ANA SAYFAKÜTÜPHANE Muhalefet Üzerine Stalin

III SSCB'DE SOSYALİZMİN İNŞA SORUNU

Yoldaşlar! Şimdi izninizle SSCB'de">

ANA SAYFAKÜTÜPHANE Muhalefet Üzerine Stalin

III SSCB'DE SOSYALİZMİN İNŞA SORUNU

Yoldaşlar! Şimdi izninizle SSCB'de, ülkemizde sosyalizmin inşa sorununa geçmek istiyorum.

1 — Muhalefetin "Manevraları" ve Lenin'in Partisi'nin "Ulusal Reformizm"i

Troçki konuşmasında, Stalin'in en büyük hatasının tek ülkede, ülkemizde sosyalizmin inşası imkanı teorisi olduğunu açıkladı. Bundan şu sonuç çıkıyor ki, söz konusu olan, Lenin'in ülkemizde sosyalizmin inşası imkanı teorisi değil, Stalin'in herhangi bir, hiç kimsece bilinmeyen "teorisi"dir. Ben bunu, Troçki'nin önüne Lenin'in teorisine karşı mücadele etme hedefini koyduğu şeklinde anlıyorum; ama Lenin'e karşı açıktan mücadele etmek rizikolu olduğundan, bu mücadeleye Stalin'in bir "teorisi"ne karşı mücadele etme paravanası altında girişmeyi kararlaştırdı. Troçki böylelikle Leninizme karşı mücadeleyi kolaylaştırmak istiyor ve bu mücadeleyi Stalin'in "teorisi"ni eleştirmeyle maskeliyor. Meselenin tam da böyle olduğunu, Stalin'in bununla hiçbir ilgisi bulunmadığını, Stalin'in herhangi bir "teorisi"nden sözedilemeyeceğini, Stalin'in teori alanında yeni bir şeyler söylemiş olma iddiasında asla bulunmadığını, bilakis sadece, Troçki'nin revizyonist çabalarına karşı Leninizmin Partimiz içinde tam zafere ulaşması için uğraştığını — bunları daha sonra kanıtlamaya çalışacağım. İlk önce, Troçki'nin Stalin'in "teorisi" hakkındaki açıklamasının bir manevra, bir hile; tek tek ülkelerde sosyalizmin zaferi Leninist teorisine karşı mücadeleyi, başlangıcı ta 1915 yılına dayanan ve günümüze kadar süren bu mücadeleyi gözlerden gizleme hedefini güden korkakça ve beceriksizce bir hile olduğunu tespit edelim. Troçki'nin bu yönteminin dürüst bir polemik işareti olup olmadığına yoldaşlar kendileri karar versin.

Ülkemizde sosyalizmi inşa imkanı sorununda Partimizin kararları için çıkış noktasını, Lenin yoldaşın ünlü programatik eserleri oluşturur. Lenin'in bu eserlerinde, emperyalizm koşulları altında tek tek ülkelerde sosyalizmin zaferi mümkündür, proletarya diktatörlüğünün ekonomik probleminin çözülmesinde bu diktatörlüğün zaferi güvencelidir, biz SSCB proleterleri, tam sosyalist toplumun kurulması için gerekli ve yeterli her şeye sahibiz denmektedir.

Az önce Lenin'in ünlü makalesinden, tek tek ülkelerde sosyalizmin zaferi imkanı sorununu ilk kez ortaya attığı bir alıntı yapmıştım, o nedenle burada yeniden tekrarlamayacağım. Bu makale 1915 yılında yazıldı. Bu makalede, tek tek ülkelerde sosyalizmin zaferi, iktidarın proletarya tarafından ele geçirilmesi, kapitalistlerin mülksüzleştirilmesi, sosyalist üretimin örgütlenmesi mümkündür denir. Bilindiği gibi Troçki daha o zaman, 1915 yılında, Lenin'in bu makalesine karşı basında polemik yapmış ve Lenin'in tek ülkede sosyalizm teorisini bir "ulusal dargörüşlülük" teorisi olarak adlandırmıştı.

Şu soru çıkıyor: Bunun Stalin'in bir "teorisi"yle ne alakası var?

Devamla raporumda, doğrudan ve açık bir şekilde SSCB'de proletarya diktatörlüğünün ekonomik probleminin çözümü anlamında proletarya diktatörlüğünün zaferinin güvencede görülmesi gerektiğinden sözeden Lenin'in ünlü eseri "Proletarya Diktatörlüğü Çağında Ekonomi ve Politika"dan bir alıntı yaptım. Lenin'in bu çalışması 1919'da yazılmıştır. Alıntı şöyle:

"Bütün ülkelerin burjuvaları ve onların açık gizli yardakçıları (II. Enternasyonal "sosyalistleri") istedikleri kadar yalan söyleyip iftira etsinler, şu kesindir: Proletarya diktatörlüğünün temel ekonomik problemi açısından, ülkemizde, komünizmin kapitalizm üzerindeki zaferi güvence altına alınmıştır. Tüm dünya burjuvazisi, Bolşevizme karşı tam da bu yüzden esip yağıyor, tam da bu yüzden Bolşeviklere karşı askeri müdahaleler, komplolar ve benzeri şeyler örgütlüyor, çünkü, toplumsal ekonominin reorganizasyonunda zaferimizin kaçınılmaz olduğunu —askeri zorla ezilmediğimiz takdirde— pekâlâ kavramaktadır. Ve bizi askeri zorla yoketmeyi başaramamaktadır."* (Bkz. 4. baskı, cilt XXX, s. 90, Rusça.)

Görüyorsunuz, Lenin burada doğrudan, toplumsal ekonominin reorganizasyonunda, proletarya diktatörlüğünün ekonomik probleminin çözümünde SSCB proletaryasının zafer imkanından sözetmektedir.

Bilindiği gibi Troçki ve bir bütün olarak muhalefet, bu alıntının içerdiği temel tezlerle hemfikir değildir. Şu soru çıkıyor: Bunun Stalin'in bir "teorisi"yle ne alakası var? Son olarak, Lenin'in 1923 yılında yazılmış olan "Kooperatifçilik Üzerine" adlı ünlü yazısından bir alıntı yaptım. Bu alıntıda şöyle denmektedir:

"Gerçekten de, tüm büyük-çaplı üretim araçları üzerinde devletin tasarruf yetkisi, devlet iktidarının proletaryanın ellerinde olması, bu proletaryanın milyonlarca küçük ve küçücük köylülerle ittifakı, bu proletaryanın köylülük karşısındaki yönetici konumunun güvenlik altına alınmış olması vs. — tüm bunlar, daha önce küçümseyerek bezirgânlık olarak gördüğümüz ve şimdi, NEP düzeninde bazı bakımlardan öyle görmekte haklı olduğumuz kooperatiflerden, sadece kooperatiflerden hareket ederek, tam sosyalist toplumu kurmak için gerekli olan her şey değil mi? Bu, henüz sosyalist bir toplumun kuruluşu değildir, ama bu kuruluş için gerekli ve yeterli olan her şeydir." (Bkz. 4. baskı, cilt XXXIII, s. 428, Rusça.)

