II MUHALEFET BLOKU'NUN TEMEL HATASI
İkinci soruna geliyorum, yoldaşlar, temel sorunda, devrimimizin karakteri ve perspektifleri sorununda muhalefetin temel hatasına geliyorum.
Partiyi Muhalefet Bloku'ndan ayıran temel sorun, ülkemizde sosyalizmin zaferinin mümkün olup olmadığı, ya da aynı anlama gelen, devrimimizin hangi karakteri taşıdığı ve hangi perspektiflere sahip olduğu sorunudur.
Bu sorun yeni değildir, başka şeylerin yanı sıra 1925 yılındaki Nisan Konferansı'nda, XIV. Parti Konferansı'nda, az çok ayrıntılı bir biçimde ele alınmıştır. Şimdi yeni bir durumda yeniden ortaya çıktı, ve bu soruyla çok ayrıntılı biçimde uğraşmak zorunda kalacağız. Bu arada Troçki ve Kamenev'in kısa süre önce, MK ve MKK'nın Ortak Plenumu'nda, Muhalefet Bloku üzerine tezlerde görüşlerinin yanlış yansıtıldığını iddia etmeleri olgusu karşısında, kendimi raporumda Muhalefet Bloku üzerine tezlerin içerdiği ilkeleri doğrulayan bir dizi belge ve alıntı aktarmak zorunda görüyorum. Peşinen özür diliyorum, yoldaşlar, ama böyle davranmak zorundayım.
Önümüzde üç soru var:
1 Ülkemizde sosyalizmin zaferi ülkemizin şimdilik tek proletarya diktatörlüğü ülkesi olduğu, proleter devrimin diğer ülkelerde henüz zafere ulaşmadığı, dünya devriminin temposunun yavaşladığı gözönüne alındığında mümkün müdür?
2 Eğer bu zafer mümkünse, o zaman bu tam, nihai zafer olarak tanımlanabilir mi?
3 Eğer bu zafer nihai olarak tanımlanamazsa, o halde nihai zafer olabilmesi için hangi önkoşullar gereklidir?
Tek ülkede, yani bizim ülkemizde sosyalizmin zaferi imkanı genel sorunu altında toparlanan üç soru bunlardır.
1 Ön Mütalâalar
Marksistler daha önceleri, diyelim ki geçen yüzyılın 40'lı yıllarında, 50'li ve 60'lı yıllarında, genel olarak henüz tekelci bir kapitalizmin olmadığı, kapitalizmin eşitsiz gelişme yasasının henüz keşfedilmediği ve keşfedilmesinin mümkün olmadığı, dolayısıyla tek tek ülkelerde sosyalizmin zaferi sorununun daha sonra konulduğu görüş açısından konulmadığı dönemde bu sorunu nasıl karara bağlıyorlardı? Hepimiz, Marx ve Engels'ten başlamak üzere biz Marksistler, o zamanlar, tek başına alınmış bir ülkede sosyalizmin zaferinin imkansız olduğu, sosyalizmin zaferi için bir dizi ülkede, en azından en gelişmiş ve en uygar bir dizi ülkede eşzamanlı bir devrimin zorunlu olduğu görüşünü savunuyorduk. Ve bu o zaman doğruydu. Bu görüşlerin karakterizasyonu için, Engels'in "Komünizmin İlkeleri" taslağından, bu sorunun tüm keskinliğiyle konduğu dikkate değer bir alıntı yapmak istiyorum. Bu taslak daha sonra "Komünist Manifesto"ya temel teşkil etmiştir. Bu taslak 1847 yılında yazılmıştır. İlk kez birkaç yıl önce yayınlanmış olan bu taslakta Engels şunları söyler:
"Bu devrim (yani proletaryanın devrimi. J.St.) yalnızca bir tek ülke
de cereyan edebilecek midir?
Yanıt: Hayır. Dünya pazarını yaratmış olmasıyla bile büyük sanayi, tüm dünya halklarını, özellikle uygar halkları birbirleriyle öyle bir bağ içine sokmuştur ki, her bir halk bir diğerinde olup bitenlere bağımlıdır. Ayrıca tüm uygar ülkelerde toplumsal gelişmeyi o ölçüde eşitlemiştir ki, tüm bu ülkelerde burjuvazi ve proletarya, toplumun tayin edici iki
sınıfı haline, bu ikisi arasındaki mücadele günün baş mücadelesi haline gelmiştir. Komünist devrim bundan dolayı salt ulusal değil, tüm uygar ülkelerde, ya-ni en azından, İngiltere, Amerika, Fransa ve Almanya'da eşzamanlı cereyan eden bir devrim olacaktır. Bu ülkelerden her birinde, şu ya da bu ülkenin daha gelişkin bir sanayiye, daha büyük bir zenginliğe, daha önemli bir üretici güçler kitlesine sahip olmasına göre, daha hızlı ya da daha yavaş gelişecektir. Bu yüzden Almanya'da en yavaş ve en zor, İngiltere'de en çabuk ve en kolay gerçekleştirilebilecektir. Dünyanın diğer ülkelerine de önemli bir etkide bulunacak ve onların şimdiye kadarki gelişme tarzını tamamen değiştirip çok hızlandıracaktır. O evrensel bir devrimdir ve bu yüzden de evrensel bir alana sahip olacaktır." (F. Engels, "Komünizmin İlkeleri", bkz. "Komünist Partisi Manifestosu", Devlet Yayınevi, 1923, s. 317, Rusça.)
Bu, geçen yüzyılın 40'lı yıllarında, henüz bir tekelci kapitalizm yokken yazılmıştır. Rusya'nın burada adının bile geçmemesi, Rusya'nın genelde yokluğu karakteristiktir. Ve bu tamamen anlaşılırdır, çünkü devrimci proletaryasıyla Rusya, devrimci güç olarak Rusya o sıralar yoktu, evet olamazdı da.
Burada, bu alıntıda, tekel-öncesi kapitalizm koşulları altında söylenmiş olanlar doğru muydu, Engels'in bunları yazdığı dönemde bunlar doğru muydu? Evet, doğruydu.
Bu tez bugün, yeni koşullar altında, tekelci kapitalizm ve proleter devrimi koşulları altında doğru mudur? Hayır, şimdi artık doğru değildir.
Eski dönemde, tekel-öncesi kapitalizm döneminde, dünyanın henüz finans grupları arasında paylaşılmamış olduğu, halihazırda paylaşılmış olanın şiddete dayalı yeniden paylaşımının kapitalizm için henüz bir yaşam sorunu haline gelmemiş olduğu, iktisadi gelişmenin eşitsizliğinin daha sonra olduğu gibi keskin biçimde ortaya çıkmamış olduğu, ortaya çıkmasının mümkün olmadığı, kapitalizmin çelişkilerinin henüz, gelişen kapitalizmi can çekişen kapitalizme dönüştüren ve tek tek ülkelerde sosyalizmin zaferi imkanını açan o gelişme aşamasına varmamış olduğu emperyalizm-öncesi dönemde bu eski dönemde Engels'in formülü tartışmasız doğruydu. Yeni dönemde, emperyalizmin gelişmesi döneminde, kapitalist ülkelerin eşitsiz gelişmesi emperyalist gelişmenin tayin edici faktörü haline geldiğinden, emperyalistler arasındaki kaçınılmaz çatışmalar ve savaşlar emperyalizm cephesini zayıflatıp bu cephenin tek tek ülkelerde yarılmasını mümkün kıldığından, Lenin tarafından keşfedilen eşitsiz gelişme yasası tek tek ülkelerde sosyalizmin zaferi teorisinin çıkış noktası haline geldiğinden bu koşullar altında Engels'in eski formülü artık doğru değildir, bu koşullar altında onun yerine mutlaka, tek ülkede sosyalizmin zaferinin mümkün olduğunu ifade eden bir başka formül geçirilmelidir.
Marx ve Engels'in eserinin sürdürücüsü olarak Lenin'in büyüklüğü tam da, Marksizm'in lafzına asla köle olmayışında yatar. Araştırmalarında o, Marx'ın tekrar tekrar belirttiği, Marksizm'in bir dogma değil, bir eylem kılavuzu olduğu direktifine bağlı kaldı. Lenin bunu biliyordu, Marksizm'in lafzı ile özünü kesinlikle birbirinden ayırdı ve Marksizm'i asla bir dogma olarak görmedi, bilakis temel yöntem olarak Marksizm'i kapitalist gelişmenin yeni koşullarına uygulamaya çalıştı. Lenin'in büyüklüğü işte tam da açıkça ve dürüstçe, yalpalamadan, bütün ülkelerdeki oportünistlerin, oportünist eserlerini Marx ve Engels'in adını kullanarak haklı çıkarma çabasıyla eski formüle sarılacaklarından korkmadan, tek tek ülkelerde proleter devrimin zaferinin mümkün olduğunu söyleyen yeni formülün zorunluluğu sorununu ortaya koymasındadır.
Öte yandan, dâhi birer düşünür olmalarına rağmen, Marx ve En-gels'den, gelişmiş tekelci kapitalizmden 50-60 yıl önce, tekelci, emperyalist kapitalizm döneminde ortaya çıkan proleter sınıf mücadelesinin bütün olanaklarını tam olarak önceden görmelerini talep etmek de tuhaf olurdu.
Ve Lenin'in, Marksist yöntemden yola çıkarak, Marksizm'in lafzına sarılmadan, Marx ve Engels'in eserini sürdürdüğü ilk durum bu değildir. Bir başka benzer durumu, yani proletarya diktatörlüğü sorununu düşünüyorum. Bilindiği gibi Marx bu sorunda, eski devlet aygıtının parçalanması ve yeni bir aygıtın, yeni proleter devlet aygıtının yaratılması olarak proletarya diktatörlüğünün kıta ülkelerinde sosyalizme doğru gelişmede zorunlu bir aşama olduğu düşüncesini ifade etmiş; bunu yaparken, Marx'ın açıkladığı gibi militarizmin ve bürokrasinin güçsüz ya da hiç gelişmemiş olduğu ve bu yüzden bir başka yoldan, "barışçıl" bir yoldan sosyalizme geçişin mümkün olabileceği İngiltere ve Amerika için bir istisnayı geçerli saymıştı. Yetmişli yıllarda bu tamamen doğruydu. (Ryazanov: "Bu o zaman da doğru değildi.") Bu tezin, militarizmin İngiltere ve Amerika'da daha sonra olduğu kadar gelişmiş olmadığı yetmişli yıllarda, tamamen doğru olduğunu sanıyorum. Bu tezin doğru olduğunu, Lenin yoldaşın "Aynî Vergi Üzerine"[91] broşürünün bilinen bölümüne bakarak kavrayabilirdiniz, orada Lenin, proletaryanın çoğunluğu oluşturduğu, burjuvazinin uzlaşmalar yapmaya alışık olduğu, militarizmin ve bürokratizmin zayıf olduğu bir ülke olarak yetmişli yıllar İngiltere'si için, sosyalizmin proletarya ile burjuvazi arasında bir anlaşma yoluyla gelişmesini imkansız saymaz. Geçen yüzyılın 70'li yıllarında doğru olan bu kez ama, 19. yüzyıldan sonra, İngiltere'nin kıtanın herhangi bir başka ülkesinden eğer daha militarist değilse daha az bürokratik ve daha az militarist olmadığı emperyalizm döneminde, artık doğru değildir. Bununla bağıntılı olarak Lenin yoldaş "Devlet ve Devrim" broşüründe, Marx'ın kıta ile ilgili olarak yaptığı sınırlamanın bugün ortadan kalktığını,[92] çünkü İngiltere'ye tanınan istisnayı mesnetsiz kılan yeni koşullar ortaya çıktığını söylemektedir.
