1 Emperyalizm Döneminde Tek Tek Ülkelerde Proleter Devrimlerin Önkoşulları
İlk sorun, emperyalizm döneminde tek tek kapitalist ülkelerde sosyalizmin zaferi imkanı sorusudur. Gördüğünüz gibi, burada söz konusu olan, herhangi bir ülke değil, hepsi de az çok gelişmiş emperyalist ülkelerdir.
Tek tek kapitalist ülkelerde sosyalizmin zaferi sorununda muhalefetin temel hatası nedir?
Muhalefetin temel hatası, emperyalizm öncesi kapitalizmle, emperyalist kapitalizm arasındaki tüm farkı kavramaması ya da kavramak istememesi, emperyalizmin ekonomik özünü kavramaması ve kapitalizmin iki farklı aşamasını, emperyalizm öncesi aşamayla, emperyalist aşamayı birbirine karıştırmasıdır.
Muhalefetin bu hatasından onun ikinci hatası, yani emperyalizm döneminde gelişmenin eşitsizliği yasasının anlam ve önemini kavramama, bu yasanın karşısına aynı seviyeye gelme (Nivellierung) eğilimini koyma ve böylece Kautsky'ci ultra-emperyalizm pozisyonuna kayma hatası doğmaktadır.
Bu iki hata, muhalefetin üçüncü hatasına, emperyalizm öncesi kapitalizm temelinde ortaya çıkan formül ve tezleri mekanik bir şekilde emperyalist kapitalizme aktarma ve bunun sonucunda da tek tek kapitalist ülkelerde sosyalizmin zaferinin imkansız olduğu sonucuna varma hatasına yolaçmaktadır.
Birkaç sözle ifade etmek gerekirse, eski, tekel-öncesi kapitalizm ile yeni, tekelci kapitalizm arasındaki fark nedir?
Fark, kapitalizmin serbest rekabet yoluyla gelişmesinin yerini, muazzam tekelci kapitalist birlikler yoluyla gelişmenin alması; eski "uygar", "ilerici" sermayenin yerini mali sermayenin, "çürüyen" sermayenin alması; sermayenin "barışçıl" yayılmasının ve "özgür" topraklar üzerinde genişlemesinin yerini sıçramalı bir gelişmenin, halihazırda paylaşılmış olan dünyanın kapitalist gruplar arasında askeri çatışmalar yoluyla yeniden paylaşılması biçiminde bir gelişmenin alması; böylece genel olarak yükselen bir çizgide gelişen eski kapitalizmin yerini can çekişen kapitalizmin, genel olarak alçalan bir çizgide gelişen bir kapitalizmin almasıdır.
Bu konuda Lenin şöyle der:
"Önceki 'barışçıl' kapitalist çağın yerini, şimdiki emperyalist çağın almasının neye dayandığını anımsayalım: serbest rekabetin yerini tekelci kapitalist birliklere bırakmasına ve bütün yeryüzünün paylaşılmasına. Bu iki olgunun (ve faktörün) dünya çapında bir öneme sahip oldukları açıktır: sermaye hiçbir engelle karşılaşmadan sömürgelerini genişletebildiği ve Afrika'daki vb. henüz işgal edilmemiş bölgeleri eline geçirebildiği sürece, serbest ticaret ve serbest rekabet olanaklı ve zorunluydu; o sıralar sermayenin yoğunlaşması henüz zayıftı, ve tekelci girişimler, yani verili bir üretim dalının tümüne hükmedecek kadar muazzam girişimler henüz yoktu. Bu tekelci girişimlerin doğması ve büyümesi, eski serbest rekabeti olanaksız kılmakta, onun ayakları altındaki toprağı çekmektedir, ama dünyanın paylaşılması, barışçıl yayılmadan, sömürgelerin ve nüfuz alanlarının yeniden paylaşılması uğruna silahlı mücadeleye geçişi zorunlu kılmaktadır." (Bkz. 4. baskı, cilt XXI, s. 200-201, Rusça.)
Ve devamla:
"Eski tarzda, görece sakin, uygar, barışçıl, sürekli olarak gelişen* ve giderek yeni ülkelere yayılan bir kapitalizm koşulları altında yaşamak olanaksızdır, çünkü başka bir çağ başlamıştır. Mali sermaye, söz konusu ülkeyi büyük devletlerin safından söküp çıkarıyor ve kesin olarak da çıkaracak, bu ülkenin sömürgelerini ve nüfuz alanlarını zorla elinden alacak." (agy, s. 336.)