Görüyorsunuz, bu alıntı, ülkemizde sosyalizmin kurulmasının mümkün olduğu konusunda hiçbir kuşkuya yer bırakmıyor.

Görüyorsunuz, bu alıntıda, ülkemizde sosyalist ekonominin kurulmasının baş faktörleri sıralanmaktadır: proleter devlet iktidarı, büyük üretimin proleter devlet iktidarının elinde olması, proletarya ve köylülüğün ittifakı, bu ittifakta proletaryanın önder rolü, kooperatifler.

Troçki geçenlerde SBKP(B) XV. Konferansı'nda, Lenin'den bu alıntının karşısına, Lenin'in eserlerinden bir başka alıntıyı, "Komünizm — Sovyet iktidarı artı bütün ülkenin elektrifikasyonudur" alıntısını çıkarmaya çalıştı. (Bkz. 4. baskı, cilt XXXI, s. 484, Rusça.) Ama bu alıntıları birbiriyle karşı karşıya koymak, Lenin'in "Kooperatifçilik Üzerine" adlı yazısının temel düşüncesini çarpıtmak demektir. Elektrifikasyon büyük üretimin bir parçası değil mi acaba, ve bizim ülkemizde bunu, büyük üretim proleter devlet iktidarının elinde yoğunlaşmadan gerçekleştirmek mümkün mü acaba? Lenin'in "Kooperatifçilik Üzerine" yazısında büyük üretim hakkındaki sözlerinin, sosyalizmi inşanın faktörlerinden biri olarak elektrifikasyonu da kapsadığı açık değil mi?

Bilindiği gibi muhalefet, Lenin'in "Kooperatifçilik Üzerine" yazısından bu alıntının içerdiği temel tezlere karşı az çok açık, ama çoğunlukla üstü örtülü bir mücadele veriyor.

Şu soru çıkıyor: Bunun Stalin'in bir "teorisi"yle ne alakası var?

Ülkemizde sosyalizmi inşa sorunu hakkında Leninizmin temel tezleri bunlardır.

Parti, Leninizmin bu tezleriyle, "ulusal devlet çerçevesi içinde sosyalizmi inşa imkansızdır", "tek ülkede sosyalizm teorisi ulusal dargörüşlülüğün teorik bakımdan haklı çıkarılmasıdır", "Avrupa proletaryasının doğrudan devlet desteği olmaksızın Rusya işçi sınıfının iktidarını koruyabilmesi imkansızdır" (Troçki) diyen Troçki ve muhalefet blokunun tezlerinin çok keskin bir çelişki içinde olduğu görüşünü savunmaktadır.

Parti, Muhalefet Bloku'nun bu tezlerinin Partimiz içindeki bir sosyal-demokrat sapmanın ifadesi olduğu görüşünü savunmaktadır.

Parti, Troçki'nin "Avrupa proletaryasının doğrudan devlet yardımı" formülünün Leninizmle tamamen kopmak anlamına geldiği görüşünü savunmaktadır. Çünkü ülkemizde sosyalizmin inşasını, "Avrupa proletaryasının doğrudan devlet yardımı"na bağımlı kılmak ne demektir? Eğer Avrupa proletaryası önümüzdeki yıllarda iktidarı ele geçirmeyi başaramazsa ne olacak? Devrimimiz Batı'da devrimin zaferi beklentisi içinde, belirsiz bir süreyle boşuna mı döndürecektir çarklarını? Ülkemiz burjuvazisinin, Batı'da devrimin zaferini beklemekle hemfikir olacağına, ve ekonomimizin sosyalist unsurlarına karşı çalışma ve mücadelesinden sarfınazar edeceğine bel bağlanabilir mi? Troçki'nin bu formülünden, Batı'da muzaffer devrimin gecikmesi halinde, mevzilerimizin tedricen ekonomimizin kapitalist unsurlarının eline teslim edilmesi ve devamla Partimizin iktidardan vazgeçmesi perspektifi çıkmıyor mu?

Burada, temelden farklı iki çizgiyle, biri Parti'nin ve Leninizmin çizgisi, diğeri muhalefetin ve Troçkizmin çizgisi olan iki çizgiyle karşı karşıya olduğumuz açık değil mi?

Raporumda Troçki'ye sordum ve bu soruyu yineliyorum: Troçki'nin, Lenin'in tek tek ülkelerde sosyalizmin zaferi imkanı teorisini 1915 yılında bir "ulusal dargörüşlülük" teorisi olarak nitelendirdiği doğru değil mi acaba? Bu soruma yanıt alamadım. Neden? Suskunluk tavrı polemikte bir mertlik belirtisi mi oluyor yoksa?

Devamla Troçki'ye sormuştum ve sorumu yineliyorum: Sosyalizmi inşa teorisine karşı yükselttiği "ulusal dargörüşlülük" suçlamasını daha kısa süre önce, Eylül 1926'da, kendisinin bilinen, muhalefete yönelik belgesinde tekrarladığı doğru değil mi acaba? Bu soruma da yanıt alamadım. Suskunluk tavrı Troçki'de aynı şekilde bir tür "manevra" olduğundan olmasın sakın?

Bütün bunlar neyi kanıtlıyor?

Troçki'nin temel sorunda, ülkemizde sosyalizmin inşası sorununda kendisinin eski, Leninizme karşı mücadele mevzilerinde ısrarlı olduğunu kanıtlıyor.

Leninizme karşı açıkça ortaya çıkma cesaretini gösteremeyen Troçki'nin, bu mücadelesini, Stalin'in var olmayan bir "teorisi"ni eleştiriyle gizlemeye çalıştığını kanıtlıyor.

Başka bir "manevracı"ya, Kamenev'e geçelim. Mikrobu besbelli Troçki'den kapmış olan o da manevra yapmaya başladı. Ama onun "manevra"sı Troçki'ninkinden daha kaba çıktı. Troçki sadece Stalin'i suçlamaya çalışırken, Kamenev kısa yoldan tüm Parti'yi suçlayıverdi ve onun, yani Parti'nin "uluslararası devrimci perspektifi ulusal reformist bir perspektifle değiştirdiği"ni iddia etti. Nasıl buluyorsunuz: Partimiz, öyle anlaşılıyor ki, uluslararası devrimci perspektifi ulusal-reformist bir perspektifle değiştirmiş. Ama Partimiz Lenin'in Partisi olduğundan, sosyalizmi inşa sorununda kararlarını tümüyle ve bütünüyle Lenin'in tezlerine dayandırdığından, Lenin'in sosyalist inşa teorisinin, ulusal reformizmin bir teorisi olduğu sonucu çıkıyor. Lenin —"bir ulusal reformist"— Kamenev böyle bir saçmalığı yutturmaya çalışıyor bize.

