KÜTÜPHANE |
LENIN |
NISAN TEZLERI
Viladimir İliç Lenin
Nisan Tezleri
1917 Nisan'ında yazıldı.
İlk kez 7 Nisan 1917 tarihli Pravda No° 26'da yayınlandı.
DEVRİMİN ÖĞRETTİKLERİ
HER devrim, büyük halk yığınlarının yaşamında sert bir dönüm
noktasının belirtisidir. Bu dönüm noktası olgunlaşmaya erişmedikçe, hiç bir
gerçek devrim meydana gelemez. Ve, tıpkı bir insan yaşamındaki her dönüm
noktasının onun için derslerle dolu olması, ona birçok şey yaşatıp duyurması
gibi, devrim de bütün halka, az zaman içinde, en özlü ve en değerli dersleri
verir.
Devrim sırasında, milyonlarca ve on milyonlarca insan, her hafta,
olağan, uyuşuk bir yaşam yılındakinden daha çok şey öğrenir. Çünkü bütün bir
halkın yaşamındaki sert bir dönüm noktası sırasında, çeşitli toplumsal
sınıfların izledikleri erekler, ellerinde bulunan güçler ve eylem araçları
ayrı bir açıklıkla görülür.
Her bilinçli işçi, her asker, her köylü, özellikle şimdi, temmuz
sonunda, devrimimizin birinci evresinin bir başarısızlığa vardığının açıkça
ortaya çıktığı sırada, Rus devriminin öğrettiklerini derinden derine
düşünmelidir.
Gerçekten, işçi ve köylü yığınlarının devrim yaparken neler elde etmek
istediklerine bakalım. Bu yığınlar devrimden ne bekliyorlardı? Devrimden
özgürlük, barış, ekmek, toprak bekledikleri biliniyor.
Oysa, şimdi ne görüyoruz?
Özgürlük yerine, eski keyfe bağlı yönetimin yeniden kurulmasına
başlanıyor. Askerler için cephede ölüm cezası yeniden yürürlüğe kondu. Büyük
toprak sahiplerinin topraklarına kimseye danışmaksızın el koymuş bulunan
köylüler, mahkemelere veriliyor. İşçi gazetelerinin basımevleri talan edildi.
İşçi gazeteleri yargılanmaksızın yasaklandı. Bolşevikler, çoğu kez onlara
karşı en küçük bir suçlamada bile bulunulmadan ya da açıkça karaçalıcı
suçlamalarda bulunularak, tutuklanıyor.
Belki de bolşeviklerin konusu oldukları kovuşturmaların özgürlüğe bir
saldırı oluşturmadıkları, çünkü haklarında açık suçlamalar bulunan belirli
kişilerden başkasını gözetmedikleri ileri sürülecek. Ama bu itiraz, herkesçe
bilinen ve açık bir kötü niyet taşımaktadır. Gerçekten, bireyler tarafından
işlenmiş bulunan suçlar için, bu suçlar bir mahkeme tarafından tanıtlanmış
ve kabul edilmiş olsalar bile, bir basımevi nasıl talan edilebilir ve
gazeteler nasıl yasaklanabilir? Eğer hükümet tüm bolşevik partiyi,
yönelimini, fikirlerini suçlu olarak kabul etmiş bulunsaydı, işin rengi
değişirdi. Ama özgür Rusya hükümetinin bunların hiç birini yapamayacağını ve
hiç birini de yapmadığını herkes biliyor. [sayfa 104]
Bolşeviklere karşı yöneltilen suçlamaların karaçalıcı niteliğini
özellikle gösteren şey, bolşevikler tarafından savaşa karşı, büyük toprak
sahiplerine karşı ve kapitalistlere karşı yürütülen savaşım nedeniyle, büyük
toprak sahipleri ile kapitalistlerin gazetelerinin bolşeviklere
kudurmuşçasına saldırmaları, ve bu gazetelerin, hiç bir bolşeviğe karşı
henüz hiç bir suçlamada bulunulmamasına karşın, açıkça bolşeviklerin
tutuklanma ve kovuşturulmasını istemeleridir.
Halk barış istiyor. Oysa, özgür Rusya'nın devrimci hükümeti, gizli
antlaşmaların, Rusya kapitalistlerinin yabancı halkları soyup soğana
çevirebilmeleri için, eski çar Nikola II'nin İngiliz ve Fransız
kapitalistleri ile imzalamış bulunduğu gizli antlaşmaların ta kendilerinin
uygulaması olarak, fetihler savaşına yeniden başladı. Bu gizli antlaşmalar
hâlâ yayımlanmadı. Özgür Rusya hükümeti sorunu kaçamaklarla başından savdı
ve bugüne değin hiç bir halka hakkaniyetli bir barış önermedi.
Ekmek yok. Açlık, yeniden tehdit ediyor. Herkes görüyor ki,
kapitalistler ve zenginler, savaş gereçleri üzerinde hazineyi utanmadan
aldatıyorlar (bugün savaş halka günde 50 milyon rubleye mal oluyor);
fiyatların yüksekliği sayesinde, aşırının aşırısı kârlar vuruyorlar, oysa
üretimin ve ürünlerin bölüşümünün işçiler tarafından ciddî bir sayımını
örgütlemek için hiç, ama hiç bir şey yapılmamıştır. Gitgide daha tepeden
bakan bir duruma gelmiş bulunan kapitalistler, hem de halkın emtia
kıtlığından sıkıntı çektiği bir sırada, işçileri sokağa atıyorlar.
