KÜTÜPHANE |
LENIN
V. İ. LENİN
Ne Yapmalı?
(Hareketimizin Canalıcı Sorunları)[1]
1901 yazıyla Şubat 1902 arasında yazıldı
İlk kez, Mart 1902'de Dietz tarafından Stuttgart'ta yayınlandı
[Türkçe çevirisi Muzaffer Ardos tarafından yapılmıştır. Sol Yayınları, Mart
1977, Birinci Baskı]
SONUÇ
Rus sosyal-demokrasisinin tarihi, sınırları belli üç döneme ayrılır:
Birinci dönem, on yılı kapsar, aşağı yukarı 1884'ten 1894'e kadar. Bu
dönem, sosyal-demokrasinin teori ve programının yükselme, ve pekişme
dönemiydi. Yeni akımın Rusya'daki yandaşları sayıca çok azdı.
Sosyal-demokrasi bir işçi sınıfı hareketi olmaksızın varlığını
sürdürüyordu, ve bir siyasal parti olarak, gelişmesinin rüşeym
aşamasındaydı.
İkinci dönem, üç ya da dört yılı kapsar - 1894-1898. Bu dönemde
sosyal-demokrasi, sahnede, bir toplumsal hareket olarak, halk
yığınlarının bir atılımı olarak, bir siyasal parti olarak
göründü. Bu, hareketin çocukluk ve delikanlılık dönemidir. Aydın tabaka
narodizme karşı mücadele etme ve işçilerin arasına gitme genel çabası
içindeydiler; işçiler de grev hareketine katılma coşkusu içinde. Hareket
büyük ilerlemeler kaydetti. Liderlerin çoğunluğu, Bay N. Mihaylovski'ye
bir çeşit doğal sınır gibi görünen "otuzbeş yaşına" henüz varmamış olan
gençlerdi. Gençliklerinden ötürü, bunlar, pratik çalışmaya hazırlıklı
değildiler ve şaşılacak bir hızla sahneden uzaklaştılar. Ama çoğunlukla
eylemlerinin kapsamı çok genişti. Birçokları devrimciler olarak
düşünmeye Narodnaya Volya yandaşı olarak başlamışlardı. Hemen hepsi,
gençliklerinde terörist kahramanlara hayranlık duymuşlardı. O
kahramanlık geleneklerinin büyüleyici etkisinden kurtulmak için bir
mücadele gerekti, ve bu mücadeleye, Narodnaya Volya'ya sadık kalmaya
kararlı ve genç sosyal-demokratların derin bir saygı duydukları
kimselerle olan kişisel ilişkilerin kesilmesi eşlik etti. Bu mücadele,
genç liderleri, kendi kendilerini eğitmeye, her eğilimdeki gizli yazını
okumaya, ve legal narodizmin sorunlarını yakından incelemeye zorladı. Bu
mücadelede eğitilen sosyal-demokratlar ne yollarını aydınlatan marksist
teoriyi, ne de otokrasiyi devirme görevini "bir an bile" unutmadan işçi
sınıfı hareketi içine girdiler. 1898 ilkyazında partinin kurulması, bu
dönemin sosyal-demokratlarının en çarpıcı ve aynı zamanda da sonuncu
hareketi oldu.
Üçüncü dönem, gördüğümüz gibi, 1897'de hazırlanmıştı ve 1898'de kesin
olarak İkinci Döneme son verdi (1898-?). Bu, bir bölünme, dağılma ve
yalpalama dönemiydi. Delikanlılık çağındaki bir gencin sesi çatallaşır.
Ve işte böyle, bu dönemde Rus sosyal-demokrasisinin sesi de çatallaştı,
falsolu sesler çıkarmaya başladı - bir yandan, Bay Struve ve Bay
Prokopoviç'in, Bulgakov ve Berdyaev'in yazıları, öte yandan V. İ-n ve R.
