HALK sabah erkenden barikatlarını kurmaya
başladı. Her zamankinden daha yüce ve daha kararlı idiler. St. Antoine varoşunun
girişindeki barikatta büyük bir kızıl bayrak dalgalanıyordu.
St. Denis bulvarı çok sağlam berkitildi.
Barikatlar ... ve kale gibi berkitilen çevredeki evler tam bir savunma sistemi
oluşturuyordu. Burada">
HALK sabah erkenden barikatlarını kurmaya
başladı. Her zamankinden daha yüce ve daha kararlı idiler. St. Antoine varoşunun
girişindeki barikatta büyük bir kızıl bayrak dalgalanıyordu.
St. Denis bulvarı çok sağlam berkitildi.
Barikatlar ... ve kale gibi berkitilen çevredeki evler tam bir savunma sistemi
oluşturuyordu. Burada, dün haber verdiğimiz gibi, ilk önemli çarpışma oldu. Halk
ölümü hiçe sayarak dövüşüyordu. Rue de Clery barikatında kuvvetli bir ulusal
muhafız müfrezesi yandan saldırıyordu. Barikatı savunanların çoğu geri çekildi.
Yalnız yedi erkek ve iki kadın, genç ve güzel iki işçi kız, görevleri başında
kaldılar. Yedilerden biri, elinde bayrakla barikatın üstüne çıkıyor. Öbürleri
ateşe başlıyor. Ulusal (sayfa 97) muhafız karşılık veriyor,
bayraktar düşüyor. O zaman işçi kızlardan biri, zarif giysili, iri güzel bir
işçi kız, çıplak kollarıyla bayrağı kapıyor, barikatı aşıyor ve ulusal muhafızın
üzerine yürüyor. Ateş sürüyor, ve ulusal muhafızın burjuvaları, süngülerine
iyice yaklaşınca, kızı vuruyorlar. Öbür işçi kız fırlayıveriyor, bayrağı kapıyor,
arkadaşının başını kaldırıyor, ve ölmüş olduğunu görünce, deliye dönmüşcesine,
ulusal muhafıza taş yağdırıyor. O da burjuvaların kurşunlarıyla yere seriliyor.
Ateş gitikçe artıyor, pencerelerden, barikattan kurşun sıkılıyor; ulusal
muhafızın safları seyrekleşiyor; sonunda yardımcı kuvvetler saldırıyor.
Barikatın yedi savunucusundan yalnız biri sağ henüz, onun da silahlan alındı ve
tutsak edildi. Yedi işçiye ve iki işçi kıza karşı bu yiğitlik eylemim
gerçekleştirenler, ikinci lejyonun aslanları ve borsa kurtlarıydı.
F. Engels, "Der 23 Juni",
Marks-Engels, Werke, Baad 5, Berlin
1959, s. 119-120.
Friedrich Engels, "1848 Haziran Günleri - 23
Haziran",
Karl Marks, Fransa'da Sınıf Savaşımları
1848-1850,
Sol Yayınları, Ankara 1988, s. 179-180.
*
Bununla birlikte, komünist düzenin daha
bol emek-gücü kullanarak sunduğu yararlar, henüz en önemliler değildir.
Büyük emek-gücü tasarrufu, tek tek güçlerin toplumsal kolektif güçte
birleşmesinde ve şimdiye kadar birbirinin karşısında olan güçlerin bu
yoğunlaşmasına dayanan düzendedir. Burada İngiliz sosyalisti Robert Owen'in
önerilerine değinmek istiyorum, çünkü bunlar en pratik ve en iyi işlenmiş
önerilerdir. Owen, birbirinin yolunu kapatan ayrı ayrı konutlarıyla
bugünkü kentlerin ve köylerin yerine, yaklaşık 1.650 ayak uzunluğu ve genişliği
olan bir kareye, büyük bir bahçe içine, aşağıyukarı iki-üç bin kişiyi rahatça
barındırabilecek büyük saraylar kurulmasını öneriyor. Böyle bir yapı, oturanlara
şimdiki en iyi konutun rahatlığını sunduğu halde, şimdiki sisteme göre pek çok
kimsenin gereksindiği ve çoğu kötü olan o tek konutlardan çok daha ucuza ve
kolayca kurulur. Şimdi hemen her uygun evde boş duran ya da yılda
(sayfa 98) bir-iki defa kullanılan birçok oda hiçbir rahatsızlıkla
karşılaşılmaksızın ortadan kalkar; erzak deposu, kiler vb. yerlerden de pek çok
tasarruf edilir. Ama ev yönetiminin ayrıntılarına girersek topluluğun
yararlarını ancak o zaman gereği gibi anlarız. Şimdiki dağınık ev yönetiminde,
örneğin, ısıtmada, ne kadar yok emek ve malzeme israf olur! Her oda için özel
bir sobanız olmalıdır; her soba tutuşturulmak, yanar tutulmak, bakılmak gerekir;
yakıt bütün bu ayrı yerlere götürülmek, kül dışarı taşınmak gerekir; böyle ayrı
ayrı ısıtmak yerine, bir tek merkezden topluca ısıtmak, örneğin büyük dernek
lokallerinde, fabrikalarda, kiliselerde vb. daha şimdiden yapıldığı gibi, bir
tek ısıtma merkezi ve buhar boruları kullanmak ne kadar kolay ve ucuz olur!
Bundan başka, şimdi yer altına daha ince borular döşemek gerektiğinden, ve
kentlerimizde ısıtılacak alanın büyüklüğü yüzünden pek çok boru kullanmak
gerektiğinden çok pahalı olan gazla aydınlatma çok pahalı olur; oysa önerilen
düzende her şey 1.650 ayaklık bir alana toplanır ve yanan lambalar aynı sayıda
olduğu halde, orta büyüklükteki bir kentteki kadar ödeme yapılır. Sonra, her
ailenin bir miktar yemeği kendi başına pişirdiği, ayrı sofra takımı edindiği,
ayrı mutfağı olduğu, yiyeceklerim pazardan, bahçeden, kasaptan ve fırından kendi
başına sağladığı şimdiki dağınık ev yönetiminde her öğün için ne kadar, yer,
malzeme ve emek-gücü israf olur. Ortaklaşa yemek hazırlamada ve hizmette şimdi
bu işle uğraşan emek-güçlerinin üçte-ikisinin tasarruf edileceği, buna karşın
geri kalan üçte-birin işini şimdi olduğundan daha iyi ve daha dikkatli
yürütebileceği rahatça kabul edilebilir. Ve sonunda ev işleri için de böyle
olacaktır! Böyle bir yapı, burada olabildiği gibi, işin bu türlüsü de örgütlü ve
düzenli bölünürse, şimdiki düzende iki-üç yüz ayrı evde olduğundan çok daha
kolay temizlenip iyi durumda tutulamaz mı?
F.
Engels, "Zwei Reden in Elberfeld (I)".
Marks-Engels, Werke, Band 2, Berlin
1957, s. 545-546.
*
Louise Morel'in tutuklanması nedeniyle,
Rudolph şöyle özetlenen düşüncelere dalar:
"Efendi, korkutarak, suçüstü yakalayarak ya
da hizmet (sayfa 99) ilişkilerinin doğasından
ileri gelen başka fırsatlardan yararlanarak hizmetçi kızı çoğu zaman baştan
çıkarır. Onu mutsuzluğa, aşağılığa, suç işlemeye sürükler. Yasa bu konuda
kayıtsız kalır. ... Kızı eylemle (fiilen) çocuk öldürmeye zorlamış olan cani,
cezalandırılmaz."
Rudolph, düşüncelerini hizmet ilişkisinin
kendisini yüce eleştirisinden geçirecek kadar ileriye bir defa bile götürmez.
Küçük bir egemen olarak, hizmet ilişkilerinin büyük bir koruyucusudur.
Bugünkü toplumda kadirim genel durumunun insanca olmadığını kavramaya daha da az
yanaşır. Şimdiye kadar vardığı teorisine tümüyle güvenerek, ayartanı
cezalandıran ve acınmayı ve pişmanlığı korkunç cezalarla birleştiren bir
yasanın eksikliğinden başka hiçbir şey duymaz.
Rudolph'un yalnızca başka ülkelerdeki
yasamaya bakması yeterdi. İngiliz yasaması onun bütün isteklerini
karşılar. Bu yasama, Blackstone'un övülesi belirtimiyle, bir zevk kızını
ayartan baştan çıkarıcıyı suçlu ilan edecek kadar ileri gider.
Bay Szeliga boru çalar:
"İşte! -düşünün! - Rudolph! - ve şimdi bu
düşünceleri kadının kurtuluşu ile ilgili hayallerinizle karşılaştırın. Bu
kurtuluş eylemine nerdeyse elle dokunursunuz, oysa siz yaradılıştan aşırı
pratiksiniz ve bu yüzden yalın girişimlerinizle böyle sık sık mutsuz oluyorsunuz."
Ne olursa olsun, bir eyleme düşünceden
ellerle nerdeyse dokunabilmenin sırrını Bay Szeliga'ya borçluyuz. Rudolph'un
kadının kurtuluşunu öğretmiş olan adamlarla ilgili o eğlendirici
karşılaştırmasına gelince, Rudolph'un düşüncelerini Fourier'nin aşağıdaki
hayalleriyle karşılaştırmak yeter:
Zina, ayartma, ayartıcılara övünç verir,
görgü kuralıdır. ... Ama, zavallı kız! Çocuk öldürmek bir cinayettir! Namusunu
üstün tutarsa, namussuzluğun izlerini silmelidir, ve çocuğunu dünyanın
önyargılarına kurban ederse, daha çok lekelenmiş olur ve yasanın önyargılarıyla
karşılaşır. ... Bütün uygar mekanizmanın betimlediği kısır döngü budur."
"Genç kız, onun özel mülkiyetini elde etmek
isteyen ilk en iyi adam için satışa sunulmuş bir meta değil midir? ... De même
qu'en grammaire deux négations valent une affirmation, l'on peut dire qu'en
négoce conjugal deux prostitutions valent une vertu."
(sayfa 100) [Dilbilgisinde iki olumsuzlamanın bir olumlamaya eşit olması
gibi, evlilik ticaretinde de, iki orospuluğun bir erdeme eşit olduğu
söylenebilir. -ç.]
"Bir tarihsel çağın değişimi, her zaman,
kadınların özgürlüğe doğru ilerleme oranıyla belirlenir, çünkü burada, kadının
erkekle, zayıfın kuvvetliyle ilişkisinde, insani doğanın kabalığa karşı yengisi
en açık biçimde görünür. Kadının kurtuluş derecesi, genel kurtuluşun doğal
ölçüsüdür."
"Kadın cinsin aşağılanması, barbarlığın
olduğu gibi uygarlığın da kalın bir ayırdedici çizgisidir; şu farkla ki,
barbarlığın basit tarzda uyguladığı her kötülüğün uygar düzeni, birleştirilmiş
ikiyüzlü, iki anlamlı, yüze gülen bir varlık tarzına yükselir. ... Kadını
kölelikte tutmak, hiç kimseyi erkeğin kendisinden daha ağır cezaya çarptırmaz."
(Fourier.)
Rudolph'un düşünceleri karşısında,
evliliğin Fourier'nin ustaca sunduğu karakteristiğine de, Fransız
komünizminin materyalist bölüntüsünün yazılarına da işaret etmek gereksizdir.
Sosyalist yazının en açması Abhub'u, roman
yazarında da görüldüğü gibi, eleştirel eleştiriyi hâlâ bilinmedik "sırlarla"
meydana çıkarır.
F. Engels-K Marks, Die heilige Familie,
Marks-Engels, Werke, Band 2,
Berlin 1962, s. 207-208.
K. Marks. F. Engels, Kutsal Aile ya da
Eleştirel Eleştirinin Eleştirisi,
Sol Yayınları, Ankara 1976, s. 291-293.