Köylülerin pek büyük çoğunluğu, büyük toprak mülkiyetinin varlığını
bir haksızlık ve bir hırsızlık olarak gördüklerini, uzun bir kongreler
dizisinde, yüksek sesle ve anlaşılır bir dilde açıklamış bulunuyor. Ve
devrimci ve demokratik olduğunu söyleyen hükümet, aylardır köylüleri
atlatmaya, onları vaatler ve oyalamalarla aldatmaya ara vermiyor. Aylar boyu
kapitalistler, bakan Çernov'un toprakların [sayfa 105]
alınıp satılmasını yasaklayan yasayı resmen yayınlamasına izin vermediler.
Ve en sonu bu yasa resmen yayımlandığı zaman da, kapitalistler, Çernov'a
karşı, bugüne değin sürdürdükleri tiksinç bir kara çalma kampanyası açtılar.
Hükümet, büyük toprak sahiplerini savunma çabasında öylesine bir küstahlığa
varmıştır ki, topraklara "keyfî olarak" el koymuş bulunan köylüleri
mahkemeye vermeye başlıyor.
Kurucu Meclisi, kapitalistlerin toplanmasını ertelemeye ara
vermedikleri o Meclisi beklemeleri öğütlenerek, köylüler atlatılıyor.
Bolşeviklerin baskısı altında, toplantı tarihinin 30 eylül olarak saptanmış
bulunduğu şu anda, kapitalistler yüksek sesle, bu sürenin çok kısa, "olanaksız"
olduğunu haykırıyorlar; ve Meclisin daha sonraki bir tarihe ertelenmesini
istiyorlar... Kapitalistler ve büyük toprak sahipleri partisinin -"kadet"
parti ya da "halkın özgürlüğü" partisi- en etkili üyeleri, örneğin Panina
gibi, açıkça, Kurucu Meclisin savaş sonuna ertelenmesini öğütlüyorlar.
Toprak için, Kurucu Meclise değin bekle. Kurucu Meclis için, savaşın
sonuna değin bekle. Savaşın sonu için, tam zafere değin bekle. İşte durum
bu. Hükümette çoğunluğu ellerinde tutan kapitalistler ve büyük toprak
sahipleri, köylülerle düpedüz alay ediyorlar.
II
Ama çarlık iktidarı devrildikten sonra, özgür bir ülkede bu nasıl
olabildi?
Özgür olmayan bir ülkede, halk kimsenin seçmediği bir çar ile, bir
avuç büyük toprak sahibi, kapitalist ve memur tarafından yönetilir.
Özgür bir ülkede, halk yalnızca bu amaçla kendi seçtiği kimseler
tarafından yönetilir. Seçimlerde, halk, partilere bölünür, ve nüfusun her
sınıfı her zaman kendi öz partisini kurar. Böylece, büyük toprak sahipleri,
kapitalistler, köylüler, işçiler, ayrı ayrı partiler kurarlar. Bu nedenle,
özgür [sayfa 106] ülkeler halkı, partiler
arasında açık bir savaşım ve özgür uzlaşmalar aracıyla yönetilir.
Çarlık iktidarının, 27 Şubat 1917 günü devrilmesinden sonra, Rusya
dört aya yakın bir süre boyunca özgür bir ülke gibi, özgürce kurulmuş
partiler arasında açık bir savaşım ve özgür uzlaşmalar aracıyla yönetildi.
Bundan ötürü, Rus devriminin gelişmesini anlamak için, her şeyden önce
başlıca hangi partilerin karşı karşıya bulunduklarını, bunların hangi
sınıfların çıkarlarını savunduklarını, bütün bu partiler arasında hangi
ilişkilerin var olduğunu göstermek gerekir.
III
Çarlığın devrilmesinden sonra, devlet iktidarı birinci Geçici
Hükümetin eline geçti. Bu hükümet burjuvazi temsilcilerinden, yani büyük
toprak sahiplerinin kendilerine katıldıkları kapitalistlerden kurulmuştu.
Kapitalistlerin baş partisi olan "kadet" parti, burjuvazinin yönetici ve
hükümet partisi olarak, bu hükümette birinci yeri tutuyordu.
Çar birlikleri ile savaşmış ve özgürlük için kanlarını dökmüş
olanların, elbette kapitalistler değil, ama işçiler, köylüler, denizciler ve
askerler olmalarına karşın, iktidar bu partinin eline rastlantı sonucu
düşmedi. İktidar kapitalistler partisinin eline, bu sınıf zenginlik,
örgütlenme ve eğitimin verdikleri güce sahip bulunduğu için düştü. 1905'ten
bu yana, ve özellikle savaş sırasında, kapitalistler ve onlarla birlikte
yürüyen büyük toprak sahipleri sınıfı, örgütlenmeleri bakımından Rusya'da
büyük ilerlemeler yaptılar.
