KÜTÜPHANE | LENIN  | NISAN TEZLERI

Viladimir İliç Lenin Nisan Tezleri

1917 Nisan'ında yazıldı.
İlk kez 7 Nisan 1917 tarihli Pravda No° 26'da yayınlandı.
 

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

EKİM DEVRİMİNİN DÜZENLEYİCİSİ OLARAK PARTİ

BOLŞEVİKLER İKTİDARI ALMALIDIRLAR[
62]

RSDİP(B) MERKEZ KOMİTESİNE">

KÜTÜPHANE | LENIN  | NISAN TEZLERI

Viladimir İliç Lenin Nisan Tezleri

1917 Nisan'ında yazıldı.
İlk kez 7 Nisan 1917 tarihli Pravda No° 26'da yayınlandı.
 

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM EKİM DEVRİMİNİN DÜZENLEYİCİSİ OLARAK PARTİ

BOLŞEVİKLER İKTİDARI ALMALIDIRLAR[
62]

RSDİP(B) MERKEZ KOMİTESİNE, PETROGRAD VE MOSKOVA KOMİTELERİNE MEKTUP


      İKİ başkentin işçi ve asker vekilleri sovyetlerinde çoğunluğu sağlayan bolşevikler iktidarı ele alabilirler ve almalıdırlar.
      İktidarı alabilirler, çünkü, iki başkent halkının devrimci öğelerinin etkin çoğunluğu, yığınları arkalarından sürüklemek, düşmanın direncini kırmak, onu yok etmek için, iktidarı ele geçirmek ve onu elinde tutmak için, iki başkent halkının etkili devrimci öğelerinin çoğunluğu yeterlidir. Çünkü, bolşevikler, hemen demokratik bir barış önererek, toprağı hemen köylülere vererek, Kerenski tarafından ayaklar altına alınmış ve yok edilmiş demokratik kurum ve özgürlükleri yeniden kurarak, kimsenin deviremeyeceği bir hükümet [sayfa 147] kuracaklardır.
      Halın çoğunluğu bizden yanadır. 6 mayıstan 31 ağustosa ve 12 eylüle[63] giden uzun ve çetin yol, bize bunun kanıtını verdi: iki başkentin sovyetlerinde çoğunluğun elde edilmesinin nedeni, halkın bizim partimize doğru evrim göstermesi sonucudur. Sosyalist-devrimcilerin[64] ve menşeviklerin kararsızlıkları, bu iki grup içinde enternasyonalcilerin güçlenmesi de bunu tanıtlamaktadır.
      Demokratik Konferans,[65] devrimci halkın çoğunluğunu değil, yalnızca uzlaşmacı küçük-burjuva yöneticileri temsil etmektedir. Seçim sonuçlarına ilişkin rakamların bizi yanıltmasına izin vermemeliyiz, söz konusu olan seçimler değildir: Petrograd ve Moskova'nın belediye dumaları için yapılan seçimler ile Sovyetlerin seçimlerini karşılaştırınız. Moskova'daki seçimleri ve Moskova'daki 12 ağustos grevini karşılaştırınız: bu karşılaştırmalarda yığınları yöneten devrimci öğelerin çoğunluğu konusunda nesnel veriler bulacaksınız.
      Demokratik Konferans köylülüğü aldatıyor, çünkü ona, ne barış, ne de toprak veriyor.
      Yalnız
bolşevik bir hükümet köylülüğü hoşnut edecektir.
      NEDEN bolşevikler tam da bugün iktidarı almalıdırlar?
      Çünkü Petrograd'ın pek yakın olan teslimi, şanslarımızı yüz kez daha azaltacaktır.
      Kerenski ve hempaları tarafından komuta edilen bir ordu ile Petrograd'ın teslimini önleyecek durumda değiliz.
      Kurucu Meclis de artık "beklenemez", çünkü Petrograd'ın teslimi ile Kerenski ve hempaları, meclisi her zaman başarısızlığa uğratabilirler. Yalnız bizim partimiz iktidarı ele aldıktan sonra Kurucu Meclisin toplanmasını sağlayabilir; iktidarın alınmasından sonra, partimiz, öteki partileri, Kurucu Meclisin toplanmasını savsaklamış olmakla suçlayacak ve bu suçlamayı inandırıcı bir biçimde tanıtlayacaktır.[66] [sayfa 148]
      İngiliz ve Alman emperyalistleri arasında ayrı bir barış önlenmelidir ve bu önlenebilir de, ama çabuk olmak gerekir.
      Halk, menşeviklerin ve sosyalist-devrimcilerin duraksamalarından bıkmıştır. Yalnız bizim başkentlerdeki zaferimiz, köylüleri arkamızdan sürükleyecektir.
      SÖZCÜKLERİN dar anlamında ayaklanmanın ne "günü", ne de "anı" söz konusu değildir. Buna karar verecek olan, işçiler ve askerler ile, yığınlar ile ilişki içinde bulunan kimselerin oybirliğidir.
      Söz konusu olan, bugün, partimizin, Demokratik Konferansta, gerçekte, kendi öz kongresini de yapıyor olmasıdır; bu kongre, devrimin kaderine (bunu istesin ya da istemesin) karar vermek zorundadır.
      Partiye, kendi görevini, Petrograd'da ve Moskova'da (ve bölgede) silahlı bir ayaklanmayı, iktidarın ele geçirilmesini, hükümetin devrilmesini gündeme almak görevini açıkça göstermek söz konusudur. Bunu basında açıklamaksızın, bu amaçla yapılacak propagandanın biçimini düşünmek gerekir.
      Marx'ın ayaklanma üzerine sözlerini anımsayınız ve onlar üzerinde düşününüz: "Ayaklanma ... bir sanattır."[67] vb..
      BOLŞEVİKLERİN "yapmacık" bir çoğunluğa sahip olmayı beklemeleri saflık olurdu: hiç bir devrim bunu beklemez. Kerenski ve hempaları da beklemiyorlar; Petrograd'ın teslimini hazırlıyorlar. Kesin olarak "Demokratik Konferans"ın acınacak bocalamalarıdır ki, Petrograd ve Moskova işçilerinin sabırlarını tüketmelidir ve tüketecektir! Eğer şu andan başlayarak iktidarı ele almazsak, tarih bizi bağışlamayacaktır.
      Aygıt yok mu? Hayır, bir aygıt var: sovyetler ve demokratik örgütler. Uluslararası durum tam da bugün, İngilizlerle [sayfa 149] Almanlar arasında ayrı bir savaşın öngününde, bizden yana. Bugün bile halklara barış önermek, kazanmaktır. Moskova ve Petrograd'da (hangisinin daha önce olacağı önemli değildir, önce Moskova'nın başlaması da olanaklıdır) iktidarı hemen ele geçirmekle, hiç kuşkusuz, kesinkes yeneceğiz.
     