M.'ninkiler, B. Kriçevski ve Martinov'unkiler. Ama herbiri
bir yanda dolaşıp duran ve gerileyenler, yalnızca liderlerdi; hareketin
kendisi büyümeye devam etti ve dev adımlarla ilerledi. Proleter mücadele,
işçilerin yeni katlarına sıçradı ve bütün Rusya'ya yayıldı; aynı zamanda,
dolaylı olarak, öğrenciler arasında ve nüfusun öteki kesimleri arasında
demokratik ruhun canlanmasını teşvik etti. Ama liderlerin siyasal
bilinci, kendiliğinden kabarmanin genişliği ve gücü karşısında boyuneğdi;
sosyal-demokratlar arasında başka bir tip egemen hale gelmişti - hemen
hemen sadece "legal" marksist yazınla yetişmiş militan tipi. Yığınların
kendiliğindenliği, liderlerden daha çok siyasal bilinç istedikçe, bu
tip, daha da yetersizleşti. Liderler, sadece teori bakımından ("eleştiri
özgürlüğü") ve pratik bakımdan ("ilkellik") geri kalmakla kalmadılar,
geri kalmışlıklarını bir sürü görkemli savlar ileri sürerek haklı
göstermeye çalıştılar. Sosyal-demokrasi legal yazında Brentano
yandaşları tarafından ve illegal yazında da kuyrukçular tarafından
trade-unionculuk derekesine düşürülüyordu. Özellikle
sosyal-demokratların "ilkel yöntemleri" sosyalist olmayan devrimci
eğilimlerin yeniden canlanması sonucunu verince, Credo programı
uygulanmaya başlanıyordu.
Eğer okur, Raboçeye Dyelo gibi bir gazete üzerinde gereğinden fazla
durduğum için beni kınarsa, kendisine şunu söyleyeceğim: Raboçeye Dyelo
bu üçüncü dönemin "ruhunu" en belirgin biçimde ifade ettiği için "tarihsel"
bir önem kazanmıştı. [105*] Dağınıklığı ve yalpalamayı, "eleştiricilik"e,
"ekonomizme" ve terörizme ödünlerde bulunmaya hazır oluşu temsil
edebilecek olan tutarlı R. M. değil, esen rüzgara göre yön değiştiren
Kriçevski'ler ve Martinov'lardı. Bu dönemin karakteristik özelliği, bazı
"mutlak" hayranlarının pratik çalışmaya küçümseme ile bakmaları değildir,
tam tersine, küçük çapta pratikçilikle teoriye karşı tam bir
umursamazlığın bileşimidir. Teoriyi bayağılaştırma girişimlerinde bu
dönemin kahramanlarının asıl tasası "büyük lafları" doğrudan doğruya
reddetme değildi. Bilimsel sosyalizm, bütün halinde bir devrimci doktrin
olmaktan çıktı, her yeni çıkan Alman ders kitabının
içeriğinin "serbestçe"
sulandırdığı bir bulamaç haline geldi; "sınıf mücadelesi" sloganı daha
geniş ve daha enerjik bir eyleme teşvik eden bir etken olmaktan çıktı, "iktisadi
mücadele siyasal mücadeleye kopmaz bağlarla bağlı bulunduğuna" göre, bir
çeşit merhem görevini yerine getirdi; parti düşüncesi, militan bir
örgütün yaratılması için bir çağrı olmuyor, tersine, bir tür "devrimci
bürokrasili" ve "demokratik" biçimlerle çocukça oynamayı haklı göstermek
için kullanılıyordu.
Üçüncü dönemin ne zaman sona ereceğini ve "bir çok belirtinin
müjdelediği" dördüncü dönemin ne zaman başlayacağını bilemeyiz.
Geçmişten bugüne ve kısmen de geleceğe geçiş halindeyiz. Ama bütün
gücümüzle inanıyoruz ki, dördüncü dönem, militan marksizmin pekişmesine
yolaçacak, Rus sosyal-demokrasisi bunalımdan tam ergenlik çağına erişmiş
olarak çıkacak ve oportünist artcının "nöbetini" en devrimci sınıfın
gerçek öncüsü "devralacaktır".
"Nöbetin devralınması" çağrısında bulunma anlamında ve yukarda
açıkladıklarımızı özetleyerek, ne yapmalı? sorusuna şu kısa yanıtı
veriyoruz:
Üçüncü Döneme Son Verin.
EK
İSKRA'YI RABOÇEYE DYELO İLE BİRLEŞTİRME GİRİŞİMİ
Bizim için geriye, Raboçeye Dyelo ile olan örgütsel ilişkilerinde
İskra'nın benimsediği ve sürekli uyguladığı taktikleri anlatmak kalıyor.