Kadet parti, 1905'te olduğu kadar 1905'ten 1917'ye değin de, her zaman
kralcı bir parti oldu. Halkın çarlık zorbalığı üzerindeki yengisinin ertesi
günü, bu parti cumhuriyetçi olduğunu açıkladı. Tarih, halk krallığın
üstesinden geldiği zaman, kapitalist partilerin, yeter ki kapitalistlerin
ayrıcalıklarını ve halk üzerindeki mutlak iktidarlarını kurtarabilsinler,
[sayfa 107] cumhuriyetçi olmaya her zaman boyun
eğdiklerini gösterir.
Söze gelince, kadet parti "halkın özgürlüğü"nden yanadır. Gerçekte
ise, kapitalistlerden yanadır o; bu nedenle, bütün büyük toprak sahipleri,
bütün kralcılar, bütün yüz karalar, hemen onun yanında yer almışlardır.
Basın ve seçimler bunun tanığıdır. Devrimden sonra, bütün burjuva gazeteler
ve tüm yüz karalar basını, kadetler ile birlikte şakımaya koyuldular. Açıkça
seçimlere girmeyi göze alamayan bütün kralcı partiler, Petrograd'da olduğu
gibi, kadet partiyi desteklediler.
İktidarın egemeni olarak, kadetler bütün güçlerini, İngiliz ve Fransız
ile gizli soygunculuk antlaşmaları imzalamış bulunan çar Nikola II
tarafından başlatılan fetih ve yağma savaşını sürdürmekte kullandılar. Bu
antlaşmalar, Rus kapitalistlerine, zaferi durumunda, hem İstanbul'un, hem
Galiçya'nın, hem de Ermenistan'ın vb. ilhakını vaadediyor1ardı. Halka
gelince, işçiler ve köylüler için dirimsel bir önem taşıyan bütün büyük
sorunların çözümünü, toplantı tarihini bile saptamadığı Kurucu Meclise
erteleyen kadetler hükümeti, kaçamaklar ve boş vaatler aracıyla onu
aldatıyordu.
Özgürlükten yararlanan halk, kendi kendine örgütlenmeye başladı. İşçi,
asker ve köylü vekilleri Sovyetleri, Rusya nüfusunun pek büyük çoğunluğunu
oluşturan işçi ve köylülerin başlıca örgütü idiler. Bu Sovyetler, daha Şubat
Devrimi sırasında kurulmaya başlamışlardı; birkaç hafta sonra, Rusya büyük
kentlerinin çoğunda ve birçok kasabada, işçi sınıfı ve köylülüğün bütün
bilinçli ve ileri öğeleri Sovyetler içinde bira raya gelmiş bulunuyorlardı.
Sovyetler tam bir özgürlük içinde seçilmişlerdi. İşçi ve köylü, halk
yığınlarının gerçek örgütleri, halkın pek büyük çoğunluğunun gerçek
örgütleri idiler. Asker üniforması giymiş işçiler ve köylüler silahlı
idiler.. [sayfa 108]
Söylemek gereksiz ki, Sovyetler tüm devlet iktidarını ele
alabilirlerdi ve almalıydılar da. Devlet içinde, Kurucu Meclis toplanana
değin, Sovyetlerden başka hiç bir iktidar olmamalıydı. Yalnız o zaman
devrimimiz gerçekten halkçı, gerçekten demokratik olurdu. Barışı gerçekten
özleyen, bir fetih savaşında gerçekten çıkarları olmayan emekçi yığınlar,
fetih savaşına bir son vermeye ve barışı getirmeye yetenekli bir siyaseti,
gözü peklik ve sarsılmazlıkla, yalnız o zaman uygulamaya başlayabilirlerdi.
İşçiler ve köylüler, "savaş sayesinde" aşırının aşırısı kârlar sağlayan ve
ülkeyi yıkım ve açlığa sürüklemiş bulunan kapitalistlere yalnız o zaman
boyun eğdirebilirlerdi. Ama, Sovyetlerde, devrimci işçilerin, tüm devlet
iktidarının Sovyetlere verilmesini isteyen bolşevik sosyal-demokratların
partisi yanında yalnız bir milletvekilleri azınlığı yer alıyordu.
Milletvekilleri çoğunluğuna gelince, bu çoğunluk iktidarın Sovyetlere
verilmesine karşı olan menşevik sosyal-demokrat parti ile
sosyalist-devrimci parti yanında yer alıyordu. Burjuvazi hükümetinin
varlığına son vermek ve onun yerine bir Sovyetler hükümeti geçirmek yerine,
bu partiler burjuvazi hükümetinin desteklenmesinin, onunla uzlaşmanın, bir
koalisyon hükümeti kurulmasının doğru olduğunu öne sürüyorlardı. Devrimin
ilk beş ayı içindeki gelişmesinin özsel içeriği, işte halk çoğunluğunun
kendilerine bel bağlamış bulunduğu sosyalist-devrimci ve menşevik partiler
tarafından uygulanan bu burjuvazi ile uzlaşma siyasetinde bulunur.
IV
İlkin sosyalist-devrimciler ve menşeviklerin burjuvazi ile bu uzlaşma
siyasetinin nasıl uygulandığını görelim. Sonra halkın hangi nedenle onlara
güvendiğini araştıracağız.
