KÜTÜPHANE |
Marks-Engels
Friedrich Engels Maddi Nedenlerden Çıkartılmış Piyade Taktiği
[Türkçe'ye çevirisi, F. Engels, Maddi Nedenlerden Çıkartılmış Piyade
Taktiği, Anti-Dühring, s: 585-594, İkinci Baskı, Sol Yayınları,
Mart 1977]
Eriş Yayınları tarafından düzenlenmiştir.
MADDİ NEDENLERDEN ÇIKARTILMIŞ PİYADE TAKTİĞİ
(1700-1870)
TOP barutu ve ateşli silahlar, batı ve merkez Avrupa'da 14. yüzyılda
tanınmışlardır ve bu salt teknik bir nitelik taşıyan ilerlemelerin, tüm
savaş yönetimini altüst ettiğini, bütün okul çocukları bilir. İlk ateşli
silahlar, hele arkebüzler, çok kaba-saba şeylerdi. Ve yivli namlu, namlu
dibinden doldurulma, çakmak zembereği vb. gibi bir yığın gelişmenin erkenden
gerçekleştirilmiş olmasına karşın, tüm piyadenin donatılmasına uygun bir
tüfeğin ortaya konması için, gene de, 17. yüzyıl sonuna kadar, üç- yüz
yıldan çok beklemek gerekti.
16. ve 17. yüzyıllar piyadesi, ya mızraklı, ya da arkebüzlü erlerden
oluşuyordu. Başlangıçta, mızraklı erler, (sayfa 585)
delici silahla, sonuç almaya ayrılmışlardı; tüfekli erlerin ateşi ise
savunmayı sağlıyordu. Bu nedenle, mızraklı erler, eski Yunan mızraklı
alayına benzer biçimde, büyük yığınlar biçiminde savaşıyorlardı. Tüfekli
erler derinliğine sekiz-on saf durumunda idiler, çünkü, bir tek er doldurana
kadar, sekiz-on er sıra ile ateş edebiliyordu; ateşe hazır olan er, birinci
safa koşuyor, ateş ediyor, ve tüfeğini yeniden doldurmak için sonuncu safa
geri dönüyordu.
Ateşli silahların giderek yetkinleşmesi bu oranı değiştirdi. Sonunda,
fitilli alaybozan tüfeği, kesintisiz bir ateş sağlamak için, beş erin, yani
beş sıra derinliğindeki mangaların yetmesi sonucunu verecek kadar hızlı
doldurulabildi. Bunun sonucu, şimdi, aynı sayıdaki alaybozan piyadesi ile,
eskisinden hemen hemen iki kat uzun bir cephe tutulabiliyordu. Topçu
ateşinin büyük yığınlar üzerinde çok daha kırıp geçirici bir duruma gelmiş
etkisi nedeniyle, şimdi mızraklı erler de sadece altı ya da sekiz saf
halinde sıralanıyorlardı; böylece, savaş düzeni, yavaş yavaş, sonucun bundan
böyle silahların ateşi ile alındığı, ve mızraklı erlerin artık saldırıya
değil, ama sadece tüfekli erleri süvariye karşı örtmeye ayrıldıkları saf
konumuna yaklaştı. Bu dönemin sonunda, topçu ve süvarinin ya tabur
aralıklarında, ya da kanatlarda yer aldığı, her birliği çoğu kez altı sıra
derinliğinde bir saf halinde sıralanan iki savaş birliği ve bir de yedek
birlik durumunda bir savaş düzeni görüyoruz; her piyade taburu, en çok
üçte-biri mızraklı, en az üçte-ikisi alaybozan tüfekli erlerden oluşuyor.
