EMPERYALİST SAVAŞTA
V.İ.Lenin
Devrimci
sınıf">
EMPERYALİST SAVAŞTA
V.İ.Lenin
Devrimci
sınıf, gerici bir savaşta kendi hükümetinin yenilgisini istemek zorundadır.
Bu bir
aksiyomdur. Ve bu aksiyom sadece sosyal-şovenlerin inanmış yandaşları ya da
çaresiz uşaklarınca inkâr edilmektedir. Birincilerine, örneğin Örgütleme
Komitesi'nden Zyemkovski (bkz. "İzvestiya"
No. 2), ikincilerine ise Troçki ve Bukvoyed, Almanya'da Kautsky
dahildir. Rusya'nın yenilgisini istemek, diye yazıyor
Troçki, "hiçbir nedeni olmayan ve hiçbir biçimde
gerekçelendirilemeyecek olan, savaşa ve onu yaratan koşullara karşı devrimci
mücadele yerine, mevcut koşullar altında son derece keyfî bir şekilde en
ehvenişere yönelmeyi koyan sosyal-yurtseverliğin politik yöntemine verilen bir
tavizdir." ("Naşe Slovo"
No. 105)[31]
İşte Troçki'nin oportünizmi savunmak
için her zaman kullandığı kibirli safsatalara tipik bir örnek. "Savaşa karşı
devrimci mücadele", bundan anlaşılan eğer kendi hükümetine karşı
ve savaş sırasında devrimci eylemler değilse,
II.
Enternasyonal kahramanlarının kullanmayı
bal gibi bildikleri boş ve içeriksiz haykırışlardan biridir. Sadece biraz
düşünmek, bunu görmeye yeter. Savaş sırasında kendi hükümetine karşı devrimci
eylemler ise, tartışılmaz bir kesinlikle, böyle bir yenilgiyi sadece istemek
değil, aynı zamanda fiilen teşvik etmek demektir. ("Keskin zekâlı" okurlar için
şunu belirtelim: Elbette bu, hiçbir şekilde, "köprüleri uçurmak", başarısız
askeri grevler örgütlemek ve genel olarak devrimcileri yenilgiye uğratmak için
hükümete yardım etmek anlamına gelmiyor.)
Troçki
safsatalarla kendini kurtarmak istiyor ve üç ağaçlı bir ormanda yolunu
şaşırıyor. Rusya'nın yenilgisini istemek, ona, Almanya'nın zaferini istemekmiş
gibi geliyor (Bukvoyed ve Zyemkovski,
Troçki'yle paylaştıkları bu "düşünceyi", daha doğrusu
bu yanlış düşünceyi çok daha açık dile getiriyorlar). Ve Troçki bunda "sosyal-yurtseverliğin yöntemi"ni görüyor!
Düşünmeyi beceremeyenlere yardım etmek için Bern Kararı ("Sosyal-Demokrat" No.
40) şu açıklamayı yapmıştır: Bütün emperyalist ülkelerde proletarya şimdi
kendi hükümetinin yenilgisini istemelidir. Bukvoyed ve Troçki bu gerçeği
atlamayı tercih ettiler ve Zyemkovski (işçi sınıfına
her şeyden önce burjuva akıllarını açıkyüreklilikle
ve safdillikle yineleyerek hizmet eden bir oportünist)
şu sözlerle "güzel bir çam devirmiştir": Saçma, zafer ya Almanya'nın, ya da
Rusya'nın olacak ("İzvestiya" No. 2).
Komün
örneğini alalım. Almanya Fransa'yı, Bismarck ve
Thiers işçileri yenmişti!! Eğer
Bukvoyed ve Troçki biraz
düşünselerdi, kendilerinin hükümetlerin ve burjuvazinin savaşı bakış
açısını temsil ettiklerini, yani Troçki'nin yapmacık
diliyle söylemek gerekirse, kendilerinin "sosyal-yurtseverliğin politik
yöntemi" önünde yere serilmiş olduklarını görürlerdi.
Savaş
sırasında devrim içsavaştır, fakat hükümetlerin
savaşının içsavaşa dönüştürülmesi, bir yandan
hükümetlerin askeri başarısızlıklarıyla ("yenilgi" ile) kolaylaşır; öte yandan,
tam da yenilgiyi teşvik etmeden böyle bir-dönüşümü hedeflemek fiilen imkânsızdır.
(OK ve Çaydze fraksiyonuyla birlikte)
şovenistler yenilgi "şiarı" önünde istavroz çıkarıyorlar,
çünkü ancak ve yalnız bu şiar savaş sırasında kendi hükümetine karşı
devrimci eylemler için tutarlı çağrı anlamına gelir. Bu tür eylemler olmadan
ise savaş üzerine, "savaş ve koşullarına vs. karşı" milyonlarca son derece
devrimci lafazanligın beş paralık değeri yoktur.