12-14 (25-27) Eylül 1917'de yazıldı,
İlk kez 1921'de Proletarskaya Revolutsiya
2'de yayımlandı.
N. LENİN

[sayfa 150]
     
       

MARKSİZM VE AYAKLANMA
RSDİP(B) MERKEZ KOMİTESİNE MEKTUP


      AYAKLANMAYA hazırlanmanın ve genel olarak, ayaklanmayı bir sanat olarak görme biçiminin "blankicilik"[
68] olduğunu ileri süren oportünist yalan, marksizmin çarpıtılmaları arasında, en kötü niyetlilerden ve egemen "sosyalist" partiler tarafından belki de en çok yayılmış bulunanlardan biridir.
      Oportünizmin büyük ustası, Bernstein, marksizme karşı blankicilik suçlamasını ileri sürerek acıklı bir ün kazanmıştı, ve gerçekte, bugünün oportünistleri, blankicilik diye haykırdıkları zaman, Bernstein'ın yoksul "fikir"lerini ne azıcık yenileştiriyor, ne de onları en küçük bir şey ile "zenginleştiriyorlar". [sayfa 151]
      Marksistleri, ayaklanmayı bir sanat olarak gördükleri için, blankicilik ile suçlamak! Ayaklanmanın bir sanat olduğunu açıklayarak, onu bir sanat olarak ele almak gerektiğini, ilk başarıları kazanmak ve kargaşalık içine düşmesinden yararlanarak, düşmana karşı yürüyüşü aksatmaksızın, başarıdan başarıya ilerlemek gerektiğini, vb., vb. söyleyerek bu konudaki fikrini en belgin, en açık ve en kesin bir biçimde açıklayanın Marx'ın ta kendisi olduğunu hiç bir marksist yadsıyamayacağına göre, gerçeğin bundan daha apaçık bir çarpıtılması olamaz.
      Başarmak için, ayaklanma bir komploya değil, bir partiye değil, ama öncü sınıfa dayanmalıdır. İşte birinci nokta. Ayaklanma halkın devrimci atılımına dayanmalıdır. İşte ikinci nokta. Ayaklanma, yükselen devrim tarihinin, halk öncüsünün etkinliğinin en güçlü olduğu, düşman saflarında ve devrimin güçsüz, kararsız, çelişki dolu dostlarının saflarında duraksamaların en güçlü oldukları bir dönüm noktasında patlak vermelidir; işte üçüncü nokta. Ayaklanma sorununu koyma biçiminde, marksizmin blankicilikten ayrılması sonucunu veren üç koşul, işte bunlardır.
      Ama, bu koşullar yerine geldikten sonra, ayaklanmayı bir sanat olarak görmeyi kabul etmemek, marksizme ihanet etmektir, devrime ihanet etmektir.
      Ayaklanmanın,
olayların nesnel akışı tarafından gündeme konmuş bulunduğunu partinin tam da şu anda zorunlulukla kabul etmesi gerektiğini, ayaklanmayı bir sanat olarak ele alması gerektiğini tanıtlamak için, belki en iyisi karşılaştırma yöntemini kullanmak ve 3 ve 4 temmuz günleri[69] ile eylül günlerini karşılaştırmak olacaktır.
      3 ve 4 temmuz günleri, gerçeğe aykırı davranmaksızın, sorun şöyle konabiliyordu: İktidarı almak daha yeğdir, yoksa düşmanlarımız bizi her durumda başkaldırma ile suçlayacak ve bize fesatçıymışız gibi davranacaklardır. Ama bundan, iktidarı o zaman almanın yararlı olduğu sonucu çıkarılamıyordu, [sayfa 152] çünkü ayaklanmanın zaferi için nesnel koşullar gerçekleşmemişti.
      1) Devrimin öncüsü olan sınıf henüz arkamızda değildi. Her iki başkent[70] işçileri ve askerleri arasında henüz çoğunluğa sahip değildik. Bugün, her iki sovyette de bu çoğunluğa sahip bulunuyoruz. Bu çoğunluk yalnızca temmuz ve ağustos ayları olayları tarafından, bolşeviklere karşı "bastırma"lar deneyimi tarafından ve Kornilov ayaklanması[71] deneyimi tarafından yaratılmıştır.