Bu taktikler İskra, n° l'de, "Yurtdışı Rus Sosyal-Demokratlar
Birliğindeki Bölünme" başlıklı makalede [106*] tam olarak açıklanmıştır.
Biz daha baştan, Partimizin Birinci Kongresinde partinin yurtdışı
temsilcisi olarak tanınan gerçek Yurtdışı Rus Sosyal-Demokratlar
Birliğinin iki örgüt halinde bölündüğü; partinin temsili sorununun
Paris'teki Uluslararası Kongre'de, Rusya'yı Uluslararası Sosyalist
Büro'da[82] temsil etmek üzere bölünmüş olan Yurtdışı
Birliğin her iki kesiminden birer kişi olmak üzere iki üyenin seçilmesi
ile ancak geçici ve koşullu olarak çözümlenmiş ve hâlâ askıda duran bir
sorun olduğu görüşünü benimsedik. Raboçeye Dyelo'nun temelde yanlış
olduğunu ilân ettik; ilke olarak kesinlikle Emeğin Kurtuluşu grubunun
yanında yer aldık ve aynı zamanda bölünmenin ayrıntılarına girmeyi
reddederek Yurtdışı Birliğin yaptığı hizmetleri yalnızca pratik çalışma
açısından dikkate aldık. [107*]
Bunun sonucu olarak, bizim politikamız, bir ölçüde, bir bekleme
politikasıydı. Ekonomizmin en kararlı muhaliflerinin Yurtdışı Birlik ile
birlikte çalışabileceğini, çünkü bu örgütün teori ve taktik konulardaki
temel sorunlar üzerine sözümona bağımsız bir tutum almaksızın Emeğin
Kurtuluşu grubu ile ilke olarak fikir birliği içinde olduğunu ilân
ettiğini söyleyerek, Rus Sosyal-Demokratlarının çoğunluğu arasında
egemen olan görüşlere ödün verdık. Takındığımız tutumun doğruluğu,
İskra'nın birinci sayısının çıkışıyla (Aralık 1900) hemen aynı zamanda,
üç üyenin, Birlikten ayrılarak "Uzlaştırma Grubu"nu kurmalarıyla ve şu
aşağıdaki örgütlere uzlaşma görüşmelerinde aracı olarak yardımcı
olacaklarını bildirmeleriyle dolaylı bir biçimde tanıtlandı.,1° İskra
örgütünün yurtdışı kesimine, 2° devrimci Sotsial-Demokrat örgüte,[83] ve
3° Yurtdışı Birliğe. Bu örgütlerden ilk ikisi derhal bunu kabul
ettiklerini bildirdiler; üçüncüsü ise öneriyi geri çevirdi. Geçen yılki
"Birlik" Konferansında bir konuşmacı, bu olgulara değindiğinde, Yurtdışı
Birliğin Yönetim Kurulu üyelerinden birinin bu önerinin reddedilmesinin
yalnızca Yurtdışı Birliğin Uzlaştırma Grubunun bileşiminden hoşnut
olmayışına dayandığını açıkladığı doğrudur. Bu açıklamayı
burada belirtmeyi bir görev saymakla birlikte, bunun yetersiz bir
açıklama olduğunu söylemekten de geri duramam; çünkü iki örgütün
görüşmelere başlamayi kabul ettiğini bilen Yurtdışı Birlik, onlara bir
başka aracı kanalıyla, ya da doğrudan doğruya yanaşabilirdi.
1901 ilkyazında, hem Zarya (n° 1, Nisan) ve hem de İskra (n° 4, Mayıs)
[108*] Raboçeye Dyelo ile açık polemiğe girdiler. İskra özellikle
Raboçeye Dyelo'nun "Tarihsel Bir Dönüş" adlı makalesine saldırdı;
Raboçeye Dyelo, Nisan ekinde, yani ilkyaz olaylarından sonra, terör
sorunu konusunda ve o sıra birçoklarının kapıldıkları "kan" çağrıları
konusunda istikrarsızlık göstermişti. Polemiklere karşın, Yurtdışı
Birlik, yeni bir "uzlaştırıcılar" grubu[84] aracılığıyla uzlaşma
görüşmelerinin başlamasına razı oldu. Adı geçen üç örgütün
temsilcilerinin Haziran'da yapilan ilk konferansı, Yurtdışı Birliğin İki
Konferans adlı broşürde, ve Yurtdışı Devrimci Birliğin de "Birlik"
Konferans Belgeleri adlı broşürde yayınladıkları çok ayrıntılı bir
"ilkelerde görüş birliği" temeli üzerinde bir anlaşma taslağı hazırladı.
