V. İ. LENİN
Ne Yapmalı?
(Hareketimizin Canalıcı Sorunları)[1]
1901 yazıyla Şubat 1902 arasında yazıldı
İlk kez, Mart 1902'de Dietz tarafından Stuttgart'ta yayınlandı
[Türkçe çevirisi Muzaffer Ardos tarafından yapılmıştır. Sol Yayınları, Mart
1977, Birinci Baskı]
5. BÜTÜN RUSYA İÇİN BİR SİYASAL GAZETE "PLANI"
Bizi "teoriyi pratikten tecrit ederek onu cansız bir öğreti haline
getirme" eğilimiyle suçlayan B. Kriçevski (Raboçeye Dyelo, n° 10, s. 30) şöyle
yazıyor: "İskra'nın bu alanda yapmış olduğu en büyük hata, genel bir parti
örgütü konusunda ileri sürdüğü 'Planı'ydı" (yani "Nereden Başlamalı" adlı makale
[90*] ). Martinov, "İskra'nın, parlak ve eksiksiz düşüncelerin propagandasına
kıyasla günlük tekdüze mücadelenin ilerleyişinin önemini küçümseme eğilimi ...
bu gazetenin 4. sayısında çıkan 'Nereden Başlamalı' başlıklı makalede ileri
sürülen ve partinin (sayfa: 187) örgütlenmesi konusundaki planı ile doruğuna
ulaştı" (ibid., s. 61) diyerek, aynı düşünceyi yinelemektedir. Ve nihayet L.
Nadejdin de, son zamanlarda, bu "plana" karşı öfke korosuna katıldı ("plan"ın
tırnak içinde yazılması alaylı bir küçümsemeyi ifade etmek içindi). Elimize
henüz geçmiş olan Devrimin Arifesi başlıklı broşüründe (daha önce gördüğümüz
Svoboda, "Devrimci-Sosyalist Grup" tarafından yayınlanmıştır) şöyle yazıyor (s.
126): "iç bağlantısı Rusya çapında bir gazete tarafından sağlanan bir örgütün şu
anda sözünü etmek, masabaşı düşüncelerin ve masabaşı çalışmaların propagandasını
yapmaktır" ve bu "kitabiliğin" vb. belirtisidir.
Bu iki akım arasındaki yakınlığın kökenlerini siyaset ve örgütlenme
bölümlerinde gördüğümüz için, teröristlerimizin, "günlük tekdüze mücadeleninin
ilerleyişinin" savunucularıyla görüş birliğinde olmaları bizim için şaşırtıcı
değildir. Ama burada şu noktaya dikkat çekmek isteriz ki, Nadejdin, hoşuna
gitmeyen bir makaledeki düşünce silsilesini anlamaya bilinçli olarak çalışmış
olan ve isabetli yanıtlar vermeye çalışmış olan tek kişidir, oysa Raboçeye
Dyelo, konuyla doğrudan doğruya ilgili somut hiç bir söz söylememiş, ve gereksiz
demagojik saldırılarla sorunu karışık bir hale getirmekten başka bir şey
yapmamıştır. Bu iş pek zevkli olmasa da, ilkin bu Augias ahırlarını temizlemekle
uğraşmalıyız.
A. "NEREDEN BAŞLAMALI" MAKALESİNDEN KİM ALINDI?[75]
Raboçeye Dyelo'nun başımıza yağdırdığı sıfat ve ünlemlerden bazılarını
aktaralım. "Bir parti örgütünü gazete yaratmaz, tersine, gazeteyi parti örgütü
yaratır. ..." "Partinin üstünde duran, onun denetimi dışında ve kendi ajan
kadrosu sayesinde Partiden bağımsız olan bir (sayfa: 188) gazete. ..." "Nasıl
oldu da İskra, kendisinin de bağlı bulunduğu ve fiilen varolan sosyal-demokrat
örgütleri unuttu? ..." "Sağlam ilkelere ve bunlara denk düşen bir plana sahip
bulunanlar, partinin gerçek mücadelesinin yüksek düzenleyicileridirler ve
partiye kendi planlarını kabul ettirirler. ..." "Plan, bizim etkin ve canlı
örgütlerimizi, gölgeler diyarına sürüyor ve hayali bir ajanlar ağı kurmak
istiyor. ..." "Eğer İskra'nın planı uygulanmış olsaydı, biçimlenmekte olan Rus
Sosyal-Demokrat İşçi Partisinin bütün izleri silinmiş, olurdu. ..." "Bir
propaganda organı, bütün pratik devrimci mücadelenin denetim-dışı otokratik yasa
yapıcısı oluyor. ..." "Partimiz, özerk bir yazıkuruluna tamamıyla boyuneğme
önerisine nasıl tepki göstermelidir?" vb., vb..
Okurun yukardaki aktarmaların içeriği ve tonundan da anlayacağı gibi,
Raboçeye Dyelo, alınmıştır. Bu alınma, kendi hesabına değil, İskra'nın sözümona
gölgeler diyarına sürmek istediği ve izlerini ortadan kaldıracağı partimizin
örgütleri ve komiteleri adına bir alınmadır. Ne korkunç şey! Yalnız bu nokta
bize biraz tuhaf görünüyor. "Nereden Başlamalı" başlıklı makale, 1901'in
Mayısında yayınlandı. Raboçeye Dyelo'daki yazılar 1901'in Eylülünde çıkmıştır.
Şimdi ise 1902'nin Ocak ayının ortasında bulunuyoruz. Bu beş ay içinde (Eylülden
önce ve sonra) Partinin tek bir komitesi ve tek bir örgütü, kendilerini gölgeler
diyarına sürmek isteyen bu canavarı resmen protesto etmiş değildir; ama bu süre
içinde İskra'da ve birçok yerel ve yerel olmayan yayınlarda Rusya'nın her
tarafından gelen yüzlerce haber yayınlanmıştır. Nasıl oluyor da gölgeler
diyarına sürülecek olanlar bunun farkına varmadıkları ve İskra'ya alınmadıkları
halde, bir üçüncü şahls, kendisini bu bakımdan hakarete uğramış sayıyor?
Bunun açıklaması, komitelerin ve öteki örgütlerin gerçek çalışma içinde
olmalarında ve "demokrasicilik" (sayfa: 189) oynamamalarındadır. Komiteler,
"Nereden Başlamalı" başlıklı makaleyi okudular, bunun "kuruluşuna her yandan
girişilebilsin diye kesin bir örgütlenme planını hazırlama" çabası olduğunu
gördüler; ve bu "yanlar"dan hiç birinin bu mimari planın zorunluluğundan ve
doğruluğundan emin olmadıkça "onun inşasına kalkışmayı" düşünmeyeceğini çok iyi
bildiklerinden ve gördüklerinden, İskra'da şu aşağıda yer alan sözleri
söyleyenlerin aşırı cüretinden doğal olarak "alınmadılar" ve kendilerini
hakarete uğramış saymayı akıllarından geçirmediler; İskra'da denen şuydu: "Bu
sorunun ivedi ve önemli bir sorun olması karşısında, biz kendi hesabımıza,
hazırlanmakta olan bir broşürde daha ayrıntılı olarak geliştireceğimiz bir plan
taslağını, burada, yoldaşların dikkatine sunuyoruz." Konuya ciddi bir şekilde
yaklaşılacak olursa, yoldaşların kendilerine sunulan planı kabul etmeleri
halinde, bu plana "boyuneğdikleri" için değil, ortak dava için, zorunluluğuna
inandıkları için uygulayacaklarını, ve kabul etmemeleri halinde de, "taslağın"
(ne iddialı sözcük değil mi?) sadece bir taslak olarak kalıp unutulacağını
anlamamak mümkün müydü? Bir plan taslağına karşı sadece "çürüterek" ve
yoldaşlara bunu reddetmelerini öğütleyerek değil de, devrimcilikte deneyimsiz
olanları, planı hazırlayanlara karşı, sadece "yasalar koymaya" ve ortaya "yüksek
düzenleyiciler" olarak çıkmaya cüret ettikleri için, yani bir plan taslağı
önermeye cüret ettikleri için kışkırtarak mücadele etmek demagoji değil midir?
Eğer yerel militanları daha geniş görüşlere, hedeflere, planlara vb. yükseltme
yolundaki bir girişim karşısında, sadece bu görüşlerin yanlış oldukları ileri
sürülerek itiraz etmekle kalınmayıp, "yükselmemiz istendi" diye, bu yüzden,
kendimizi "hakarete uğramış" sayarsak, partimiz gelişip ilerleyebilir mi?
