>
Karl Marx'ın Capital, A Critical Analysis of Capitalist Productuon, Volume II,
(Progress Publishers, Moscow 1974) adlı yapıtını İngilizcesinden Alaattin Bilgi dilimize çevirmiş, ve kitap, Kapital, Ekonomi Politiğin Eleştirisi, İkinci Cilt, adı ile, Sol Yayınları tarafından Haziran 1979 (Birinci baskı: Ağustos 1976) tarihinde yayınlanmıştır.
Eriş Yayınları tarafından düzenlenmiştir.
ONALTINCI BÖLÜM
DEĞİŞEN-SERMAYENİN DEVRİ
I. YILLIK ARTI-DEĞER ORANI
2.500 sterlinlik bir döner sermayenin beşte-dördünün, 2.000 sterlininin değişmeyen-sermaye (üretim malzemeleri), beşte-biri 500 sterlinin ise ücretlere yatırılmış değişen-sermaye olduğunu varsayalım.
Devir dönemi 5 hafta olsun: çalışma dönemi 4 hafta, dolaşım dönemi 1 hafta. Bu durumda, sermaye I, 2.000 sterlin olup, 1.600 sterlinlik değişmeyen-sermaye ile 400 sterlinlik değişen-sermayeden oluşmuştur; sermaye II, 500 sterlindir, 400 sterlini değişmeyen, 100 sterlini değişen-sermayedir. Her çalışma haftasında 500 sterlinlik bir sermaye yatırılmaktadır. Elli haftalık bir yılda, 50 kez 500, yani 25.000 sterlinlik bir yıllık ürün üretilmektedir. Çalışma döneminde sürekli olarak kullanılan 2.000 sterlinlik sermaye I, böylece 12½ kez devretmektedir. 12½ kez 2.000, 25.000 sterlin eder. Bu 25.000 sterlinin beşte-dördü ya da 20.000 sterlini üretim araçlarına yatırılmış değişmeyen-sermaye, ve beşte-biri ya da 5.000 sterlini ücretlere yatırılmış değişen-sermayedir. 2.500 sterlinlik toplam sermaye, böylece, 25.000 : 2.500 ya da
(sayfa 312) 10 kez devretmektedir.
Üretimde harcanan değişen döner sermaye, ancak, kendi değerinin içerisinde yeniden üretilmekte olduğu ürün satıldığı, bir kez daha emek-gücü ödemesine yatırılmak üzere meta-sermayeden para-sermayeye çevrildiği ölçüde, dolaşım süreci içerisinde yeniden hizmet edebilir. Ama aynı şey, üretime yatırılmış bulunan ve
değeri, üründe, kendi değerinin bir kısmı olarak yeniden ortaya çıkan, değişmeyen döner sermaye (üretim malzemeleri) için de doğrudur. Bu iki kısımda -döner sermayenin değişen ve değişmeyen kısmında- ortak olan ve bunları sabit sermayeden ayırdeden şey, bunlardan ürüne aktarılan değerin, meta-sermaye tarafından dolaştırılması, yani ürünün meta olarak dolaşımı değildir. Ürünün değerinin bir kısmı, ve böylece, meta olarak dolaşan ürünün, meta-sermayenin değerinin bir kısmı, daima, sabit sermayenin aşınan ve yıpranan kısmını, yani üretim süreci sırasında sabit sermayenin ürüne aktardığı değer kısmını içerir. Gerçek fark şudur: Sabit sermaye, üretim sürecinde, döner sermayenin (değişmeyen döner sermaye
artı değişen döner sermayeye eşit) daha uzun ya da daha kısa bir devir dönemleri çevrimi boyunca kendi eski kullanım-biçiminde işlev yapmaya devam eder, oysa her tek devir, üretim alanından -meta-sermaye biçiminde- dolaşım alanına geçen tüm döner sermayenin yerine konulması koşuluna bağlıdır. Değişmeyen döner sermaye ile değişen döner sermayede, dolaşımın ilk aşaması, M'-P', ortaktır. İkinci evrede bunlar ayrılırlar. Metaın tekrar çevrildiği para, kısmen bir üretken ikmale (değişmeyen döner sermayeye) dönüştürülür. Kendisini oluşturan kısımların farklı satın alınma vadelerine bağlı olarak paranın bir kısmı hemen, diğer bir kısmı daha sonra paradan üretim malzemelerine çevrilmek durumundadır, ama sonuçta tümüyle bu şekilde tüketilir. Metaın satışı ile gerçekleşen paranın diğer bir kısmı, üretim sürecine katılmış bulunan emek-gücünün ödenmesinde yavaş yavaş harcanmak üzere para-ikmal biçiminde alıkonur. Bu kısım, değişen döner sermayeyi oluşturur. Ne var ki, her iki kısmın bütünüyle yerine konması, daima sermayenin devrinden, ürüne çevrilmesinden, üründen metaya, metadan paraya çevrilmesinden kaynaklanır. Bundan önceki bölümde, değişmeyen ve değişen döner sermayenin devrinin, sabit sermaye hiç dikkate alınmaksızın birarada ve ayrı ayrı ele alınmasının nedeni işte budur.
(sayfa 313)
Şimdi ele alacağımız sorunda bir adım daha atacağız ve döner sermayenin değişen kısmını, sanki döner sermayeyi tek başına oluşturuyormuş gibi ilerleyeceğiz. Bir başka deyişle, onunla birlikte devreden değişmeyen döner sermayeyi inceleme-dışı bırakacağız.
2.500 sterlinlik bir sermaye yatırılmıştır ve yıllık ürünün değeri 25.000 sterlindir. Ama döner sermayenin değişen kısmı 500 sterlindir; bu nedenle, 25.000 sterlinin içerdiği değişen-sermaye, 25.000
bölü 5, yani 5.000 sterlindir. Bu 5.000 sterlini 500 sterline bölecek olursak, tıpkı 2.500 sterlinlik toplam sermayede olduğu gibi, devir sayısının 10 olduğunu görürüz.
Yalnızca artı-değer üretiminin sözkonusu olduğu burada, bu ortalama hesabı yapmak tamamen doğrudur; bu hesaba göre, yıllık ürünün değeri, bu sermayenin sürekli olarak bir tek çalışma döneminde kullanılan kısmının değerine değil, yatırılan sermayenin değerine bölünmektedir (yani ele aldığımız durumda, 400'e değil 500'e; sermaye I'e değil, sermaye I
artı sermaye II'ye bölünmektedir). Bir başka görüş açısından, daha sonra göreceğiz ki, bu ortalama hesabın genellikle tam doğru olmaması gibi, bu hesap da tam olarak doğru değildir. Yani bu hesap şekli, kapitalistin pratik amaçlarına uygun düşmektedir, ama devrin bütün gerçek durumlarını tam ve gereği gibi ifade etmemektedir.
Biz, şimdiye değin, meta-sermaye değerin bir kısmını, yani meta-sermayenin içerdiği ve üretim süreci sırasında üretilen ve ürüne katılan artı-değeri görmezlikten gelmiş bulunuyoruz. Şimdi dikkatimizi bu yöne çevirmemiz gerekiyor.
Haftalık olarak yatırılan 100 sterlinlik değişen-sermayenin, %100'lük, yani 100 sterlinlik artı-değer ürettiğini kabul edersek, 5 haftalık bir devir dönemi için yatırılan 500 sterlinlik değişen-sermaye, 500 sterlinlik artı-değer üretir, yani işgününün yarısı artı-emekten oluşur.
500 sterlinlik değişen-sermaye, 500 sterlinlik bir artı-değer üretirse, 5.000 sterlin, on kez 500 sterlin, yani 5.000 sterlin artı-değer üretir. Ama yatırılan değişen-sermaye 500 sterlini bulmaktadır. Bir yıl boyunca üretilen toplam artı-değerin, yatırılmış değişen-sermayenin toplam değerine olan oranına, biz, yıllık artı-değer oranı diyoruz. Ele aldığımız durumda, bu oran 5.000'in 500'e oranı, yani %1.000'dir. Bu oranı daha yakından inceleyecek olursak, bunun, yatırılmış değişen-sermaye tarafından bir devir
(sayfa 314) dönemi boyunca üretilen artı-değer oranının, değişen-sermayenin devir sayısı ile çarpımına eşit olduğunu görürüz (bu devir sayısı, tüm döner sermayenin devir sayısı ile çakışmaktadır).
İncelemekte olduğumuz durumda, bir devir dönemi için yatırılmış değişen-sermaye, 500 sterlindir. Bu süre içerisinde üretilen artı-değer de gene 500 sterlindir. Bir devir dönemi için artı-değer oranı bu nedenle 500
a : 500
d, yani %100'dür. Bu %100, bir yıllık devir sayısıyla, 10 ile çarpıldığında, 5.000
a : 500
d, yani %1.000 eder.
Bu, yıllık artı-değer oranıdır. Belirli bir devir dönemi süresince elde edilen artı-değer miktarına gelince, bu, bu sürede yatırılmış değişen-sermayenin değerinin, yani elimizdeki örnekte 500 sterlinin, artı-değer oranı ile, bu örnekle 500 ile 100 : 100'ün çarpımına, yani 500 kez I'e, yani 500 sterline eşittir. Eğer yatırılmış değişen-sermaye 1.500 sterlin olsaydı, aynı artı-değer oranı ile, artı-değer miktarı, 1.500 kez 100 : 100, yani 1.500 sterlin olurdu.
Yılda on devir yapan, 5.000 sterlinlik artı-değer üreten ve bu nedenle de yıllık artı-değer oranı %1.000 olan, 500 sterlinlik değişen-sermayeye, biz, sermaye A diyeceğiz..
Şimdi de, 5.000 sterlinlik diğer bir değişen-sermaye B'nin bütün bir yıl için (yani burada 50 hafta için) yatırıldığını ve böylece yılda yalnızca bir kez devrettiğini varsayalım. Ayrıca, yılın sonunda, ürünün tamamlandığı aynı gün bedelinin ödendiğini, böylece çevrildiği para-sermayenin aynı gün geri döndüğünü kabul edelim. Bu durumda, dolaşım dönemi sıfır olup, devir dönemi, çalışma dönemine, yani bir yıla eşittir. Bundan önceki durumda olduğu gibi, emek-sürecinde, her hafta 100 sterlinlik, yani 50 haftada 5.000 sterlinlik bir değişen-sermaye bulunacaktır. Artı-değer oranı aynı, yani %100 olsun, yani aynı uzunluktaki işgününün yarısı, artı-emekten oluşsun. Eğer 5 haftayı gözönüne alırsak, yatırılmış değişen-sermaye 500 sterlin, artı-değer oranı %100 ve bu nedenle de 5 haftada üretilen artı-değer miktarı 500 sterlindir. Sömürülen emek-gücü miktarı ile, sömürü yoğunluğunun, burada, sermeye A'dakiyle aynı olduğu kabul edilmiştir.
100 sterlinlik yatırılmış değişen-sermaye, her hafta, 100 sterlinlik bir artı-değer üretmekte, dolayısıyla 50 haftada, 50 x 100 = 5.000 sterlinlik yatırılmış sermaye, 5.000 sterlinlik bir artı-değer üretmektedir. Yıllık olarak üretilen artı-değer miktarı, daha önceki durumdaki gibi 5.000 sterlindir, ama yıllık artı-değer oranı
(sayfa 315) tamamen farklıdır. Bu, bir yılda üretilen artı-değerin, yatırılmış değişen-sermayeye bölünmesine eşittir: 5.000a : 5.000d, yani %100'dür, oysa sermaye A durumunda bu, %1.000'di.
Hem sermaye A, hem de sermaye B durumunda, haftada 100 sterlinlik değişen-sermaye yatırmıştık. Kendini genişletme derecesi ya da artı-değer oranı da aynıdır, yani %100'dür, ve değişen-sermayenin büyüklüğü de aynıdır, yani 100 sterlindir. Aynı miktarda emek-gücü sömürülmekte, her iki durumda da sömürü hacmi ve derecesi eşit olmakta, çalışma günleri aynı olup, gerekli-emeğe ve artı-emeğe eşit bir biçimde bölünmektedir. Yıl boyunca kullanılan değişen-sermaye miktarı her iki durumda da 5.000 sterlindir; bu, aynı miktarda emeği harekete geçirmekte ve bu eşit iki sermaye tarafından harekete getirilen emek-gücünden aynı miktarda artı-değer, 5.000 sterlin, elde etmektedir. Ne var ki, sermaye A ve B'nin yıllık artı-değer oranlarında %900'lük bir fark vardır.
Bu görüngü, her durumda, artı-değer oranının, yalnız değişen-sermaye tarafından harekete geçirilen emek-gücünün sömürülme miktarı ile yoğunluğuna bağlı olmayıp, aynı zamanda, dolaşım sürecinden doğan açıklanması olanaksız etkilere de bağlı bulunduğu izlenimini yaratmaktadır. Ve gerçekten de bu böyle yorumlanmış ve -bu yalın biçiminde olmasa bile hiç değilse daha karmaşık ve gizli biçimi (yıllık kâr oranı) ile- yirmilerin başından hem rikardocu okulun tamamıyla kökünü kazımıştır.
Sermaye A ve B'yi, yalnız görünüşte değil, fiilen de tamamen aynı koşullar içine koyar koymaz, bu görüngünün garipliği derhal yokolmaktadır. Bu eşit koşullar, ancak, değişen-sermaye B, bütünüyle, sermaye A gibi aynı zaman döneminde emek-gücüne yapılan ödeme için harcandığında varolur.
Bu durumda 5.000 sterlinlik sermaye B, 5 hafta için yatırılıyor ve haftada 1.000 sterlinlik yatırım, yılda 50.000 sterlin ediyor. Artı-değer de, aynı şekilde, varsayımlarımıza göre 50.000 sterlindir. Devreden 50.000 sterlinlik sermaye, 5.000 sterlinlik yatırılmış sermayeye bölünürse, devir sayısı 10 olur. Artı-değer oranı, 5.000
a : 5.000
d, yani %100, devir sayısıyla, yani 10 ile çarpıldığında yıllık artı-değer oranı 50.000
a : 5.000
d, yani 10 : l, ya da %1.000 olur. Şimdi, A ve B için yıllık artı-değer oranı aynıdır, yani %l.000'dir, ama artı-değer miktarları B için 50.000 sterlin, A için 5.000 sterlindir. Bu durumda, üretilen artı-değer miktarlarının bir
(sayfa 316) birine oranı, yatırılan sermaye A ve B'nın birbirine olan oranı gibidir, yani 5.000: 500 = 10 : l'dir. Ama sermaye B, aynı süre içerisinde, sermaye A'nın harekete geçirdiği emek-gücünün on katını harekete geçirir.
Ancak fiilen emek-sürecinde kullanılan sermaye artı-değer üretir ve buna, artı- değer ile ilgili bütün yasalar ve bu arada, belli bir artı-değer oranında, artı-değer miktarının değişen-sermayenin nispi büyüklüğü ile belirlendiğini ifade eden yasa da bu sermayeye uygulanır.
[1*]
Emek-sürecinin kendisi zamanla ölçülür. Eğer işgününün uzunluğu belli ise (yıllık artı-değer oranındaki farkı açığa çıkarmak için, A ve B ile ilgili bütün, koşulların eşit olduğunu varsaydığımız burada olduğu gibi) çalışma haftası, belli sayıda işgünlerinden oluşur. Ya da, herhangi bir çalışma dönemini, örneğin 5 haftalık bu çalışma dönemini, eğer işgünü 10 saat ve çalışma haftası 6 gün kabul edilecek olursa, 300 saatlik tek bir işgünü olarak ele alabiliriz. Bu sayıyı, bir de, her gün aynı emek-sürecinde birlikte ve aynı zamanda çalışan emekçilerin sayısı ile çarpmamız gerekir. Eğer bu sayı 10 olarak alınırsa, bir haftada, 60 kez 10, yani 600 saat bulunacak ve 5 haftalık bir çalışma dönemi ise 600 kez 5, yani 3.000 saat edecektir. Artı-değer oranı ile işgünü uzunluğu aynı olduğundan, eğer eşit miktarlarda emek-gücü (emekçi sayısı ile çarpılmış aynı fiyata sahip bir emek-gücü) aynı zamanda harekete geçirilecek olursa, eşit büyüklükte değişen-sermayeler kullanılmış olur.
Şimdi başlangıçtaki örneklerimize dönelim. Hem A ve hem de B durumunda, haftalık 100 sterlinlik eşit değişen-sermayeler, bütün yıl boyunca her hafta yatırılmaktadır. Emek-sürecinde fiilen işlev yapan yatırılmış değişen-sermayeler bu nedenle eşittir, ama, yatırılmış değişen-sermayeler hiç de eşit değildir. A durumunda, her 5 hafta için 500 sterlin yatırılmaktadır ve her hafta bunun 100 sterlini kullanılmaktadır. B durumunda, ilk 5 hafta için 5.000 sterlin yatırılması gerekir ve bunun ancak 100 sterlini her hafta, yani 5 haftada 500 sterlini, ya da yatırılmış sermayenin onda-biri kullanılmaktadır. İkinci 5 haftalık dönemde 4.500 sterlin yatırılması gerekir, ama bunun yalnız 500 sterlini kullanılır, vb.. Belirli bir zaman dönemi için yatırılmış değişen-sermaye, ancak, emek-sürecinin dahil olduğu zaman kesimine gerçekten adım
(sayfa 317) attığı, emek-sürecinde gerçekten işlev yaptığı ölçüde kullanılan, dolayısıyla fiilen işlev yapan ve etkin olan değişen-sermayeye çevrilir. Bir kısmının daha sonra kullanılmak üzere yatırıldığı aradaki zamanlarda bu kısım, emek-süreci için pratik olarak mevcut değildir ve bu yüzden de değer ya da artı-değer oluşumunda herhangi bir etkisi yoktur. Örneğin 500 sterlinlik sermaye A'yı alalım. Bu sermaye 5 hafta için yatırılmıştır, ama her hafta ardarda emek-sürecine yalnız 100 sterlin girer. Birinci haftada bu sermayenin beşte-biri kullanılır; stok halinde bulunmasına karşın beşte-dördü kullanılmadan ve bu nedenle de gelecek 4 haftadaki emek-süreçleri için yatırılmış bulunmaktadır.
Yatırılan değişen-sermaye ile kullanılan değişen-sermaye arasındaki bağıntıyı farklılaştıran koşullar, artı-değer üretimini -artı-değer oranı belli olduğuna göre-, ancak, bu koşullar, belli bir zaman dönemi içerisinde, diyelim bir hafta, 5 hafta vb. içerisinde, gerçekten kullanılabilecek değişen-sermaye miktarını farklılaştırdıkları ölçüde ve ancak bu olgu nedeniyle etkiler. Yatırılmış değişen-sermaye, değişen-sermaye olarak, ancak, kullanılmadan yatırılmış bulunduğu, stok halinde kaldığı süre içinde değil, fiilen kullanıldığı ölçüde ve sürede işlev yapar. Ne var ki, yatırılmış değişen-sermaye ile kullanılan değişen-sermaye arasındaki bağıntıyı farklılaştıran bütün koşullar, (ya çalışma dönemindeki, ya dolaşım dönemindeki, ya da her ikisindeki fark ile belirlenen) devir dönemlerindeki farka indirgenir. Artı-değer üretimi yasası, eğer artı-değer oranı aynı ise, işlev yapan eşit miktardaki değişen-sermayelerin, eşit miktarlarda artı-değer ürettiklerini ifade eder. Bu durumda, eğer sermaye A ve B tarafından, eşit zaman dönemlerinde, eşit artı-değer oranları ile, eşit miktarlarda değişen-sermaye kullanılıyorsa, bunların, belirli bir zaman dönemi için kullanılan bu değişen-sermayenin, aynı süre için yatırılan değişen-sermayeye oranı ne kadar farklı olursa olsun, ve bu yüzden de, üretilen artı-değer miktarlarının kullanılan değil genellikle yatırılmış bulunan değişen-sermayeye oranı ne kadar farklı olursa olsun, eşit zaman dönemlerinde, eşit miktarlarda artı-değer üretmeleri gerekir. Bu orandaki farklılık, ortaya konmuş bulunan artı-değer üretimi yasaları ile çelişmek şöyle dursun, bu yasaları doğrular ve bu yasaların kaçınılmaz sonuçlarından birisidir.
Sermaye B'nin ilk 5 haftalık üretken dönemini gözden geçirelim. Beşinci haftanın sonunda 500 sterlin kullanılmış ve
(sayfa 318) tüketilmiştir. Ürünün değeri 1.000 sterlindir, ve dolayısıyla 500
a : 500
d = %100'dür. Tıpkı sermaye A'da olduğu gibi. Sermaye A'da, artı-değerin yatırılan sermaye ile birlikte gerçekleşmesine karşın, sermaye B'de, durumun böyle olmaması olgusu, sorunun yalnızca artı-değer üretimi, ve bu artı-değerin kendi üretimi sırasında yatırılmış bulunan değişen-sermayeye oranı olduğu bu noktada bizi ilgilendirmiyor. Ama tersine, sermaye B'de, artı-değer oranını, yatırılan 5.000 sterlinlik sermayenin kullanılan ve dolayısıyla artı-değer üretimi sırasında tüketilen kısmı ile değil de, yatırılmış bu toplam sermayenin kendisi ile olan oranını hesaplarsak, bunun 500
a : 5.000
d, yani 1/10, yani %10 olduğunu görürüz.