Partimiz ülkemizde sosyalizmi inşa sorununa ilişkin herhangi bir karar, kararlar almış mıdır? Evet, böyle kararlar almıştır, hem de çok açık kararlardır bunlar. Bu kararlar Partimiz tarafından ne zaman alınmıştır? Partimizin XIV. Konferansı'nda Nisan 1925'te alınmıştır. KEYK'in çalışması ve ülkemizde sosyalist inşa üzerine XIV. Parti Konferansı'nın ünlü kararını düşünüyorum. Bu karar Leninist bir karar mıdır? Evet, öyledir, öyle olduğuna dair bize, XIV. Parti Konferansı'nda bu kararı savunmak üzere bir konferans veren Zinovyev ile, bu konferansa başkanlık eden ve bu karar lehinde oy kullanan Kamenev gibi ehliyetli kişiler kefil olabilirler.

Öyleyse Kamenev ve Zinovyev neden Parti'nin çelişkiye düştüğünü, ülkemizde sosyalizmi inşa sorununa ilişkin XIV. Parti Konferansı'nın bilindiği gibi oybirliğiyle alınan kararlarından saptığını ispatlamaya çalışmadılar? Bundan kolay ne vardı: Parti'nin ülkemizde sosyalizmi inşa sorunu üzerine özel bir kararı var; Kamenev ve Zinovyev bu karar lehinde oy kullandılar, şimdi ikisi Parti'yi ulusal reformizmle suçluyorlar — peki, neden argümantasyonlarında, ülkemizde sosyalizmin inşasını ele alan ve besbelli baştan sona Lenininst bir karar olan XIV. Parti Konferansı'nın kararı gibi böylesine önemli bir Parti belgesinden yola çıkmıyorlar?

Genelde muhalefetin, ama özellikle de Kamenev'in, XIV. Parti Konferansı'nın kararından nasıl şeytan görmüş gibi kaçtığına dikkat ettiniz mi? (Gülüşmeler.) Zinovyev'in sunduğu raporla ve Kamenev'in aktif katılımı sonucu kabul edilen XIV. Parti Konferansı'nın kararından neden bu kadar korkuyorlar? Kamenev ve Zinovyev bu karara üstünkörü de olsa değinmekten neden korkuyorlar? Bu karar ülkemizde sosyalizmi inşa sorununu ele almıyor mu acaba? Tartışmamızın en özsel ihtilaf noktası sosyalizmi inşa sorunu değil mi acaba?

Burada mesele ne?

Burada mesele, 1925 yılında XIV. Parti Konferansı'nın kararından yana olan Kamenev ve Zinovyev'in, daha sonra bu karardan, yani Leninizmden kopması, Troçkizme geçmesi ve şimdi yüzlerinin açığa çıkmasından korktuğundan bu karara üstünkörü de olsa değinmekten korkmasıdır.

Bu karar neden sözetmektedir?

İşte bu karardan bir alıntı:

"Genelde tek ülkede sosyalizmin zaferi (nihaî bir zafer anlamında değil) kayıtsız-şartsız mümkündür."*

Ve devamla:

"...Birbirine taban tabana zıt iki toplumsal sistemin varlığı, sürekli olarak bir kapitalist abluka tehlikesini, iktisadi baskının başka biçimleri tehlikesini, silahlı müdahale ve restorasyon tehlikesini doğurur. Dolayısıyla, sosyalizmin nihaî zaferi için biricik güvence, yani restorasyona karşı güvence, bir dizi ülkede muzaffer sosyalist devrimdir. Bundan, Rusya gibi geri bir ülkede tam sosyalist toplumu kurmanın, teknik ve iktisadi bakımdan daha gelişmiş ülkelerin 'devlet yardımı' (Troçki) olmadan imkansız olduğu sonucu asla çıkmaz.* Troçkist sürekli devrim teorisinin bileşenlerinden biri, 'Rusya'da sosyalist iktisadın gerçek bir ilerlemesi ancak Avrupa'nın en önemli ülkelerinde proletaryanın zaferinden sonra mümkün olacaktır' (Troçki 1922) iddiasıdır — SSCB proletaryasını şimdiki dönemde kaderci bir pasifliğe mahkûm eden bir iddia. Bu tür 'teorilere' karşı Lenin yoldaş şunları yazdı:

 '
Onların Batı Avrupa sosyal-demokrasisinin gelişme seyri içinde ezberlemiş olduğu ve bizim sosyalizm için henüz olgun olmadığımız, onlar arasında çeşitli 'allame' bayların vurguladığı gibi, bizde sosyalizm için objektif ekonomik önşartların olmadığı şeklindeki argümanı... son derece basmakalıptır.'" (Zuhanov Üzerine Notlar.) (RKP(B) XIV. Konferansı'nın "KEYK Genişletilmiş Plenumu İle Bağıntı İçinde Komintern ve RKP(B)'nin görevleri Üzerine" Kararı
[141].)

Görüyorsunuz, XIV. Parti Konferansı'nın kararı, ülkemizde sosyalizmi inşa imkanı sorunu hakkında Leninizmin temel tezlerini tamı tamına ifade etmektedir. Görüyorsunuz, kararda Troçkizm, Leninizmin karşıtı bir şey olarak nitelendirilmekte ve kararın bir dizi tezi, Troçkizmin temellerinin doğrudan yadsınmasından yola çıkmaktadır. Görüyorsunuz, karar ülkemizde sosyalist toplumun kurulması sorunu hakkında bugün yeniden alevlenen ihtilafı tümüyle ve bütünüyle yansıtmaktadır.

Raporumun bu kararın esasları üzerinde yükseldiğini biliyorsunuz.

Raporumda XIV. Konferans kararına özellikle değindiğimi ve Kamenev ve Zinovyev'i bu kararı çiğnemekle, bu karara sırt çevirmekle suçladığımı anımsarsınız sanıyorum.

Kamenev ve Zinovyev, neden bu suçlamayı çürütmeye çalışmadılar?

Nedir bunun sırrı?

Bunun sırrı, Kamenev ve Zinovyev'in bu karardan çoktan uzaklaşmış olmaları, ondan uzaklaşmış ve Troçkizme sapmış olmalarıdır.

Çünkü ikisinden biri:

Ya XIV. Parti Konferansı'nın kararı Leninist bir karar değildir — o zaman bu karar lehine oy vermiş olan Kamenev ve Zinovyev Lenininst değillerdi;

ya da o Leninist bir karardı — o zaman da bu karardan dönmüş bulunan Kamenev ve Zinovyev, Leninist olmaktan çıkmışlardır.

Bazı konuşmacılar (yanılmıyorsam aralarında Riese de vardı), Kamenev ve Zinovyev'in Troçkizme değil, bilakis tersine, Troçki'nin Kamenev ve Zinovyev'in tarafına geçtiğini söylediler. Bütün bunlar çok saçma yoldaşlar. Kamenev ve Zinovyev'in XIV. Konferans kararından dönmesi, tam da Kamenev ve Zinovyev'in Troçkizme geçtiğinin açık bir kanıtıdır.