Bu nedenle Lenin'in, emperyalist kapitalizmin karakteri hakkında çıkardığı temel sonuç şudur:
"Emperyalizmin neden can çekişen kapitalizm olduğu ve sosyalizme geçişi oluşturduğu anlaşılırdır: kapitalizmden doğup gelişen tekel zaten kapitalizmin can çekişmesidir, onun sosyalizme geçişinin başlangıcıdır. Emeğin emperyalizm tarafından muazzam toplumsallaştırılması (emperyalizmin savuncarlarının, burjuva ekonomistlerinin 'giriftleşme' dedikleri şey) da aynı anlama gelir." (Cilt XIX, s. 380.)
Muhalefetimizin, emperyalizm öncesi kapitalizmle emperyalist kapitalizm arasındaki bu farkın tüm önemini kavramaması, onun talihsizliğidir.
O halde, Partimizin konumu için çıkış noktası, bugünkü kapitalizmin, emperyalist kapitalizmin, can çekişen kapitalizm olduğu olgusunun tanınmasıdır.
Ne yazık ki bu, henüz kapitalizmin halihazırda ölmüş olduğu anlamına gelmiyor. Ama bu, kuşkusuz, bir bütün olarak kapitalizmin yeniden doğuşa doğru değil de, bilakis ölüme doğru gittiği, bir bütün olarak kapitalizmin yükselen bir çizgi üzerinde değil de, bilakis alçalan bir çizgide geliştiği anlamına geliyor.
Bu genel sorundan, emperyalizm döneminde eşitsiz gelişme sorunu çıkmaktadır.
Leninistler, emperyalizm döneminde eşitsiz gelişmeden sözederken genelde sözkonusu olan nedir?
Çeşitli kapitalist ülkelerin gelişme düzeyinde büyük bir fark olduğu, bazı ülkelerin gelişmelerinde diğerlerinin gerisinde kaldığı, bu farkın gittikçe büyüdüğü mü?
Hayır, sözkonusu olan bu değildir. Emperyalizm koşullarında gelişmenin eşitsizliği ile kapitalist ülkelerin gelişme düzeyi arasındaki farkı birbirine karıştırmak, dargörüşlülüğe düşmek demektir. Muhalefet, SBKP(B) XV. Kongresi'nde, gelişmenin eşitsizliği sorunu ile, tek tek kapitalist ülkelerin ekonomik durumunun düzeyi arasındaki fark sorununu birbirine karıştırdığında tam da bu dargörüşlülüğe düşmüştür. Muhalefet tam da böyle bir karıştırmadan yola çıktığından, gelişmenin eşitsizliğinin eskiden, emperyalizm altında olduğundan daha büyük olduğu gibi tamamen yanlış bir sonuca varmıştır. Tam da bu nedenle Troçki, XV. Parti Konferansı'nda, "bu eşitsizlik, 19. yüzyılda, 20. yüzyılda olduğundan daha büyüktü" demiştir (bkz. SBKP(B) XV. Parti Konferansı'nda Troçki'nin konuşması.) O zamanlar Zinovyev de aynı şekilde aynı şeyi iddia ederek şunları söylüyordu: "Emperyalist çağın başlangıcından önce kapitalist gelişmenin eşitsizliğinin daha az olduğu doğru değildir" (bkz. SBKP(B) XV. Parti Konferansı'nda Zinovyev'in konuşması).
Vakıa, şimdi muhalefet, XV. Parti Konferansı'ndaki tartışmadan sonra, bir cephe değişikliğini gerekli gördü ve KEYK'in Genişletilmiş Plenumu'ndaki konuşmalarında bunun tümüyle karşıtı şeyleri söyledi ya da bu hatalarını basitçe, suskunlukla geçiştirdi. İşte örneğin Troçki'nin, Genişletilmiş Plenum'daki konuşmasındaki açıklaması: "Gelişme temposuna gelince, emperyalizm, bu eşitsizliği sonsuzca keskinleştirmiştir." Zinovyev'e gelince, o, tartışmanın tam da, emperyalist dönemde gelişmenin eşitsizliği yasasının etkinliğinin güçlendiği mi yoksa zayıfladığı mı üzerine olduğunu bilmesi gerekirken, KEYK Plenumu'ndaki konuşmasında bu sorunu basitçe, suskunlukla geçiştirmeyi yeğledi. Ama bu sadece, muhalefetin tartışmadan bir şeyler öğrendiğini ve tartışmanın muhalefet için pek de yararsız olmadığını tanıtlar.
