KÜTÜPHANE | Karl Marks: Kapital">

KÜTÜPHANE | Karl Marks: Kapital, Cilt: II

>



Karl Marx'ın Capital, A Critical Analysis of Capitalist Productuon, Volume II, (Progress Publishers, Moscow 1974) adlı yapıtını İngilizcesinden Alaattin Bilgi dilimize çevirmiş, ve kitap, Kapital, Ekonomi Politiğin Eleştirisi, İkinci Cilt, adı ile, Sol Yayınları tarafından Haziran 1979 (Birinci baskı: Ağustos 1976) tarihinde yayınlanmıştır.

Eriş Yayınları tarafından düzenlenmiştir.


ONUNCU BÖLÜM
SABİT VE DÖNER SERMAYE TEORİLERİ
FİZYOKRATLAR VE ADAM SMITH



      QUESNAY'DE, sabit sermaye ile döner sermaye arasındaki ayrım, kendisini, avances primatives ve avances annuelles olarak gösterir. O, doğru olarak, bu ayrımı, üretken sermaye içerisinde var olan, üretim süreci içerisine doğrudan katılan sermaye olarak gösterir. Tarımda kullanılan sermayeyi, çiftçi sermayesini, gerçekte biricik üretken sermaye olarak gördüğü için, bu ayrımları yalnızca çiftçi sermayesi için ortaya koymuştur. Sermayenin bir kısmının yıllık devir dönemi ile, diğer kısmının yıllıktan daha uzun (on yıllık) devir döneminin nedeni de budur. Gelişme sırasında fizyokratlar, bu ayrımları, zaman zaman diğer tür sermayelere ve genellikle sanayi sermayesine de uyguladılar. Yıllık yatırımlar ile, daha uzun süreli diğerleri arasındaki ayrım, toplum için önemini öylesine korur ki, Adam Smith'ten sonra bile birçok iktisatçı bu tanıma dönerler.
      Bu iki tür yatırım arasındaki fark, yatırılan para, üretken sermayenin öğelerine dönüştürülmeden ortaya çıkmaz. Bu, yalnızca, üretken-sermaye içerisinde bulunan bir farktır. İşte (sayfa 202) bunun için, parayı, ya başlangıç ya da yıllık yatırımlar arasına koymak Quesnay'in hiç aklına gelmemiştir: Üretim için yatırımlar, yani üretken sermaye olarak bunların her ikisi de, paraya olduğu kadar, pazarda bulunan metalara da karşıt durumda bulunurlar. Bundan başka, üretken sermayenin bu iki öğesi arasındaki fark, Quesnay'de, doğru olarak, bunların, son biçimini alan ürünün değerine girişlerindeki farklı biçime, dolayısıyla da bunların değerlerinin, ürünlerin değerleriyle birlikte farklı biçimde dolaşımlarına ve böylece, birinin değeri yılda bütünüyle yerine konduğu halde, diğerinin değeri hem kısmen ve hem de daha uzun aralıklarla yerine konduğu için, yerine konma ya da yeniden-üretimlerindeki farklı biçime indirgenmiştir.[23]
      Adam Smith tarafından yapılan tek gelişme, kategorilerin genelleştirilmesidir. Onunla artık bu, tek bir özel sermaye biçimine, çiftçi sermayesine değil, üretken sermayenin bütün biçimlerine uygulanır. Böylece doğal olarak, bunu, tarımdaki, yıllık bir devir ile, iki ya da daha fazla yıllara ait devir arasından çıkarılan ayrımın yerini, farklı devir dönemlerindeki genel ayrımlar aldığı, ve sabit sermayenin bir tek devrinin, döner sermayenin devir dönemi ister yıllık, ister daha fazla ya da az olsun bunun devir dönemlerine bakılmaksızın, daima bu sermayenin birden fazla devri kapsadığını izler. Böylece Adam Smith'te, avances annuelles döner sermayeye, avances primitives sabit sermayeye kendilerini dönüştürür. Ne var ki, ondaki gelişme, bu kategorilerin genelleştirilmesiyle sınırlanmıştır. Ondaki uygulama, Quesnay'den çok daha düşük düzeydedir.
      Smith'in araştırmasının ortaya koyduğu katı ampirik biçim, daha başlangıçta, açıklıktan yoksundur: "Bir sermayenin, kullanana bir gelir ya da kâr sağlamak üzere kullanılabileceği iki (sayfa 203) farklı yol vardır."[1*] (Wealth of Nations, Book II, Chap. I, s. 189, Aberdeen edition, 1848.[2*])
      Sermaye işlevlerini yerine getirmek ve sahibine artı-değer sağlamak üzere bir değerin yatırılabileceği yollar, sermayenin yatırım alanları kadar farklı ve çeşitlidir. Bu, sermayenin yatırılabileceği farklı üretim dalları sorunudur. Bu biçimde ortaya konulduğunda sorun daha çok şeyi kapsar. Üretken sermaye olarak yatırılmamış bile olsa, değerin sermaye olarak, örneğin faiz getiren sermaye, tüccar sermayesi vb. olarak, sahibi için işlev yapma biçimi sorununu içerir. Bu noktada, asıl inceleme konusundan, yani farklı yatırım alanlarından ayrı olarak, üretken sermayenin farklı öğelerine ayrılmasının, bunların devirlerini nasıl etkilediği sorunundan daha çok uzaktayız. .
      Adam Smith hemen devam ediyor: "Önce, o, malların elde edilmesinde, yapımında ya da satın alınmasında ve tekrar bir kâr ile satılmasında kullanılabilir."[3*] [Vol. II, s. 254.] Burada, bize, o, sermayenin, tarımda, sanayide ve ticarette kullanılabileceğinden başka bir şey anlatmış olmuyor. Bunun için de, ticaret gibi, sermayenin doğrudan üretim sürecine katılmadığı, dolayısıyla da üretken sermaye olarak işlev yapmadığı bir alanı da içerisine alan çeşitli sermaye yatırım alanlarından sözetmektedir. Böyle yapmakla, fizyokratların üretken sermaye içerisindeki ayrımları ve bunların devir üzerindeki etkilerini dayandırdıkları temeli bir yana bırakmış olmaktadır. Dahası var. O, salt ürün ve değer yaratma sürecinde bulunan üretken sermayedeki farklılıkları ilgilendiren ve bu yüzden de bu sermayenin devri ile yeniden-üretiminde farklılıklara yolaçan bir sorunda, tüccar sermayesini örnek olarak kullanıyor.
      Devam ediyor: "Bu biçimde kullanılan sermaye, onu kullananın mülkiyetinde kaldığı ya da aynı biçim içerisinde devam ettiği sürece, onu kullanana, gelir ya da kâr getirmez"[4*] [Vol. II. s. 254.] "Bu biçimde kullanılan sermaye!" Ama Smith, tarıma, sanayie yatırılan sermayeden sözediyor ve sonra da bize bu (sayfa 204) biçimde kullanılan sermayenin sabit ve döner sermayeye ayrıldığını söylüyor! Sermayenin bu biçimde yatırılması, onu, sabit ya da döner sermaye yapamaz.
      Yoksa o, mal üretimi ve üretilen malları kârla satmak için kullanılan sermayenin, mallara dönüştükten sonra satılması gerektiğini ve bu satış aracılığı ile, önce satıcının mülkiyetinden satınalanın mülkiyetine geçmesi, sonra da maddi biçiminden, mallardan, para-biçimine değişmesi gerektiğini ve bu yüzden de, sahibinin mülkiyetinde kaldığı ya da aynı biçim içerisinde devam ettiği sürece sahibine yararlı olmadığını mı söylemek istiyor? Bu durumda, her şey şuna varıyor: Eskiden, üretim sürecine özgü bir biçim içerisinde, üretken sermaye biçiminde işlev yapan sermaye-değer, şimdi dolaşım sürecine özgü biçimler içerisinde meta-sermaye ve para-sermaye olarak işlev yapan ve bu süreçte artık ne sabit ve ne de döner sermaye olarak bulunmaktadır. Ve bu, ham ve yardımcı maddeler, yani döner sermaye tarafından eklenen değer öğeleri ile, emek aletlerinin aşınması ve yıpranması, yani sabit sermaye tarafından eklenen değer öğelerine de aynı ölçüde uygulanır. Bu yoldan, sabit ve döner sermaye arasındaki farka bir adım bile yaklaşmış olmuyoruz.