O halde:

SSCB'de sosyalizmin inşası sorununda RKP(B)'nin XIV. Konferansı'nda formüle edilen Leninist çizgiden ayrılan kimdir?

Besbelli Kamenev ve Zinovyev.

"Uluslararası devrimci perspektif"i Troçkizm ile değiştiren kimdir?

Besbelli Kamenev ve Zinovyev.

Kamenev şimdi Partimizin "ulusal reformizmi" hakkında büyük gürültü koparıyorsa bunun nedeni, yoldaşların dikkatini kendi günahlarından başka bir yere çekmek ve kendi suçunu başkalarına yıkmak istemesidir.

Kamenev'in Partimizin "ulusal reformizm"i hakkında yaptığı "manevra"nın bir hile; Partimizin "ulusal reformizmi" hakkında gürültü kopararak bizzat kendisinin XIV. Parti Konferansı kararından vazgeçtiğini, Leninizmden koptuğunu, Troçkizme geçtiğini gizleme hedefini güden çirkin ve kaba bir hile olmasının nedeni budur.

2 — SSCB'de Sosyalizmin İktisadi Temelini İnşa Ediyoruz ve Onu Tamamen İnşa Edebiliriz

Raporumda, bizde sosyalizmin politik temelinin artık yaratılmış olduğunu söyledim — bu proletarya diktatörlüğüdür. Sosyalizmin ekonomik temelinin ise yaratılmış olmaktan uzak olduğunu, bunu daha yaratmak zorunda olduğumuzu söyledim. Devamla, bu yüzden sorunun şöyle konması gerektiğini ifade ettim: Kendi gücümüzle ülkemizde sosyalizmin ekonomik temelini kurabilir miyiz? Sonunda, bu sorunun sınıf diliyle verildiğinde şu biçimi aldığını söyledim: Kendi gücümüzle kendi burjuvazimizi, Sovyet burjuvazisini yenebilir miyiz?

Troçki konuşmasında, SSCB'de burjuvazinin yenilmesinden sözettiğimde onun politik olarak yenilgiye uğratılmasını kastettiğimi iddia ediyor. Bu elbette doğru değil. Troçki'nin hizipçi ruhu aklını başından almış. Raporumdan, SSCB burjuvazisinin yenilgisiyle onun ekonomik yenilgisini kastettiğim açıkça görülmektedir, çünkü politik olarak burjuvazi zaten yenilmiş durumdadır.

SSCB burjuvazisini ekonomik olarak yenmek ne demektir? Ya da başka kelimelerle: SSCB'de sosyalizmin ekonomik temelini yaratmak ne demektir?

"Sosyalizmin ekonomik temelini yaratmak; tarımı sosyalist sanayi ile bir ekonomik bütün halinde birleştirmek, tarımı sosyalist sanayiin önderliğine tabi kılmak, kent ile köy arasındaki ilişkileri, tarım ürünleriyle sanayi mamullerinin değiş-tokuşu temelinde düzenlemek demektir, sınıfların ve her şeyden önce de sermayenin oluşumuna yol açan tüm kanalları kapatmak ve tasfiye etmek, ve son tahlilde doğrudan ve dolaysız olarak sınıfların ortadan kaldırılmasına götüren üretim ve bölüşüm koşullarını yaratmak demektir." (Bkz. KEYK Genişletilmiş Plenumunda Stalin'in raporu.*)

Raporumda SSCB'de sosyalizmin ekonomik temelinin özünü böyle tanımladım.

Bu tanım, Lenin'in "Aynî Vergi Üzerine"[142] adlı yazısının ünlü taslağındaki sosyalizmin "ekonomik özü", "ekonomik temeli" tanımının aynen yinelenmesidir.

Bu tanımlama doğru mudur, ve ülkemizde sosyalizmin ekonomik temelinin kurulması imkanını bekleyebilir miyiz — görüş ayrılıklarımızın temel sorunu şimdi budur.

Troçki bu soruna değinmedi bile. Besbelli susmanın daha akıllıca olduğu düşüncesiyle bundan düpedüz kaçındı.

Ama sosyalizmin ekonomik temelini inşa etmeye başladığımız, ve onu tamamen inşa edebileceğimiz şuradan bile görülebilir:

a) ülkemizde millileştirilmemiş üretim dağınık küçük üretim iken, toplumsallaştırılmış üretimimiz toplu büyük üretimdir, ve bilindiği gibi, büyük üretimin, hem de toplu büyük üretimin küçük üretime üstünlüğü tartışma götürmez bir olgudur;

b) toplumsallaştırılmış üretimimiz şimdiden küçük üretime önderlik etmekte ve onu, ister kent küçük üretimi olsun, ister kır, hiç farketmez, kendine tabi kılmaya başlamaktadır,

c) ekonomimizin sosyalist unsurlarının kapitalist unsurlara karşı mücadele cephesinde, birinciler ikinciler üzerinde tartışmasız bir üstünlüğe sahiptir ve gerek üretim, gerekse dolaşımda ekonomimizin kapitalist unsurlarının üstesinden gelerek adım adım ilerlemektedir.

Ekonomimizin sosyalist unsurlarının kapitalist unsurlar üzerinde zaferine götüren diğer faktörlerin sözünü bile etmiyorum.

Ekonomimizin kapitalist unsurlarının yenilgiye uğratılması sürecinin bundan sonra da devam etmeyeceğini varsaymak için hangi neden var?

Troçki konuşmasında şöyle dedi:

"Stalin, sosyalizmi inşa etmekte olduğumuzu, yani sınıfları ve devleti ortadan kaldırmaya çalıştığımızı, yani burjuvazimizi yenilgiye uğratmakta olduğumuzu söylüyor. Evet, yoldaşlar, ama devletin dış düşmanlara karşı hâlâ bir orduya ihtiyacı var." (Stenograma göre aktarıyorum — J. Stalin.)

Bu ne demek oluyor? Bu alıntının anlamı ne? Bu alıntıdan ancak bir sonuç çıkarılabilir: Sosyalizmin ekonomik temelinin yaratılması, sınıfların ve devletin ortadan kaldırılması anlamına geldiğinden ve biz sosyalist anavatanın korunması için hâlâ bir orduya ihtiyaç duyduğumuzdan, ama devlet olmadan bir ordu da imkansız olduğuna göre (Troçki öyle varsayıyor) — sosyalist anavatanı silahla savunma zorunluluğu varolduğu müddetçe, sosyalizmin ekonomik temelini kuramayacağımız sonucu çıkmaktadır.