O halde: Emperyalizm döneminde kapitalist ülkelerin gelişmesinin eşitsizliği sorunu, çeşitli kapitalist ülkelerin ekonomik durumunun düzeyi arasındaki fark sorunuyla karıştırılmamalıdır.
Kapitalist ülkelerin gelişme düzeyleri arasındaki farkın azalması ve bu ülkelerin gittikçe aynı seviyeye gelmesinin, emperyalizm koşullarında gelişmenin eşitsizliği yasasının etkinliğini zayıflattığı söylenebilir mi? Hayır, söylenemez. Gelişme düzeylerindeki bu fark azalır mı, çoğalır mı? Kuşkusuz azalır. Aynı seviyeye gelme ilerler mi, geriler mi? Kesinlikle ilerler. Bu aynı seviyeye gelmenin artması, emperyalizm döneminde gelişmenin eşitsizliğinin güçlenmesiyle çelişmez mi? Hayır, çelişmez. Tam tersine, aynı seviyeye gelme, arka plandır ve temeldir, ve emperyalizm koşullarında gelişmenin eşitsizliği, ancak bu zemin üzerinde artan bir şekilde etkinlik gösterebilir. Ancak bizim muhaliflerimiz gibi emperyalizmin ekonomik özünü kavramayan kişiler, aynı seviyeye gelmeyi, emperyalizm koşullarında gelişmenin eşitsizliği yasasının karşısına çıkarabilirler. Tam da geri kalmış ülkeler, gelişmelerini hızlandırdıkları ve seviyelerini ileri ülkelerinkiyle eşitledikleri için tam da bu yüzden, bir kısım ülkelerin diğerlerine yetişme ve onları geçme mücadelesi şiddetlenmekte, tam da bu yüzden, bazı ülkelerin diğerlerini geçme ve onları pazarlardan uzaklaştırma ve böylece savaşçı çatışmalar için, kapitalizmin dünya cephesinin zayıflaması için, bu cephenin çeşitli kapitalist ülkelerin proleterleri tarafından yarılması için önkoşulları yaratma imkanı doğmaktadır. Kim bu basit sorunu anlamadıysa, tekelci kapitalizmin ekonomik özünden hiçbir şey anlamamış demektir.
O halde: Aynı seviyeye gelme, emperyalizm döneminde gelişmenin eşitsizliğinin güçlenmesinin koşullarından biridir.
Emperyalizm döneminde gelişmenin eşitsizliğinin, bazı ülkelerin diğerlerine yetişip, sonra onları ekonomik bakımdan alışılagelmiş yoldan, deyim yerindeyse evrim yoluyla sıçramasız, savaş felaketleri olmadan, halihazırda paylaşılmış olan dünyanın yeniden paylaşımı olmadan geçmelerinden ibaret olduğu söylenebilir mi? Hayır, söylenemez. Marx'ın bildiği ve Lenin'in de "Rusya'da Kapitalizmin Gelişmesi"[139] kitabında bu konuda yazdığı gibi, böylesine bir eşitsizlik tekel-öncesi kapitalizm döneminde de vardı. O zamanlar kapitalizmin gelişmesi azçok muntazamdı, azçok evrimciydi, bazı ülkeler diğerlerini uzun bir zaman dilimi içinde sıçramasız ve dünya çapında mutlaka askeri çatışmalar olmadan geçiyordu. Şimdi sözkonusu olan eşitsizlik bu değildir.
O halde emperyalizm koşullarında kapitalist ülkelerin gelişmesinin eşitsizliği yasası ne demektir?
Emperyalizm döneminde gelişmenin eşitsizliği yasası, bazı ülkelerin diğerlerine kıyasla sıçramalı gelişmesi, bazı ülkelerin diğerleri tarafından dünya pazarından hızla uzaklaştırılması, savaşçı çatışmalar ve savaş felaketleri aracılığıyla, halihazırda paylaşılmış olan dünyanın periyodik olarak yeniden paylaşılması, emperyalizm kampındaki çatışmaların derinleşmesi ve şiddetlenmesi, dünya kapitalizmi cephesinin zayıflaması, bu cephenin tek tek ülkelerin proletaryası tarafından yarılması imkanı, tek tek ülkelerde sosyalizmin zaferi imkanı demektir.
Emperyalizm koşullarında gelişmenin eşitsizliği yasasının temel unsurları nelerdir?