Nadejdin de planımızı "çürütmeye" kalkıştı, ama o, siyasal görüşlerinin
safdilliği ya da ilkelliğiyle (sayfa: 190) açıklanmayacak herhangi bir
demagojiye başvurmadı; bir "parti müfettişliği" kurmak niyetinde olduğumuz
iddiasına daha baştan kesin olarak karşı çıktı. Onun için Nadejdin'in plan
konusundaki eleştirisine yanıt verilebilir ve verilmelidir, oysa Raboçeye
Dyelo'ya yanıt vermeye değmez.
Ama "otokrasi" ve "boyuneğme" diye haykıracak kadar alçalmış olan bir
yazarın horlanması, böylelerinin okurların kafasında meydana getirdikleri
karışıklığı çözme ve okuru aydınlığa kavuşturma görevinden bizi azat etmez.
Burada "geniş demokrasi" gibi çekici sözlerin gerçek niteliğini herkes önünde
açıklayabiliriz. Komiteleri unutmakla, onları gölgeler diyarına sürmek
istemekle, ya da bu yolda çaba göstermekle vb. suçlanıyoruz. Gizlilik gerekleri
yüzünden okura komitelerle gerçek ilişkilerimiz konusunda hemen hemen hiç bir
bilgi veremezken, bu iddialara nasıl yanıt verebiliriz? Kalabalıkları kışkırtmak
için ağır suçlamalarda bulunan kimseler, arsızlıkları ve bir devrimcinin
kurmakta olduğu, ya da kurmaya çalıştığı ilişki ve bağlantıları herkesten
dikkatlice gizlemekle yükümlü olduğunu görmezden gelmeleri bakımından bizden
ileridedirler. Elbette ki, bu gibileriyle "demokratçılık" alanında rekabete
girişmeyi kesin olarak reddediyoruz. Partinin bütün sorunlarından haberdar
olmayan okura gelince, ona karşı görevimizi yerine getirmenin tek yolu,
kendisine olanı ve im Werden'i [91*] değil, olmuş olanın bir parçasını ve
geçmişe ait bir şey olarak söylenmesinde bir sakınca olmayanı anlatmaktır.
Bund, "gasp"ta [92*] bulunduğumuzu ima ediyor. Yurtdışı Birlik, bizi,
Partimizin bütün izlerini silmeye çalışmakla suçluyor. Baylar, kamuoyuna geçmişe
ait dört olguyu (sayfa: 191) anlattığımız zaman, ağzınızın payını almış
olacaksınız.
Birinci olgu. [93*] Partimizin kurulmasına ve Parti Kuruluş Kongresine
bir delege gönderilmesine doğrudan doğruya katılan Mücadele Birliğinin
üyelerinden biri, İskra grubunun bir üyesiyle, işçilere yönelik ve bütün
harekete hizmet edecek bir kitap dizisinin yayınlanması konusunda anlaşmaya
vardı. Kitap dizisini yayınlama girişimi sonuç vermedi, ve bu dizi için yazılan
broşürler, Rus Sosyal-Demokratlarının Görevleri ve Yeni Fabrika Yasası, [94*]
dolambaçlı bir yol izleyerek ve üçüncü şahısların aracılığıyla, yurtdışına
iletildi ve orada yayınlandı.
İkinci olgu. Bund Merkez Komitesi üyeleri, İskra grubunun bir üyesine,
Bund'un o sıra "Yazın Laboratuvarı" diye nitelendirdiği şeyin örgütlendirilmesi
önerisinde bulundu. Bu öneride bulunurken, bundcular, istedikleri yapılmadığı
takdirde hareketin çok gerileyeceğini söylediler. Bu görüşmelerin sonucu,
Rusya'da İşçi Sınıfı Davası [95*] broşürünün çıkması oldu.
Üçüncü olgu. Bund Merkez Komitesi, bir taşra kenti kanalından, İskra
grubunun bir üyesine, yeniden canlandırılan Raboçaya Gazeta'nın yayınını üzerine
alması önerisinde bulundu ve elbette ki olumlu yanıt aldı. Daha sonra öneri
değiştirildi: yazıkurulunun bileşimi hakkında yeni bir plan kabul edildiğinden,
sözkonusu yoldaşın gazeteye sadece yazılarıyla katkıda bulunması istendi.
Elbette bu öneriye de olumlu yanıt verildi. (Birer suretini sakladığımız)
makaleler gönderildi: "Programımız", ki bernştayncılığa karşı, legal yazının ve
Raboçaya Mysıl'ın (sayfa: 192) izlediği çizgide meydana gelen değişikliğe karşı
kesin bir protesto idi, "Şu Andaki Görevimiz" ("düzenli olarak çıkacak ve bütün
yerel gruplarla sıkı bağlar kuracak olan bir parti organının yayınlanması";
hüküm süren "amatörlüğün" zararları); "İvedi Bir Sorun" (ortak bir organın
yayınlanmasına girişilmezden önce, ilkin yerel grupların eylemini geliştirmenin
gerekli olduğu yolundaki itirazın incelenmesi; bir "devrimci örgütün" büyük
önemi ve "örgütlenme, disiplin ve gizlilik tekniğinin en yüksek noktaya kadar
geliştirilmesinin" gereği üzerinde direnme). [96*] Raboçaya Gazeta'nın yeniden
yayınlanması önerisi gerçekleştirilmedi, ve yazılar yayınlanmadı.
Dördüncü olgu. Partimizin ikinci olağan kongresini hazırlayan komitenin
bir üyesi, İskra grubundan bir üyeye kongrenin programını iletti ve İskra
grubunun yeniden canlandırılacak olan Raboçaya Gazeta'nın yazıkurulu olmasını
önerdi. Bu ilk adım, daha sonra, bu üyenin içinde bulunduğu komite ve Bund'un
Merkez Komitesi tarafından onaylandı. İskra grubu, kongrenin nerede ve ne zaman
toplanacağından haberdar edildi ve (bazı nedenlerden ötürü delege gönderip
gönderemeyeceğinden emin olmadığından) kongre için yazılı bir rapor hazırladı.
Rapor, salt, bir Merkez Komitesi seçilmesinin şimdiki gibi kesin bir dağınıklık
anında birlik sorununu çözememekle kalmayıp, yeni bir ani ve geniş kapsamlı
polis baskını halinde -ki, bu yeteri kadar gizlilik kurallarına uymayan bugünkü
çalışma koşullarında çok daha olasıdır- büyük bir fikri, partiyi kurma fikrini
bir kez daha tehlikeye atacağını; onun için bütün komiteleri ve bütün öteki
örgütleri, bunları pratik bir bağ ile gerçekten bağlayacak olan, hareketin
bütününün yönetimini üzerine alacak bir önderler grubunu gerçekten hazırlayacak
ve yeniden kurulacak (sayfa: 193) olan ortak gazeteyi desteklemeye çağırmakla
işe başlamak gerektiğini; komitelerin ve partinin, o zaman, bu grup büyüyüp
güçlenir güçlenmez, onu kolayca bir merkez komitesi haline getirebileceklerini
ifade ediyordu. Bir dizi polis baskını ve tutuklamaları yüzünden, kongre
toplanamadı ve rapor, bir komitenin temsilcilerinin de aralarında bulunduğu
sadece birkaç arkadaş tarafından okunduktan sonra, güvenlik nedenleriyle
yokedildi.
Bund'un bizim gaspçı olduğumuzu anıştırarak, ya da Raboçeye Dyelo'nun
bizi komiteleri gölgeler diyarina sürmeye niyetlenmekte, ve parti örgütü yerine
tek bir gazetenin öne sürdüğü düşünceleri yayan bir örgütü "koymak istemekle"
suçlayarak başvurdukları yöntemlerin niteliği konusunda kararı okur versin.
Evet, biz, komitelerin kendilerine, onlardan gelen sürekli çağrılara uyarak,
belirli bir ortak eylem planının kabul edilmesinin gereğini açıkladık ve
savunduk. Bizim Raboçaya Gazeta'da yayınlamak üzere kaleme alınan makalelerde ve
parti kongresine sunulan raporda üzerinde işlediğimiz bu plan, bu kez de
partinin (fiilen) yeniden kurulması inisiyatifini üzerine alacak kadar partide
nüfuzlu olan kimselerin çağrısı üzerine, parti örgütünün kendisi için
hazırlanmıştı. Ve parti örgütünün, partinin merkez organını bizimle birlikte
resmen yeniden kurmak için ardarda yapılan iki girişimin kesin olarak
başarısızlığa uğramasından sonradır ki, bundan sonraki üçüncü girişimde,
yoldaşlarımızın ellerinde bazı deneyim sonuçları olsun diye ve sadece tahminler
ve varsayımlarla yetinmesinler diye, resmi olmayan bir organı çıkarmayı birinci
görevimiz saydık. Şu anda bu deneyimin bazı sonuçları şimdiden gözler önündedir,
ve bütün yoldaşlar, bizim görevimizi doğru anlayıp anlamadığımızı ve bazılarına
"ulusal" sorundaki tutarsızlıklarının, bazılarına da ilke sorunundaki
yalpalamalarının kabul edilemezliğini gösterdik diye, salt bu nedenle, (sayfa:
194) yakın geçmişi bilmeyen kimseleri yanılgıya sürüklemeye çalışan kimseler
hakkında ne düşünmek gerektiğini doğru değerlendirebilirler.