Yoldaşlar, bu tam bir kavram kargaşasıdır. Ya burada devletten basitçe sosyalist toplumu silahla savunma aygıtı anlaşılıyor, ki bu abestir, çünkü devlet, her şeyden önce bir sınıfın diğer sınıflara karşı kullandığı bir araçtır, ve elbette artık sınıfların olmadığı andan itibaren devlet de olamaz. Ya da burada, devletin var olmadığı bir sosyalist toplumu savunmak için bir ordunun imkansız olduğu söylenmek istenmektedir, ki bu da abestir, çünkü sınıfların ve devletin olmadığı, ve fakat kendi sınıfsız toplumunu dış düşmanlara karşı savunan silahlı bir halkın olduğu bir toplum hali teorik olarak pekâlâ mümkündür. Sosyoloji, insanlık tarihinde sınıfların ve devletin olmadığı, ve fakat dış düşmanlara karşı kendilerini şu ya da bu biçimde savunan toplumların varolduğuna dair az örnek sunmamaktadır. Aynı şey, sınıflar ve devlet olmamasına rağmen, dış düşmanlara karşı savunma için gerekli olan sosyalist bir milise pekâlâ sahip olabilecek gelecekteki sınıfsız toplum için de söylenmelidir. Ülkemizde işlerin bu noktaya varabileceğini pek az ihtimal görüyorum, çünkü ülkemizde sosyalist inşanın başarılarının ve bundan da öte, sosyalizmin zaferi ve sınıfların ortadan kaldırılmasının — bunların, kapitalist ülkelerin işçilerinin sosyalizme doğru muazzam bir akınına sebebiyet verecek, diğer ülkelerde devrimci patlamalara yolaçacak dünya çapında tarihi öneme sahip olgular olduğuna hiç kuşku yoktur. Ama teorik olarak, sınıfların ve devletin olmadığı sosyalist bir milisin varlığının tasavvur edilebileceği bir toplum hali pekâlâ düşünülebilirdir.

Aslında bu sorun, Parti programımızda belli bir ölçüde aydınlatılmış bulunmaktadır. Orada şöyle denir:

"Proletarya diktatörlüğünün aracı olarak Kızıl Ordu zorunlu olarak açık bir sınıf karakteri taşımalıdır, yani münhasıran proletaryadan ve köylülüğün ona yakın olan yarı-proleter kesimlerinden oluşmalıdır.

Ancak sınıflar kaldırıldıktan sonradır ki böyle bir sınıf ordusu, bütün halkın sosyalist milisine dönüşecektir.* (Bkz. SBKP(B) Programı.

Troçki besbelli programımızın bu maddesini unutmuştur.

Troçki konuşmasında iktisadımızın kapitalist dünya ekonomisine bağımlılığından sözetti ve "yalıtılmış savaş komünizminden, dünya ekonomisiyle her geçen gün daha fazla yekvücut olmaya gittiğimizi" temin etti.

Buna göre, kapitalist unsurlarla sosyalist unsurların birbiriyle dalaştığı iktisadımız kapitalist dünya ekonimisiyle yekvücut olacak. Kapitalist dünya ekonomisi diyorum, çünkü başka bir dünya ekonomisi şimdilik yok.

Bu doğru değildir, yoldaşlar. Abestir bu. Troçki'nin hizipçi ruhu aklını başından almış.

İktisadımızın dünya ekonomisine bağımlı olduğunu hiç kimse inkâr etmiyor. Tıpkı her ülkenin ve her iktisadın, Amerikan ulusal ekonomisinin de kapitalist dünya ekonomisine bağımlı olduğunu kimsenin inkâr etmediği gibi, bunu da kimse inkâr etmedi, etmiyor. Ama bu karşılıklı bir bağımlılıktır. Sadece bizim ekonomimiz kapitalist ülkelere bağımlı değildir, bilakis kapitalist ülkeler de bizim ekonomimize, petrolümüze, tahılımıza, kerestemize ve son olarak da muazzam pazarımıza bağımlıdır. Diyelim ki "Standard Oil"dan kredi alıyoruz. Alman kapitalistlerinden kredi alıyoruz. Ama bu kredileri kara kaşımız kara gözümüz için değil, bilakis kapitalist ülkeler petrolümüze, tahılımıza ihtiyaç duydukları, pazarımıza makinelerin sürümü için ihtiyaç duydukları için veriyorlar. Ülkemizin dünyanın altıda birini kapladığı, muazzam bir pazar olduğu ve kapitalist ülkelerin pazarımızla şu ya da bu bağı olmadan edemeyecekleri unutulmamalıdır. Bütün bunlar, kapitalist ülkelerin ekonomimize bağımlılıklarını ifade eder. Burada karşılıklı bir bağımlılık ilişkisi vardır.

Bu, ulusal ekonomimizin kapitalist ülkelere bağımlılığının, ülkemizde sosyalist ekonominin kurulması imkanını dıştaladığı anlamına mı gelir? Elbette gelmez. Sosyalist ekonomiyi mutlak kendi kabuğuna çekilmiş ve onu çevreleyen ülkelerin ulusal ekonomilerinden mutlak bağımsız olarak göstermek — bir aptallıktır. Sosyalist ekonominin hiç ihracat ve ithalat yapmayacağı, ülkede olmayan ürünleri ithal etmeyeceği ve bu bağıntıda kendi ürünlerini ihraç etmeyeceği iddia edilebilir mi? Hayır, edilemez. Peki ama ihracat ve ithalat nedir? Ülkelerin birbirlerine bağımlılığının bir ifadesidir. Karşılıklı ekonomik bağımlılığın bir ifadesidir.

Aynı şey zamanımızın kapitalist ülkeleri için de geçerlidir. İhracat ve ithalat yapmayan tek ülke düşünemezsiniz. Dünyanın en zengin ülkesi Amerika'yı alalım. Günümüzün kapitalist devletlerinin, diyelim ki İngiltere ya da Amerika'nın mutlak bağımsız ülkeler olduğu söylenebilir mi? Hayır, söylenemez. Neden? Çünkü ihracat ve ithalata bağımlıdırlar, çünkü diğer ülkelerin hammaddelerine bağımlıdırlar (örneğin, Amerika kauçuğa ve başka hammaddelere), çünkü makinelerini ve diğer mamul maddelerini satabilecekleri pazarlara bağımlıdırlar.

Bu, mutlak bağımsız ülke olamayacağı için, tek tek ülkelerde bağımsız ulusal ekonomilerin de olamayacağı anlamına mı gelir? Hayır, bu anlama gelmez, ülkemiz başka ülkelere, o ülkelerin bizim eko-nomimize bağımlı oldukları gibi bağımlıdır. Ama bu demek değildir ki, ülkemiz bağımsızlığını yitirmiştir ya da yitirecektir, bağımsızlığını koruyamayacaktır, uluslararası kapitalist ekonominin bir vidacığına dönüşmek zorundadır. Ülkelerin birbirlerine karşılıklı bağımlılığıyla, bu ülkelerin ekonomik bağımsızlığını ayırdetmek gerekir. Tek tek ulusal ekonomilerin mutlak bağımsızlığını reddetmek, bu birimlerin ekonomik bağımsızlığını reddetmek anlamına gelmez, gelemez.