*
Geçen makalede Economist'e diyordum
ki: İşçi-sınıfının, çocuklarını ve kendisini eğitmek için zamanından
yararlanmaması, şaşırtıcı değildir. Adları ve özellikleri bana açıklanan ve
doğrudan doğruya parlamentoya gönderilmek gereken aşağıdaki durumu artık size
bildirebilirim: 1852 Eylülünün son haftasında ...den dört mil uzaktaki ...
yöresinde, bay ...'nin sahibi olduğu bir ağartma ve düzgünleme (apre) işliğinde,
aşağıda gösterilen kişiler, yalnız üç dinlenme saati bir yana
bırakılırsa, altmış saat sürekli çalışmışlardır!
9-10 yaşlarındaki çocuklar 60 saat aralıksız
çalışıyorlar ve yalnız 3 saat dinleniyorlar! Fabrika beyleri herhalde şimdi
(sayfa 101) işçilerde eğitime aldırmazlık konusunda ağızlarını tutmak
isterler. Burada anılanlardan biri, küçük bir kız, Ann B., 60 saatlik çalışma
sırasında yere düştü ve bitkinlikten uyuyakaldı; sarsılarak uyandırıldı, ve
ağlamasına karşın, gene çalışmaya zorlandı!!
Kızın adı Yaşı(yıl)
M. S. 22
A. B. 20
M. B. 20
A. H. 18
C. N. 18
B. S. 16
T. T. 16
A. T. 15
M. G. 15
H. O. 15
M. L. 15
Kızın adı Yaşı(yıl)
B. B. 13
M. O. 13
A. T. 12
C. O 12
S. B. 10!
Ann. B. 9!
Oğlanlar Yaşı
W. G. 9
J. K. 10
Fabrika işçileri, eğitim hareketini
Manchester şarlatanlarının elinden almaya kararlı görünüyorlar. Preston'da,
Orchard'da yapılan bir işsizler toplantısında öğrendiğimiz gibi,
"Bayan Margaret Fletcher, dinleyenlerin
önünde, evli kadınların fabrikalarda çalışmalarının ve çocuklarını ve ev
kadınlığı ödevlerini savsamalarının uygunsuzluğu üzerine konuştu. Doğru dürüst
bir işgünü için doğru dürüst bir ücret almaya her erkeğin hakkı vardı. Bununla
demek istiyordu ki, erkek, kendi ve ailesini yeterince beslemeye, ve kendisini
evsel ödevlerine adayabilmesi ve çocuklarını yetiştirebilmesi için karısının
evde kalmasına elverir bir ücret almalıdır. (Alkışlar.) Konuşmacı kadın
aşağıdaki kararın onaylanmasını önererek sözlerini bitirdi:
"Bu kentin evli kadınları, evli erkeklere
emekleri karşılığında haklı ve tam ücret verilinceye kadar işe gitmemek
niyetindedirler.
"Bayan Ann Fletcher (ilk konuşanın
kızkardeşi), öneriyi destekledi, ve öneri oybirliği ile kabul edildi.
"Toplantı yönetmeni, yüzde-on sorununun
çözümünden sonra, fabrika sahiplerinin asla beklemediği böyle bir kampanyanın
evli kadınların fabrikalarda çalışmasıyla ilgili olarak (sayfa
102) açılacağını bildirdi."
K. Marks, "Prosperität-Die Arbeiterfrage"
Marks-Engels, Werke, Band 9, Berlin
1960, s. 481-482.
*
Fourier yalnız bir eleştirici değildir;
serinkanlı ve duru yaradılışı onu yergici ve hem de gelmiş geçmiş yergicilerin
en büyüklerinden biri yapmıştır. Devrimin güçten düşmesi üzerine artan dolandın
ve vurgunları, ve o zamanki Fransız ticaretinde başat ve ona özgü olup dükkan
dükkan dolaşan korkunç ruhu, aynı güç ve çekicilik ile anlatır. Burjuva biçimi
kadın-erkek ilişkileri ve kadının burjuva toplumundaki yeri üzerine eleştirileri
daha da ustalıklıdır. Belirli bir toplumda kadınsal kurtuluşun derecesinin,
genel kurtuluşun ölçüsü olduğunu ilk defa açıkça söyleyen odur.
F. Engels, Die Entwicklung des Sozialismus von der Utopie zur Wissenschaft,
Marks-Engels, Werke, Band 19,
Berlin 1962, s. 196.
Friedrich Engels,
Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm, s.
58-59.
*
Kaldı ki hanımlar "Enternasyonal"den
yakınamazlar; çünkü aynı hanım, Madame Law, Genel Danıştay üyeliğine
atanmıştır. Şaka bir yana, Amerikan "Labor Union'ın son kongresinde çok
büyük bir ilerleme görülüyor; kadın işçilere tam eşitlikle davranılıyor; oysa bu
bakımdan İngiliz kadınlarına, ama daha çok da şık Fransız kadınlarına cimrice
davranılıyor. Biraz tarih bilen herkes, büyük toplumsal devrimlerin kadınsal
maya olmaksızın gerçekleşemeyeceğini de bilir. Toplumsal ilerleme, güzel cinsin
(çirkinler de birlikte olmak üzere) toplumsal durumuyla tam olarak ölçülebilir.
...
Uluslararası Kadınlar Birliği, dük Frau Goegg
(Geck okunur), Brüksel kongresine bir mektup göndererek kadınların da bize
katılıp katılamayacağını sordu. Elbette nazikçe olumlu yanıt verildi.
Dolayısıyla, kararınızı değiştirmezseniz, karınıza Genel Danıştay muhabirliği
tam yetki belgesini göndereceğim. (sayfa 103)
K. Marks, "Briefe an Ludwig Kugelmann am 12.
Dezember und
12. Oktober 1868 aus London".
Marks-Engels, Werke,
Band 32, Berlin 1965, s. 582-583 ve s.
567.
*
Komün, 75 santimlik zarar ödentisiyle ilgili
olarak, belediyelere, ulusal muhafızların yasadışı denen karıları ve anaları ve
dulları arasında hiçbir ayrım yapmama buyruğunu verdi.
Komün, şimdiye kadar Paris'te "düzenin
adamları" için ayrılmış, ama onların "güvenlikleri" için polis gücünün kişisel
uşaklık bağımlılığında bulunan belgeli orospuları bu aşağılık kölelikten
kurtardı ve aynı zamanda orospuluğun geliştiği ortamı ve onu yaratan adamları
ortadan kaldırdı. Katışıksız orospular -yosmalar (koketler)- düzenin egemenliği
altında köle değildiler, tersine, polisin ve yöneticilerin efendileriydiler.
Kamusal öğretimi (eğitimi) yeniden düzenlemek
ıçm Komünün elbette zamanı olmadı; ama Komün, dinsel ve ruhani öğeleri gidererek
halkı manen kurtarmaya girişti. (Genel [ilk] ve mesleki) eğitimin düzenlenmesi
için bir komisyon atadı. Kitap, harita, kâğıt vb. gibi bütün eğitim araçlarının,
bunları bağlı oldukları belediyelerden sağlayan öğretmenlerce parasız
dağıtılmasını buyurdu. Hangi nedenle olursa olsun, hiçbir öğretmene bu eğitim
araçları için öğrencilerinden para isteme izni vermedi. (28 Nisan)
K Marks, "Erster, Entwurf zum Bürgerkrieg in Frankreich",
Marks-Engels, Werke, Band 17,
Berlin 1962, s. 529.
Karl Marks, "'Fransa'da İç Savaş'ın Birinci
Yazma Denemesi"
Marks-Engels-Lenin, Paris Komünü Üzerine,
Sol Yayınlan, Ankara 1977, s. 184.
*
İşçi sınıfı içinde kadın yan-derneklerinin
kurulması buyuruldu. Bu makale, kendiliğinden anlaşıldığı gibi, erkek ve kadın
işçilerin yan-kuruluşlarının birleştirilmesine karşı çıkmıyor.
(sayfa 104)
K. Marks, "Allg. Statuten und Vemaltungs
Verordnungen der IAA".
Marks-Engels, Werke, Band 17, s. 48.
*
Birleşik Devletler'de Enternasyonalin üyeleri
arasında bir bölünme olduğunu okurlarımız daha önce Amerikalı muhabirlerimizden
öğrenmişlerdir. Son aylarda New York'ta olan, Enternasyonalin tarihinde
gerçekten öyle yenidir ki tutarlı olarak açıklanmaya değer. Bu arada Madrid'ten
"Emancipation"un bir makalesini (22 Temmuz) temel alıyor ve onu aşağıdaki özgün
belgelerle tamamlıyoruz.
Bilindiği gibi Avrupa'da burjuvazi ve
hükümetler, Enternasyonalden kendi amacını aşmış ve bütün iyi yurttaşları
ürküten öyle korkunç bir umacı yarattılar ki, burjuva öğelerin yığın halinde
katılmasıyla Enternasyonalin ilk amacına yabancılaştırıldığmdan kimsenin
kaygılanmasına gerek yoktur. Amerika'da durum bambaşka. Avrupalı burjuvaziyi ve
hükümetleri sinir bunalımına uğratan şeyler, orada, tam tersine, ilginç
görünüyor. Toprak sahibi soyluluğun ve katışıksız burjuva temel üzerinde
gelişmiş monarşinin bulunmadığı bir toplum, monarşinin ve soyluluğun köklerini
-Fransa'da bile hiç değilse manen- kurutamamış olan Avrupalı burjuvazinin
çocukça ölüm korkularına gülüyor. Enternasyonal Avupa'da ne kadar korkunç
görünüyorsa, Amerikan basın muhabirleri onu ne kadar ürkünç gösteriyorsa -ki hiç
kimse bu baylardan daha ayrıntılı resim çizmeyi bilmiyor-, Enternasyonalin şimdi
sermayeyi, para-sermayeyi ve politik sermayeyi, mevziinden çıkarmaya yaradığı,
Amerika'da o kadar iyi kavranıyor.
Amerikalı toplum Avrupalıdan ne kadar ilerde
olduğunu şu olguda açıkça gösteriyor ki bunu ilk ortaya çıkaran ve buna
dayanarak iş tutmayı deneyen Amerikalı iki hanım oldu. Avrupalı burjuvazinin
erkekleri Enternasyonalin karşısında titrerken, Amerikalı iki burjuva kadın,
bayan Victoria Woodhull ve kızkardeşi Tenni Claflin ("Woodhull and Claflin's
Weekly"nin yayıncısı), bu korkunç derneği sömürmenin yolunu buldu. Ve neredeyse
bunu başarıyorlarmış.
Bu iki kızkardeş, milyon sahibeleri,
kadınlara özgürlük ve özellikle "özgür aşk" savunucuları, resmen Enternasyonale
girdiler. 9 numaralı şube bayan Claflin'in, 12 numaralı şube bayan Woddhull'un
kılavuzluğunda oluştu; bunu hemen Amerika'nın çeşitli kesimlerinde, kızkardeş
çiftin yandaşlarınca (sayfa 105) oluşturulan yeni şubeler
izledi. Yürürlükteki tüzüğe göre her şubenin New York'ta toplanan merkez
komitesine bir delege gönderme hakkı vardı. Sonuç, başlangıçta Alman, İrlandalı
ve Fransız kadın işçilerinden oluşan bu federal meclisin her çeşit ve heriki
cinsten Amerikalı bir sürü burjuva serüvenciyle dolup taşması oldu. İşçiler arka
plana itildiler, spekülasyoncu iki kızkardeşin yengisi kesin görünüyordu. O
sırada 12 numaralı şube ön plana geçti ve Amerikan Enternasyonalinin
kurucularına gerçekten neyin sözkonusu olduğunu açıkladı.