B. BİR GAZETE KOLLEKTİF BİR ÖRGÜTLEYİCİ OLABİLİR Mİ?
"Nereden Başlamalı" başlıklı makale, özünde asıl bu sorunu koyuyor, ve
buna olumlu yanıt veriyor. Bizim bildiğimiz kadarıyla, bu sorunun özünü tahlil
etmeye girişmiş olan, bu sorunun olumsuz olarak yanıtlandırılması gerektiğini
tanıtlamaya kalkışmış olan biricik kimse, L. Nadejdin'dir, ve onun ileri sürdüğü
savları buraya tam olarak aktarıyoruz:
"... İskra'nın (n° 4) bütün Rusya'yı kapsayan bir gazetenin gereği
sorununu ele alması, bizi çok sevindirmiştir; ama bu görüşün, makalenin "Nereden
Başlamalı" başlığıyla uygunluk içinde olduğunu söyleyemeyiz. Hiç kuşku yok ki,
bu, son derece önemli bir konudur, ama ne bir gazete, ne bir bildiriler dizisi,
ne de bir bildirgeler yığını, devrim dönemlerinde militan bir örgütün
temellerini atamaz. Önemli olan güçlü yerel siyasal örgütler yaratma işine
girişmektir. Bizde eksik olan budur, yığınlar hemen hemen sadece iktisadi
mücadeleyi yürütürlerken, biz, esas olarak bilinçli işçiler arasında çalıştık.
İyi eğitilmiş güçlü yerel siyasal örgütler olmadan, en kusursuz biçimde
örgütlendirilmiş olsa da, bütün Rusya için bir gazete ne işe yarar? Bu,
tükenmeden alev alev yanan, ama kimseyi tutuşturmayan bir çalı olurdu! İskra
sanıyor ki, halk, bu gazetenin çevresinde ve onun adına girişilen eylemlerde
biraraya gelecek ve örgütlenecek. Ama bunların daha somut eylemler çevresinde
biraraya gelmesi ve örgütlenmesi daha kolay olmaz mı? Bu somut eylem şu olabilir
ve olmalıdır da: yerel gazetelerin yaygın biçimde kurulması, işçi güçlerinin
gösterilere şimdiden hazırlanması, yerel örgütlerin işsizler arasında sürekli
faaliyet (sayfa: 195) göstermesi (yorulmak bilmeden broşür ve bildirilerin
dağıtılması, mitinglerin düzenlenmesi, hükümete karşı protesto çağrıları vb.).
Yörelerde canlı siyasal eyleme girişmeliyiz, gerçek bir temel üzerinde birleşme
zamanı geldiğinde, bu birlik, suni bir gazete birliği olmayacak, kâğıt üzerinde
kalmayacaktır. Yerel çalışmaları Rusya ölçüsünde birleştirme işi, gazetelerin
başaracağı bir iş değildir!" (Devrimin Arifesi, s. 54.)
Bu veciz tiratta, yazarın, planımız hakkında edindiği yanlış fikri ve
genel olarak İskra'ya karşı ileri sürdüğü görüşün yanlışlığını en iyi belirten
sözlerin altını çizdik. İyi eğitilmiş güçlü yerel siyasal örgütler olmadan, en
kusursuz biçimde örgütlendirilmiş olsa da, bütün Rusya için en iyi gazete hiç
bir işe yaramaz. Bu, tamamen doğru. Ama bütün sorun şu ki, güçlü siyasal
örgütleri eğitebilmek için, bütün Rusya'yı kapsayan bir gazeteden başka araç
yoktur. Yazar İskra'nın "Plan"ını ortaya koymazdan önce yaptığı en önemli
açıklamayı gözden kaçırmış: "Bütün güçleri birleştirebilecek ve hareketin sadece
lafta değil, gerçekten yöneticisi olabilecek bir devrimci örgütün, yani her
protesto hareketini ve her kaynaşmayı her an desteklemeye hazır, ve bunlardan
kesin mücadeleyi verebilecek olan savaş güçlerini inşa etmek ve sağlamlaştırmak
için yararlanabilen bir örgütün kurulması" zorunludur. Şimdi, diye devam ediyor
İskra, Şubat ve Mart olaylarından sonra, herkes, ilke olarak, bu konuda görüş
birliğindedir; ama bize gerekli olan sorunun ilke olarak çözümü değil, fiilen
çözümüdür. Herkesin her yönden derhal inşasına girişebileceği kesin bir inşa
planını derhal ortaya koymalıyız. Oysa, fiili çözümden bizi gerilere, ilkede
doğru olan, tartışılmayacak kadar doğru olan, ama geniş işçi yığınları için
kesin olarak yetersiz ve anlaşılmaz olan o büyük "güçlü siyasal örgütleri
eğitmeye" doğru çekmek istiyorlar! Sorunumuz bu değildir değerli yazar. (sayfa:
196) Sorun, eğitimin nasıl yapılacağı ve bunun nasıl başarılacağıdır.
"Yığınlar hemen hemen sadece iktisadi mücadeleyi yürütürlerken, biz esas
olarak bilinçli işçiler arasında çalıştık" demek doğru değildir. Sorunu bu
biçimde koyarsak, savunulan tez, Svoboda'nın alışılagelen ama özünde yanlış olan
ve bilinçli işçiler ile "yığınları" karşı karşıya getiren tezine indirgenir. Son
yıllarda, bilinçli işçiler bile "hemen hemen sadece iktisadi mücadele
yürütmüşlerdir". Birinci nokta bu. Öte yandan, biz, hem bilinçii işçiler
arasında ve hem de aydınlar arasından bu mücadele için önderlerin eğitilmesini
sağlamadıkça, yığınlar hiç bir zaman siyasal mücadeleyi yürütmeyi
öğrenemeyeceklerdir. Böyle önderler, ancak siyasal yaşamımızın bütün her günkü
yönlerini, çeşitli sınıfların çeşitli nedenlerle bütün protesto ve mücadele
girişimlerini sistemli olarak değerlendirerek eğitimlerini sağlayabilirler. Onun
için "siyasal örgütlerin inşası"ndan sözetmek ve aynı zamanda siyasal bir
gazetenin "kırtasiye işini", "yörelerdeki canlı siyasal eylem"le karşı karşıya
getirmek, sadece gülünçtür. İskra bir gazete kurma yolundaki "planını", işsizler
hareketini, köylü ayaklanmalarını, zemstvo halkı arasındaki hoşnutsuzluğu,
"çarcı bir başıbozuğun kudurganlığı karşısında halkın öfkesini" vb.
destekleyecek bir "militan hazırlık" yaratma yolundaki "plana" uygun hale
getirmiştir. Hareketi biraz olsun tanıyanlar, yerel örgütlerin büyük
çoğunluğunun bu gibi şeyleri hiç bir zaman akıllarından bile geçirmediklerini;
burada işaret edilen "canlı siyasal eylem" olanaklarının birçoğunun, tek bir
örgüt tarafından bile hiç bir zaman gerçekleştirilmediğini; örneğin zemstvo
aydınları arasındaki hoşnutsuzluğun ve protestonun büyümesine dikkati çekmenin,
Nadejdin'de ("Hey Tanrım, bu gazete zemstvo halkı için mi çıkmaktadır?" -
Devriminin Arifesi, s. 129), ekonomistler (sayfa: 197) arasında (İskra'ya n°
12'deki mektup) ve pratik içinde çalışanlar arasında dehşet ve şaşkınlık
yarattığını çok iyi bilirler. Bu koşullar altında, "işe başlamak" ancak
insanları bütün bunlar üzerinde düşünmeye, çeşitli kaynaşma ve etkin mücadele
belirtilerini özetlemeye ve genelleştirmeye teşvik etmekle mümkündür.
Sosyal-demokrat görevlerin soysuzlaştırıldığı zamanımızda, "canlı siyasal
eylem"e başlamanın tek yolu, canlı siyasal ajitasyonlardır, bunu da, sık sık
çıkan ve düzenli biçimde dağıtılan Rusya için bir gazetemiz olmadıkça
sağlayamayız.