Bu ilkelerde görüş birliğinin (çoğu kez Haziran Konferansı Kararları
olarak adlandırılır) içeriği, bizim genel olarak oportünizmin, özel
olarak da Rus oportünizminin her türlü belirtisinin en kesin bir biçimde
reddini birleşmenin mutlak koşulu yaptığımızı en açık bir biçimde ortaya
koymaktadır. 1. madde şöyledir: "Proleter sınıf mücadelesi içerisine
oportünizmi sokma yolundaki bütün girişimleri -ifadesini ekonomizmde,
bernştayncılıkta, millerandcılıkta, vb. bulan girişimleri- reddederiz."
"Sosyal-demokrat eylemlerin alanına ... devrimci marksizmin bütün
hasımlarına karşı ideolojik mücadele de dahildir" (4, c);
"Örgüt ve ajitasyon eyleminin her alanında, Sosyal-Demokrasi, Rus
proletaryasının ivedi görevinin otokrasiyi devirmek olduğunu bir an için
bile unutmamalıdır" (5, a); "... ajitasyon [ama -ç.] yalnızca
ücretli-emek ile sermaye arasındaki günlük mücadele temeli üzerinde
değil" (5, b); "... yalnızca iktisadi mücadele ve kısmi siyasal istemler
uğruna mücadele diye bir aşama... tanımıyoruz" (5, c); "... hareketin
gelişkin olmayan biçimlerinin ... ilkelliğini ve darlığını
ilkeselleştiren eğilimlerin eleştirilmesini, hareket için önemli
görüyoruz" (5, d). Harekete tamamen yabancı olan ve bu kararları
birazcık olsun dikkatlice okuyan bir kimse bile, bu kararların formüle
edilişlerinden de anlayacaktır ki, bunlar oportünist ve ekonomist
olanlara, otokrasiyi devirme görevini bir an için bile olsa unutanlara,
aşamalar teorisini kabul edenlere, darlığı ilke düzeyine çıkaranlara,
vb. karşı yöneltilmiştir. Emeğin Kurtuluşu grubu, Zarya ve İskra
tarafından Raboçeye Dyelo'ya karşı yürütülen polemikleri şöyle böyle
bilen bir kimse bile, bu kararların Raboçeye Dyelo'nun içine düşmüş
olduğu hataları bir bir çürüttüğünden bir an için olsun kuşku duyamaz.
Yurtdışı Birliğin bir üyesi, "Birlik" Konferansında kalkıp da, Raboçeye
Dyelo, n° 10'daki makalelerin Yurtdışı Birliğin gösterdiği yeni
"tarihsel dönüşün" sonucu olmayıp, kararın aşırı "soyutluğu"nun sonucu
olduğunu ilân ettiğinde, [109*] konuşmacılardan biri bu iddiayi, haklı
olarak, alaya almıştı. Soyut olmak bir yana, bu kararların inanılmaz
ölçüde somut olduğunu söylemişti: bunların "birisini yakalamaya
çalıştığı" ilk bakışta görülebilirdi.
Bu sözler, konferansta çok tipik bir olaya yolaçtı. Bir yandan
Kriçevski, bunun bizim kötü niyetlerimizi açığa vuran
("tuzak kurmak") bir dil sürçmesi olduğu inancıyla, "yakalamak"
sözcüğüne sarılarak, dokunaklı bir biçimde şöyle haykırdı: "Kimi
yakalamaya çalışıyorlar?" Alaylı bir biçimde "Evet kimi?" diyerek, bu
soruya Plehanov da katıldı. Kriçevski ise bunu, "Kavrama yeteneğinden
yoksun olan Yoldaş Plehanov'a yardımcı olayım" diyerek yanıtladı.
"Kendisine şunu açıklayayım ki, bu tuzak Raboçeye Dyelo'nun Yazıkurulu
için kurulmuştu [gülüşmeler], ama biz bu tuzağa yakalanmadık!" (Soldan:
"Daha da kötü ya!") Öte yandan, Borba grubunun (uzlaştırıcı bir grup)
bir üyesi, Yurtdışı Birliğin kararlarda yaptığı değişikliklere karşı
çıkarak ve bizim konuşmacımızı savunmak isteyerek, "yakalamak"
sözcüğünün, besbelli ki, polemiğin harareti içerisinde kazara
söylendiğini ilân etti.