V
Menşevikler ve sosyalist-devrimcilerin kapitalistler ile
[sayfa 109] uzlaşma siyaseti, bazı şu, bazı bu
biçim altında, Rus devriminin bütün evrelerinde uygulandı.
Tam 1917 şubatı sonunda, halk zaferi kazanır ve çarlık iktidarı
devrilir devrilmez, kapitalistlerin Geçici Hükümeti, "sosyalist" olarak,
Kerenski'yi içine aldı. Aslında, Kerenski hiç bir zaman sosyalist olmamıştı;
o bir trudovikten başka bir şey değildi ve ancak 1917 martından sonra, yani
bu iş artık hiç bir tehlike göstermediği ve elverişli olmaktan geri
kalmadığı zaman sosyalist-devrimciler arasında yer almaya başladı.
Kapitalist Geçici Hükümet, Petrograd sovyeti başkan yardımcısı Kerenski
aracılığı ile, hemen sovyeti kendine bağlamaya, onu evcilleştirmeye girişti.
Ve sovyet -yani orada ağır basan sosyalist-devrimciler ile menşevikler-
evcilleşmeye razı oldu: kapitalist Geçici Hükümet kurulur kurulmaz, verdiği
sözleri yerine getireceği "ölçüde", "onu desteklemeyi" kabul etti.
Sovyet, kendini, Geçici Hükümetin işlerini bir gerçekleme, bir
denetleme organı olarak görüyordu. Sovyet liderleri, hükümet ile bağlantıyı
sağlamak üzere, "irtibat komisyonu" denen bir komisyon kurdular. Bu irtibat
komisyonu içinde, Sovyetlerin, doğrusunu söylemek gerekirse koltuksuz ya da
resmî olmayan bakanlar olan sosyalist-devrimci ve menşevik liderleri,
kapitalistlerin hükümeti ile durmadan görüşüp konuşmakta idiler.
Bu durum bütün mart ayı ve hemen hemen bütün nisan ayı boyunca sürdü.
Zaman kazanmaya çalışan kapitalistler, oyalamalara ve kaçamaklara
başvuruyorlardı. Bu dönem boyunca, kapitalist hükümet devrimi geliştirmek
için az buçuk ciddî hiç bir önlem almadı. Hatta doğrudan doğruya kendisine
düşen ivedi görevini -Kurucu Meclisi toplantıya çağırmak- yerine getirmek
için bile, hükümet kesinlikle hiç bir şey yapmadı; sorunu yerel örgütler
önüne koymadı, onu irdeleyecek merkez komisyonunu bile kurmadı. Hükümetin
yalnızca bir tek kaygısı vardı: çarın [sayfa 110]
İngiltere ve Fransa kapitalistleri ile imzalamış bulunduğu uluslararası
soygunculuk antlaşmalarını gizlice yenilemek; devrimi, elden geldiğince
sakınımlı bir biçimde ve belli etmeyerek engellemek; her şeyi vaat etmek,
hiç birini tutmamak. "İrtibat komisyonu"nda, sosyalist-devrimciler ve
menşevikler, tumturaklı sözlerle, vaatlerle, "caksın ve ceksin"lerle
avutulan enayiler gibi görünüyorlardı. Sosyalist-devrimciler ve menşevikler,
masaldaki karga gibi, kendilerini pohpohlara kaptırıyor, ve onlarsız hiç bir
işe girişmediklerini söyledikleri Sovyetlere karşı duydukları yüksek
saygının inancasını veren kapitalistleri kıvançla dinliyorlardı.
Gerçekte, kapitalistlerin hükümeti devrim için kesin olarak hiç bir
şey yapmış olmaksızın zaman geçiyordu. Ama, devrime karşı hükümet bu zaman
içinde, gizli soygunculuk antlaşmalarını yenileme, ya da daha doğrusu,
İngiliz-Fransız emperyalizminin diplomatları ile, daha az gizli olmayan
tamamlayıcı görüşmeler aracıyla bu antlaşmaları onaylama ve "canlandırma"
başarısını da göstermişti. Devrime karşı, hükümet, bu zaman içinde, harekât
alanlarında bulunan ordunun general ve subaylarının karşı-devrimci bir
örgütünün (ya da en azından bir yaklaşmanın) temellerini atma başarısını
göstermiştir. Devrime karşı, hükümet, işçilerin baskısı altında ödün üzerine
ödün verme zorunda kalan, gene de, aynı zamanda üretimi baltalamaya ve
kendileri için en elverişli zamanda durdurulmasını hazırlamaya başlayan
sanayicileri, fabrikacıları, işyeri sahiplerini örgütlemeye başlamıştı.
Bununla birlikte, öncü işçi ve köylülerin Sovyetler içindeki
örgütlenmesi de durmadan ilerliyordu. Ezilen sınıfların en iyi temsilcileri,
hükümetin, Petrograd Sovyeti ile uzlaşmasına karşın, Kerenski'nin tumturaklı
konuşmalarına karşın, "irtibat komisyonu"nun varlığına karşın, bir halk
düşmanı, bir devrim düşmanı olarak kaldığını da anlıyorlardı. Yığınlar, eğer
kapitalistlerin direnci kırılmazsa, barış [sayfa 111]
davasının, özgürlük davasının, devrim davasının hiç kuşku götürmez bir
biçimde yitirileceğini anlıyorlardı. Yığınlar arasındaki sabırsızlık ve öfke
büyüyordu.