İşte Lenin'in büyüklüğü, Marksizm'in lafzına tutsak olmamasında, Marksizm'in özünü kavramayı ve, onun özünden yola çıkarak, Marx ve Engels'in öğretilerini geliştirmeyi bilmiş olmasında yatmaktadır.
Emperyalizm öncesi dönemde, tekel-öncesi kapitalizm döneminde tek tek ülkelerde sosyalist devrimin zaferi sorununda durum böyleydi yoldaşlar.
2 Leninizm mi , Troçkizm mi?
Tüm Marksistler arasında Lenin, emperyalizmi kapitalizmin yeni bir aşaması, en son aşaması olarak gerçekten Marksist bir tahlile tabi tutan,
tek tek kapitalist ülkelerde sosyalizmin zaferi imkanı sorununu yeni bir tarzda koyan ve bunu pozitif anlamda karara bağlayan ilk Marksistti. Lenin'in "Emperyalizm, Kapitalizmin En Üst Aşaması" yazısını düşünüyorum. Lenin'in 1905 yılında çıkan "Avrupa Birleşik Devletleri Şiarı Üzerine" makalesini düşünüyorum. Lenin
tek ülkede sosyalizmin zaferinin mümkün olduğu tezini ilk kez ileri sürdüğünde, Avrupa ya da tüm dünya birleşik devletleri şiarı üzerine Troçki ile Lenin arasındaki polemiği düşünüyorum.
Partimizdeki Sosyal-Demokrat Sapma Üzerine 309
"Ama bağımsız bir şiar olarak dünya birleşik devletleri şiarı hiç de doğru olmazdı, çünkü birincisi, o sosyalizme denk düşer; ikincisi, tek ülkede sosyalizmin zaferinin imkansızlığı yanlış anlayışını ve böyle bir ülkenin diğerleriyle ilişkileri üzerine yanlış bir anlayışı ortaya çıkarabilir. İktisadi ve siyasi gelişmenin eşitsizliği, kapitalizmin mutlak bir yasasıdır. Bundan şu sonuç çıkar ki, sosyalizmin zaferi başlangıçta birkaç kapitalist ülkede ya da tek başına alınmış bir ülkede bile olanaklıdır. Bu ülkenin muzaffer proletaryası, kapitalistleri mülksüzleştirdikten ve kendi ülkesinde sosyalist üretimin örgütlenmesinden sonra kendini diğer, kapitalist dünyanın
karşısına koyacak ve diğer ülkelerin ezilen sınıflarını kendi yanına çekecek, onlarda kapitalistlere karşı isyanlar körükleyecek ve gerektiğinde sömürücü sınıflara ve onların devletlerine karşı hatta silah zoruna bile başvuracaktır." ... Çünkü "sosyalizmde ulusların özgür birleşmesi, sosyalist cumhuriyetlerin geri kalmış devletlere karşı az çok uzun süren ve inatçı bir mücadelesi olmaksızın olanaksızdır." (Bkz. 4. baskı, cilt XXI, s. 311.)
Lenin 1915 yılında böyle yazıyordu.
Emperyalizm koşulları altında etkide bulunarak, tek ülkede sosyalizmin zaferini mümkün kılan kapitalizmin eşitsiz gelişme yasası ne menem bir yasadır?
Lenin bu yasadan söz ederken, eski, tekel-öncesi kapitalizmin artık emperyalizme gelişmiş bulunduğundan; dünya iktisadının, en önemli emperyalist grupların toprak, pazar, hammadde vs. uğruna kudurganca bir mücadelesi koşulları altında geliştiğinden; dünyanın emperyalist grupların nüfuz alanlarına bölünmesinin halihazırda bitmiş olduğundan; kapitalist ülkelerin gelişmesinin eşit bir biçimde, bir ülkenin diğerini izlemesi ya da paralel bir gelişme göstermesi şeklinde değil, tersine sıçramalı bir biçimde cereyan ettiğinden, böylece, önceden başını alıp gitmiş olan tek tek ülkelerin yerlerinden edilerek ilk sıraya yeni ülkelerin geçtiğinden; kapitalist ülkelerin böyle bir gelişme tarzının, kapitalist devletler arasında, halihazırda paylaşılmış olan dünyanın yeniden paylaşımı uğruna kaçınılmaz olarak çatışma ve savaşlara yolaçtığından; bu çatışma ve savaşların emperyalizmin zayıflamasına yol açtığından; bununla bağıntı içinde emperyalizmin dünya cephesinin kolayca yarılabilir hale geldiğinden ve şu ya da bu ülkede yarılabileceğinden; dolayısıyla tek tek ülkelerde sosyalizmin zaferinin mümkün hale geldiğinden yola çıkıyordu.
İngiltere'nin daha kısa süre önceye kadar, tüm diğer emperyalist devletlerin önünde gittiği biliniyor. Aynı şekilde, Almanya'nın daha sonra İngiltere'yi geçmeye başladığı ve başka devletlerin sırtından, herşeyden önce de İngiltere'nin sırtından, kendisine "güneşli" bir yer talep ettiği de biliniyor. Emperyalist savaşın (1914-1918) tam da bu durumla bağlantılı olarak çıktığı biliniyor. Şimdi, emperyalist savaştan sonra Amerika çok öne geçti ve hem İngiltere'yi hem de diğer Avrupa devletlerini geride bıraktı. Bu durumun yeni büyük çatışmalar ve savaşlar tehlikesini bağrında taşıdığına kuşku olamaz.
Emperyalist savaşla bağıntı içinde emperyalist cephenin Rusya'da yarılmış olması durumu bu durum, kapitalizmin gelişmesinin şu anki koşulları altında emperyalist cephenin zincirinin, mutlaka sanayinin en güçlü gelişmiş olduğu ülkede değil, bilakis bu zincirin en zayıf olduğu yerde, proletaryanın emperyalist iktidara karşı mücadelede ciddiye alınması gereken bir müttefike, örneğin Rusya'da olduğu gibi köylülük gibi bir müttefike sahip olduğu yerde kopacağını kanıtlamaktadır.
Gelecekte emperyalist cephenin zincirinin, diyelim ki Hindistan gibi, proletaryanın, güçlü devrimci kurtuluş hareketinin şahsında ciddiye alınması gereken bir müttefike sahip olduğu bir ülkede kopması gayet mümkündür.
Lenin tek ülkede sosyalizmin zaferi imkanından sözederken, bilindiği gibi herşeyden önce Troçki'ye ve aynı şekilde sosyaldemokrasiye karşı da polemik yürütmüştür.
Lenin'in makalesine yanıt olarak Troçki o sıralar (1915) şunları yazdı:
"Birleşik Devletler şiarına karşı az çok somut biricik tarihsel argüman", diyor Troçki, "İsviçreli 'Sosyal Demokrat'ta (Lenin'in yukarıda adı geçen makalesinin de yayınlandığı, Bolşeviklerin o zamanki merkez yayın organı.
J.St.) şu cümlede formüle edilmişti: 'İktisadi ve siyasi gelişmenin eşitsizliği, kapitalizmin mutlak bir yasasıdır.' 'Sosyal-Demokrat' bundan, tek ülkede sosyalizmin zaferinin mümkün olduğu ve bundan ötürü tek tek her devlette proletarya diktatörlüğünü, Avrupa Birleşik Devletleri'nin yaratılmasına bağımlı kılmaya gerek olmadığı sonucunu çıkardı. Çeşitli ülkelerin kapitalist gelişmesinin eşitsiz olduğu, tamamen tartışma götürmez bir argümandır. Ama bu eşitsizliğin kendisi son derece eşitsizdir. İngiltere, Avusturya, Almanya ya da Fransa'nın kapitalist düzeyi bir ve aynı değildir. Ama Afrika ve Asya ile karşılaştırıldığında, bütün bu ülkeler, sosyal devrim için olgunlaşmış olan kapitalist 'Avrupa'yı oluşturmaktadır. Hiçbir ülkenin mücadelesinde diğerlerini 'beklemek' zorunda olmadığı düşüncesi, paralel uluslararası eylem fikrinin yerine, bekleyici uluslararası eylemsizlik düşüncesi geçmesin diye tekrarlanması yararlı ve zorunlu olan önemli bir düşüncedir. Diğerlerini beklemeksizin, inisiyatifimizin diğer ülkelerdeki mücadeleye hız katacağından tamamen emin olarak, ulusal zeminde mücadeleye başlarız ve sürdürürüz; ama eğer bu olmazsa, örneğin
devrimci bir Rusya'nın tutucu bir Avrupa karşı.ında tutunabileceğini, ya da sosyalist bir Almanya'nın kapitalist dünyada izole kalabileceğini düşünmek umutsuz bir şey olurdu; hem tarihsel deneyimler hem de teorik mülahazalar bunu kanıtlamaktadır."* (Bkz. Troçki'nin Yazıları, cilt II, bölüm 1, s. 89-90.)
Troçki, 1915 yılında Paris gazetesi "Naşe Slovo"da[93] böyle yazıyordu, daha sonra bu makale, Troçki'nin makalelerinin ilk kez Ağustos 1917'de "Barış Programı" adı altında yayınlanan bir derlemesinde Rusya'da yeniden basıldı.
Görüyorsunuz ki, Lenin ve Troçki'nin bu iki alıntısında tamamen farklı iki tez karşı karşıya durmaktadır.
