(PARÇA)PROLETARYA devriminden sonraki ilk dönemde esas olarak, burjuvazinin direnişini altetmek, sömürücüleri yenmek, gizli tertiplerini (kara-yüzler ve kadetlerden menşeviklere ve sosyalist-devrimcilere kadar herkesin karıştığı, Petrograd'ı teslim etmek yolundaki 'köle-sahipleri tertibi' gibi[51*] ezmek biçimindeki ana ve temel görevle uğraşmamız doğal ve kaçınılmazdı. Ama bu görevle birlikte, bir başka görev, yani, kesin komünist kuruluşun, yeni ekonomik ilişkilerin, yeni bir toplumun yaratılması biçimindeki daha önemli görev de, aynı kaçınılmazlıkla ve zaman geçtikçe her zamankinden daha da zorunlu olarak ön plana çıkar.
Birkaç kez, özellikle de 12 Martta Petrograd sovyetinin toplantısında yaptığım konuşmada belirtmek fırsatını bulduğum gibi, proletarya diktatörlüğü, yalnızca sömürücülere karşı kuvvet kullanılması değildir, ve hatta esas olarak kuvvet (sayfa 149) kullanılması bile değildir. Bu devrimci zorlamanın iktisadi temeli, etkinliğinin ve başarısının güvencesi proletaryanın, kapitalizme oranla, emeğin daha yüksek tipte bir toplumsal örgütlenmesini temsil etmesi ve bunu yaratmasıdır. İşin özü budur. Komünizmin kaçınılmaz zaferinin, gücünün ve güvencesinin kaynağı budur.
Toplumsal emeğin feodal örgütlenmesi dayak disiplinine dayanıyordu; bir avuç toprak sahibinin soyduğu ve zulmettiği çalışan halk, bütünüyle bilisiz ve ezilmişti. Toplumsal emeğin kapitalist örgütlenmesi, açlık disiplinine dayanırdı ve burjuva kültürünün ve burjuva demokrasisinin bütün ilerlemelerine karşın, en ileri, uygar ve demokratik cumhuriyetlerde çalışan halkın geniş yığınları, bir avuç kapitalistin ezdiği ve zulmettiği bilisiz ve ezilmiş bir ücretli köleler yığını, ya da baskı altındaki köylüler olarak kalırdı. Toplumsal emeğin komünist örgütlenmesi, ki buna doğru ilk adım sosyalizmdir, gerek toprak sahiplerinin gerek kapitalistlerin boyunduruğunu atmış olan çalışan halkın kendisinin özgür ve bilinçli disiplinine dayanır ve zaman geçtikçe daha da böyle olacaktır.
Bu yeni disiplin gökten düşmez, yalvarıp yakarmakla da doğmaz; geniş-ölçekli kapitalist üretimin maddi koşullarından ye yalnızca bundan doğar. Bunlar olmaksızın bu mümkün değildir. Ve bu maddi koşulların deposu ya da aracı, geniş ölçekli kapitalizmin yarattığı, örgütlediği, birleştirdiği geliştirdiği, eğittiği ve bilediği belli bir tarihsel sınıftır. Bu sınıf proletaryadır.
Latince, bilimsel, tarihsel-felsefi "proletarya diktatörlüğü" terimini daha basit bir dile çevirirsek, şu anlama gelecektir:
Yalnızca belirli bir sınıf, yani kentli işçiler ve genel olarak fabrika, sanayi işçileri, sermayenin boyunduruğunun atılması savaşımında, bu atma sürecine, bu zaferi koruma ve sağlamlaştırma savaşımında, yeni, sosyalist sistemi yaratma işinde, sınıfların tam olarak kaldırılması uğruna verilen savaşımın tümüne önderlik edebilir. (Parantez içinde belirtelim ki, sosyalizm ile komünizm arasındaki tek bilimsel ayrım, birinci terim kapitalizmin içinden çıkan yeni toplumun ilk aşaması anlamına gelirken, ikincisinin daha sonraki ve daha yüksek aşama anlamına gelmesidir.) (sayfa 150) "Bern" sarı Enternasyonalinin yanılgısı, liderlerinin sınıf savaşımını ve proletaryanın önder rolünü yalnızca sözde kabul etmeleri ve bunun mantıksal sonucunu düşünmekten korkmalarıdır. Burjuvaziyi özellikle dehşete düşüren ve onlar için kesinlikle kabul edilmez olan bu kaçınılmaz sonuçtan korkmaktadırlar. Proletarya diktatörlüğünün de, sınıflar ortadan kalkmadıkça kaçınılmaz olan ve sermayenin altedilmesinin hemen ardından gelen dönemde özellikle şiddetli ve özellikle değişik olmak üzere, biçim değiştiren bir sınıf savaşımı dönemi olduğunu kabul etmekten korkmaktadırlar. Proletarya siyasal iktidarı ele geçirdikten sonra sınıf savaşımını bırakmaz, sınıflar ortadan kalkıncaya kadar sürdürür - kuşkusuz farklı koşullar altında, farklı biçimde ve farklı araçlarla.