17. yüzyılın sonunda, süngülü çakmaklı tüfek ve hazır kartuşlar
aracıyla doldurma, ensonu gerçekleşti. Böylece, mızrak, piyadeden kesinlikle
kalktı. Doldurma daha az zaman alıyor , daha hızlı ateş kendi kendini
koruyor, süngü, gereksinme durumunda, mızrağın yerini (sayfa
586) alıyordu. Zamanla, saf derinliği, altıdan dörde, sonra üçe, en
sonunda da, şurada burada, iki adama indirilebiliyordu. Bunun sonucu, eşit
bir sayıdaki erler bakımından, saf gitgide daha çok uzadı, gitgide aynı
zamanda ateş eden daha çok tüfek oldu. Ama bu ince ve uzun saflar, gitgide
daha az kullanışlı geliyorlardı; düzenli bir biçimde, ancak düz ve engelsiz
bir alanda ve üstelik sadece ağır bir tempo ile, dakikada yetmiş-yetmişbeş
adım üzerinden hareket edebiliyorlardı; ne var ki, ovada, süvariye,
özellikle yanlardan, başarılı saldırı olanakları sunuyorlardı. Bu yanları
korumak için olsun, sonucu alan ateş hattını pekiştirmek için olsun, süvari,
asıl savaş safı hafif tabur topçusu ile birlikte sadece piyadeden oluşacak
biçimde, tamamen kanatlar üzerine çekildi. Son derece az kullanışlı ağır
topçu, kanatların önünde bulunuyor, ve savaş boyunca en çok bir kez konum
değiştiriyordu. Yaya kıtalar, yanları dikey olarak yerleştirilmiş piyade
tarafından korunan iki birlik biçiminde diziliyorlardı; öyle ki, bir tek
uzun ve derin dikdörtgen meydana getiriyorlardı. Bu pek kullanışlı olmayan
yığının bir blok biçiminde hareket etmesi gerekmediği zaman, ancak, merkez
ve iki kanattan oluşan üç parça durumunda bölünebiliyor, ve tüm parçasal
hareket, düşman kanadını aşan kanadı, onu çevirmek için, ileriye sürmeye
dayanıyor, bu arada öbür kanat, buna karşı düşmanın cephesini değiştirmesini
engellemek için, bir tehdit olarak arkada tutuluyordu. Savaş boyunca
düzenlenişin tümünü değiştirmek o kadar çok zaman alıyor, ve düşmana o kadar
çok güçsüz nokta sunuyordu ki, buna girişmek hemen her zaman bozguna uğramak
anlamına geliyordu. Buna göre ilk düzenleniş tüm savaş için belirleyici
kalıyordu, ve piyade ateşe geçer geçmez, sonuç, bir atışta, değişmez bir
biçimde belli oluyordu. Frederic II tarafından sonuna kadar geliştirilen bu
savaş yöntemi, iki maddi (sayfa 587) etkenin: ilkin o
zamanki prenslerin, talimde kusursuz, ama ancak sopa ile birarada
tutulabilen ve kısmen de askere zorla alınmış düşman savaş tutsaklarından
oluşan son derece güvenilmez paralı ordularının insan gerecinin, ve ikinci
olarak, pek kullanışlı olmayan ağır top ile, çabuk, ama kötü ateş eden düz
namlulu, süngülü çakmaklı tüfekten oluşan donatımın aynı yöne yönelen
etkilerinin kaçınılmaz sonucu idi.
İki düşman, insan gereci ve donatım bakımından aynı durumda
kaldıkları, ve bunun sonucu, herbiri saptanan kurala sıkı sıkıya uymakta
yarar gördüğü sürece, bu savaş yöntemi yürürlükte kaldı. Ama Amerikan
bağımsızlık savaşı patlak verdiği zaman, iyi talim görmüş paralı askerler,
karşılarında birdenbire, belki talim yapmasını bilmeyen, ama bir o kadar iyi
ateş eden, çoğu kez ellerinde attığını vuran karabinalar bulunan ve kendi öz
amaçları için savaşan, yani savaştan kaçmayan asi çeteler buldular. Bu
asiler, İngilizlere, kendileriyle açık alanda, savaş teşrifatının tüm
geleneksel kurallarına göre, savaşların ünlü ağır adımlı menuet
dansını oynama zevkini tattırmadılar; düşmanı, uzun yürüyüş kollarının,
dağınık ve görünmez avcıların ateşi karşısında savunmazız kaldıkları sık
ormanlar içine çektiler; dağınık düzen durumunda, alanın en küçük
koruluğundan, düşmana zarar vermek için yararlanıyor, ve buna karşılık,
büyük hareketlilikleri sayesinde, büyük yığınları bakımından her zaman
düşman saldırısı dışında kalıyorlardı. Dağınık avcıların, daha bireysel
ateşli silahların kullanılmaya başlanması sırasında bir rol oynamış bulunan
ateşi ile savaş, burada, kendini, bazı durumlarda, özellikle gerilla
savaşında, saf düzeninden üstün olarak gösterdi.