      Bundan başka: "Tüccarın malları, bunları para karşılığında satmadan, kendisine, gelir ya da kâr sağlamayacağı gibi, para da, tekrar mallarla değiştirilene kadar pek az gelir ya da kâr sağlar. Sermayesi sürekli olarak bir biçim içerisinde ondan gitmekte, bir başka biçim içerisinde ona dönmektedir, ve işte ancak böyle bir dolaşım ya da ardarda değişme yoluyladır ki, sermayesi ona bir kâr sağlayabilir. Bu nedenle bu tür sermayelere, çok yerinde olarak döner sermayeler denebilir."[5*] [Vol. II, s. 254.]
      Adam Smith'in burada döner sermaye dediği şeye, ben, dolaşım sermayesi demek isterim; dolaşım sürecine, değişim yoluyla (bir öz değişimi ve bir el değişimi), bir biçim değişik1iğe ilişkin bir biçim içerisindeki sermaye; ve dolayısıyla, üretim sürecindeki biçiminden, yani üretken sermaye biçiminden farklı olarak meta-sermaye ve para-sermaye. Bunlar, sanayi kapitalistinin sermayesini bölüştürdüğü farklı türler değil, yatırılan aynı sermaye-değerin curriculum vitae'si sırasında, tekrar tekrar büründüğü ve ardarda sıyrıldığı farklı biçimlerdir. Adam Smith, bunu, sermaye-değerin dolaşım alanında, birbirini izleyen biçimlerin (sayfa 205) çizdiği dairesel yörüngesinde, sermaye-değer, üretken sermaye biçiminde bulunduğu halde ortaya çıkan biçim farklılıkları ile bir araya koymaktadır -ve bu fizyokratlara kıyasla büyük bir gerilemedir-; ve bunlar, üretken sermayenin farklı öğelerinin, değerlerin oluşmasına farklı biçimde katılmalarından ve değerlerini ürüne farklı biçimde aktarmalarından ileri gelir. Bir yandan dolaşım alanında üretken sermaye ile sermayenin (meta-sermaye ile para-sermayenin), öte yandan da sabit sermayenin döner sermaye ile bu şekilde karıştırılmasının sonuçlarını aşağıda göreceğiz. Sabit sermaye olarak yatırılan sermaye-değer, ürün tarafından, döner sermaye olarak yatırılmış olan kadar dolaştırılır ve her ikisi de, meta-sermayenin dolaşımı ile aynı ölçüde para-sermayeye çevrilir. Fark, yalnızca şu olguda yatar ki, sabit sermayenin değeri parça parça dolaşır ve bu yüzden de, uzun ya da kısa aralıklarla parça parça yerine konulmak, maddi biçimi içerisinde yeniden-üretilmek zorundadır.
      Adam Smith, döner sermaye ile, burada, dolaşım sermayesinden başka bir şeyi anlatmış olmuyor; yani dolaşım süreci ile ilgili biçimler içerisindeki sermaye-değer (meta-sermaye ve para-sermaye), özellikle kötü seçilmiş örneği ile gösterilmiş oluyor. Bu amaç için, hiç bir şekilde üretim sürecine ait olmayıp yalnızca dolaşım alanında görülen ve salt dolaşım sermayesinden -tüccar sermayesinden- ibaret bulunan bir sermaye türünü seçiyor.
      Seçtiği sermayenin hiç bir şekilde üretken sermaye rolünü oynamadığı bir örnekle işe başlamanın ne denli saçma olduğunu hemen ardından kendisi de söylüyor: "Bir tüccarın sermayesi, örneğin, tümüyle bir döner sermayedir."[6*] [Vol. II, s. 255.] Gene de biraz ilerde, döner ve sabit sermaye arasındaki farkın, üretken sermayenin kendi içerisindeki temel farklardan ileri geldiği öne sürülüyor. Adam Smith'in kafasında bir yandan fizyokratların koyduğu ayrım var, öte yandan da sermaye-değerin kendi devresi içerisinde büründüğü farklı biçimler. Ve bu iki şey, birbirlerine karıştırılarak bir araya getiriliyor.
      Para ve metaların biçimlerindeki değişiklikler ile, salt değerin bu biçimlerden birisinden diğerine aktarılmasıyla, bir kârın nasıl olup da meydana geldiğini anlamak epeyce güç. Burada, yalnızca dolaşım alanında hareket eden tüccar sermayesiyle işe başlamış olduğundan, bunu açıklamak tamamen olanaksız hale (sayfa 206) geliyor. Bu konuya daha sonra döneceğiz. Şimdi önce, sabit sermaye konusunda ne diyor ona kulak verelim. [Vol. II, s. 254-55.]
      "İkincisi, o (sermaye), toprağın iyileştirilmesinde, yararlı makineler ile ticaret araçlarının satın alınmasında, ya da buna benzer şeylerde sahip değiştirmeksizin ya da daha fazla dolaşmaksızın bir gelir ya da bir kâr getirecek biçimde kullanılabilir. Bu yüzden, bu gibi sermayelere çok yerinde olarak sabit sermaye adı verilebilir. Farklı uğraşlar, bunlarda kullanılan sabit ve döner sermayeler arasında çok farklı oranlar gerektirir. ... Her usta zanaatçı (master artificer) ya da imalatçının sermayesinin bir kısmı, işinde kullandığı araçlar içinde sabitleşmelidir. Ancak, bu kısım, bazılarında çok küçük ve bazılarında da çok büyüktür. ... Bu gibi bütün usta zanaatçıların (terziler, kunduracılar, dokumacılar gibi) sermayelerinin çok daha büyük bir kısmı, ya işçilerinin ücretleri ya da malzemelerinin fiyatları olarak dolaşımda bulunur ve işin fiyatındaki bir kâr ile geri ödenir."[7*]
      Kârın kaynağının bu safça belirlenmesinden ayrı olarak, zayıflık ve karışıklık, şu sözlerde derhal görülür hale geliyor: Örneğin bir makine fabrikatörü için makine, meta-sermaye olarak dolaşımda bulunan kendi ürünüdür, ya da Adam Smith'in sözleriyle, "Elden çıkartılır, sahip değiştirir, dolaşıma devam eder."[8*] Kendi koyduğu tanıma göre, demek ki, bu makine, sabit değil, döner sermaye olur. Bu karışıklık da, Smith'in, üretken sermayenin çeşitli öğelerinin çok çeşitli dolaşımlarından ileri gelen sabit sermaye ve döner sermaye arasındaki ayrımı, üretim süreci içerisinde üretken sermaye ve dolaşım alanı içerisinde dolaşım sermayesi, yani meta-sermaye ya da para-sermaye olarak işlev yapan aynı sermayenin büründüğü biçimdeki farklar ile karıştırmasından doğuyor. Dolayısıyla Adam Smith'e göre, şeyler, tamamıyla sermayenin yaşam-sürecinde işgal ettiği konumları gereği, sabit sermaye olarak (emek aletleri, üretken sermayenin öğeleri olarak) ya da "döner" sermaye, meta-sermaye olarak (üretim alanından dolaşım alanına atılan ürünler olarak) işlev yapabilirler.