Demek ki, bu oran sermaye B için %10, sermaye A için %100, yani B'nin on katı oluyor. Karşılığı ödenmiş ve ödenmemiş emek arasında eşit bir şekilde bölünmüş bulunan eşit miktarda emeği harekete geçirmiş olan eşit sermayelerin artı-değer oranlarındaki bu farkın, artı-değer üretimi yasalarına aykırı olduğu söylenecek olursa yanıtı çok basittir ve fiili ilişkilere bir gözatmakla hemen verilebilir: Sermaye A'da, fiili artı-değer oranı, yani 500 sterlinlik bir değişen-sermaye tarafından 5 haftada üretilen artı-değerin, bu 500 sterlinlik değişen-sermaye ile olan ilişkisi belirtilmiştir. Sermaye B'de ise buna karşılık, yapılan hesap biçiminin, artı-değer üretimi ile, ya da bu üretime tekabül eden artı-değer oranının belirlenmesi ile hiç bir ilişkisi yoktur. Çünkü 500 sterlinlik bir değişen-sermaye tarafından üretilen 500 sterlinlik artı-değer, kendi üretimi sırasında yatırılmış bulunan 500 sterlinlik değişen-sermaye ile ilişkili olarak değil, onda-dokuzu, yani 4.500 sterlini, bu 500 sterlinlik artı-değerin üretimi ile hiç bir ilişkisi bulunmayıp, tersine, gelecekteki 45 hafta boyunca yavaş yavaş işlev yapmak üzere ayrıldığı için, şimdi ele alınmış bulunan ilk 5 haftalık üretim bakımından varlığı dahi sözkonusu olamayan 5.000 sterlinlik bir sermaye yönünden hesaplanmıştır. Demek oluyor ki, bu durumda, A ve B'nin artı-değer oranlarındaki fark, hiç bir sorun yaratmamaktadır.
Şimdi de, sermaye A ve B için yıllık artı-değer oranlarını karşılaştıralım. Bu, sermaye B için 5.000
a : 5.000
d == %100'dür; sermaye A için 5.000
a : 500
d = %1.000'dir. Ama, artı-değer oranlarının birbirlerine olan oranı eskisi gibi aynıdır. O zaman şöyleydi:
Sermaye B'nin Artı Değer Oranı |
= |
%10 |
Sermaye A'nin Artı Değer Oranı |
%100 |
(sayfa 319)
Şimdi ise şöyle:
Sermaye B'nin Yıllık Artı Değer Oranı |
= |
%100 |
Sermaye A'nin Yıllık Artı Değer Oranı |
%1000 |
Ama, %10: %100 = %100 : %1.000, böylece oran aynıdır. Ama şimdi sorun değişmiştir. Sermaye B'nin yıllık oranı, 5.000
a : 5.000
d = %100, bizim bildiğimiz üretim yasasından, ve bu üretime tekabül eden artı-değer oranından, en küçük bir sapma -hatta sapma belirtisi bile- göstermiyor. Yıl boyunca 5.000d yatırılmış, üretken biçimde tüketilmiş ve bu 5.000a üretmiştir. Bu nedenle artı-değer oranı yukarıdaki 5.000
a : 5.000
d = %100 kesrine eşittir. Yıllık oran, fiili artı-değer oranına uymaktadır. Bu nedenle bu durumda, açıklanması gerekli bir anormallik gösteren, sermaye B değil, sermaye A'dır.
Buradaki artı-değer oranı, 5.000
a : 500
d = %1.000'dir. Birinci durumda, 5 haftanın ürünü 500
a onda-dokuzu üretimde kullanılmayan 5.000 sterlinlik bir sermaye için hesaplandığı halde, şimdi, 500
d için, yani 5.000
a'nın üretiminde fiilen kullanılan değişen-sermayenin ancak onda-biri için 5.000
a hesaplamış oluyoruz; çünkü, 5.000a bir tek beş haftalık dönemde tüketilen 500 sterlinlik bir sermayenin değil, 50 hafta boyunca üretken bir şekilde tüketilen 5.000 sterlinlik bir değişen-sermayenin ürünüdür. İlk durumda, 5 haftada üretilen artı-değer, 50 hafta için yatırılan ve bu 5 haftada tüketilenin on katı olan bir sermaye için hesaplanmıştır. Şimdi ise 50 haftada üretilen artı-değer, 5 hafta için yatırılan ve 50 hafta da tüketilenden on kez küçük olan bir sermaye için hesaplanıyor.
500 sterlinlik sermaye A, hiç bir zaman 5 haftalık bir süreden daha fazla yatırılmamıştır. Bu zamanın sonunda geri döner ve bir yıl boyunca on devir yaparak aynı süreci on kez yenileyebilir. Bundan iki sonuç çıkar:
Birincisi: A durumunda yatırılan sermaye, sermayenin, bir haftalık üretken süreçte sürekli kullanılan kısmından ancak beş kez daha büyüktür. Buna karşılık, 50 haftada ancak bir devir yapan ve bu yüzden de 50 hafta için yatırılması gereken sermaye B, bir hafta için sürekli kullanılabilecek kendi kısımlarından elli kez büyüktür. Devir, bu nedenle, yıl içerisinde üretim süreci için yatırılan sermaye ile, belli bir üretim dönemi, diyelim bir hafta için sürekli kullanılabilir sermaye arasındaki bağıntıyı değiştirmektedir. Öyleyse burada, 5 haftanın artı-değeri, bu 5 hafta boyunca kullanılan sermaye için değil, 50 hafta için kullanılan, on
(sayfa 320) kez daha büyük bir sermaye için hesaplandığı birinci durumla karşı karşıyayız.
İkincisi: sermaye A'nın 5 haftalık devir dönemi yılın ancak onda-birini kapsamakta ve böylece bir yıl, 500 sterlinlik sermaye A'nın ardarda yeniden yatırıldığı böyle on devir dönemini içermektedir. Burada, kullanılan sermaye, 5 hafta için yatırılmış sermayenin, yıllık devir dönemi sayısı ile çarpımına eşittir. Yıl boyunca kullanılan sermaye, 500 kez 10, yani 5.000 sterlindir. Yıl boyunca yatırılan sermaye 5,000 : 10, yani 500 sterlindir.
Gerçekten de, bu 500 sterlin daima yeniden kullanılmakla birlikte, her 5 haftada yatırılan miktar, hiç bir zaman bu aynı 500 sterlini geçmez. Buna karşılık, sermaye B'de, 5 hafta boyunca yalnız 500 sterlin kullanılıyor ve bu 500 sterlin bu 5 hafta için yatırılmış oluyor. Ama bu durumda devir dönemi 50 hafta olduğuna göre, bir yılda kullanılan sermaye, her 5 hafta için yatırılan sermayeye değil, 50 hafta için yatırılan sermayeye eşittir. Yılda üretilen artı-değer miktarı, artı-değer oranı belli olduğuna göre, yıl boyunca yatırılan sermaye ile değil, yıl boyunca kullanılan sermaye ile orantılıdır. Bu nedenle, yılda bir devir yapan 5.000 sterlinlik bir sermaye için, bu miktar, yılda on kez devreden 500 sterlinlik sermayeninkinden daha büyük değildir. Ve böyle olmasının tek nedeni, yılda bir devir yapan sermayenin, yılda on kez devir yapan sermayeden on kez daha büyük olmasıdır.
Bir yıl boyunca devreden değişen-sermaye -dolayısıyla, yıllık ürünün ya da yıllık harcamanın bu kısma eşit olan kısmı-, o yıl boyunca fiilen kullanılan, üretken biçimde tüketilen değişen-sermayedir. Buradan şu sonuç çıkar ki, eğer bir yılda devreden değişen-sermaye A ile gene bir yılda devreden değişen-sermaye B eşit ise ve kendini genişletme eşit koşullar altında kullanılıyorsa, ve böylece artı-değer oranı her ikisi için de aynı ise o zaman, bir yılda üretilen artı-değer miktarının da, aynı şekilde, her ikisi için aynı olması gerekir. Böylece, bir yıl için hesaplanan artı-değer oranının da aynı olması gerekir, çünkü bu oran
yılda üretilen artı-değer miktarı /
yılda devredilen değişen-sermaye ile ifade edildiği kadarıyla, kullanılan sermaye miktarları aynıdır. Ya da genel bir ifadeyle: Devreden değişen-sermayelerin nispi büyüklüğü ne olursa olsun, bunların yılda ürettikleri artı-değerin oranı, bu sermayelerin ortalama dönemlerdeki (diyelim, bir haftadaki ya da bir gündeki) artı-değer oranı ile belirlenir.
(sayfa 321)
Artı-değer üretimi ile, artı-değer oranının belirlenmesi yasalarının tek sonucu budur.'
Şimdi, (daha önce de dediğimiz gibi, yalnız ,değişen-sermayeyi dikkate alarak)
yılda devreden sermaye/
yatırılan sermaye oranı ile neyin ifade edildiğini görelim. Bu bölme, bir yılda yatırılan sermayenin yaptığı devir sayısını gösterir.
Sermaye A durumunda:
yılda devreden 5.000 sterlinlik sermaye
yatırılan 500 sterlinlik sermaye
Sermaye B durumunda:
yılda devreden 5.000 sterlinlik sermaye
yatırılan 5.000 sterlinlik sermaye
Her iki orantıda da, pay, yatırılan sermayenin, devir
sayısı ile çarpımını ifade ediyor; sermaye A'da, 500 kez 10; sermaye B'de, 5.000 kez 1. Ya da bu, bir yıl için hesaplanan devir
zamanının tersiyle de çarpılabilir. A için devir zamanı bir yılın
1/
10'udur; ters çevrilen devir zamanı
10/
1 yıldır; dolayısıyla 500 kez
10/
1, yani 5.000'dir. Sermaye B'de 5.000 kez
1/
1. yani 5.000'dir. Payda, devredilen sermayenin, ters çevrilmiş devir
sayısı ile çarpımını ifade eder; sermaye A'da 5.000 kez
1/
10; sermaye B'de 5.000 kez
1/
1.
Bir yılda devreden iki değişen-sermayenin harekete geçirdiği emeğin her birinin miktarı (ödenen ve ödenmeyen emeğin toplamı) bu durumda eşittir, çünkü devreden sermayelerin kendileri eşit olduğu gibi, bunların kendini genişletme oranları da aynı şekilde eşittir.
Bir yılda devreden değişen-sermayenin, yatırılan değişen-sermayeye oranı, 1) yatırılacak sermayenin, belirli bir çalışma döneminde kullanılan değişen-sermayeye oranını belirtir. Eğer devir sayısı, A durumunda olduğu gibi 10 ve bir yılda da 50 hafta olduğu kabul edilirse, o zaman, devir dönemi 5 hafta olur. Bu 5 hafta için değişen-sermaye yatırılması gerekir ve 5 hafta için yatırılacak bu sermaye, bir haftada kullanılan değişen-sermayenin 5 katı olmalıdır. Yani bir hafta boyunca, yatırılan sermayenin (örneğimizde 500 sterlinin) ancak beşte-biri kullanılabilir. Buna karşılık, devir sayısının
1/
1 olduğu sermaye B'de, devir zamanı 1 yıl, yani 50 haftadır. Yatırılan sermayenin, bir haftada kullanılan sermayeye oranı bu nedenle 50 : 1'dir. Eğer durum B için de A gibi olsaydı, B'nin haftada 100 sterlin yerine 1.000 sterlin yatırması
(sayfa 322) gerekirdi. 2) Bundan şu sonuç çıkar ki, aynı miktarda değişen-sermayeyi, ve dolayısıyla, -artı-değer oranı belli olduğuna göre- aynı miktarda emeği (ödenen ve ödenmeyen) harekete geçirmek ve böylece yıl içerisinde aynı miktarda, artı-değer üretmek için B, A'nın on katı sermaye (5.000 sterlin) kullanmıştır. Gerçek artı-değer oranı, belirli bir dönem esnasında kullanılan değişen-sermayenin, aynı zaman içerisinde üretilen artı-değere olan oranından; ya da bu sürede kullanılan değişen-sermaye tarafından harekete geçirilen ödenmemiş emek-miktarına olan oranından başka bir şey değildir. Bunun, değişen-sermayenin, kullanılmadan yatırılmış olduğu süredeki kısmı ile hiç bir ilişkisi yoktur. Dolayısıyla, bunun gene, sermayenin, belirli bir zaman döneminde yatırılan kısmının, aynı zaman döneminde kullanılan kısmına olan oranıyla da -bu, farklı sermayeler için, devir dönemi tarafından değişikliğe uğratılan ve farklılaştırılan bir orandır- hiç bir ilişkisi yoktur.
Bu anlatılanlardan daha çok şu sonuç çıkar ki, yıllık artı-değer oranı ancak bir tek durumda, emeğin sömürülme derecesini ifade eden gerçek artı-değer oranı ile çakışır; yani, yatırılan sermayenin yılda ancak bir kez devrettiği ve böylece yatırılan sermayenin, bir yıl boyunca devreden sermayeye eşit olduğu, ve bu nedenle, o yıl boyunca üretilen artı-değer miktarının bu üretimde o yıl içerisinde kullanılan sermayeye olan oranının, yıl içerisinde üretilen artı-değer miktarının yıl boyunca yatırılan sermayeye olan oranıyla çakıştığı ve özdeş olduğu durumda.
A) Yıllık artı-değer oranı,
yıl boyunca üretilen artı-değer miktarı
yatırılan değişen sermaye
'ye eşittir. Ama yıl boyunca üretilen artı-değer miktarı, gerçek artı-değer oranının, bunun üretiminde kullanılan değişen-sermaye ile çarpımına eşittir. Yıllık artı-değer miktarının üretiminde kullanılan sermaye, yatırılan sermaye ile bu sermayenin devir sayısının -bu sayıya biz
n diyeceğiz- çarpımına eşittir. Formül A, böylece şu hali alır:
B) Yıllık artı-değer oranı,
gerçek artı-değer oranı x yatırılan değişen-sermaye x n
yatırılan değişen-sermaye
'ye eşittir. Örneğin, sermaye B için 100 x 5.000 x 1/5.000 yani %100, Ancak
n'nin 1'e eşit olduğu, yani yatırılan değişen-sermaye, yılda
(sayfa 323) yalnız bir devir yaptığı ve böylece, kullanılan ya da yılda bir devir yapan sermayeye eşit olduğu zamandır ki, yıllık artı-değer oranı, gerçek artı-değer oranına eşittir.
Yıllık artı-değer oranına
A', gerçek artı-değer oranına
a', yatırılan değişen-sermayeye
d, devir sayısına
n diyelim. Buna göre,
Diğer bir deyişle,
A', a'n'ye eşittir ve ancak
n = 1 olduğunda
a' 'ye eşittir, yani
A' =
a' kez 1, yani
a' 'dür.
Bundan şu sonuç da çıkar ki, yıllık artı-değer oranı, daima,
a' n'ye, yani bir devir döneminde tüketilen değişen-sermaye tarafından bu dönemde üretilen gerçek artı-değer oranının, bu değişen-sermayenin bir yıldaki devir sayısı ile çarpımına, ya da (aynı şey demek olan) bu sermayenin bir yıl için hesaplanan devir
zamanının tersiyle çarpımına eşittir. (Eğer değişen-sermaye, yılda on kez devrediyorsa, onun devir zamanı bir yılın 1/10'udur; ters çevrilmiş devir zamanı ise 10/1, yani 10'dur.)
Ayrıca, şu sonuç da çıkar ki,
n 1'e eşit olduğunda,
A' =
a' . n, 1'den büyük olduğunda, yani yatırılan sermaye yılda birden fazla devir yaptığında, ya da devreden sermaye yatırılan sermayeden daha büyük olduğunda,
A',
a' 'den büyüktür.
Ensonu,
n, 1'den küçük olduğunda, yani yıl boyunca devreden sermaye, yatırılan sermayenin ancak bir kısmı olup devir dönemi bir yıldan daha uzun olduğunda
A', a' 'den küçüktür.
Bu son durum üzerinde biraz duralım.
Devir döneminin 55 haftaya uzatılması dışında, eski örneğimizin bütün ön varsayımlarını aynen koruyoruz. Emek-süreci, bir hafta için 100 sterlinlik bir değişen-sermaye, dolayısıyla, devir dönemi için 5.500 sterlin gerektirmekte ve her hafta 100
a üretmektedir;
a', bu nedenle önceki gibi %100'dür. Devir sayısı,
n, burada 50/55, yani 10/11'dir, çünkü, devir zamanı, 1
artı 1/10 yıl (50 hafta), yani 11/10 yıldır.
A' = |
%100 x 5.500 x 10/11 |
= 100 x |
10 |
= |
1.000 |
= %9010/11 |
5.500 |
11 |
11 |
Ve bu nedenle de %100'den küçüktür. Gerçekten de, eğer yıllık artı-değer oranı %100 olsaydı, yıl boyunca 5.500
d, 5.500
a üretirdi, oysa bunun için
11/
10 yıl gerekiyor. 5.5000
d bir yıl boyunca ancak 5.000
a üretir, bu yüzden, yıllık artı-değer oranı 5.000
a : 5.500
d, yani
10/
11 ya da %90
10/
11'dir.
Yıllık artı-değer oranı, yani bir yıl boyunca üretilen artı-değer
(sayfa 324) ile, (yıl boyunca
devreden değişen-sermayeden farklı olarak) genel olarak
yatırılan değişen-sermaye arasındaki karşılaştırma, bu nedenle salt öznel bir karşılaştırma değildir; sermayenin kendi fiili hareketi bu karşıtlığa yol açmaktadır. Sermaye A'nın sahibini ilgilendirdiği kadarıyla yatırmış bulunduğu 500 sterlinlik değişen-sermaye, yıl sonunda kendisine, 5.000 sterlinlik bir artı-değer ile birlikte geri dönmüştür. Yatırmış olduğu sermayenin büyüklüğünü ifade eden, yıl boyunca kullandığı sermaye miktarı değil, dönemsel olarak kendisine dönen miktardır. Ele alınan durumda, sermayenin, yıl sonunda, kısmen üretken, ikmal ya da kısmen para-sermaye ya da meta-sermaye biçiminde bulunmasının, ve bu farklı kısımlara hangi oranlarda bölünmüş olduğunun bir önemi yoktur. Bu, sermayenin sahibini ilgilendirdiği kadarıyla, 5.000 sterlin, yatırmış olduğu sermaye, kendisine, 5.000 sterlinlik bir artı-değer ile birlikte geri dönmüştür. Sermaye C'nin sahibi için (son sözü edilen 5.500 sterlinlik sermaye için) yıl boyunca 5.000 sterlin miktarında artı-değer üretilmiştir (5.000 sterlin yatırılmıştır ve artı-değer oranı %100'dür), ama yatırdığı sermaye ona henüz geri dönmediği gibi, üretilen artı-değer de geri dönmemiştir.
A' =
a' n, bir devir dönemi boyunca kullanılan değişen-sermaye için geçerli artı-değer oranını belirtmektedir; yani
bir devir döneminde üretilen a miktarı
bir devir döneminde kullanılan d
devir dönemlerinin sayısı ile çarpılmalıdır; yani yatırılan değişen-sermayenin yeniden-üretim dönemlerinin, devresini yenilediği dönemlerin sayısı ile çarpılmalıdır.
Gördük ki, (Buch I, Kap. IV'te) (Paranın Sermayeye Dönüşümü) ve ayrıca (Buch I, Kap. XXI'de) (Basit Yeniden-Üretim), sermaye-değer genel olarak harcanmış değil, yatırılmıştır, çünkü bu değer, devresinin çeşitli evrelerinden geçmiş olarak, çıkış noktasına döner, ve bunu da artı-değer ile zenginleşmiş olarak yapar. Bu durum, ona, yatırılmış olma niteliğini vermektedir. Çıkış anından, dönüş anına kadar geçen zaman, bu sermayenin yatırılmış bulunduğu zamandır. Sermaye-değerin çizdiği ve yatırılmasından dönüşüne kadar geçen zamanla ölçülen tüm dairesel hareket onun devrini oluşturur ve, bu devrin süresi, bir devir
(sayfa 325) dönemidir. Bu dönem sona erdiği ve devre tamamlandığında, aynı sermaye-değer, aynı devreyi yenileyebilir ve bu nedenle yeniden genişleyebilir, artı-değer yaratabilir. Eğer değişen sermaye, bir yılda, sermaye A'da olduğu gibi on kez devrederse, bu aynı sermaye yatırımı, bir yıl boyunca, bir devir dönemine tekabül eden artı-değer miktarının on katını oluşturur.
Kapitalist toplum açısından bu yatırımın niteliği üzerinde açık bir anlayışa varmak gereklidir.