Eğer Avrupalı paralı askerler ordularının erleri, henüz dağınık savaş
için yetiştirilmiş değil idiyseler, donatımları bu iş için daha da uygunsuz
bir durumda (sayfa 588) bulunuyordu. Gerçi artık ateş
ederken, eski alaybozan piyadelerin yaptıkları gibi, silah göğse dayanmıyor,
şimdiki gibi omza dayanıyordu. Ama nişan almak gene de sözkonusu değildi,
çünkü namlunun devamındaki düpedüz tüfek dipçiği ile, göz, namluya
uygulanamıyordu. Ancak 1777 yılındadır ki, Fransa'da, av tüfeğinin kambur
dipçiği, piyade tüfeği için de kabul edildi, ve böylece, etkili bir avcı
ateşi olanaklı duruma geldi. Sözü edilecek ikinci bir yetkinleşme,
Gribeauval tarafından 18. yüzyılın ortasında gerçekleştirilen, ve zamanla
topçudan istenen daha büyük bir hareketliliği tek başına olanaklı kılan,
daha hafif, ama gene de sağlam top kundağı oldu.
Bu iki teknik gelişmeyi savaşlarında kullanma, Fransız Devrimine
ayrılmıştı. Birleşmiş Avrupa ona saldırdığı zaman, Devrim, silah taşıyacak
durumdaki ulusun tümünü, hükümetin emrine verdi. Ama bu ulusun, askerlikte
pişmiş Prusya ve Avusturya piyadesi karşısına benzer bir yetişkenlik
çıkartabilmek için, ustalıklı saf taktiği, manevralarını yeterince talim
edecek zamanı yoktu. Ayrıca Fransa, sadece, erden (bakir ) Amerikan
ormanlarından değil, ama geri çekilmek için alanın pratik olarak sınırsız
genişliğinden de yoksun bulunuyordu. Düşmanı sınır ile Paris arasında
yenmek, yani belirli bir alanı savunmak gerekiyordu, ve bu iş de, eninde
sonunda, ancak açık bir yığın savaşında yapılabilirdi. Öyleyse, avcılar
biçimindeki örgütlenme (formation) dışında, iyi talim görmemiş
Fransız halk yığınlarının, Avrupa'nın sürekli ordularına belli bir başarı
şansı ile karşı koymasını sağlayacak bir başka örgütlenme biçimi bulmak
gerekiyordu. Bu örgütlenme, daha önce bazı durumlar için, ama çoğu kez
sadece manevra alanında kullanılmış olan kapalı yürüyüş kolunda (la
colonne fermee) bulundu. Yürüyüş kolunu düzen içinde tutmak, safı düzen
içinde tutmaktan daha kolaydı; hatta bir düzensizlik meydana
(sayfa 589) gelse bile, yürüyüş kolu, yoğun bir topluluk olma
niteliğiyle, en azından edilgin bir direnç göstermeye devam etmekten geri
kalmıyordu; kullanılması daha kolaydı, şefi, onu elinde daha iyi
tutabiliyor, ve o da daha hızlı hareket edebiliyordu. Yürüyüş hızı, dakikada
yüzbuçuk adıma çıktı. Ama en önemli sonuç şu oldu: yürüyüş kolunun,
yığınların tek savaş biçimi olarak kullanılması, saf halindeki eski savaş
düzeninin tek ve ağır blokunun, genel yönergelerini karşılaştıkları
koşullara uyarlayan ve herbiri üç sınıftan bileşen, belirli bir özerklikle
donatılmış yalıtık (isole) öğeler halinde ayrışmasını sağlar; yürüyüş
kolu, birliklerin kullanılmasında tüm olanaklı bağdaşımlara izin verecek
ölçüde biçimlendirilmeye yatkındı; köy ve çiftliklerin, Frederic II
tarafından henüz sıkı sıkıya yasaklanan kullanımını mümkün kıldı, ve bunlar,
bundan böyle, her savaşta bellibaşlı dayanak noktalarını oluşturdular;
yürüyüş kolu, her alana uygulanabilir bir biçimdi; en sonunda, savaşın tüm
yazgısını bir tek atışa bağlayan saf taktiğine karşı, avcılar biçimindeki
düzenlemeler ile, birliklerin savaşımını sürdüren, safı son dakikaya kadar
yedekte tutulan taze birliklerin saldırısına artık direnemeyecek ölçüde
yoran ve yıpratan kerteli kullanımı sayesinde, bir savaş yöntemi
çıkartıyordu. Saf biçimindeki konum bütün noktalarda aynı güçte olduğu
halde, yürüyüş kolu biçiminde savaşan hasım, safın bir kısmını, güçsüz
birliklerle yapılmış, sözde saldırı gösterileri ile oyalıyabiliyor ve, asıl
güçlerini, konumun kararlaştırıcı noktasına saldırı için biraraya
getirebiliyordu. Yürüyüş kolları, süngü saldırısı yapacakları zaman, ateş
ederek savaşma, daha çok avcı birliklerine bırakıldı. Buna göre, yeni
baştan, 16. yüzyıl başlarının tüfekli grupları ile mızraklı yığınları
arasındaki ilişkiye benzer bir ilişki kurulmuş bulunuyordu; şu farkla ki,
modern yürüyüş kolları, her an avcı grupları biçiminde dağılabiliyor
(sayfa 590) ve avcı grupları da aynı biçimde yürüyüş
kolları biçiminde toplanabiliyorlardı.