      Ne var ki, Adam. Smith, birdenbire, sınıflandırmasının dayandığı temeli tamamıyla değiştirmekte ve birkaç satır önce tüm incelemesini başlattığı metni yalanlamaktadır. Bu, özellikle şu sözlere ilişkindir: "Bir sermayenin onu kullanana bir gelir ya da bir kâr getirebilecek şekilde kullanılabilmesinin iki farklı yolu (sayfa 207) vardır."[9*] [Vol. II, s. 254], yani döner ya da sabit sermaye olarak. Buna göre, bunlar, bu nedenle, birbirinden bağımsız farklı sermayeleri kullanmanın farklı yöntemleridir; ya sanayide ya da tarımda kullanılabilecek sermayeler gibi. Sonra şunları okuyoruz [Vol. II, s. 255]: "Farklı uğraşlar, bunlarda kullanılan sabit ve döner sermayeler arasında çok farklı oranlar gerektirir."[10*] Sabit ve döner sermaye, şimdi artık, sermayenin farklı, bağımsız yatırımları değil, bu sermayenin farklı yatırım alanlarındaki toplam değerinin farklı kısımlarını oluşturan aynı üretken sermayenin farklı parçalarıdır. Böylece, burada, üretken sermayenin kendisinin, uygun bir biçime bölünmesinden ileri gelen ve bu nedenle ancak bu bakımdan geçerli farklar vardır. Ama bu, salt döner sermaye olarak tüccar sermayesinin sabit sermayenin karşıtı olması durumuna ters düşüyor, çünkü Adam Smith'in kendisi şöyle diyor: "Bir tüccarın sermayesi, örneğin, tümüyle bir döner sermayedir." [Vol. n, s. 255.] Gerçekten de bu, salt dolaşım alanında işlevini yerine getiren bir sermayedir ve bu haliyle, genel olarak, üretken sermayeye, üretim sürecinde yer almış bulunan sermayeye karşı durur. Ama salt bu nedenle, üretken sermayenin döner öğesi olarak, bu sermayenin sabit kısmıyla karşı karşıya getirilemez.
      Smith'in verdiği örnekte, "iş aletleri" sabit sermaye olarak, ve sermayenin ücretlere, yardımcı maddeler de dahil hammaddelere yatırılan kısmı döner sermaye olarak ("işin fiyatındaki bir kâr ile geri ödenen") tanımlanmaktadır.
      Ve böylece o, ilkönce, bir yandan emek-sürecinin çeşitli parçalarından, emek-gücünden (emekten) ve hammaddelerden, öte yandan da emek aletlerinden yola çıkmaktadır. Ama bunlar sermayenin parçalarıdır, çünkü sermaye olarak işlev yapacak bir miktar değer bunlara yatırılmıştır. Bu yönden, bunlar, üretken sermayenin, yani üretim sürecinde işlev yapan sermayenin maddi öğeleri, varlık biçimleridir. İyi ama, bu kısımlardan birine niçin sabit denmiştir? Çünkü, "sermayenin bazı kısımları iş aletlerinde sabitleşmelidir."[11*] [Vol. II, s. 254.] Ama diğer kısım da, ücretlerde ve hammaddelerde sabitleşmiştir. Bununla birlikte makineler ve "ticaret araçları ... ya da buna benzer şeyler, sahip değiştirmeksizin ya da daha fazla dolaşmaksızın bir gelir ya da kâr getirir. Bu yüzden bu gibi sermayelere, çok yerinde olarak (sayfa 208) sabit sermaye adı verilebilir.". [Vol. II, s. 254]
      Örneğin, maden sanayiini alınız. Burada hiç bir hammadde, kullanılmaz, çünkü, bakır gibi emek konusu, önce emek yoluyla elde edilmesi gerekli bir doğa ürünüdür. Daha sonra meta ya da meta-sermaye olarak dolaşan ve ilk elde edilen bakır, sürecin ürünü bakır, üretken sermayenin bir öğesini oluşturmaz. Değerinin hiç bir kısmı ona yatırılmış halde değildir. Öte yandan, üretken sürecin diğer öğeleri, emek-gücü ile, kömür, su, vb. gibi yardımcı maddeler de ürüne maddi biçimde girmezler. Kömür tamamıyla tüketilir ve ancak değeri, tıpkı makinenin vb. değerinin bir kısmının girmesi gibi ürüne girer. Son olarak, emekçi, ürün, bakır karşısında aynı makine gibi bağımsız kalır; ne var ki, emeği aracılığı ile ürettiği değer şimdi bakırın değerinin bir kısmıdır. Şu halde, bu örnekte, üretken sermayenin tek bir öğesi bile "sahip" değiştirmediği gibi, bunlardan hiç biri daha fazla dolaşmaz, çünkü bunlardan hiç biri maddi olarak ürüne girmez. Bu durumda, döner sermayeye ne olur? Adam Smith'in kendi tanımına göre, bir bakır madeninde kullanılan sermayenin tamamı, sabit sermayeden ibarettir, başka bir şey değil.
      Öte yandan başka bir sanayii alalım; ürününün özünü oluşturan hammaddeler ile yakıt olarak kullanılan kömürdeki kadar olmamakla birlikte ürüne maddeten giren yardımcı maddeler kullanan bir sanayi dalı olsun. Bu ürün, diyelim ki iplik, kendisini oluşturan hammaddesi pamuk ile birlikte el değiştirir. Ve üretim sürecinden, tüketim sürecine geçer. Ama pamuk, üretken sermayenin bir öğesi olarak işlev yaptığı sürece, patronu onu satmaz, işler ve iplik haline getirir. Onu elden çıkartmaz. Ya da Smith'in apaçık yanlış ve saçma sözleriyle, "onu elden çıkararak, sahip değiştirerek ya da dolaştırarak" herhangi bir kâr sağlamaz. Tıpkı makineleri gibi hammaddelerinin de dolaşımına izin vermez. Bunlar da tıpkı eğirme makineleri, fabrika binaları gibi üretim sürecinde sabittir. Gerçekten de, üretken sermayenin bir kısmı, emek aletleri biçiminde olduğu gibi, pamuk, kömür, vb. biçiminde sürekli olarak sabit kalmak zorundadır. Şu farkla ki, sözgelişi, bir haftalık iplik üretimi için gerekli pamuk, kömür vb., haftalık ürünün yapımı sırasında daima tümüyle tüketilir ve böylece bunların yerine yeni pamuk, kömür vb. ikmali gereklidir; bir başka deyişle, üretken sermayenin bu (sayfa 209) öğeleri, cins olarak özdeş kalmakla birlikte daima aynı cinsin yeni türlerini içerirler; oysa eğirme makinesi ya da aynı fabrika binası, kendi cinsinin yeni türleriyle yerine konulmaksızın, haftalık üretimler dizisinin tamamına katılmaya devam ederler. Üretken sermayenin öğeleri olarak, kendisini oluşturan bütün kısımlar sürekli olarak üretim sürecinde sabittir, çünkü süreç bunlar olmaksızın devam edemez. Ve, ister sabit, ister döner, üretken sermayenin bütün öğeleri, üretken sermaye olarak, eşit biçimde dolaşım sermayesiyle, yani meta-sermaye ve para-sermaye ile karşı karşıya gelirler.
      Durum emek-gücü için de aynıdır. Üretken sermayenin bir kısmı sürekli olarak emek-gücü içerisinde sabit kalmalıdır ve belirli bir süre için aynı kapitalist tarafından her yerde kullanılan makinelerin aynı makineler olması gibi bu da aynı özdeş emek-gücüdür. Bu durumda emek-gücü ile makineler arasındaki fark, makineler ilk ve son kez satın alındıkları halde (ki, taksitle satınalındıkları zaman durum böyle değildir) emekçi için durum böyle değildir. Bu fark, daha çok, emekçinin harcadığı emeğin, ürünün değerine tüm olarak girmesine karşın, makinelerin değerinin ancak parça parça girmesidir.