Yılda on devir yapan sermaye A, bir yıl boyunca on kez yatırılır. Her devir dönemi için yeni baştan yatırılır. Ama aynı zamanda, yıl boyunca A, hiç bir zaman bu 500 sterlinlik aynı sermaye-değerden fazlasını yatırmaz ve aslında, bizim incelediğimiz üretken süreç için hiç bir zaman bu 500 sterlinden fazlasını elden çıkartmaz. Bu 500 sterlin bir devresini tamamlar tamamlamaz, A, bunu aynı devreye yeni baştan başlatır; kendi niteliği gereği sermaye, bu sermaye olma özelliğini, ancak, birbirini izleyen üretim süreçlerinde daima sermaye olarak işlev yaptığı için korur. Üstelik hiç bir zaman, bu, beş haftalık süreden fazlası için yatırılmamıştır. Devir daha uzun sürecek olursa, yetersiz kalır. Devir daha kısa sürecek olursa, bu sefer de bir kısmı fazlalık halini alır. 500 sterlinlik on tane sermaye değil, 500 sterlinlik
bir tane sermaye, birbirini izleyen aralıklar ile on kez yatırılmıştır. Yıllık artı-değer oranı, bu nedenle, 500 sterlinlik sermayenin on yatırımı ya da 5.000 sterlinlik sermaye için değil, 500 sterlinlik bir sermayenin bir yatırımı için hesaplanmıştır. Tıpkı, bir şilinin on kez devrettiği ve 10 şilinin işlevini yerine getirdiği halde, hiç bir zaman, dolaşımdaki tek bir şilinden fazlasını temsil etmemesi gibi. Ne var ki, her el değişikliğinden sonra girdiği cepte bu para, tıpkı eskisi gibi bir şilinin sahip olduğu aynı özdeş değeri korur.
Aynı şekilde, sermaye A, ardarda her geriye dönüşünde ve gene yıl sonundaki geriye dönüşünde, sahibinin, daima 500 sterlinlik aynı sermaye-değerle iş gördüğünü belirtir. Yani her seferinde, kendisine, yalnız 500 sterlin geri döner. Yatırdığı sermaye, bu nedenle, hiç bir zaman 500 sterlinden fazla değildir. Demek oluyor ki, bu 500 sterlinlik yatırılan sermaye yıllık artı-değer oranını ifade eden kesrin paydasını oluşturmaktadır. Bunun için elimizde, yukarda sözü edilen
formülü vardı. Gerçek artı-değer oranı,
a',
a :
d'ye, artı-değer miktarının bu artı-değeri üreten değişen sermayeye bölünmesine eşit olduğuna
(sayfa 326) göre,
a' n'de
a' 'nün değerinin yerine
a :
d'yi koyabiliriz ve
A' =
an : d formülünü elde ederiz.
Ama 500 sterlinlik sermaye, on-katı devriyle ve böylece, yatırımının on-katı yenilenmesi ile, on kez daha büyük bir sermayenin, 5.000 sterlinlik bir sermayenin işlevini yerine getirmektedir; tıpkı yılda on kez dolaşım yapan 500 şilinin, yılda yalnız bir dolaşım yapan 5.000 şilinin işlevini yerine getirmesi gibi.
II. BİREYSEL DEĞİŞEN-SERMAYENİN DEVRİ
"Bir toplumda üretim sürecinin biçimi ne olursa olsun, bu sürecin sürekli olması, devresel olarak aynı evrelerden geçerek sürüp gitmesi gerekir. ... Bunun için birbiriyle ilişkili bir bütün, devamlı yenilemelerle akıp giden bir olay olarak görüldüğünde, her toplumsal üretim süreci, aynı zamanda, bir yeniden-üretim sürecidir. ... Yatırılan sermayenin devresel artışı ya da sürece katılan sermayenin devresel meyvesi olarak artı-değer, sermayeden doğan bir gelir biçimini alır." (Buch I, Kap. XXI, s. 588, 589.)
Sermaye A durumunda, 10 tane 5 haftalık devir dönemi vardır. Birinci devir döneminde 500 sterlinlik değişen-sermaye yatırılmaktadır; yani haftada 100 sterlin emek-gücüne çevrilmekte, böylece ilk devir döneminin sonunda emek-gücü için 500 sterlin harcanmaktadır. Başlangıçta yatırılan toplam sermayenin bir kısmı olan bu 500 sterlin, artık sermaye olmaktan çıkmıştır. Bu para, ücret olarak ödenmiştir. Emekçiler de bu parayı, geçim araçları satın almak için harcamışlar, 500 sterlin değerinde geçim araçları tüketmişlerdir. Bu değerde bir meta miktarı bu nedenle yokedilmiştir (emekçinin, para vb. biçiminde tasarruf edebileceği şeyler de sermaye değildir). Emekçi yönünden bu miktarda meta, kapitalist için vazgeçilmez bir araç olan emek-gücünun etkinliğinin korunması dışında, üretken olmayan bir biçimde tüketilmiştir.
İkinci olarak, bu 500 sterlin, gene de, kapitalist için, aynı değere (ya da fiyata) sahip emek-gücüne dönüştürülmüştür. Emek-gücü, kapitalist tarafından emek-sürecinde, üretken biçimde tüketilmiştir. 5 haftanın sonunda, 1.000 sterlin değerinde bir ürün yaratılmıştır. Bunun yarısı, 500 sterlini, emek-gücüne yapılan ödenmede harcanan değişen-sermayenin yeniden-üretilmiş değeridir.
(sayfa 327) Diğer yarısı, 500 sterlini, yeni üretilmiş artı-değerdir. Ama 5 haftalık emek-gücü, sermayenin bir kısmının değişen-sermaye haline çevrildiği değişim yoluyla, üretken bir biçimde olsa bile, gene de harcanmış, tüketilmiştir. Dünkü faal emek, bugünkü faal emekle aynı değildir. Onun değeri
artı yarattığı artı-değer, şimdi, emek-gücünden farklı birşeyin, yani ürünün değeri olarak vardır. Ama ürünü paraya çevirmek suretiyle, emek-gücünün değerinin, yatırılan değişen-sermayenin değerine eşit olan kısmı tekrar emek-gücü ile değişilebilir ve böylece gene değişen-sermaye olarak işlev yapabilir. Aynı işçilere, yani aynı emek-gücü taşıyıcılarına, yalnız yeniden-üretilen sermaye-değer tarafından değil, tekrar para biçimine çevrilmiş sermaye-değer tarafından da, iş sağlanıyor olmasının önemi yoktur. Kapitalistin, ikinci devir döneminde farklı işçiler tutma olanağı vardır.
Aslında, bu nedenle, 5'er haftalık on devir dönemi sırasında ücretlere ardarda 500 sterlin değil, 5.000 sterlinlik bir sermaye harcanmıştır ve bu ücretler emekçiler tarafından geçim araçları satınalmak için tekrar harcanacaktır. Bu şekilde yatırılmış bulunan 5.000 sterlinlik sermaye tüketilmiş olacaktır. Var olmaktan çıkacaktır. Öte yandan, 500 değil, 5.000 sterlin değerinde emek-gücü, ardarda üretken süreçle birleştirilmiş olacak ve yalnız 5.000 sterlinlik kendi değerini yeniden-üretmekle kalmayacak, bunun ötesinde 5.000 sterlinlik bir artı-değer de üretecektir. İkinci devir dönemi sırasında yatırılan 500 sterlinlik değişen-sermaye, ilk devir dönemi sırasında yatırılmış bulunan 500 sterlinlik aynı sermaye değildir. O sermaye, tüketilmiş, ücretlere harcanmıştır. Ama bunun
yerini, ilk devir döneminde metalar biçiminde üretilen ve tekrar paraya çevrilen yeni 500 sterlinlik yeni değişen-sermaye
doldurmuştur. Bu 500 sterlinlik yeni para-sermaye, bu nedenle, ilk devir döneminde yeni üretilmiş bulunan meta miktarının para-biçimidir. Özdeş tutarda bir paranın, 500 sterlinin, yani artı-değerden ayrı olarak, kapitalistin tam ilk yatırdığı para-sermaye kadar bir miktarın, tekrar kapitalistin elinde bulunması olgusu, onun, yeni üretilmiş bir sermaye ile iş yapmakta olduğunu gözden saklamaktadır. (Meta-sermayenin değerinin, sermayenin değişmeyen kısımlarını yerine koyan diğer öğelerine gelince, bunların değerleri yeni üretilmemiştir, yalnızca bu değerin içinde varolduğu biçim değişmiştir.)
Üçüncü devir dönemini alalım. Burada, üçüncü kez yatırılan
(sayfa 328) 500 sterlinlik sermayenin, eski değil yeni üretilmiş bir sermaye olduğu besbellidir, çünkü bu, birinci değil ikinci devir dönemine de üretilen meta miktarının, yani bu meta miktarının, değeri, yatırılan değişen-sermayeye eşit olan kısmının para-biçimidir. İlk devir döneminde üretilen metalar satılmıştır. Bu metaların değerinin yatırılan sermayenin değişen kısmının değerine eşit bölümü, ikinci devir döneminin yeni emek-gücüne çevrilmiştir; bu da yeni bir meta miktarı üretmiş ve bunlar da satılarak, değerlerinin bir kısmı, üçüncü devir döneminde yatırılan 500 sterlin sermayeyi oluşturmuştur.
Ve on devir dönemi boyunca bu böyle sürüp gider. Bunlar olurken, yeni üretilen meta miktarı (ki, bunların değeri de, değişen-sermayenin yerini doldurduğu kadarıyla yeniden üretilmiştir ve, sermayenin değişmeyen döner kısmında olduğu gibi yalnızca yeniden ortaya çıkmamaktadır), üretim sürecine durmadan yeni emek-gücü katmak için, her 5 haftada bir pazara sürülmektedir.
Demek oluyor ki, 500 sterlinlik yatırılmış değişen-sermayenin on-katı devri tarafından başarılan şey, bu 500 sterlinlik sermayenin on kez üretken bir biçimde tüketilebilmesi ya da 5 hafta dayanan bir değişen-sermayenin 50 hafta kullanılabilmesi değildir. Aslında 50 haftada on kez 500 sterlinlik değişen-sermaye kullanılmıştır ve 500 sterlinlik sermaye daima ancak 5 hafta dayanır ve bu 5 haftanın sonunda yeni üretilen 500 sterlinlik bir sermaye tarafından yeri doldurulmalıdır. Bu, aynı şekilde, sermaye A ve sermaye B için de geçerlidir. Ama bu noktada fark başlamaktadır.
Birinci 5 haftalık dönem sonunda, 500 sterlinlik bir değişen-sermaye, hem B ve hem de A tarafından yatırılmış ve harcanmıştır. Her iki sermaye de değerlerini emek-gücüne çevirmiş ve bu emek-gücü tarafından yeni yaratılmış olan ürünün değerinin yatırılan 500 sterlinlik değişen-sermayenin değerine eşit kısmı tarafından bu sermayeler yerine konulmuştur. B ve A'nın her ikisi için emek-gücü, yalnız harcanan 500 sterlinlik değişen-sermayenin değerini aynı miktarda bir değerle yerine koymakla kalmamış, aynı zamanda, bizim varsayımımıza göre aynı büyüklükte olan bir artı-değer de eklemiştir.
Ama, B durumunda, yatırılan değişen-sermayeyi yerine koyan ve ona bir artı-değer ekleyen değer-ürün üretken ya da
(sayfa 329) değişen-sermaye olarak işlev yapabilecek biçimde değildir. A durumunda ise bu biçimdedir. Ve, ilk 5 hafta ile, onu izleyen her 5 haftada harcanan B'nin elindeki değişen-sermaye, yıl sonuna kadar (yeni üretilen bir değer ve ona eklenen bir artı-değerle yerine konduğu halde), üretken ya da değişen-sermaye olarak tekrar işlev yapabileceği biçim içerisinde değildir. Gerçi,
değeri, yeni, bir değer tarafından yerine konulmuş, dolayısıyla yenilenmiştir, ama değerinin
biçimi (bu durumda, mutlak değer biçimi, kendi para-biçimi) yenilenmemiştir.
İkinci 5 haftalık dönem için (ve böylece, yılın birbirini izleyen her 5 haftası için) tıpkı birinci dönemde olduğu gibi, gene bir başka 500 sterlinin elde bulunması gerekir. Demek ki, kredi durumları bir yana bırakılacak olursa, yıl boyunca aslında ancak yavaş yavaş harcanıyor, emek-gücüne çevriliyor olmasına karşın; yılın başında, yatırılmış gizil bir para-sermaye olarak 5.000 sterlinin hazır bulunması gerekir.
Ama, A durumunda, devre, yatırılan sermayenin devri, tamamlandığı için, ilk 5 haftanın sonunda, yerine koyma değeri, zaten yeni emek-gücünü 5 haftalık bir dönem için harekete geçirebilecek biçimdedir - kendi özgün biçiminde, para-biçimindedir.
Hem A ve hem de B durumunda, yeni emek-gücü, ikinci 5 haftalık dönemde tüketilmiştir ve bu, emek-gücünün karşılığının ödenmesinde 500 sterlinlik yeni bir sermaye harcanmıştır. Emekçilerin ilk 500 sterlin ile ödenen geçim araçları yok olmuşlardır; hiç değilse bunların değerleri kapitalistin elinden gitmiştir. İkinci 500 sterlin ile yeni emek-gücü satın alınmış, pazardan yeni geçim araçları çekilmiştir. Kısacası, harcanmakta olan eski değil, yeni bir 500 sterlinlik sermayedir. Ama, A durumunda, bu yeni 500 sterlinlik sermaye, daha önce harcanan 500 sterlinlik değerin yeni, üretilen ikamesinin para-biçimi olduğu halde, B durumunda, bu ikame, değişen-sermaye olarak işlev yapabilecek biçimde değildir. Mevcuttur, ama, değişen-sermaye biçiminde değil. Üretim sürecinin bir sonraki 5 haftada devam edebilmesi için, 500 sterlinlik ek bir sermayenin bulunması ve mutlaka para-biçimde yatırılması gereklidir. Demek oluyor ki, 50 hafta boyunca hem A ve hem de B, eşit miktarda değişen-sermaye harcamakta, eşit miktarda emek-gücü için ödeme yapmakta ve tüketmektedir. Ancak, B, bu emek-gücünün sahip olduğu 5.000 sterlinlik toplam
(sayfa 330) değere eşit bir yatırılmış sermaye ile ödemede bulunmak zorunda olduğu halde, A, bu emek-gücüne, her 5 hafta için yatırılan 500 sterlinlik sermaye için her 5 haftada üretilen ikame-değerin sürekli yenilenen para-biçimi ile ardarda ödemede bulunmaktadır. Her iki durumda da, burada, 5 hafta için gerekli olandan fazla para-sermaye yatırılmamaktadır; yani, ilk 5 hafta için yatırılmış olandan, 500 sterlinden fazla para-sermaye yatırılmamaktadır. Bu 500 sterlin bütün yıl için yetmektedir. Bu nedenle, emeğin sömürülme derecesi ile, gerçek artı-değer oranı aynı olduğunda, A ile B'nin yıllık (artı-değer) oranlarının, yıl boyunca aynı miktarda emek-gücünü harekete geçirmek için yatırılması zorunlu bulunan değişen para-sermayelerin büyüklükleri ile ters orantılı olmaları gerektiği açıktır.
A: |
5.000a |
= %1.000 ; |
B: |
5.000a |
= %100 |
500d |
5.000d |
Ama, 500
d : 5.000
d = 1 : l0 = %100 : %1.000.
Buradaki fark, devir dönemlerindeki farktan, yani belli bir süre için kullanılan değişen-sermayenin ikame-değerinin yeniden sermaye olarak, dolayısıyla yeni bir sermaye olarak işlev yapabileceği dönemlerdeki farktan ileri gelmektedir. Hem B ve hem de A durumunda, aynı dönemler boyunca kullanılan değişen-sermaye için, aynı değer ikamesi vardır. Aynı dönemlerde gene aynı miktarlarda artı-değer eklenmesi vardır. Ama, B durumunda, her 5 haftada 500 sterlinlik bir değer yerine koyma ile 500 sterlinlik bir artı-değer olduğu halde, bu ikame-değer para-biçiminde varolmadığı için, yeni bir sermaye oluşturmaz. A durumunda ise, eski sermaye-değer, bir yenisi ile yerine konulmakla kalmamış, para-biçim içerisinde yeni bir canlılık kazanmış, yani işlevini yerine getirebilecek yeni bir sermaye olarak yeri doldurulmuştur.
İkame-değerin er ya da geç, paraya ve böylece değişen-sermayenin yatırılmakta olduğu biçime çevrilmesinin, artı-değerin kendisinin üretimi bakımından bir önem taşımadığı açıktır. Bu üretim, kullanılan değişen-sermayenin büyüklüğü ile emeğin sömürülme derecesine bağlıdır. Ama bu durum, belirli miktarda emek-gücünü yıl boyunca harekete geçirmek için yatırılması gerekli para-sermayenin miktarını değiştirir ve bu nedenle de, yıllık artı-değer oranını belirler.
(sayfa 331)
III. TOPLUMSAL AÇIDAN DEĞİŞEN-SERMAYENİN DEVRİ
Bu konuya bir an için toplum açısından bakalım. Bir emekçinin haftalık ücreti 1 sterlin, işgünü 10 saat olsun. A ve B durumlarının her ikisinde de, bir yıl boyunca 100 emekçi çalıştırılmakta (100 emekçi için haftada 100 sterlin, ya da 5 hafta için 500 sterlin ya da 50 hafta için 5.000 sterlin) ve her emekçi, 6 günlük bir haftada 60 saat çalışmaktadır. Böylece 100 emekçi haftada 6.000 saat, 50 haftada 300.000 saat çalışmaktadır. Bu emek-gücü A ile B'nin elinde bulunmaktadır ve bu yüzden, toplum tarafından başka bir şey için harcanamaz. Bu kadarıyla, toplumsal olarak, sorun, hem A ve hem de B için aynıdır. Ayrıca: hem A ve hem de B durumlarında, her iki tarafın çalıştırdığı 100 emekçi, yılda 5.000 sterlinlik (ya da 200 emekçinin hepsi için 10.000 sterlinlik) bir ücret almakta ve toplumdan bu miktarda geçim aracı çekmektedir. Buraya kadar sorun, A ve B durumları için toplumsal olarak aynıdır. Her iki durumda da emekçilere ücretleri haftalık olarak ödendiği için, bunlar geçim araçlarını toplumdan haftalık olarak çekmekte ve her hafta, dolaşıma, bunların eşdeğerlerini para olarak sürmektedirler. Ne var ki, farklılık burada başlamaktadır.
Birincisi. A emekçisinin dolaşıma sürdüğü para, B emekçisinde olduğu gibi, yalnızca kendi emek-gücünün değerinin para-biçimi (gerçekte, zaten tamamlanmış bulunan bir iş için ödeme aracı) değildir; bu, işyerinin açılmasından sonraki ikinci devir döneminden başlamak üzere, birinci devir dönemi sırasında yaratılan ve ikinci devir dönemi süresince emeğinin karşılığının ödendiği
kendi değerinin (emek-gücü ile artı-değerin toplamına eşit olan değerinin) para-biçimidir. B emekçisinde bu böyle değildir. Bu emekçiyi ilgilendirdiği kadarıyla, para, burada, gerçekten de, kendisi tarafından zaten yapılmış olan bir iş için bir ödeme aracıdır, ama bu işin karşılığı, kendi üretmiş olduğu ve paraya çevrilmiş bulunan değerle (yani emeğin kendisinin üretmiş olduğu değerin para-biçimi ile) ödenmemektedir. B emekçisine bir önceki yılda kendisi tarafından üretilen ve paraya çevrilen değerle ödeme yapıldığı ikinci yılın başına kadar, bu, mümkün değildir.
Sermayenin devir dönemi ne kadar kısa olursa -bu nedenle, yıl boyunca yeniden-üretildiği aralıklar ne kadar kısa olursa-
(sayfa 332) kapitalistin başlangıçta para-biçimde yatırdığı sermayenin değişen kısmının, emekçi tarafından, bu değişen-sermayenin yerine konulması için yaratılan değerin (ayrıca artı-değeri de içeren) para-biçime dönüşmesi o kadar hızlı olur; kapitalistin, kendi fonundan para yatırması gereken süre o kadar kısa olur ve genel olarak, yatırdığı sermaye, veri olan üretim ölçeğine oranla o kadar küçük olur; ve bir veri olan artı-değer oranı ile yıl boyunca elde ettiği artı-değer miktarı, nispi olarak o kadar büyük olur, çünkü emekçinin yarattığı değerin para-biçimi ile o kadar çok sık aralıklarla emekçi satın alabilir, ve bu emekçinin emeğini o kadar çok sık aralıklarla tekrar harekete geçirebilir.
Eğer üretimin ölçeği belli ise, yatırılan değişen para-sermayenin (ve genel olarak döner sermayenin) mutlak büyüklüğü, yıllık artı-değer oranı arttığı halde, devir dönemindeki azalma ile orantılı olarak azalır. Eğer yatırılan sermayenin büyüklüğü belli ise üretim ölçeği büyür; dolayısıyla, eğer artı-değer oranı belli ise, bir devir döneminde yaratılan artı-değerin mutlak miktarı da, yıllık artı-değer oranında, yeniden-üretim dönemlerindeki kısalmanın getirdiği yükselme ile birlikte aynı şekilde büyür. Yukardaki incelemelerden genel olarak şu sonuç çıkar ki, aynı miktar üretken döner sermayeyi ve sömürülme derecesi aynı olan aynı miktarda emeği harekete geçirmek için, devir dönemlerindeki farklı uzunluklar, yatırılacak para-sermayenin, çok farklı miktarlarda olmasını zorunlu kılar.