Kullanılması Napoleon tarafından sonuna kadar geliştirilen yeni
savaşma yöntemi, eski yöntemden öylesine üstündü ki, eski yöntem,
kullanışsız, ağır, dağınık savaşma için büyük bölümü bakımından işe yaramaz.
Prusya saflarının, ancak manga ateşiyle yanıt verebildikleri Fransızların
avcı grupları biçimindeki ateşi altında, sözcüğün tam anlamıyla eridikleri
Yena'da, yeni yöntem karşısında çaresiz olarak ve bir daha belini
doğrultamamacasına yıkıldı. Ama saf biçiminde savaş düzeni her ne kadar
ömrünü doldurmuşsa da, savaşma biçimi olarak saf için durum hiç de böyle
değildi. Prusyalıların, safları ile, Yena'da o kadar kötü bir sonuç
almalarından az sonra, Wellington, kendi İngilizlerini, Fransız yürüyüş
kollarına karşı saf halinde yönetiyor, ve onları yenmekten hiç de geri
kalmıyordu. Ama bunun nedeni, Wellington'un tüm Fransız taktiğini benimsemiş
olmasıydı; gene de şu farkla ki, o kendi piyade birliklerini yürüyüş kolu
biçiminde değil, saf biçiminde çarpıştırıyordu. Böylece, aynı zamanda, tüm
tüfekleri ateşte ve tüm süngüleri saldırıda kullanma üstünlüğüne sahip
bulunuyordu. İngilizler, şu son yıllara kadar, bu savaş düzeni ile
savaştılar, ve savunmada (Inkermann)[*]
olduğu kadar saldırıda da (Albuera),[*]
çok daha kalabalık ordular üzerinde üstünlükler sağladılar. Bu İngiliz
safları ile karşı karşıya bulunmuş olan Bugeaud, onları, sonuna kadar
yürüyüş koluna yeğ tuttu.
Ve gene de, piyade tüfeği çok kötü idi; o kadar kötü ki, tek adamı yüz
adımdan vurmak, seyrek ve tüm bir tabura üçyüz adımdan isabet ettirmek gene
bir o kadar seyrek bir işti. Bundan ötürü, Fransızlar Cezayir'e geldikleri
zaman, Bedevilerin, kendi silahlarının etkisiz (sayfa 591)
kaldıkları uzaklıklardan ateş eden uzun tüfeklerinin ateşi altında ağır
kayıplara uğradılar. Burada, sadece yivli karabina etkili olabiliyordu; ne
var ki, yavaş doldurulması ve çabuk kirlenmesi nedeniyle, Fransa'da, hatta
istisnai silah olarak bile, her zaman karabinaya karşı çıkılmıştı. Ama şimdi
doldurulması kolay bir karabina gereksinmesi kendini duyurunca, bu
gereksinme de çabucak karşılandı. Delvigne'in hazırlayıcı çalışmaları,
Thouvenin'in harbili tüfeği ve Minie'nin doldurma bakımından, yivli tüfek
ile düz tüfeği aynı duruma getiren genişlemeli mermisi ile izlendi. Ama
harbili yivli tüfek, henüz kendine uygun düşen taktiği yaratma zamanını
bulamadan, en modern savaş silahı olan, namlu dibinden doldurulan yivli
tüfek tarafından ortadan kaldırılmıştı; aynı zamanda, yivli namlular da
gitgide daha kullanılabilir bir duruma geliyordu.