Ve "sınıfların kaldırılması" ne demektir? Kendine sosyalist diyen herkes bunu sosyalizmin sonal amacı olarak kabul etmekte, ama hepsi hiç de onun anlamı üzerinde durmamaktadır. Sınıflar, tarihsel olarak belirlenmiş bir toplumsal üretim sisteminde işgal ettikleri yerle, üretim araçlarıyla olan (çoğu durumda sabit ve yasayla formüle edilmiş) ilişkileriyle, emeğin toplumsal örgütlenmesi içindeki rolleriyle ve dolayısıyla, kullandıkları toplumsal zenginlik payının boyutlan ve bunu elde etme biçimleriyle birbirinden ayrılan geniş insan gruplandır. Sınıflar, belirli bir toplumsal ekonomi sistemi içinde işgal ettikleri farklı yerler yüzünden bir ötekinin emeğini maledinebilen insan gruplandır.
Açıktır ki, sınıfları tam olarak kaldırmak için, sömürücüleri, toprak sahiplerini ve kapitalistleri altetmek yetmez, onların mülkiyet haklarını kaldırmak yetmez; ayrıca üretim araçlarının tüm özel mülkiyetini kaldırmak gerekir, kol işçileri ile kafa işçileri arasındaki ayrımı olduğu gibi, kent ile kır arasındaki ayrımı da yoketmek gerekir. Bu çok uzun bir zaman ister. Bunu başarmak için, üretici güçleri geliştirmekte ileri doğru dev bir adım atılmandır; küçük üretimin sayısız kalıntılarının (özellikle inatçı ve özellikle yenilenmesi zor olan, çoğu kez pasif) direnişini altetmek gerekir; bu kalıntılarla bağlantılı olan büyük alışkanlık gücünü ve tutuculuğu altetmek gerekir.
Tüm "çalışan halk"ın bu işi yapmakta eşit ölçüde yetenekli olduğu varsayımı boş bir laf, ya da nuh nebiden kalma, (sayfa 151) marksizm-öncesi bir sosyalistin hayali olacaktır; çünkü bu yetenek kendiliğinden doğmaz, tarihsel olarak büyür ve yalnızca geniş-ölçekli kapitalist üretimin maddi koşullarından çıkar. Kapitalizmden sosyalizme giden yolun başlangıcında, bu yeteneğe, yalnızca proletarya sahiptir. Proletarya, önündeki bu dev görevi yerine getirecek yetenektedir, çünkü birincisi, uygar toplumların en güçlü ve en ileri sınıfıdır; ikincisi, en gelişmiş ülkelerde, nüfusun çoğunluğunu oluşturmaktadır, ve üçüncüsü de, Rusya gibi geri kapitalist ülkelerde, nüfusun çoğunluğu, yarı-proleterlerden, yani düzenli olarak yılın bir kısmında proleterce yaşayan, düzenli olarak geçim araçlarının bir kısmını kapitalist işletmelerde ücretli işçiler olarak kazanan insanlardan oluşur.
Kapitalizmden sosyalizme geçişteki sorunları, genel olarak özgürlük, eşitlik, demokrasi, emek demokrasisinin eşitliği vb. hakkında genel laflarla çözmeye çalışanlar (Kautsky, Martov ve Bern sarı Enternasyonalinin öteki kahramanlarının yaptığı gibi), bununla yalnızca küçük-burjuva, darkafalı niteliklerini ortaya koyarlar ve ideolojik bakımdan, köle gibi, burjuvazinin ardından giderler. Bu sorunun doğru çözümü, ancak siyasal gücü alan belirli sınıfla, yani proletarya ile, tüm proleter olmayan ve ayrıca da yarı-proleter olan çalışan halk yığını arasındaki belirli ilişkilerin -şaşılacak kadar uyumlu, "ideal" koşullarında değil de, burjuvazinin değişik biçimlere bürünen çılgınca direnişinin gerçek koşullarında biçimlenen ilişkilerin- somut bir tahlilinde bulunabilir.