İkincisi -ve bu birinci farklılıkla bağıntılıdır-, A ve B emekçileri, satın aldıkları geçim araçlarının karşılığını, dolaşım aracına çevrilmiş olarak ellerine geçen değişen-sermaye ile öderler. Sözgelimi, pazardan yalnız buğday çekmekle kalmazlar, ayın zamanda, onu, para olarak bir eşdeğerle yerine koyarlar. Ama B emekçisinin pazardan çektiği geçim araçlarının karşılığı için ödemede bulunduğu para, A emekçisinde olduğu gibi, yıl boyunca ürettiği ve pazara sürdüğü bir değerin para-biçimi olmadığına göre, geçim araçlarının satıcısına, bu satıcının, A durumunda olduğu gibi, satıştan elde edeceği hasılatla, satın alabileceği metalar değil -bu metalar üretim araçları ya da geçim araçları olabilirler-, para sağlar. Demek oluyor ki, pazardan emek-gücü çekiliyor, bu emek-gücü için geçim araçları, B işinde kullanılan emek aletleri biçiminde sabit sermaye, üretim maddeleri
(sayfa 333) de çekiliyor ve bunların yerine konmak üzere para olarak, bir eşdeğer pazara sürülmüş oluyor; ne var ki, pazardan çekilen üretken sermayenin maddi öğelerini yerine koymak üzere pazara yıl boyunca herhangi bir ürün sürülmüyor. Eğer toplumu kapitalist değil komünist bir toplum olarak düşünürsek, her şeyden önce, ortada ne para-sermaye diye bir şey olacak, ne de bundan ileri gelen alışverişIeri örten sahtelik. O zaman sorun, toplumun gereksinmelerini önceden hesap etmekten, toplam yıllık üretimden, emek, üretim araçları ve geçim araçları çektikleri halde, herhangi bir üretim ya da geçim aracı sağlamadıkları gibi, uzun bir süre, bir yıl ya da daha uzun bir süre, herhangi yararlı bir etkide yaratmayan örneğin demiryolları yapımı gibi, iş kollarına zarar vermeksizin, toplumun ne kadar emek, üretim aracı ve geçim aracı yatırabileceğini önceden hesap etmekten ibaret olacaktır. Toplumsal nedenin ne var ki, toplumsal anlayışın kendisini her zaman ancak
post festum ortaya koyduğu kapitalist toplumda büyük çalkantılar yer alabilir ve sürekli olarak almalıdır da. Bir yandan para-piyasası üzerinde baskı yaratılırken, öte yandan da rahat bir para-piyasası bu gibi girişimleri kitle halinde teşvik eder ve böylece para-piyasası üzerinde daha sonradan baskıya yolaçan durumları yaratmış olur. Para-piyasası üzerine de baskı yaratılmıştır, çünkü büyük para-sermaye yatırımları burada daima uzun zaman dönemleri için gereklidir. Ve bu, sanayicilerin ve tüccarların, kendi işlerini yürütebilmek için gerekli olan para-sermayeyi, spekülatif demiryolu projelerine vb. yatırmaları, ve bunu da para-piyasasından borç alarak gerçekleştirmeleri olgusuna karşın böyledir.
Öte yandan toplumun mevcut üretken sermayesi üzerinde baskı yaratılır. Üretken sermayenin öğeleri sürekli olarak pazardan çekildiği ve ancak bunların yerine para olarak bir eşdeğer pazara sürüldüğü için, kendisi herhangi bir arz öğesi olmadığı halde, etkin bir talep ortaya çıkar. Bunun sonucu, üretken malzemelerin fiyatlarında olduğu gibi geçim araçlarının fiyatlarında da bir artış olur. Buna, bir de, borsa oyunlarının olağan bir durum alması ve büyük ölçekli sermaye transferlerini eklemek gerekir. Bir yığın spekülatör, müteahhit, mühendis, avukat vb. zengin olur. Bunlar pazarlardaki tüketim malları üzerinde güçlü bir talep yaratır, aynı zamanda da ücretler yükselir. Yiyecek maddeleri bakımından, tarım da kamçılanır. Ne var ki, bu yiyecek
(sayfa 334) maddeleri bir yılda hemen artıramayacağı için, bunların ithalatı büyür, tıpkı genel olarak (kahve, şeker, şarap, vb. gibi) yabancı ülkelerden getirtilen yiyecek maddeleri ile lüks mallarda olduğu gibi. İthalat işinin bu dalındaki aşırı ithalatın ve spekülasyonun nedeni budur. Bu arada, üretimin hızla genişletilebileceği sanayi dallarında (asıl sanayi, madencilik vb.) yükselen fiyatlar, çok geçmeden çöküntüye uğrayacak ani genişlemelere yolaçar. Emek-pazarında da aynı etki yaratılır; çok sayıda gizil nispi fazla nüfus ve halen çalışmakta olan emekçiler de bu yeni işkollarına çekilirler. Genellikle demiryolları gibi büyük boyutlu girişimler, emek-pazarından, yalnızca güçlü delikanlılara gereksinme duyulan, tarım vb. gibi işkollarından gelebilecek belirli miktarda bir emek-gücünü çekerler. Bu durum, bu yeni girişimler, yerleşmiş işkolları halini aldıktan ve örneğin, demiryolu yapımının ölçeğinin geçici olarak ortalamanın üzerine yükselmesi halinde olduğu gibi, bunlar için gerekli, göçebe bir işçi-sınıfı oluştuktan sonra bile devam edebilir. Ücretleri düşük düzeyde tutan yedek emekçi ordusundan bir kısmı emilir. Emek-pazarının o zamana kadar iyi bir işe sahip kesimlerinde bile, genel bir ücret yükselmesi görülür. Bu durum, kaçınılmaz çöküş yedek emek ordusunu tekrar serbest bırakana ve ücretler bir kez daha asgari düzeye ve bunun da altına düşene kadar devam eder.
[32]
Devir döneminin uzunluğu, uzun ya da kısa, asıl çalışma dönemine, yani ürünün pazarlanmaya hazır hale getirilmesi için gerekli döneme bağlı olması nedeniyle, bu, çeşitli sermaye yatırımlarına özgü, mevcut maddi üretim koşullarına dayanır. Tarımda, bunlar, üretimin doğal koşullarının niteliğini daha çok kazanırlar, sanayide ve madencilik sanayiinin büyük bir kısmında, üretim sürecinin kendisinin gösterdiği toplumsal gelişmeyle farklılık gösterirler.
(sayfa 335)
Çalışma döneminin uzunluğu, arzın büyüklüğüne (ürünün genellikle metalar olarak pazara sürüldüğü nicel hacime) bağlı olduğuna göre, düzenli bir niteliğe sahiptir. Ama bu düzenliliğin maddi temeli, üretimin ölçeğindedir ve bu nedenle, ancak tek başına incelendiği zaman raslansal olur.
Son olarak, devir döneminin uzunluğu, dolaşım döneminin uzunluğuna bağlı olduğuna göre, kısmen, durmadan değişen pazar koşullarına, satış kolaylığının az ya da çok oluşuna ve bunun sonucu olarak ortaya çıkan ürünün bir kısmının daha yakın ya da daha uzak pazarlarda satılması zorunluluğuna dayanır. Genel olarak, talep hacminden ayrı olarak, fiyat hareketleri burada büyük önem taşır, çünkü bir yandan üretim devam ettiği halde, fiyatlar düşerken, satışlar bile bile sınırlanır; tersine, fiyatlar yükselirken ya da satışlar peşin yapılırken, üretimle satışlar birbirine ayak uydurur. Ama, üretim yerinin, pazardan olan uzaklığını gerçek maddi temel olarak düşünmemiz gerekir.
Örneğin, İngiliz pamukluları ya da pamuk iplikleri Hindistan'a satılır. İhracatçının, İngiliz pamuklu imalatçısına kendisinin ödeme yaptığını düşünelim (ihracatçı, bunu, ancak, para-piyasası güçlüyse isteyerek yapar. Ama eğer fabrikatörün kendisi, para-sermayesini bazı kredi anlaşmaları ile yerine koyuyorsa, işler o kadar iyi değildir). İhracatçı, pamuklu mallarını, yatırdığı sermaye kendisine iade edildiği Hindistan pazarlarında daha sonra satar. Bu iadeye kadar durum, üretim sürecinin belli bir ölçekte sürdürülmesi için, çalışma döneminin uzunluğunun yeni para-sermaye yatırımını gerektirdiği durumlarda olduğu gibi aynı yolu izler. Fabrikatörün emekçilerine ödeme yaptığı ve döner sermayesinin diğer öğelerini yenilediği para-sermaye, ürettiği ipliğin para-biçimi değildir. İpliğinin değeri İngiltere'ye para ya da ürün biçiminde dönene kadar durum bu olamaz. Önceki gibi ek para-sermayedir. Aradaki tek fark, bunun, fabrikatör yerine tüccar tarafından yatırılmış olmasıdır ve o da bunu pekala kredi işlemleri yoluyla elde etmiş olabilir. Aynı şekilde, bu para pazara sürülmeden önce, ya da bununla birlikte, bu parayla satın alınabilecek ve üretken ya da bireysel tüketim alanına girebilecek hiç bir ek ürün İngiliz pazarına konulmamıştır. Eğer bu durum, oldukça uzun bir zaman, oldukça büyük bir ölçekte sürecek olursa, daha önce sözü edilen çalışma döneminin uzatılmasındaki aynı etkiyi yaratır.
(sayfa 336)
Şimdi bu iplik Hindistan'da tekrar kredi ile satılabilir. Bu kredi ile Hindistan'da ürünler satın alınır ve İngiltere'ye mukabil sevkiyat ya da bu miktar için çekilen poliçe olarak gönderilir. Eğer bu durum uzayacak olursa, Hindistan para-piyasası baskı altına girer ve İngiltere üzerindeki yansıması burada bir bunalım yaratabilir. Bu bunalım da, Hindistan'a yapılan külçe altın ihracı ile bağıntılı bile olsa, Hindistan bankalarından kredi almış bulunan İngiliz firmaları ile bunların Hindistan'daki şubelerinin iflası sonucu bu ülkede yeni bir bunalım yaratır. Böylece, ticaret dengesinin
lehte olduğu pazarda olduğu gibi,
aleyhte olduğu pazarda da aynı zamanda bir bunalım meydana gelir. Bu olay daha da karmaşık olabilir. Örneğin, diyelim ki, İngiltere, Hindistan'a külçe gümüş göndermiş olsun, ama Hindistan'ın İngiliz alacaklıları bu ülkedeki alacaklarını hızla tahsil ediyor olsunlar, bu durumda Hindistan hemen bu külçe gümüşleri İngiltere'ye geri göndermek zorunda kalacaktır.
Hindistan'a yapılan ihracat ile Hindistan'dan yapılan ithalat, ithalatın hacmi (pamuk kıtlığı, vb. gibi özel durumlar hariç), ihracatın hacmi ile belirlendiği ve teşvik edildiği halde, birbirlerini aşağı yukarı dengelemeleri mümkündür. İngiltere ile Hindistan arasındaki ticaret dengesi eşit gibi görünebilir ya da her iki yöne doğru da hafif dalgalanmalar gösterebilir. Ama İngiltere'de bunalım patlak verir vermez, Hindistan'da satılmayan ketenli mallar yığılır (yani meta-sermayeden para-sermayeye çevrilmeyen mallar birikir - ve bu ölçüde bir aşırı-üretim görülür) ve öte yandan da İngiltere'de satılmayan Hint malları depoları doldurduğu gibi, bir de satılan ve tüketilen malların büyük bir kısmının da bedeli henüz ödenmemiştir. Demek oluyor ki, para-piyasasında bir bunalım gibi görünen şey, aslında, bizzat üretim ve yeniden-üretim sürecindeki anormal koşulların bir ifadesidir.
Üçüncüsü. Kullanılan döner sermayenin (değişmeyen ve değişen) kendisini ilgilendirdiği kadarıyla, devir döneminin uzunluğu, çalışma döneminden ileri geldiği için, şu farklılığı yaratır: Bir yıl boyunca birkaç devir yapılması halinde, değişen ya da değişmeyen döner sermayenin bir öğesi, örneğin kömür üretiminde, hazır elbisecilikte vb. olduğu gibi, kendi ürünü aracılığı ile sağlanabilir. Diğer hallerde bu, hiç değilse aynı yıl içerisinde olamaz.
(sayfa 337)
ONYEDİNCİ BÖLÜM
ARTI-DEĞERİN DOLAŞIMI
DEVİR dönemindeki bir farkın, yılda üretilen artı-değer kitlesi aynı olsa bile, yıllık artı-değer oranında bir farka neden olduğunu görmüş bulunuyoruz.
Ama, ayrıca, artı-değer oranı aynı kaldığı halde, artı-değerin sermayeleştirilmesinde,
birikimde, ve bir yıl esnasında üretilen artı-değer miktarında zorunlu farklılıklar vardır.
Başlangıçta görüyoruz ki, sermaye A (bundan önceki bölümdeki örnekte) dönemsel bir gelir akışına sahiptir, öyle ki, işi başlatan devir dönemi dışında, yıl içerisindeki kendi tüketimini, kendi artı-değer üretiminden karşılar ve bunu, kendi fonlarından yatırımlarla kapatmak zorunda değildir. Oysa B durumunda, kapatmak zorundadır. B de, aynı zaman aralıkları ile, A kadar artı-değer üretmekle birlikte, bu artı-değer gerçekleştirilmediği için, ne üretken ne de bireysel biçimde tüketilememektedir. Bireysel tüketimi ilgilendirdiği kadarıyla, bu artı-değer beklenmektedir. Bu amaç için fonların yatırılması gereklidir.
Üretken sermayenin sınıflandırılması güç bir kısmı, yani
(sayfa 338) sabit sermayenin onarım ve bakımı için gerekli eksermaye, şimdi aynı şekilde yeni bir ışık altında görülmektedir.
A durumunda, sermayenin bu kısmı, üretimin başlangıcında -bütünüyle ya da çoğu kısmı- yatırılmamıştır. Hazır bulunmasına ya da hatta varolmasına bile gerek yoktur. Bu, artı-değerin doğrudan sermayeye çevrilmesiyle, yani doğrudan sermaye olarak kullanılmasıyla, işin kendisinden gelir. Artı-değerin, yıl içerisinde yalnız dönemsel olarak yaratılmakla kalmayıp aynı zamanda gerçekleşen bir kısmı, onarım vb. için ortaya çıkan masrafları karşılayabilir. İşi kendi ilk ölçeği ile yürütmek için gerekli sermayenin bir kısmı, böylece işin kendisi tarafından, artı-değerin bir kısmı sermayeleştirilerek, iş esnasında üretilir. Bu, B sermayesi için olanaksızdır. Sermayenin bu sözkonusu edilen kısmının, bu durumda, başlangıçta yatırılan sermayenin bir kısmını oluşturması gerekmektedir. Her iki durumda da bu kısım, kapitalistlerin defterlerinde, yatırılan sermaye olarak boy gösterir; ve aslında, bizim varsayımımıza göre bu, işi belirli bir ölçek üzerinde yürütmek için gerekli üretken sermayenin bir kısmını oluşturduğu için doğrudur da. Ama bütün fark, bunun hangi fonlardan yatırıldığıdır. B durumunda, ilk yatırılacak ya da hazır bulundurulan sermayenin gerçekten bir kısmıdır. Oysa A durumunda, sermaye olarak kullanılan artı-değerin bir kısmıdır. Bu son durum, yalnız biriken sermayenin değil, ilk yatırılan sermayenin bir kısmının da, pekala sermayeleştirilen artı-değer olabileceğini göstermektedir.
Kredi sistemindeki gelişme işin içine karışır karışmaz, ilk yatırılan sermaye ile sermayeleştirilen artı-değer arasındaki bağıntı daha da karmaşık duruma gelmektedir. Örneğin, bu amaç için, işin hemen başlangıcında kendisine ait yeter sermayeye sahip olmayan A, banker C'den, işe başlamak ya da yıl boyunca işini sürdürmek için bir miktar üretken sermaye borç alır. Banker C, ona, ancak, kapitalist D, E, F'nin vb. kendisine yatırdıkları artı-değerden oluşan bir miktar parayı borç olarak verir. A'yı ilgilendirdiği kadarıyla ortada henüz birikmiş sermaye sorunu diye bir şey yoktur. Ama D, E, F vb. bakımdan A, gerçekte, kendilerinin ele geçirdikleri artı-değeri sermayeleştiren bir unsurdan başka bir şey değildir.
Birikimin, artı-değerin sermayeye çevrilmesinin, -aslında bu genişleme, ister eskisine yeni fabrikaların eklenmesi biçiminde
(sayfa 339) genişleme şeklinde ister mevcut çalışma ölçeğinin genişletilmesiyle yoğunlaşma şeklinde ifade edilsin- gitgide artan boyutlarda bir yeniden-üretim süreci olduğunu görmüş bulunuyoruz (Buch I, Kap. XXll).
Üretim ölçeğinin genişletilmesi küçük kısımlar halinde olabilir; artı-değerin bir kısmı, ya kullanılmakta olan emeğin üretkenlik gücünü artırmak ya da aynı zamanda emeğin daha yoğun bir biçimde sömürülmesini sağlayan gelişmeler için kullanılır. Ya da, işgününün yasal olarak sınırlandırılmadığı yerlerde, ek bir döner sermaye (üretim maddeleri ve ücretler olarak) harcanması, günlük kullanılma süresi böylece uzatılırken, devir dönemi, buna uygun olarak kısaltılan sabit sermayeye bir genişleme olmaksızın, üretimin ölçeğini artırmaya yeter. Ya da sermayeleştirilen artı-değer, uygun pazar koşulları altında, ilk yatırılan sermayenin yeterli olamayacağı işlemlere, hammaddelerdeki spekülasyona yolaçar.
Bununla birlikte, daha büyük devir dönemleri sayısının, kendisiyle birlikte, yıl boyunca, artı-değerin daha sık gerçekleştirilmesini getirdiği durumlarda, ne işgününde bir uzamaya, ve ne de ayrıntılarda bir gelişmeye gereksinme duyulmayan dönemlerin olacağı da açıktır; öte yandan, kısmen tüm girişimde, söz gelişi binalarda bir genişleme ile, kısmen de tarımda ekilen bölgelerin artırılmasıyla, işin bütününde nispi bir genişleme, ancak belirli dar sınırlar içerisinde olabilir ve ayrıca, ancak birkaç yıllık artı-değer birikiminin sağlayabileceği hacimde bir ek sermayeyi de gerektirir.
Gerçek bir birikim ya da artı-değerin üretken sermayeye çevrilmesiyle (ve buna tekabül eden, genişlemiş ölçekte bir yeniden-üretim ile) birlikte, demek ki, bir para birikimi oluyor ve artı-değerin bir kısmı, daha sonraları, ancak belirli bir hacime ulaştığı zaman ek bir faal sermaye işlevini görerek gizil para-sermaye biçiminde bir para birikimi vardır.
Bireysel kapitalist açısından durum işte böyle görünür. Ama kapitalist üretimin gelişmesiyle birlikte, kredi sistemi de gelişir. Kapitalistin henüz kendi işinde kullanamadığı para-sermayeyi, kendi kullanımı için ona faiz ödeyen diğer kapitalistler kullanır. Bu sermaye, ona, belirli bir anlamda, üretken sermayeden farklı bir tür sermaye, para-sermaye olarak hizmet eder. Ama
(sayfa 340) sermaye olarak bir başkasının elinde hizmet eder. Artı-değerin daha sık gerçekleşmesiyle ve üretildiği ölçekteki artışla birlikte, sermaye olarak para-piyasasına sürülen ve -hiç değilse büyük bir kısmı- genişleyen üretim tarafından çekilen yeni para-sermaye ya da para oranında bir artış vardır.
Ek gizil para-sermayenin temsil edilebileceği en yalın biçim para-yığmadır. Bu para-yığma değerli madenler üretken ülkeler ile yapılan değişimle dolaysız ya da dolaylı olarak sağlanan ek altın ya da gümüş olabilir. Ve ancak bu şekilde, bir ülkede yığılan para, mutlak olarak büyür. Buna karşılık, bu para-yığmanın ülke içersinde dolaşımdan çekilmiş ve bireysel kapitalistlerin elinde yığma biçimi almış paradan başka bir şey olmadığı durumlar olabilir - ve çoğu durumda da böyledir. Ayrıca, bu gizil para-sermaye, yalnızca itibari değerlerden -bu noktada kredi-parasını hala dikkate almıyoruz- ya da yalnızca, kapitalistin, yasal belgeler ile üçüncü kişilere karşı (tasarruf) haklarından ibaret olabilir. Bütün bu durumlarda, bu ek para-sermayenin varlık biçimi ne olursa olsun,
in spe[2*] sermaye olduğu sürece, kapitalistin, gelecekteki yıllık ek toplumsal üretimle ilgili ek ve kayıtlı yasal tasarruf haklarından başka bir şey değildir.