İlk olarak; dünyanın, emperyalist gruplar arasında halihazırda paylaşılmış olması, dünyada artık "özgür", işgal edilmemiş alanların kalmaması ve yeni pazarlar ve hammadde kaynakları elde edebilmek ve yayılabilmek için başkalarının elinden bu alanları zor yoluyla almanın zorunlu olmasıdır.
İkinci olarak; tekniğin eşi görülmedik gelişmesinin ve kapitalist ülkelerin gelişme düzeyinin giderek artan bir şekilde aynı seviyeye gelmesinin, bazı ülkelerin diğerleri tarafından sıçramalı olarak geçilmesi ve güçlü ülkelerin daha az güçlü ama daha hızlı gelişen ülkeler tarafından sıkıştırılmaları imkanını yaratmış ve bu süreci kolaylaştırmış olmasıdır.
Üçüncü olarak; nüfuz alanlarının tek tek emperyalist gruplar arasında eski dağılımının, her seferinde, dünya pazarındaki yeni güçler dengesiyle çatışmasıdır, nüfuz alanlarının eski dağılımı ile yeni güçler dengesi arasında "denge"nin sağlanması için dünyanın emperyalist savaşlar yoluyla periyodik yeniden paylaşılmasının kaçınılmaz olmasıdır.
Emperyalizm döneminde gelişmenin eşitsizliğinin güçlenmesi ve keskinleşmesi bundandır.
Emperyalizm kampındaki anlaşmazlıkları barışçıl yoldan çözmenin mümkün olmaması bundandır.
Bu anlaşmazlıkların barışçıl çözümünün mümkün olduğunu vaaz eden Kautsky'nin ultra-emperyalizm teorisinin çürüklüğü bundandır.
Ama bundan, emperyalizm döneminde gelişmenin eşitsizliğinin güçlenmesi ve keskinleşmesi olgusunu inkâr eden muhalefet, ultraemperyalizm konumuna kaymaktadır, sonucu çıkar.
Emperyalizm döneminde gelişmenin eşitsizliğinin karakteristik özellikleri bunlardır.
Dünyanın emperyalist gruplar arasında paylaşılması ne zaman sona erdi?
Lenin, dünyanın paylaşılmasının 20. yüzyılın başlarında sona erdiğini söylüyor.
Artık paylaşılmış olan dünyanın yeniden paylaşılması sorunu, pratikte ilk kez ne zaman ortaya atıldı?
Birinci emperyalist dünya savaşı döneminde.
Ama bundan, emperyalizm koşullarında gelişmenin eşitsizliği yasası ilk kez 20. yüzyılın başlarında bulunup temellendirilebilirdi, sonucu çıkar.
SBKP(B) XV. Parti Konferans'ındaki raporumda, emperyalizm koşullarında gelişmenin eşitsizliği yasasının Lenin yoldaş tarafından bulunup temellendirildiğini belirtirken de bundan sözetmiştim.
Emperyalist dünya savaşı, halihazırda paylaşılmış olan dünyayı yeniden paylaşmanın ilk denemesiydi. Bu denemeyi kapitalizm, Rusya'da devrimin zaferi ve sömürge ve bağımlı ülkelerde emperyalizmin temellerinin sarsılmasıyla ödemek zorunda kaldı.
Söylemeye gerek yok ki, birinci yeniden paylaşım denemesinin ardından ikinci bir deneme gelmek zorundadır, ve emperyalistlerin kampında bunun hazırlıkları daha şimdiden yapılmaktadır.
İkinci denemenin, dünya kapitalizmine, birincisinden çok daha pahalıya malolacağından asla kuşku duyulamaz.
Emperyalizm koşulları altında gelişmenin eşitsizliği yasası açısından dünya kapitalizminin gelişme perspektifleri bunlardır.
Görüyorsunuz ki, bu perspektiflerden, doğrudan ve dolaysız olarak, emperyalizm döneminde tek tek kapitalist ülkelerde sosyalizmin zaferi imkanı çıkmaktadır.
Bilindiği gibi Lenin, tek tek ülkelerde sosyalizmin zaferi imkanını, doğrudan ve dolaysız olarak, kapitalist ülkelerin gelişmesinin eşitsizliği yasasından çıkarmıştır. Ve Lenin tamamen haklıydı. Çünkü emperyalizm koşullarında gelişmenin eşitsizliği yasası, her türden sosyal-demokratın, tek tek kapitalist ülkelerde sosyalizmin zaferinin olanaksızlığı üzerine "teorik" manevralarının tüm dayanaklarını yok etmektedir.