Ama Troçki sadece ulusal ekonomimizin bağımlılığından sözetmekle kalmıyor. Bu bağımlılığı, ekonomimizin kapitalist dünya ekonomisiyle yekvücut olmasına dönüştürüyor. Ekonomimizin kapitalist dünya ekonomisiyle yekvücut olması ne demektir? Ekonomimizin dünya kapitalizminin bir uzantısına dönüşmesi demektir. Ama ülkemiz dünya kapitalizminin bir uzantısı mıdır? Elbette değil! Aptalca bir şey bu, yoldaşlar. Ciddiye almamak gerekiyor.

Bu doğru olsaydı, sosyalist sanayimizi, dış ticaret tekelimizi, millileştirilmiş ulaştırmamızı, millileştirilmiş kredi sistemimizi, ekonomiyi planlı sevk ve idaremizi sürdürme imkanımız hiç olmazdı.

Bu doğru olsaydı, sosyalist sanayimizin yozlaşması ve alelade bir kapitalist sanayie dönüşmesi yoluna çoktan girmiş olurduk.

Bu doğru olsaydı, ekonomimizin sosyalist unsurlarının kapitalist unsurlara karşı mücadele cephesinde hiç başarı kaydetmemiş olurduk.

Troçki konuşmasında, "gerçekte sürekli dünya ekonomisinin denetimi altında bulunacağız" dedi.

Buna göre demek ki ulusal ekonomimiz, kapitalist dünya ekonomisinin denetimi altında gelişecek, çünkü günümüzde kapitalist dünya ekonomisinden başka bir dünya ekonomisi yok.

Bu doğru mudur? Hayır, doğru değildir. Kapitalist canavarların gördüğü, hiçbir zaman gerçekleşmeyecek bir düştür bu.

Kapitalist dünya ekonomisinin denetimi ne demektir? Kapitalistlerin dilinde denetim içi boş bir sözcük değildir. Kapitalistlerin dilinde denetim sözcüğü gayet reel bir şeydir.

Kapitalist denetim, her şeyden önce, mali denetim demektir. Ama bizim bankalarımız millileştirilmiş değil mi, Avrupa'nın kapitalist bankalarının yönetimi altında mı çalışıyorlar acaba? Mali denetim, ülkemizde büyük kapitalist bankaların şubelerinin kurulması demektir. Ülkemizde bu tür bankalar var mı? Elbette yok! Ve sadece yok olmakla kalmıyor, bir Sovyet iktidarı olduğu sürece de asla olmayacak.

Kapitalist denetim, sanayimiz üzerinde denetim demektir, sosyalist sanayimizin, ulaşımımızın gayri-millileştirilmesi (denationalisierung) demektir. Ama sanayimiz millileştirilmiş değil mi acaba, ve gelişmesini tam da millileştirilmiş bir sanayi olarak sürdürmüyor mu acaba? Millileştirilmiş işletmelerin bir taneciğinin de olsa gayrimillileştirmeye koyulan herhangi bir kişi var mı acaba? Troçki'nin imtiyaz komitesinde ne niyetler beslendiğini bilmiyorum elbette. (Gülüşmeler.) Ama bir Sovyet iktidarı var oldukça, ülkemizde gayrimillileştirmecilere hayat hakkı olamayacağı — konusunda kuşkunuz olmasın.

Kapitalist denetim, pazarımız üzerinde tasarruf hakkı demektir, dış ticaret tekelinin tasfiyesi demektir. Batılı kapitalistlerin dış ticaret tekeli zırhını yarmaya çalıştıklarını ve kafalarını tekrar tekrar duvara vurduklarını biliyorum. Dış ticaret tekelinin, genç sosyalist sanayimiz için bir himaye ve koruma olduğu bilinmektedir. Fakat kapitalistler dış ticaret tekelinin kaldırılması yolunda başarı elde edebildiler mi? Bir Sovyet iktidarı var oldukça, dış ticaret tekelinin her şeye rağmen devam edeceğini ve gelişeceğini anlamak zor mu acaba?

Kapitalist denetim, son olarak, politik denetim demektir, ülkemizin bağımsızlığının ortadan kaldırılması, ülkemizin yasalarının uluslararası kapitalist ekonominin çıkar ve zevklerine uydurulması demektir. Ama ülkemiz politik bakımdan bağımsız bir ülke değil mi acaba? Yasalarımız, ülkemiz proletaryasının ve emekçi kitlelerinin çıkarları tarafından belirlenmiyor mu acaba? Peki ama neden ülkemizin politik bağımsızlığını yitirdiğini kanıtlayan olgular ya da en azından bir olgu öne sürülmüyor? Sürmeyi bir denesinler bakalım.

Kapitalistler denetimden bunları anlıyorlar işte, elbette sözkonusu olan herhangi bir hayali denetime dair içi boş laf değil, gerçek denetim.

Eğer sözkonusu olan böyle gerçek kapitalist bir denetimse —ama zaten ancak böyle gerçek bir denetim sözkonusu olabilir, çünkü hayali bir denetime dair içi boş laflarla ancak kötü yazarlar iştigal edebilir—,

o zaman şunu açıklamak zorundayım ki, bizde böyle bir denetim ne vardır ve ne de proletaryamız ve bizde bir Sovyet iktidarı varoldukça olacaktır. (Alkışlar.)

Troçki konuşmasında şöyle dedi:

"Sözkonusu olan, kapitalist dünya ekonomisi tarafından kuşatılma koşulları altında yalıtık bir sosyalist devlet kurmaktır. Buna ancak, bu yalıtık devletin üretici güçlerinin, kapitalizmin üretici güçlerinden daha büyük olmasıyla varılabilir, çünkü, bir yıl değil, on yıl değil, yarım yüzyıl, evet, hatta bir yüzyıl perspektifiyle bakıldığında, ancak üretici güçleri eski ekonomi sisteminin üretici güçlerinden daha gelişkin olan bir devlet, yeni bir toplum biçimi, yerini sağlamlaştırabilir." (Bkz. KEYK VII. Genişletilmiş Plenumu'nda Troçki'nin konuşmasının stenogramı.)

Buna göre demek ki sosyalist ekonomi sistemi, üretici güçlerin gelişmesi bakış açısından kapitalist ekonomi sistemi karşısındaki üstünlüğünü pratikte kanıtlamak için elli yıla, hatta yüz yıla ihtiyaç duyacak.

Bu yanlıştır, yoldaşlar. Bütün kavramları ve perspektifleri birbirine karıştırmaktır.

Feodal ekonomi sisteminin köleci ekonomi sistemi karşısında üstünlüğünü kanıtlaması için, eğer daha az değilse, yaklaşık iki yüz yıl gerekmişti. Başka türlü de olmazdı, çünkü o zaman gelişme hızı korkunç yavaş, üretim tekniği ise ilkelden de beterdi.