"Gerçek birikmiş servetin kitlesi, büyüklük olarak ... uygarlık düzeyi ne olursa olsun aynı toplumun üretim güçleriyle ve hatta bu toplumun birkaç yıllık da olsa fiili tüketimiyle kıyaslandığında, o denli önemsizdir ki, yasakoyucuları ile ekonomi politikçilerin asıl dikkatleri, şimdiye değin olduğu gibi, göze çarpan servet birikimleri yerine, 'üretken güçlere', ve bunların gelecekteki serbest gelişmelerine yöneltilmelidir. Birikmiş servet denilen şeyin çok büyük bir kısmı yalnızca nominal olup, gerçek şeylerden, gemilerden, evlerden, pamuktan, toprak üzerindeki iyileştirmelerden değil, toplumun gelecekteki yıllık üretken güçleri üzerinde, güvensizliğin çareleri ya da kurumları tarafından yaratılan ve devam ettirilen taleplerinden ibarettir. ... Toplumun gelecekteki üretken güçleri tarafından yaratılacak olan servetin sahipleri için salt bir elkoyma aracı olarak bu tür malların kullanımı (fiziksel şeylerin ya da fiili zenginliğin birikimi), dağılımın biricik doğal yasası olarak, kuvvet uygulamaksızın, bunları giderek bundan yoksun bırakacak, ya da ortaklaşa emek kullanılırsa birkaç yıl içerisinde onları yoksun bırakacaktır." (William Thompson,
(sayfa 341) An Inquiry into the Principles of the Distributionol Wealth, London 1850, s. 453. Bu kitap ilk kez 1824'te yayınlanmıştır.)
"Toplumun fiili birikimlerinin gerek boyutları ve gerek etkileri bakımından ne kadar da küçük bir oranın insanın üretken güçlerine ve hatta bir tek kuşağın yalnızca birkaç yıllık olağan tüketimine gittiği üzerinde az kimse düşünmekte, çoğu hatta aklından bile geçirmemektedir. Bunun nedeni açık, ama etkisi, çok zararlıdır. Yıllık olarak tüketilen servet, tüketimi ile birlikte yok olarak, yalnızca bir an için görülür ve yalnızca yararlanıldığı, kullanıldığı zamanın dışında bir etki yaratmaz. Ama eşyalara, makinelere, yapılara, zenginliğin ancak yavaş yavaş tüketilebilen bölümüne gelince, onlar, karşımızda, çocukluğumuzdan yaşlılığımıza kadar insan çabasının dayanıklı anıtları olarak durur. Toprağın ve üzerinde çalışılan malzemenin, kullanılan gereçlerin, çalışırken içinde barınılan evlerin, ulusal servetin, bu sabit, kalıcı ya da yavaş yavaş tüketilen bölümünün sahipliği yoluyla, bu malları ellerinde bulunduranlar, bu emeğin yinelenen ürünlerine çok az bir bölümünü taşımış olsalar bile, toplumun gerçekten de etkin bütün üretken emekçilerinin, yıllık üretken güçlerinden kendi çıkarlarına yararlanmak için, bunlara kumanda ederler. Büyük-Britanya ve İrlanda'nın nüfusu 20 milyondur; erkek, kadın ve çocuklar dahil, kişi başına ortalama tüketim, yılda 20 sterlin dolaylarında bulunur; bu da, toplam, yılda tüketilen emek ürünü olarak, yaklaşık 400 milyon sterlinlik bir servet eder. Bu ülkelerin birikmiş sermaye toplam tutarı, 1.200 milyonu ya da topluluğun yıllık emeğinin üç katını geçmediği hesap edilmektedir; ya da eşit olarak paylaşılırsa, kişi başına 60 sterlin sermaye demektir. Bizi burada asıl ilgilendiren, bu hesaplanan tutarın mutlak doğru miktarından çok, oranıdır. Bu toplam sermayenin faizi, bütün nüfusu, güncel yaşam biçimi ile, yılın iki ayı kadar bir süre beslemek için yeter, ve birikmiş sermayenin tümü (eğer alıcı bulunsaydı) bu nüfusu çalışmaksızın tam üç yıl yaşatabilirdi! Ama sonra, ne evleri, ne giyecekleri, ne yiyecekleri olduğundan, insanların açlıktan ölmek ya da onları üç yıl boyunca yaşatmış bulunan kimselerin köleleri olmaktan başka bir yapacakları kalmazdı. Üç yılın sağlıklı bir kuşağın yaşamı için, diyelim kırk yıl için oranı ne ise, fiili zenginliğin büyüklüğü ve önemi, hatta en zengin topluluğun birikmiş sermayesinin de, yalnızca bir tek kuşağın üretken gücüne oranı odur; kaldı ki, bu kuşağın akıllıca
(sayfa 342) bir eşit güvenlik düzenlemeleri ile, özellikle elbirliği halinde çalışarak üretebileceği şeylerden değil, ama gerçekten, mutlak bir biçimde, eksik ve cesaret kırıcı güvensizlik düzenlemeleri, ile ürettiği şeylerden sözediyoruz! ... Bugünkü zora dayanan dağılımı içerisinde kötülükler, cinayetler ve güvensizlik acılarının bütün iğrenç mekanizmasını elde tutmak ve bunu sürdürmek (ya da, daha doğrusu yıllık emek ürünleri üzerinde, sermaye aracıyla kazanılmış bu denetimi yürütmek) için ... görünüşte güçlü bu mevcut sermaye yığını sonsuza dek varolmanın yolunu aramıştır. Karşılanması zorunlu gereksinmeler karşılanmadıkça hiçbir şey biriktirilemediğine göre, ve insan eğiliminin büyük akışı, zevk yönüne doğru olduğuna göre, toplumun fiili servetinin, herhangi belli bir anda ancak çok önemsiz bir miktarı birikebilir. Başı sonu olmayan bir üretim-tüketim çevrimidir bu. Bu çok büyük yıllık üretim ve tüketim kitlesinin miktarı içinde, bir avuç fiili birikim kolay kolay elden kaçırılamazdı; ve gene de, esas olarak dikkati üzerine çeken üretken güç yığınından çok, işte bu bir avuç birikimdir. Ama bu bir avuç birikim, pek az kimse tarafından kapılmıştır ve kendi hemcinslerinin büyük çoğunluğunun emeğinin sürekli olarak yıllık ürünlerini kendi yararlarına dönüştürenin aracı haline getirilmiştir; böylece bu pek az kimsenin düşüncesine göre böyle bir aracın önemi son derece büyüktür. ... Bu ülkelerin emeklerinin yıllık ürünlerinin, kamu yükümlülükleri adı altında, hemen hemen üçte-birlik bir bölümü, üreticilerin ellerinden alınmıştır ve bunun eşdeğerini, yani üreticiler için hiç de doyurucu olmayan bir eşdeğeri vermeyen kimseler tarafından üretken olmayan bir biçimde tüketilmektedir. ... Biriken servetlere, hele bunlar bir avuç insanın elinde toplandığında, sıradan göz bunun karşısında şaşkınlığa uğrar. Her yıl, üretilen ve tüketilen servetler, güçlü bir ırmağın sonsuz ve sayısız dalgaları gibi birbiri ardından gelir ve unutulmuş tüketim okyanusunda yitip giderler . Ve bu sonsuz tüketim, bundan ötürü, gene de bütün zevkleri ve hatta tüm insansoyunun varoluşunu egemenliği altında bulundurmaktan geri kalmaz. Düşünceyi, her şeyden önce, işte bu yıllık ürünün nicelik ve dağılımına uygulamak gerekirdi. Fiili birikim, tümüyle ikincil bir önem taşır, ve o, bu önemi, hemen tamamen yıllık ürünün dağılımı üzerinde yaptığı etkiye borçludur. ... Fiili birikim, ve dağılım burada [Thompson'ın yapıtlarında], hep üretken güce oranla ve ona bağımlı olarak gözönünde tutulmuşlardır.
(sayfa 343) Hemen tüm öbür sistemlerde, üretken güç birikime ve varolan dağılım biçiminin sürdürülmesine oranla ve bunlara bağımlı olarak gözönünde tutulmuştur. Bu fiili dağılımın korunmasıyla kıyaslandığında, tüm insan soyunun durmadan yenilenen sefaleti ya da mutluluğu üzerinde durulmaya bile değmez kabul edilmiştir. Zorun, aldatmacanın, raslantının sonuçlarını sonsuzlaştırmak, işte güvenlik denilen şey bu; insan soyunun tüm üretken güçleri, işte bu aldatıcı güvenliğin korunması için acımasızca kurban edilmişlerdir." (Ibid., s. 440-43.)
Yeniden-üretim için, sabit ölçekteki yeniden-üretime bile zarar veren karışıklıklar dışında, ancak iki normal durum sözkonusudur.
Ya, basit ölçekte bir yeniden-üretim vardır.
Ya da, artı-değerin sermayeleştirilmesi, birikim vardır.
I. BASİT YENİDEN-ÜRETİM
Basit yeniden-üretim halinde, bir yılda üretilen ve gerçekleştirilen artı-değer, ya da yıl boyunca birkaç devir sözkonusu ise dönemsel olarak üretilen ve gerçekleştirilen artı-değer, bireysel olarak, yani sahibi kapitalist tarafından üretken olmayan bir biçimde tüketilir.
"Ürünün değerinin, kısmen artı-değerden, kısmen de değerin, üründe yeniden-üretilen değişen-sermaye ile üründe tüketilen değişmeyen-sermayenin toplamı tarafından oluşturulan kısmından ibaret olması, meta-sermaye olarak sürekli dolaşıma giren ve, üretken ya da bireysel biçimde tüketilmek, yani üretim ya da tüketim aracı olarak hizmet etmek üzere gene sürekli dolaşımdan çekilen toplam ürünün, ne miktarında ve ne de değerinde herhangi bir değişiklik yapmaz. Değişmeyen-sermaye bir yana bırakılırsa, emekçiler ile kapitalistler arasındaki yıllık ürün bölüşümü bundan etkilenmiş olur.
Basit yeniden-üretim varsayılsa bile, bu nedenle, artı-değerin bir kısmının, ürün değil, daima para biçiminde bulunması gerekir, çünkü, aksi halde, tüketim amaçları için paradan ürünlere çevrilemezdi. Artı-değerin, kendi ilk meta-biçiminden bu paraya çevrilmesinin burada biraz daha incelenmesi zorunludur. Konuyu yalınlaştırmak için, sorunu en yalın biçimiyle ele alacağız, yani
(sayfa 344) salt madeni paranın, gerçek bir eşdeğer olan paranın dolaşımını öngöreceğiz.
Metaların basit dolaşım yasaları gereğince (Buch I, Kap. III'te geliştirilmişti), bir ülkedeki madeni para kitlesi, yalnız metaları dolaştırmaya değil, aynı zamanda, kısmen dolaşımın hızındaki dalgalanmalardan, kısmen metaların fiyatlarındaki bir değişmeden ve kısmen de paranın ödeme ve dolaşım aracı olarak işlevlerindeki çeşitli ve değişen oranlardan ileri gelen dolaşım dalgalanmalarını da karşılamaya yeterli olmak zorundadır. Mevcut para miktarının, yığılan ve dolaşımda bulunan paraya bölünmesindeki oran sürekli değişmekle birlikte, toplam para miktarı, daima, yığılan para ile dolaşan paranın toplamına eşittir. Bu para miktarı (bu değerli maden miktarı), toplumun giderek biriktirdiği yığılı-parasıdır. Bu biriken paranın bir kısmı, aşınma ve yıpranma ile tükendiği için, tıpkı diğer ürünler gibi her yıl yerine konması gerekir. Bu, gerçekte, belli bir ülkenin yıllık ürününün bir kısmının, altın ve gümüş üreten ülkelerin ürünü ile, doğrudan. ya da dolaylı değişimi ile olur. Bununla birlikte, bu işlemin uluslararası niteliği, onun izlediği basit yolu gözlerden saklar. Sorunu en yalın ve en açık ifadesine indirgemek için, altın ve gümüş üretiminin aynı ülkede yapıldığını, bu nedenle de, altın ve gümüş üretiminin her ülkede toplam toplumsal ürünün bir kısmını oluşturduğunu varsaymak gerekir.
Lüks mallar için üretilen altın ve gümüşten başka, bu ülkelerin yıllık asgari üretimlerinin, paranın dolaşımından ileri gelen yıllık madeni para aşınmalarına eşit olması gereklidir. Üstelik, yıllık üretilen ve dolaşımda bulunan metaların miktarlarının değer toplamında artış olursa, dolaşımdaki metaların değerlerinin toplamı ve bunların dolaşımı için gerekli para miktarındaki artış (ve buna tekabül eden para-yığma oluşumu), daha büyük bir hızdaki para dolaşımıyla ve bir ödeme aracı olarak paranın geniş kapsamlı bir biçimde işlev yapması ile, yani fiili para işe karıştırılmaksızın, alım ve satımların karşılıklı daha büyük ölçüde dengelenmesiyle telafi edilmediği sürece, yıllık altın ve gümüş üretimi de aynı şekilde artırılmalıdır.
Toplumsal emek-gücü ile toplumsal üretim araçlarının bir kısmının bu yüzden her yıl altın ve gümüş üretiminde harcanması zorunludur.
(sayfa 345)
Altın ve gümüş üretimi ile uğraşan ve bizim basit yeniden-üretim varsayımımıza göre, üretimlerini ancak yıllık ortalama aşınma ve yıpranma ve bunun gerektirdiği yıllık ortalama altın ve gümüş tüketimi sınırları içerisinde yürüten kapitalistler -varsayımımıza göre, sermayeleştirmeksizin, yıllık olarak tükettikleri- artı-değerlerini, para-biçiminde, diğer üretim kollarında olduğu gibi, ürünün çevrilmiş biçimi olmayan doğal biçimi içerisinde, doğrudan dolaşıma sokarlar.
Ayrıca -değişen-sermayenin yatırıldığı para-biçimi olan- ücretler yönünden, bunlar da, gene ürünün satışı ile, paraya çevrilmesi ile değil, doğal biçimi daha başlangıçta para biçiminde olan ürünün kendisi ile yerine konur.
Son olarak, aynı şey, değerli madenler ürününün, yıl boyunca tüketilen, hem değişmeyen döner ve hem de değişmeyen sabit sermayeden oluşan ve devresel olarak tüketilen değişmeyen-sermayenin değerine eşit kısmı için de geçerlidir.
Değerli madenlerin üretimine yatırılan sermayenin devresini ya da devrini önce P-M ... R ... P' biçimi içersinde ele alalım. P-M hareketinde, M, yalnız emek-gücü ile üretim araçlarını değil, aynı zamanda, değerinin ancak bir kısmı R'de tüketilen sabit sermayeyi de içerdiği için, P' 'nün, ürünün, ücretlere yatırılan değişen-sermaye
artı üretim araçlarına yatırılan döner sabit sermaye
artı değerin aşınan sabit sermayeye eşdeğer kısmı
artı artı- değere eşit bir miktar para olduğu açıktır. Eğer bu miktar daha küçük olsaydı, altının genel değeri, aynı kalmak üzere, maden verimsiz olabilirdi, ya da bu genellikle böyle olsaydı altının değeri, metaların değişmeden kalan değerlerine kıyasla sonradan yükselebilirdi; yani metaların fiyatları düşebilir ve böylece de, P-M hareketine yatırılmış olan para miktarı daha küçük olabilirdi.
Eğer biz, önce, P olarak yatırılan sermayenin yalnız döner kısmını, P-M ... R ... P' dolaşımının çıkış noktasını ele alırsak, belli bir para miktarının yatırılmış olduğunu, emek-gücüne yapılan ödeme ile üretim maddelerinin satın alınması için dolaşıma sürüldüğünü görürüz. Ama bu miktar,
bu sermayenin devresi tarafından yeniden sürülmek üzere dolaşımdan çekilmez. Ürün, maddi biçimi içerisinde bile paradır; işte bu nedenle de, değişim yoluyla, bir dolaşım süreci ile paraya çevrilmesine gerek yoktur. Üretim sürecinden dolaşım alanına, tekrar para-sermayeye çevrilmesini gerektiren meta-sermaye biçiminde değil, tekrar
(sayfa 346) üretken sermayeye çevrilecek, yani yeni emek-gücü ve üretim maddeleri satın alınacak para-sermaye olarak geçer. Emek-gücü ve üretim araçlarında tüketilen döner sermayenin para-biçimi, ürünün satışı ile değil, ürünün kendisinin maddi biçimi tarafından yerine konulmuştur; yani değeri tekrar dolaşımdan para-biçiminde çekilerek değil, yeni üretilen ek para ile yeri doldurulmuştur.
Diyelim, bu döner sermaye 500 sterlin, devir dönemi 5 hafta, çalışma dönemi 4 hafta, dolaşım dönemi yalnız 1 hafta olsun. Daha başlangıçta para 5 hafta için, kısmen üretken ikmal olarak yatırılmak ve kısmen de, ücret olarak yavaş yavaş ödenmek üzere hazır olmalıdır. Altıncı haftanın başlangıcında, 400 sterlin geri dönmüş, 100 sterlin serbest kalmış olacaktır. Bu böyle yinelenip gidecektir. Burada, daha önceki durumlarda olduğu gibi, 100 sterlin, daima, devrin belli bir zamanı boyunca, serbest kalmış biçimde bulunacaktır. Ama bu da, gene diğer 400 sterlin gibi, ek, yeni üretilmiş paradan ibarettir. Bu durumda, yılda 10 devir yapılır, yıllık ürün, altın olarak 5.000 sterlindir. (Ele alınan bu durumda dolaşım dönemi, metaların paraya çevrilmesi için gerekli-zamandan değil, paranın, üretim öğelerine çevrilmesi için gerekli-zamandan olur.)
Aynı koşullar altında devreden diğer her 500 sterlinlik sermaye durumunda, durmadan yenilen para-biçim, her 4 haftada üretilen ve dolaşıma sürülen meta-sermayenin çevrilmiş biçimidir ve bu meta-sermayenin satışı ile -yani sürece ilk girdiği zaman temsil ettiği para miktarının devresel olarak çekilmesiyle- bu para-biçime tekrar tekrar girer. Burada, tersine, her yeni devir döneminde, para olarak yeni bir ek 500 sterlin, dolaşımdan sürekli olarak, üretim maddesi ve emek-gücü çekmek üzere, üretim sürecinden dolaşım sürecine sürülür. Dolaşıma sürülen bu para, bu sermayenin çizdiği devre tarafından tekrar buradan çekilmeyip, daha çok, sürekli yeniden-üretilen altın miktarı ile artırılır .
Şimdi de bu döner sermayenin değişen kısmına bakalım ve bunun da önceki gibi 100 sterlin olduğunu kabul edelim. Demek oluyor ki, bu 100 sterlin, 10 devir ile, emek-gücünün sürekli ödenmesi için, metaların olağan üretiminde yeterli olacaktır. Burada, altın üretiminde, aynı miktar yeterlidir. Ama geriye dönen ve kendisiyle emek-gücünün her 5 haftada bir karşılığının ödendiği 100 sterlin, kendi ürününün çevrilmiş biçimi değil, durmadan
(sayfa 347) yenilenen bu ürünün bir kısmıdır. Altın üreticisi, emekçilerine, kendi ürettikleri altının bir kısmıyla doğrudan ödeme yapar. Yılda bu şekilde emek-gücüne harcanan ve emekçiler tarafından dolaşıma sokulan 1.000 sterlin, bu nedenle, bu dolaşım yoluyla kendi çıkış noktalarına dönmezler.
Üstelik, sabit sermayeyi ilgilendirdiği kadarıyla, bu, işin ilk kuruluşunda nispeten büyük bir para-sermaye yatırımı gerektirir ve bu sermaye böylece dolaşıma sürülmüş olur. Bütün sabit sermayeler gibi bu, da yıllar boyunca ancak parça parça geri döner. Ne var ki, bu, ürünün satışı ile ve bu satış sonucu paraya çevrilmesi ile değil, doğrudan, ürünün, altının bir kısmı olarak geri döner. Bir başka deyişle, para-biçimini, yavaş yavaş paranın dolaşımdan çekilmesiyle değil, ürünün buna tekabül eden kısmının birikimi ile alır. Böylece yerine konan para-sermaye, başlangıçta sabit sermaye için dolaşıma sokulan miktarı karşılamak için dolaşımdan yavaş yavaş çekilen bir para miktarı değildir. Bu ek bir para miktarıdır.
Son olarak, arlı-değer bakımından da, bu, gene, üretken olmayan biçimde, yani varsayımımıza göre geçim araçları ile lüks mallara harcanmak üzere, her yeni devir döneminde dolaşıma sürülen yeni altın ürünün belli bir kısmına eşittir.
Ama varsayımımız gereğince -pazardan sürekli olarak para değil emek-gücü ile üretim maddeleri çektiği halde ona sürekli yeni para miktarları ekleyen- yıllık tüm altın üretimi ancak yıl boyunca aşınan parayı yerine koyar, şimdi değişen oranlarda olmakla birlikte daima, iki biçimde, yığılı-para ve dolaşımdaki para biçimlerinde bulunan toplumsal para miktarını yalnızca eksiksiz tutar.