Rusya dahil, her kapitalist ülkede, halkın -hele de çalışan halkın- büyük çoğunluğu, kapitalizmin baskısını, soygununu ve her tür zulmünü, kendisi ve yakınları aracılığıyla binlerce kez yaşamıştır. Emperyalist savaş, yani İngiliz sermayesinin mi yoksa Alman sermayesinin mi tüm dünyayı yağmalamakta üstünlük elde edeceğini kararlaştırmak için on milyon insanın boğazlanması, bu sıkıntıları aşırı ölçüde yeğinleştirmiş, artırmış ve derinleştirmiş ve insanlara bunların anlamını kavratmıştır. Bundan, halkın geniş çoğunluğunun, özellikle de çalışan halkın proletaryaya karşı gösterdiği kaçınılmaz sempati doğmuştur, çünkü proletarya, yiğitçe bir cesaret ve devrimci acımasızlıkla sermayenin boyunduruğunu atmakta, sömürücüleri alaşağı etmekte, onların direnişini bastırmakta ve sömürücülere yer vermeyecek olan (sayfa 152) yeni toplumun yaratılmasına giden yolu açmak için kanını dökmektir,
Küçük-burjuva yalpalamaları ve burjuvazinin "kanadı" altında, burjuva "düzene" geri dönme eğilimleri ne denli büyük ve kaçınılmaz olursa olsun, proleter olmayan ve yarıproleter olan çalışan halk yığını, yalnızca sömürücüleri altetmekle ve direnişlerini kırmakla kalmayıp, ayrıca da yeni ve daha yüksek toplumsal bir bağ, toplumsal bir disiplin, hiçbir boyunduruk ve kendi birliklerinin ve daha fazla sınıf bilincine sahip, kendi cesur, sağlam, devrimci ve direşken öncülerinin otoritesinden başka hiçbir otorite tanımayan, sınıf bilincine sahip, ve birlik içinde çalışan halkın disiplinini kurmakta olan proletaryanın ahlaki ve siyasal otoritesini tanımaktan başka bir şey yapamayacaktır.
Zafere ulaşmak için, sosyalizmi kurmak ve sağlamlaştırmak için proletarya, iki katlı ya da ikili bir görevi yerine getirmelidir: birincisi, sermayeye karşı, devrimci savaşımdaki üstün yiğitliğiyle, tüm çalışan ve sömürülen halk yığınını kendi yanına kazanmandır; onları kazanma, örgütleme ve burjuvaziyi altetme ve direnişini bütünüyle kırma savaşımında onlara önderlik etmelidir. İkincisi, tüm çalışan ve ezilen halk yığınını olduğu gibi, bütün küçük-burjuva gruplan da, yeni ekonomik kuruluş yoluna, yeni toplumsal bağlar, yeni bir emek disiplini, bilimdeki son gelişmeler ve kapitalist teknoloji ile geniş-ölçekli sosyalist üretimi yaratan sınıf bilincine sahip işçilerin yığınsal birliğini birleştirecek yeni bir emek örgütlenmesi yaratma yoluna yöneltmelidir.
İkinci görev birincisinden daha zordur, çünkü tek tek yiğitçe coşkunluk hareketleriyle yerine getirilmesi olanaksızdır; sade, günlük çalışmada en uzun, en dirençli, ve en zor yığınsal kahramanlığı gerektirir. Ama bu görev birincisinden daha önemlidir, çünkü son tahlilde burjuvazi üzerinde zaferler kazanmanın en derin güç kaynağı ve bu zaferlerin dayanıklılığının ve sürekliliğinin tek güvencesi, yalnızca, yeni ve daha yüksek bir toplumsal üretim biçiminin, kapitalist ve küçük-burjuva üretimin yerine, geniş-ölçekli sosyalist üretimin konması olabilir.
Haziran 1919
Marx-Engels-Marksizm, s. 469-475.
"HALKI ÖZGÜRLÜK VE EŞİTLİK
SLOGANLARI İLE NASIL ALDATIYORLAR"