Lenin, tek ülkede sosyalizmin zaferinin mümkün olduğu, proletaryanın iktidarı ele geçirdikten sonra onu sadece korumak değil, bilakis daha da ileri giderek kapitalistleri mülksüzleştirip ve sosyalist iktisadı örgütleyip kapitalist ülkelerin proletaryasına enerjik biçimde yardım edebileceği görüşündeyken Troçki tersine, eğer
tek ülkedeki muzaffer devrim çok yakın bir gelecekte diğer ülkelerde devrimin zaferini getirmezse, muzaffer ülkenin proletaryasının (sosyalist iktisadı örgütlemek şöyle dursun)
iktidarı koruyacak durumda bile olmayacağı görüşündedir, çünkü, der Troçki, Rusya'da devrimci bir iktidarın tutucu bir Avrupa karşısına tutunabileceğine inanmak umutsuzca bir şey olurdu.
Bunlar temelden farklı iki bakış açısıdır, temelden farklı iki tavır alıştır. Lenin'e göre, iktidarı ele geçiren proletarya, olağanüstü aktif biçimde sahneye çıkan ve çok büyük bir inisiyatif geliştiren, sosyalist iktisadı örgütleyen ve daha da ileri giderek diğer ülkelerin proleterleri ne yardıma koşan bir güçtür.
Troçki'ye göre ise, iktidarı ele geçiren proletarya, ona ancak diğer ülkelerde sosyalizmin acil zaferinin sağlayabileceği acil bir yardıma muhtaç olan ve iktidarı için sürekli korku içinde, kendisini açık ordugâhtaymış gibi hisseden yarı-pasif bir güce dönüşür. Peki ama, eğer diğer ülkelerde devrimin acil zaferi gecikirse o zaman ne olacak? O zaman işi bırak. (Bir ses: "Ve sıvış.") Evet, sıvış. Çok doğru. (Gülüşmeler.)
Denebilir ki, Lenin ile Troçki arasındaki bu fark geçmişte kaldı, bu fark daha sonra, çalışmanın seyri içinde minimuma inmiş ya da hatta tamamen ortadan kalkmış olabilir. Evet, bir minimuma inmiş ya da hatta tamamen ortadan kalkmış olabilirdi. Ama ne yazık ki ne biri ne de diğeri oldu. Tam tersine bu fark, Lenin yoldaşın ölümüne kadar tüm şiddetiyle varlığını sürdürdü. Bizzat gördüğünüz gibi, bugün de hâlâ mevcut. Tam tersine ben, Lenin ile Troçki arasındaki bu farkın ve bu zemin üzerinde sürdürülen polemiğin bütün süre boyunca devam ettiğini iddia ediyorum. Lenin'in ve Troçki'nin ilgili makaleleri birbiri ardından yayınlanıyor ve gizli bir polemik, elbette isim verilmeksizin sürdürülüyordu.
Buna ilişkin bazı olgular.
1921 yılında, NEP'i yürürlüğe soktuğumuzda, Lenin yeniden sosyalizmin zaferi imkanı sorununa bu kez daha somut biçimde değinir. NEP yörüngesinde iktisadımızın sosyalist temelinin kurulması imkanı sorununu ele alır. 1921 yılında NEP'in yürürlüğe konması sırasında, Partimizin bir bölümünün, özellikle "İşçi Muhalefeti"nin, Lenin'i NEP'i yürürlüğe sokarak sosyalizm yolundan sapmakla suçladığını anımsayacaksınız. Besbelli ki buna yanıt olarak Lenin o zamanki konuşmalarında ve makalelerinde birçok kez, NEP'i yürürlüğe koymakla yolumuzdan sapmayı değil, bilakis "iktisadımızın sosyalist temelini" "köylülükle birlikte", "işçi sınıfının önderliği altında" kurma hedefiyle bu yola yeni koşullar altında devam etmeyi amaçladığımızı açıkladı. (Bkz. "Aynî Vergi Üzerine" ve Lenin'in NEP sorunu üzerine diğer makaleleri.)
Adeta buna yanıt olarak Troçki Ocak 1922'de, Batı'da proletarya zafer elde etmediği sürece, ülkemizin yaşamı işçi sınıfı ile köylülük arasında düşmanca çatışmalarla geçeceği için, ülkemizde köylülükle birlikte sosyalizmi inşa etmenin imkansız bir şey olduğunu ifade ettiği "1905 Yılı" kitabına "Önsöz"ü yayınladı. Bu "Önsöz"de Troçki şunları söylüyor:
"İktidarı ele geçirmiş olan proletarya, yalnızca, devrimci mücadelesinin başlangıcında kendisini desteklemiş olan burjuvazinin tüm gruplarıyla değil, aynı zamanda, iktidara gelmesine yardımcı olan köylülüğün geniş kitleleriyle de
düşmanca çatışmalara* girecektir. Ezici çoğunluğu köylü olan bir nüfusa sahip geri bir ülkedeki işçi hükümetinin konumundaki çelişkiler, ancak uluslararası ölçekte, proletaryanın dünya devrimi arenasında çözümünü bulabilecektir."
(Troçki: "1905" kitabına "Önsöz", 1922'de yazıldı.)
Gördüğünüz gibi, burada da iki farklı tez karşı karşıya duruyor.
Lenin, iktisadımızın sosyalist temelini köylülükle birlikte ve işçi sınıfının önderliği altında inşa etmeyi mümkün görürken, buna karşılık Troçki'de, köylülüğe proletarya tarafından önderlik edilmesi ve sosyalist temelin ortak inşa edilmesinin imkansız bir şey olduğu sonucu çıkıyor,
çünkü ülkenin politik yaşamı, işçi iktidarı ile köylülüğün çoğunluğu arasında
düşmanca çatışmalarla geçecek, bu çatışmalar ise ancak dünya devrimi arenasında ortadan kaldırılabilecekmiş.
Devam. Elimizde Lenin'in bir yıl sonra, 1922 yılında Moskova Sovyeti'nin plenum oturumunda yaptığı ve tekrar ülkemizde sosyalizmin kurulması sorununa geri döndüğü konuşması var. Şöyle diyor:
"Sosyalizm şimdi artık uzak geleceğin ya da herhangi bir soyut şemanın ya da herhangi bir aziz tasvirinin sorunu değildir. Aziz tasvirleri hakkındaki eski, çok kötü düşüncemizi koruyoruz. Sosyalizmi günlük yaşama soktuk ve burada yolumuzu bulmak zorundayız.
Günümüzün görevi budur, çağımızın görevi budur. Bu görev ne kadar zor olursa olsun, bundan önceki görevimize kıyasla ne kadar yeni olursa olsun ve bize ne kadar çok zorluk çıkarırsa çıkarsın hepimizin birlikte, yarın değil ama herhalde birkaç yıl içinde bu görevi ne pahasına olursa olsun çözeceğimize, böylece NEP Rusya'sının sosyalist Rusya haline geleceğine olan inancımı ifade ederek sözlerimi bitirmek istiyorum." (Bkz. 4. baskı, cilt XXXIII, s. 405, Rusça.)
Adeta buna yanıt olarak ya da belki yukarıda aktarılan alıntısının açıklaması olarak Troçki, 1922 yılında "Barış Programı" broşürüne "Sonsöz"ü yayınlar, orada şöyle der:
" 'Barış Programı'nda birçok kez tekrarlanan, proleter devrimin ulusal çerçeve içinde muzaffer bir şekilde sonuna kadar götürülemeyeceği iddiası, herhalde bazı okurlara, Sovyet Cumhuriyetimizin neredeyse beş yıllık deneyimi karşısında çürütülmüş görünecektir. Ama böyle bir sonuç mesnetsiz olurdu. İşçi devletinin
tek, üstelik de geri bir ülkede, tüm dünyaya karşı kendini koruyabilmiş olması olgusu, proletaryanın diğer, daha gelişmiş, daha uygar ülkelerde hakiki mucizeler yaratma yeteneğinde olacak olan muazzam gücünü kanıtlar. Ama devlet olarak politik ve askeri bakımdan kendimizi koruyabildiysek de, henüz sosyalist bir toplum yaratmaya varmış değiliz, hatta buna yakınlaşmış bile değiliz... Diğer Avrupa devletlerinde burjuvazi iktidarda olduğu sürece, iktisadi soyutlanmaya karşı mücadele içinde kapitalist dünyayla bir anlaşma aramak zorundayız; aynı zamanda şu kesinlikle söylenebilir ki, bu anlaşma bize en iyi halde şu ya da bu iktisadi yarayı sarmaya, ileriye doğru şu ya da bu adımı atmaya yardım edebilecektir, ama Rusya'da sosyalist iktisadın
gerçek bir ilerlemesi ancak Avrupa'nın en önemli ülkelerinde proletaryanın
zaferinden sonra* mümkün olacaktır." (Bkz. Troçki'nin yazıları, cilt III, bölüm
1, s. 92-93.)
Gördüğünüz gibi burada da birbirine zıt iki tez karşı karşıya duruyor,
Lenin'in tezi ve Troçki'nin tezi. Lenin, sosyalizmi artık günlük yaşamın içine soktuğumuz ve zorluklara rağmen, NEP Rusya'sını sosyalist Rusya haline getirmek için her türlü imkana sahip olduğumuz görüşündeyken, buna karşılık Troçki, diğer ülkelerdeki proletaryanın zaferinden önce, yalnızca bugünkü Rusya'yı sosyalist bir Rusya'ya dönüştürecek durumda olmamakla kalmayıp, bilakis sosyalist iktisadın gerçek bir ilerlemesini bile sağlayamayacağımıza inanmaktadır.
Son olarak Lenin yoldaşın, ölümünden kısa süre önce yazdığı ve bize politik vasiyeti olarak bıraktığı "Kooperatifçilik Üzerine" ve "Devrimimiz Üzerine" (Zuhanov'a karşı) makalelerindeki yazılı açıklamalarına sahibiz. Bu açıklamalar, Lenin bunlarda, ülkemizde sosyalizmin zaferi imkanı sorununa yeniden girdiği ve herhangi bir kuşkuya yer bırakmayan formülasyonlar verdiği için, özellikle dikkate değerdir. "Devrimimiz Üzerine" açıklamalarında şunları söyler:
"Onların (I. Enternasyonal kahramanlarının.