Metaların dalaşımı yasası gereğince, para miktarının, dolaşım için gerekli para miktarı ile, dolaşımın daralması ya da genişlemesi ile artan ya da eksilen ve özellikle zorunlu ödeme aracı yedek fonlarının oluşumuna hizmet eden, yığılı-para biçiminde tutulan bir para miktarının toplamına eşit olması gerekir. Hesap bakiyelerinin bulunmaması halinde, para olarak ödenmesi gereken şey - metaların değeridir. Bu değerin bir kısmının artı-değerden ibaret olması olgusu, yani meta satıcısına hiç bir karşılığa malolmaması, durumda hiç bir değişiklik yapmaz. Üreticilerin hepsinin, kendi üretim araçlarının bağımsız sahipleri olduğunu ve dolaşımın bu yüzden üreticilerin kendi aralarında
(sayfa 348) doğrudan yer aldığını kabul edelim. Sermayelerinin değişmeyen kısmından ayrı olarak, yıllık değer ürünleri, bu durumda, kapitalist koşullara benzer biçimde iki kısma bölünebilir: yalnız geçim araçlarını yerine koyan
a kısmı, ile, kısmen lüks mallar, kısmen de üretimin genişlemesi için tüketilen
b kısmı. Demek oluyor ki,
a kısmı değişen-sermayeyi,
b kısmı artı-değeri temsil ediyor. Ama böyle bir bölünme, kendi toplam ürünlerinin dolaşımı için gerekli olan para miktarının büyüklüğü üzerinde herhangi bir etki yapmaz. Diğer koşullar aynı kalmak kaydıyla, dolaşımdaki rneta kitlesinin değeri aynı olacağı gibi, bu değer için gerekli olan para miktarı da aynı olacaktır. Eğer bunların devir dönemleri de eşit olarak bölünmüş ise, aynı yedek paraya da sahip olmaları gerekir, yani sermayelerinin aynı kısmı daima para biçiminde tutulmak zorundadır, çünkü üretimlerinin, bizim varsayımımıza göre, daha önceki gibi meta üretimi olması gerekir. Şu halde, metaların değerlerinin bir kısmının artı-değerden ibaret olması olgusu, işin yürütülmesi için gerekli para miktarında kesinlikle hiç bir şeyi değiştirmez.
P-M-P' formülüne sıkı sıkıya sarılan Tooke'nin bir muhalifi, ona, kapitalisin nasıl olup da dolaşımdan, daima dolaşıma sürdüğünden daha fazla para çekmeyi becerdiğini soruyor. Bak dinle! Burada sözkonusu olan sorun, artı-değerin
oluşumu değildir. Bu tek sır, kapitalist açıdan gayet olağandır. Kullanılan değerler toplamı, eğer bir artı-değerle kendisini zenginleştirmiyorsa, bu, zaten sermaye değildir. Ama varsayım olarak, bu, sermaye ise, artı-değer pek doğaldır.
Böyle olunca, sorun, artı-değerin nereden geldiği değil, bu artı-değerin dönüştüğü paranın nereden geldiğidir.
Ama, burjuva iktisadında, artı-değerin varlığı kendiliğinden anlaşılır bir şeydir. İşte bu nedenle, yalnız bu varsayımla yetinilmemiş, dolaşıma sürülen meta kitlesinin bir kısmının artı-ürün olduğu, böylece, kapitalistin sermayesinin bir kısmı olarak dolaşıma sürmediği bir değeri temsil ettiği, dolayısıyla da, ürünüyle birlikte kapitalistin, dolaşıma sermayesinin üzerinde bir artı da soktuğu ve işte dolaşımdan bu artı-değeri çektiği gibi bir varsayımla da ilişki kurulmuştur.
Kapitalistin dolaşıma sürdüğü meta-sermaye, dolaşımdan emek-gücü
artı üretim araçları biçiminde çektiği üretken sermayeden daha büyük bir değere sahiptir (bunun nereden geldiği
(sayfa 349) açıklanmadığı, karanlıkta kaldığı halde, sözü edilen ekonomi politik, bunu bir olgu olarak görmektedir). Yalnızca kapitalist A'nın değil, B, C, D'nin vb. de niçin daima metalarının değişimi yoluyla dolaşımdan, başlangıçta ve sonradan yatırdıkları sermayelerin değerinden daha fazla bir değeri çekebildikleri bu varsayıma dayanılarak açığa çıkmış oluyor. A, B, C, D ve diğerleri, dolaşıma, sürekli olarak, oradan üretken sermaye biçiminde çektiklerinden daha büyük meta-değeri, meta-sermaye biçiminde sürüyorlar - bu işlem, çeşitli bağımsız işlev yapan sermaye kadar çok yanlıdır. Şu halde bunlar, herkesin kendisinin yatırmış bulunduğu üretken sermayelerinin değerleri toplamına eşit bir değerler toplamını, kendi aralarında sürekli paylaşmak (yani her biri, kendi adına dolaşımdan bir üretken sermaye çekmek) durumundadırlar; tıpkı, hepsinin dört bir yandan kendi üretim öğelerinin değerlerinin üzerindeki meta-değer fazlalıklarını temsil eden metalar biçiminde dolaşıma sürdükleri değerler toplamını, kendi aralarında sürekli paylaşmak durumunda olmaları gibi.
Ne var ki, meta-sermayenin, üretken sermayeye yeniden çevrilmeden önce ve içerdiği artı-değer harcanmadan önce, paraya çevrilmesi gerekir. Peki, bu amaç için kullanılan para nereden gelir? Bu soru ilk bakışta güç görünüyor ve şimdiye kadar ne Tooke ve ne de bir başkası bunu yanıtlamıştır.
Para-sermaye biçiminde yatırılmış olan bu 500 sterlinlik döner sermaye, devir dönemi ne olursa olsun, şimdi toplumun, yani kapitalist sınıfın toplam döner sermayesini temsil etsin. Artı-değerde 100 sterlin olsun. Peki ama, dolaşıma sürekli olarak yalnızca 500 sterlin soktuğu halde, nasıl oluyor da, tüm kapitalist sınıf, dolaşımdan sürekli 600 sterlin çekebiliyor?
500 sterlinlik para-sermaye, üretken sermayeye çevrildikten sonra, bu sermaye, üretim sürecinde, kendisini 600 sterlin değerinde metalara dönüştürmüştür, ve dolaşımda, şimdi, yalnız ilk yatırılan para-sermayeye eşit 500 sterlin değerinde meta değil, aynı zamanda yeni üretilmiş 100 sterlinlik artı-değer de vardır.
Bu 100 sterlinlik ek artı-değer, dolaşıma metalar biçiminde sürülmüştür. Bundan hiç kuşku yok. Ama böyle bir işlem, hiç bir şekilde, bu ek meta-değerin dolaşımı için gerekli ek parayı sağlatmış olmaz.
Bu güçlüğü sözde akla-uygun kaçamaklarla savuşturmaya kalkışmak bir işe yaramaz.
(sayfa 350)
Örneğin: Değişmeyen döner sermayeyi ilgilendirdiği kadarıyla, herkesin bunu aynı anda yatırmadığı açıktır. Kapitalist A, metalarını satar ve böylece yatırdığı sermaye para-biçimini alırken, bir yandan da, B alıcısının, üretim araçlarının -yani A'nın ürettiği şeyin- biçimini alan para-sermayesi vardır. A'nın üretilmiş bulunan meta-sermayesine, para-biçimini kazandıran aynı hareketi ile, B sermayesini tekrar üretken biçimine sokar, ve onu para-biçiminden, üretim araçları ve emek-gücü biçimine dönüştürür; bu iki yanlı süreçte, her basit satınalma M-P hareketinde olduğu gibi, aynı para miktarı işlev yapar. Buna karşılık, A, parasını tekrar üretim araçlarına çevirdiği, C'den bunları satın aldığı ve bu adam bununla B'ye ödeme yaptığı zaman vb., ve böylece bu ticari işlemler açıklanmış olur. Ama:
Metaların dolaşımındaki dolaşan para miktarı ile ilgili olarak konan yasalardan hiçbiri (Buch I, Kap: III) üretim sürecinin kapitalist niteliği tarafından herhangi bir şekilde değiştirilmez.
Şu halde, toplumun para-biçiminde yatırılması gereken döner sermayesi 500 sterlin miktarında olduğu söylendiğinde, bunun, bir yandan aynı anda yatırılan bir miktar olduğu, öte yandan da sırayla çeşitli üretken sermayelerin para fonu olarak hizmet ettiği için, 500 sterlinden daha fazla bir üretken sermayeyi harekete geçirdiği hesaba katılmış demektir. Bu açıklama biçimi, bu durumda, varlığını açıklaması, gereken parayı zaten mevcut diye kabul etmektedir.
Ayrıca şu da denebilirdi: kapitalist A, kapitalist B'nin üretken olmayan, bireysel biçimde tükettiği malları üretir. B'nin parası, bu nedenle, A'nın meta-sermayesini paraya çevirmekte ve böylece aynı miktar para, B'nin artı-değerini, A'nın değişmeyen döner sermayesini gerçekleştirmeye hizmet etmektedir. Ne var ki, bu durumda, henüz çözüm bekleyen sorun, daha da doğrudan bir biçimde çözümlenmiş kabul edilmektedir, yani: gelirini meydana getiren parayı B nereden almaktadır? Ürününe ait artı-değerin bu kısmını kendisi nasıl gerçekleştirmiştir?
Değişen döner sermayeden, A'nın düzenli olarak emekçilerine ödediği kısmın, dolaşımdan düzenli olarak kendisine döndüğü ve ancak bunun değişen bir kısmının, ücretlerin ödenmesi için daima yakında bulunduğu da ayrıca söylenebilir. Ama harcama ile
(sayfa 351) geriye dönüş arasında belli bir zaman süresi geçmektedir ve bu arada ücretlere ödenen para, diğer kullanımlar arasında, artı-değerin gerçekleşmesi için hizmet edebilir.
Ne var ki biz, birinci olarak, bu süre ne kadar uzun olursa, kapitalist A'nın sürekli
in petto[3*] bulundurmak zorunda olduğu para ikmalinin de o kadar fazla olması gerektiğini biliyoruz. İkinci olarak, emekçi bu parayı harcar, bununla metalar satın alır ve böylece, bunların içerdiği artı-değeri
pro tanto[4*] paraya çevirir. Dolayısıyla değişen-sermaye biçiminde yatırılmış bulunan aynı para, artı-değeri paraya çevirme amacına da
pro tanto hizmet eder. Bu noktada soruna daha fazla girmeden şu kadarıyla yetinelim: tüm kapitalist sınıf ile bu sınıfın hizmetlilerinin tüketimi işçi-sınıfınınki ile birlikte gider; böylece, emekçilerin dolaşıma sürdükleri para ile, aynı zamanda, kapitalistlerin de gelir olarak artı-değerlerini harcamak için, para sürmeleri gerekir. Şu halde bunun için de dolaşımdan para çekilmesi gerekir. Bu açıklama, gerekli para miktarını ortadan kaldırmaya değil, yalnızca azaltmaya hizmet edebilir.
Son olarak şöyle denebilir: ilk sabit sermaye ilk kez yatırıldığında, dolaşıma, sürekli büyük miktarda para sürülür ve bu para dolaşımdan ancak yavaş yavaş, yıllar sonra, parça parça, bu parayı dolaşıma sokan tarafından çekilmiş olur. Bu miktar, artı-değeri paraya çevirmeye yetmez mi?
Bu soruya şöyle yanıt vermek gerekir: 500 sterlinlik bu toplamın (bu miktar, gerekli yedek fonlar için para-yığmayı da içerir), onu dolaşıma sokan tarafından değilse bile, bir başkası tarafından sabit sermaye olarak kullanılması olanağını sağlar. Üstelik, sabit sermaye olarak hizmet eden ürünlerin satın alınmaları için harcanan miktar bakımından, bunların içerdikleri artı-değerin de ödendiği zaten varsayılmıştı; sorun bu paranın nereden geldiğidir.
Bunun genel bir yanıtı zaten verilmiş bulunuyor:
x kere 1.000 sterlin değerinde bir metalar kitlesi dolaşımda bulunacaksa, bu metalar kitlesinin değeri, herhangi bir artı-değer içersin ya da içermesin, bu metalar kitlesi kapitalist biçimde üretilmiş olsun ya da olmasın, bu dolaşım için gerekli para miktarında hiç bir değişiklik yapmaz.
Bu nedenle, sorunun kendisi zaten mevcut (sayfa 352) değildir. Paranın dolaşım hızı vb. gibi diğer bütün koşullar belli olmak üzere,
x kere 1.000 sterlin değerindeki metaların dolaşımı için, bu değerin şu ya da bu miktarının, bu metaların doğrudan üreticisi olanın payına düşmesinden tamamen bağımsız olarak, belirli bir para miktarına gereksinme vardır. Burada eğer herhangi bir sorun varsa, bu, şu genel sorunla çakışmaktadır: Bir ülkenin ürettiği metaların dolaşımı için gerekli para nereden gelir?
Bununla birlikte, kapitalist üretim açısından, özel bir sorun
görünüşü gerçekten vardır. Ele alınan durumda, hareket noktası olarak ortaya çıkan, parayı dolaşıma süren kapitalisttir. Emekçinin, geçim araçlarını ödemek için harcadığı para, daha önce, değişen-sermayenin para-biçimi olarak vardı ve bu nedenle, emek-gücü satın alınma ya da ödenme aracı olarak kapitalist tarafından başlangıçta dolaşıma sürülmüştü. Kapitalist, ayrıca, dolaşıma, değişmeyen sabit ve değişmeyen döner sermayesinin başlangıçtaki para-biçimini oluşturan parayı da sürer; bu parayı, emek aletleri ile üretim maddeleri için satınalma ya da ödeme aracı olarak harcar. Ama bunun ötesinde kapitalist, artık dolaşımdaki para miktarının çıkış noktası olarak gözükmez. Şimdi, yalnız iki hareket noktası vardır: kapitalist ve emekçi. Üçüncü kategoriye giren kimseler ya hizmetleri karşılığında bu iki sınıftan para alırlar, ya da herhangi bir hizmet karşılığı olmadan bunu aldıkları ölçüde, bunlar, rant, faiz vb. biçimindeki artı-değerin ortak sahipleridir. Artı-değerin, tümüyle, sanayi kapitalistinin cebinde kalmayıp, başkalarıyla bunun paylaşılması zorunluluğunun, ele alınan sorunla herhangi bir ilişkisi yoktur. Sorun, artı-değerini nasıl paraya çevirdiğidir, gelirin sonradan nasıl paylaşıldığı değil. Amacımız bakımından, kapitalist, hâlâ artı-değerin tek sahibi olarak ele alınabilir. Emekçiye gelince, kapitalist, emekçinin dolaşıma sürdüğü paranın birincil çıkış noktası olduğu halde, bunun ikincil olmaktan başka bir şey olmadığı zaten söylenmiş bulunuyor. Emekçi, geçim araçlarının ödenmesinde harcama yaparken, başlangıçta değişen-sermaye olarak yatırılmış bulunan para, şimdi ikinci dolaşımından geçmektedir.
Demek oluyor ki, kapitalist sınıf, para dolaşımının tek çıkış noktası oluyor. Üretim araçlarının ödenmesi için 400 sterline, emek-gücü için de eğer 100 sterline gereksinme duyuyorlarsa,
(sayfa 353) dolaşıma 500 sterlin sokarlar. Ama %100'lük bir artı-değer oranıyla ürüne katılan artı-değer, değer olarak 100 sterline eşittir. Dolaşıma sürekli olarak ancak 500 sterlin sürdükleri halde bunlar nasıl oluyor da dolaşımdan sürekli 600 sterlin çekebiliyorlar? Hiçten ancak hiç gelir. Kapitalist sınıf, bir tüm olarak, daha önce sürülmemiş olan her şeyi dolaşımdan çekemez.
Biz, burada, 4.000 sterlin değerinde üretim aracı ile 1.000 sterlin değerinde emek-gücünü dolaştırmak için, on devir yapan 400 sterlin değerinde bir miktarın yetebileceği olgusu ile, diğer 100 sterlinin de aynı şekilde, 1.000 sterlin değerinde artı-değerin dolaşımı için yeterli olabileceği olgusunu bir yana bırakıyoruz. Para miktarının, bu paranın dolaştığı metaların değerine olan oranı burada önemli değildir. Sorun gene aynı kalır. Aynı para miktarı birkaç kez dolaşmadıkça, 5.000 sterlinlik bir sermayenin dolaşıma sokulması zorunlu olduğu gibi, artı-değerin paraya çevrilmesi için de 1.000 sterlin gereklidir. İster 1.000, isterse 100 sterlin olsun, sorun bu paranın nereden geldiğidir. Her ne olursa olsun, bu, dolaşıma sokulan para-sermayeye göre bir fazlalıktır .
Dolaşıma, metalara katılan artı-değerin gerçekleşmesine hizmet etmek üzere para sürenin kapitalist sınıfın kendisi olması gerçi ilk bakışta aykırı gibi gözükebilir. Ama
nota bene,
[5*] bu parayı, o, dolaşıma yatırılmış para, yani sermaye olarak sürmemektedir. Bunu o, kendi bireysel tüketimi için satınalma aracı olarak harcamaktadır. Para, bu nedenle, dolaşımının hareket noktası olmakla birlikte kapitalist sınıf tarafından yatırılmamaktadır.
İşe yeni başlayan bireysel bir kapitalisti, örneğin bir çiftçiyi ele alalım. ilk yıl boyunca, 4.000 sterlini üretim aracına, 1.000 sterlini emek-gücüne olmak üzere, diyelim 5.000 sterlinlik para-sermaye yatırmış olsun. Artı-değer oranı %100, elde ettiği artı-değer miktarı 1.000 sterlin olsun. Bütün parası, para-sermaye olarak yatırdığı bu 5.000 sterlinden ibarettir. Ama kendisi de yaşamak zorundadır ve yıl sonuna kadar eline herhangi bir para geçmemektedir. Tüketimi 1.000 sterlin tutmuş olsun. Bu paranın elinde bulunması gereklidir. Bu 1.000 sterlini birinci yıl boyunca kendisine avans olarak vermek zorunda olduğunu söyleyebilir. Burada ancak öznel bir anlam taşıyan bu avans, kapitalistin, ilk
(sayfa 354) yıl boyunca olan bireysel tüketimini, emekçilerin bedava üretimlerinden karşılamak yerine kendi cebinden ödemek zorunda kaldığından başka bir şeyi belirtmez. Bu parayı sermaye olarak yatırmamaktadır. Bunu harcamakta, tükettiği geçim araçları biçiminde bir eşdeğer için bununla ödeme yapmaktadır. Bu değer, onun tarafından para olarak harcanmış, dolaşıma sürülmüş ve oradan meta-değerler biçiminde çekilmiştir. Ve bu meta-değerleri o tüketmiştir. Böylece, bunların değerleri ile arasında herhangi bir ilişki kalmamıştır. Bu değerin karşılığı olarak ödediği para, şimdi, dolaşımdaki paranın bir öğesi olarak bulunmaktadır. Ama o, bu paranın değerini, ürünler biçiminde dolaşımdan çekmiştir ve bu değer, şimdi, içinde varolduğu ürünlerle birlikte yokedilmiştir. Hepsi yokolup gitmiştir. Ama yılın sonunda, o, 6.000 sterlin değerinde metayı dolaşıma sürmekte ve bunları satmaktadır. Bu yolla şunları karşılamaktadır: 1) 5.000 sterlinlik yatırılan para-sermayesini; 2) 1.000 sterlinlik gerçekleşen artı-değeri. Sermaye olarak 5.000 sterlin yatırmış, bunu dolaşıma sürmüş ve dolaşımdan 6.000 sterlin çekmiştir - bunun 5.000 sterlini sermayesini ve 1.000 sterlini artı-değeri kapsamaktadır. Bu son 1.000 sterlin, kendisinin dolaşıma soktuğu, yatırmadığı, ama bir kapitalist olarak değil bir tüketici olarak harcadığı para ile, paraya çevrilmiştir. Şimdi bu para, ona, ürettiği artı-değerin para-biçimi olarak dönmektedir. Ve artık bu işlem her yıl yinelenir. Ama ikinci yıl ile başlayarak, harcadığı bu 1.000 sterlin, daima, onun ürettiği artı-değerin çevrilmiş biçimi, para-biçimdir. Bu parayı, o, yıllık olarak harcar ve bu para gene ona yıllık olarak döner.
Eğer sermayesi bir yılda daha sık devretmiş olsaydı, bu, durumu değiştirmeyecek, ancak zamanının uzunluğunu ve dolayısıyla da yatırmış olduğu para-sermayesinin üzerinde bireysel tüketimi için dolaşıma sürmesi gerekli para miktarını etkileyecekti.
Bu parayı, kapitalist, dolaşıma sermaye olarak sürmemiştir. Ama artı-değer dönmeye başlayana kadar elindeki olanaklarla yaşamlarını sürdürebilmek yalnızca kapitalistlere özgü bir özelliktir.
Ele alınan durumda biz, kapitalistin, sermayesinin, ilk dönüşüne kadar, bireysel tüketimini karşılamak için dolaşıma sürdüğü para miktarının, ürettiği ve bu yüzden de paraya çevirmek zorunda kaldığı artı-değere tamamen eşit olduğunu varsaymıştık.
(sayfa 355) Bireysel kapitalisti ilgilendirdiği kadarıyla kuşkusuz bu gelişigüzel bir varsayımdır. Ama basit yeniden-üretim varsayıldığı takdirde, bütün kapitalist sınıfa uygulandığı zaman bunun doğru olması gerekir. Bu yalnızca şu varsayımla aynı şeyi ifade eder: tüm artı-değer ve yalnız o -dolayısıyla ilk yatırılan sermayenin herhangi bir kısmı değil- üretken olmayan biçimde tüketilir.
Toplam değerli maden üretiminin (500 sterline eşit olduğu kabul edilmişti), ancak paranın yıpranma ve aşınmasını yerine koymaya yetecek kadar olduğu daha önce varsayılmıştır.