VI
Bu sabırsızlık ve öfke, 20-21 nisan günleri taştı. Hareket
kendiliğinden olmuş, kimse onu hazırlamamıştı. Bu hareket öylesine açık bir
biçimde hükümete karşı yönelmişti ki, hatta bir alay, silahlı gösteride
bulundu ve bakanları tutuklamak için Marie sarayına gitti. Hükümetin artık
tutunamayacağını herkes açıkça gördü. Sovyetler, ne yandan gelirse gelsin en
küçük bir dirençle karşılaşmaksızın iktidarı alabilirlerdi (ve almalıydılar
da). Bunu yapacak yerde sosyalist-devrimciler ve menşevikler, yıkılmakta
olan kapitalist hükümeti desteklediler, uzlaşmalar ardında koşarak ona daha
çok bağlandılar ve devrimi yıkıma götüren daha da kötü işlere giriştiler.
Devrim, bütün sınıfları, olağan zamanda, barış zamanında görülmemiş
bir çabukluk ve bir derinlik ile eğitir. Daha iyi örgütlenmiş ve sınıflar
savaşımı ve siyaset konusunda daha deneyimli olan kapitalistler, kendilerini
öbür sınıflardan daha hızlı yetiştirdiler. Hükümetin durumunun tutulacak
yeri olmadığını görerek, işçileri aldatmak, bölmek ve güçten düşürmek için,
1848'den beri öteki ülkeler kapitalistlerinin onlarca yıl boyunca kullanmış
bulundukları bir yönteme başvurdular. Bu yöntem, "koalisyon" denilen, yani
burjuvazi temsilcileri ile sosyalizm döneklerini bir araya getiren bir
hükümet kurmaya dayanır.
Devrimci işçi hareketinin yanında, özgürlük ve demokrasinin başka
yerlerde olduğundan daha uzun zamandan beri var oldukları ülkelerde,
İngiltere ve Fransa'da kapitalistler bu yöntemi birçok kez büyük bir başarı
ile kullanmışlardır. Burjuva bir hükümete girmiş bulunan "sosyalist"
önderler, [sayfa 112] kendilerini kapitalistler
için paravana, işçiler karşısında aldatma aleti rolü oynayan ciğeri beş para
etmez adamlar, kuklalar olarak göstermekten geri kalmıyorlardı. Rusya'nın
"demokrat ve cumhuriyetçi" kapitalistleri de bu aynı yönteme başvurdular.
Sosyalist-devrimciler ile menşevikler kendilerini hemen oyuna kaptırdılar ve
6 mayıs günü, Çernov, Çereteli ve hempalarını içine alan bir "koalisyon"
hükümeti, artık bir oldu bitti idi.
Sosyalist-devrimci ve menşevik partiler alıklarının, önderlerinin
bakanlık şanının parıltıları altında hayranlıktan kendilerinden geçmiş bir
biçimde, etekleri zil çalıyordu. Kıvanç içindeki kapitalistler, ellerini
oluşturuyorlardı; halka karşı, kendilerine "cephelerdeki saldırı
eylemlerini", yani gerçekten durmak üzere olan emperyalist soygunculuk
savaşının yeniden başlamasını destekleme sözü vermiş bulunan "Sovyetler
önderleri"nin yardımını sağlamışlardı. Kapitalistler bu önderlerin kasıntılı
güçsüzlüğünü iyi tanıyorlardı; burjuvazi tarafından -üretimin denetimi ve
hatta örgütlenmesi konusunda, barış siyaseti konusunda, vb.,- verilmiş
bulunan sözlerin hiç bir zaman tutulmayacağını biliyorlardı.
Öyle de oldu. Devrimin gelişmesinin ikinci evresi, 6 mayıstan 9 ya da
19 hazirana değin, sosyalist-devrimciler ve menşevikler ile güçlük
çekmeksizin oynamayı hesaplamış bulunan kapitalistlerin hesaplarını eksiksiz
bir biçimde doğruladı.
Peşehonov ve Skobelev, kapitalistlerin kârları üzerinden %100 vergi
alınacağını, kapitalistlerin "direnç"inin "kırılmış bulunduğunu" vb.
söyleyerek, cafcaflı sözlerle hem kendilerini hem de halkı aldatırlarken,
kapitalistler güçlenmeye devam ediyorlardı. Kapitalistlere boyun eğdirmek
için bu zaman boyunca pratik olarak hiç, ama hiç bir şey yapılmadı. Bakan
olmuş sosyalizm dönekleri, hem de tüm devlet yönetim aygıtı, bürokrasi
(memurlar) ve burjuvazinin ellerinde [sayfa 113]
kalmaya devam ederken, gerçeklikte ezilen sınıfları aldatmaya yönelik
konuşma makinelerinden başka bir şey değildiler. Sanayi müsteşarı ünlü
Palçinski, kapitalistlere karşı yönelmiş bulunan bütün önlemlerin
gerçekleşmesini engelleyen bu aygıtın tipik temsilcisi idi. Bakanlar
gevezelik ediyor ve işler oldukları gibi kalıyorlardı.