J. St.) Batı Avrupa sosyal-demokrasisinin gelişme seyri içinde ezberlemiş olduğu ve bizim sosyalizm için henüz olgun olmadığımız, onlar arasında çeşitli 'allame' bayların vurguladığı gibi, bizde sosyalizm için objektif ekonomik önşartların olmadığı şeklindeki argümanı...
son derece basmakalıptır. Ve hiçbirinin de aklına kendi kendine şöyle sormak gelmiyor:
Devrimci bir durumla, birinci emperyalist savaşta ortaya çıkmış olduğu gibi bir durumla karşılaşan bir halk, durumunun çaresizliğinin sonucu, kendisine hiç olmazsa, uygarlığın daha da ilerlemesinin pek de alışılmış olmayan koşullarını elde etme şansını sunan bir mücadeleye atılamaz mı"... "Eğer sosyalizmi yaratmak için belirli bir kültür düzeyi gerekli ise
(ki bu belirli 'kültür düzeyi'nin ne olduğunu kimse söyleyemez), neden işe ilk önce bu belirli düzeyin koşullarını devrimci yoldan elde etmekle başlayıp, ve sonra da işçi-köylü iktidarı ve Sovyet düzeni temeli üzerinde ilerleyip diğer halklara yetişmeyelim"... "Sosyalizmi yaratmak için, diyorsunuz, uygarlık gereklidir. Mükemmel. Peki ama, daha sonra sosyalizme doğru ileri harekete başlamak üzere niçin ilk önce çiftlik sahiplerinin kovulması ve Rus kapitalistlerinin kovulması gibi uygarlığın böylesi önkoşullarını bizde yaratamayacak olalım? Normal tarihsel düzenin böylesi değişikliklerinin [Modifikation] caiz olmadığını ya da imkansız olduğunu hangi kitapta okudunuz ki?" (Bkz.
Lenin, 4. baskı, cilt XXXIII, s. 437-439, Rusça.)
Ve "Kooperatifçilik Üzerine" makalelerinde Lenin şunları söyler:
"Gerçekten de, tüm büyük-çaplı üretim araçları üzerinde devletin tasarruf yetkisi, devlet iktidarının proletaryanın ellerinde olması, bu proletaryanın milyonlarca küçük ve küçücük köylülerle ittifakı, bu proletaryanın köylülük karşısındaki yönetici konumunun güvenlik altına alınmış olması vs. tüm bunlar, daha önce küçümseyerek bezirgânlık olarak gördüğümüz ve şimdi, NEP düzeninde bazı bakımlardan öyle görmekte haklı olduğumuz kooperatiflerden, sadece kooperatiflerden hareket ederek,
tam sosyalist toplumu kurmak için gerekli olan herşey değil mi? Bu, henüz sosyalist bir toplumun kuruluşu değildir, ama
bu kuruluş için gerekli ve yeterli olan herşeydir."*
(Bkz. Lenin, 4. baskı,
* Altını ben çizdim. J. St.
Demek ki temel sorunda, ülkemizde sosyalizmin muzaffer inşası sorununda, iktisadımızın sosyalist unsurlarının kapitalist unsurlar üzerinde zaferi sorununda çünkü, yoldaşlar, ülkemizde sosyalizmin zaferi imkanı, iktisadımızın sosyalist unsurlarının kapitalist unsurlar üzerinde zaferi imkanından başka bir anlama gelmez iki çizgiye sahibiz birincisi Lenin'in ve Leninizmin çizgisi ve ikincisi Troçki'nin ve Troçkizmin çizgisi. Leninizm bu sorunu olumlu karara bağlar. Buna karşılık Troçkizm, sosyalizmin devrimimizin iç güçlerine dayanarak ülkemizde zafere ulaşma imkanını yadsır. Birinci çizgi Partimizin çizgisiyken, ikinci çizgi sosyal-demokrasinin görüşlerine bir yakınlaşmayı temsil eder.
Bu yüzden de, Muhalefet Bloku üzerine tezlerin taslağında, Troçkizmin Partimizdeki sosyal-demokrat bir sapma olduğu söylenir.
Ama bundan da tartışma götürmez bir olgu olarak, devrimimizin
sosyalist bir devrim olduğu, dünya devrimi için sadece bir sinyal, itilim ve çıkış noktası değil, bilakis bir üs, ülkemizde tam sosyalist toplumu kurmak için gerekli ve yeterli üs de olduğu sonucu çıkar.
Demek ki iktisadımızın kapitalist unsurlarını yenebiliriz ve yenmek zorundayız, ülkemizde sosyalist toplumu kurabiliriz ve kurmak zorundayız. Ama bu zafer, tam, nihai zafer olarak nitelendirilebilir mi? Hayır, nitelendirilemez. Kapitalistlerimizi yenebiliriz, sosyalizmi inşa edebilir ve onu kurabiliriz, ama bu henüz, proletarya diktatörlüğü ülkesini dıştan tehlikelere, bir müdahale ve onunla bağlı restorasyon tehlikesine, eski düzenin restorasyonu tehlikesine karşı güvenceye alabileceğimiz anlamına gelmez. Bir adada yaşamıyoruz. Kapitalist çember içinde yaşıyoruz. Sosyalizmi inşa ediyor ve bununla kapitalist ülkelerin işçilerini devrimcileştiriyor olmamız, tüm kapitalist dünyanın nefretini ve düşmanlığını üstümüze çekmek zorunda. Kapitalist dünyanın, iktisadi cephedeki başarılarımızı, tüm dünya işçi sınıfını devrimcileştiren başarıları kayıtsızca izleyeceğini sanmak, kendini hayale kaptırmak demektir. Kapitalist çember içinde bulunduğumuz sürece, proletarya en azından bir dizi ülkede zafer kazanmadığı sürece, bu nedenle zaferimize nihai gözle bakamayız,
dolayısıyla proletarya diktatörlüğü ülkesini, inşamızda hangi başarıları gösterirsek gösterelim, dıştan tehlikelere karşı güvenceye alınmış olarak göremeyiz. Bu yüzden, nihai olarak zafer kazanmak için, şu anki kapitalist çemberin yerine sosyalist bir çevrenin geçmesini sağlamak gerekir, proletaryanın en azından bazı ülkelerde daha zafer kazanmasını sağlamak gerekir. Ancak o zaman zaferimize nihai gözüyle bakılabilir.
Bu yüzden ülkemizde sosyalizmin zaferini kendi içinde amaç olarak, kendi kendine yeterli bir şey olarak değil, diğer ülkelerde proleter devrimin zaferine destek olarak, araç olarak, yol olarak görüyoruz.
Lenin yoldaş bu konuda şunları yazdı:
"Biz", diyor Lenin, "sadece bir devlette değil, aynı zamanda
bir devletler sisteminde yaşıyoruz, ve emperyalist devletlerin yanında Sovyet cumhuriyetinin varlığı uzun vadede düşünülemezdir.
Sonunda ya biri ya öteki zafer kazanacaktır. Ama bu son gelene dek, Sovyet cumhuriyeti ile burjuva devletleri arasında bir dizi korkunç çatışmalar kaçınılmazdır. Bu demektir ki, egemen sınıf, proletarya, egemen olmak istiyorsa ve olacaksa,
bunu askeri örgütüyle de kanıtlamak zorundadır."
(Bkz. 4. baskı, cilt XXIX, s. 133, Rusça.)
Bundan, askeri bir müdahale tehlikesinin var olduğu ve uzun süre de var olacağı sonucu çıkıyor.
Kapitalistlerin şimdi Sovyetler Cumhuriyeti'ne karşı ciddi bir müdahaleye girişip girişemeyecekleri bir başka sorundur. Bu henüz bir sorundur. Burada çok şey, kapitalist ülkelerdeki işçilerin tutumuna, onların proletarya diktatörlüğü ülkesine duyduğu sempatiye, sosyalizm davasına bağlılıklarının derecesine bağlıdır. Kapitalist ülkelerin işçilerinin şimdi devrimimizi kendi kapitalistlerine karşı bir devrimle destekleyemeyecekleri şu sıra bir olgudur. Ama kapitalistlerin "kendi" işçilerini cumhuriyetimize karşı bir savaşa kışkırtacak durumda olmadığı da aynı şekilde bir olgudur. Ve işçiler olmadan bugün proletarya diktatörlüğü ülkesine karşı, eğer kapitalizm ölümcül bir tehlikeye maruz bırakılmak istenmiyorsa, savaş yürütülemez. Sosyalist inşa çalışmamızı denetlemek için ülkemizi ziyaret eden sayısız işçi delegasyonları bunun kanıtıdır. Tüm dünya işçi sınıfının Sovyetler Cumhuriyeti için beslediği büyük sempati bunun kanıtıdır.
Cumhuriyeti'mizin şu anki uluslararası durumu da bu sempatiye dayanmaktadır. Bu sempati olmadan şimdiye dek bir dizi yeni müdahale denemeleri olurdu, inşa çalışmamız kesintiye uğrardı ve tüm bir dönem boyunca "soluklanma molası" bulamazdık.
Ama eğer kapitalist dünya şimdi ülkemize karşı askeri bir müdahaleya girişecek durumda değilse, bu henüz onun hiçbir zaman bunu yapacak durumda olmayacağı anlamına gelmez. Her halükârda kapitalistler uyumuyorlar, ve Cumhuriyeti'mizin uluslararası pozisyonlarını zayıflatmak ve bir müdahalenin önkoşullarını yaratmak için elden gelen her şeyi yapıyorlar. Bu yüzden, ne müdahale denemeleri ne de onunla bağlı olan ülkemizde eski düzenin restorasyonu imkanı dışlanmış sayılmamalıdır.
Bu yüzden Lenin şunları söylerken haklıdır:
"Bizim Sovyet cumhuriyetimiz tüm kapitalist dünyanın tecrit olmuş bir kenar bölgesi olarak kaldığı sürece, şu ya da bu tehlikenin yokolacağını düşünmek... büsbütün komik bir hayalperestlik ve ütopya olurdu. Bu temel karşıtlıklar varlığını koruduğu sürece, doğal olarak tehlikeler de varlığını koruyacaktır, onlardan kaçıp kurtulamayız." (Bkz. 4. baskı, cilt XXXI, s. 462, Rusça.)
Bu yüzden de Lenin der ki:
"Nihai olarak zafer ancak dünya ölçüsünde ve ancak tüm ülkelerin işçilerinin ortak çabalarıyla kazanılabilir." (Bkz. 4. baskı, cilt XXVII, s. 336, Rusça.)
O halde ülkemizde sosyalizmin zaferi ne anlama geliyor?
Proletarya diktatörlüğünün mücadeleyle kazanılması ve sosyalizmin kurulması, bundan ötürü devrimimizin iç güçleriyle iktisadımızın kapitalist unsurlarının üstesinden gelinmesi anlamına geliyor.
Ülkemizde sosyalizmin nihai zaferi ne anlama geliyor?
En azından birtakım ülkelerde sosyalist devrimin zaferine dayanarak müdahaleye ve restorasyon denemelerine karşı tam bir garantinin yaratılması anlamına geliyor.