Altın üreten kapitalistler, bütün ürünlerine altın olarak sahip bulunurlar - değişmeyen-sermayeyi yerine koyan kısma olduğu gibi, değişen-sermayeyi yerine koyan kısma ve aynı zamanda da artı-değeri içeren kısma. Toplumsal artı-değerin bir kısmı, bu nedenle, yalnızca dolaşım sürecinde altına çevrilen bir üründen değil, altından oluşmuştur. Daha başlangıçta bu artı-değer altından oluşmuştur ve dolaşımdan ürün çekmek için buraya sürülmüştür. Aynı şey, burada, ücretler, değişen-sermaye, yatırılan değişmeyen-sermayenin yerine konulması için de geçerlidir. Şu halde, kapitalist sınıfın bir kısmı, dolaşıma, yatırmış bulundukları para-sermayeden daha büyük değerde (artı-değer miktarı kadar fazla değerde) meta sürdüğü halde, diğer bir kısmı, dolaşıma, altın üretimi için sürekli olarak dolaşımdan çektikleri metaların değerinden daha büyük değerde (artı-değer miktarı kadar fazla değerde) para sürerler. Kapitalistlerin bir kısmı, sürekli olarak, dolaşımdan, buraya sürdüklerinden daha fazla parayı çekerken, altın üreten diğer kısmı sürekli olarak dolaşıma, üretim araçları olarak çektiklerinden daha fazla para sürerler.
Altın olarak 500 sterlinlik bu ürünün bir kısmı, altın üreticisinin artı-değeri olmakla birlikte, gene de, tamamı, yalnızca metaların dolaşımı için gerekli parayı yerine koymak üzere ayrılmıştır. Bu altının ne kadarının, metalara katılmış bulunan artı-değeri paraya çevirdiği ve ne kadarının, metaları oluşturan öteki değer öğelerini paraya çevirdiği, bu amaç için önemli değildir.
Altın üretiminin bir ülkeden bir başka ülkeye taşınması, konuda herhangi bir değişiklik meydana getirmez. A ülkesinin toplumsal emek-gücü ile toplumsal üretim araçlarının bir kısmı, 500 sterlin değerinde bir ürüne, diyelim keten bezine çevrilmiştir
(sayfa 356) ve altın satın almak üzere B ülkesine ihraç edilmiştir. A ülkesinde bu şekilde kullanılan üretken sermaye, A ülkesinin pazarına, bu sermayenin doğrudan altın üretimi için kullanılması halinden daha fazla meta -paradan farklı olan bir meta- sürmüş olmaz. A'nın bu ürünü, altın olarak 500 sterlini temsil eder ve bu ülkenin dolaşımına ancak para olarak girer. Toplumsal artı-değerin, bu ürünün içerdiği kısmı, A ülkesi için doğrudan para biçiminde bulunur ve hiç bir zaman başka bir biçimde bulunmaz. Altın üreten kapitalistler için ancak ürünün bir kısmı artı-değeri ve diğer kısmı sermayenin yerine konmasını temsil etmekle birlikte, bu altının ne kadarının döner değişmeyen-sermaye dışında, değişen-sermayenin yerini doldurduğu ve ne kadarının artı-değeri temsil ettiği sorusu gene de tamamıyla, ücretlerin ve artı-değerin, ayrı ayrı dolaşımdaki metaların değerine oranına bağlıdır. Artı-değeri oluşturan kısım, kapitalist sınıfın çeşitli üyeleri arasında dağılır. Bu kısım sürekli olarak kapitalistlerce bireysel tüketim için harcandığı ve yeni ürünlerin satışı ile tekrar ele geçirildiği halde -artı-değerin paraya çevrilmesi için gerekli parayı aralarında dolaştıran işte bu satınalma ve satışın ta kendisidir- gene de, para biçimindeki toplumsal artı-değerin bir kısmı, değişen oranlarda olsa da, kapitalistlerin cebinde bulunur; tıpkı ücretlerin bir kısmının, hiç değilse haftanın bir bölümünde, emekçilerin cebinde para biçiminde kalması gibi. Ve bu kısım, başlangıçta, altın üreticisi kapitalistlerin artı-değerini oluşturan para-ürün kısmı ile sınırlı olmayıp, daha önce de söylediğimiz gibi, içinde, yukarda sözü edilen 500 sterlinlik ürünün kapitalistler ile emekçiler arasında genel olarak dağıldığı, ve içinde dolaşımda bulunacak meta-ikmalin, artı-değer ve değerin diğer öğelerinden oluştuğu oranla sınırlıdır.
Bununla birlikte, artı-değerin, diğer metalarda varolmayan, ama onların yanısıra para biçiminde bulunan kısmı, yıllık olarak üretilen altının bir kısmını, yalnızca yıllık altın üretiminin bir parçası, artı-değerin gerçekleşmesi için dolaşımda bulunduğu ölçüde içerir. Paranın, kapitalist sınıfın elinde artı-değerin para-biçimi olarak değişen oranlarda sürekli olarak bulunan diğer kısmı ise, yıllık üretilen altının değil, o ülkede daha önce birikmiş olan para kitlesinin bir öğesidir.
Varsayımımıza göre, 500 sterlinlik yıllık altın üretimi, ancak paranın yıllık aşınmasını karşılamaktadır. Eğer biz, yalnız bu
(sayfa 357) 500 sterlini dikkate alır ve yıllık üretilen metalar kitlesinin daha önce birikmiş bulunan para aracılığı ile dolaşımda bulunan kısmını görmezlikten gelecek olursak, meta-biçiminde üretilen artı-değer, dolaşım sürecinde, paraya çevrilmesi için gerekli parayı,
öte yanda, salt yıllık altın biçiminde artı-değer üretilmiş olmaları nedeniyle bulmuş olacaktır. Aynı şey, 500 sterlinlik altın ürünün, yatırılan para-sermayenin yerini alan diğer kısımları için de geçerlidir.
Şimdi burada iki şey dikkate alınmalıdır.
Önce, kapitalistlerin para olarak harcadıkları artı-değerin olduğu kadar, bunların para olarak yatırdıkları değişen ve diğer üretken sermayelerin de, aslında, emekçilerin, yani altın üretimi ile uğraşan emekçilerin ürünü olduğu sonucu çıkmaktadır. Bunlar, yalnız altın ürünün, kendilerine ücret olarak "avans verilen" kısmını değil, altın ürünün, kapitalist altın üreticilerine ait artı-değerin doğrudan temsil edildiği kısmını da yeniden-üretirler. Son olarak, altın ürünün, yalnızca üretimi için yatırılmış bulunan değişmeyen sermaye-değeri yerine koyan kısmına gelince, bu, ancak, emekçilerin yıllık çalışması yoluyla para biçiminde (ya da genellikle ürün biçiminde) tekrar ortaya çıkar. İş başladığı zaman, bu, kapitalist tarafından, yeni üretilmiş olmayan ve ama toplumsal paranın döner kitlesinin bir kısmını oluşturan para biçiminde harcanmıştır. Ama yeni bir ürün, ek altın tarafından yerine konulduğu ölçüde, bu, emekçinin yıllık ürünüdür. Kapitalist yönünden avans, burada, gene varlığını, emekçinin, ne kendi üretim araçlarına ve ne de üretim sırasında, diğer emekçilerin ürettikleri tüketim araçları üzerinde bir egemenliğe sahip bulunmaması olgusuna borçlu bulunan salt bir biçim olarak ortaya çıkmaktadır.
Sonra, 500 sterlinlik bu yıllık yerine konulan miktardan bağımsız olarak varolan para kitlesi, ki kısmen para-yığma ve kıs men de dolaşımdaki para biçiminde bulunan para kitlesi bakımından da durum tıpkı bu 500 sterlin yönünden yıllık olarak ne ise bunlar için de aynı olması gerekir, ya da daha doğrusu başlangıçta öyle olması gerekir. Bu noktaya, bu ara-kesimin sonunda döneceğiz.
[6*] Ama ondan önce birkaç düşünceyi eklemek, istiyoruz.
(sayfa 358)
Devri incelediğimiz sırada, diğer koşullar aynı kalmak kaydıyla, devir dönemlerinin uzunluğundaki değişmelerin, üretimin aynı ölçekte yürütülmesi için, para-sermaye miktarlarında da değişmeleri gerektirdiğini görmüş bulunuyoruz. Para-dolaşım esnekliğinin, bu nedenle, birbiri ardından gelen bu genişleme ve daralmaya kendisini uydurabilecek şekilde olması zorunludur.
Eğer biz, ayrıca, -emek-gücünün uzunluğu, yoğunluğu ve üretkenliği de dahil- diğer koşulların eşit kaldığını, ama ücretler ile artı-değer arasında
ürünün değerinin farklı bir bölüşüme uğradığını, böylece de, ya ücretlerin yükseldiğini ve artı-değerin düştüğünü, ya da tersi olduğunu varsayarsak dolaşımdaki para kitlesi bu nedenle etkilenmiş olmaz. Bu değişiklik, para dolaşımında herhangi bir genişleme ya da daralma olmaksızın meydana gelebilir. Ücretlerde genel bir yükselme olduğu ve böylece, varsayımlarımız gereği, artı-değer oranında genel bir düşmenin görüleceği, ama bunun yanısıra, gene varsayımımıza göre, dolaşımdaki meta kitlesinin değerinde bir değişikliğin meydana gelmeyeceği özel bir durumu ele alalım. Bu durumda, değişen-sermaye olarak yatırılması gerekli para-sermayede ve böylece, bu işlevi yerine getiren para miktarında doğaldır ki bir artış olacaktır. Ama artı-değer ve dolayısıyla da bu artı-değerin gerçekleşmesi için gerekli para miktarı, değişen-sermaye işlevi için gerekli para miktarındaki artış kadar bir azalma gösterir. Meta-değerin gerçekleşmesi için gerekli para miktarı, böylece, bu meta-değerin kendisinden fazla etkilenmiş olmaz. Metaın maliyet-fiyatı bireysel kapitalist için yükselir, ama toplumsal üretim-fiyatı aynı kalır. Değerin değişmeyen kısmı dışında, değişen şey, metaların üretim-fiyatının, ücretler ile kâra ayrılmasındaki orandır.
Ama daha büyük bir değişen para-sermaye yatırımının (paranın değeri kuşkusuz sabit kabul edilmektedir), emekçilerin elinde daha fazla miktarda para bulunması anlamına geleceği öne sürülmektedir. Bu, emekçiler yönünden metalar üzerinde daha büyük bir talebe yolaçar. Bu da, gene meta fiyatlarında bir yükselişe neden olur. -Ya da şöyle deniliyor: Ücretler yükselirse, kapitalistler de, metalarının fiyatlarını yükseltir.- Her iki durumda da, ücretlerdeki genel bir yükselme, meta fiyatlarında bir yükselmeye neden olur. Şu halde, fiyatlardaki yükselme nasıl açıklanırsa açıklansın, metaların dolaşımı için daha büyük
(sayfa 359) miktarda paraya gerek vardır.
Birinci formülasyona yanıt: ücretlerdeki bir yükselme sonucu, emekçilerin özellikle yaşam gereksinmelerine olan talebi artacaktır. Lüks mallar için talepleri daha az derecede artacak, ya da daha önce tüketim alanlarına girmeyen şeyler için bir talep gelişecektir. Zorunlu geçim araçlarına karşı olan talepteki ani ve geniş ölçekteki artış, doğal olarak bunların fiyatını derhal yükseltecektir. Sonuç: toplumsal sermayenin daha büyük bir kısmı, yaşam gereksinmelerinin üretimi için ve daha küçük bir kısmı lüks malların üretimi için kullanılacaktır, çünkü artı-değerdeki azalma nedeniyle fiyatlardaki bu düşme ve bunun sonucu olarak bu mallar için kapitalistlerin taleplerinde de bir azalmayla sonuçlanacaktır. Öte yandan, emekçilerin kendilerinin lüks mallar satın almaları halinde, ücretlerindeki artış, yaşam gereksinmelerinin fiyatında bir artışı körüklemeyecek, yalnızca lüks mallar alıcılarında bir değişmeye yolaçacaktır. Emekçiler tarafından eskisine göre daha fazla, kapitalistler tarafından ise nispeten daha az lüks mallar tüketilecektir.
Voild tout.
[7*] Bazı dalgalanmalardan sonra, dolaşımdaki metalar kitlesinin değeri gene eskisinin aynıdır. Geçici dalgalanmalara gelince, bunların etkisi, ancak, o zamana kadar borsada ya da dış ülkelerde spekülatif işler peşinde koşan, kullanılmayan para-sermayenin iç dolaşıma sokulması şeklinde olacaktır.
İkinci formülasyona yanıt: Eğer metalarının fiyatlarını diledikleri gibi yükseltmek kapitalist üreticilerin ellerinde olsaydı; bunu ücretlerde bir artış olmadan yapabilirlerdi ve öyle yapacaklardı. Meta fiyatları düşseydi ücretler hiç bir zaman yükselmeyecekti. Kapitalist sınıf, kural-dışı, belirli, özel biçimde ve sözde yerel koşullar altında şimdi yapmakta olduğu şeyi, her zaman ve bütün koşullar altında yapabilseydi, sendikalara hiçbir zaman karşı koymazdı; yani metaların fiyatlarını çok daha fazla yükselterek daha büyük kârları cebe indirmek için, ücretlerdeki her artışa boyun eğerdi.
Lüks mallara olan talep (bu gibi mallar satınalma olanakları azalan kapitalistlerin taleplerindeki eksilme sonucu) azaldığı için, kapitalistlerin bunların fiyatlarını yükseltebilecekleri savı, arz ve talep yasasının çok eşsiz bir uygulaması olurdu. Bu, lüks mallar alıcılarının salt bir yer değiştirmesi olmadığına,
(sayfa 360) kapitalistler ile emekçilerin bir yer değiştirmesi olduğuna göre, -ve böyle bir yer değiştirme olduğu takdirde, emekçilerin talepleri, zorunlu madde fiyatlarında bir yükselmeyi teşvik etmez, çünkü emekçiler ücretlerinin artan kısmını lüks mallara harcadıklarına göre, aynı şeyi zorunlu maddelere harcayamazlar- lüks mal fiyatları azalan talep sonucu düşer. Sermaye, bu nedenle, lüks mal arzı toplumsal üretim sürecindeki değişmiş bulunan rolüne uygun düşecek boyutlara inene kadar, bu malların üretiminden çekilecektir. Böylece azalan üretimleri ile -değerleri değişmediği halde- fiyatları normal düzeye yükselecektir. Bu daralma ya da dengeleme işlemi devam ettiği ve zorunlu maddelerin fiyatları yükseldiği sürece, talep karşılanana dek diğer üretim dallarından çekildiği kadar bu üretim alanına sermaye ikmali yapılır. Sonra denge yeniden kurulur ve bütün bu sürecin sonunda, toplumsal sermaye ve dolayısıyla da para-sermaye, yaşam gereksinmeleri ile lüks mallar üretimi arasında farklı bir oranda bölünür .
Bu itiraz, baştan sona, kapitalistler ile onların iktisat dalkavuklarının uydurdukları bir umacıdır.
Bu umacıyı haklı göstermede kullanılan olgular üç çeşittir:
1) Diğer şeyler aynı olmak kaydıyla, dolaşımdaki para miktarının, dolaşımdaki metaların fiyatlarının toplamındaki yükselme ile -fiyatların toplamındaki bu büyüme ister aynı miktardaki metalara, ister daha büyük miktardaki metalara uygulansın, bu yükselme ile- birlikte arttığı, para dolaşımının genel bir yasasıdır. Buna göre, sonuç, neden ile karıştırılmaktadır. Ücretlerdeki yükselme (bu yükselme, nadiren, ancak istisnai hallerde ve orantılı olmakla birlikte) yaşam gereksinmelerinin fiyatlarındaki yükselmeyle birlikte olur. Ücret yükselmeleri, metaların fiyatlarındaki artışın nedeni değil, sonucudur.
2) Ücretlerdeki, kısmi ya da yerel bir yükselme -yani yalnız bazı üretim dallarındaki yükselme- durumunda, bu, bu dalların ürünlerinin fiyatlarında yerel bir yükselmeye yolaçabilir. Ne, var ki, bu bile bir çok koşula bağlıdır. Örneğin, ücretler anormal derecede düşürülmemiştir ve, bu nedenle de kâr oranı anormal derecede yüksek değildir; fiyatlardaki yükselme ile, bu malların pazarı daraltılmamıştır (böylece fiyatlarının yükselmesinde daha önceki ikmallerinin daralması zorunlu değildir), vb..
3) Ücretlerdeki genel bir yükselme durumunda,
(sayfa 361) değişen-sermayenin ağır bastığı sanayi dallarında üretilen metaların fiyatları yükselir, oysa değişmeyen ya da sabit sermayenin ağır bastığı dallarda üretilen metaların fiyatları düşer.
Metaların basit dolaşımı konusundaki incelememizde (Buch I, Kap. III, 2) metaların herhangi bir belirli miktarının para-biçiminin dolaşım alanında ancak geçici olmakla birlikte, belli bir metaın başkalaşımı sırasında bir kimsenin elinde geçici olarak bulunan paranın da gene zorunlu olarak bir başkasının eline geçtiği ve böylece ilk anda metalar yalnız çok yanlı olarak değişilmekle, ya da birbirinin yerini almakla kalmayıp, bu birbirinin yerini alma olayının çok yanlı bir para akışı ile yürütüldüğü ve onunla birlikte cereyan ettiği görülmüştü. "Bir meta ötekinin yerini alırken, para-meta daima bir üçüncü şahsın eline yapışır. Dolaşım, parayı su gibi terletir." (Buch I, s. 92.) Kapitalist meta üretimi esasına göre, bir kısım sermayenin sürekli para-sermaye biçiminde varolması ve artı-değerin bir kısmının da gene sahibinin elinde para biçiminde bulunması ile, aynı özdeş olgu ifade edilmiştir.
Bundan başka,
paranın devresi -yani paranın kalkış noktasına
geri dönüşü- sermaye devrinin bir evresi olarak, tekrar tekrar el değiştirerek çıkış noktasından sürekli uzaklaşmasını ifade eden
paranın dolaşımından[33] tamamen farklı ve hatta ona karşıt bir olgudur. (Buch I, s. 94.) Gene de hızlandırılmış bir devir,
eo ipso hızlandırılmış bir dolaşım demektir.
Önce, değişen-sermaye ile ilgili olarak: Eğer belli bir
(sayfa 362) miktar para-sermaye, diyelim 500 sterlin, bir yılda değişen-sermaye biçiminde on devir yapmış olsa, dolaşımdaki para miktarının bu kısmının, değerinin on katı, yani 5.000 sterlin kadar devredeceği açıktır. Bu para-sermaye, kapitalist ile emekçi arasında bir yılda on kez dolaşmıştır. Emekçi bu döner para miktarının aynı kısmı ile yılda on kez ücret almış ve ödeme yapmıştır. Eğer aynı değişen-sermaye yılda yalnız bir devir yapmış olsaydı, üretimin ölçeği aynı kalmak üzere, yalnız 5.000 sterlinlik tek bir sermaye devri olurdu.
Ayrıca: Döner sermayenin değişmeyen kısmı, 1.000 sterline eşit olsun. Sermaye eğer on kez devretmiş ise, kapitalist metaını ve dolayısıyla da metaının değerinin değişmeyen döner kısmını, bir yılda on kez satar. Döner para miktarının (1.000 sterline eşit) aynı kısmı, yılda on kez sahibinin elinden, kapitalistin eline geçmektedir. Bu para on kez el değiştirmektedir. Sonra, kapitalist, bir yılda on kez üretim aracı satınalmaktadır. Bu da, gene, paranın, bir elden diğerine on dolaşım yapmasıdır. 1.000 sterlin tutarında bir para ile sanayi kapitalisti, 10.000 sterlin değerinde meta satmakta ve tekrar 10.000 sterlin değerinde meta satın almaktadır. Para olarak 1.000 sterlinin 20 dolaşımı yoluyla, 20.000 sterlinlik bir meta-ikmal dolaşmaktadır.
Son olarak, devirdeki bir hızlanma ile birlikte, paranın artı-değeri gerçekleştiren kısmı da daha hızlı dolaşımda bulunur.
Ama, tersine, para dolaşımındaki bir hızlanma, mutlaka, sermayenin ve dolayısıyla da paranın daha hızlı devretmesini gerektirmez; yani mutlaka, yeniden-üretim sürecinde bir kısalma ve daha hızlı yenilenme anlamına gelmez.
Aynı para miktarıyla daha çok sayıda ticarî işlem yapılması halinde daha hızlı bir para dolaşımı olur. Para dolaşımı için teknik kolaylıklardaki değişiklikler sonucu, sermayenin aynı yeniden-üretim dönemlerinde de aynı şey olabilir. Ayrıca, paranın fiili meta değişimini temsil etmeksizin dolaştığı ticari işlem sayısında da bir artış olabilir (borsalardaki marjinal işlemler vb.). Öte yandan, bazı para dolaşımları büsbütün ortadan kaldırılabilir; örneğin, tarımcının, toprağın da sahibi olması halinde, çiftçi ile toprak sahibi arasında herhangi bir para dolaşımı yoktur; sanayi kapitalistinin, sermayenin sahibi olması halinde, kendisi ile, kredi sahipleri, arasında gene bir para dolaşımı yoktur.
(sayfa 363)
Bir ülkede, ilkel para-yığmanın oluşumuna ve buna bir azınlığın elkoymasına gelince, bunun şu anda ayrıntıları ile tartışılması gereksizdir.