30 Ağustos 18/71'de 12. şube, yazman W. West
imzasıyla bildirisini yayınladı. Bildiride deniyordu ki:
"Enternasyonalin son amacı, yalnızca politik
iktidarı ele geçirerek erkek ve kadın işçileri kurtarmaktır. Bu şunları içerir:
Önce her iki cinsin politik eşitliği ve toplumsal özgürlüğü. Politik eşitlik,
herkese uygulanan yasaların hazırlanmasına, çıkarılmasına ve yürütülmesine
herkesin kişisel olarak katılması demektir. Toplumsal özgürlük, tümüyle
kişisel nitelikte olan her işte, örneğin dinsel inançta, seks ilişkisinde,
giyim tarzında vb. yersiz bütün ve her müdahaleye karşı tam güvence
demektir. Bundan başka, bütün dünya için evrensel bir hükümet kurulmasını
içerir. Kendiliğinden anlaşıldığı gibi, bütün dil farklılığının ortadan
kaldırılması da bu programın kapsamındadır."
Sözkonusu amaçla ilgili hiçbir yanlış
anlaşılma olmasın diye bir örgütlenme isteniyor. Buna göre "politik eylemi
kolaylaştırmak için belki her seçim bölgesinde bir şube bulunmalıdır ... her
kentte, varolan belediye meclisine benzer bir kentsel komite; her devlette
devletin yasama meclislerine benzeyen bir devlet komitesi, ve bütün ulus için
Birleşik Devletlerin kongresine benzeyen bir ulusal komite olmalıdır...
Enternasyonalin çalışması, varolan biçimler içinde, eskilerin yerini alacağı
belli olan yeni bir yönetim biçiminin kuruluşu olarak, önemsiz ölçüde bile
sınırlanmaz."
Varolan devletlerin temellerini yıkmamak,
tersine onlardan yararlanmak, buna göre, Enternasyonalin göreviydi. Bay West,
şöyle haykırırken ("Woodhull & Clafhin's Weekly", 2 Mart 1872) haklıydı:
"12. Şube bildirisinin yayını,
Enternasyonalin tarihinde yeni bir çağın başlangıcıydı!"
(sayfa 106)
Bu "yeni çağ"ı tamamlamak için, her şeyden
önce, şimdiye kadar yasalarla tartışmasız onaylanmış tüzüklerden ve kongre
kararlarından kurtulmak gerekliydi. Bundan dolayı 12 numaralı şube şunu
biliyordu ("W & C. Weekly", 21 Ekim 1871):
"Kongre, kararlarını, tüzükleri ve Genel
Meclis yönetmeliklerini" (Birliğin genel tüzüğünü ve yönetmeliklerini anlamına
gelmeli) özgürce yorumlamak her şubenin ayrıca hakkıdır ve böyle yaparken her
şube kendi tutumundan sorumludur."
Muziplik artık aşırı vahimleşiyordu. İşçi
şubeleri yerine, her türlü burjuva dolandırıcıların, özgür aşkçıların, ruh
çağırıcıların, ruh çağıran Shaker'ların vb. şubeleri kuruldu, ve böylece 1
numaralı şube, Enternasyonalin (Alman) Amerika'da ilk kurulan şubesi, sonunda,
bu hileyi ortaya koyan bir bildiri yayınladı. 12 numaralı Amerikan ana şubesi
hemen yanıt verdi. Şubenin yazmanı West 18 Kasım 1871 günlü "W.& C. W"de
şunu açıkladı:
"Kadınlara eşit yurttaşlık hakkının bütün
dünyada tanınması, sermaye ile emek arasındaki ilişkide yapılacak her genel
değişiklikten önce gelmelidir... 12 numaralı şube de (1. şubenin)
Enternasyonal sanki işçi birliği imiş, işçi sınıfının bir örgütü imiş
gibi yükselttiği protestonun tümündeki yanlış varsayıma karşı çıkmak
zorundadır."
25 Kasımda 12. şubenin bunu izleyen yeni bir
protestosunda deniyordu ki:
"İşçi sınıfının ancak kendi kendini
kurtarabileceği iddiası (Genel Tüzük), yalan söylemek değildir; ama bu,
yalnız işçi sınıfının kendi istencine karşı kurtarılamayacağı anlamında
doğrudur."
Sonunda bir yandaki devlet sömürücüleri,
makam avcıları, ruh çağırıcıları ve öbür burjuva dolandırıcıları ile öte yandaki
işçiler, Enternasyonalin işçi birliği olduğuna, Amerika'da da burjuvazinin
değil, işçi sınıfının bir örgütü olduğuna bönce gerçekten inanan işçiler
arasında savaş koptu. 1 numaralı Alman şubesi, 12. şubenin uzaklaştırılmasını ve
üyelerinin en az üçte-ikisi ücretli işçi olmayan bütün şubelerin delegelerinin
kovulmasını merkez komitesinden istedi. Bu istem üzerine merkez komitesi
bölündü; Almanların ve İrlandalıların bir kesimi birkaç Fransızla birlikte 1.
şubeyi (sayfa 107) desteklerken, daha çok sayıda Fransızla
birlikte Amerikalılar ve iki Alman (Schweitzerschen) yeni bir merkez komitesi
kurdular...
Çaresiz kadın gazetesi "W. & C. W."nin 2 Mart
1872 günlü, sayısında "Önümüzdeki Birleşik Uzlaşma" başlıklı bir makalede
deniyor ki:
"Ülkenin çeşitli reformcu öğelerinin
temsilcileri, şimdi, burada, mayısta büyük bir toplantı yapılmasını öğütleyen
bir öneride bulunuyorlar ... Gerçekten, bu toplantı akıllıca davranırsa, ölü
demokrat" (yani kölelik sever) "partiden artakalanların ortaya çıkıp buna
katılmayacağını kim bilir ... Bütün köktenciler (radikaller) orada bulunmalıdır"
vb. Aynı gazete artık bütün dünya-düzelticilere, "Emek, mülkiyet, barış ve
ucuzluk reformcularına, uluslararası, kadınlara seçim hakkı verilmesini savunan
doktorlara, ve gerçek ahlak ve din ilkelerini (!) uygulama zamanının geldiğine
inanan herkese", önce Victoria Woodhull'un, sonra Th. H. Bank, R. W. Hume, G. R.
Ailen, W. West, G. W. Maddox, T. Mullot'un, sözün kısası II numaralı komitenin
ileri gelenlerinin imzalarıyla artık her hafta çağrıda bulunuyor. Bütün bu
çağrılarda, delegeler toplantısının Birleşik Devletler başkanlığı ve başkan
yardımcılığı için aday göstereceği açıkça söyleniyor.
Sonunda, 9, 10, ve 11 Mayısta bu garip
delgeler toplantısı New York'ta, Apollo-Hall'de yapılıyor. Amerika'nın kadın ve
erkek bütün garip kafalı kişileri orada birleşmişti. II numaralı komite topluca
hazırdı. Bayan Victoria Woodhull'un Birleşik Devletler başkanlığı için
adayiçe gösterilmesi kararlaştırıldı, hem de Enternasyonal adına!
Bunun üzerine bütün Amerika'da bir kahkahadır
koptu. Konuyla ilgilenen düşünceli Amerikalılar böylelikle aldatılmalarına izin
vermediler. Toplantıya katılan Almanlar ve Fransızlar için böyle olmadı. 2. şube
(Fransız), delegesini II numaralı komiteden ayırdı ve Genel Danıştayın
kararlarına boyun eğdi. 6. şube (Alman) de delegesini, Dr. Grosse'yi, Berlin
Schweitzer'i yazmanını, aynı II numaralı komiteden ayırdı ve Genel Danıştayın
kararlarına boyun eğinceye kadar II numaralı komiteden çekildi. 20 Mayısta sekiz
şube daha - Fransız ve Alman- şimdi yalnız o bilinen kuşkulu Amerikalı öğeleri,
gerçekte daha Enternasyonale girmelerinden önce (sayfa 108)
madam Victoria Woodhull'un yanında hep birlikte bulunan öğeleri temsil eden II
numaralı komiteden çekildiler. Bunlar, şimdi, ayrı, baştan sona Amerikalı bir
Enternasyonal kurmak istediklerini açıklıyorlar ki bu konuda elbette
özgürdürler.
Bu arada Genel Danıştay, Saint Louis Alman
şubesinin ve New Orleans Fransız şubesinin istemesi üzerine, yalnız I numaralı
komiteyi (şimdi Birleşik Devletlerin geçici Federal Danıştayı) tanıdığını
açıkladı. Ve bununla madam Victoria Woodhull'un Enternasyonali ele geçirme
savaşı doruğa ulaştı.
"Emancipation" şunları ekliyor:
"Bu olgulardan sonra bütün tarafsızlar
kendilerine şunu sormalıdırlar: Enternasyonalin temel ilkelerini ayakta tutmaya
ve Birliği kendi politik veya kişisel amaçlarının aracı haline getirmeye çalışan
şubeleri ve federasyonlara geçici olarak görevden el çektirmeye tam yetkili bir
Genel Danıştay yoksa bu skandal ne zaman ve nasıl biter?"
F. Engels, "Die Internationale in Amerika"
Marks-Engels, Werke, Band 18, Berlin
1962, s. 97-103.
*
Komünizme geçiş Owen'ın yaşamında dönüm
noktasıydı. Yalnızca insansever olarak ortaya çıktığı sürece, servetten,
alkıştan, onurdan, övünçten ve ünden başka hiç bir şey devşirmemişti. Avrupa'nın
en sevilen adamıydı. Yalnız sınıfdaşlar değil, devlet adamları ve prensler de
onu onaylayarak dinliyorlardı. Ama komünist teorileriyle ortaya çıkınca, tablo
değişti. Ona toplumsal reform yolunu her şeyden önce keser görünen üç büyük
engel vardı: Özel mülkiyet, din ve evliliğin yürürlükteki biçimi. Onlara
saldırırsa başına ne geleceğini biliyordu: Resmî toplumdan tümüyle kovulmak,
bütün toplumsal durumunu yitirmek. Ama onlara amansızca saldırmaktan geri
durmadı, ve öngördükleri oldu. Resmî toplumdan sürülmüş, basının ölü
sessizliğiyle karşılaşmış, Amerika'da bütün servetini feda ettiği başarısız
komünist denemelerle yoksullaşmış olarak, doğrudan doğruya işçi sınıfına döndü
ve onun bağrında daha otuz yıl etkin kaldı. İngiltere'de işçilerin çıkarına olan
bütün toplumsal hareketler, (sayfa 109) bütün gerçek
ilerlemeler, Owen adında düğümlenir. Böylece, beş yıllık çabadan sonra,
fabrikalarda kadın ve çocuk emeğini sınırlayan ilk yasayı kabul ettirdi.
F. Engels, Herrn Eugen Dühring's Umwälzung der Wissenschaft,
Marks-Engels, Werke, Band 20,
Berlin 1962, s. 245.
F. Engels, Anti-Dühring, s. 420.
*
Belçika'da kadınların ya da çocukların
çalışma süresini sınırlayan hiçbir fabrika yasası yoktur; ve Gent'teki ve
yöresindeki işçi seçmenler, pamuklu fabrikalarında her gün on-beş ve daha çok
saat çalışmak zorunda olan kadınları ve çocukları için ilk önlem olarak bunu
istemektedirler.
F. Engels, "Die europaeischen Arbeiter im
Jahre 1877",
Marks-Engels, Werke, Band 19, Berlin
1962, s. 126.
*
Seçimlere katılamadığınız sürece, seçimlerin
canınızı sıktığına inanıyorum. Biz iktidara gelirsek, kadınlar yalnız seçmekle
kalmayacak, tersine, aynı zamanda seçilecek ve söylevler verecek; bu sonuncular
artık burada okul yönetiminde oluyor; ve geçen Kasımda 7 oyumun hepsini bir
hanıma verdim, sonunda seçilen 7 adayın herbirinden daha çok oy aldı.
F. Engels, "Brief an Ida Pauli am 14. Februar
1877 aus London",
Marks-Engels, Werke, Band 34, Berlin
1960, s. 253.