Eğer tek ülkede sosyalizmin zaferi olanağı, bir ülkenin (burada elbette kendi ülkemizi düşünüyoruz) bal gibi üstesinden gelebileceği iç karşıtlıkların üstesinden gelme olanağı anlamına geliyorsa, sosyalizmin nihai zaferi imkanı, dış karşıtlıkların, sosyalizm ülkesi ile kapitalizm ülkeleri arasındaki karşıtlıkların ancak birtakım ülkelerde proleter devrimin güçleri ile üstesinden gelinebilecek olan karşıtlıkların üstesinden gelme anlamına gelir. Bu iki dizi karşıtlığı birbirine karıştıran, ya onmaz bir şaşkındır ya da iflah olmaz bir oportünist. Partimizin temel çizgisi budur.
3 RKP(B) XIV. Konferansı'nın Kararı
Partimizin bu çizgisi resmi ifadesini ilk kez, uluslararası durum, kapitalizmin stabilizasyonu ve
tek ülkede sosyalizmin inşası üzerine
XIV. Parti Konferansı'nın ünlü kararında bulmuştur. Bu kararın Partimizin tarihindeki en önemli Parti belgelerinden biri olduğunu düşünüyorum, sadece ülkemizdeki sosyalizmin inşası sorununda Leninist çizgi için muhteşem bir gösteri olmasından dolayı değil, bilakis aynı zamanda Troçkizmin doğrudan mahkûm edilmesi anlamına da geldiği için. Kulağa ne kadar tuhaf gelirse gelsin, Zinovyev'in raporu üzerine kabul edilmiş olan (salonda hareketlilik) bu kararın en önemli noktalarını aktarmanın gereksiz olmayacağın sanıyorum.
Bu kararda, tek ülkede sosyalizmin zaferi üzerine şunlar söylenir:
"Genelde tek ülkede sosyalizmin zaferi (nihai zaferi anlamında değil) kayıtsız-şartsız mümkündür."*[94]
Sosyalizmin nihai zaferi sorununa ilişkin kararda şöyle denir:
"Birbirine taban tabana zıt iki toplumsal sistemin varlığı, sürekli olarak bir kapitalist abluka tehlikesini, iktisadi baskının başka biçimleri tehlikesini, silahlı müdahale- ve restorasyon tehlikesini doğurur. Dolayısıyla sosyalizmin
nihai zaferi için biricik güvence, yani restorasyona karşı güvence, bir dizi ülkede muzaffer sosyalist devrimdir."[95]
Tam sosyalist toplumu kurma sorununa ve Troçkizm sorununa ilişkin olarak kararda şunlar söylenir:
"Bundan, Rusya gibi geri bir ülkede tam sosyalist toplumu kurmanın, teknik ve iktisadi bakımdan daha gelişmiş ülkelerin 'devlet yardımı' (Troçki) olmadan olanaksız olduğu sonucu asla çıkmaz. Troçkist sürekli devrim teorisinin bileşenlerinden biri, 'Rusya'da sosyalist iktisadın
gerçek bir ilerlemesi ancak Avrupa'nın en önemli ülkelerinde proletaryanın
zaferinden sonra mümkün olacaktır' (Troçki, 1922) iddiasıdır SSCB proletaryasını şimdiki dönemde kaderci bir pasifliğe mahkûm eden bir iddia. Bu tür 'teorilere' karşı Lenin yoldaş şunları yazdı: 'Onların Batı Avrupa sosyal- demokrasisinin gelişme seyri içinde ezberlemiş olduğu ve bizim sosyalizm için henüz olgun olmadığımız, onlar arasında çeşitli 'allame' bayların vurguladığı gibi, bizde sosyalizm için objektif ekonomik önşartların olmadığı şeklindeki argümanı... son derece basmakalıptır.'
" (Zuhanov Üzerine Notlar.) (RKP(B) XIV. Konferansı'nın "KEYK Genişletilmiş Plenumu ile Bağıntı İçinde Komintern ve RKP(B)nin Görevleri Üzerine" Karar.[96])
XIV. Konferans'ın kararının bu temel noktalarının bir izahat gerektirmediğine inanıyorum. Daha açık ve net ifade edilemez. Kararın, Troçkizm ile Zuhanov yönelimi arasına bir eşitlik işareti konduğu bölümü özel dikkat hak ediyor. Ama Zuhanov yönelimi neyi temsil ediyor? Lenin'in Zuhanov'a karşı ünlü makalelerinden, bu yönelimin sosyal-demokratizmin, Menşevizmin bir varyantını oluşturduğunu biliyoruz. XIV. Konferans'ta bu karar lehinde tavır koyan Zinovyev'in, daha sonra ona neden yüz çevirdiği ve şu anda aynı blok içinde bulunduğu Troçki'nin görüşüne katıldığı anlaşılmak isteniyorsa, bu özellikle vurgulanmalıdır.
Uluslararası durumla bağıntılı olarak karar ayrıca, Parti için tehlike ler yaratabilecek olan Parti'nin temel çizgisinden iki sapma tespit ediyor:
Kararda bu tehlikeler üzerine şunlar söyleniyor:
"Uluslararası arenada ortaya çıkmış olan durumla bağıntı içinde, Partimizi içinde bulunduğumuz dönemde iki tehlike tehdit edebilir: 1
pasiflik sapması, kapitalizmin bazı yerlerde ortaya çıkan stabilizasyonunun ve uluslararası devrimin yavaşlayan temposunun, fazla ileri giden [zorlama ÇN] bir yorumundan çıkan ve ifadesini uluslararası devrimin yavaşlayan temposuna rağmen, SSCB'nde sosyalist toplumu kurmak üzere enerjik ve sistematik bir çalışma yapmak için yeterince içtepi olmadığında bulan bir sapma, ve 2 ulusal dargörüşlülük sapması, ki bu ifadesini
uluslararası proleter devrimciler olarak sahip olduğumuz yükümlülüklerin unutulmasında, SSCB'nin kaderinin, yavaş da olsa gelişmekte olan
uluslararası proleter devrime sıkı bağımlılığının bilinçsizce ihmal edilmesinde, yalnızca uluslararası hareketin, dünyanın ilk proleter devlet iktidarının varlığına, sağlamlaşmasına ve güçlenmesine değil, bilakis SSCB'ndeki proletarya diktatörlüğünün de uluslararası proletaryanın desteğine ihtiyaç duyduğunun anlaşılmamasında ifadesini bulur." (RKP(B) XIV. Konferansı'nın "Genişletilmiş KEYK Plenumu ile Bağıntı İçinde Komintern'in ve RKP(B)'nin Görevleri Üzerine" Kararı.)
Bu alıntıdan, XIV. Konferans'ın, birinci sapmadan sözederken, ülkemizde sosyalist inşanın zaferine inançsızlıkta ifadesini bulan ve Troçkistler arasında yaygın olan sapmayı kastettiği anlaşılıyor. İkinci sapmadan sözederken ise, devrimimizin uluslararası perspektiflerini gözardı etmekte ifadesini bulan sapmayı kastediyor. Bu sapma, uluslararası politika alanında çalışan ve bazen bağımlı ülkelerde "nüfuz alanları" oluşturulması görüşüne kayan bazı fonksiyonerlerde belli ölçülerde yaygındır.
Bir bütün olarak Parti ve onun Merkez Komitesi iki sapmayı da damgalayarak, bu sapmalardan kaynaklanan tehlikelere karşı savaş açmıştır.
Nasıl oldu da, özel bir raporla, XIV. Konferans kararından yana tavır koyan Zinovyev, daha sonra aynı zamanda Leninizmin de çizgisi olan bu kararın çizgisinden uzaklaştı? Nasıl olup da, Leninizm'e sırt çeviren o, aynı zamanda Parti'ye karşı, kendisinin Leninizm'e sırt çevirmesini örtbas etmek için gülünç ulusal dargörüşlülük suçlamasını getirebildi şimdi yoldaşlar, sizi bu marifet hakkında bilgilendirmek istiyorum.
4 "Yeni Muhalefet"in Troçkizm'e Geçişi
"Yeni Muhalefet"in şimdiki liderleri Kamenev ve Zinovyev'in, ülkemizde sosyalizmin inşası sorununda Parti Merkez Komitemizle ayrılıkları ilk kez XIV. Konferans'tan kısa süre önce açık biçim aldı. Burada, Konferanstan kısa süre önce Kamenev ve Zinovyev'in, bu sorunda Parti çizgisiyle hiçbir ortak yanı bulunmayan ve özü itibariyle Zuhanov'un görüşüyle örtüşen tuhaf bir görüşü savunmayı denedikleri bir MK Politbüro oturumunu düşünüyorum.
Bu konuda RKP(B) Moskova Komitesi, eski Leningrad yönetici grubunun Aralık 1925'teki, yani 7 ay sonraki ünlü açıklamasına yanıtında şunları yazıyordu:
"Daha kısa süre önce Kamenev ve Zinovyev Politbüro'da, eğer uluslararası devrim yardımımıza yetişmezse, teknik ve ekonomik geriliğimiz sonucu iç zorlukların üstesinden gelecek durumda olmadığımız görüşünü savundular. Fakat biz, MK çoğunluğuyla birlikte, teknik geriliğimize bakmaksızın ve ona rağmen, sosyalizmi inşa edebileceğimiz, onu inşa edeceğimiz ve inşayı sonuna kadar götüreceğimiz görüşündeyiz. Bu inşanın, dünya ölçeğinde bir zafer durumunda olduğundan, elbette çok daha yavaş cereyan edeceği görüşündeyiz, ama buna rağmen ilerliyoruz ve ilerleyeceğiz. Aynı şekilde, Kamenev ve Zinovyev'in görüşünün, işçi sınıfımızın ve onu izleyen köylü kitlelerinin iç güçlerine inançsızlığı ifade ettiği düşüncesindeyiz. Bu görüşün, Lenin'in pozisyonunundan yüz çevirme anlamına geldiğini düşünüyoruz." (Bkz. "Yanıt".)
Yoldaşlar, Kamenev ve Zinovyev'in, XIV. Parti Kongresi'nin ilk oturumları sırasında "Pravda"da yayınlanmış olan Moskova Komitesi'nin bu açıklamasını çürütmeyi bile denemediklerini ve böylece, Moskova Komitesi tarafından öne sürülen suçlamaların gerçeğe uygun olduğunu zımnen itiraf ettiklerini belirtmek zorundayım.