Kapitalist üretim tarzı -ücretli-emeğe, emekçiye ödemelerin para olarak yapılmasına ve genellikle aynî ödemelerin para ödemelere dönüşmesine dayanan bu üretim tarzı- ancak dolaşım ve bu dolaşımın geliştirdiği bir para-yığmanın (yedek fonun vb.) oluşumu için yeterli bir para kitlesinin varolduğu bir ülkede, daha geniş boyutlara ve daha büyük bir yetkinliğe ulaşabilir. Bu, tarihsel bir önkoşul olmakla birlikte, önce yeterli bir para-yığmanın oluştuğu, ardından da kapitalist üretimin başladığı anlamına alınmamalıdır. Bu üretim tarzına, kendisi için gerekli olan koşulların gelişmesiyle birlikte gelişmektedir ve bu koşullardan bir tanesi de, yeterli değerli maden ikmalidir. Böylece, 16. yüzyıldan beri artan değerli maden ikmali, kapitalist üretimin gelişmesi tarihinde temel bir öğedir. Ama kapitalist üretim temeline dayanan gerekli daha, fazla para maddesi imali bakımından, bir yandan ürünlere katılmış bulunan artı-değerin, bunların paraya çevrilmesi için gerekli para olmaksızın dolaşıma sokulduklarını, öte yandan da ürünler daha önce paraya dönüştürülmeksizin, altın biçiminde artı-değer bulunduğunu görüyoruz.
Paraya çevrilecek ek metalar, gerekli para miktarını hazır bulmaktadırlar, çünkü öte yandan, metalara çevrilecek olan ek altın (ve gümüş) dolaşıma, değişim yolu ile değil, doğrudan üretim yoluyla sokulmaktadır.
II. BİRİKİM VE GENİŞLEMİŞ ÖLÇEKTE
YENİDEN-ÜRETİM
Birikimin, genişlemiş yeniden-üretim biçiminde meydana geldiği için, para-dolaşım yönünden yeni bir problem getirmeyeceği açıktır.
Her şeyden önce, artan üretken sermayenin işlevini yerine getirmesi için gerekli ek para-sermayeyi ilgilendirdiği kadarıyla bu sermaye, kapitalist tarafından, dolaşıma, gelirin para-biçimi olarak değil, para-sermaye olarak sürülen gerçekleşmiş artı-değer kısmı ile sağlanır. Para zaten kapitalistlerin elindedir. Yalnız kullanılışı farklıdır.
Ne var ki, şimdi, ek üretken sermaye sonucu, bu sermayenin ürünü olan ek bir meta kitlesi dolaşıma sürülmüştür. Bu meta
(sayfa 364) kitlesinin değeri, üretimlerinde tüketilen üretken sermayenin değerine eşit olduğuna göre, bu ek meta kitlesi ile birlikte, gerçekleşmesi için gerekli ek paranın bir kısmı dolaşıma sürülmüştür. Bu ek para miktarı, salt ek para-sermaye olarak yatırılmıştır, ve bu yüzden, kapitaliste, sermayesinin devri ile geri döner. Burada da yukardaki soru ortaya çıkar. Şimdi, metalar biçiminde içerilen bu ek artı-değeri gerçekleştirecek para nereden gelmektedir?
Genel yanıt gene aynıdır. Dolaşımdaki metaların toplam fiyatları, belli miktardaki metaların fiyatları yükseldiği için değil, şimdi dolaşımda bulunan metaların kitlesi, fiyatlardaki bir düşme ile dengeye getirilmeksizin, daha önce dolaşımda bulunan meta kitlesinden daha büyük olduğu için artmıştır. Bu daha büyük miktardaki ve değerdeki meta kitlesinin dolaşımı için gerekli ek paranın, ya dolaşımdaki paranın daha büyük bir ekonomi ile kullanılması ile -ödemeler dengesiyle vb. aynı sikkenin dolaşımını hızlandıran önlemlerle-, ya da paranın, yığılı biçiminden dolaşım aracına dönüştürülmesi ile sağlanması gerekir. Bu ikinci çare, yalnız, atıl haldeki para-sermayenin, satınalma ya da ödeme aracı olarak işlev yapmaya başladığını, ya da yedek fon olarak işlev yapmakta olan para-sermayenin, sahibi için bu işlevi yerine getirirken, toplum için de fiilen dolaşımda bulunduğunu (sürekli olarak borç verilen banka mevduatında olduğu gibi) ve böylece çifte bir işlevi yerine getirdiğini göstermez. Aynı zamanda da, durgunluk yaratan yedek sikke fonlarının ekonomik olarak kullanıldığını da gösterir.
"Paranın, sikkeler halinde durmadan akması için, sikkelerin, para biçiminde durmadan donması gerekir. Sikkelerin, sürekli bir şekilde dolaşıp durması, dolaşım alanı içerisinde, her yanda meydana gelen sikkelerin yedek fonları içinde az ya da çok büyük miktarlar halinde durgunlaşmasıyla koşullandırılırken, aynı zamanda, bileşimleri, dağılmaları, tasfiyeleri ve yeniden oluşmaları durmadan değişen, varoluşları sürekli yokoluş, yokoluşları ise sürekli varoluş olan bu yedek fonlar da bu durgunlaşmayı koşullandırırlar. Adam Smith, her meta sahibinin, her zaman, sattığı özel metaın yanında yedek olarak, kendisiyle satın aldığı belli bir miktar genel metaya sahip olması gerektiğini söylemekle, bu sikkelerin paraya ve paranın da sikkelere dönüşümünü gösterdi. Gördük ki, M-P-M dolaşımında, ikinci
(sayfa 365) P-M ucu, bir defada gerçekleşmeyen, ama P'nin bir kısmı sikkeler halinde dolaşırken, diğer kısmı da para olarak uykuya dalacak şekilde, zaman içinde birlerini izleyen bir alımlar serisi halinde dağılır. Para, gerçekten burada
gizlenmiş sikkelerden başka bir şey değildir; ve dolaşımdaki paraya ait kitleyi meydana getiren çeşitli kısımlar, durmadan, bazan bir biçimde, bazan öteki biçimde nöbetleşe ortaya çıkarlar. Dolaşım aracının bu para haline birinci dönüşümü, demek ki, para dolaşımının salt teknik olan bir dönemini temsil eder." (Karl Marx,
Zur Kritik der Politischen Oekonomie, 1859, s. 105, 106.) (Paradan farklı olarak "sikke", burada, parayı diğer işlevlerine karşıt, salt bir dolaşım aracı işlevi içerisinde göstermek için kullanılmıştır.)
Bütün bu önlemlerin yeterli olmaması halinde, ek altın üretilmesi gerekir, ya da aynı şey demek olan ek ürünün bir kısmı, -değerli madenlerin işletildiği ülkelerin ürünü, olan- altınla doğrudan ya da dolaylı değişilir.
Dolaşım aracı olarak kullanılmak üzere, yıllık altın ve gümüş üretiminde harcanan toplam emek-gücü ve toplumsal üretim aracı miktarı, kapitalist üretim tarzına ve genellikle meta üretimine ait
faux frais'nin yüklü bir maddesini oluşturur. Bu, olabildiğince çok ek üretim ve tüketim aracının, yani gerçek servetin, toplumsal kullanımından aynı ölçüde uzak kalmaktır. Bu pahalı dolaşım mekanizmasının maliyetlerinin azalması ölçüsünde, üretimin belirli ölçeği ya da belirli genişleme derecesi aynı kalmak koşuluyla, toplumsal emeğin üretken gücü
eo ipso artar. Şu halde, kredi sistemi ile birlikte gelişen kolaylıkların bu sonucu vermeleri ölçüsünde, bunlar, ya toplumsal üretimin ve emek-sürecinin büyük bir kısmını gerçek parayı herhangi bir şekilde işe karıştırmaksızın yürütmek, ya da fiilen işlev yapmakta olan para miktarının işlevsel kapasitesini yükseltmek suretiyle, kapitalist serveti doğrudan artırmış olurlar.
Bu, aynı zamanda, kapitalist üretimin bugünkü hacmiyle kredi sistemi olmaksızın da, (yalnız bu açıdan bakılsa bile) yani yalnızca madeni sikkelerin dolaşımıyla mümkün olup olmayacağı saçma sorusunu da ortadan kaldırır. Durumun bu olmadığı ortadadır. Öyle olsaydı bile, değerli madenlerin üretim hacmi
(sayfa 366) konusunda engellerle karşılaşılırdı. Buna karşılık, para-sermaye sağlaması ya da bu sermayeyi harekete geçirmesi açısından, kredi sisteminin üretken gücü konusunda da büyük hayallere kapılmamak gerekir. Bu. sorunun burada daha fazla incelenmesi yersizdir.
Şimdi de, gerçek bir birikimin yer almadığı, yani üretim ölçeğinin doğrudan bir genişleme göstermediği, gerçekleşen artı-değerin bir kısmının sonradan üretken sermayeye dönüştürülmek üzere, para-yedek fon olarak uzun ya da kısa bir. süre için biriktirildiği hali araştırmamız gerekiyor.
Böylece biriken para, ek para olduğuna göre, açıklamaya gerek yok. Bu, ancak, altın üreten ülkelerden getirilen artı-altının bir kısmı olabilir. Burada şuna işaret etmek gerekir ki, karşılığında bu altının ithal edildiği yerli ürün, artık sözkonusu ülkede değildir. Bu ürün, altınla değişilmek üzere yabancı ülkelere ihraç edilmiştir.
Biz eğer aynı para miktarının hâlâ eskisi gibi ülkede bulunduğunu varsayarsak, biriken ve birikmekte olan para, dolaşımdan geliyor demektir. Yalnız bu paranın işlevi değişmiştir. Dolaşım yapmakta olan para halinden, yavaş yavaş oluşan gizil para-sermayeye çevrilmiştir.
Bu durumda birikmiş olan para, satılan metaların para-biçimi ve ayrıca, değerlerinin bu metaların sahipleri için artı-değer oluşturan kısımlarıdır. (Kredi sistemi burada yok sayılmıştır.) Bu parayı biriktiren kapitalist, satın almada bulunmaksızın bu metaları
pro tanto satmıştır.
Bu sürece, eğer biz, bireysel bir olgu diye bakarsak, ortada açıklanacak bir şey yoktur. Bir kısım kapitalist, ürünlerinin satışı ile gerçekleşen paranın bir kısmını, karşılığında pazardan başka ürün çekmeksizin saklar, öte yandan bir kısmı, işini yürütmek için gerekli sürekli yinelenen para-sermaye dışında, parasının tamamını ürünlere çevirir.
Artı-değer aracı olarak pazara sürülen ürünlerinin bir kısmı, üretim araçlarını, ya da değişen-sermayenin gerçek öğelerini, gerekli geçim araçlarını kapsar. Bu nedenle de, dolaysız üretimin genişlemesine hizmet edebilir. Çünkü kapitalistlerin bir kısmının para-sermaye biriktirdikleri halde, diğerlerinin
(sayfa 367) artı-değeri tümüyle tükettikleri hiç bir zaman öne sürülmemiştir; yalnızca bir kısmının birikimi, para biçiminde yaptığı, gizil para-sermaye oluşturduğu halde, diğerlerinin gerçek bir birikim yaptığı, yani üretim ölçeğini büyüttükleri, üretken sermayelerini gerçekten genişlettikleri öne sürülmüştür. Sırasıyla, kapitalistlerin bir kısmı para biriktirirlerken, diğerleri üretim ölçeğini genişletseler ya da bunun tersi olsa bile, mevcut para miktarı, dolaşım gereksinmeleri için yeterli kalır. Üstelik, para birikimi, bir yanda, nakit para olmaksızın, salt bakiye alacakların birikimi ile de oluşabilir.
Ne var ki, eğer bireysel düzeyde değil de, kapitalist sınıf tarafında genel bir para-sermaye birikimini varsayarsak, bazı güçlükler ortaya çıkar. Bu sınıf dışında, bizim varsayımımıza göre -yani kapitalist üretimin genel ve mutlak egemenliği altında- işçi-sınıfından başka hiç bir sınıf yoktur. İşçi-sınıfının satın aldığı şeyler, ücretlerinin toplamına, tüm kapitalist sınıfın yatırmış olduğu, değişen sermayenin toplamına eşittir. Bu para, kapitalist sınıfa, ürünlerinin işçi-sınıfına satışı ile gerisin geriye akar. Böylece, kapitalist sınıfın değişen-sermayesi gene eski para-biçimini almış olur. Bu değişen-sermayenin toplamı
x kez 100 sterlin, yani yıl boyunca yatırılmış olan değil, kullanılan değişen-sermayenin toplamı olsun. Şimdi incelemekte olduğumuz sorun, devri
n hızına bağlı olarak, yıl boyunca bu değişen sermaye-değerin yatırılması için ne kadar çok ya da az paranın gerekli olması ile etkilenmiş olmaz. Kapitalist sınıf, bu
x kez 100 sterlinlik sermaye ile, belli miktarda emek-gücü satın alır ya da, şu kadar sayıda emekçiye ücretlerini öder - birinci işlem. Emekçiler bu aynı miktarda para ile kapitalistlerden belli bir miktarda meta satın alır ve böylece,
x kez 100 sterlinlik toplam, kapitalistlerin eline geri dönmüş olur - ikinci işlem. Ve bu böyle devam eder gider. Bu
x kez 100 sterlinlik miktar, demek ki, işçi-sınıfına, hiç bir zaman, kapitalist sınıfın artı-değerini temsil eden kısmı şöyle dursun, değişmeyen-sermayeyi temsil eden üründen de bir parça satın almasına olanak vermez. Bu
x kez 100 sterlin ile emekçiler, toplumsal ürünün değerinin, yatırılan değişen-sermaye değeri temsil eden değer kısmına eşit olan bir kısmından fazlasını hiç bir zaman satın alamazlar.
İçinde bu evrensel para birikiminin, ek olarak üretilen değerli madenlerin şu ya da bu oranda çeşitli bireysel kapitalistler
(sayfa 368) arasında dağılışından başka bir şeyi ifade etmeyen durumdan ayrı olarak, nasıl oluyor da bütün kapitalist sınıfın para biriktirdiği varsayılıyor?
Bunların hepsi, ürünlerinin bir kısmını, karşılığında bir şey satın almaksızın satmak zorundadırlar. Hepsinin de, tüketimleri için, dolaşım aracı olarak dolaşıma sürdükleri belli bir para fonuna sahip olmalarında ve bu paranın bir kısmının dolaşımdan kendilerine dönmesinde herhangi gizemli bir yan yoktur. Ne var ki, bu durumda bu para-fon, artı-değerin paraya dönüşmesinin sonucu olarak, salt dolaşım için bir fon olarak bulunur ve hiç bir zaman, gizil para-sermaye olarak varolmaz.
Eğer biz konuya gerçekte olduğu şekliyle bakarsak, gelecekte kullanılmak üzere biriken gizil para-sermayenin şunlardan oluştuğunu görürüz:
1) Bankalardaki mevduattan. Ve bu, aslında, bankaların hizmetinde bulunan nispeten önemsiz bir miktardır. Para-sermaye burada, ancak itibari olarak birikir. Fiilen biriken şey, salt çekilen para ile yatırılan para arasında belli bir denge doğduğu için paraya çevrilebilen (eğer çevrilirse)bakiye alacaklardır. Bir banka para olarak elinde yalnızca çok küçük bir miktar tutar.
2) Devlet tahvillerinden. Bunlar hiç bir şekilde sermaye olmayıp, yalnızca ulusun yıllık ürünü üzerinde bakiye alacaklardır.
3) Hisse senetleri. Bunlardan, sahte olmayanlar, gerçek anonim sermayeler üzerinde tasarruf hakkı ve yıllık olarak bunlardan artı-değer üzerinden gelen poliçelerdir.
Bu durumların hiç birinde para birikimi yoktur. Bir yanda para birikimi olarak görünen şey, öte yanda sürekli fiili para harcaması olarak görünüyor. Paranın, bu paraya sahip olan kimse tarafından ya da başkaları, onun borçluları olan kimseler tarafından harcanmasının bir önemi yoktur.
Kapitalist üretim esasına göre, para-yığmanın oluşumu hiç bir zaman kendi başına bir amaç olmayıp ya dolaşımdaki bir durgunlaşmanın -genellikle olduğundan daha fazla miktarda yaranın yığılma biçimini alması- ya da, devrin gerektirdiği birikimlerin bir sonucudur; ya da ensonu, para-yığma, yalnızca üretken sermaye işlevi görmek üzere geçici olarak gizil bir biçimde bulunan para-sermayenin yaratılmasıdır.
Demek oluyor ki, para olarak gerçekleştirilen artı-değerin bir kısmı bir yandan dolaşımdan çekilir, yığılı para biçiminde
(sayfa 369) biriktirilirken, artı-değerin diğer bir kısmı, aynı zamanda, sürekli olarak üretken sermayeye çevrilmektedir. Ek değerli madenlerin, kapitalist sınıfın üyeleri arasında bölüşülmesi dışında, para biçiminde birikim hiç bir zaman bütün noktalarda aynı zamanda yer almaz.
Yıllık ürünün, artı-değeri metalar biçiminde temsil eden kısmı için geçerli olan şey, diğer kısmı için de geçerlidir. Bunun dolaşımı için belli bir para miktarı gereklidir. Bu para miktarı, tıpkı, her yıl üretilen ve artı-değeri temsil eden meta kitlesi gibi kapitalist sınıfa aittir. Dolaşıma, ilk olarak, bizzat kapitalist sınıf tarafından sokulmuştur. Bu sınıfın üyeleri arasında, bizzat dolaşım aracılığıyla sürekli yeniden bölüşülür. Tıpkı genellikle sikke dolaşımında olduğu gibi, bu miktarın bir kısmı, durmadan değişen noktalarda durgunlaştığı halde, öteki kısmı sürekli dolaşır. Bu birikimin bir kısmının, para-sermaye oluşturma amacı için biriktirilmiş olup olmaması durumu değiştirmez.
Bir kapitalistin, bir başkasına ait artı-değerin ya da hatta sermayenin bir kısmına elkoyduğu ve böylece tek yanlı bir para-sermaye ve üretken sermaye birikimi ve merkezileşmesini meydana getirdiği dolaşım serüvenlerine burada yer verilmemiştir. Örneğin, A tarafından para-sermaye olarak biriktirilen aşırma artı-değerin bir kısmı, B'ye ait olan ve kendisine geri dönmeyen artı-değerin bir kısmı olabilir.
(sayfa 370)
Dipnotlar
[1*] Kapital, Birinci Cilt, Onbirinci Bölüm.
-Ed.
[2*] Gelecekte olan, gelen. -
ç.
[3*] Hazır, emre hazır. -
ç.
[4*] O ölçüde, o kadar. -
ç.
[5*] Dikkat edilsin. -
ç.
[6*] Bkz: s. 362-363.
-Ed.
[7*] İşte hepsi bu. -
ç.
[32] Elyazmasında, buraya, ilerde genişletilmek üzere şu not konulmuştur: "Kapitalist üretim tarzındaki çelişki: meta alıcıları olarak emekçiler, pazar için önemlidir. Ama kendi metalarının -emek-gücünün- satıcılar olarak, kapitalist toplum bunları asgari fiyatta tutma eğilimindedir.
"Başka bir çelişki daha: kapitalist üretimin bütün gücünü harcadığı dönemler her zaman aşırı-üretim dönemleri olmaktadır, çünkü üretim potansiyelleri, hiç bir zaman, daha fazla değerin yalnız üretilmekle kalmayıp aynı zamanda gerçekleşebileceği ölçüde kullanılamaz; ama metaların satışı, meta-sermayenin ve dolayısıyla artı-değerin gerçekleşmesi, yalnız, genellikle toplumun tüketim gereksinmeleri ile değil, aynı zamanda, büyük çoğunluğu daima yoksul olan ve daima da yoksul kalması gereken bir toplumun tüketim gereksinmeleri ile de sınırlıdır. Ne var ki, bu konu bunu izleyen kısımla ilgilidir."
[33] Bu iki olguyu hâlâ birbirine karıştırmakla birlikte, sermaye dolaşımının temel biçimi ve yeniden-üretimi sağlayan dolaşım biçimi olarak paranın çıkış noktasına bu geri akışı üzerinde ilk duranlar fizyokratlar olmuştur,
"Tableau Economique'e bir gözatarsanız, üretken sınıfın, diğer sınıfların kendisinden ürün satın alacakları parayı sağladığını ve aynı satın almayı yapmak üzere bir sonraki yıl geri geldikleri zaman bu sınıfların bu parayı ona geri verdiklerini göreceksiniz. ... Burada yalnızca harcamayı izleyen bir yeniden-üretimin ve yeniden-üretimi izleyen bir harcamanın oluşturduğu bir daireyi, harcama ile yeniden-üretimin ölçüsü olan paranın dolaşımı tarafından çizilen bir daireyi görürsünüz." (Quesnay,
Dialogues sur le Commerte et sur les Travaux des Artisans. Daire edition, Physiocrats. I. s. 208-209.) "Paranın dolaşımı denilmesi gereken sermayenin bu devamlı yatırılışı ve geri dönüşüdür, toplumdaki bütün emeğe yaşam veren, politik bünyenin faaliyetini ve hayatiyetini sağlayan, ve haklı olarak hayvan vücudundaki kan dolaşımına benzetilen bu yararlı ve verimli dolaşımdır," (Turgot,
Réflexions. ete.. œuvres. Daire édition, I, s. 45,)