Bu konuda Lenin, 1915 yılındaki programatik makalesinde şunları söylemektedir:
"İktisadi ve siyasi gelişmenin eşitsizliği, kapitalizmin mutlak bir yasasıdır. Bundan şu sonuç çıkar ki,* sosyalizmin zaferi başlangıçta birkaç kapitalist ülkede ya da tek başına alınmış bir ülkede bile olanaklıdır." (Bkz. 4. baskı, cilt XXI, s. 311, Rusça.)
Sonuçlar:
a) Muhalefetin temel hatası, kapitalizmin bu iki evresi arasındaki farkı görmemesinde ya da bu farkı vurgulamaktan kaçınmasında yatmaktadır. Ama bundan niye kaçınıyor? Çünkü bu fark, emperyalist dönemde gelişmenin eşitsizliği yasasına götürür de ondan.
b) Muhalefetin ikinci hatası, emperyalizm koşullarında kapitalist ülkelerin gelişmesinin eşitsizliği yasasının tayin edici önemini kavramaması ya da bunu küçümsemesidir. Ama bu yasayı niye küçümsüyor? Çünkü kapitalist ülkelerin gelişmesinin eşitsizliği yasasının doğru değerlendirilmesi, tek tek ülkelerde sosyalizmin zaferinin mümkün olduğu sonucunun çıkarılmasına götürür de ondan.
c) Muhalefetin üçüncü hatası, emperyalizm koşullarında tek tek kapitalist ülkelerde sosyalizmin zaferi imkanını inkârı da bundandır.
Kim tek tek ülkelerde sosyalizmin zaferi imkanını inkâr ederse, emperyalizm koşullarında gelişmenin eşitsizliği yasasının önemini sessizlikle geçiştirmek zorundadır, ama kim gelişmenin eşitsizliği yasasının önemini sessizlikle geçiştirmek zorundaysa, emperyalizm öncesi kapitalizm ile emperyalist kapitalizm arasında farkı gizlemek zorundadır.
Kapitalist ülkelerde proleter devrimin önkoşulları sorununda durum budur.
Bu sorunun pratik önemi nedir?
Pratik açısından önümüze iki çizgi çıkmaktadır.
Çizgilerden biri, Partimizin çizgisidir, tek tek ülkelerin proleterlerlerini, yaklaşmakta olan devrime hazırlanmaya, olayların akışını uyanıklıkla izlemeye ve elverişli koşullarda sermaye cephesini bağımsız olarak yarma, iktidarı ele geçirme ve dünya kapitalizminin temellerini sarsmaya hazır olmaya çağıran çizgidir.
Diğer çizgi, muhalefetimizin çizgisidir, kapitalist cepheyi bağımsızca yarmanın amaca uygunluğu konusunda kuşku tohumları eken ve tek tek ülkelerin proleterlerini "genel karar" anını beklemeye çağıran çizgidir.
Partimizin çizgisi, kendi burjuvazisine karşı devrimci baskıyı güçlendirme çizgisi iken ve tek tek ülkelerin proleterlerinin inisiyatifini harekete geçirirken, muhalefetimizin çizgisi tek tek ülkelerin proleterlerinin kendi burjuvazilerine karşı mücadelelerinde inisiyatiflerini zincire vuran pasif bekle-gör çizgisidir.
Birinci çizgi, tek tek ülkelerin proleterlerinin aktifleştirilmesi demektir.
İkinci çizgi ise, proletaryanın devrim arzusunun zayıflatılması demektir, pasiflik ve bekle-gör çizgisidir.
Lenin, bizim şimdiki görüş ayrılıklarımızla ilgili olarak tam isabet kaydeden şu kâhince sözleri yazarken bin kez haklıydı:
"Biliyorum, kendilerini çok akıllı sanan ve hatta sosyalist geçinen ve devrim bütün ülkelerde patlak vermedikçe iktidarın ele geçirilmemesi gerektiğini iddia eden aklı evvel kişiler vardır. Bunlar bu laflarla devrime sırt çevirdiklerini ve burjuvazinin tarafına geçtiklerini farketmiyorlar. Emekçi sınıfların uluslararası ölçekte devrim yapmasını beklemek, herkesin bekleyiş içinde donakalması demektir. Bu saçmadır." (Bkz. 4. baskı, cilt XXVII, s. 336, Rusça.)
Lenin'in bu sözleri unutulmamalıdır.