      Smith, sabit sermayenin karşıtı olan döner sermaye konusunda şunları söylerken farklı tanımları birbirine karıştırmaktadır: "Bu biçimde kullanılan sermaye, onu kullananların mülkiyetinde kaldığı ya da aynı biçim içerisinde devam ettiği sürece, onu kullanana, gelir ya da kâr getirmez."[12*] [Vol. II, s. 254.] Ürünün, meta-sermayenin dolaşım alanında geçirdiği ve metaların el değiştirmesini sağlayan salt biçimsel başkalaşımı, üretken sermayenin çeşitli öğelerinin üretim süreci sırasında geçirdikleri maddi başkalaşım ile aynı düzeye koymaktadır. Metaların paraya, paranın metalara dönüşmesini ya da satınalma ile satışı, bir ayrım gözetmeksizin, üretim öğelerinin ürünlere dönüşmesi ile birbirine karıştırmaktadır. Onun döner sermaye için örnek verdiği şey, metalardan paraya ve paradan metalara çevrilen tüccar sermayesidir - metaların dolaşımına ilişkin M-P-M biçim değişikliğidir. Ama dolaşım içerisindeki bu biçim değişikliği, faaliyet halindeki sanayi sermayesi için, paranın tekrar çevrildiği metaların, üretim öğeleri (emek aletleri ve emek-gücü) oldukları ve bu nedenle biçim değişikliğinin, sanayi (sayfa 210) sermayesinin işlevini sürekli kıldığı, üretim sürecinin sürekli bir süreç, yani bir yeniden-üretim süreci olmasını sağladığı anlamına gelir. Bütün bu biçim değişikliği, dolaşım içerisinde yer alır. İşte bu biçim değişikliğidir ki, metaların gerçekten elden ele geçmesini sağlar. Ama üretken sermayenin kendi üretim sürerci içerisinde geçirdiği başkalaşımlar, tersine, emek-sürecine ilişkin başkalaşımlardır ve, üretim öğelerinin istenilen ürüne dönüştürülmesi için zorunludurlar. Adam Smith, üretim araçlarının bir kısmının (asıl emek aletlerinin) maddi biçimlerini değiştirmeksizin, emek-sürecinde hizmet etmeleri (çok yanlış olarak ifade ettiği gibi "sahiplerine bir kâr getirmeleri") ve ancak derece derece aşınma ve yıpranmaları olgusuna; oysa diğer kısmın, malzemelerin değişmesi ve işte bu değişiklik sayesinde, üretim araçları olarak hedeflerine ulaşmaları olgusuna sarılıyor. Ne var ki, emek-süreci içerisindeki üretken sermayenin öğelerinin tutumlarındaki bu farklılık, yalnızca sabit ve sabit olmayan sermaye arasındaki farkın çıkış noktasını oluşturur, yoksa bu farkın kendisini değil. Bu olgudan çıkan tek şey, bu farklı tutumun, kapitalist ya da kapitalist olmayan, bütün üretim biçimlerinde eşit ölçüde var olmasıdır. Bununla birlikte, maddi öğelerin bu farklı tutumuna, ürüne değerin aktarılması tekabül eder. Ve buna da, gene, değerin, ürünün satışı ile yerine konulması tekabül eder. Sözkonusu olan farkı oluşturan şey, yalnızca ve yalnızca budur. Demek oluyor ki, sermayeye, emek aletlerinde sabitleşmiş olduğu için sabit denilmiyor, bu sermayenin bir kısmının ürünün değerinin bir parçası olarak dolaşıyor olmasına karşılık, değerinin emek aletlerine yatırılan öteki kısmının bunlarda sabit kalması nedeniyle sabit sermaye deniliyor.
      "Eğer o (sermaye), gelecekte kâr sağlamak için kullanılıyorsa, bu kârı, ya onunla (kullananla) kalmak ya da ondan uzaklaşmak suretiyle sağlamak zorundadır. O, bir halde sabit, öteki halde döner sermayedir."[13*] (s. 189.)
      Burada asıl dikkati çeken nokta, sıradan bir kapitalistin görüşünden devşirilen, ve Adam Smith'in daha özel anlayışı ile tam bir çelişki içerisinde olan kârın bu kabaca ampirik kavranışıdır. Ürünün fiyatıyla, yalnız ham ve yardımcı maddeler ile emek-gücünun fiyatı yerine konulmuş olmuyor, değerin emek aletlerinden aşınma ve yıpranma ile ürüne aktarılan kısmı da bu fiyatla (sayfa 211) yerine konmuş oluyor. Hiç bir durumda, bu şekilde yerine konma kâr getirmez. Bir rnetaın üretimi için yatırılan bir değerin, tümüyle ya da parça parça, bir seferde ya da yavaş yavaş, bu metaın satışıyla yerine konması, bu yerine konmanın biçim ve zamanı dışında hiç bir şeyi değiştiremez. Ama her ne olursa olsun, bu, her ikisinde de ortak olan şeyi, değerin yerine konulmasını, bir artı-değer yaratılmasına dönüştüremez. Bunların hepsinin temelinde şu ortak düşünce yatar: artı-değer, ürün satılana, dolaşıma girene kadar gerçekleşmediği için, bu artı-değer ancak satıştan, dolaşımdan doğar. Bu, gerçekte, kârın doğuşunun bu farklı biçimi, bu durumda, üretken sermayenin farklı öğelerinin farklı biçimde hareket etmeleri, üretken öğeleri olarak emek-sürecinde farklı biçimde hareket etmeleri olgusunu açıklamanın yanlış bir yoludur. Sonunda, bu fark, emek-sürecinden ya da kendini genişletmekten, üretken sermayenin kendi işlevinden çıkartılmıyor, bunun, bireysel kapitalist için ancak öznel olarak geçerli olduğu varsayılıyor; bu kapitaliste, sermayenin bir kısmı, bir biçimde yararlı bir hizmette bulunurken, diğer kısmı bir başka biçimde yararlı hizmette bulunuyor.
      Öte yandan Quesnay ise, bu farklılıkları, yeniden-üretim süreci ile bu sürecin zorunluluklarından çıkartmıştır. Bu sürecin sürekli olabilmesi için, yıllık yatırımların değerinin, yıllık ürünün değerinden her yıl tamamıyla yerine konulması zorunludur; oysa yatırım sermayesinin değerinin yalnızca parça parça yerine konulması gerekir; öyle ki,bu, ancak diyelim on yıllık bir süre içerisinde tamamıyla (aynı türden yeni maddelerle) yerine konmayı ve dolayısıyla tamamıyla yeniden-üretilmeyi gerektirir. Bunun sonucu olarak Adam Smith, Quesnay'den çok gerilere düşmektedir.
      Bu nedenle, Adam Smith'e, sabit sermayenin tanımlanmasında, bunun üretim süreci içerisinde biçimlerini değiştirmeyen ve oluşmalarına yardımcı oldukları ürünlerin tersine, eskiyene kadar üretimde hizmet etmeyi sürdüren emek aletleri olduklarını söylemekten başka bir şey kalmamış oluyor. Üretken sermayenin bütün öğelerinin, sürekli olarak, ürün ile ve bir meta olarak dolaşan ürün ile maddi biçimleri içerisinde (emek aletleri, malzemeler ve emek-gücü olarak) karşı karşıya geldiklerini ve malzemelerden ve emek-gücünden oluşan bir kısım ile, emek aletlerinden oluşan kısım arasındaki farkın yalnızca şu olduğunu (sayfa 212) unutuyor: emek-gücüne gelince, bu, daima yeni baştan satın alınır (emek aletleri gibi ömürleri yettiği sürece satın alınmaz); malzemelere gelince, bunlar, bütün emek-süreci boyunca işlev yapan, aynı özdeş malzemeler değil, ama aynı türden daima yeni malzemelerdir. Aynı zamanda, sabit sermaye değerinin dolaşıma katılmadığı gibi yanlış bir izlenim yaratılmaktadır, oysa Adam Smith daha önce sabit sermayenin aşınma ve yıpranmasını, ürünün fiyatının bir kısmı olarak açıklamıştı.
      Döner sermaye, sabit sermayeye karşıt gösterilirken, bu karşıtlığın, yalnızca bunun, üretken sermayenin tümüyle ürünün değeriyle yerine konması gereken ve bu nedenle de onun başkalaşımında tümüyle pay sahibi olması gereken kısmı olması yüzünden varolduğu, oysa sabit sermaye durumunda bunun böyle olmadığı olgusu üzerinde hiç durulmuyor. Bunun yerine, döner sermaye, sermayenin, meta-sermaye ve para-sermaye olarak üretim alanından dolaşım alanına geçmesi üzerine büründüğü biçimler ile gelişigüzel biraraya getirilmiştir. Ne var ki, her iki biçim de, meta-sermaye de para-sermaye de, üretken sermayenin hem sabit, ve hem de döner kısımlarının değerinin taşıyıcılarıdır. Her ikisi de, üretken sermayeden farklı olarak dolaşım sermayeleridir, yoksa sabit sermayeden farklı, döner (akıcı) sermaye değillerdir.