Bizzat XIV. Parti Konferansı'nda Kamenev ve Zinovyev, ülkemizde sosyalizmin inşası sorununda Parti çizgisinin doğruluğunu şeklen tanıdılar. Belli ki anlayışlarının MK üyelerinde rağbet bulmaması durumu karşısında buna mecbur kalmışlardı. Bunun ötesinde Zinovyev hatta, daha önce de belirttiğim gibi, sizin de kanaat getirdiğiniz gibi Partimizin çizgisini ifade eden XIV. Parti Konferansı'nın ünlü kararını XIV. Konferans'ta özel bir raporla savundu. Ancak sonraki olaylar, Zinovyev ve Kamenev'in XIV. Konferans'ta Parti çizgisini yalnızca şeklen, yüzeysel olarak savunduklarını, gerçekte ise kendi bakış açılarında ısrar ettiklerini göstermiştir. Eylül 1925'te Zinovyev'in "Leninizm" kitabının yayınlanması, bu bakımdan, XIV. Konferans'ta Parti çizgisini savunan Zinovyev ile, Parti çizgisine, Leninizm'e sırt çeviren ve Troçkizmin ideolojik pozisyonuna geçen Zinovyev arasında ayırım çizgisi çeken bir "olay"dır.
"Sosyalizmin nihai zaferinden en azından şunlar anlaşılır:
1 sınıfların ortadan kaldırılması, ve dolayısıyla
2
tek sınıfın diktatörlüğünün, verili durumda proletarya diktatörlüğünün ortadan kaldırılması..." "Sorunun bizde SSCB'nde 1925 yılında nasıl durduğu konusunda daha berrak bir fikir edinmek için", diyor Zinovyev devamla, "iki şeyi ayırt etmeliyiz: 1
sosyalizmi inşa olanağının güvence altına alınmış olması böyle bir olanak, elbette,
tek ülkenin sınırları içinde de tamamen tasavvur edilebilirdir, ve
2 sosyalizmin nihai kuruluşu ve sağlamlaştırılması, yani sosyalist düzenin, sosyalist toplumun gerçekleştirilmesi." (Bkz. Zinovyev'in "Leninizm"i, s. 291 ve 293.)
Burada her şeyin birbirine karıştırıldığını ve altüst edildiğini görüyorsunuz. Zinovyev'in görüşüne göre,
tek ülkede sosyalizmin zaferi anlamında zafer, tam sosyalizmi kurma olanağına sahip olmaksızın, sosyalizmi inşa etme olanağı anlamına geliyor. Aslında onu tam kuramayacağını bile bile sosyalizmi inşa etmek.
Tek ülkede sosyalizmin zaferi demek ki buna deniyor Zinovyev'de. (Gülüşmeler.) Sosyalist toplumun kurulmasına gelince, o bunu nihai zafer sorunu ile karıştırıyor ve böylece ülkemizde sosyalizmin zaferi sorununu bütünlüğü içinde hiç mi hiç anlamadığını kanıtlıyor. Sosyalist iktisadı, onu kuramayacağını bile bile inşa etmek Zinovyev işi buraya vardırdı.
Vurgulamaya gerek yok ki, böyle bir bakış açısının, sosyalizmin inşası sorununda Leninizmin temel çizgisiyle hiçbir ortak yanı yoktur. Vurgulamaya gerek yok ki, proletaryanın ülkemizde sosyalizmi inşa etme iradesini zayıflatan ve böylece diğer ülkelerde devrimin patlak vermesine ket vuran böyle bir bakış açısı, enternasyonalizmin asıl temellerini altüst eder. Bu, doğrudan Troçkizmin ideolojik pozisyonuna götüren ve ona katılan bir bakış açısıdır.
Aynı şey Zinovyev'in Aralık 1925'te XIV. Parti Kongresi'ndeki konuşmaları için de söylenmelidir. Yakovlev'i eleştirerek XIV. Parti Kongresi'nde şunları söylüyordu o:
"Örneğin Yakovlev yoldaşın, en son Kursk İl Parti Konferansı'nda ne kadar ileri gittiğine bakınız: 'tek ülkede, her yanımız kapitalist düşmanlarca kuşatılmışken, bu koşullar altında
tek ülkede sosyalizmi tam olarak kurabilir miyiz?' diye soruyor. Ve yanıtlıyor: 'Şimdiye dek söylenenler temelinde, yalnızca sosyalizmi inşa etmekle kalmayıp, şimdilik yalnız olmamıza, şimdilik dünyada tek Sovyet ülkesi olmamıza rağmen, tek Sovyet devleti olmamıza rağmen, sosyalizmi tam olarak kuracağımızı da iddia etme hakkına sahibiz'. ("Kurskaya Pravda", No. 279, 8 Aralık 1925.)
Bu sorunun Leninist tarzda konuşu mudur", diye soruyor Zinovyev, "bu, ulusal darkafalılık kokmuyor mu?"*
(Zinovyev, XIV. Parti Kongresi'nde Sonsöz.)
Buna göre, özünde Parti'nin ve Leninizm'in çizgisini savunan Yakovlev, ulusal dargörüşlülük suçlamasını hak ediyor. Buna göre, XIV. Konferans'ın ünlü kararında saptanan Parti çizgisi temsil edildiğinde, ulusal dargörüşlülüğe düşülüyor. Gerçekten denebilir ki: İşi çok ileri götürdü! Zinovyev'in sergilediği ve Leninizm'e sırt çevirmesini gülünç, Leninistler'e karşı yöneltilmiş ulusal dargörüşlülük suçlamalarıyla örtbas etmeye çalışmaktan ibaret olan tüm marifeti de budur aslında.
Bu yüzden, Muhalefet Bloku üzerine tezlerde, "Yeni Muhalefet"in temel sorunda, ülkemizde sosyalizmin zaferi imkanı sorununda ya da bununla bir ve aynı şey olan devrimimizin karakteri ve perspektifleri sorununda Troçkizmin yanına geçtiğinin saptanması tamamen doğrudur.
Bu sorunda Kamenev'in şeklen belli bir farklı tavır aldığı burada belirtilmeli. Kamenev'in, Zinovyev'in zıttına, hem XIV. Parti Konferansı'nda hem de XIV. Parti Kongresi'nde, ülkemizde sosyalizmin inşası sorununda Parti çizgisiyle dayanışmasını açıkça bildirdiği olgudur. Buna rağmen, XIV. Parti Kongresi Kamenev'in açıklamasını ciddiye almadı, onun sözüne inanmadı, ve MK Faaliyet Raporu'na İlişkin Karar'ında onu Leninizme sırt çevirmiş olan grubun içinde saydı. Niçin? Çünkü Kamenev, Parti çizgisiyle dayanışması üzerine açıklamayı fiille gerçekleştirmeye niyetli olmadığı ve bunu gerekli görmediği için. Peki, açıklamasını fiille gerçekleştirmek ne demektir? Parti çizgisine karşı mücadele edenlerden kopmak demektir. Parti, Parti'yle dayanışmasını dudak ucuyla ifade etmiş olan kişilerin, aynı zamanda, Parti'ye karşı mücadele eden unsurlarla politik dostluklarını sürdürdükleri birçok örnek biliyor. Lenin bu tür durumlarda, Parti çizgisinin böylesi "yandaşlarının", Parti çizgisinin karşıtlarından daha kötü olduğunu söylerdi. Örneğin Troçki'nin, emperyalist savaş sırasında, enternasyonalizm ilkeleriyle dayanışmasını tekrar tekrar açıkladığı ve bu ilkelere sadakatini temin ettiği biliniyor. Buna rağmen Lenin onu o sıralar "sosyal şovenlerin yardakçısı" olarak adlandırdı. Niçin? Çünkü Troçki'nin, enternasyonalizme inancını açıklamasıyla eş zamanlı olarak Kautsky ve Martov'dan, Potressov ve Çaydze'den kopmaya niyeti yoktu. Ve Lenin elbette haklıydı. Açıklamanın ciddiye alınmasını mı istiyorsun,
o zaman açıklamanı fiille gerçekleştir ve Parti çizgisine karşı mücadele eden kişilerle politik dostluğu kes.
Bu yüzden Kamenev'in, sosyalizmin inşası sorununda Parti çizgisiyle dayanışması üzerine açıklamalarının, sözlerini fiille gerçekleştirmeye niyeti olmadığı ve Troçkistlerle blok içinde kalmayı sürdürdüğü müddetçe ciddiye alınamayacağı görüşündeyim.
5 Troçki'nin Hileleri. Smilga. Radek.
Denebilir ki: Bütün bunlar iyi, güzel de, Muhalefet Bloku liderlerinin, sosyal-demokrat sapmadan Leninizm'e çarketmeye isteksiz olmadığını kanıtlayan herhangi bir evrak ve belge yok mu? Örneğin Troçki'nin kitabı "Sosyalizme mi, Kapitalizme mi?" var. Bu kitapçık, Troçki'nin ilkesel hatalarından kurtulmaya isteksiz olmadığının bir belirtisi değil mi? Hatta bazıları, Troçki'nin bu kitapçıkta ilkesel hatalarından gerçekten vazgeçtiği ya da en azından vazgeçmeye çabaladığı görüşündedir. Ben günahkâr adam bu durumda belli bir imansızlığın ızdırabını çekiyorum (gülüşmeler) ve bu tür varsayımların gerçeğe ne yazık ki hiç uymadığını söylemek zorundayım.
Örneğin Troçki'nin "Sosyalizme mi, Kapitalizme mi?" kitabının en göze çarpan yerini alalım:
"Devlet Plânlama Komisyonu (Gosplan), 1925/26 mali yılı için SSCB halk iktisadının 'kontrol' rakamlarına ilişkin kesin raporunu yayınladı. Bütün bunlar kulağa çok kuru ve deyim yerindeyse bürokratik geliyor.
Ne var ki, bu kuru istatistik cetvellerden ve neredeyse aynı şekilde kuru ve çekingen açıklamalardan, gelişen sosyalizmin muhteşem tarihsel müziği tınlıyor." (L.Troçki, "Sosyalizme mi, Kapitalizme mi?", "Planovoye Hosyaistvo" Yayınevi, 1925, s.1.)