Emperyalist
savaşta kendi hükümetinin yenilgisi "şiarı"nı ciddi biçimde çürütmek isteyen
kimse, şu üç şeyden birini kanıtlamak zorundadır: Ya 1) 1914-1915 savaşı gerici bir savaş değildir; ya 2) savaşla
bağıntılı devrim imkânsızdır; ya da 3) tüm savaşan ülkelerde devrimci
hareketin karşılıklı buluşması ve birlikte etkide bulunması imkansızdır. Son
gerekçe Rusya için özellikle önemlidir, çünkü Rusya bütün ülkeler arasında
doğrudan sosyalist devrimin imkansız olduğu en geri
ülkedir. İşte tam da bunun için Rus sosyal-demokratlar, ilk olarak yenilgi
"şiarı"nın "teori ve pratiğiyle" ortaya çıkmak zorundaydılar. Ve Çarlık
hükümeti, bütün Enternasyonal içinde Rusya Sosyal-Demokrat İşçi Fraksiyonu'nun
yürüttüğü ajitasyonun, kendi hükümetine karşı, sadece
parlamenter muhalefetin değil, aynı zamanda gerçekten devrimci kitle
ajitasyonunun biricik örneği olduğunu, bu ajitasyonun Rusya'nın askeri
gücünü gerçekten kırdığını ve Rusya'nın yenilgisine yol açacağını iddia ederken
haklıydı. Bu bir gerçek. Bunu gizlemek akılsızlık olur.
Yenilgi
şiarının karşıtları, şu apaçık gerçeğin ta gözünün içine bakmak
istemediklerinde kendi kendilerinden korkmaktadırlar: Hükümete karşı devrimci
ajitasyonla, yenilginin teşvik edilmesi arasında kopmaz bir
bağ vardır.
Rusya'da
burjuva-demokratik anlamda devrimci hareketle, Batı Avrupa'da sosyalist
hareketin uyumu ve ortak etkinliği mümkün müdür? Son on yıl içinde kamuoyunda
tavır takınan sosyalistlerden hiçbiri bundan kuşku duymamış ve 17 Ekim 1905'ten
sonra Avusturya proletaryası arasındaki hareket böyle bir olanağın varlığını fiilen
kanıtlamıştır.[32]
Kendine enternasyonalist ve sosyal-demokrat diyen herkese, bütün savaşan hükümetlere karşı
ortak devrimci eylem amacıyla savaşan ülkelerin sosyal-demokratlarının bir
araya gelmesini savunup savunmadığını sorun. Bu imkansız,
diyecektir birçoğu, tıpkı bununla sosyal-şovenizmini tamamen kanıtlamış
olan
Kautsky gibi ("Neue
Zeit", 2 Ekim 1914). Çünkü bir yandan bu, bütün bilinen
gerçeklere ve Basel Manifestosu'na ters düşen
danışıklı bir yalandır. Ve öte yandan: Eğer böyle olsaydı,
oportünistler
pek çok şeyde haklı olurlardı!
Birçoğu bunu
savunduklarını söyleyeceklerdir. Bu durumda bizim söyleyeceğimiz şu olacak: Eğer
bu savunma bir ikiyüzlülük değilse, bu durumda, savaşta ve savaş için "usulü
veçhile" bir anlaşma gerektiğini düşünmek gülünçtür: Temsilciler seçmek,
buluşmalar, anlaşmaların imzalanması, gün ve saatin saptanması! Sadece
Zyemkovski gibileri böyle düşünebilirler. Devrimci eylemler üzerine, bir
dizi ülke bir yana, bir tek ülkede bile anlaşma sağlamak, ancak
ciddi devrimci eylemler örneğiyle,
bu eylemlerin başlatılması ve geliştirilmesi sayesinde mümkündür. Fakat bu tür girişimler yenilgiyi istemeden ve yenilgiyi
teşvik etmeden yine imkansızdır. Emperyalist savaşı
içsavaşa dönüştürmeyi "yapmak" mümkün değildir, tıpkı
devrimlerin "yapılamayacağı" gibi; bu, emperyalist savaşın tam bir dizi çok
çeşitli olgusunun, yanının, anının, karakter çizgisinin ve sonucunun ürünüdür.
Ve kendi ezilen sınıflarının sarstığı
hükümetlerin bir dizi askeri başarısızlığı ve yenilgisi olmadan
imkânsızdır.
Yenilgi
şiarını reddetmek, insanın devrimci iradesini boş bir safsataya ya da
ikiyüzlülüğe dönüştürmek demektir.