      2) Devrimci coşku henüz büyük halk yığınını kazanmamıştı. Bugün, Kornilov ayaklanmasından sonra, kazanmış bulunuyor. Taşradaki olaylar ve iktidarın birçok yerde Sovyetler tarafından alınması, işte bunu tanıtlar.
      3) Düşmanlarımız arasında ve kararsız küçük-burjuvazi arasında, o zaman ciddî bir siyasal genişlikteki duraksamalar yoktu. Bugün, bu duraksamalar büyük bir genişlik kazandı: baş düşmanımız, müttefik emperyalizm, dünya emperyalizmi -çünkü "Müttefikler", dünya emperyalizminin başında bulunuyorlar- zafere değin savaş ile Rusya'ya karşı ayrı barış arasında kararsızlık gösterdi. Halk içinde çoğunluğu açıkça yitirmiş bulunan küçük-burjuva demokratlarımız, kadetler ile blok kurmayı, yani birleşmeyi kabul etmedikleri zaman, derin duraksamalar içine düştüler.
      4) Bu nedenle, 3 ve 4 temmuz günleri, ayaklanma bir yanlışlık olurdu: iktidarı ne maddeten, ne de siyasal olarak koruyabilecektik. Her ne kadar Petrograd zaman zaman bizim elimizde olsa da, [iktidarı -ç.] maddeten [koruyamazdık -ç.], çünkü işçilerimiz ve askerlerimiz Petrograd'ı elde tutmak için dövüşmeyi, ölmeyi o zaman kabul etmezlerdi: aynı zamanda hem Kerenski'lere ve hem de Çereteli'ler ve Çernov'lara karşı bu "kızgınlık", bu yatışmaz kin o zaman yoktu; bolşeviklere karşı, sosyalist-devrimcilerin ve menşeviklerin de katıldıkları kıyımların deneyimi ile insanlarımız henüz yoğrulmamışlardı. [sayfa 153]
      Siyasal olarak 3 ve 4 temmuz günleri iktidarı koruyamayacaktık, çünkü, Kornilov serüveninden önce, ordu ve taşra, Petrograd'a karşı yürüyebilirdi ve yürüyecekti.
      Bugün durum bambaşkadır.
      Devrimin öncüsü, yığınları sürüklemeye yetenekli, halkın öncüsü olan sınıfın çoğunluğu bizden yana.
      Halkın çoğunluğu bizden yana, çünkü Çernov'un hükümetten ayrılışı, köylülüğün sosyalist-devrimci bloktan (ne de sosyalist-devrimcilerin kendinden) toprak almayacağının, her ne kadar tek belirtisi olmaktan uzaksa da, gene de en gözle görülür ve en somut belirtisidir. Başlıca nokta, devrime kendi ulusal niteliğini veren nokta da, işte budur.
      Tüm emperyalizm
ve tüm menşevikler ve sosyalist-devrimciler bloğunun görülmemiş duraksamaları karşısında, partinin kendi yolunu çok iyi bildiği bir durumun üstünlüğü bizden yana.
      Kesin bir zafer
bizden yana, çünkü halk artık umutsuzluğun kıyısındadır, ve biz "Kornilov günleri sırasındaki" yönetimimizin önemini göstererek, sonra da "blokçular"a bir uzlaşma önererek ve onlardan kendi duraksamalarına bir son vermekten uzak bir ret yanıtı alarak, tüm halka aydınlık bir perspektif sunuyoruz.