*
İşgününün düzenlenmesi, işgününün süresi,
dinlenme süreleri vb. bakımından, kadın emeğinin sınırlanmasını içermelidir;
yoksa, yalnızca, kadın vücudu için özellikle zararlı ya da kadın cinsi için
ahlaka aykırı olan işkollarından kadın emeğinin kovulması anlamına gelebilir.
Kastedilen bu idiyse, söylenmeliydi. (sayfa 110)
K. Marks, "Kritik des Gothaer Programms",
Marks-Engels, Werke, Band 19, Berlin
1962, s. 31.
K. Marks, F. Engels, Gotha ve Erfurt
Programlarının Eleştirisi,
Sol Yayınları, Ankara 1989, s. 45.
*
Fransızlar kadın emeğinin sınırlanmasını
Almanlardan daha az istiyorlarsa, bu, kadın emeğinin Fransa'da, özellikle
Paris'te, oranca ancak ikinci derecede bir rol oynamasmdandır. Her iki cins için
aynı işte ücret eşitliği, bildiğim kadarıyla, ücret genellikle henüz
düzenlenmediği zaman bütün sosyalistlerce istenmektedir. Çalışan kadının özel
fizyolojik etkinliklerinden ötürü kapitalist sömürüye karşı özel koruma
gereksinmesi, bana anlaşılır görünüyor. Kapitalist sömürüden erkekler gibi
tümüyle kurtulmak için, biçimsel kadın hakları için ön safta savaşan İngiliz
kadınlar, dolaysız ya da dolaylı olarak her iki cinsin kapitalist sömürüsüyle de
ilgilenmektedirler. İtiraf ederim ki, kapitalist üretim tarzının son yaşam
yıllarında cinsiyetlerin kesin biçimsel eşitlenmesinden daha çok gelecek kuşağın
sağlığıyla ilgileniyorum. Gerçek bir kadın ve erkek hak eşitliği, benim kanımca
ancak ikisinin de sermayece sömürülmesi ortadan kaldırılır ve özel ev emeği bir
kamu sanayiine dönüşürse bir gerçeklik olabilir.
F. Engels, "Brief an Gertrud Guillame-Schack
(Entwurf), London,
um den 5. Juli 1885",
Marks-Engels, Werke, Band 36, Berlin
1967, s. 241.
*
Dostlar!
Bugün toprağa vermekte olduğumuz yüce gönüllü
kadın, 1814'te, Salzwedel'de doğdu. Babası, Baron von Westphalen, Trier'de
Marks'ın ailesiyle yakın dostluk kurdu; her iki ailenin çocukları birlikte
büyüdüler. Marks, üniversiteye giderken, o ve gelecekteki karısı, yazgılarını
sürekli birleştirmeye önceden karar vermişlerdi.
Marks ilk Rheinischen Zeitung'un
başyazarı olarak tanındıktan ve gazete Prusya hükümetince kapatıldıktan sonra,
1843 yılında evlendiler. Ondan sonra Jenny kocasının yazgısını
(sayfa 111), işlerini, savaşımlarını yalnız paylaşmakla kalmadı, onlara
en büyük anlayışla ve en ateşli tutkuyla katkıda bulundu.
Genç çift Paris'e gitti; gönüllü sürgünlük
hemen zorunlu oldu. Prusya hükümeti Marks'ı Paris'te bile izledi. Üzülerek
anmalıyım ki, A. V. Humbold gibi bir adam, Louis-Philippe hükümetinin Marks'ı
Fransa'dan sınır-dışı etmesini sağlamak için Prusya hükümetiyle birlikte
çalıştı. Marks Brüksel'e sığındı. Şubat devrimi patladı. Bu olayın Brüksel'de
yolaçtığı kargaşalıklar arasında, Belçika polisi yalnız Marks'ı tutuklamakla
yetinmedi, karısını da hiç gerekçesiz hapse attı.
1848 devrimci atılımı ertesi yıl bastırıldı.
Sürgün yeniden başladı; önce Paris'te, sonra, Fransız hükümetinin işe
karışmasıyla, Londra'da. Bu defaki bütün yoksunluklarıyla sürgündü. Bunlar iki
oğlunu ve bir kızını yitirmesine neden olmakla birlikte, Jenny sürgünlerinin
bilinen bütün acılarına hâlâ katlanabilirdi; ama bütün partilerin,
muhalefettekiler (feodaller, liberaller, sözde-demokratlar) gibi
hükümettekilerin de kocasını kargıması (lanetlenmesi), ona en bayağı ve en
alçakça iftiralarda bulunması, bütün basının ona hiç istisnasız kapanması,
ikisini de horgören hasımları karşısında kocasının yardımsız ve silahsız kalması
- bu, onu derinden yaraladı. Ve bu, yıllarca sürdü.
Ama sonunda bitti. Avrupa işçi sınıfı,
giderek, kendisine birkaç eylem olanağı veren politik koşullara kavuştu.
Uluslararası İşçi Birliği kuruldu. Enternasyonal, uygar ulusları birbiri ardına
savaşıma soktu, ve kocası bu savaşımda en öndekilerin önünde savaştı. Sonunda
geçmişteki bütün acılarının dinmeye başladığı zaman geldi. Kocasının üzerine
dolu sağnağı gibi yağdırılmış alçakça iftiraların toz gibi dağıldığını gördü;
kocasının bütün ülkelerdeki gericilerin boğmaya çalıştıkları öğretilerinin,
bütün uygar ülkelerde, bütün uygar dillerde özgürce ve yengiyle yayınlandığını
gördü; proletaryanın devrimci hareketinin, yengisinin bilincinde olarak,
Rusya'dan Amerika'ya kadar, bir ülkeden öbürüne yayıldığını gördü. Son
sevinçlerinden biri de, ölüm döşeğindeyken, Alman işçi sınıfının bütün
olağanüstü yasalara karşın son seçimlerde gösterdiği tükenmez yaşam gücünün
kesin kanıtını görmek oldu.
Pek keskin ve pek eleştirici anlayışla,
politik bakımdan (sayfa 112) pek güvenilir bir denlilik
(Takt) ile, pek coşkun bir enerjiyle, pek büyük bir özveriyle, böyle bir
kadının devrimci harekette ne yaptığı açıkça ortaya konmadı. Gazete sütunlarında
asla anılmadı. Onun ne yaptığını yalnız onunla birlikte yaşamış olanlar biliyor.
Ama biliyorum ki onun gözüpek ve tedbirli -övünmesiz, gözüpek, onura biraz olsun
gölge düşürmeksizin tedbirli- öğütlerinin yokluğunu sık sık duyacağız.
Onun kişisel özelliklerinden sözetmeyi hiç
gereksinmiyorum. Dostları bu özellikleri bilirler ve asla unutmayacaklar. En
büyük mutluluğu başkalarını mutlu etmekte görmüş olan bir kadın var idiyse, o,
bu kadındı.
F. Engels, "Rede am Grabe von Jenny Marks",
Marks-Engels, Werke, Band 19, Berlin
1962, s. 293, 294.
F. Engels, Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel
Sosyalizm,
Sol Yayınları, Ankara, 1990, s. 18-21.
*
Rahatsızlığımı senin yanında geçirip de Long
Branch'ta onu ziyaret etmedim diye, Ana Wischnewetsky çok kırgın. Teşrifata
uymazlık ve hanımlara karşı kadıncılık (Galanterie) eksikliği yüzünden
incinmiş görünüyor. Ama kadın hakları -madamlarına bizden kadıncılık istemeleri
iznini vermiyorum: Erkek haklarını istiyorlarsa, kendilerine de erkeklere olduğu
gibi davrandırmalıdırlar.
F. Engels, "Brief an Friedrich Adolph Sorge
am 12. Januar 1889", Marks-Engels, Werke, Band 37, Berlin 1967, s. 133.
*
Clara Zetkin Berliner [Volks-]Tribüne'de
dikkate değer bir makale yazdı - üç ay önce elimizde böylesine tam bir sunu
bulunsaydı, bizim için çok değerli olurdu. Bernstein sabah Massingham'a gidip
bundan yararlanacak. (sayfa 113)
F. Engels, "Brief an Paul Lafargue am 16. Mai 1889 aus London",
Marks-Engels, Werke, Band 37, s. 209.
*
Tersane grevinden beri Tussy gerçek bir
East-Enderin (doğu-uçlu kadın) oldu, sendikalar örgütlüyor ve grevleri
destekliyor - geçen pazar onu hiç görmedik, çünkü sabah ve akşam söylev vermesi
gerekiyordu. Bu yetişmemiş erkek ve kadın işçilerin sendikaları, işçi
aristokrasisinin eski örgütlerinden tümüyle ayrılıyor ve aynı tutucu yola
yöneltilemiyor; ... Ve tümüyle farklı koşullarda örgütleniyorlar - bütün
yönetici erkekler ve kadınlar sosyalist ve bir de sosyalist kışkırtıcılar
(Agitatoren).
F. Engels, "Brief an Laura Lafargue am 17.
Oktober 1889 aus London",
Marks-Engels, Werke, Band 37, s. 288.
*
İşçiler şimdi işi çok başka türlü tutuyorlar,
pek büyük yığınları kavgaya sokuyorlar, toplumu çok daha derinden sarsıyorlar,
çok, daha ileri isteklerde bulunuyorlar: 8 saatlik işgünü, bütün örgütler için
genel federasyon, tam dayanışma. Gaz İşçileri ve Genel Emekçiler Birliği,
Tussy'nin aracılığıyla ilk defa kadın kollarına kavuştu. İşçiler onun
anlık önerilerine ancak gelip geçici gözüyle bakıyorlar, bununla birlikte hangi
kesin ereğe ulaşmak için çalıştıklarını daha bilmiyorlar.
F. Engels, "Brief an Friedrich Adolph Sorge
am 7. Dezember 1889",
Marks-Engels, Werke, Band 37, s. 320.
*
Tussy gece-gündüz komitede çalıştığı -gerçek,
yönetici çalışmayı 3 kadın yürütüyor- tersane grevinden beri boğazına kadar grev
hareketine gömüldü. Tersane greviyle aynı zamanda, en doğu uçta, 3.000 kişi
greve gitti; Tussy de aralarındaydı, kızlardan bir görevli birlik örgütledi, her
sabah gitmesi gerekiyordu - ama 12 hafta sonra grev bir yenilgiyle bitti. Şimdi
güney kesiminde gaz grevinde etkinlik gösteriyor, pazar sabahı Hyde Park'ta
konuştu; ama bu daha az uğraştırıcı, ve Tussy'nin daha çok zamanı var. O ve
Aveling, E. B. Bax'ın 1 Ocakta teslim aldığı bir aylık derginin yazıkuruluna
yardım ediyorlar, orada yeterince iş var. Bu arada iki (sayfa 114)
kadın kolunun da yazmanı.
F. Engels, "Brief an Natalie Liebknecht am
24. Dezember 1889 aus
London",
Marks-Engels, Werke, Band 37. s. 330.
*
Üstelik kuzeyli kadınlar hareketi dediğiniz
şeyden hiç haberim yok. Yalnız İbsen'in birkaç dramını biliyorum ve burjuva ve
darkafalı aşın hırslı kadınların az veya çok histerik emek ürünlerinden acaba
İbsen'i sorumlu tutmalı mı, tutmamalı mı, ne kadar sorumlu tutmalı, bilmiyorum.