      Son olarak, kârın üretim sürecinde kalan sabit sermaye ile, bu süreçten ayrılan ye dolaşıma giren döner sermaye tarafından sağlandığı yolundaki baştan sona yanlış açıklama yüzünden ve bir de, değişen-sermaye ile, değişmeyen-sermayenin döner kısmının devir sırasında büründükleri biçimin özdeşliği yüzünden bunların kendini genişletme ve artı-değer oluşumu süreci içerisindeki temel farklılıkları gizlenmiştir; öyle ki, kapitalist üretimin tüm sırrı böylece daha da bulanık hale gelmiştir. "Döner sermaye" ortak adı, bu temel farkı ortadan kaldırmaktadır: Ekonomi Politik daha sonra, değişen-sermaye, ile değişmeyen-sermaye arasındaki antitez yerine, temel ve tek sınırlandırma olarak, sabit ve döner sermaye arasındaki antiteze sarılmakla bu konuda daha da ileriye gitmiştir.
      Adam Smith, sabit sermaye ile döner sermayeyi, herbiri kendi başına kâr getiren iki özel sermaye yatırım biçimi olarak belirledikten sonra şöyle diyor: "Hiç bir sabit sermaye, bir döner sermayenin aracılığı olmaksızın herhangi bir gelir getiremez. En (sayfa 213) yararlı makineler ile iş aletleri bile, bunların işleyeceği maddeleri ve bunları kullanan işçinin bakımını sağlayan döner sermaye olmaksızın hiç bir şey üretemez."[14*] (s. ,188.)
      Daha önce kullanılan "yield a revenue"[15*], "make a profit"[16*] vb. deyimlerinin neyi belirlediği, yani sermayenin her iki kısmının da ürün yaratıcısı olarak hizmet ettikleri burada açığa çıkmış oluyor.
      Adam Smith, bunun ardından şu örneği veriyor: "Çiftçinin, sermayesinin tarım aletlerinde kullandığı kısmı sabit, çalışan hizmetkarlarının ücretleri ve bakımı için kullandığı kısmı ise döner sermayedir."[17*] (Burada sabit ve döner sermaye arasındaki fark, yalnızca dolaşımdaki farka, üretken sermayeyi oluşturan farklı kısımların devirlerine doğru bir biçimde uygulanmıştır.) "Bunlardan birisinin kendi mülkiyetinde tutmakla, diğerini elden çıkarmakla bir kâr yapar. İş hayvanlarının fiyatı ya da değeri sabit sermayedir", (farkın maddi öğeye değil değere uygulandığını söylerken burada gene doğrudur) "tıpkı hayvancılıkta kullanılan araçların sabit sermaye olması gibi; bunların bakımı" (yanı iş hayvanlarının bakımı) "tıpkı çalışan hizmetkarların bakımı gibi döner sermayedir. Çiftçi, kârını, iş hayvanlarını alıkoymakla, ve bunların bakımı ile ilgili sermayeyi elden çıkartmakla elde etmektedir."[18*] (Çiftçi, hayvanların yemini alıkor, satmaz. Yemi hayvanları beslemek için kullanır, oysa hayvanların kendisini iş araçları gibi tüketir. Aradaki fark şudur: İş hayvanlarının bakımı için kullanılan yem bütünüyle tüketilir ve, ya tarım ürünlerinden ya da bunların satışından sağlanan yeni hayvan yemiyle yerine konulması gerekir; hayvanların kendisi, ancak, her biri çalışamaz hale gelince yerine konur.) "Çalıştırmak için değil satmak için satınalınan ve semirtilen hayvanların hem fiyatı, hem de bakımı döner sermayedir. Çiftçi, kârını, bunları elden çıkartmakla elde eder."[19*] [Vol. II, s. 255-56.] (Her meta üreticisi, dolayısıyla kapitalist üretici, ürününü, üretim sürecinin sonucunu satar, ama bu durum, bu ürünün, üretken sermayesinin sabit ya da döner parçasının bir kısmını oluşturması için bir neden olamaz. Şimdi ürün, daha çok, üretim sürecinden çıkmış olduğu biçim içerisinde bulunur ve meta-sermaye olarak işlev yapmalıdır. (sayfa 214) Semirtilmekte olan hayvan sürüsü, üretim sürecinde, iş hayvanları gibi emek aleti olarak değil, hammadde olarak işlev yapar. Bu nedenle, semirilen bu hayvanlar, ürüne, töz olarak girerler ve tüm değerleri ürüne katılmış olur, tıpkı yardımcı maddeleri [yem] gibi. Semirtilen hayvanlar bu nedenle üretken sermayenin döner kısmıdır ve bunun nedeni satılan ürünün, semirtilen hayvanların, hammaddeyle, henüz semirtilmemiş hayvanlarla aynı maddi biçime sahip olmaları değildir. Bu durum raslansaldır. Aynı zamanda, Adam Smith bu örnekle, üretim süreci içerisinde, değeri sabit ya da döner sermaye olarak belirleyen şeyin üretim öğesinin maddi biçimi, olmayıp, onun içerisindeki işlevi olduğunu görebilirdi.) "Topumun tüm değeri de tam anlamıyla bir sabit sermayedir. Toprak ile tahıl ambarı arasında gidip gelse de hiç bir zaman sahip değiştirmez, bu nedenle de tam anlamıyla dolaşımda bulunmaz. Çiftçi, kârını, bunun satışı ile değil, artışı ile elde eder."[20*] [Vol. II, s. 256.]
      Bu noktada, Smith'çi ayrımın bütün düşüncesizliği ortaya çıkar. Ona göre, eğer "change of masters"[21*] olmazsa, yeni tohum eğer doğrudan yıllık üründen yerine konulursa, bu üründen çıkartılırsa, sabit sermaye olabilir. Öte yandan, eğer bütün ürün satılır da değerinin bir kısmı ile bir başkasının tohumu satın alınırsa, bu tohum, döner sermaye olur. Bir durumda "change of masters" vardır, diğerinde yoktur. Smith, burada bir kez daha döner sermaye ile meta-sermayeyi karıştırıyor. Ürün, meta-sermayenin maddi taşıyıcısıdır, ama elbette ki, yalnızca dolaşıma fiilen giren ve ürün olarak çıktığı üretim sürecine doğrudan tekrar girmeyen kısmının.
      Tohum ister doğrudan üründen onun bir kısmı olarak düşülmüş olsun ya da ürün tamamıyla satılıp da değerinin bir kısmı bir başkasının tohumunu satın almaya dönüştürülsün, her iki halde de salt bir yerine koyma sözkonusudur ve bu yerine koyma ile hiç bir kâr yapılmış olmaz. Bunlardan birinde tohum bir meta olarak, ürünün geri kalan kısmıyla birlikte dolaşıma girer; diğerinde ise, yalnız defter tutmada, yatırılan sermayenin değerinin bir kısmı olarak belirir. Ama her iki durumda da, üretken sermayenin dolaşan bir parçası olarak kalır. Tohum, ürünün hazır hale gelmesi için bütünüyle tüketilir ve yeniden-üretimin (sayfa 215) yapılabilmesi için tamamının üründen yerine konması gereklidir.
      "Öyleyse hammadde ile yardımcı maddeler, emek-sürecine girerken taşıdıkları kendilerine özgü biçimi yitirirler. Emek aletlerinde ise, durum böyle değildir. Avadanlıklar, makineler, işyerleri ve kaplar, emek-sürecinde, ancak, ilk biçimlerini korudukları ve her sabah değişmeyen bu biçimleriyle süreci yinelemeye hazır oldukları sürece yararlıdırlar. Ömürleri boyunca, yani hizmet ettikleri emek-sürecinin devamı boyunca, üründen bağımsız olarak biçimlerini korudukları gibi, ölümlerinden sonra da bu böyledir. Makinelerin, avadanlıkların, işyerlerinin vb. cesetleri, daima, oluşmalarına yardım ettikleri üründen ayrı ve farklıdır." (Buch I, Kap. VI, s. 192.)[22*]
      Üretim araçlarının, ürünü oluşturmak için bu farklı tüketim biçimleri, bunlardan bazılarının ürün karşısında bağımsız, biçimlerini korudukları halde, diğerlerinin bunu tamamen değiştirmeleri ya da yitirmeleri -bu haliyle emek-süreci ile olduğu kadar, herhangi bir değişim olmaksızın, meta üretimi olmaksızın yalnızca kişinin kendi gereksinmelerini, sözgelimi ataerkil ailenin gereksinmelerini, karşılamayı amaçlayan emek-sürecine de ilişkin olan, bu fark- Adam Smith tarafından tahrif edilmiştir. Bunu şöyle yapmıştır: 1) buraya hiç ilgisi bulunmayan bir kâr tanımı getirmekle, bazı üretim araçlarının biçimlerini koruyarak sahiplerine kâr sağladığı halde diğerlerinin bu biçimleri yitirerek kâr sağladıklarını öne sürmekle; 2) emek-sürecindeki üretim öğelerinin bir kısmındaki değişmeleri, ürün değişimine, meta dolaşımına özgü olan ve aynı zamanda da, dolaşımdaki metaların mülkiyetinde bir değişmeyi içeren biçim değişikliği (satınalma ve satış) ile gelişigüzel bir araya getirmekle.