Tüm ulusun, Devrimin yaratmış bulunduğu biçimdeki silahlanması, çok
geçmeden ciddi sınırlandırmalara uğramıştı. Sürekli orduya hizmet çağındaki
gençlerin ancak bir bölümü, kur'a ile alınıyor, ve bu da, ancak öbür
yurttaşların azçok büyük bir bölümü ile, kötü yetiştirilmiş bir ulusal
muhafız kurulduğu takdirde oluyordu. Ya da, zorunlu askerlik hizmetinin
gerçek bir sıkılıkla uygulandığı yerde, olsa olsa İsviçre'de olduğu gibi,
bayrak altında sadece birkaç hafta talim gören bir milis ordusu kuruluyordu.
Mali düşünceler, yoklamalı askerlik (conscription) ile milis ordusu
arasında bir seçme yapmaya zorluyordu. Bir tek Avrupa ülkesi, ve üstelik en
yoksullarından biri, zorunlu askerlik hizmeti ile sürekli orduyu
birleştirmeyi denedi: Prusya. Ve sürekli orduda herkes için hizmet
zorunluluğunun, gene buyurucu mali nedenlerden ötürü, ancak yaklaşık olarak
gerçekleşmiş bulunmasına karşın, Prusya yedeklik sistemi, hükümetin emrine,
iyi yetiştirilmiş birlikler içinde talim görmüş ve örgütlenmiş
(sayfa 592) o kadar büyük sayıda adam veriyordu ki,
Prusya, kendisiyle aynı nüfusa sahip herhangi bir başka ülkeden açıkça
üstündü.
1870 Fransız-A1man savaşında, Fransız yoklamalı askerlik sistemi,
Prusya yedeklik sistemi karşısında yenik düştü. Ama, birliklerin içinde
manevra yaptıkları ve dövüştükleri yönetmelik biçimleri, esas olarak eski
çakmaklı tüfek çağındakinin tıpkısı oldukları halde, gene ilk kez olarak, bu
savaşta, her iki taraf da namlu dibinden doldurulan tüfeklerle donatıldılar.
Olsa olsa, avcılar biçimindeki birlikler, biraz daha yoğun bir duruma
getirilmişlerdi. Bunun dışında, Fransızlar, eski tabur kolları ile, bazan da
saf durumunda savaşmaya devam ediyor, oysa Almanlarda, bölük kolunun
benimsenmesi, hiç olmazsa yeni silaha daha uygun bir savaşma biçimi bulmak
için bir deneme anlamına geliyordu. İlk savaşmalarda işin içinden işte böyle
çıkıldı. Ama, Saint-Privat üzerine saldırı sırasında (18 Ağustos), Prusya
muhafız birliğinin üç tugayı, bölük kolu taktiğini ciddi olarak uygulamaya
geçirmeye giriştikleri zaman, namlu dibinden doldurulan tüfeğin ezici gücü
görülebildi. Savaşın en kızgın yerinde bulunan beş alaydan (15.000 kişi),
hemen tüm subaylar (176) ve 5.114 er, yani mevcudun üçte-birinden çoğu,
öldü. Bütünü içinde, 28.160 kişilik bir mevcutla çatışmaya girmiş bulunan
muhafız piyadesi, 307'si subay olmak üzere, o gün 8.230 adam yitirdi. Bundan
böyle, bölük kolu, savaşma biçimi olarak, tıpkı tabur yığını ya da saf gibi,
mahkum edilmiş bulunuyordu. Bundan böyle, en küçük bir sıkışık birliği,
düşman ateşi karşısında bırakacak her türlü girişimden vazgeçildi; Alman
tarafında, savaşma, şimdiye değin yürüyüş kollarının mermi yağmuru altında
her zaman kendiliğinden ayrışmış bulundukları, ama yukardan, düzene aykırı
bulunarak karşı çıkılmış olan o yoğun avcı birlikleri biçiminden başka bir
biçim altında (sayfa 593) yürütülmedi. Er, bir kez
daha, subaydan daha hınzır çıkmıştı; şimdiye kadar namlu dibinden doldurulan
yivli tüfek ateşi altında yararlılığını gösteren tek savaşma biçimini
içgüdüsel bir biçimde bulmuş olan oydu, ve şeflerin karşı çıkmasına karşın,
bunu metazori kabul ettirdi. Aynı biçimde, tüfeklerin korkunç ateş menzili
içinde, sadece koşar adım kullanıldı. (sayfa 594)
Dipnotlar
[*] Albuera savaşı. 16 Mart 1811'de İspanya'da,
ve Inkermann savaşı da, 5 Kasım 1854'te, Kırım savaşı içinde olan
savaşlardır. -Ed.
|