İnsanın alıştığı bir alanın kadınlar
hareketinin adıyla belirlenmesi de öylesine ayrıntılıdır ki, bir mektubun
çerçevesi içinde bu konuda yorumlayıcı hiçbir şey söylenmemen ya da yalnız
epeyce kıvrandırıcı şeyler söylenmelidir.... Norveçli küçük-burjuva, özgür
köylünün oğludur ve bu koşullarda düşkünleşmiş Alman küçük-burjuvasına karşı bir
adamdır. Ve Norveçli küçük-burjuva kadın da Alman küçük-burjuva kadından
üstündür. ... Öte yandan, anılan enenmiş koçu, yani bay Bahr'ı altetmek için
Almanya'da insanların birbirlerine böylesine korkunç resmî davranmalarına
şaşıyorum. Alay ve mizah artık yasaklanmış ve cansıkıcılık yurttaşlık görevi
olmuş görünüyor. Yoksa bay Bahr'ın "tarihsel olmuş" her şeyin kendisinden uzak
kaldığı "karısına" elbette biraz daha yakından bakarlardı. Tarihsel olan onun
derisidir, çünkü ya ak ya da kara, saçı, esmer ya da kırmızı olmak gerekir -
bundan ötürü insani bir derisi olamaz. İnsani saçlar da ona yasaklanmıştır.
Derisiyle ve saçlarıyla tarihsel olandan uzak kaldıysa ve "kadının kendisi
ortaya çıktıysa" sergilenen nedir? Yalnızca dişi maymun, anthropopitheca,
ki o, "doğal içgüdüleri" ile, bay Bahr'ı "tümüyle açıkça ve belli niyetle"
yatağına almak ister.
F. Engels, "Brief an Paul Ernst (Entwurf) am
5. Juni 1890 aus London",
Marks-Engels, Werke, Band, 37, s.
411-413.
*
Viyana Kadın İşçiler Gazetesi, belki
sizin "kadın gazetesi kadınlarını" çok öfkelendirecek. Bunların hepsi henüz
birbirine (sayfa 115) kuvvetle kenetlenmiş durumdadırlar ve
işçi hareketinin kadınsal bir yanı olmayan biraz başka bir kadın hareketi
istiyorlar. Ama bu son görüş noktası Viyana gazetesinde en büyük enerjiyle
savunulacak, ve yanımızdaki kadınlar, senin söylediğin gibi, iyi davranırlarsa,
garip kadın-hakçılığı-oyunu -ki kesinlikle burjuva bir oyundur- hemen arka plana
itilecek. Sonra şimdiki sözcükler kendi cinsleri tarafından bir kenara itilirse,
yazık olmaz, ama meydan Viyana gazetesine kalır, bir görüş noktası önce bütün
kadın gazetelerince benimsenmeli ve savunulmalıdır.
F. Engels, "Brief an August Bebel am 1.
Oktober 1891 aus Lo,ndon",
Marks-Engels, Werke, Band 38, Berlin
1968, s. 164.
*
Louise'in Sırtlan-Gazete'si
(Hyaenen-Zeitung) bu ayın on-beşinden önce çıkmayacak; senin, Tussy'nin ve
Louise'in makaleleriniz Almanya'da ve Avusturya'da kadın haklarını savunan
kadınlar arasında bir coşkunluk yaratacak; çünkü gerçek sorun, şimdiye kadar
asla üçünüzün yaptığı gibi böylesine dolaysız konup yanıtlanmadı. Ve Louise de,
Tussy de, Alman (Berlinli) kadın hakları savunucusu kadınlar karşısında gizli
bir korku duyduklarını bana açıkladılar. Ama onların egemenliği artık uzun
sürmeyecek. Bebel Almanya'da emekçi kadınların şimdi harekete atılırken
gösterdikleri çaba üzerine çok coşkunca yazıyor, ve bu doğruysa, kocamış
yarı-burjuva kadın-hakları -Ânesses hemen arka plana itilecektir.
F. Engels, "Brief an Laura Lafargue am 2.
Oktober 1891 aus London",
Marks-Engels, Werke, Band 38, s. 169.
*
25 Ekim çarşamba günlü mektubumda, bana zaman
zaman bir kadın gazetesi ya da dergisi -elbette burjuva kadın hareketinin
ürünlerinden-- göndermeni rica etmek istediğim sırada mektubumu kesmem gerekti.
Louise, Alman ve Avusturya ve buradaki kadın işçi hareketinin yararı için
kullanmak üzere bu metaı da gözden uzak tutmamayı üsteleyerek
(sayfa 116) istiyor ve demek ki bu hanımların orada yaptıklarına arada
bir göz atıvermeyi çok arzu ediyor.
F. Engels, "Brief an Friedrich Adolph Sorge
am 29. Oktober 1891 aus
London",
Marks-Engels, Werke, Band 38, s. 194.
*
Pratik önerilerin -bugünkü ilişkilere
uygulandığında- bazılan darkafalıca görünen çeşitli pürüzleri var; ama bugünkü
politik gücümüze bakıp haklı olarak denebilir ki, biz iktidara geçinceye kadar
onlar kesinlikle uygulanmaz, ve sonra da tümüyle başka bir karaktere bürünür.
Parasız adli işlemler için de öyle; 18 yaşından küçükler için altı saatlik
işgünü üzerinde elbette durulmalıdır - kadınlann gece ve doğumdan sonra hiç
değilse 4-6 hafta çalışmaktan bağışık tutulması da öyle.
F. Engels, "Brief an Karl Kautsky am 3.
Dezember 1891 aus London",
Marks-Engels, Werke, Band 38, s. 234.
*
Louise, yalnız Women's Journal'ı
(Boston) ve onu da ancak 31 Marta kadar göndermenizi rica ediyor, yoksa o
zamana kadar başka bir şey yazmayacağız. Onu Viyana Arbeiterinnen-Zeitung
için gereksiyor (o, Laura ve Tussy yazıkurulunu oluşturuyor) ve çalımlı Amerikan
hanımlarının zırvalarını işçi kadınlara kabul ettirmek aklının ucundan
geçmezmiş. Dostça gönderdiklerinizle gene bu hanımların her zamanki gibi au
courant (rahat) büyük burunlu ve darkafalı olduklan kanısında, ve bu
zırvaları yalnızca birkaç aylık bir deneme süresince bağışlamak istiyor. Bu
arada iyilikseverliğin için sana gönülden teşekkür ediyor.
F. Engels, "Brief an Friedrich Adolph Sorge
am 6. Januar 1892 aus
London",
Marks-Engels, Werke, Band 38, s. 249.
*
Ve Victor, gazetenin malzeme sağlamasından
sorumlu olduğu için, kadın gazetesinin iyi yazılar bulmasına yardım
(sayfa 117) edersen, böylelikle ona ve Avusturya Partisine büyük bir
iyilikte bulunursun; burjuva émancipées (kurtulmuş kadınların)
kuruntularına ve evrensel ilaçlarına işçi kadınların organında bir yer bulma
olanağından büyük sevinç duyarlardı.
F. Engels, "Brief an Laura am 6. Januar 1892
aus London",
Marks-Engels, Werke, Band 38, s. 250.
*
Reichstag stenogramı için çok teşekkür. Büyük
askerî konuşmanı ancak bu akşam okuyabiliyorum; lex Heinze üzerine olan hoşuma
gitti. Orospuluk tümüyle yok edilmedikçe, benim görüşüme göre genç kızların
bütün istisnai mevzuattan tümüyle kurtarılması bizim için birinci buyruktur.
Burada, İngiltere'de, bu hiç değilse az çok var; "ahlak zabıtası" yok, denetim
ya da hekim muayenesi yok, ama polisin yetkisi her zaman pek büyük, çünkü bir
disorderly house (uygunsuz ev) işletmek yasal olarak cezalandırılabilir, ve
bir genç kızın oturduğu ziyaretçi kabul eden her ev, böyle bir ev gibi işlem
görebilir. Gene de buna istisnai olarak başvurulur, bununla birlikte genç kızlar
her zaman polislerin sert baskısı altındadırlar. Aşağılatıcı polis
boyunduruğundan bu nispi özgürlük, genç kızların bağımsız ve özsaygılı bir
karateri korumalarına genellikle izin veriyor; ki bu Kıtada güçlükle
olanaklıdır. Onlar durumlarını bir kez başlarına gelmiş ve katlanmaları gereken,
kaçınılmaz, ama ayrıca karakterlerini ve namus duygularını hiç etkilememek
gereken bir mutsuzluk olarak görüyorlar, ve mesleklerinden kurtulma fırsatı
bulurlarsa, ona sarılırlar, hem de çoğu zaman başarıyla. Manchester'da böyle
kızlarla yaşayan -burjuva ya da Commis- bir yığın genç kimse vardı, ve çoğu
onlarla yasal olarak evliydi ve en az burjuva erkekler ve kadınlar gibi iyi
geçiniyorlardı. Arada sırada birinin bir kez içkiye düşmesi, onu bu ülkede bunu
çok iyi anlayan burjuva kadınlardan hiçbir yolda farklı kılmaz. Böyle evlenmiş
tek-tük kızlar, hiçbir "eski tanıdık"a raslamaktan korkmadıkları başka kentlere
taşındıktan sonra, hiç kimse onlarda en küçük uygunsuzluk farketmeden, saygın
yurttaşlar dünyasına ve hatta eşraf-buranın toprak soyluları- arasına alındılar.
(sayfa 118)
Benim kanıma göre her şeyden önce bu konuyu
ele alırken bugünkü toplum düzeninin kurbanları olarak kızların çıkarlarını
gözönüne almalıyız ve onları lumpenleşmekten -hiç değilse, bütün kıtada olduğu
gibi, yasalarla ve polis edepsizlikleriyle lumpenleşmeye zorlanmaktan-
korumalıyız. Kıtada yapılanlar, burada da, birkaç garnizon kentinde denendi ve
denetim ve hekim muayenesi kondu; ama uzun sürmedi; biricik iyiliği, toplumsal
iffet yandaşlarını buna karşı kışkırtmak oldu.
Hekim muayenesi temiz olmaktan uzaktır.
Burada nereye sokulursa frengi ve belsoğukluğu kapıyor. Polis hekimlerinin
kullandıkları aletlerin seksüel hastalıkların taşınmasında çok etkili
olduklarına inanıyorum; çünkü dezenfekte edilmeleri için pek zaman ayırıp özen
gösterilmiyor. Kızlara seksüel hastalıklar konusunda parasız dersler
verilmelidir; o zaman pek çoğu kendisini koruyacaktır. Blaschko bize hekim
denetimi konusunda bir makale gönderdi; bunun kesinlikle değersiz olduğunu da
kabul etmelidir; kendi varsayımlarından sonuçlar çıkarsaydı, orospuluğun
kesinlikle serbest bırakılmasına ve kızların sömürüye karşı korunmasına karar
vermesi gerekirdi; ama bu, Almanya'da tümüyle ütopistçe görünüyor.
F. Engels, "Brief an August Bebel am 22.
Dezember 1892 aus London",
Marks-Engels, Werke, Band 38, s.
522-553.
*
Evet, Arbeiterinnen-Zeitung ("İşçi
Kadınlar Gazetesi") hoşuna gidecek. Onu bütün öbür kadın gazetelerinden ayıran
sağlıklı bir proleter karakteri -ve yazınsal eksiklikleri- var. Ve bundan sen de
övünç duyabilirsin, çünkü onun analarından birisin!...
Viyana'da iki kez "Parti"nin huzuruna çıkmam
gerekti! Bana pek hayran oldular. Fransızlar gibi pek canlı ve alınganlar,
yalnız biraz daha ciddiler. Özellikle kadınlar büyüleyici ve coşkunlar; çok
etkin çalışıyorlar; bunu, birçok yanıyla, Louise'e borçlular ...
Avusturya'daki ve Almanya'daki hareket en
kuvvetli beklentilerimi aştı. ... Oradaki yandaşlarımız bir güç, ve bunu yalnız
onlar değil, hasımları da biliyorlar. Viyana'da aşağı yukarı
(sayfa 119) 6.000 kişilik bir toplantıdaydım, ve Berlin'deki şölende beni
onurlandırmak için 4.000 kişi hazır bulundu - yalnız partinin en önde gelen
temsilcileri -erkekler ve kadınlar-, ve bana inanabilirsin ki bu insanları
görmek ve dinlemek bir sevinçti.