Peki, ya
bize bu yenilgi "şiarı"nın yerine ne önerilmek isteniyor? "Ne zafer, ne yenilgi"
parolası (Zyemkovski, "İzvestiya" No. 2. No. l'de tüm
OK). Fakat bu, "anavatan savunması" parolasının değişik
yazımından başka bir şey değildir! Bu ise, sorunu kendi hükümetine karşı ezilen
sınıfların mücadelesi alanına değil, hükümetler arası savaş alanına
taşımak demektir (bu parolanın içeriğine göre bunlar eski durumlarını
koruyacak, "pozisyonlarını muhafaza edecek"lerdir)!
Bu,
burjuvazileri her zaman kendilerinin "sadece" "yenilgiye karşı" mücadele
ettiklerini iddia etmeye hazır —ve halka gerçekten de bunu anlatıyorlar—
bütün emperyalist ulusların şovenizminin haklı çıkarılmasıdır. "4 Ağustos'ta
yaptığımız oylamanın anlamı şudur: Savaş için değil, yenilgiye karşı",
diye yazıyor Alman oportünistlerinin
önderlerinden Eduard David,
kitabında. ["Dünya Savaşında
Sosyal-Demokrasi", "Vorwarts" Yayınevi, Berlin 1915.
—Alm.Red.] Bukvoyed ve
Troçki ile birlikte "ÖK"cılar
"Ne Zafer, Ne Yenilgi" parolasını savunurken tümüyle ve bütünüyle
David'in zemininde duruyorlar!
Daha
yakından bakıldığında bu şiar "iç barış" demektir, bütün savaşan ülkelerde
ezilen sınıfların sınıf mücadelesinden vazgeçmek demektir; çünkü "kendi"
burjuvazisine ve kendi hükümetine darbe vurmadan sınıf mücadelesi imkânsızdır;
savaş zamanında kendi hükümetine darbe vurmak ise vatana ihanettir (Bukvoyed
bunu unutmasın!), kendi ülkesinin yenilgisi için çalışmaktır. Kim "ne zafer, ne
yenilgi" şiarını savunuyorsa, onun sınıf mücadelesini, "iç bansın bozulmasını"
savunması ikiyüzlülüktür, o gerçekte bağımsız proleter politikadan vazgeçiyor
ve bütün savaşan ülkelerin proletaryasını kesinlikle burjuva bir
amaç olan şu amaca tabi kılıyor demektir: Söz konusu emperyalist hükümetleri
yenilgiden korumak. "İç banş"ın
sadece sözde değil, gerçekten kırılması ve sınıf mücadelesinin gerçekten kabul
edilmesi anlamına gelen biricik politika, proletaryanın kendi hükümetinin ve
burjuvazisinin zorluklarından, onları ortadan kaldırmak amacıyla
yararlanmasıdır. Fakat, kendi hükümetinin
yenilgisini istemeden, bu yenilgiye katkıda bulunmadan bunu gerçekleştirmek,
bunu amaçlamak imkansızdır.
Savaştan
önce İtalyan sosyal-demokratları kitle grevi sorununu ortaya attıklarında,
burjuvazi —kendi açısından son derece haklı olarak— şu yanıtı verdi: Bu
vatana ihanet olacak ve sizlere de hainlere davranıl-dığı
gibi davranılacaktır. Bu gerçektir, tıpkı siperlerde askerlerin kardeşleşmesinin
vatana ihanet anlamına geldiği gibi. Kim Bukvoyed
gibi
"vatana
ihanet”e ve Zyemkovski gibi "Rusya'nın çöküşü”ne karşı
yazılar yazıyorsa, o proleter bakış açısını değil, burjuva bakış açısını
savunuyor demektir. Bir proleter, "vatana ihanet" etmeden, yenilgiyi
teşvik etmeden, "kendi" emperyalist "büyük" gücünün
çöküşüne
katkıda bulunmadan, ne kendi hükümetine bir darbe vurabilir, ne de
kardeşine, "bizimle" savaş içinde olan "yabancı"
ülkenin
proleterine gerçekten elini uzatabilir.
Kim "Ne
Zafer, Ne Yenilgi" şiarını savunuyorsa, o bilerek ya da bilmeyerek bir
şovenisttir, en iyi ihtimalle uzlaşmacı bir küçük-burjuva, ama her
halükârda proleter politikanın bir düşmanı,
bugünkü hükümetlerin, bugünkü egemen sınıfların bir yandaşıdır.
Bu sorunu
bir başka yandan daha ele alalım. Savaş kitlelerde, ruhun olağan dalgınlığını
mutlaka kıracak olan şiddetli duygular yaratacaktır. Ve bu şiddetli duygularla
uyum içinde olmayan devrimci bir taktik
imkânsızdır.