"Gelişen sosyalizmin muhteşem tarihsel müziği" nedir? Bu "muhteşem" lafın anlamı nedir, eğer bir anlamı varsa? Ülkemizde sosyalizmin zaferi olanağı sorununa bir yanıt ya da en azından bir yanıtın imasını veriyor mu? Gelişen sosyalizmin tarihsel müziğinden, gerek burjuvaziyi devirdiğimiz 1917 yılında, gerekse de müdahalecileri ülkemizden attığımız 1920 yılında sözedilebilirdi, çünkü 1917'de burjuvaziyi devirdikten ve müdahalecileri kovduktan sonra tüm dünyaya, ülkemizde gelişen sosyalizmin gücünü ve iktidarını kanıtlayan olağanüstü olgular göstermemiz, gerçekten de, gelişen sosyalizmin muhteşem bir tarihsel müziğiydi. Ama bunun, ülkemizde sosyalizmin muzaffer inşası olanağı sorunuyla herhangi bir ilgisi var mı, ya da herhangi bir ilgisi olabilir mi? Biz diyor Troçki sosyalizme doğru adım atabiliriz. Ama sosyalizme
varabilir miyiz? sorun bu. Sosyalizme varmayacağını bile bile sosyalizme doğru adım atmak bu budalalık değil mi acaba? Hayır, yoldaşlar, Troçki'nin müzik ve benzeri üzerine "muhteşem" lafı soruya yanıt değil, bilakis avukatça bir hile ve sorundan "müziksel" bir kaçamaktır. (Sesler: "Çok doğru!")
Troçki'nin sorundan bu muhteşem ve müziksel kaçamağının, Troçki'nin vaktiyle "Yeni Rota" yazısında Leninizmi tanımlarken aldığı kaçamak tavırla aynı kefeye konabileceği düşüncesindeyim. Bir dinleyin:
"Devrimci eylem sistemi olarak Leninizm, fiziksel çalışmada adale reaksiyonu neyse, toplumsal alanda aynı şey olan, düşünce ve deneyimler aracılığıyla edinilmiş devrimci bir içgüdüyü önşart koşar."
(L.Troçki, "Yeni Rota", "Kraznaya Novy" Yayınevi, 1924, s.47.)
"Fiziksel çalışmada adale reaksiyonu" olarak Leninizm. Öyle değil mi, bu yeni ve orijinal ve sebebi hikmeti derinde! (Gülüşmeler.) Bütün bunlar şaşaalı, müziksel ve, eğer isterseniz, hatta muhteşem. Yalnız "ufak bir şey" eksik: Leninizmin basit ve herkesçe anlaşılır bir tanımı.
Lenin, Troçki üzerine, örneğin şu acı ama doğru sözleri yazarken
"Leningrad muhalefeti, köyde farklılaşmanın örtbas edilmesinden dolayı, Kulakların gelişmesi ve Kulakların, yalnızca en temel iktisadi süreçler üstünde değil, bilakis Sovyet iktidarının politikası üstünde de uyguladığı artan etkisinden dolayı: kendi Partimizin saflarında, Buharin'in himayesi altında, iktisadımızda küçük-burjuva elemanter zorun baskısını açıkça ifade eden teorik bir okulun oluşmuş olması olgusundan dolayı zamanında alarm verdi;
Leningrad muhalefeti, ulusal dargörüşlülüğün teorik olarak haklı çıkarılması olarak tek ülkede sosyalizm teorisine enerjik biçimde karşı çıktı"...*
(SBKP(B) MK Politbürosu'nun Parti İçi Durum Sorununa İlişkin 8 ve 11 Ekim 1926 Tarihli Oturumlarının Stenografik Tutanağının Ekleri'nden.)
Burada, Troçki tarafından imzalanmış bu belgede her şey söyleniyor: gerek "Yeni Muhalefet" liderlerinin Leninizm'den Troçkizme geçtikleri, gerekse de Troçki'nin, Partimizde sosyaldemokrat bir sapmayı oluşturan eski pozisyonlarında tümüyle ve bütünüyle ısrar etmeyi sürdürdüğü.
Ve Muhalefet Bloku'nun diğer liderlerinin, örneğin Smilga ve Radek'in durumu ne alemde? Onların da Muhalefet Bloku liderleri arasında olduğunu düşünüyorum. Smilga ve Radek neden Muhalefet Bloku'nun lideri olmasınlar? Ülkemizde sosyalizmin inşası sorununda Parti'nin bakış açısını, Leninizm'in bakış açısını onlar nasıl değerlendiriyor?
Örneğin Smilga Eylül 1926'da Komünist Akademi'de şunları söylüyordu:
"Onun (Buharin'in. J. St.) tamamen" diyordu, "[ekonominin ÇN] yeniden tesisi ideolojisinin etkisinde
olduğunu iddia ediyorum, o, ülkemizin iktisadi geriliğinin, Rusya'da sosyalist düzenin kurulması için hiç engel teşkil etmediğini ispatlanmış sayıyor... Sosyalist inşa ile uğraşırsak kuşkusuz sosyalizmi inşa ettiğimize inanıyorum. Ama sorun, yeniden tesis döneminin,
teknik olarak geri, tek bir ülkede sosyalizmi kurmanın olanaksız olduğunu söyleyen Marksizm'in ve Leninizm'in merkezi noktasının gözden geçirilmesini, revizyonunu haklı çıkarıp çıkaramayacağıdır." (Smilga, Kontrol Rakamları Sorunu Üzerine Konuşma, 26 Eylül 1926'da Komünist Akademi'de yapıldı.)
Bu da, gördüğünüz gibi, temel sorunda, devrimimizin karakteri ve perspektifleri sorununda bay Zuhanov'un pozisyonuyla tümüyle ve bütünüyle örtüşen bir "pozisyon"dur. Smilga'nın pozisyonunun, benim haklı olarak sosyal-demokrat sapmanın pozisyonu olarak tanımladığım Troçki'nin pozisyonuna tamamen tekabül ettiği doğru değil mi acaba? (Sesler: "Çok doğru!")
Muhalefet Bloku'nun, Smilga'nın bu tür konuşmalarından sorumlu olduğu kabul edilebilir mi? Edilebilir ve edilmelidir. Muhalefet Bloku, Smilga'yla arasına sınır çekmeyi hiç denedi mi? Hayır, bunu denemedi. Tam tersine, Komünist Akademi'deki konuşmalarında Smilga'yı var gücüyle destekledi.
Ve Smilga'yla birlikte Komünist Akademi'de sahneye çıkan ve orada bizim gibilerini "yerin dibine sokan" (gülüşmeler) bir lider daha var
Radek. Elimizde, Radek'in ülkemizde sosyalizmin kurulması teorisiyle dalga geçip, kendisinin onu "bir ilçede" ya da hatta "bir caddede" sosyalizmin inşası teorisi olarak tanımlayarak alay ettiğini kanıtlayan bir belge bulunuyor; bu arada o, kendisine bu teorinin "Leninist bir fikir" olduğunu seslenen yoldaşların itirazlarını şöyle yanıtlıyordu:
"Lenin'i kötü okumuşsunuz; eğer Vladimir İlyiç yaşasaydı, bunun Şçedrin'ci bir fikir olduğunu söylerdi. Sçedrin'in 'Pompadurlar'ında*, liberalizmi
bir ilçede inşa eden eşsiz bir Pompadur var." (Radek'in Komünist Akademi'deki konuşması.)
Tek ülkede sosyalizmin inşası fikriyle Radek tarafından münasebetsizce, bir liberale yaraşır biçimde alay edilmesi, Leninizm'le tam bir kopuştan başka nasıl adlandırılabilir? Muhalefet Bloku Radek'in bu münasebetsizliğinden sorumlu mudur? Kuşkusuz. O halde niçin kendini ondan ayırmıyor? Çünkü Muhalefet Bloku, Leninizm'e sırt çevirme pozisyonundan vazgeçmeyi aklından bile geçirmiyor.
6 İnşamızın Perspektifleri Sorununun Tayin Edici Önemi
* Pompadur ünlü Rus hicivcisi Saltıkov Sçedrin'in "Pompadurlar ve Bayanları" eserinde dar ve dikkafalı bir taşra kodamanı tipi.
Çev.
Devrimimizin karakteri ve perspektifleri üzerine bütün bu kavgalar neden, gelecekte ne olacağı ya da ne olabileceği üzerine kavgalar neden? diye sorulabilir. Bütün bu kavgaları bir kenara bırakıp, pratik çalışmayla uğraşmak daha iyi olmaz mıydı?
Sorunun böyle konmasının temelden yanlış olduğu görüşündeyim, yoldaşlar.
Nereye gideceğimizi bilmeden, hareketin hedefini bilmeden ilerleyemeyiz. Perspektifler olmadan, sosyalist iktisadımızı inşa etmeye başladıktan sonra, onu gerçekten sonuna kadar kurabileceğimizden kesin emin olmadan inşa edemeyiz. Net perspektifler, net hedefler olmadan Parti inşayı yönetemez. Bernstein'ın reçetesine göre yaşayamayız: "Hareket her şeydir, hedef hiçbir şey." Devrimciler olarak biz, tam tersine, ileri yürüyüşümüzü, pratik çalışmamızı en önemli sınıf hedefine, proleter inşaya tabi kılmak zorundayız. Bunu yapmazsak, o zaman kaçınılmaz olarak ve mutlaka oportünizmin batağına düşeriz.
Devam. İnşamız için net perspektifler olmadan, sosyalizmin kurulacağından emin olmadan, işçi kitleleri bu inşa çalışmasına
bilinçli bir şekilde katılamazlar, köylülüğe bilinçli bir şekilde önderlik edemezler. Sosyalizmin kurulacağından emin olmadan, sosyalizmi inşa etme iradesi olamaz. İnşaatın tamamlanmayacağını bile bile inşa etmeyi kimin canı ister? Bu yüzden inşamız için sosyalist perspektifin olmayışı, proletaryanın bu inşa iradesinin kaçınılmaz olarak ve mutlaka zayıflamasına yol açar.
Devamla. Proletaryanın sosyalizmi inşa etme iradesi zayıflatılırsa, bu iktisadımızın kapitalist unsurlarının güçlenmesine yol açacaktır. Çünkü sosyalizmi inşa etmek, iktisadımızın kapitalist unsurlarını yere sermekten başka ne anlama gelir ki. İşçi sınıfı içinde moral çöküntüsü ve bozguncu ruh hali, kapitalist unsurların eski düzenin restorasyonuna yönelik umutlarını yalnızca yeni baştan canlandırabilir. Kim inşamızın sosyalist perspektiflerinin tayin edici önemini küçümserse, iktisadımızın kapitalist unsurlarına yardım eder, teslimiyetçiliği besler.