F. Engels, "Briefe an Laura Lafargue am 12.
Februar, 18. u. 30.
September 1893 aus London",
Marks-Engels, Werke, Band 39, s.
31,121 ve 124.
*
Başka bakımlardan, tanınan bir kadının
bağımsızlık için bayrak açtığını işitmek her zaman sevindiricidir. Hermann'ından
kesinlikle ayrılma kararı, ona kendisiyle çok uzun savaşımlara malolmuş ve
böylelikle karakterini olduğundan daha kararsız göstermiş olabilir. Önce içine
girilinceye kadar, sonra sürdükçe, ve sonra yeniden kurtuluncaya kadar, burjuva
evliliği ne büyük bir enerji israfı.
F. Engels, "Brief an August Bebel am 12.
Oktober 1893 aus London",
Marks-Engels, Werke, Band 39, s. 142.
*
Louise özellikle kadınlar birliği
dilekçelerinin kesinlikle geri çevrilmesine seviniyor - Clara Zetkin'in
Vorwarts'in perşembe ekindeki makalesine bak. Clara haklı ve çetin, uzun bir
savaşımdan sonra makalenin kabul edilmesini sağladı. Bravo Clara!
F. Engels, "Brief an V. Adler vom 28. Januar
1895 aus London",
Marks-Engels, Werke, Band 39, s. 400.
*
Programın pratik bölümüne gelelim. Bu bölüm,
bizim kanımızca, sunulma bakımından değilse bile, özü bakımından üç kesime
ayrılıyor: 1. Genel demokratik değişiklik istekleri, 2. işçi güvenliği önlemleri
istekleri ve, 3. köylülerin çıkarına güvenlik istekleri. 1. Genel oy hakkı; 2.
halk temsilcileri için yolluk; 3. genel, laik, parasız ve zorunlu okul öğrenimi
vb.; 4. kişi ve konut dokunulmazlığı; 5. sınırsız inanç, söz, toplantı
(sayfa 120) vb. özgürlüğü (grev özgürlüğü belki özellikle buraya
konmalıdır); 6. bir yerde oturma ve çalışma (meslek) özgürlüğü (buraya belki
şunlar da konmalıdır: "ülke değiştirme özgürlüğü" ve "pasaportların tümüyle
kaldırılması"); 7. bütün yurttaşların tam eşitliği vb.; 8. sürekli ordular
yerine genel halk silahlanması; 9. "Bütün yurttaşlık ve ceza yasalarımızın
gözden geçirilmesi, insanlıkla bağdaşmayan kurulu düzenin ve cezaların ortadan
kaldırılması" isteklerinde bulunan birinci kesimde "emek özgürlüğü" grubunun
"program taslağında" köklü değişiklikler yapmak pek de gerekli değil. Buraya şu
konmalıdır: "kadının erkekle tam hak eşitliği".
W. I. Lenin, "Entwurf eines Programms unserer
Partei" (1899 sonunda
yazılmıştır),
Marks-Engels, Werke, Band 4, Berlin
1960, s. 233-234.
*
Kadınların oy hakkı sorunu kongrede hemen
hemen hiçbir görüşmeye yolaçmadı. Yalnız aşırı oportünist İngiliz "Fabian
Derneği"nden bir İngiliz kadın, çıkıp, kadınlara sınırlı bir oy hakkı için
sosyalist bir savaşımın benimsenebilirliğini, yani genel olmayan, tersine,
sınırlı olan bir oy hakkını savunmayı denedi. Bu fabiancı kadın tümüyle yalnız
kaldı. Onun görüş noktasının ardındakiler bellidir: İngiliz burjuva hanımlar
kendileri için oy hakkı umuyorlar, ama bunun proleter kadınlara tanınmasını
istemiyorlar.
Uluslararası Sosyalistler kongresiyle
birlikte, aynı yapıda, ilk Uluslararası Sosyalist Kadınlar konferansı toplandı.
Bu konferansta ve kongrenin komisyonunda, Alman ve Avusturyalı
sosyal-demokratlar arasında, kararla ilgili görüşmeler sırasında ilginç
tartışmalar oldu. İkinciler, genel oy hakkı savaşımlarında kadınların
eşitlenmesini biraz arkaya ittiler: pratikçi düşüncelerden ötürü isteklerinde
genel oy hakkına değil, ama erkekler için oy hakkına ağırlık verdiler. Clara
Zetkin'in ve öbür Alman sosyal-demokratların konuşmalarında, Avusturyalılar,
yanlış davrandıkları ve böylece, yalnız erkekler için oy hakkı istedikleri, ama
bu hakkı kadınlar için bütün güçleriyle istemedikleri, yığın hareketinin gücünü
zayıflattıkları gerekçesiyle haklı olarak kınandılar. Stuttgart kararının son
sözleri ("kadınlar ve erkekler için genel oy hakkı isteği"),
(sayfa 121) kuşkusuz, Avusturya işçi hareketi tarihindeki aşırı bir
"pratikçiliğin" bu olayı (episodu) ile bağlantılıdır.
W. I. Lenin, "Der Internationale
Sozialistenkongress in Stuttgart",
Werke, Band 13, Berlin 1965, s. 68-69.
*
Kadınların oy hakkı konusundaki karar da
oybirliğiyle alındı. Yalnızca yarı-burjuva "Fabian Derneği"nden bir ingiliz
kadın, kadınlar için tam değil de mülk sahiplerinin çıkan uğruna sınırlanmış bir
oy hakkı savaşımını savundu. Kongre, bu görüş noktasını kesinlikle reddetti ve
işçi kadınların oy hakkı savaşımını burjuva kadın hakları savunucusu kadınlarla
birlikte değil, ama proletaryanın sınıf partileriyle birlikte vermeleri
gerektiğini savundu. Kongre, kadın hakları için açılan kampanyada, sosyalist
ilkeleri ve erkeklerle kadınların hak eşitliğini bütün genişliği ile savunmayı,
ve bu ilkelerin amaca uygun herhangi bir nedenle daraltılamayacağını onayladı.
Komisyonda, bu sorunda ilginç bir tartışma
oldu. Avusturyalılar (Victor Adler, Adelneid Popp) erkeklerin genel oy hakkı
savaşımmdaki taktiklerini aşağıdaki gibi haklı göstermeyi denediler: Bu hakkın
kazanılması için kışkırtmalarında (Agitation) kadınlar için de oy hakkı
istemini ön plana çıkarmamak, amaca uygun olurmuş. Alman sosyal-demokratlar,
özellikle Clara Zetkin, bunu, daha Avusturyalılar genel oy hakkı kampanyalarını
açtıkları zaman protesto etmişlerdi. Clara Zetkin basında şunları açıklıyordu:
kadınlara oy hakkı istemi asla arkaya itilemez, Avusturyalılar amaca uygunluk
gerekçeleriyle ilkeyi kurban etmişlerdir; kadınlara oy hakkını savunsalardı,
kışkırtmanın (Agitation) hızını ve halk hareketinin gücünü kırmamış
olacaklardı. Önde gelen başka bir Alman sosyal-demokrat, Louise Zietz,
komisyonunda Clara Zetkin'in görüş noktasına tümüyle katılıyordu. Avusturya
taktiğini dolaylı olarak haklı gösteren Adler'in bir değiştirme önergesi, 9'a
karşı 12 oyla reddedildi (bu önergede yalnızca deniyordu ki, oy hakkı
uğruna savaşımda bütün yurttaşlar için gerçekten hiçbir kısıntı yoktur; ama oy
hakkı uğruna savaşım kadınların erkeklerle hak eşitliği (sayfa
122) istemine bağlı olmak gerektiği için değil). Komisyonun ve kongrenin
görüş noktası yukarda anılan sosyal-demokrat Zietz'in Uluslararası Sosyalist
Kadınlar konferansında verdiği söylevdeki şu sözlerle pek güzel belirtilir (bu
konferans, Stuttgart'ta, kongre ile aynı zamanda toplandı): "Doğru bulduğumuz
her şeyi, ilke olarak istemeliyiz", diyordu Zietz, "ve ancak, gücümüz daha
çoğuna yetmezse, elde edebildiğimizi alırız. Sosyal-demokrasinin taktiği hep bu
olmuştur. İstemlerimizde ne kadar yetingen olursak, hükümet bağışlarında o kadar
yetingen olur ..." Alman ve Avusturyalı sosyal-demokrat kadınların bu
kavgasından, okur, tutarlı, ilkesel bir devrimci taktikten en küçük bir sapma
karşısında en iyi marksistlerin ne kadar hoşgörüsüz olduğunu çıkarabilir.
W. I. Lenin, "Der Internationale
Sozialistenkongress in Stuttgart",
Werke, Band 13, Berlin 1963, s. 81-83.
*
Yakıp kül ettiği her yerde pek çok acıya
yolaçan, Belçika'yı ve Galiçya'yı çölleştiren ve örenleştiren ve binlerce işçiyi
yok eden bugünkü savaş, çeşitli ülkeler egemen sınıflarının, sömürgelerin
paylaşımı ve dünya pazarında egemenlik ve sülale çıkarları savaşımı yüzünden
patlamış bir emperyalist savaştır. Kapitalist sınıfın politikasının doğal
uzantısıdır ve bundan ötürü ilk darbeyi kimin vurduğu, sosyalist görüş
noktasından hiç ilginç değildir.
Bu savaş işçilerin çıkarma asla hizmet
etmiyor, tersine, işçilerin uluslararası dayanışmasını ve hareketlerini ve tek
tek her ülkedeki sınıfın savaşımını zayıflatmak için egemen sınıfların elinde
bir silahtır. Burjuvazinin ortaya attığı ve oportünistlerin desteklediği
"anayurt savunması" sloganı da, burjuvazinin çıkarları uğruna proletaryaya
kanını ve canını feda ettirmesine yarayan bir kandırmacadan başka bir şey
değildir.
Sosyalist kadınların olağanüstü uluslararası
konferansı bu olgulardan ötürü -savaşın yolaçtığı toplumsal ve politik bunalımı
halkı uyandırmak için sonuna kadar kullanmayı ve böylelikle kapitalist sınıf
egemenliğinin yıkımını çabuklaştırmayı salık veren Stuttgart kararına;
milletvekillerinin (sayfa 123) savaş kredilerine karşı oy
vermeleri gerektiği bildirilen Kopenhag kararına, ve işçilerin birbirini
vurmasını bir cinayet sayan Basel kararına dayanarak- konferans açıklıyor ki,
savaşan ülkelerin sosyalist partilerinin çoğunluğunun milletvekilleri bu
kararlara tümüyle aykırı davranmışlardır, koşulların baskısına dayanamayarak
sosyalizme tam anlamıyla ihanet etmişler ve onun yerine ulusalcılığı
(Nationalismus) koymuşlardır. Konferans, bütün ülkeler proletaryasının kendi
sınıf düşmanından -kapitalist sınıftan- başka düşmanı olmadığını
doğrulamaktadır.