İskra "planına" "kitabiliğin" belirtisi olarak bakanlar, bu planın özünü
hiç anlayamamışlardır ve şu an için en uygun araç olarak önerilen şey ile amacı
birbirine karıştırmışlardır. Böyleleri, planın canlı bir açıklamasını sunabilmek
için yapılan iki kıyaslamayı inceleme zahmetine katlanmamışlardır. İskra şöyle
yazmıştır: Bütün Rusya için bir siyasal gazetenin yayınlanması ana çizgi
olmalıdır: bu çizgiyi izleyerek bu örgütü (yani her protesto hareketini ve her
kaynaşmayı her an desteklemeye hazır devrimci örgütü) durmadan geliştirebilir,
derinliğine ve genişliğine güçlendirebiliriz. Lütfen söyleyiniz, duvarcıların,
şimdiye kadar görülmedik büyüklükte kocaman bir yapının çeşitli bölümlerine
tuğlaları yerleştirdikleri zaman, tuğlaları koyacakları doğru yerleri
bulmalarında onlara yardımcı olsun,diye, ortak işin nihai amacını kendilerine
göstersin diye, sadece her tuğlayı değil, önceden ve sonradan konulan tuglalara
harçla yapıştırıldığı zaman tam ve kesin bir çizgi teşkil edecek her tuğla
parçacığını bile kullanabilmek için, bir ipten yararlanmaları "kırtasiyecilik"
midir? Ve biz, parti yaşamımızda, tuğlalarımızın ve duvarcılarımızın bulunduğu,
ama herkesin görebileceği ve izleyebileceği o kılavuz çizgisinden yoksun
bulunduğumuz böyle bir dönemden geçmiyor muyuz? Varsınlar böyle bir çizgi
çiziyoruz diye, komuta etmek (sayfa: 198) istediğimizi haykırsınlar. Eğer biz
komuta etmek isteseydik, gazetemizin başlığına, "İskra, n° l" değil, bazı
yoldaşların istedikleri gibi, ve yukarda anlatılan olaylardan sonra bunu yapmaya
pekâlâ hakkımız olduğu gibi, "Raboçaya Gazeta, n° 3" yazardık baylar. Ama biz,
bunu yapmadık. Bütün sahte sosyal-demokratlara karşı uzlaşmaz bir savaş
verebilmek için ellerimizin serbest kalmasını istedik; doğru olarak çizilmesi
koşuluyla, çizdiğimiz çizgiye, resmi bir organ tarafından çizildiği için değil,
doğru olduğu için saygı duyulmasını istedik.
"Yerel eylemi merkezi organlarda birleştirme sorunu kısır bir döngüdür"
diyor Nadejdin; "Birleşme, öğelerinin türdeşliğini gerektirir, ve türdeşliği de
ancak birleştiren bir şey yaratır; ama birleştirici öğe, şu anda hiç de
türdeşlikleriyle övünemeyecek olan güçlü yerel örgütlerin ürünü olabilir." Bu
gerçek, güçlü siyasal örgütler eğitmemiz gerektiği gerçeği kadar saygıdeğer ve
çürütülmezdir. Ve aynı ölçüde içi boş gerçektir. Her sorun "bir kısır döngüdür",
çünkü, bir bütün olarak siyasal yaşam sonsuz sayıda halkalardan meydana gelen
sonsuz bir zincirdir. Siyaset sanatının tamamı, elimizden koparılıp alınması en
güç olan halkayı, belirli bir anda en önemli olan halkayı, onu elinde tutana
bütün zincire sahip olmayı en çok güvence veren halkayı bulmaktan ve ona
olabildiğince sıkı bir biçimde sarılmaktan ibarettir. [97*] Eğer deneyimli bir
duvarcılar ekibimiz olsaydı, ve bunlar kılavuz ipi olmadan tuğlaları tam
gerektiği gibi yerleştirebilecek kadar (ki bu, soyut olarak konuştuğumuzda, hiç
de olanaksız bir şey değildir) birlikte çalışmayı öğrenmiş olsalardı, o zaman
belki de başka bir halkaya sarılabilirdik. Ama ne (sayfa: 199) yazık ki,
şimdilik ekip halinde çalışmak için eğitilmiş deneyimli duvarcılarımız yok,
tuğlalar çok zaman hiç de gerekmeyen yerlere konuyor, genel çizgiye uygun
şekilde duvar örülmüyor, ve tuğlalar o kadar dağınık durumda ki, düşman, yapıyı,
tuğladan değil de, kumdan yapılmışçasına paramparça edebilir.
Bir başka kıyaslama: "Bir gazete, sadece bir kolektif propagandacı ve
kolektif ajitatör değil, aynı zamanda kolektif bir örgütleyicidir de. Bu
bakımdan, yapım halindeki bir binanın çevresinde kurulan iskeleye
benzetilebilir; yapının dış kenarlarını belirtir ve yapıcıların birbirleriyle
temasını, işbölümünü ve örgütlü çalışmalarının meydana getirdiği ortak sonuçları
görmelerini sağlar." [98*] Bunun, masabaşı yazarının kendi rolünü abartmasıyla
herhangi bir benzerliği var mi? İskele, asıl yapı için gerekli değildir, daha
ucuz malzemeden yapılır, geçici olarak kurulur, ve yapının dış kısmı tamamlanır
tamamlanmaz sökülerek yakacak odun yerine kullanılır. Devrimci örgütlerin
yapısına gelince, deneyim gösteriyor ki, bunlar, bizde, 1870'lerin gösterdiği
gibi, bazan iskelesiz de kurulabiliyorlar. Ama şu anda, iskeleyi kurmadan, bize
gerekli olan yapıyı yükseltmemiz olasılığını düşünemeyiz bile.
Nadejdin, şu sözleriyle, bu görüşe katılmıyor; "İskra sanıyor ki, halk,
bu gazetenin çevresinde ve onun adına girişilen eylemlerde biraraya gelecek ve
örgütlenecek. Ama bunların daha somut eylemler çevresinde biraraya gelmesi ve
örgütlenmesi daha kolay olmaz mı?" Gerçekten de, "daha somut eylemler çevresinde
çok daha kolay olacak". Bir Rus atasözü söyle der: "Kuyuya tükürme, gün (sayfa:
200) gelir suyunu içersin." Ama öyleleri var ki, içine tükürülen kuyudan su
içmekte bir sakınca görmüyorlar. Bizim görkemli legal "Marksizm
Eleştiricilerimiz" ve Raboçaya Mysıl'ın illegal hayranları daha somut bir şey
adına ne adilikler söylememişlerdir ki! Darlığımızla, inisiyatiften
yoksunluğumuzla, duraksamalarımızla, hareketimiz ne kadar da kısıtlıdır; ve
bütün bunları haklı göstermek için ileri sürülen geleneksel sav, "daha somut her
şeyin çevresinde biraraya gelmenin çok daha kolay olduğu" savıdır! Ve Nadejdin,
-ki, kendisinin "yaşam gerçekleri" konusunda özellikle keskin bir duyguya sahip
olduğunu sanır, "masabaşı" yazarları acımasızca lanetler ve (nüktedan bir kişi
pozlarında) İskra'yı her yerde ekonomizm görme zaafıyla suçlar ve kendisini de
ortodoks eleştiriciler arasındaki bölünmenin çok üzerinde görür- öne sürdüğü
savlarla kendisini öfkelendiren darlığa katkıda bulunduğunu ve içine en çok
tükürülen kuyudan su içtiğini görememektedir! Darlığa karşı en içten öfke, buna
kananları kurtarmak için duyulan en içten istek, yeterli değildir; hele öfkeye
kapılan yelkensiz, dümensiz, rüzgârların keyfine göre seyrederse ve tıpkı
1870'lerin devrimcileri gibi, "kendiliğindenlik" ile "kızıştırıcı teröre",
"kırsal teröre" ve "tehlike çanlarını çalmaya" vb. sarılırsa. Çevresinde
biraraya gelip örgütlenmenin "çok daha kolay" olacağını sandığı şu "daha somut"
eylemlere bir gözatalım: l° yerel gazeteler; 2° gösteriler için hazırlıklar; 3°
işsizler arasında çalışma. Hemen belli oluyor ki, bütün bunlar bir şey söyleme
bahanesiyle gelişigüzel yazılmış şeyler; çünkü hangi biçimde ele alırsak alalım,
bunlarda "biraraya gelmeye ve örgütlenmeye" özel olarak uygun herhangi bir şey
görmek saçmadır. Aynı Nadejdin, birkaç sayfa ötede, şöyle diyor: "Yörelerdeki
eylemin pek acınacak türden olduğu gerçeğini açıkça söylemek zamanı gelmiştir,
komiteler yapabileceklerinin onda-birini bile (sayfa: 201) yapmıyorlar...