Burjuva ekonomi sisteminin feodal ekonomi sistemi karşısında üstünlüğünü kanıtlaması için yaklaşık yüz yıl, hatta daha az bir zaman gerekti. Burjuva ekonomi sistemi daha feodal toplumun bağrındayken feodal ekonomi sisteminden üstün, çok daha üstün olduğunu göstermişti. Süreler arasındaki fark, daha hızlı gelişme temposu ve burjuva ekonomi sisteminin daha gelişkin tekniğiyle açıklanır.

O zamandan bu yana teknik eşi görülmedik başarılar kaydetti, ve gelişme başdöndürücü bir hız aldı. Troçki'nin, sosyalist ekonomi sisteminin kapitalist sistem üzerindeki üstünlüğünü kanıtlaması için yaklaşık yüz yıl gerekeceğini nereden çıkardığı sorusu çıkıyor.

Üretimimizin başında asalakların değil, bizzat üreticilerin duracağı olgusu — bu olgu, ekonomiyi dev adımlarla ilerletmek ve kapitalist ekonomi sistemi üzerindeki üstünlüğünü daha kısa sürede ispatlamak için sosyalist ekonomi sisteminin her türlü şansa sahip olacağını kanıtlayan muazzam bir faktör değil midir acaba?

Sosyalist ekonominin en toplu yoğunlaşmış ekonomi olduğu, sosyalist ekonominin plânlı bir şekilde yürütüldüğü olgusu — bu olgu, iç çelişkilerle paralanan ve krizlerle kemirilen kapitalist ekonomi sistemi üzerinde üstünlüğünü görece kısa bir sürede kanıtlaması için sosyalist ekonomi sisteminin her türlü şansa sahip olacağını göstermiyor mu?

Tüm bunlardan sonra, burada elli ya da yüz yıllık bir perspektifle hareket etmenin, ürkmüş küçük-burjuvanın batıl inancını paylaşmak ve kapitalist ekonomi sisteminin mutlak gücüne inanmak demek olduğu açık değil mi? (Sesler: "Çok doğru!")

Bundan hangi sonuçlar çıkıyor? Bundan iki sonuç çıkıyor:

Birincisi: Ülkemizde sosyalizmin inşası sorunundaki itirazlarında Troçki eski polemik zeminini bırakmış ve yeni bir zemine geçmiştir. Eskiden muhalefet, iç çelişkiler bakış açısından, proletarya ile köylülük arasındaki, aşılmaz olduğunu savunduğu çelişkiler bakış açısından polemik yürütüyordu. Şimdi Troçki dış çelişkileri, ulusal ekonomimizle kapitalist dünya ekonomisi arasındaki, aşılmaz olduğunu savunduğu çelişkileri vurguluyor. Eskiden ülkemizde sosyalist inşanın önündeki engelin proletarya ile köylülük arasındaki çelişkiler olduğunu savunan Troçki, şimdi cephe değiştiriyor, Parti'nin pozisyonuna getirdiği eleştiri için başka bir zemine geçiyor ve sosyalist inşanın önündeki engelin, bizim ekonomi sistemimizle kapitalist dünya ekonomisi arasındaki çelişki olduğunu iddia ediyor. O böylelikle muhalefetin eski argümanlarının çürüklüğünü pratik olarak itiraf etmiş oldu.

İkincisi: Ama Troçki'nin geri çekilmesi labirentin içine, bataklığın içine bir geri çekiliştir. Aslında Troçki doğrudan ve açıktan Zuhanov'un mevziine gelmiştir. Troçki'nin "yeni" argümanları aslında hangi kapıya çıkıyor? Ekonomimiz geriliğimiz dolayısıyla sosyalizm için olgun olmadığımız, sosyalist ekonominin kurulması için nesnel önkoşullara sahip olmadığımız, bundan dolayı ulusal ekonomimizin kapitalist dünya ekonomisinin bir uzantısına, dünya kapitalizmi tarafından denetlenen bir ekonomik birime dönüşmekte olduğu ve dönüşmek zorunda olduğuna çıkıyor.

Fakat bu "Zuhanovculuk"tur, apaçık, gizlisi-saklısı olmayan "Zuhanovculuk".

Muhalefet, ülkemizde muzaffer sosyalist inşa imkanını doğrudan yadsıyan Menşevik Zuhanov'un bakış açısına kadar düşmüştür.

3 — Sosyalizmi Dünya Proletaryasıyla Birlikte İnşa Ediyoruz

Sosyalizmi köylülükle birlikte inşa ettiğimizi muhalefet, öyle anlaşılıyor ki, doğrudan inkâr etmeye cesaret edemiyor. Ama sosyalizmi dünya proletaryasıyla birlikte inşa edip etmediğimiz — bundan muhalefet kuşku duyuyor. Hatta bazı muhalifler, Partimizin bu ittifakın önemini küçümsediğini iddia ediyorlar. Ve onlardan biri, Kamenev, Parti'yi ulusal reformizmle suçlandıracak ve onu uluslararası devrimci perspektifi ulusal reformist bir perspektifle değiştirmekle suçlayacak kadar ileri gitti.

Yoldaşlar, bunlar aptalcadır. Komple bir aptallık. Ülkemiz proleterlerinin, sosyalizmin inşası için tüm diğer ülkelerin proleterleriyle ittifakının muazzam önemini ancak deliler inkâr edebilir. Partimizi, bütün ülkelerin proleterlerinin ittifakını küçümsemekle ancak deliler suçlayabilir. Ülkemizde sosyalizm ancak dünya proletaryasıyla birlikte inşa edilebilir.

Sorun yalnızca, bu ittifaktan ne anlaşılacağıdır.

SSCB proleterleri Ekim 1917'de iktidarı ele geçirdiklerinde, bu bütün ülkelerin proleterleri için bir yardımdı, onlarla bir ittifaktı.

Almanya proleterleri 1918'de devrim bayrağını yükselttiklerinde, bu bütün ülkelerin proleterleri, ama özellikle de SSCB proleterleri için bir yardımdı, SSCB proletaryasıyla bir ittifaktı.

Batı Avrupa proleterleri SSCB'ye karşı müdahaleyi boşa çıkarmaya çabaladıklarında, karşı-devrimci generaller için silah nakletmeyi reddettiklerinde, eylem komiteleri organize edip kendi kapitalistlerinin cephe gerisini sarstıklarında — bu SSCB proleterleri için bir yardımdı, Batı Avrupalı proleterlerin SSCB proleterleriyle bir ittifakıydı. Kapitalist ülkeler proleterlerinin bu desteği ve sempatisi olmadan iç savaşı kazanamazdık.

Kapitalist ülkelerin proleterleri ülkemize sürekli delegasyonlar yollayıp, inşamızı denetlediklerinde ve inşamızın başarılarının haberini bütün Avrupa'nın proleterleri arasında yaydıklarında — bu SSCB proleterleri için bir yardımdır, SSCB proleterleri için muazzam bir destektir, SSCB proleterleriyle bir ittifak ve ülkemize olası bir emperyalist müdahaleye karşı çekilen bir settir. Böyle bir destek olmadan, böyle bir set olmadan şimdi bir "nefes molamız" olmazdı, ama "nefes molası" olmadan da ülkemizde sosyalizmi inşa çalışmasını geliştiremezdik.