      Uzlaşma önerimizin henüz reddedilmemiş olduğuna, Demokratik Konferansın henüz onu kabul edebileceğine inanmak, en büyük yanlışlık olurdu. Uzlaşma, bir parti tarafından partilere önerilmişti: bu iş başka türlü de olamazdı. Partiler bu uzlaşma önerisini kabul etmediler. Demokratik Konferans, yalnızca bir konferanstır, başka hiç bir şey değil. Unutulmaması gereken şey, onun devrimci halk çoğunluğunu, yoksullaşmış ve kızdırılmış köylülüğü temsil etmediğidir. Bu bir halk azınlığı konferansıdır - bu apaçık gerçeği unutmamak gerek. Demokratik Konferansa bir parlamento gibi davranmak, bizim bakımımızdan en büyük yanlışlık, en kötü parlamenter alıklık olurdu, çünkü o eğer kendini [sayfa 154] parlamento ve devrimin egemen parlamentosu olarak da ilân etse, her şeye karşın hiç bir şeyi kararlaştıramayacaktır: Karar ona değil, Petrograd ve Moskova işçi mahallelerine bağlıdır.
      Başarı ile taçlanmış bir ayaklanmanın bütün nesnel koşulları bir araya gelmiş bulunuyor. Halkı çileden çıkaran ve gerçek bir işkence oluşturan duraksamalara, yalnız bizim ayaklanmadaki zaferimizin son vereceği; yalnız bizim ayaklanmadaki zaferimizin toprağı köylülüğe hemen vereceği; devrime karşı ayrı barış manevralarını, yalnız bizim ayaklanmadaki zaferimizin başarısızlığa uğratacağı, bu manevraları, daha tam, daha adil ve daha yakın bir barış, devrime elverişli bir barış açık önerisi ile başarısızlığa uğratacağı bir durumun olağanüstü üstünlüğü bizden yana.
      Ensonu yalnız bizim partimiz, ayaklanmada zafer kazandıktan sonra, Petrograd'ı kurtarabilir, çünkü, eğer bizim barış önerimiz kabul edilmez ve bir silah bırakışması bile sağlayamazsak, o zaman "aşırıcılığın" asıl yandaşları biz olacağız, savaş partilerinin başında biz olacağız, en iyi "savaş" partisi biz olacağız ve savaşı gerçekten devrimci bir biçimde yürüteceğiz. Kapitalistlerin bütün ekmeklerini ve bütün çizmelerini ellerinden alacağız. Onlara ekmek kırıntıları bırakacak, onlara çarık giydireceğiz. Bütün ekmek ve bütün kunduraları cepheye vereceğiz.
      O zaman Petrograd'ı başarıyla savunacağız.
      Gerçekten devrimci bir savaş için, maddî olduğu kadar manevî kaynaklar da, Rusya'da hâlâ çoktur; Almanların bizimle hiç olmazsa bir silah bırakışması yapmaları için yüzde-doksandokuz şans vardır. Ve bugün bir silah bırakışması sağlamak, tüm dünyayı yenmektir.
      DEVRİMİ kurtarmak ve Rusya'yı her iki koalisyon emperyalistlerinin de istedikleri "ayrı" paylaşımdan kurtarmak için, Petrograd ve Moskova işçilerinin ayaklanmasının [sayfa 155] kesinlikle zorunlu olduğunun bilincine varmış bulunan bizler, ilkin, siyasal taktiğimizi, Konferansta, yükselen devrim koşullarına uyarlamalıyız; sonra da, Marx'ın ayaklanmayı bir sanat olarak görmenin zorunluluğu üzerindeki düşüncesini yalnızca sözde kabul etmediğimizi tanıtlamalıyız.
      Sayı ile etkilenmeksizin, kararsızları kararsızlar kampında bırakmaktan korkmaksızın, Konferansa katılan bolşevik kanada gecikmeden yeni bir birlik vermeliyiz: kararsızlar devrim davasına orada [kararsızlar kampında -ç.] gözü pek ve özverili savaşçılar kampında olduğundan daha yararlı olacaklardır.
      Uzun söylevlerin yersizliğini, genel olarak "söylev"lerin yersizliğini, devrimin kurtuluşu için ivedi bir eylem zorunluluğunu, burjuvaziden tam bir kopma, bütün bugünkü hükümet üyelerinin görevden alınma, Rusya'nın "ayrı" bir paylaşımını hazırlayan İngiliz-Fransız emperyalistlerinden tam bir kopma kesin zorunluluğunu, bütün iktidarı hemen devrimci proletarya tarafından yönetilen devrimci demokrasinin eline geçirme zorunluluğunu en kesin bir biçimde belirten kısa bir bolşevikler bildirgesi yazmalıyız.