Harekette uyum sağlayacak olan merkezlerimiz, şu anda, tamamıyla hayalidirler,
üyelerinin birbirlerine karşılıklı olarak generallikler bahşettikleri bir çeşit
devrimci bürokrasiyi temsil ederler; ve bu güçlü yerel örgütler kuruluna kadar
böyle sürüp gidecektir." Bu sözler, her ne kadar durumu biraz abartıyorsa da,
hiç kuşku yok ki birçok acı gerçeği içermektedir; ama Nadejdin'in yörelerdeki
eylemin acınacak durumu ile, yerel örgütlerle sınırlı olan parti militanlarının
eğitimden yoksunluğun kaçınılmaz sonucu olan dargörüşlülükleri arasındaki,
eylemlerinin sınırlı kapsamı arasındaki bağı göremediği söylenebilir mi?
Svoboda'da yayınlanan örgüt konusundaki makalenin yazarı gibi, o da, geniş bir
yerel basına (1898'den bu yana) geçişin nasıl ekonomizmin ve "ilkellik"in güçlü
bir şiddetlenmesinin eşliğinde olduğunu unutmuş mudur? "Geniş bir yerel basın"
doyurucu bir biçimde kurulabilseydi bile (pek istisnai durumlar dışında bunun
olanaksız olduğunu gösterdik) - böyle bir şey olsaydı bile, yerel organlar,
bütün devrimci güçleri otokrasiye karşı genel bir saldırı için ve birleşik
mücadelenin önderliği için "biraraya getirip örgütleyemez"di. Unutmayalım ki,
biz, burada sadece gazetenin "toparlayıcı", örgütlendirici önemini
tartışmaktayız, ve parçalanmayı savunan Nadejdin'e, bize acı bir alayla
yöneltmiş olduğu soruyu biz de sorabiliriz: "200.000 devrimci örgütleyici bize
miras olarak kaldı mı ki?" Üstelik İskra'nın planına karşı "gösteriler için
hazırlık" ileri sürülemez, şu nedenle ki, bu plan olabildiğince geniş
gösterilerin örgütlendirilmesini amaçlarından biri olarak içermektedir;
tartışılan konu pratik araçların seçimi konusudur. Bu noktada da, Nadejdin'in
kafası karışıktır, çünkü o, ancak "biraraya getirilmiş ve örgütlenmiş" olan
güçlerin, (şimdiye kadar, büyük çoğunlukla, kondiliğinden meydana gelmiş olan)
gösteriler için "hazırlanabileceklerini" gözden kaçırmıştır; (sayfa: 202) oysa
bizde asıl eksik olan şey, işte o biraraya getirme ve örgütlendirme yeteneğidir.
"İşsizler arasında çalışma." Gene aynı kafa karışıklığı; çünkü bu da seferber
edilmiş olan güçlerin eylem alanlarından birini teşkil eder, güçleri seferber
etmek için bir planı değil. Nadejdin'in burada da, parçalanmışlığımızın,
"200.000 örgütleyiciden" yoksunluğumuzun bize verdiği zararları ne kadar
küçümsediği şu olgudan da görülebilir: birçok kimse (Nadejdin de dahil) İskra'yı
işsizlik konusunda çok az haber verdiğinden ötürü ve kırsal yaşamın en sıradan
yönleri konusunda yayınladığı haberlerin gelişigüzel niteliğinden ötürü
suçlamışlardır. Bu suçlama haklıdır; ama burada, İskra, "günah işlemediği halde
günahkârdır". Biz kıra da bir "çizgi çekmeye" çalışıyoruz; ama orada hemen hemen
hiç bir yerde duvarcı yok; ve bize en sıradan olaylar konusunda bile bilgi veren
herkesi, bu alanda bizimle işbirliği yapacak olanların sayısını artıracağı ve
hepimize gerçekten önemli olan olayları seçmeyi öğreteceği umuduyla, teşvik
etmek zorundayız. Ama üzerinde eğitim yapabileceğimiz malzeme o kadar az ki,
bunu bütün Rusya için genelleştirmezsek üzerinde eğitim yapacak hiç bir şeyimiz
kalmaz. Hiç kuşku yok ki, Nadejdin'in ajitatör olarak yeteneklerine ve
serserilerin yaşamı konusundaki bilgisine aşağıyukarı sahip olan biri, işsizler
arasında ajitasyonuyla, harekete paha biçilmez hizmetlerde bulunabilirdi; ama
böyle biri, yığınlar arasında bulunan ve yeni çalışmalara girişme yeteneğinden
hâlâ yoksun olanlar da öğrenebilsinler diye, çalışması sırasında attığı her
adımdan Rusya'daki bütün yoldaşları haberdar etmedikçe kendi cevherini gizlemiş
olur.
Bugün istisnasız herkes, birleşmenin öneminden, "biraraya gelip
örgütlenmenin" gereğinden sözediyor; ama çoğunlukla bu birleşmenin nereden
başlanarak nasıl gerçekleştirilleceği konusunda kesin bir düşünce yok. (sayfa:
203) Belki de herkes kabul edecektir ki, eğer biz, diyelim ki belli bir kentte,
semt çevrelerini "birleştirirsek", bunun için ortak kurumlar meydana getirmek
gerekecektir, yani, sadece "birlik" gibi ortak bir unvanla yetinilmeyecek,
gerçekten ortak çalışma, malzeme, deneyim ve güç alış-verişi, sadece semtlere
göre değil, ama uzmanlaşma yoluyla kent ölçüsünde işbölümü gerekecektir. Herkes
kabul eder ki, koca bir gizli aygıt, tek bir semtin elbette hem para, hem de
insangücü bakımından "kaynaklarıyla" (ticari deyimi kullanarak) maliyetini
kurtarmayacaktır, ve bu dar alan, bir uzmanın yeteneklerini geliştirmesi için
yeterli olanak sağlamayacaktır. Ama aynı şey, birkaç kentin eylemlerinin uyumlu
kılınması için de geçerlidir; çünkü belirli bir yöre bile çok dar bir alan
olacaktır, ve böyle olduğunu bizim sosyal-demokrat hareketimizin tarihi
göstermektedir. Yukarda, bunu, siyasal ajitasyon ve örgütsel çalışma bakımından
ayrıntılı bir biçimde gösterdik. Bize en çok ve acil olarak gereken şey, alanı
genişletmek, kentler arasında düzenli ortak çalışma temeli üzerinde gerçek
bağlar kurmaktır, çünkü parçalanmışlık, insanları ezmektedir ve onlar dünyadan
habersiz, kimden neyi öğreneceğini bilmeden ya da nasıl deneyim edinildiğinden,
geniş eyleme girişme isteklerini nasıl tatmin edeceğinden habersiz, (bir İskra
muhabirinin kullandığı deyimle) "bir deliğe sıkışmış" durumdadırlar. Ancak bütün
Rusya'yı kapsayan, biricik düzenli girişim olarak eylemin en çeşitli
biçimlerinin sonuçlarını özetleyen ve böylelikle, bütün yolların Roma'ya gittiği
gibi, bir devrime giden bütün geçitler boyunca insanları yorulmadan ileriye
doğru yürümeye teşvik eden bir ortak gazetenin yardımıyla gerçek bağlar kurmaya
başlayabileceğimiz yolundaki iddiamda diretiyorum. Eğer sadece lafta birlik
kurmayacaksak, her yerel çevrenin diyelim ki güçlerinin dörttebirini ortak
davaya etkin olarak katılmak üzere (sayfa: 204) hemen seferber etmesi gerekir.
Ve gazete, yerel çevrelere bu davanın genel planını, kapsamını ve niteliğini
derhal iletecektir; [99*] bütün Rusya çapında girişilen harekette en çok duyulan
boşlukları, ajitasyonun yeterli olmadığı, ilişkilerin zayıf bulunduğu yerleri bu
çevrelere kesin olarak gösterecek ve belirli bir inceleme çevresinin geniş genel
mekanizmanın hangi küçük dişlisini onarabileceğine ya da onun yerine daha
iyisini koyabileceğine işaret edecektir. Henüz çalışmaya başlamamış olan ve işe
atılmak için sabırsızlanan bir inceleme çevresi, bu durumda, işe "sanayideki"
daha önceki gelişmelerden ya da sanayide egemen olan üretim yöntemlerinin genel
düzeyinden habersiz küçük bir atelyedeki tecrit olmuş zanaatçı gibi değil de,
otokrasiye karşı tüm genel devrimci saldırıyı yansıtan büyük bir girişimin bir
parçası olarak başlayabilir. Ve her çarkın işçiliği ne kadar kusursuz olur ve
ortak davanın değişik ayrıntılarında çalışan işçilerin sayısı ne kadar büyük
olursa, ağımız o ölçüde sıklaşır, ve polisin kaçınılmaz baskılarının
saflarımızda meydana getirdiği kargaşalık o ölçüde azalmış olur.