Kendi payıma ben, bu sözün sorumlusunun bu "savunma"yı hiç de hoş
karşılayacağını sanmıyorum. "Birisini yakalamaya çalışmak" sözcüklerinin
"şaka olarak söylenmiş gerçek sözler" olduğunu düşünüyorum; biz Raboçeye
Dyelo'yu her zaman istikrarsızlıkla ve yalpalamakla suçladık, ve
yalpalamaya bir son vermek için doğal olarak, onu yakalamaya çalışmak
zorundaydık. Bunda en ufak bir kötü niyet belirtisi yoktur, çünkü
ilkelerde istikrarsızlık sorununu tartışmaktaydık. Ve Yurtdışı Birliği
öylesine yoldaşlığa yakışır bir biçimde yakaladık ki, [110*] bizzat Kriçevski ve Birliğin Yönetim Kurulu üyelerinden biri daha,
Haziran kararlarını imzaladılar.
Raboçeye Dyelo, n° 10'daki makaleler (bizim yoldaşlarımız bu sayıyı ilk
kez Konferans için geldiklerinde, toplantılar başlamazdan birkaç gün
önce görmüşlerdi), ilkyaz ile sonyaz arasındaki dönemde Yurtdışı
Birlikte yeni bir dönüşüm yer almış olduğunu açıkça gösteriyordu:
ekonomistler bir kez daha üstünlüğü ele geçirmişler ve esen her
"rüzgâra" göre yön değiştiren yazıkurulu, gene "en önde gelen
bernştayncıları" ve "eleştiri özgürlüğü"nü savunmaya,
"kendiliğindenliği" savunmaya ve Martinov'un ağzından siyasal
etkinliğimizin alanını "kısıtlama teorisini" (sözümona bu etkiyi daha da
karmaşıklaştırma amacıyla) va'zetmeye girişilmişti. Parvus'un, bir
oportünisti herhangi bir formülle yakalamanın zor olduğu yolundaki o çok
yerinde gözlemi doğru çıkmıştı. Bir oportünist her formüle kolayca
imzasını atar, ve onu aynı kolaylıkla terkeder, çünkü oportünizm demek,
kesin ve sağlam ilkelere sahip olmamak demektir. Oportünistler, bugün
oportünizmi getirme yolundaki bütün girişimleri reddetmişler, her türlü
darlığı reddetmişler, "otokrasiyi devirme görevini bir an için olsa bile
unutmamaya" ve "ajitasyonu yalnızca ücretli-emek ile sermaye arasındaki
günlük mücadele temeli üzerinde" yürütmeye, vb., vb. ciddi olarak söz
vermişlerdir. Ama yarın ağız değiştirecekler ve kendiliğindenliği ve
tekdüze günlük mücadelenin ilerlemesini savunma, elle tutulur sonuçlar
vaadeden istemler lehinde konuşma bahanesiyle eski hilelerine
döneceklerdir. n° 10'daki makalelerde, "Yurtdışı Birliğin ne geçmişte,
ne de şimdi, konferansta kabul edilen taslağın genel ilkelerine ters
düşen herhangi bir sapma görmediği" yolundaki iddiasını sürdürmekle (İki
Konferans, s. 26), Yurtdışı Birlik, olsa olsa, anlaşmazlık konusundaki
temel noktaları anlamakta tam bir yeteneksizlik (sayfa: 227) ya da
isteksizlik göstermiş olmaktadır.
Raboçeye Dyelo, n° 10'dan sonra, ancak tek bir şey yapabilirdik:
Yurtdışı Birliğin bütün üyelerinin bu makalelerle ve yazıkuruluyla görüş
birliği içinde olup olmadığını anlamak üzere, genel bir tartışma açmak.