Burjuvazi, devrime karşı savaşmak için, özellikle bakan Çereteli'yi
kullanıyordu. Kronştad'ı "yatıştırma"ya gönderdiler onu: oradaki
devrimciler, hükümet tarafından atanmış bulunan komiseri görevinden alma
saygısızlığını göstermişlerdi. Kronştad'ı "Rusya'dan ayrılmak" istemekle
suçlayan, bu budalalığı ve başka benzerlerini her ton üzerinden yineleyen,
küçük-burjuvaziye ve ham kafalara korku salan burjuva basın, Kronştad'a
karşı son derece gürültülü; kinci, azgın bir yalan, kara çalma ve kışkırtma
kampanyası açtı. Anlayışı kıt ve ürküntüye kapılmış ham kafaların en tipik
temsilcisi olan Çereteli, burjuvazi tarafından atılmış bulunan kara çalmalar
oltasını eşi bulunmaz bir "iyi niyet" ile yuttu; karşı-devrimci burjuvazinin
bir uşağı rolünü oynadığını anlamaksızın, büyük bir çaba ile Kronştad'ı
"yıldırımla vurulmuşa döndürmeye ve ona boyun eğdirmeye" koyuldu. Sayesinde
devrimci Kronştad ile bir "uzlaşma"nın yapıldığı bir alet durumuna düştü,
şöyle ki, kent komiseri düpedüz hükümet tarafından atanmıyor, ama
Kronştad'da seçiliyor ve hükümet tarafından kabul ediliyordu.
Sosyalizmden burjuvazi kampına geçmiş bulunan dönek bakanlar, zamanlarını
işte bu sefil uzlaşmalar için harcıyorlardı.
Devrimci işçiler karşısında ya da Sovyetlerde, hükümetin savunmasını
üzerine almak için burjuva bir bakanın boy gösteremediği her yerde,
gerçekten burjuvazi yararına çalışan, bakanlar kurulunu savunmak için kan
ter içinde kalan, vaatleri, vaatleri ve vaatleri yineleyerek, ve ona
beklemeyi, beklemeyi ve beklemeyi öğütleyerek halkı atlatan "sosyalist" bir
bakanın -Skoblev, Çereteli, Çernov, daha [sayfa 114]
başkaları- ortaya çıktığı (ya da daha çok burjuvazinin oraya gönderdiği)
görülüyordu.
Bakan Çernov'un vakti, özellikle burjuva meslektaşları ile yaptığı
pazarlıklar tarafından dolduruluyordu; ta temmuza değin, 3-4 temmuz hareketi
sonucu başlayan yeni "iktidar bunalımı"na değin, kadet bakanların istifasına
değin, bakan Çernov tüm zamanını yararlı, ilginç ve halkın özlemlerine
derinden derine uygun bir işe ayırdı: burjuva meslektaşlarını hiç olmazsa
toprakların alım satım işlemlerini yasaklamaya razı etmek için
"yüreklendiriyor", onları bunu yapmaya çağırıyordu. Petrograd'daki Rusya
köylü temsilcileri kongresinde (sovyet), bu önlem, köylülere gösterişli bir
biçimde vaat edildi. Hiç bir zaman tutulmayan bir vaat. Kadet bakanların
istifası ile aynı anda kendiliğinden bir patlama olan 3-4 temmuz devrimci
dalgası bu önlemi uygulamasını sağladığı zamana değin, Çernov bu vaadi ne
mayısta, ne de haziranda tutabildi. Ama, hatta o zaman bile, büyük toprak
sahiplerine karşı, toprak için savaşım içinde bulunan köylülerin durumunu
ciddî olarak düzeltmekte yetersiz, yalıtık bir önlemden başka bir şey olmadı
bu.
Cephede, emperyalist soygunculuk savaşma yeniden başlama görevi,
emperyalist, karşı-devrimci görevi, halkın sevmediği bir Guçkov'un
üstesinden gelemediği bu görev, sosyalist-devrimci partinin çiçeği burnunda
üyesi, "devrimci demokrat" Kerenski tarafından bu sırada parlak bir biçimde
ve başarı ile yerine getirilmişti. Kerenski, kendi belâgatiyle kendinden
geçiyordu; onu satranç tahtası üzerinde ileri sürülen bir piyon gibi oynatan
emperyalistler, ona dalkavukluk ediyor, pohpohluyor, göklere çıkarıyorlardı.
Bütün bunlar, kapitalistlerin çıkarlarına inanç ve sevgi ile hizmet ettiği,
ve "devrimci birlikleri", çar Nikola II tarafından İngiltere ve Fransa
kapitalistleri ile imzalanan antlaşmaların uygulanması olarak, Rus
kapitalistlerinin İstanbul ve Lvov'u, Erzurum ve Trabzon'u elde etmeleri
için yürütülmüş [sayfa 115] bulunan savaşın
yeniden başlamasını kabul etmeye çağırdığı içindi.
Rus devriminin ikinci evresi, 6 mayıstan 9 hazirana değin, böyle
geçti. Karşı-devrimci burjuvazi, "sosyalist" bakanların perdesi ve
koruyuculuğu altında, pekişti, güçlendi; aynı zamanda hem dış düşmana, ve
hem de iç düşmana, yani devrimci işçilere karşı bir saldırı hazırladı.
