olan alanlarda, 19. yüzyılın sonlarında, tarımda epeyce büyük kapitalist girişimler olmuştur. Böyle makinelerin, örneğin harman makinesinin kullanılmaya başlanmasıyla kapitalist işbirliği doğmuştur. Kerson ilindeki toprak işçilerinin çalışma ve yaşam koşullarım anlatmış olan bay Tesyakov, atla çalıştırılan bir harman makinesinin (sayfa 85) kullanımı için 14-23 ve daha çok, oysa buharla çalışan bir harman makinesinin kullanımı için 50-70 işçi gerektiğini bildiriyor. Bazı işletmelerde 500-1.000 işçi çalıştırılmaktadır ki, bu tarım işletmesi için alışılmamış büyüklükte bir sayıdır. Kapitalizm, daha pahalı olan erkek emeğinin yerine kadın ve çocuk emeğini koyma olanağını sunar. Bundan dolayı, örneğin Kakovka ilçesinde, eskiden 40.000, geçen yüzyılın doksanlı yıllarında 20.000-30.000 işçi toplanan bir yerde kayıtlı kadın işçi oranı 1890'da %12,7, 1895'te yaklaşık: %25,6'dır. Çocuk oranı 1893'te %0,7, 1895'te %1,69'dur.
           
            W. I. Lenin, "Die Agrarfrage in Rußland am Ausgang des 19. Jahrhunderts",
            Werke,
      Band 15, Berlin 1968, s. 115-116.

      *


           
            Köylü işletmelerinde de genellikle kadın emeği başattır ve yalnız büyük köylü işletmelerinde ve kapitalist işletmelerde erkekler çoğunluktadır.
            Ücretli-işçiİer arasındaki kadın oranı, birlikte çalışan aile üyelerindekinden genellikle daha azdır. Besbelli, bütün gruplardaki kapitalist çiftçiler, en iyi emek-gücünü sağlayanlardır. Bu noktadan çıkılırsa, kadınların erkeklerden ağır basması, en iyi emek-gücünü sağlama olanağı bulunmayan çiftçinin zorlanan durumu ve işletmenin yetersizliği için bir ölçektir (ama böyle bir varsayım, kadın üzerine bütün bildirileri zorunlu olarak kabul eder ...).
           
            W. I. Lenin, "Das kapitalistische System der modernen Landwirtschaft",
            Werke,
      Band 16, 1967, s. 449-450.

      *


           
            Modern kapitalist devlette köylü sorunu, marksistler arasında en çok anlaşmazlığa ve duraksamalara, ve burjuva ekonomi politiğin, marksizme en yoğun saldırılarına yolaçan sorundur.
            Marksistler, tarımsal küçük işletmenin kapitalizmde batmaya, son derece acı, ezik bir durumda kalmaya mahkûm olduğunu söyler. Büyük sermayeden bağımsız, tarımsal (sayfa 86) büyük işletmeye göre geri olan küçük işletme ancak gereksinmelerini aşırı sınırlayarak ve bütün güçleri artıran bir aşırı çalışmayla ayakta durabilir, insan emeğinin parçalanması ve zorlanması; üreticilerin bağımlılığının en kötü türü; çiftçi ailesinin, davarının, toprağının tükenmesi - işte kapitalizmin sürekli ve her yerde köylüye getirdiği budur.
            Köylü için, proletaryanın, ücretli-işçinin eylemlerine ön safta katılmaktan başka hiçbir kurtuluş yoktur.
            Burjuva ekonomi politiği ve onun çoğu zaman bilinçsiz yandaşları, narodnikler ve oportünistler, buna karşı küçük işletmenin büyük işletmeden daha canlı ve yararlı olduğunu kanıtlamaya uğraşırlar. Kapitalist düzende durumunun güvenli ve umut verici olması için, köylü proletaryaya değil, tersine burjuvaziye; ücretli işçinin sınıf savaşımına değil, tersine mal ve mülk sahibi olarak kendi durumunu sağlamlaştırmaya eğilim göstermelidir - burjuva ekonomistlerin teorisinin içyüzü budur.
            Proleter teorisi ile burjuva teorilerin doğruluğunu sağlam verilere dayanarak sınamayı deneyelim. Avusturya ve Almanya tarımında kadın emeği ile ilgili verileri alalım. Rusya için henüz hiçbir tam veri yoktur, çünkü hükümet bütün tarımsal işletmelerin bilimsel bir sayımına girişmeye niyetli değildir.
            Avusturya'da 1902 sayımı, tarımda çalışan 9.070.682 kişiden 4.422.981'inin, yani %48,7'sinin kadın olduğunu göstermiştir. Kapitalizmin önemli ölçüde daha çok gelişmiş olduğu Almanya'da kadınlar, tarımda çalışan bütün işçiler arasında çoğunluğu, yani %54,8'i oluşturmaktadır. Tarımda kapitalizm ne kadar çok gelişirse, kadın emeğinin kullanımını o kadar çok artırır, yani çalışan yığınların yaşam koşullarını kötüleştirir. Alman sanayiinde %25 kadınlar çalışmaktadır, ama tarımda çalışan kadınların oranı bunun iki katından çoktur. Bu demektir ki, sanayi en iyi emek-güçlerini kendine çekiyor ve tarıma daha zayıf emek-güçlerini bırakıyor.
            Gelişmiş kapitalist ülkelerde tarımsal çalışma daha şimdiden kadınların ağır bastığı bir uğraş olmuştur.
            Ama farklı büyüklükteki tarımsal işletmelerle ilgili bildirgeleri ele alırsak, görürüz ki, kadın emeği sömürüsü özellikle küçük işletmede büyük bir kapsama ulaşmıştır. Buna (sayfa 87) karşılık, tarımda kapitalist büyük işletme, bu bakımdan sanayie erişmemişse de, daha çok erkek emeği kullanmaktadır. Avusturya ve Almanya için karşılaştırmalı veriler aşağıda görülüyor:

      İşletmeler İşletme Grupları Toplam Emek-gücünde Kadınların Payı %
      Avusturya Almanya

            Proleter
           
           
            Köylü
           
           
           
            Kapitalist

            1/2 hektara kadar
            1/2'den 2 hektara kadar
           
            2'den 5 hektara kadar
            5'ten 10 hektara kadar
            10'dan 20 hektara kadar
           
            20'den 100 hektara kadar
            100 hektar ve daha geniş

            52,0
            50,9
           
            49,6
            48,5
            48,6
           
            46,6
            27,4

            74,1
            65,7
           
            54,4
            50,2
            48,4
           
            44,8
            41,0
            Toplam       48,7       54,8

           
            Her iki ülkede de kapitalist tarımın aynı yasasıyla karşı karşıyayız. İşletme ne kadar küçükse, emek-gücünün bileşimi o kadar kötüdür, tarımda çalışan kişilerin toplam sayısında kadınlar o kadar ağır basmaktadır.
            Kapitalizmde işletmelerin genel durumu şöyledir: Proleter işletmeler, yani "malik'in özellikle ücretli-emekle geçindiği işletmelerde (toprak işçisi, gündelikçi ve genellikle pek küçük bir arazisi olan ücretli-işçi), kadın emeği bazan erkek emeğinden pek büyük ölçüde daha ağır basar.
            Unutulmamalıdır ki, bu proleter ya da gündelikçi çiftçilerin sayısı pek çoktur: Avusturya'da 2,8 milyon olan genel toplamda 1,3 milyon, Almanya'da ise 5,7 milyon olan genel toplamda 3,4 milyon.
            Sonunda, kapitalist işletmelerde erkek emeği kadın emeğinden ağır basmaktadır.
            Bu ne demektir?
            Bu demektir ki, küçük işletmede emek-gücü bileşimi kapitalist büyük işletmedekinden daha kötüdür. (sayfa 88)
            Bu demektir ki, tarımda kadın işçiler -proleter ve köylü kadınlar- kapitalist büyük işletmedeki erkek işçinin eşitini ellerinden geldiği kadar yapmak için kendi sağlıkları ve çocuklarının sağlıkları pahasına çok daha fazla çabalamak, yıpranmak zorundadır.
            Bu demektir ki, kapitalizmde küçük işletme ancak işçiden büyük işletmenin çıkardığından daha büyük bir emek tutan çıkararak ayakta durabilir.
            Köylü, kapitalist bağımlılığın karmaşık ağına daha çok takılmıştır, ücretli-işçiden daha sıkı zincirlenmiştir. Bağımsızmış, "çalışarak yükselebilirmiş" gibi gelir ona, oysa gerçekte, ayakta kalabilmek için (kapitalistin yararına) ücretli işçiden daha sıkı çalışmak zorundadır.
            Tarımda çocuk emeği ile ilgili veriler bunu daha da açık göstermektedir. (sayfa 89)
           
            W. I. Lenin, "Der Kleinbetrieb in der Landwirtschaft",
            Werke,
      Band 19, Berlin 1962, s. 270-272.