(Eğer çıkarılacak olan gazete, adına lâyık bir gazete ise, yani eğer düzenli
olarak çıkarılıyorsa, bir dergi gibi ayda bir değil, ama en azından ayda dört
kez çıkarılıyorsa) gazeteyi salt dağıtma işlevi bile fiili bağların kurulmasına
yardımcı olur. Şu anda, devrimci amaçlarla yapılan kentlerarası haberleşme çok
enderdir, her zaman ve her durumda, kural olmaktan çok, istisnadır. Ama eğer bir
gazetemiz olsaydı, böyle bir haberleşme kural olurdu, (sayfa: 205) ve bu,
elbette ki, sadece gazetenin dağıtımını sağlamakla kalmaz, (daha önemli olan)
deneyim, malzeme, güç ve kaynak alış-verişini de sağlardı. Örgütlenme
çalışmalarının kapsamı hemen genişler, ve bir yörede sağlanan başarı, öteki
yörelerin daha iyi çalışması için örnek olurdu; gazete ülkenin başka
kısımlarında çalışan yoldaşların kazanmış oldukları deneyimlerden yararlanma
isteği uyandırırdı. Yerel çalışmalar, şimdikinden çok daha zengin ve çeşitli
olurdu. Rusya'nın dörtbir yanından toplanan siyasal ve iktisadi teşhirler, bütün
mesleklerdeki ve gelişmenin bütün aşamalarındaki işçilere fikri gıda sağlardı;
bunlar, legal basındaki imaların, halk arasındaki konuşmaların ve "ayıbını
örtmeye çalışan" hükümet bildirilerinin ortaya çıkardığı çok çeşitli konular
üzerinde konuşmak ve okumak için malzeme ve fırsat sağlardı. Her kaynaşma, her
gösteri, bütün yönleriyle, Rusya'nın her yerinde değerlendirilir ve
tartışılırdı; bu ötekilerden geri kalmamak ve ötekilerden daha iyisini yapmak
özlemini doğururdu (biz sosyalistler, her türlü yarışmayı ve her türlü
"rekabeti" kesenkes reddetmeyiz!) ve ilkin bir bakıma kendiliğinden yapılmış
şeyi bilinçli olarak hazırlama, saldırı planını değiştirme vb. için belirli bir
yerdeki ya da belirli bir andaki uygun koşullardan yararlanma isteğini
uyandırırdi. Yerel çalışmanın bu yeniden canlanışı, aynı zamanda, her gösterinin
ya da bir yerel gazetenin her sayısının yayınlanışının sık sık yarattığı bütün
güçlerin umutsuzca, "ölçüsüzce" harcanmasının ve bütün güçlerin tehlikeye
atılmasının önünü alırdı. Bir yandan, polis, nerede arayacağını bilmediğinden,
"kökleri" bulmakta çok daha zorluk çekerdi; öte yandan, düzenli ortak çalışma,
adamlarımızı belli bir saldırının şiddetini ortak ordunun o bölümünün gücüne
göre ayarlamayı öğretirdi (böyle bir şeyi, bugün kimse düşünmemektedir, çünkü
saldırılar çoğunlukla (sayfa: 206) kendiliğinden olmaktadır); böyle bir düzenli
ortak çalışma, bir yerden bir yere sadece yazının değil, devrimci güçlerin de
"naklini" kolaylaştırırdı.
Bu güçler, bugün, sınırlı yerel çalışma denen muharebe alanında büyük
kayıplar vermektedir. Ama ele aldığımız koşullar altında, yetenekli bir
ajitatörü ya da bir örgütçüyü ülkeniri bir ucundan öteki ucuna nakletmek olanağı
olurdu ve bunu yapma fırsatı da durmadan doğardı. Yoldaşlar işe, parti çalışması
için, parti hesabına, kısa yolculuklarla başlayarak, geçimlerinin parti
tarafından sağlanmasına, profesyonel devrimciler haline gelmeye ve kendilerini
gerçek siyasal önderler olarak eğitmeye alışırlardı.
Ve eğer biz, yerel komitelerin, yerel grupların ve inceleme çevrelerinin
tamamının ya da büyük kısmının ortak davaya etkin olarak katılmalarını gerçekten
sağlayabilirsek, kısa bir zaman içinde bütün Rusya için onbinlerce basan ve
düzenli bir şekilde dağıtılan bir haftalık gazeteyi kurabiliriz. Bu gazete,
sınıf mücadelesinin ve yığınsal öfkenin her kıvılcımını körükleyerek, onu,
yaygın bir yangın haline getiren muazzam demirci körüğünün bir parçası haline
gelirdi. Henüz pek masum ve çok küçük, ama düzenli ve ortak olan bu çabanın
etrafında, sözcüğün tam anlamıyla denenmiş savaşçıların düzenli ordusu sistemli
olarak biraraya getirilir ve eğitilirdi. Bu genel örgütsel yapının iskelelerinde
ve merdivenlerinde, çok geçmeden, devrimcilerimizin saflarından çıkma
sosyal-demokrat Jelyabov'lar, ve işçilerimizin saflarından gelen Rus
Bebel'lerinin tırmandığını görürdük; ve böyleleri, seferber edilmiş ordunun
önündeki yerlerini alırlar ve Rusya'nın utancı ve lânetiyle hesaplaşmak üzere
tüm halkı harekete geçirirlerdi.
İşte biz bunun rüyasını görmeliyiz!
"Rüya görmeliyiz!" Bu sözcükleri yazıyorum, ve birdenbire bir korkudur
beni alıyor. Kendimi "Birlik (sayfa: 207) Konferansı"nin bir oturumunda
görüyorum ve karşımda Raboçeye Dyelo'nun editörleri ve yazarları oturuyorlar.
Martinov yoldaş ayağa kalkıyor, ve bana dönerek sertçe şöyle diyor: "İzninizle
şunu sorayım, özerk bir yazıkurulunun, daha önce parti komitesinin görüşünü
almadan rüya görmeye hakkı var mıdır?" Onun ardından Kriçevski yoldaş dikiliyor
(Plehanov yoldaşı çoktan beri derinleştirmiş olan Martinov yoldaşı, felsefi
bakımdan daha da derinleştirerek) daha da sert bir tonla: "Daha ileri gideceğim,
diyor, size soruyorum: bir marksistin, Marx'a göre insanlığın kendisine her
zaman çözebileceği görevler yüklediğini ve taktiğin partiyle birlikte büyüyen
parti görevlerinin büyümesinin bir süreci olduğunu bile bile, rüya görmeye hakkı
var mıdır?"
Bu korkunç soruları düşünmek bile beni titretiyor, ve bir tek şeyi
düşünüyorum: nereye saklanacağımı. Pissarev'in arkasında siper alsam nasıl olur?
Rüya ile gerçeklik arasındaki ayrılık konusunda Pissarev şöyle yazar:
"Ayrılık vardır, ayrılık vardır. Benim rüyam, olayların doğal akışının ötesine
geçebilir, ya da olayların doğal akışının hiç bir zaman gitmeyeceği bir
doğrultuya sapabilir. Birinci halde, rüyadan hiç bir kötülük gelmez; çalışan
insanın enerjisini destekler, güçlendirir bile. ... Böyle rüyalarda çalışma
gücümüzü çarpıtacak ya da felce uğratacak hiç bir şey yoktur. Tam tersine, eğer
insan böyle rüya görme yeteneğinden tamamen yoksun olsaydı, arasıra zihni
ilerilere atlayarak ellerinin henüz biçim vermeye başladığı ürünün tam ve
eksiksiz tablosunu gözünün önünde canlandıramasaydı, o zaman insani, sanat,
bilim ve pratik çaba alanında büyük ve zahmetli işlere girişmeye ve tamamlamaya
hangi itici gücün sürükleyeceğini düşünemem bile. ... Eğer rüya gören kimse,
rüyasına ciddi olarak inanırsa, yaşamı dikkatle gözler, gözlemlerini gökte
kurduğu şatolarla kıyaslarsa (sayfa: 208) ve eğer, genel olarak söylemek
gerekirse, rüyasının gerçekleşmesi için bilinçli olarak çalışırsa, rüya ile
gerçek arasındaki ayrılığın hiç bir zararı olmaz. Rüyalarla yaşam arasında bir
bağ varsa, her şey yolundadır."[78]
Ne yazık ki, bizim hareketimiz içinde, bu türden rüya görme çok azdır.