VII
Devrimci işçilerin partisi, bolşevik parti, yığınların karşı konmaz
bir biçimde artmış bulunan hoşnutsuzluk ve öfkelerini örgütlü bir biçimde
açığa vurmalarını sağlamak ereğiyle, 9 haziran için Petrograd'da bir gösteri
hazırlıyordu. Burjuvazi ile uzlaşmaları içinde sıkışıp kalmış ve emperyalist
saldırı siyaseti tarafından bağlanmış bulunan sosyalist-devrimci ve menşevik
önderler, yığınlar arasında sahip oldukları etkinin yıkıldığını sezerek
korkuya kapıldılar. Ve bu kez sosyalist-devrimciler ile menşevikleri
karşı-devrimci kadetlere bağlayan şey, gösteriye karşı genel bir homurdanma
oldu. Sosyalist-devrimciler ile menşeviklerin yönetimi altında ve bunların
kapitalistler ile uyuşma siyasetleri sonucu, küçük-burjuva yığınlar
tarafından karşı-devrimci burjuvazi ile bir ittifaka doğru gerçekleştirilen
yüz geri dönüş büsbütün belginleşti, heyecan verici bir özgülükle belirdi. 9
haziran bunalımının tarihsel önemi, sınıfsal anlamı, işte budur.
İşçileri, o sırada, birleşmiş bulunan kadetler, sosyalist-devrimciler
ve menşeviklere karşı umutsuz bir kavgaya sürüklememek kaygısı ile davranan
bolşevikler, gösterinin yapılmasından vazgeçtiler. Ama, hiç değilse
yığınların bir güven kalıntısını korumak isteyen sosyalist-devrimci ve
menşevik partiler, kendilerini 18 haziran günü ortak bir gösteri saptama
zorunda gördüler. Burjuvazinin öfkesi doruk noktasında
[sayfa 116] idi, çünkü o, bu kararı haklı bir biçimde küçük-burjuva
demokrasisinin proletaryaya doğru eğindiğinin göstergesi olarak
yorumluyordu; cephede saldırıyı başlatarak, demokrasinin eylemini
kötürümleştirmeyi kararlaştırdı.
Gerçekten, 18 haziran günü, devrimci proletaryanın sloganları,
bolşevizmin sloganları, Petersburg yığınları arasında son derece gösterişli
bir zafer kazandı ve, 19 haziran günü de, burjuvazi ve bonapartçı Kerenski,
cephede saldırının, tam da 18 haziran günü başlamış bulunduğunu gösterişli
bir biçimde bildiriyorlardı.
Pratik olarak, saldırı, engin emekçiler çoğunluğunun iradesine karşı,
soygunculuk savaşının kapitalistler yararına yeniden başlaması anlamına
geliyordu. Bundan ötürü, saldırı, zorunlu olarak, bir yandan şovenizmin
olağanüstü bir belirginleşmesini ve askerî (ve dolayısıyla siyasal)
iktidarın bonapartçılar askerî kliğine geçişini; öte yandan, yığınlara karşı
zor kullanılmasını, enternasyonalistlerin canına kıyılmasını, ajitasyon
özgürlüğünün kaldırılmasını, savaş düşmanlarının tutuklanmalarını ve kurşuna
dizilmelerini içeriyordu.
Eğer 6 mayıs günü, sosyalist-devrimciler ve menşevikleri burjuvazinin
zafer arabasına bir ip ile bağladıysa, 19 haziran günü de, kapitalistlerin
uşakları olarak, onları bir zincir ile oraya perçinledi.
VIII
Soygunculuk savaşının yeniden başlaması sonucu, yığınların öfkesi,
doğal olarak, artan bir hızlılık ve zorluluk ile yoğunlaştı. 3 ve 4 temmuz
günleri, yığınların öfkesi, bolşeviklerin elbette elden geldiğince örgütlü
bir biçim vermeye çalışacakları patlayışı bir yerde durdurmak için
gösterdikleri çabalara karşın, patlak verdi.
Burjuvazinin köleleri olan, efendileri tarafından zincire
[sayfa 117] vurulmuş bulunan
sosyalist-devrimciler ile menşevikler, hem gerici birliklerin Petrograd'a
çağrılmasını, hem ölüm cezasının yeniden yürürlüğe girmesini, hem işçilerin
ve devrimci birliklerin silahsızlandırılmasını, hem de tutuklamaları,
kovuşturmaları, gazetelerin yargılanmadan yasaklanmasını, her şeyi kabul
ettiler. Burjuvazinin hükümet içinde tamamen alamadığı ve Sovyetlerin de
istemedikleri iktidar, kadetler ve yüz-karalar, büyük toprak sahipleri ve
kapitalistler tarafından, kolayca anlaşılabileceği gibi, sınırsız koşulsuz
desteklenen bonapartçıların, askerî kliğin eline düştü.