SSCB proleterleri kendi diktatörlüğünü sağlamlaştırdığında, ekonomik sarsıntıyı tasfiye ettiğinde, inşa çalışmasını geliştirip, sosyalizmin inşasında başarılar kazandığında, bu da bütün ülkelerin proleterleri için, kapitalizme karşı mücadelelerinde, iktidar uğruna mücadelelerinde muazzam bir destektir; çünkü Sovyet Cumhuriyeti'nin varlığı, sağlamlığı, sosyalist inşa cephesindeki başarıları, kapitalizme karşı mücadelelerinde bütün ülkelerin proleterlerini gayretlendiren, dünya devriminin muazzam bir faktörünü oluşturur. Sovyet Cumhuriyeti'nin yokedilmesinin, bütün kapitalist ülkelerde en koyu, en kötü gericiliği beraberinde getireceğine herhalde hiç kuşku olamaz.

Devrimimizin gücü ve kapitalist ülkeler devrimci hareketinin gücü, bu karşılıklı destekte ve bütün ülkelerin proleterlerinin bu ittifakında yatmaktadır.

SSCB proleterlerinin dünya proletaryasıyla ittifakının çeşitli biçimleri bunlardır.

Muhalefetin hatası, ittifakın bu biçimlerini kavramaması ya da tanımamasıdır. Muhalefetin talihsizliği, ittifakın bir tek biçimini, Avrupa proleterlerinin SSCB proletaryasına "doğrudan devlet yardımı" biçimini, yani ilk başta ne yazık ki uygulama bulmayan biçimini tanımasıdır. Bir de muhalefet, SSCB'de sosyalist inşanın kaderini doğrudan gelecekteki bu yardıma bağlamaktadır.

Muhalefet, Parti'nin "uluslararası devrimci perspektifi" ancak desteğin bu biçimini tanırsa koruyabileceğine inanıyor. Ama daha önce de söyledim, dünya devriminin gecikmesi halinde bu bakış açısı sadece, ekonomimizin kapitalist unsurlarına sürekli taviz vermemize ve son tahlilde teslimiyetçiliğe ve bozgunculuğa götürebilir.

O halde buradan, muhalefet tarafından dünya proletaryasıyla ittifakın biricik biçimi olarak tavsiye edilen Avrupa proletaryasının "doğrudan devlet yardımı", dünya devriminin gecikmesi halinde, onun teslimiyetçiliği için bir kılıftır, sonucu çıkıyor.

Teslimiyetçilik için bir kılıf —Kamenev'in "uluslararası devrimci perspektifi"nin hizmet edeceği şey budur.

Bu yüzden, Kamenev'in buraya çıkıp, Partimizi ulusal reformizmle suçlarken sergilediği cesarete şaşmamak elde değil.

Bizde hiçbir zaman devrimci zihniyetle ya da enternasyonalizmle sivrilmemiş olan Kamenev bu —daha yumuşak nasıl ifade edebilirim— cesareti nereden buluyor?

Bizde daima Menşevikler arasında bir Bolşevik ve Bolşevikler arasında bir Menşevik olarak kalan Kamenev bu cesareti nereden buluyor? (Gülüşmeler.)

Lenin'in vaktiyle gayet haklı olarak Ekim Devrimi'nin "grev kırıcısı" olarak adlandırdığı Kamenev bu cesareti nereden buldu?

Kamenev, SSCB proletaryasının enternasyonalist zihniyette olup olmadığını bilmek istiyormuş. Şunu belirtmem gerekiyor ki, Ekim Devrimi'nin bu "grev kırıcısı"nın şahadetnamesine SSCB proletaryasının ihtiyacı yok.

SSCB proletaryasının enternasyonalizminin ne kadar güçlü olduğunu mu bilmek istiyorsunuz? İngiliz işçilerine sorun, Alman işçilerine sorun (Şiddetli alkışlar), Çin işçilerine sorun — onlar size SSCB proletaryasının enternasyonalizmini anlatacaklardır.

4 — Yozlaşma Sorunu

O halde muhalefetin, ülkemizde sosyalizmin muzafferane inşası imkanını doğrudan yadsıma bakış açısında durduğu kanıtlanmış sayılabilir.

Ama sosyalizmin muzafferane inşası imkanının yadsınması, Par-ti'nin yozlaşması perspektifine götürüyor, yozlaşma perspektifi ise iktidarın teslim edilmesine ve başka bir Parti kurulması sorununa götürüyor.

Troçki, sanki bu sorunu ciddiye almıyormuş gibi davrandı. Bu bir aldatmacadır.

Eğer sosyalizmi kuramayacaksak, diğer ülkelerdeki devrim de gecikiyorsa, ama öte yandan ülkemizde sermaye güçleniyor ve ulusal ekonomimiz kapitalist dünya ekonomisiyle gittikçe daha fazla "yekvücut" oluyorsa — o zaman hiç kuşkusuz muhalefetin bakış açısından ancak iki çıkış yolu olabilir:

a) Ya iktidarda kalınır ve burjuva-demokratik bir politika izlenir, bir burjuva hükümete katılınır ve sonuç itibariyle "Millerandizm" uygulanır;

b) ya da yozlaşmamak için iktidar bırakılır, ve resmi Parti'nin yanında yeni bir Parti kurulur, ki aslında muhalefetimizin de amacı buydu ve halen de bu amacı güdüyor.

İki Parti teorisi, ya da yeni bir Parti teorisi kaynağını doğrudan, sosyalizmin muzafferane inşası imkanının yadsınmasından, doğrudan yozlaşma perspektifinden alıyor.

Çıkış yollarının ikisi de teslimiyetçiliğe, bozgunculuğa götürüyor.

İç savaş sırasında mesele neydi? Şuydu: Orduyu örgütleyip düşmanları püskürtmeyi bilemezsek, proletarya diktatörlüğü çökecek, ve biz iktidarı yitireceğiz. O sıralar savaş ilk sırada duruyordu.

İç savaşın sona erdiği ve ekonomik inşa görevlerinin ilk sıraya çıktığı şimdi mesele nedir? Şimdi mesele şudur: Sosyalist ekonomiyi inşa etme imkanına sahip değilsek, proletarya diktatörlüğü burjuvaziye gitgide daha ciddi tavizler vererek yozlaşmak ve burjuva demokrasisinin kuyruğuna takılmak zorundadır.

Komünistler, proletarya diktatörlüğünün yozlaşacağı bir burjuva politikası izlemeyi kabul edebilirler mi?

Hayır, bunu yapamazlar, yapmamalıdırlar.

Buradan çıkış yolu: iktidardan vazgeçmek, yeni bir Parti kurmak ve böylece kendini restore eden kapitalizme yolu açmak.

Muhalefet Bloku'nun bugünkü konumunun doğal sonucu olarak teslimiyetçilik — çıkan sonuç budur.