Ve bundan en çok sorumlu olan kimseler, aklıbaşında görüşleriyle, "somuta"
"yakınlıklarıyla" öğünenler, legal eleştiriciliğin ve illegal "kuyrukçuluğun"
temsilcileridirler.
C. BİZE GEREKLİ OLAN NASIL BİR ÖRGÜTTÜR?
Bütün söylenenlerden, okur, "plan-olarak-taktikler"imizin, hemen
saldırıya geçmeye çağrıyı reddettiğini; "düşman kalesinin etkin bir biçimde
kuşatılmasını" istediğini; ya da bir başka deyişle, bütün güçlerin kalıcı bir
ordunun toplanmasına, örgütlenmesine ve seferber edilmesine yöneltilmesini
istediğini görecektir. Raboçeye Dyelo'yu ekonomizmden birdenbire saldırı
çığğrtkanlığına ("Listok" Raboçego Dyela,[79] n° 6, Nisan 1901) atladığı için
alaya aldığımiz zaman, bu gazete elbette bizi "doktriner" olmakla, devrimci
görevimizi anlamamakla, ihtiyatlı olmayı öğütlemekle vb. suçladı. Biz bu
suçlamaların, tamamen ilkelerden yoksun olanlardan ve bütün tartışmalardan derin
bir "süreç-olarak-taktikler"den dem vurarak kaçanlardan gelmesine elbette hiç
şaşırmadık; tıpkı bu suçlamaların, kalıcı programlara ve taktik ilkelere
küçümseme ile bakan Nadejdin tarafından yinelenmesine de şaşmadıksa.
Tarihin kendi kendini yinelemediği söylenir. Ama Nadejdin, tarihin
kendini yinelemesi için her türlü çabayı harcıyor ve "devrimci eğitimi"
suçlayarak, "tehlike çanlarının çalınması" ve özel bir "devrimin arifesi görüşü"
(sayfa: 209) vb. konusunda bağırıp çağırarak Çakov'u taklit ediyor. Besbelli ki,
özgün tarihsel olay bir trajediyse onun kopyası bir komedi olacaktır, yolundaki
ünlü sözü unutmuş[80] Çakov'un propagandasıyla hazırlanan ve gerçekten dehşet
yaratan "dehşet yaratıcı" terör yoluyla gerçekleştirilen iktidari ele geçirme
girişimi, görkemli bir şeydi, oysa bu küçük Çakov'un "kızıştırıcı" terörü sadece
gülünçtür, özellikle bunu vasat insanlar örgütü düşüncesiyle desteklemeye
kalktığı zaman.
"Eğer İskra", diye yazıyor Nadejdin, "o kitabilik havasından bir
kurtulsaydı, bunların [örneğin İskra n° 7'de yayınlanan bir işçinin mektubu, vb.
gibi olayların] "saldırının" yakın, pek yakın olduğunu gösteren belirtiler
olduğunu ve şu anda [aynen böyle!] Rusya çapında bir gazeteye bağlı bir örgütten
sözetmenin masabaşı düşünceler ve masabaşı eylemler yaymak olduğunu görürdü. "Ne
akıl almaz bir karışıklık!" Bir yandan kızıştırıcı terör ve "ortalama insanlar
örgütü" savunuluyor ve bu yapılırken "daha somut" bir şey çevresinde, örneğin
yerel gazeteler çevresinde biraraya gelmenin "çok daha kolay" olduğu ileri
sürülüyor; öte yandan, bütün Rusya için bir örgütten "şu anda" sözetmenin,
masabaşı düşünceler yaymak olduğu iddia olunuyor, yani, daha açık söylemek
gerekirse, "şu anda" artık çok geç kalındığı söyleniyor! Ama "Yerel gazetelerin
geniş bir biçimde örgütlendirilmesi"nden ne haber - bunun için de artık çok geç
değil mi sevgili L. Nadejdin? İskra'nın görüşünü ve taktik çizgisini bununla
kıyaslayınız; kızıştırıcı terör saçmadır; bir ortalama insanlar örgütünden ve
yerel gazetelerin yaygın bir biçimde yayınlanmasından sözetmek, ekonomizme
kapıları ardına kadar açmak olur. Bütün Rusya'yı kapsayan tek bir devrimciler
örgütünden sözetmeliyiz; ve kâğıt üzerinde değil de gerçek saldırı başlayıncaya
dek bundan sözetmek için hiç bir zaman geç kalınmış olunmayacaktır.
"Evet", diye devam ediyor Nadejdin, "örgütlenme konusunda durumumuz hiç
de parlak değildir; evet, İskra, savaş güçlerimizin büyük kısmı gönüllülerden ve
isyancılardan meydana gelmektedir derken tamamen haklıdır. ... Güçlerimizin
durumunu soğukkanlılıkla doğru olarak değerlendirmemiz iyi bir şey. Ama,
yığınların hiç de bizim malımız olmadığını ve bu yüzden de askeri harekâta ne
zaman başlanacağını bizden sormayacaklarını, kendiliklerinden 'harekete
geçeceklerini' unutmak niye. ... Kalabalığın kendisi ilkel yıkıcı gücüyle
harekete geçtiği zaman, saflarına hep son derece sistemli örgütlenmeyi sokmaya
çalıştığımız, ama bir türlü başaramadığımız 'düzenli birlikler'in üstesinden
gelip onları safdışı edebilir." (italikler bizim.)
Şaşılası bir mantık! Asıl "yığınlar bizim malımız olmadığı" içindir ki
ani bir "saldırı" konusunda çığırtkanlık etmenin gereği yoktur, bu saçma bir
davranıştır; çünkü, saldırı, düzenli birliklerin hareketidir ve yığının
kendiliğinden atılımı olamaz. Kalabalığın düzenli birliklerin üstesinden gelmesi
ve onları safdışı etmesi mümkün olduğu içindir ki, sürekli birlikler arasında
"son derece sistemli örgütlendirme" çalışmamızla kendiliğinden atılıma mutlaka
"yetişmeliyiz", çünkü bu örgütlendirme işini ne kadar çok "başarırsak" düzenli
birliklerin kalabalık tarafından safdışı edilmeyip ileriye doğru kalabalığın
başında yürümesi şansları o ölçüde artar. Nadejdin yanılmaktadır, çünkü,
sistemli örgütlenme sırasında, birliklerin onları yığınlardan tecrit eden bir
şeyle uğraştığını sanmaktadır, oysa gerçekte birlikler, tamamıyla çok yönlü ve
her şeyi kucaklayan siyasal ajitasyonla, yani yığınların ilkel yıkıcı gücüyle
devrimciler örgütünün bilinçli yıkıcı gücünü birbirine yaklaştıran ve tek bir
bütün halinde birleştiren bir çalışma içerisinde bulunmaktadırlar. Siz, baylar,
kendi suçunuzu başkasına yükleme çabasındasınız. (sayfa: 211) Çünkü programına
terörü sokarak bir teröristler örgütünün kurulmasını isteyen, Svoboda grubunun
kendisidir, ve böyle bir örgüt, ne yazık ki henüz bizim malımız olmayan ve ne
yazık ki mücadeleye nerede ve nasıl girişeceklerini henüz bizden sormayan, ya da
pek seyrek soran yığınlarla birliklerimizin daha sıkı bağlar kurmasını gerçekten
önlerdi.
Ve Nadejdin, İskra'yı korkutmaya çalışarak, "Devrimin kendisinin de
geldiğini göremeyeceğiz", diye yazıyor, "nasıl ki, bizi hazırlıksız yakalayan
son olayların geldiğini görmedikse." Bu tümce, yukarıya aktarılan sözlerle
birlikte ele alındığında, Svoboda'nın icat ettiği "devrimin arifesi görüşü"nün
saçmalığını açıkça gösterir. [100*] Açıkça konduğunda, bu özel "görüş",
tartışmak ve hazırlanmak için "artık" çok geç olduğu sonucunu vermektedir.
"Kitabiliğin" çok değerli muhalifi, eğer durum buysa, "Teori [101*] ve Taktik
Sorunları" üzerine 132 sayfalık bir broşür yazmanın ne değeri vardı? Onun
yerine, içinde "Vurun Kafalarına!" özet çağrısının bulunduğu 132.000 bildiri
yayınlamak "devrimin arifesi görüşüne" daha yakışır bir davraniş olmaz mıydı?