      Bildirgemiz, program tasarımız ile bağlılık içinde, şu vargıyı en kısa ve en açık biçimde formüllendirmelidir: Halklara barış, köylülere toprak, yüz kızartıcı kazançlara el koyma ve üretimin kapitalistler tarafından edepsizce baltalanmasına karşı bastırma.
      Bildirgemiz ne denli kısa, ne denli kesin olursa, o denli iyi olacaktır. Yalnızca bu bildirgede çok önemli iki noktayı daha vurgulamak gerekir: Halk kararsızlıklar yüzünden çileden çıkmıştır, halk sosyalist-devrimciler ile menşeviklerin kararsızlığı yüzünden rahatsızdır; biz bu partilerden kesinlikle kopuyoruz, çünkü onlar devrime ihanet etmişlerdir.
      Başka bir şey daha: Hemen ilhaksız bir barış önererek, müttefik emperyalistlerden ve tüm emperyalistlerden hemen koparak, hemen ya bir silah bırakışması, ya da bütün [sayfa 156] devrimci proletaryanın savunmaya katılmasını, ve devrimci demokrasi tarafından, devrimci demokrasinin yönetimi altında, gerçekten adil, gerçekten devrimci bir savaşın sürdürülmesini elde edeceğiz.
      Bu bildirgeyi okuduktan sonra, sözler değil kararlar, yazılı kararlar değil eylemler istedikten sonra, bütün kanadımızı fabrikalara ve kışlalara göndermeliyiz: onun yeri oralardadır, devrimin dirimsel gücü oralardadır, devrimin kurtuluşu oralardan gelecektir, Demokratik Konferansın itici gücü oralardır.
      Ateşli, heyecanlı söylevlerimizde, programımızı oralarda açıklamalı ve sorunu şöyle koymalıyız: Ya bu programın Konferans tarafından eksiksiz kabulü, ya da ayaklanma. Orta yol yoktur. Beklemek olanaksızdır. Devrim mahvolur.
      Sorun böylece konduktan sonra, tüm kanadımız fabrikalar ve kışlalarda toplanmış bulunduğundan, ayaklanmanın başlaması gereken zamanı kararlaştırabilecek bir durumda olacağız.
      Ve ayaklanmayı marksistler olarak, yani bir sanat olarak görmek için, aynı zamanda, bir dakika yitirmeksizin, ayaklanma müfrezeleri kurmayını örgütlemeli, güçlerimizi yerli yerine dağıtmalı, güvenilir alayları en önemli noktalara göndermeli, Aleksandra Tiyatrosunu kuşatmak, Piyer ve Pol kalesini[72] kuşatmak, genelkurmayı ve hükümeti tutuklamak, harp okulu öğrencilerine ve "vahşi tümen"e[73] karşı, düşmanı kentin dirimsel merkezlerine sokmaktansa, ölmeye hazır müfrezeleri göndermeliyiz; silahlı işçileri seferber etmeli, onları son ve amansız bir savaşıma çağırmak, telgraf ve telefonu aynı zamanda işgal etmeli, bizim ayaklanma kurmayımızı Telefon Merkezine yerleştirmeli, onu bütün fabrikalara, bütün alaylara, bütün silahlı savaşım merkezlerine, vb. telefonla bağlamalıyız.
      Bütün bunlar, kuşkusuz, yalnızca yaklaşık, ve yalnızca, yaşadığımız anda, eğer ayaklanma bir sanat olarak görülmezse, [sayfa 157] marksizme bağlı kalınamayacağı, devrime bağlı kalınmayacağı olgusunu aydınlatmaya yönelik şeylerdir.
     

13-14 (26-27) Eylül 1917 günleri yazıldı.
İlk kez 1921'de Proletarskaya Revolutsiya
2'de yayımlandı.
N. LENIN