Bu şiddetli
duyguların başlıca akımları hangileridir? 1) Korku ve umutsuzluk. Dinin
güçlenmesi bundandır. Kiliseler yeniden dolmaya başlıyor, diye seviniyor
gericiler. "Acıların olduğu yerde din vardır" diyor gericilerin elebaşı
Barres, haklı olarak. 2) "Düşman"a karşı nefret — özellikle, burjuvazinin
(papazların pek değil) körüklediği, ekonomik ve politik olarak sadece
onlar için yararlı olan bir duygu. 3) Kendi hükümetine ve
kendi burjuvazisine karşı nefret — bu, bir yandan savaşın,
emperyalizmin "politikasının sürdürülmesi" olduğunu kavrayan ve buna sınıf
düşmanına karşı nefretini "sürdürerek" yanıt veren, fakat öte yandan
kendi hükümetine karşı devrim yapmaksızın "Savaşa Savaş" şiarının boş bir safsata
olduğunu anlayan bütün sınıf bilinçli işçilerin duygusudur. Kendi hükümetine ve
kendi burjuvazisine karşı nefret uyandırmak, onun yenilgisini istemeden
imkansızdır — ve kendi hükümetine, kendi burjuvazisine karşı nefret
uyandırmadan, "iç barış"a (= sınıf barışına) içtenlikle karşı olmak imkansızdır!!
"Ne Zafer,
Ne Yenilgi" şiarının yandaşları, fiilen burjuvazinin ve oportünistlerin yanında yer alıyorlar; işçi sınıfının kendi
hükümetlerine karşı uluslararası devrimci eylemlerinin mümkün olduğuna
"inanmıyorlar" ve bu tür eylemler geliştirmeye katkıda bulunmak istemiyorlar.
Bu, hiç kuşkusuz zor, ama proletaryaya layık biricik sosyalist görevdir.
Savaşan büyük güçler arasında tam da en geri olanın proletaryası, özellikle
Alman ve Fransız sosyal-demokratlarının rezil ihanetleri dikkate alındığında,
partisinin şahsında, kendi hükümetinin "yenilgisini teşvik etmeden" kesinlikle
imkansız olan, onu Avrupa devrimine, sosyalizmin güvenli barışına,
insanlığı hüküm süren dehşetten, sefaletten, vahşilik ve hayvanlaşmadan
kurtuluşa götürecek biricik yol olan devrimci taktikle ortaya çıkmak
zorundaydı.
Ağustos 1915
[30] "Emperyalist Savaşta Kendi Hükümetinin
Yenilgisi Üzerine" adlı makale, Ağustos (Temmuz) 1915'te
"Sosyal-Demokrat"ın 43. sayısında yayınlandı. Makale, Bolşevik Parti MK
Manifestosu'nda ve Bern Konferansı'nda ortaya atılan, Bolşevizmin
savaş sürecindeki en önemli şiarlarını savunmak için kaleme alınmıştı.
Emperyalist savaşı içsavaşa dönüştürme şiarıyla sıkı
ve kopmaz bir bağ içinde bulunan "kendi hükümetinin yenilgisi" şiarı, savaş
süresince devrimci, proleter taktikle, gerek doğrudan ve açık gerekse de gizli
sosyal-şovenizm, anavatan savunuculuğu arasına keskin bir ayrım çizgisi çekti.
Bu şiar, Kautsky, Troçki,
Martov ve Menşevik Örgütleme Komitesi taraftarları
gibi gizli sosyal-şovenlerin "enternasyonalizmi"nin gerçek karakteri için mihenk
taşıydı. Aynı zamanda şu şiar, aralarında bu şiarı kabul etmeyen bazı
unsurların (Buharin, Kamenev
grubu) bulunduğu Bolşevik Parti üyelerinin sağlamlığı için de mihenk taşıydı. O
nedenle bu şiarın savunulması, bu şiara karşı çıkanlara karşı mücadelede son
derece önemliydi. Lenin bu mücadeleyi 1914-1916
yılları boyunca kesintisiz sürdürdü, (s. 153)
[31] Lenin bu
alıntıyı, Troçki'nin 1915 sonlarına doğru Bolşevik
yayın organı "Sosyal-Demokrat" yazı kurulunun Buharin-Pyatakov grubuyla birlikte çıkardığı "Komünist"
adlı derginin yazı kuruluna açık mektubundan yapıyor.
Troçki'nin mektubu, "Naşe
Slovo"da
yayınlandı. Bu mektupta Troçki, dergiden ayrılmasının
nedenlerini anlatıyor ve Çaydze'nin Menşevik Duma
fraksiyonunu ve onun maskelenmiş şovenist,
merkezci tutumunu savunuyordu, (s. 153)
[32] Burada,
Rusya'daki 1905 devriminin yankısı olan Viyana ve Prag'daki muazzam gösteriler
(barikatların kurulmasına kadar varmıştı) kastediliyor. 1905 yılının Ekim ve
Kasım aylarında proletaryanın devrimci gösterilerinin baskısı altında
Avusturya'da imparatorluk konseyine, merkezi parlamentoya genel, eşit seçim
hakkı getirildi, (s. 155)
|