      Devir, dolaşımın, dolayısıyla ürünün satılmasının, ürünün paraya çevrilmesinin ve paradan da tekrar üretim öğelerine çevrilmesinin gerçekleştirildiği yeniden-üretimi, öngörür. Ama kapitalist üreticinin kendi ürününün bir kısmı doğrudan kendisine üretim aracı olarak hizmet ettiğine göre, bunu kendi kendine satan kişi olarak görünür ve bu durum, onun kitaplarında bu şekilde ele alınmıştır. Bu durumda, yeniden-üretimin bu kısmı, dolaşımla meydana getirilmiş olmaz, doğrudan gerçekleşir. Bununla birlikte, ürünün tekrar üretim aracı olarak hizmet eden bu kısmı, sabit sermayeyi değil, döner sermayeyi yerine koyar, çünkü (sayfa 216) 1) değeri tümüyle ürüne geçer, ve 2) bunun kendisi yeni üründen sağlanan bir yeni türle, aynî olarak tümüyle yerine konmuştur.
      Adam Smith, şimdi bize, sabit ve döner sermayenin neleri içerdiğini anlatıyor. Sabit sermaye ile döner sermayeyi oluşturan nesneleri, maddi öğeleri bir bir sıralıyor, sanki bu kesinlik bunların kapitalist üretim sürecindeki belirli işlevlerinden gelmiyor da, nesnelerin özünde bulunan ve doğa tarafından maddi olarak sağlanan şeylermiş gibi. Ama, gene de, aynı bölümde şuna işaret ediyor (Kitap II, Bölüm I): "hemen tüketilmek" üzere "stok" halinde ayrılan belli bir şey, diyelim bir barınak "sahibine bir gelir getirdiği ve bu nedenle ona sermaye işlevini yerine getirdiği halde, kamuya böyle bir gelir sağlamadığı gibi, ona sermaye işleviyle hizmette de bulunmaz ve tüm halk kitlesinin geliri hiç bir zaman bununla en ufak şekilde artmaz."[23*] (s. 186.) Burada, Adam Smith, sermaye olma niteliğinin, her durumda şeylerin özünde bulunmayıp, bunun, koşullara göre, şeylerin bulunabilen ya da bulunmayabilen bir işlev olduğunu açıkça belirtiyor. Ne varki, genellikle sermaye için doğru olan şey, onun altbölümleri için de doğrudur.
      Şeyler, emek-sürecinde yerine getirdikleri işlevlere göre, döner ya da sabit sermayeyi oluşturan kısımları oluştururlar. Örneğin bir baş hayvan, iş hayvanı (emek aleti) olarak, sabit sermayenin maddi varlık biçimini oluşturmasına karşılık, besi hayvanı (hammadde) olarak, çiftçinin döner sermayesinin bir kısmını oluşturur. Öte, yandan, aynı şey, şu anda üretken sermayenin bir kısmı olarak işlev yapabilir, bir başka zamanda da, doğrudan tüketim fonuna girebilir. Sözgelimi, bir ev, bir işyeri işlevini yerine getirdiği zaman, üretken sermayenin sabit kısmıdır, barınak olarak hizmet ettiği zaman asla hiç bir sermaye biçimi değildir. Aynı emek aletleri, birçok durumda, ya üretim aracı ya da tüketim aracı olarak hizmet ederler.
      Bu, Adam Smith'in, sabit ya da döner sermaye olma niteliğinin, şeylerin kendi içlerinde bulunan özellikler olarak anlaşılması yolundaki düşüncesinden ileri gelen yanılgılardan bir tanesidir. Yalnızca emek-sürecinin tahlili (Buch I, Kap V)[24*], emek aracı, emek malzemeleri ve ürün tanımlarının, bir ve aynı şeyin, süreç içerisinde oynadığı çeşitli rollere bağlı olarak değiştiğini gösterir. (sayfa 217) Sabit ve sabit olmayan sermaye tanımları da, kendi paylarına, bu öğelerin emek-sürecinde ve dolayısıyla değer oluşumu sürecinde oynadıkları role dayandırılmıştır.
      İkincisi, sabit ve döner sermayelerin neleri kapsadığını sıralarken, Smith'in, aynı sermayenin sabit ve döner kısımları arasındaki ayrım ile -bu ayrım yalnızca üretken sermaye (üretken biçimi içerisinde sermaye) yönünden geçerlidir ve bir anlam taşır-, üretken sermayeyle, dolaşım sürecindeki sermayeyi, yani meta-sermayeyi ve para-sermayeyi ilgilendiren sermaye biçimleri arasındaki ayrımı biraraya koyduğu tamamen açığa çıkmaktadır. Aynı pasajda şunları söylemektedir (s. 137 ve 188): "Döner sermaye ... herbiri kendi dağıtıcılarının ellerinde bulunan, her türden gıda maddelerinden, malzemelerden ve son biçimini almış işlerden ve, bunların dolaşımı ve dağıtımı için gerekli paradan vb. oluşur."[25*]
      Gerçekten de, daha yakından bakarsak, daha önceki sözlerinin tersine, döner sermayenin, tekrar, meta-sermaye ile para-sermayeye, yani üretim sürecine ait bulunmayan, sabit sermayeye karşıt bir döner (akıcı) sermaye oluşturmayıp, üretken sermayeye karşıt dolaşım sermayesini oluşturan sermayenin bu iki biçimine eşitlendiğini görürüz. Üretken sermayenin malzemelere (hammaddelere ya da yarı-mamul ürünlere) yatırılan ve üretim sürecine gerçekten giren öğeleri, ancak bunların yanı sıra tekrar bir rol oynarlar. Şöyle der:
      "... Toplumun genel sermayesinin doğal olarak bölündüğü üç kısmın üçüncü ve sonuncusu, özelliği ancak dolaşım ya da sahip değiştirme yoluyla bir gelir sağlama olan, döner sermayedir. Bu da gene dört kısımdan oluşmuştur: birincisi paradan ..."[26*] (ama para, hiç bir zaman, üretken sermayenin, üretken. süreçte işlev yapan sermayenin bir biçimi değildir; o, her zaman, ancak, sermayenin dolaşım sürecinde büründüğü biçimlerden bir tanesidir); "ikincisi, kasabın, çobanın, çiftçinin mülkiyetinde bulunan ... ve satışından bir kâr elde etmeyi umdukları gıda maddeleri stokundan. ... Dördüncüsü ve sonuncusu, yapılıp tamamlanan, ama hâlâ tüccarın ve yapımcının elinde bulunan işlerden. Ve üçüncüsü, hiç işlenmemiş ya da az çok işlenmiş olsun henüz giysiler, ev eşyaları ve binalar biçimini almamış olup, üreticinin, yapımcının, kumaşçının ve dokumacının, kerestecinin, marangozun (sayfa 218) ve çilingirin, tuğlacının, vb. elinde bulunan giysi, ev eşyası ve bina malzemelerinden."[27*]
      2 ve 4 numaralar, üretim sürecinden o halleri içerisinde çıkan ve satılmaları gereken ürünlerden başka bir şey değillerdir; kısacası bunlar, şimdi metalar olarak, dolayısıyla meta-sermaye olarak işlev yapan ve bu yüzden bir biçime sahip olan ve gidecekleri en son yer ne olursa olsun, yani amaçlarını (kullanım-değeri) karşılamak için en sonunda ister bireysel ister üretken tüketime ayrılmış bulunsunlar, üretken sermaye öğeleri olarak bulunmadıkları süreç içerisinde bir yer tutan ürünlerdir. 2 numarada sözü edilen ürünler gıda maddeleri; 4 numaradakiler ise, yalnızca son biçimini almış emek aletlerini ya da son biçimini almış tüketim nesnelerinden (2 numarada sözü edilenlerin dışında kalan gıda maddelerinden) oluşan bütün diğer son biçimini almış ürünlerdir.