Bu savaşın korkunç acılan bütün kadınlarda,
ve özellikle proleter kadınlarda, gittikçe kuvvetlenen bir barış tutkusu
uyandırıyor. Konferans her emperyalist savaşa savaş açıyor ve bu
barış tutkusunu bilinçli bir politik güce dönüştüreceklerse
işçi kadınların mülk sahibi sınıfların yalnız ilhaklar, fetihler ve
egemenlik için çalıştıklarını, emperyalizm çağında savaşların kaçınılmaz
olduğunu ve proletarya, kapitalizmi kesinlikle yok etmek, kapitalist düzene
son vermek için kendinde yeterince güç bulmadıkça, emperyalizmin dünyayı tam
bir savaşlar zinciriyle tehdit ettiğini açıkça anlamaları gerektiğini
bildiriyor. İşçi kadınlar, emperyalist savaşların birlikte getirdiği acılar
çağını kısaltmak istiyorsa, barış çabaları sosyalizm uğruna ayaklanmaya ve
savaşıma dönüşmelidir. Bu savaşta işçi kadın, ancak yığınların devrimci
hareketiyle, sosyalist savaşımın kuvvetlendirilmesi ve kesinleştirilmesiyle
amacına ulaşacaktır. Bundan ötürü, savaş kredilerine karşı, burjuva
hükümetlerinin çıkarlarına karşı savaşımla, muharebe meydanlarında askerlerin
kardeşleşmesini desteklemek ve herkese duyurmakla, hükümetin anayasal
özgürlükleri kaldırdığı her yerde yasa-dışı örgütler kurmakla, ve son olarak
yığınları gösterilere ve devrimci harekete katılmak için kazanmakla, sendikal ve
sosyalist örgütleri desteklemek ve kutsal ittifakı kırmak, onun en önemli
ödevidir.
Sosyalist kadınların uluslararası konferansı,
bütün ülkelerin kadın işçilerini, bu savaşımı hemen başlatmaya, uluslararası
çapta örgütlemeye ve, çabalarını bütün ülkelerin Liebknecht gibi ulusalcılığa
karşı savaşan ve devrimci soyalist bir savaşım sürdüren sosyalistlerinin
çabalarıyla sıkıca birleştirmeye çağırıyor. (sayfa 124)
Konferans, aynı zamanda, Avrupa'nın ilerlemiş
ülkelerindeki nesnel koşulların sosyalist üretim için olgunlaşmış olduğunu,
bütün hareketin yeni bir evreye girdiğini, bugünkü savaşın onlara yeni ve ciddi
görevler yüklediğini; hareketlerinin bütün sosyalist harekete yeni bir hız
verecek ve kesin kurtuluş saatini yaklaştıracak genel bir yığınsal eylemin
muştucusu olabileceğini anımsatıyor. İşçi kadınlar, bildirilerle ve devrimci
gösterilerle inisiyatifi ele geçirir ve bir de proletarya ile omuz omuza
giderlerse, bu, proleter savaşımın, proletaryanın ilerlemiş ülkelerde sosyalizmi
ye geri kalmış ülkelerde demokratik cumhuriyeti savaşarak kuracağı yeni bir
çağın başlangıcı olabilir.
W. I. Lenin, "Resolution für die Internationale Sozialistische
Frauenkonferenz'',
Werke, Ergaenzungsband (1896-Oktober
1917), Berlin 1969, s. 351-353.
*
Enternasyonaldeki sallantılı öğelere karşı
tutumumuz genellikle pek önemlidir. Böyle öğeler -barışçı (uzlaşmacı,
pazifistisch) başat sosyalistler- savaşan birkaç ülkede bulunduğu gibi
(örneğin İngiltere'de Bağımsız İşçi Partisi), tarafsız ülkelerde de var. Bu
öğeler bizim yol arkadaşımız olabilirler. Sosyal-şovenistlere karşı onlarla bir
bağlantı kurulabilir. Ama unutulmamalıdır ki yalnızca yol arkadaşıdır, bu
öğeler, Enternasyonalin yeniden kurulması sırasında, işin en önemli yerinde,
bizimle değil, tersine, bize karşı yürüyecekler, Kautsky, Scheidemann,
Vandervelde ve Sembat ile birlikte gideceklerdir. Uluslararası konferansların
programlarında bu öğelerin benimseyebilecekleriyle asla yetinilmemelidir. Yoksa
bu sallanan barışçıların tutsaklığına kendimiz düşeriz. Örneğin Bern'deki
uluslararası kadınlar konferansında böyle oldu. Clara Zetkin yoldaşın
görüşlerini destekleyen Alman delegeler, bu konferansta gerçekten "merkez"
rolünü oynadılar. Kadınlar konferansı yalnızca (Hollandalı) Troelstras'ın
oportünist partisi ile ILP (Bağımsız İşçi Partisi) delegeleri için
benimsenebilir olanları söyledi. (sayfa 125)
W. I. Lenin, "Sozialismus und Krieg",
Werke, Band 21, Berlin 1970, s.
329-330
V. İ. Lenin, Sosyalizm ve Savaş,
Sol Yayınları, Ankara 1980, s. 44-45.
*
Bugünkü savaş gerici hıristiyan
sosyalistlerde ve sulu-gözlü küçük-burjuvalarda her türlü silah kullanımı, kan,
ölüm vb. karşısında yalnız korku, yalnız ürkü, yalnız tiksinti
uyandırıyorsa, deriz ki: Kapitalist toplum her zaman sonsuz bir korkuydu ve
öyledir. Ve şimdi bütün savaşların en gericisi olan bu savaşla bu toplumda
korkuya bir son verilirse, kuşkulanmak için hiçbir gerekçemiz yok
demektir. Bütün gözlerin önünde biricik yasal ve devrimci savaşı, emperyalist
burjuvaziye karşı iç savaşı bu burjuvazinin kendisinin hazırladığı bir zamanda,
silahsızlanma "isteminin" -daha doğrusu: silahsızlanma düşünün- nesnel anlamı,
kuşkunun kaynağından başka bir şey değildir.
Bunun yaşamdan kopuk bir teori olduğunu kim
söylerse, ona dünya tarihinin iki olgusunu ansıtırız: bir yandan tröstlerin ve
kadın fabrika emeğinin rolünü, öte yandan da 1871 Komününü ve Rusya'da 1905
Aralık ayaklanmasını.
Tröstleri istemek, çocukları ve kadınları,
onlara orada işkence etmek, onları baştan çıkarmak, onlara anlatılmaz acılar
çektirmek için fabrikalara tıkmak, burjuvazinin işidir. Biz, böyle bir
"gelişme"yi istemiyoruz, "desteklemiyoruz", buna karşı savaşıyoruz. Ama nasıl
savaşıyoruz? Biliyoruz ki tröstler ve kadınların fabrikalarda çalışması ileri
bir adımdır. Geriye, zanaatçılığa, tekelcilik-öncesi kapitalizme, kadınların
ev-emeğine dönmek istemiyoruz. Tröstleri vb. aşarak ileri, onları aşarak
sosyalizme!
Gelişmenin nesnel gidişini dikkate alan bir
düşünüş, uygun değişikliklerle birlikte, halkın bugünkü askerileştirilmesi için
de geçerlidir. Emperyalist burjuvazi bugün yalnız bütün halkı değil, gençliği de
askerileştiriyor. Yarın belki kadınları da askerileştirecek. Buna yanıtımız şu
olmalıdır: Böylesi daha iyi! Her zaman daha hızla ileri! Ne kadar hızlı olursa,
kapitalizme karşı silahlı ayaklanmaya o kadar çok yaklaşırız.
Sosyal-demokratlar, Komün örneğini unutmazlarsa, gençliğin vb.
askerileştirilmesi ile gözlerinin yıldırılmasına nasıl ses çıkarmayabilirler?
Bu, "yaşamdan kopuk" (sayfa 126) bir "teori" değildir, bir
düş değildir, tersine olgudur. Ve sosyal-demokratlar bütün ekonomik ve politik
olgulara karşın, emperyalist çağın ve emperyalist savaşların kaçınılmaz olarak
böyle olguların yinelenmesini gerektireceğinden kuşkulanmaya başlarlarsa,
halimiz gerçekten çok kötü olur.
Komünün bir burjuva gözlemcisi Mayıs 1871'de
bir İngiliz gazetesinde şöyle yazıyordu: "Fransız ulusu yalnız kadınlardan
oluşsaydı, ne korkunç bir ulus ortaya çıkardı!" Kadınlar ve onüç yaşındaki
çocuklar, Komün sırasında erkeklerle birlikte savaşıyorlardı. Ve burjuvazinin
yere serilmesi için verilecek savaşlarda da başka türlü olamaz. İyi silahlanmış
burjuvazi kötü silahlanmış ya da hiç silahlanmamış proleterleri kurşunlarken,
proleter kadınlar seyirci kalmayacaklardır. Gene, 1871'deki gibi, silaha
sarılacaklar, ve bugünün gözü yıldırılmış uluslarından -daha doğrusu:
hükümetlerden çok oportünistlerin örgütleştirdiği bugünkü işçi hareketinden-
kuşkusuz, er ya da geç, herhalde ama besbelli, devrimci proletaryanın "korkunç
uluslari'ndan uluslararası bir birlik doğacaktır.
Askerileştirme şimdi bütün kamusal yaşama
sızıyor. Emperyalizm, dünyanın paylaşılması ve yeniden paylaşılması için büyük
güçlerin azgın bir savaşıdır; bundan ötürü, askerileştirmeyi bütün ülkelere,
tarafsız ve küçük ülkelere bile ister istemez yaymak zorundadır. Proleter
kadınlar buna karşı ne yapmalıdır? Yalnız her savaşı ve askerî her şeyi
lanetlemeli, yalnız silahsızlanma mı istemelidir? Gerçekten devrimci olan bir
ezilen sınıfın kadınları, böyle çirkin bir rolle asla yetinmeyeceklerdir.
Tersine, oğullarına şöyle diyeceklerdir:
"Çabucak büyüyeceksin. Sana bir tüfek
verilecek. Onu al ve savaş sanatını iyi öğren. Bu bilgi proleterlere şimdi bu
savaşta olduğu gibi ve sosyalizme hainlik edenlerin sana öğütledikleri gibi
kardeşlerine, öbür ülkelerin işçilerine kurşun sıkmak için değil, tersine,
sömürüye, acıya ve savaşlara, yalnızca istemekle değil, ama burjuvaziyi yenerek
ve onu silahsızlandırarak bir son vermek için, kendi öz ülkenin
burjuvazisine karşı savaşmak için gereklidir."
Böyle bir propaganda ve özellikle şimdiki
savaşla bağlantılı olarak böyle bir propaganda yapmak reddedilirse, o zaman
uluslararası devrimci sosyal-demokrasiden, sosyalist (sayfa 127)
devrimden, savaşa karşı savaştan sözetmek lütfen bırakılsın.
W. I. Lenin. "Über die Losung der 'Entwaffnung'",
Werke, Band 23, Berlin 1960, s. 94-96.
*
17. Erkeklerin aynı haklarına göre kadınların
politik haklarındaki bütün sınırlamaların hiç istisnasız kaldırılması. Savaşın
ve kıtlığın geniş halk yığınlarını sarstığı ve özellikle kadınların dikkatinin
politikaya çevrildiği bir zamanda, bu değişmenin olağanüstü ivediliği konusunda
yığınların aydınlatılması.
W. I. Lenin, "Die Aufgaben der- Linksradikalen (oder der linken Zimmerwaldisten)
in der Sozialdemokratischen Partei der
Schweiz",
Werke, Band 23, s. 140-141.
*
Biz, proletarya, bütün çalışanlar, nasıl bir
milise gereksinmemiz var? Gerçek bir halk milisi, yani, birincisi, gerçekten
bütün halktan, her iki cinsin bütün yetişkin yurttaşlarından oluşan,
ve ikincisi, bir halk ordusunun göreviyle polislik görevini, devlet düzeninin en
önemli ve ana organlarının ve devlet yönetiminin görevlerini birleştiren bir
milis.
Bu düşünceleri olabildiğince açıklamak için
tümüyle şematik bir örnek vermek istiyorum. Proleter milisi herhangi bir "plan"a
göre kurmak düşüncesi elbette saçmadır: İşçiler ve bütün halk işe topluca
başlarsa, her şeyi herhangi bir teoriciden yüz kat daha iyi yapıp
düzenleyecektir. Hiçbir "plan" önermiyorum, yalnız düşünüşümü anlatmak
istiyorum. Petrograd'ın yaklaşık 2 milyon nüfusu var ve bunun yarıdan çoğu 15-65
yaşındadır. Diyelim ki yarısı, bir milyonu. Bunun dörtte-birini de pekâlâ
çıkarabiliriz: geçerli gerekçelerden ötürü bugün kamu hizmeti göremeyecek
durumdaki hastaları ve öbürlerini. Geriye 750.000 kişi kalır ki, bunlar, örneğin
her onbeş günde bir miliste çalışırlarsa (ve bu süre için girişimciden
ücretlerini alırlarsa), 50.000 kişilik bir ordu kurulur. (sayfa
128)
Bizim gereksindiğimiz böyle tipte bir
"devlet"tir!