İskra gibi ulus ölçüsünde bir siyasal ajitasyonu, (sayfa: 212)
programlarının, taktiklerinin ve örgütsel çalışmalarının temel taşı yapanlar,
devrimin geldiğini önceden görememe tehlikesini en azına indirmiş olanlardır.
Bugün Rusya'da bir uçtan bir uca Rusya çapındaki gazeteden yayılan bağlantılar
ağı örmekle uğraşanlar, sadece, ilkyaz olaylarını önceden görmekle kalmadılar,
üstelik bize, bu olayların geldiğini önceden haber verme olanağını sağladılar.
Onlar, İskra, n° 13 ve 14'te anlatılan gösterileri[81] de önceden gördüler, ve
bununla da yetinmeyip, kendiliğinden ayaklanan yığınların yardımına koşmanın ve,
aynı zamanda, gazete aracılığıyla, Rusya'daki bütün yoldaşların gösteriler
hakkında bilgi edinmelerini ve elde edilen deneyimden yararlanmalarını
sağlamanın kendi görevleri olduğu bilinciyle, bu gösterilere katıldılar. Ve bu
kimseler, eğer ömürleri yeterse, her şeyden önce ajitasyonda deneyim sahibi
olmamızı, her protesto hareketini (sosyal-demokratik biçimde) destekleme
yeteneğinde bulunmamızı ve aynı zamanda kendiliğinden hareketi dostların
hatalarından ve düşmanların tuzaklarından koruyarak yönetmemizi gerektiren
devrimin de geldiğini göreceklerdir.
Böylece ortak gazete için ortak çalışmayla kurulacak olan bütün Rusya
için bir gazetenin çevresinde bir örgütlenme planı üzerinde direnerek durmamızın
sonuncu nedenine gelmiş bulunuyoruz. Ancak böyle bir örgüttür ki, militan bir
sosyal-demokrat esnekliği, yani mücadelenin en çeşitli ve hızlı değişen
koşullarına hemen uyma yeteneğini, "bir yandan sayıca üstün olan ve güçlerini
bir noktada toplamış bulunan bir düşmanla açık alanda savaştan kaçınırken, öte
yandan düşmanın manevra yeteneksizliğinden yararlanarak en az beklediği yerde ve
anda ona karşı saldırıya geçme" [102*] yeteneğini sağlayacaktır. (sayfa: 213)
Parti örgütünü kurarken sadece patlamalara ve sokak çatışmalarına, ya da
"tekdüze günlük mücadelenin ilerleyişine" güvenmek büyük hata olur. Biz her
zaman günlük çalışmamızı yapmalıyız ve her zaman her şeye hazır olmalıyız, çünkü
çok kez patlama dönemleri ile durgun dönemlerin birbirinin yerini ne zaman
alacağını önceden kestirmek hemen hemen olanaksızdır. Bu değişmeleri önceden
görebildiğimiz hallerde de, bu öngörüden örgütümüzü yeniden kurmak için
yararlanamayız; çünkü otokratik bir ülkede böyle değişiklikler şaşılacak bir
hızla meydana gelir ve bazan bu değişiklikler, çarın yeniçerilerinin [103*] bir
gecelik baskınıyla olur. Ve devrimin kendisi de (görünüşe göre Nadejdin'lerin
sandığı gibi) tek bir hareket olarak değil, azçok güçlü patlamalar döneminin
azçok mutlak durgunluktaki dönemlerinin dizi halinde birbirinin yerini alması
olarak düşünülmelidir. Bundan ötürü, parti örgütümüzün eyleminin başlıca
içeriği, bu eylemin yoğunlaşma noktası, en güçlü patlama döneminde olduğu gibi
en durgun dönemde de mümkün ve mutlaka gerekli çalışma olmalıdır, yani Rusya'nın
bir ucundan bir ucuna birbiriyle bağlantılı, yaşamın bütün yönlerini aydınlatan,
ve yığınların olabildiğince geniş katları arasında yürütülen siyasal ajitasyon
çalışması olmalıdır. Ama öyle bir çalışma, bugünün Rusya'sında, sık sık
yayınlanan bütün Rusya için bir gazete olmadan düşünülemez. Bu (sayfa: 214)
gazete çevresinde kurulacak olan örgüt, buna katkıda bulunanların (sözcüğün
geniş anlamıyla, yani gazete için çalışanların tümünün) örgütü, her şeye, devrim
dalgasının "alçalış" dönemlerinde partinin onurunu, saygınlığını ve
yürekliliğini korumaktan, ulus çapındaki silahlı ayaklanmayı hazırlamaya,
zamanını saptamaya ve gerçekleştirmeye kadar her şeye hazır olacaktır.
Rusya'da pek olağan bir durumu gözünüzün önüne getiriniz: bir ya da
birkaç yörede yoldaşlarımızın tamamının polis tarafından toplanmasını. Bütün
yerel örgütleri birleştiren tek bir ortak, düzenli eylem yokluğunda, bu gibi
baskınlar, çok kez çalışmaların aylarca durması sonucunu vermektedir. Ama eğer
bütün yerel örgütlerin ortak bir eylemi olsaydı, o zaman, çok önemli bir
tutuklama halinde bile, iki-üç enerjik kişi birkaç hafta içinde ortak merkezle
ve, bildiğimiz gibi, şimdi bile hızla yerden fışkıran yeni gençlik çevreleriyle
bağ kurabilirdi. Ve arasıra tutuklamalarla darbelenen ortak eylem herkesçe
bilindiğinde, yeni çevrelerin ortaya çıkıp merkezle bağlantı kurmaları daha da
hızlı olurdu.
Öte yandan, gözünüzün önüne bir halk ayaklanmasını getirin. Bu konuda
düşünmemiz ve buna hazırlanmamız gerektiği konusunda herhalde artık herkes görüş
birliği içinde olacaktır. Ama nasıl? Merkez komitesi ayaklanmayı hazırlama
amacıyla, elbette bütün yörelere ajanlar atayamaz. Bir merkez komitesine sahip
bulunsaydık bile, Rusya'daki bugünkü koşullar altında bu komite bu gibi
atamalarla kesinlikle hiç bir şey başaramazdı. Ama ortak gazetenin kurulması ve
dağıtılması sırasında oluşacak ajanlar ağı, [104*] ayaklanma çağrısının
yapılmasını (sayfa: 215) "oturup beklemek" zorunda kalmaz, bir ayaklanma
durumunda en yüksek başarı olasılığını güvence altına alacak düzenli eylemi
yürütebilirdi. Böyle bir eylem, bir ayaklanma için çok önemli olan ve bizim
çalışan yığınların en geniş katları ve otokrasiden hoşnutsuz olan bütün
topiumsal katlarla olan bağlarımızı güçlendirirdi. Genel siyasal durumu doğru
bir biçimde değerlendirme yeteneğini, ve bunun sonucu olarak da, bir ayaklanma
için uygun anı seçme yeteneğini geliştirmeye hizmet edecek olan işte bu
eylemdir. Bütün yerel örgütleri, Rusya'nın tamamını harekete geçiren aynı
siyasal sorunlara, olaylara ve sonuçlara aynı anda tepki gösterme ve böyle
"olaylara" olabildiğince güçlü, uyumlu ve uygun bir biçimde tepki gösterme
bakımından eğitecek olan işte bu eylemlerdir; çünkü bir ayaklanma, özünde, tüm
halkın hükümete karşı en güçlü, en uyumlu ve en uygun "yanıtı"dır. Son olarak,
baştan başa tüm Rusya'daki bütün devrimci örgütleri birbirleriyle en sürekli, ve
aynı zamanda da en gizli bağlara sahip olma bakımından eğitecek, böylelikle
gerçek parti birliğini yaratacak olan işte bu eylemlerdir; çünkü böyle bağlar
olmaksızın, ayaklanmanın planını kolektif olarak tartışmak ve ayaklanmanın
arifesinde zorunlu hazırlık önlemlerini, en sıkı bir gizlilik içinde tutulması
gereken önlemleri almak olanaksızdır.
Tek sözcükle, "bütün Rusya için bir siyasal gazete planı", (gereği kadar
düşünmemiş olanların sandığı gibi) dogmacılığa ve kitabiliğe saplanmış masabaşı
(sayfa: 216) çalışması yürütenlerin emeğinin ürünü değildir, tam tersine, bu
plan, günlük olağan çalışmayı bir an bile unutmadan ayaklanmaya hemen bütün
yönlerden hazırlanabilmek için en pratik plandır.
MARksIST Asiv Lenin ne
yapmali 7