      Smith'in, aynı zamanda, tüccardan sözetmesi, içine düştüğü karışıklığı göstermektedir. Üretici, ürününü, bir kez tüccara sattı mı, artık bu ürün, sermayesinin herhangi bir biçimini oluşturmaz. Toplum açısından, üreticisinin elinden başka ellerde olmasına karşın, gerçekten de hâlâ meta-sermayedir; ama işte bir meta-sermaye olması nedeniyle, ne sabit, ne de döner sermayedir.
      Üreticisinin doğrudan gereksinmelerini karşılamayı amaçlamayan her türden üretimde, ürün, meta olarak dolaşmak zorundadır; yani bir kâr elde etmek için değil, üreticisi yaşayabilsin diye, bu ürünün satılması gereklidir. Kapitalist üretimde şu durumun da buna eklenmesi gerekir, ki, bir ürün satıldığı zaman, onda somutlaşmış bulunan artı-değer de gerçekleşmiş olur. Ürün, üretim sürecinden bir meta olarak çıkar ve bu yüzden de, bu sürecin ne sabit, ne de döner öğesidir.
      Bu arada Smith, burada kendisine karşı çıkmaktadır. Son biçimini almış ürünler, maddi biçimleri ya da kullanım-değerleri ne olursa olsun, yararlı etkileri burada bütünüyle meta-sermaye, yani dolaşım sürecine özgü biçimde bir sermayedir. Bu biçim içerisinde olmakla, bunlar, sahiplerinin ellerinde bulunabilecek herhangi bir üretken sermayenin kısımları değillerdir. Bu durum, onların, satışlarından hemen sonra, satın alanın elinde, üretken sermayenin sabit ya da döner kısmı haline gelmelerine hiç de engel değildir. Burada, açıktır ki, pazarda bir süre için, üretken (sayfa 219) sermayeye karşıt meta-sermaye olarak görülen şeyler, pazardan çekildikten sonra, üretken sermayenin döner ya da sabit kısımları olarak işlev yapabilirler ya da yapamazlar.
      Pamuk eğiricisinin ürünü, iplik, onun sermayesinin meta-biçimidir ve onun açısından meta-sermayedir. Bu, artık bir kez daha, ne emek malzemesi ve ne de emek aleti olarak üretken sermayesinin bir kısmı olma işlevini yerine getiremez. Ama bu ipliği alan dokumacının elinde, üretken sermayesinin döner kısmı olarak bu sermayeye katılır. Ne var ki, iplikçi için bu iplik, döner sermayesinin olduğu kadar sabit sermayenin de bir kısmının değer taşıyıcısıdır (artı-değerden ayrı olarak). Aynı şekilde, bir makine, makine imalatçısının ürünü, sermayesinin meta-biçimidir, ve onun için meta-sermayedir. Ve bu biçimde kaldığı sürece ne döner ve ne de sabit sermayedir. Ama kullanılmak üzere bir fabrikatöre satılınca, bir üretken sermayenin sabit kısmı haline gelir. Hatta, kullanım-biçimi nedeniyle bir ürün, kısmen, çıkmış olduğu sürece, örneğin, kömür, kömür üretimine üretim aracı olarak tekrar girebilir; kömür üretiminin satışa ayrılan kısmı, döner ya da sabit sermayeyi değil, meta-sermayeyi temsil eder.
      Öte yandan, bir ürün, kullanım-biçimi nedeniyle, ne emek malzemesi ve ne de emek aleti olarak üretken sermayenin herhangi bir öğesini tümüyle oluşturacak durumda olmayabilir. Örneğin herhangi bir geçim aracı. Gene de bunlar üreticisi için meta-sermayedir ve, döner sermayenin olduğu kadar sabit sermayenin de değer taşıyıcısıdır; ve üretiminde kullanılan sermayenin tümüyle ya da kısmen yerine konulmasına bağlı olarak bunlardan biri ya da öteki değerini ürüne bütünüyle ya da kısmen aktarmış durumdadır.
      n° 3'te, Smith'e göre, hammaddeler (işlenmemiş maddeler, yarı-mamul ürünler, yardımcı malzemeler), bir yandan, üretken sermayede somutlaşan tamamlayıcı bir öğe olarak değil, aslında, yalnızca, toplumsal ürünün içerebileceği kullanım-değerlerinin özel bir türü, 2 ve 4 numaralarda sayılan diğer maddi parçaların, geçim araçlarının vb. yanısıra varolan metaların özel bir türü olarak ortaya çıkmaktadır. Öte yandan, bu malzemeler, gerçekten de, üretken sermayeye katılmış ve bu nedenle de üreticinin elinde bu sermayenin öğeleri olarak anılmıştır. Karışıklık şu olguyla da kendisini göstermektedir ki, bunlar, kısmen (sayfa 220) üreticinin elinde ("yetiştiricilerin, fabrikatörlerin vb. elinde"[28*]) ve kısmen de, üretken sermayenin bir öğesi olarak değil yalnızca meta-sermaye olarak bulunduğu tüccarların ("kumaşçıların, manifaturacıların, kerestecilerin"[29*]) elinde işlev yapar halde kabul edilmektedir.
      Gerçekten de, Adam Smith, burada, döner sermaye öğelerini sayarken, sabit ve döner sermaye arasındaki ayrımı -yalnız üretken sermaye için geçerli olan- tümüyle unutmaktadır. O, daha çok, meta-sermaye ile para-sermayeyi, yani dolaşım sürecinin bu iki tipik sermaye biçimini, tamamen bilinçsiz olarak, üretken sermayeye karşıt koymaktadır.
      Son olarak, döner sermayenin kısımlarını sayarken, Adam Smith'in, emek-gücünü belirtmeyi unutması çok çarpıcı bir olgudur. Bunun iki nedeni vardır.
      Biraz önce gördük ki, para-sermayeden ayrı olarak, döner sermaye, yalnızca meta-sermayenin bir başka adıdır. Ama emek-gücü, pazarda dolaştığı kadarıyla, sermaye değildir, meta-sermayenin bir biçimi değildir. Hiç bir biçimde sermaye değildir; pazara bir meta, yani kendisini getirdiği halde, emekçi bir kapitalist değildir. Emek-gücü satılana, üretim süreci ile birleştirilene, dolayısıyla bir meta olarak dolaşımına son verinceye kadar üretken sermayenin bir kısmı -artı-değerin kaynağı olarak değişen-sermaye, emek-gücüne, yatırılan sermaye-değerin devri bakımından üretken sermayenin dönen kısmı- haline gelmez. Adam Smith, burada, döner sermaye ile meta-sermayeyi karıştırdığı için, emek-gücünü döner sermaye başlığı altına koyamıyor. Bu yüzden de burada, değişen-sermaye, emekçinin ücretleri ile satın aldığı metalar, yani geçim araçları biçiminde gözükmektedir. Bu biçim içerisinde, ücretlere yatırılan sermaye-değerin, döner sermayeye dahil olduğu varsayılmaktadır. Üretim sürecine katılan şey, emek-gücüdür, emekçinin kendisidir, yoksa, işçinin yaşamını sürdürdüğü geçim araçları değil. Toplum açısından, işçinin bireysel tüketimi aracılığı ile kendisini yeniden üretmesinin, toplumsal sermayenin yeniden-üretim sürecinin ayrı biçimde bir kısmı olduğunu gördük (Buch I, Kap. XXI). Ama bu, bizim burada incelediğimiz bireysel ve yalıtılmış üretim sürecinde uygulanamaz. Smith'in, sabit sermaye (sayfa 221) başlığı altında sözünü ettiği "edinilmiş ve yararlı beceriler"[30*]. (s. 187), tersine, döner sermayenin kısımlarıdırlar, çünkü bunlar, ücretli-emekçinin "becerileridir"[31*] ve o emeğini bu "becerileri"[32*] ile birlikte satmıştır.