Düşüşten düşüşe. Burjuvazi ile uzlaşma eğik düzlemine bir kez
girdikten sonra, sosyalist-devrimciler ile menşevikler karşı konmaz bir
biçimde kaydılar ve dibi buldular. 28 şubat günü, Petrograd sovyetinde,
burjuva hükümete koşullu bir destek sözü vermişlerdi. 6 mayıs günü, onu
bozgundan kurtarıyor ve, saldırıyı kabul ederek, hükümetin uşakları ve
savunucuları durumuna geliyorlardı. 9 haziran günü, devrimci proletaryaya
karşı amansız kin, yalan ve kara çalma kampanyasında, karşı-devrimci
burjuvazi ile birleşiyorlardı. 19 haziran günü, yağma savaşının, bir gerçek
durumuna gelmiş bulunan yeniden başlamasını onaylıyorlardı. 3 temmuz günü,
gerici birliklerin getirtilmesini kabul ediyorlardı; iktidarın kesin olarak
bonapartçılara bırakılmasının başlangıcı oldu bu. Düşüşten düşüşe.
Sosyalist-devrimci ve menşevik partilerin bu yüz kızartıcı sonu, bir
rastlantı sonucu değil; küçük patronların, küçük-burjuvazinin iktisadî
durumunun, Avrupa deneyimi tarafından birçok kez doğrulanmış bulunan sonucu.
IX
Küçük patronların "zengin olmak", gerçek patronlar durumuna gelmek,
"ensesi kalın" patron düzeyine, burjuvazi düzeyine yükselmek için, bütün
güçlerini kullandıklarını, [sayfa 118] her şeyi
yaptıklarını elbette herkes gözlemlemiştir. Kapitalizm hüküm sürdükçe, küçük
patronların şundan başka bir seçenekleri yoktur: ya kapitalist olmak (en iyi
durumda, ancak yüz küçük patrondan birinin başına gelebilir bu), ya da
yıkıma uğramış küçük patron, yarı-proleter, sonra da proleter durumuna
düşmek. Bu, siyasette de böyledir: küçük-burjuva demokrasisi, özellikle
önderleri, burjuvazinin kuyruğuna takılır. Küçük-burjuva demokrasisi
önderleri, kendi yığınlarını, büyük kapitalistler ile bir uzlaşma olanağı
üzerindeki vaatler ve inançlarla avuturlar. İşler iyi gittiğinde,
kapitalistlerden, çok kısa bir zaman için ve emekçi yığınların çok küçük bir
yüksek katmanı yararına, ufak tefek ödünler koparırlar. Ama, bütün önemli
sorunlarda, bütün kesin sorunlarda, küçük-burjuva demokrasisi, her zaman,
güçsüz bir uzantısı olduğu burjuvazinin kuyruğuna takılmış ve her zaman malî
kralların elleri arasında yumuşak bir alet olmuştur. İngiltere ve Fransa'nın
deneyimi, bu gerçeği birçok kez doğrulamıştır.
Özellikle emperyalist savaş ve bu savaşın yol açtığı derin bunalım
tarafından etkilenmiş bulunan olayların aşırı bir hızlılık ile olup
bittikleri Rus devrimi deneyimi, 1917 şubatından temmuzuna değin süren bu
deneyim, küçük-burjuvazinin kararsızlığı üzerindeki eski marksist beliti
(axiome), dikkate değer bir güçlülük ve açıklık ile doğrulamıştır.
Rus devriminin öğrettiği şudur ki, emekçi yığınlar savaşın demir
kıskacından, açlıktan ve büyük toprak sahipleri ile kapitalistlerin
boyunduruğundan, kendilerini ancak ve ancak, sosyalist-devrimci ve menşevik
partilerden büsbütün kopma, bu partilerin düşmanla işbirlikçi rolünün
bilincine açıkça varma, burjuvazi ile her türlü uzlaşmayı geri çevirme, gözü
pek bir biçimde devrimci işçilerin saflarına geçme koşulu ile
kurtarabilecektir. Yalnızca devrimci işçiler, eğer yoksul köylüler
tarafından desteklenirlerse, kapitalistlerin direncini kıracak, halkı
toprağın ödenmesiz fethine, tam özgürlüğe, [sayfa 119]
açlık üzerindeki yengiye, savaş üzerindeki yengiye, adil ve sürekli bir
barışa götürecek durumdadırlar.
SONSÖZ
Bu makale, metinden anlaşıldığı gibi, temmuz sonunda yazıldı.
Devrimin ağustos ayı içindeki tarihi, makalenin içeriğini büsbütün
doğruladı. En sonu, ağustos sonunda, Kornilov ayaklanması, karşı-devrimci
generaller ile birleşmiş bulunan kadetlerin, Sovyetleri dağıtmak ve krallığı
yeniden kurmak istediklerini halka açıkça göstererek, devrimi yeni bir dönüm
noktasına götürdü. Devrimin bu yeni dönüm noktasının gücü nedir ve burjuvazi
ile o uğursuz uzlaşma siyasetine bir son verme başarısını gösterecek midir?
Yakın gelecek işte bunu gösterecek...
Makale temmuz 1917 sonunda;
sonsöz, 6 (19) Eylül 1917 günü yazıldı.
Makale, 12 ve 13
Eylül (30 ve 31 Ağustos) 1917
günleri Raboçi gazetesi
n° 8 ve 9'da yayınlandı.
İmza: n° 8'de, N-kov, n° 9'da, N. Lenin
[sayfa 120]
|