Böyle bir milis, yalnız adıyla değil,
gerçekten bir "halk milisi" olur.
Bu yolu tutmalıyız ki, halktan ayrı hiçbir
özel polis ve hiçbir özel ordu yeniden kurulamasın.
Böyle bir milis, yüzde 95 işçilerden ve
köylülerden oluşur ve halkın ezici çoğunluğunun sağduyusunu ve istencini, gücünü
ve kuvvetini dışavurur. Böyle bir milis, bütün halkı gerçekten hiç istisnasız
silahlandırır ve askerî sorunlarda eğitir ve halkı Guçkov'ca olmayan,
Milyukov'ca olmayan bir tarzda, bütün eskiyi onarma denemelerine, çar
ajanlarının bütün tertiplerine karşı güvenlik altına alır. Böyle bir milis, İşçi
ve Asker Temsilcileri Sovyetinin yürütme organı olur, halkın mutlak
saygısını ve mutlak güvenini kazanır; çünkü kendisi hiç istisnasız bütün
halkın bir örgütüdür. Böyle bir milis, demokrasinin halkın kapitalistlerce
köleleştirilmesini ve alaya alınmasını gizleyen yaldızlı bir tabela olarak
kalmasını önler, yığınların bütün devlet işlerine katılması için
gerçekten eğitilmesi olur. Böyle bir milis gençliği politik yaşama sokar
ve yalnız sözle değil, eylemle de, iş ile de eğitir. Böyle bir milis
-bilimsel konuşmak gerekirse- "toplumsal yardım polisi"nin, sağlık denetiminin
alanına giren hizmetleri geliştirir, ve bütün yetişkin kadınlara böyle
görevlerde yer verir. Çünkü kamusal hizmette, miliste, politik yaşamda kadınlara
yer vermeksizin, kadınları o uyuşturucu ev ve mutfak havasından çıkarmaksızm,
hiçbir gerçek özgürlük güvenceye bağlanamaz, sosyalizm şöyle dursun,
demokrasi bile kurulamaz.
Böyle bir milis proleter bir milis olur,
çünkü sınai ve kentsel işçiler, 1905-1907 ve 1917 yıllarında halkın bütün
devrimci savaşında doğal ve kaçınılmaz olarak yönetici durumda oldukları gibi,
bu miliste de yoksul halk yığınları üzerinde doğal ve kaçınılmaz olarak sonuç
alıcı bir etkide bulunurlar.
Böyle bir milis kesin düzen ve sarsılmaz
arkadaşça disiplin yaratır. Ama aynı zamanda, şimdi savaşan bütün ülkelerin
uğradığı ağır bunalımlarda, bu bunalımlarla gerçekten demokratik savaşımı, ekmek
ve öbür geçim araçları dağıtımını doğru ve çabuk yapmayı ve şimdi Fransızların
"sivil seferberlik" ve Almanların "anayurt yardımcı hizmeti" dedikleri
(sayfa 129) ve yokluğu halinde, yağma savaşının açtığı korkunç yaraların
iyileştirilemediği -göründüğü kadarıyla iyileştirilemedigi- "genel
çalışma ödevi'ni gerçekleştirmeyi olanaklı kılar.
Rusya proletaryası, şimdi büyük ölçüde
yalnızca politik demokratik reform vaatlerine bağlamak için mi kan döktü?
Çalışan herkesin geçiminde hemen belirli bir iyileşme görmesini ve
duymasını istemeyecek ve bunu sağlatmayacak mı? Her ailenin ekmeği olmasını? Her
çocuğun bir şişe iyi süt almasını ve çocuklara sağlanmadığı sürece zengin bir
aileden hiçbir yetişkinin süt istemeye cesaret edememesini? Çarın ve
aristokrasinin geride bıraktıkları sarayların ve lüks konutların boş
durmamasını, tersine, yersiz yurtsuzlara yurtluk etmesini? Kadınların erkeklerle
tamamen eşit haklarla katıldığı bir genel halk milisi bu önlemleri alamazsa kim
alabilir?
Böyle önlemler sosyalizm de değildir.
Tüketimin düzenlenmesiyle ilgilidirler, ama üretimin yeniden düzenlenmesiyle
ilgili değildirler. Bir "proletarya diktatörlüğü" değildirler, ama
yalnızca bir "proletaryanın ve yoksul köylülüğün devrimci demokratik
diktatörlüğü"dürler. Şimdi bu önlemlerin teorik olarak nasıl sınıflanması
gerektiği de sözkonusu değildir. Teoride her şeyden önce ve ilk planda bir
eyleme giriş görmek yerine, devrimin çapraşık, güncel, çabuk gelişen
ödevlerini, dar anlaşılan bir "teori"nin Prokrustes masasına zorla yatırırsak,
bu en büyük yanlış olur.
W. I. Lenin, "Briefe aus der Ferne, Brief 3, Über die proletarische Miliz",
Werke, Band 23, s. 342-344.
*
Çok önemli, olağanüstü güncel ikinci bir
sorun da devletin kurulması ve devletin yönetimi sorunudur. Demokrasi öğütleri
vermek yetmez, demokrasiyi ilan etmek ve karara bağlamak yetmez, demokrasinin
gerçekleştirilmesini temsil organlarındaki halk "temsilcileri"ne bırakmak
yetmez. Demokrasi, aşağıdan yukarıya, yığınların kendi inisiyatifiyle, bütün
deylet yaşamına etkin olarak katılmasıyla, yukardan "gözetim" olmaksızın, devlet
memurları olmaksızın, hemen (sayfa 130) kurulmalıdır.
Polisin, bürokrasinin sürekli ordunun yerini
bütün halkın genel silahlanmasının, genel, hiç koşulsuz kadınların da katıldığı,
herkesi kapsayan milisin alması - hemen başlanabilecek ve başlanmak gereken
pratik iş budur.
W. I. Lenin, "Der Kompass der Bauerndeputierten",
Werke, Band 24, Berlin 1969, s. 156.
*
Rusya'da demokratik cumhuriyetin anayasası
şunları güvence altına almalıdır....
14. 16 yaşına kadar her iki cinsten bütün
çocuklar için parasız ve zorunlu genel ve politeknik (teorik ve pratik olarak
üretimin bütün ana dallarının temellerini bağdaştıran) eğitim; derslerle
çocukların toplumsal-üretken emeği arasında sıkı bağlantı. ...
İşçi sınıfını bedensel ve zihinsel körelmeden
korumak ve güçlendirmek, özgürlük savaşımına kılavuzluk etmek için parti şunları
ister:...
6. Çalışmanın kadın organizmasına zararlı
olduğu ekonomi dallarında kadın emeğinin yasaklanması: Kadınlar için gece
çalışmasının yasaklanması; doğumdan 8 hafta öncesi ile 8 hafta sonrası arasında,
bu süre içinde tam ücret ödenmesi ve parasız tıbbi yardım ve bakımla birlikte
ilaç sağlanması koşuluyla, kadınların çalışmaktan bağışık tutulması....
7. Kadınların çalıştığı bütün işliklerde,
fabrikalarda ve işletmelerde süt çocukları ve küçük çocuklar için bakım yerleri
ve emzikli kadınlar için özel yerler açılması; emzikli annelerin en az her üç
saatte bir ve en az yarım saat süreyle çalışmaktan bağışık tutulması; emzikli
annelerin yardımlarla gözetilmesi ve çalışma-günlerinin kısaltılıp 6 saate
indirilmesi;...
9. İşçi örgütlerince seçilmiş bir iş
denetmenliğinin kurulması ve hizmetliler de birlikte olmak üzere ücretli-emek
kullanan her türlü işletmeyi kapsaması; kadın emeği kullanan her ekonomi dalında
kadın denetmen kurumları örgütlenmesi. (sayfa 131)
W. I. Lenin, "Materialien zur Revision des Parteiprogramms",
Werke, Band 24, Berlin 1959, s.
473-478.
*
Polisin yerini halk milisinin alması - bu,
devrimin bütün ilerleyişi sırasında doğmuş ve şimdi Rusya'nın pek çok yerinde
gerçekleştirilmiş bir yeniden örgütlenmedir.... 15-65 yaşlarındaki kadın ve
erkek bütün yurttaşlar bu milisin faaliyetlerine hiç istisnasız katılmalıdırlar.
... Kadınların yalnız politik yaşama değil, herkesçe yerine getirilen sürekli
kamusal hizmetlere özgürce katılmaları sağlanmadan, değil sosyalizmden, tam ve
sağlam bir demokrasiden bile sözedilemez. Hastalara yardımı, kimsesiz çocukları
gözetmesi, sağlıklı besleme vb. gibi "polis" görevleri, kadınların yalnızca
kâğıt üzerinde kalmayan gerçek hak eşitliği olmaksızın asla yeterince yapılamaz.
W. I. Lenin, "Die Aufgaben des Proletariats in unserer Revolution",
Werke, Band 24, s. 55-56.
V. İ. Lenin, "Devrimimizde Proletaryanın
Görevleri",
Nisan Tezleri ve Ekim Devrimi, Sol
Yayınları, Ankara 1989, s. 52-53.
*
Dini ya da kadının haklarından yoksunluğunu
ya da Rus olmayan ulusal-toplulukların ezilmesini ve hak eşitliğinden
yoksunluğunu ele alalım. Bütün bunlar burjuva demokratik devrimin sorunlarıdır.
Küçük-burjuva demokrasinin bilgiçleri bu konuda sekiz ay gevezelik ettiler;
dünyanın ilerlemiş ülkeleri arasında bu sorunları burjuva demokratik
yolda tümüyle çözmemiş bir tek ülke yoktur. Bunlar bizde Ekim
devriminin yasalarıyla baştan sona çözülmüştür. Dine karşı gerçekten savaştık ve
bunu eskisi gibi yaptık. Rus-olmayan bütün ulusal-topluluklara kendi
cumhuriyetlerini ya da özerk ülkelerini verdik. Bizde, Rusya'da, kadının
haklarından ya da tam hak eşitliğinden yoksunluğu gibi hiçbir bayağılık,
iğrençlik ve alçaklık yoktur. Serfliğin ve ortaçağın bu öfkelendirici
kalıntısını çıkarsever burjuvazi ve yılgın küçük-burjuvazi yeryüzünün bütün
ülkelerinde her zaman yeniden diriltiyor.
Burjuva demokratik devrimin bütün içeriği
budur. Bir-buçuk ve iki-buçuk yüzyıl önce, bu devrimin (genel bir tipin
(sayfa 132) her ulusal çeşidinden sözetmek istenirse, bu devrimlerin)
ileri gelen önderleri, halklara, insanlığı ortaçağ üstünceliklerinden, kadının
hakeşitsizliğinden, şu ya da bu dinin (ya da genellikle "din idesinin",
"dinselliğin") resmî üstünceliğinden kurtarmayı vaadediyorlardı. Söz
veriyorlardı, ama sözlerini tutmuyorlardı. Sözlerini tutamıyorlardı, çünkü ...
"kutsal özel mülkiyet" karşısındaki "saygı" onları engelliyordu. Bizim proleter
devrimimizde bu üç kat iğrenç ortaçağ ve bu "kutsal özel mülkiyet" karşısında
"saygı" yoktu. (sayfa 133)
W. I. Lenin, "Zum vierten Jahrestag der Oktoberrevolution",
Werke, Band 33, Berlin 1966, s. 33-34.