Yurtdışı Birlik bizden özellikle bu yüzden hoşnut değildir ve bizi kendi
safları arasına ayrılık tohumları ekmekle, başka insanların işlerine
burnumuzu sokmakla, vb. suçlamaktadır. Bu suçlamalar elbette ki temelden
yoksundurlar, çünkü ne kadar hafif olursa olsun, esen her rüzgâra göre
"yön değiştiren" seçimle işbaşına gelmiş bir yazıkurulunda, her şey
rüzgârın yönüne bağlıdır, ve biz bu yönün ne olduğunu birleşmek
niyetinde olan örgüt üyeleri dışında kimsenin bulunmadığı özel
toplantılarda tanımladık. Yurtdışı Birlik adına Haziran kararlarında
yapılmak istenen değişiklikler, bir anlaşmaya varma yolundaki son
umutları da aldı götürdü. Bu değişiklikler ekonomizme doğru yapılan yeni
dönüşün ve Birlik üyelerinin çoğunluğunun Raboçeye Dyelo, n° 10 ile
görüş birliği içinde olduklarının belgesel kanıtıdır. Bu değişiklikler,
oportünizmin belirtilerine yapılan atıftan "ekonomizm" sözcüğünü
çıkarmak (bu sözcüğün "anlamının muğlak olduğu" gerekçesiyle; ama durum
buysa, o zaman yapılması gereken tek şey, bu yaygın hatanın niteliğinin
daha kesin bir biçimde tanımlanmasıydı), ve "millerandcılık" sözcüğünü
çıkarmaktı (oysa Kriçevski bunu Raboçeye Dyelo, n° 2-3, s. 83-84'te, ve
daha açık olarak Vorwärts'ta [111*] savunmuştu). Haziran kararlarının,
Sosyal-Demokrasinin görevinin "siyasal, iktisadi ve toplumsal baskının
bütün biçimlerine karşı proleter mücadelenin her belirtisine önderlik
etmek", böylelikle mücadelenin bütün (sayfa: 228) bu belirtilerine
sistem ve birlik kazandırmak olduğunu kesinlikle belirtmesine karşın,
Yurtdışı Birlik tümüyle gereksiz olan şu sözleri eklemiştir: "İktisadi
mücadele, yığın hareketinin güçlü bir dürtüsüdür" (kendi başına
alındığında, bu iddiaya karşı çıkılamaz, ama dar ekonomizmin varlığında
yanlış yorumlara fırsat yaratmamazlık da edemez). Dahası, hem "bir an
için bile" (otokrasiyi devirme amacını unutmak) sözcüklerinin
çıkartılmasıyla ve hem de "iktisadi mücadele, yığınları etkin siyasal
mücadele içine çekmenin en geniş uygulanabilirliğe sahip araçlarıdır"
sözcüklerinin eklenmesiyle, Haziran kararlarında "politika"nın düpedüz
daraltılması bile önerilmişti. Böyle düzeltmelerin önerilmesi üzerine,
bizim konuşmacılarımız, yeniden ekonomizme dönen ve kendileri için
yalpalama özgürlüğü elde etmek için uğraşan kimselerle görüşmeleri
sürdürmenin bir yararı olmayacağı düşüncesiyle, birbirlerinin peşi sıra,
söz almayı doğal olarak reddettiler.
"İskra'nın anlaşma için engel olarak gördüğü şey, Raboçeye Dyelo'nun
bağımsız niteliğinin ve özerkliğinin korunmasıydı, ki Birlik bunun
ilerideki anlaşmamızın dayanıklılığının sine qua non'u [112*] olacağını
düşünüyordu" (İki Konferans, s. 25). Bundan daha yanlış bir şey olamaz.