Ve son olarak: Proletaryanın, iktisadımızın kapitalist unsurları üzerinde zafere olan iradesi zayıflatılırsa ve böylece sosyalist inşaya ket vurulursa, bu tüm ülkelerde uluslararası devrimin patlak vermesini geciktirmek zorundadır. Uluslararası proletaryanın, iktisadi inşamızı ve bu cephedeki başarılarımızı, bizim bu mücadeleden kazanan olarak çıkmamız ve sosyalizmi kurmayı başarmamız umuduyla izlediği gözden kaçırılmamalıdır. Ülkemizi ziyaret eden ve inşa çalışmamızın her köşesini büyük bir dikkatle araştıran Batı'dan gelen sayısız işçi delegasyonu, inşa cephesindeki mücadelemizin, tüm ülkelerin proleterleri üzerindeki devrimcileştirici etkisi yüzünden muazzam bir uluslararası öneme sahip olduğunu kanıtlamaktadır. Kim inşamızı sosyalist perspektiflerden mahrum etmeye çalışırsa, uluslararası proletaryanın zaferimize olan umutlarını yok etmeye çalışır, ama kim bu umudu yok ederse, proleter enternasyonalizminin en temel taleplerine karşı günah işler. Lenin şunları söylerken bin kez haklıydı:
"Şimdi uluslararası devrime esas olarak iktisat politikamızla etki ediyoruz. Herkesin, istisnasız ve abartmasız dünyanın tüm ülkelerinde tüm emekçilerin gözü, Rus Sovyet Cumhuriyeti'nin üzerindedir... Dünya ölçüsünde mücadele bu alana geçmiştir. Bu görevi çözersek, o zaman uluslararası ölçüde
kesin ve nihai olarak kazandık demektir. Bu yüzden iktisadi inşa sorunları bizim için gayet olağanüstü bir önem kazanıyor. Bu cephede yavaş, tedrici hızlı olmaz, ama sürekli bir artış ve ileriye doğru hareketle zaferi kazanmak zorundayız"* (Bkz. 4. baskı, cilt XXXII, s. 413, Rusça.)
Bu yüzden, ülkemizde sosyalizmin zaferi imkanı sorunu üzerine tartışmalarımızın çok büyük önemi olduğu görüşündeyim, çünkü bu tartışmalarda, çalışmamızın perspektifleri, bu çalışmanın sınıf hedefleri, bu çalışmanın ana hedefi üzerine sorunların, önümüzdeki dönem için berrak bir çözümü elde ediliyor.
Bu yüzden, inşamızın sosyalist perspektifleri sorununun, bizim için birinci derecede öneme sahip olduğu düşüncesindeyim.
7 Muhalefet Bloku'nun Siyasi Perspektifleri
Muhalefet Bloku'nun siyasi perspektifleri, onun devrimimizin karakteri ve perspektifleri sorunundaki temel hatasından çıkar. Uluslararası devrim geciktiğinden, ama muhalefet devrimimizin iç güçlerine inanmadığından, onun iki perspektifi vardır:
ya Parti'nin ve devlet aygıtının yozlaşması, komünizmin "en iyi unsurları"nın (yani muhalefetin) iktidar organlarından fiilen ayrılması ve bu unsurlardan yeni "saf proleter" bir Parti'nin, resmi, "saf" olmayan proleter Parti'ye muhalif bir Parti'nin oluşturulması (Ossovski'nin perspektifi);
ya da kendi sabırsızlığını gerçeklik olarak göstermeye çalışma, kapitalizmin kısmî stabilazasyonunu inkar etme ve gerek iç politika alanında (aşırı sanayileşme) gerek dış politika alanında ("ultra-sol" laflar ve jestler) "insanüstü", "kahramanca" sıçrama ve müdahaleler.
Tüm muhalifler arasında Ossovski'nin, en atak ve en cesuru olduğuna inanıyorum. Eğer Muhalefet Bloku yeterince cesarete ve tutarlılığa sahip olsaydı, o zaman Ossovski'nin yolunu izlerdi. Ama Muhalefet Bloku'nun hem tutarlılıktan hem de cesaretten yana eksiği olduğundan, ikinci perspektifin gösterdiği yola, olayların objektif seyri alanında "insanüstü" sıçramalar ve "kahramanca" müdahaleler yoluna kayıyor.
Kapitalizmin kısmî stabilizasyonunun inkarı, Batı için, sendikalara sırt çevirme ya da hatta sendikalardan çıkma şiarı, İngiliz-Rus Komitesi'ni parçalama talebi, ülkemizi mümkünse yarım yılda sanayileştirme talebi vs. bundandır.
Muhalefet Bloku'nun politikasındaki maceracılık bundandır.
Bu bağıntıda Muhalefet Bloku'nun teorisi (ki aynı zamanda Troçkizm'in de teorisidir) bizde, ülkemizde, ülkemizin sanayileşmesinde köylülüğün atlanması teorisi, orada, Batı'da, özellikle İngiltere'deki grevle bağıntı içinde, sendikaların gerici karakterinin atlanması teorisi, özel bir önem kazanıyor.
Muhalefet Bloku, eğer Parti doğru bir çizgi ortaya çıkardıysa, bunun Parti'nin anında ve derhal bir kitle partisi haline gelmesi için, Par-ti'nin anında ve derhal kitleleri tayin edici mücadelelere sokabilmesi için tamamen yeterli olduğuna inanıyor. Muhalefet Bloku, kitlelere önderlik etmenin böyle bir kavranışının, Leninizm'in pozisyonuyla hiçbir ortak yanı olmadığını kavramıyor.
Lenin'in Sovyet devrimi üzerine 1917 ilkbaharındaki Nisan Tezleri[97] doğru muydu? Evet, doğruydu. Ama niçin Lenin o zaman Kerenski hükümetinin derhal devrilmesi çağrısında bulunmadı? Niçin o zaman Partimizde Geçici Hükümet'in derhal devrilmesi şiarını atan "ultra-sol" gruplara karşı mücadele etti? Çünkü Lenin, devrimi yapabilmek için doğru bir parti çizgisine sahip olmanın yetmediğini biliyordu. Çünkü Lenin, devrimi yapabilmek için başka bir hususun daha, yani kitlelerin, işçi kitlelerinin
kendi deneyimleri temelinde Parti çizgisinin doğruluğuna kanaat getirmelerinin gerekli olduğunu biliyordu. Ama bunun için zaman gereklidir, bunun için partinin kitleler arasında yorulmak bilmez bir çalışması, kitleleri parti çizgisinin doğruluğuna inandırmak için yorulmak bilmez bir çalışması gereklidir. İşte bu yüzden Lenin, devrimci Nisan Tezleri'yle aynı zamanda, kitleler arasında bu tezleri "sabırla" propaganda etme şiarını attı ki, kitleler bunun doğruluğuna kanaat getirebilsin. Bu sabırlı çalışma o zaman 8 ay aldı. Ama bu aylar, en az yıllarca sıradan "meşruti" zamana denk düşen devrimci aylardı. Ekim Devrimi'nde zafer kazandık, çünkü Parti'nin doğru çizgisiyle, bu çizginin doğruluğunun kitleler tarafından tanınmasını ayırdetmeyi bildik. Muhalefetin kahramanları, "insanüstü" sıçramaların yandaşları bunu kavrayamıyorlar ve kavramak istemiyorlar.
İngiltere'deki grev sırasında İngiliz Komünist Partisi'nin pozisyonu doğru muydu? Evet, öz olarak doğruydu. O halde İngiliz işçilerinin milyonluk kitlelerini niçin
derhal kendisi için kazanmayı başaramadı? Çünkü o kısa zaman içinde kitleleri çizgisinin doğruluğuna ikna etmeyi başaramadı ve başaramazdı da. Çünkü Parti'nin doğru çizgisinin ortaya çıkarılması ile, milyonlarca kitlenin parti için kazanılması arasında bir zaman dilimi olduğu için; o süre boyunca Parti'nin kitleleri politikasının doğruluğuna ikna etmek için yorulmaksızın işbaşında olması gereken az çok uzun bir zaman dilimi olduğu için. Bu zaman aralığının üzerinden atlanamaz. Atlayabileceğine inanmak budalalıktır. Ancak kitleler arasında sabırlı politik aydınlatma çalışmasıyla onun üstesinden gelinebilir ve altından kalkılabilir.
Kitlelere önderlik etmenin Leninist öğretisinin bu ABC'sini Muhalefet Bloku kavramıyor, ve onun politik hatalarının kaynaklarından biri burada aranmalıdır.
İşte Troçki'nin "insanüstü" sıçramalar ve pervasız jestler politikasının sayısız örneklerinden sadece biri:
"Burjuva devrimimizin geçici bir konjonktürü sonucu da olsa, iktidara gelmiş bulunan Rus proletaryası"
diyordu vaktiyle Troçki, "dünya gericiliğinin örgütlü düşmanlığıyla ve dünya proletaryasının örgütlü bir desteğe hazır oluşuyla karşılaşacaktır. Kendi öz gücüyle başbaşa olan
Rusya'nın işçi sınıfı, köylülük ona yüz çevirdiği anda kaçınılmaz olarak karşı-devrim tarafından paramparça edilecektir. Ona, politik egemenliğinin kaderini ve dolayısıyla tüm Rus devriminin kaderini de, Avrupa'da sosyalist devrimin kaderiyle birleştirmekten başka yapacak bir şey kalmayacaktır. Rus burjuva devriminin geçici konjonktürünün ona bahşettiği muazzam siyasi devlet iktidarını, tüm kapitalist dünyanın sınıf mücadelesinin kefesine atacaktır.
Elinde devlet iktidarı, ardında karşı-devrim, önünde Avrupa gericiliği, tüm dünyadaki kardeşlerine, bu kez son saldırıya çağrı olan eski çağrıyı yapacaktır 'Bütün ülkelerin proleterleri, birleşiniz!' "*
(Troçki, "Sonuçlar ve Perspektifler", s.80.)
Bunu nasıl buluyorsunuz: Proletarya öğreniyoruz ki Rusya'da iktidarı ele geçirmek zorunda, ama iktidarı ele geçirdikten sonra
köylülükle mutlaka bozuşmak zorunda, ve proletarya köylülükle bozuştuktan sonra, "ardında karşı-devrim" ve önünde "Avrupa gericiliği", dünya burjuvazisine karşı ümitsiz bir mücadeleye atılmak zorunda.
Troçki'nin bu "şema"sının, az "müzikalite", "insanüstülük" ve "pervasız muhteşemlik" içermediği eh bu kabullenilebilir. Ancak bunun ne Marksizm'le bir ilgisi olduğuna ne de devrimci ruhun kanıtı olduğuna, burada sadece içi boş bir devrim oyunuyla ve politik maceracılıkla karşı karşıya olduğumuza buna da hiç kuşku olamaz.
Oysa Troçki'nin bu "şema"sının, Muhalefet Bloku'nun mevcut siyasi perspektiflerinin doğrudan ifadesi olduğuna, hareketin henüz miadı dolmamış biçimleninin "atlanması" Troçkist teorisinin sonucu ve meyvesi olduğuna kuşku yoktur.