Bizim Raboçeye Dyelo'nun özerkliğine karşı hiç bir zaman planımız
olmadı. [113*] "Bağımsız nitelik"ten kasıt, teori ve taktiklerdeki
ilkesel sorunlar konusunda bağımsızlıksa, biz gerçekten de onun bağımsız
niteliğini tanımayı kesinlikle reddettik. Haziran kararları böyle bir
bağımsız niteliği kesinlikle reddetmektedir, çünkü böyle bir "bağımsız
nitelik", uygulamada, daha önce de işaret ettiğimiz (sayfa: 229) gibi,
her zaman, aramızda hüküm sürmekte bulunan ve parti açısından kabul ,
edilemez olan bölünmüşlüğü besleyen her türden yalpalamalar anlamına
gelmiştir. Raboçeye Dyelo, n° 10'daki makaleler, getirdiği
"değişiklikler" ile birlikte, onun bu türden bağımsız niteliğini korumak
dileğinde olduğunu açıkça göstermiş ve böyle bir dilek doğal ve
kaçınılmaz olarak bir kopuşa ve savaş ilânına yolaçmıştır. Ama Raboçeye
Dyelo'nun kendisini belirli yazınsal işlevlere vermesi anlamında, onun
"bağımsız niteliği"ni tanımaya hepimiz hazırdık. Bu işlevlerin
doğru-dürüst dağıtılması, doğal olarak, şunları gerektiriyordu: 1°
teorik bir dergi, 2° siyasal bir gazete, ve 3° herkesçe anlaşılabilir
makale derlemeleri ve broşürler. Raboçeye Dyelo, Haziran kararlarının
hedeflediği hatalarını bütün bütün terketmeyi içtenlikle istediğini,
ancak böyle bir işlev dağıtımına rıza göstererek tanıtlayabilirdi. Ancak
böyle bir işlev dağıtımıydı ki, her türlü sürtüşme olasılığıni ortadan
kaldırır, dayanıklı bir anlaşma yapılmasını etkin olarak güvence altına
alır, ve aynı zamanda da, hareketimizin yeniden canlanmasının ve yeni
başarılar elde etmesinin temeli olabilirdi.
Devrimci eğilim ile oportünist eğilim arasındaki nihai kopuşa "örgütsel"
koşulların değil, oportünistlerin oportünizmin bağımsız niteliğini
pekiştirmek ve Kriçevski'lerin ve Martinov'ların tezleriyle kafa
karışıklığı yaratmayı sürdürmek istemelerinin neden olduğu konusunda şu
anda hiç bir Rus Sosyal-Demokratı kuşku duyamaz.
NE YAPMALI?'YA İLİŞKİN BİR DÜZELTME
Ne Yapmalı? kitapçığının 141. sayfasında [114*] sözünü ettiğim
Uzlaştırma Grubu, yurtdışı sosyal-demokrat örgütleri uzlaştırma
girişiminde kendilerinin oynadıkları rol konusunda anlattıklarımda şu
düzeltmeyi yapmamı istediler: "1900'ün sonunda, Yurtdışı Birlikten, bu
grubun üç üyesinden yalnızca biri ayrıldı; ötekiler ise, 1901'de, ancak,
Uzlaştırma Grubunun önerdiği ve Yurtdışı İskra örgütü ve devrimci
Sotsial-Demokrat örgüt ile yapılacak bir konferans konusunda Birliğin
rızasını almanın olanaksızlığından emin olduktan sonra, ayrıldılar.
Yurtdışı Birliğin Yönetim Kurulu, Uzlaştırma Grubunu
oluşturan kişilerin aracı olarak hareket etmeye "yetkili olmadıkları"nı
ileri sürerek, ilkin bu öneriyi reddetti ve Yurtdışı İskra örgütü ile
doğrudan ilişki içine girmek istediğini belirtti. Ama çok geçmeden,
Yurtdışı Birliğin Yönetim Kurulu, Uzlaştırma Grubuna, Birlik içindeki
bölünme konusundaki raporu içeren İskra'nın ilk sayısının çıkmasından
sonra, kararını değiştirdiğini ve artık İskra ile ilişki kurmak
istemediğini bildirdi. Bunun ardından, Yurtdışı Birliğin Yönetim Kurulu
üyelerinden birinin, Birliğin bir konferansa razı olmayışına yalnızca
Uzlaştırma Grubunun bileşiminden hoşnut olmayışının neden olduğu
yolundaki sözleri nasıl açıklanabilir? Yurtdışı Birliğin Yönetim
Kurulunun geçen yılın Haziranındaki konferansa nasıl olup da rıza
gösterdiğini açıklamanın da aynı ölçüde zor olduğu doğrudur; çünkü
İskra'nın ilk sayısındaki makale, geçerliliğini hâlâ koruyordu ve
İskra'nın Yurtdışı Birliğe karşı olan 'olumsuz' tutumu, her ikisi de
Haziran Konferansı öncesinde çıkmış olan Zarya'nın ilk sayısında ve
İskra n° 4'te daha da güçlü bir biçimde ifade ediliyordu."
İskra, n° 19, 1 Nisan 1902 N. LENİN
MARksIST Asiv Lenin ne yapmali 8
|