      Tüm toplumsal serveti, 1) doğrudan tüketim fonu, 2) sabit sermaye, ve 3) döner sermaye olarak bölmek Adam Smith'in payına büyük bir yanılgıdır. Buna göre servetin şöyle bölünmüş olması gerekirdi: 1) bazı kısımları sürekli olarak sermaye işlevi görebildiği halde, kendisi işlev yapan toplumsal sermayenin herhangi bir parçasını oluşturmayan bir tüketim fonu; ve 2) sermaye. Buna göre, servetin bir kısmı sermaye olarak işlev yapıyor, diğeri sermaye olmayarak ya da tüketim fonu olarak. İşte burada, her türlü sermayenin ya sabit ya da döner olma mutlak zorunluluğu ortaya çıkıyor, bir memeli hayvanın erkek ya da dişi olma doğal zorunluluğu gibi. Ama, gördük ki, sabit ve döner sermaye arasındaki antitez, yalnızca üretken sermayenin öğeleri için geçerli oluyor, dolayısıyla, bunların yanısıra ne sabit, ne de döner bir biçim içinde bulunamayan oldukça önemli miktarda bir sermaye de -meta-sermaye ve para-sermaye- vardır.
      Mademki kapitalist üretim altında, toplumsal ürünlerin tüm kitlesi, ürünlerin bireysel kapitalist üretici tarafından satılmaksızın ya da satın alınmaksızın, üretim aracı olarak kendi maddi biçimi içerisinde tekrar doğrudan tüketilen kısmı dışında, pazarda meta-sermaye olarak dolaşıyor, üretken sermayenin yalnız sabit ve döner öğeleri değil, tüketim fonunun bütün öğeleri de aynı şekilde meta-sermayeden elde edilirler. Bu, kapitalist üretim temeli üzerinde, hem üretim araçlarının ve hem de tüketim mallarının, bunlar daha ilerde üretim aracı ya da tüketim nesnesi olarak yararlanmak üzere ayrılmış olsalar bile, tıpkı emek-gücünün kendisinin pazarda, bir meta-sermaye olarak bulunmamakla birlikte bir meta olarak bulunması gibi, önce meta-sermaye olarak ortaya çıktıklarını söylemekle aynı şeydir.
      Bu durum, Adam Smith'teki şu yeni karışıklığın nedeni olmaktadır. Şöyle diyor:
      "Bu dört kısımdan" ("döner" sermayenin, yani dolaşım sürecine ait meta-sermaye ve para-sermaye biçimlerindeki iki kısmın, Adam Smith tarafından meta-sermayeyi oluşturan kısımlar (sayfa 222) arasında yaptığı maddi ayrımlarla dörde çıkartılan sermayenin bu dört kısmından) "üçü -gıda maddeleri, malzemeler ve son biçimini almış işler- ya her yıl ya da daha uzun veya daha kısa dönemlerde düzenli olarak döner sermayeden çekilir ve, ya sabit sermayeye ya da doğrudan derhal tüketime ayrılan stoklara konulur. Her sabit sermaye, hem başlangıçta bir döner sermayeden elde edilmiştir ve hem de onun sürekli desteğini gerektirir. Bütün yararlı makineler ve iş aletleri, başlangıçta, bunların yapıldıkları malzemeleri ve bunları yapan işçilerin bakımını sağlayan bir döner sermayeden elde edilmişlerdir. Bunlar da, sürekli onarım içinde tutulmak üzere, aynı türden bir sermayeyi gerektirirler."[33*] (s. 188.)
      Ürünün, doğrudan üreticisi tarafından sürekli olarak yeniden-üretim aracı olarak tüketilen kısmı dışında, kapitalist üretime şu genel önerme uygulanır: Bu ürünler, ister maddi biçimleri içerisinde kullanım-değerleri uyarınca üretken sermayenin (üretim sürecinin) öğeleri olarak, üretim araçları ve dolayısıyla üretken sermayenin sabit ya da döner öğeleri olarak işlev yapmak zorunda olsunlar ya da yapabilsinler; ya da ister, yalnızca üretken değil bireysel tüketimin araçları olarak hizmet edebiliyor olsunlar, bütün ürünler pazara, metalar olarak ulaşırlar ve bu nedenle de kapitalist açısından, sermayenin meta-biçimi olarak dolaşımda bulunurlar. Bütün ürünler pazara metalar olarak sürülürler; bütün üretim ya da tüketim araçları, üretken ya da bireysel tüketimin bütün öğeleri bu yüzden pazardan metalar olarak satın alınmak suretiyle çekilmek zorundadırlar. Herkesçe bilinen bu gerçek, kuşkusuz doğrudur. Bu nedenle, üretken sermayenin hem sabit, hem de döner öğeleri için, bütün biçimlerdeki emek aletleri için olduğu kadar emek malzemesi için de geçerlidir. (Bu, ayrıca, doğa tarafından sağlanan, ürün olmayan üretken sermaye öğelerinin de bulunduğu olgusunu görmezlikten gelir.) Bir makine, pazardan pamuk satın alınır gibi satın alınır. Ama bundan, hiç bir şekilde, her sabit sermayenin, başlangıçta herhangi bir döner sermayeden doğduğu anlamı çıkmaz; bu, ancak, dolaşım sermayesini, döner ya da akıcı, yani sabit olmayan sermaye ile karıştıran Smith'vari görüşten çıkar. Ayrıca, Smith, aslında kendi kendisini çürütmektedir. Kendisine göre, makineler, metalar olarak döner sermayenin n° 4'ünün bir (sayfa 223) kısmını oluştururlar. Bunların döner sermayeden geldiklerini söylemek, yalnızca bunların makineler olarak işlev yapmadan önce meta-sermaye olarak işlev yaptıklarını, ama maddi olarak kendilerinden geldiklerini söylemek demektir; tıpkı bir iplikçinin sermayesinin döner öğesi olarak pamuğun, pazardaki pamuktan gelmesi gibi. Ama Adam Smith eğer daha sonraki açıklamasında, makinelerin yapımı için emek ile hammaddeye gereksinme bulunması nedeniyle sabit sermayeyi döner sermayeden çıkartıyor ise, şunu unutmamak gerekir ki, birincisi, makinelerin yapımı için emek aletlerine, yani sabit sermayeye de gerek vardır, ve ikincisi, hammadde yapımı için de, aynı şekilde, makineler, vb. gibi sabit sermaye gereklidir, çünkü üretken sermaye daima emek aletlerini içerir, ama her zaman emek malzemelerini içermez. Hemen ardından gene kendisi diyor ki: "Toprak, madenler, balıkhaneler, hepsi de, bunları işletmek için hem sabit ve hem de döner sermayeyi gerektirirler"; (böylece A. Smith, hammadde üretimi için yalnız döner sermayeye değil, sabit sermayeye de gereksinme olduğunu kabul ediyor) "ve" (bu noktada yeni bir yanılgı daha) "bunların ürünleri bir kâr ile yalnız bu sermayeleri değil, toplumdaki diğer bütün sermayeleri de yerine kor."[34*] (s. 188.) Bu, tamamen yanlış. Bunların ürünleri, diğer bütün sanayi kolları için hammadde, yardımcı madde vb. sağlar. Ama bunların değerleri, toplumun diğer bütün sermayelerinin değerini yerine koymaz; bu, yalnızca kendi sermaye-değerini (ve artı, artı-değeri) yerine kor. Adam Smith, burada, gene kendi fizyokratik anılarının pençesindedir.
      Toplumsal olarak düşünüldüğünde, meta-sermayenin ancak emek aleti olarak hizmet edebilecek ürünleri kapsayan kısmının -amaçsız olarak üretilmedikleri, satılmaz olmadıkları takdirde- ergeç emek aletleri olarak işlev yapmak zorunda oldukları, yani temelleri kapitalist üretim olduğuna göre, bunların, metalar olmaktan çıktıkları anda, toplumsal üretken sermayenin sabit kısmının, eskiden müstakbel öğelerini oluşturmalarına karşın, şimdi gerçek öğelerini oluşturmak zorunda bulundukları doğrudur.
      Ama burada, ürünün maddi biçiminden ileri gelen bir ayrım vardır.
      Örneğin, bir iplik makinesi, eğirmek için kullanılmadıkça, (sayfa 224) bu yüzden bir üretim öğesi işlevini yerine getirmedikçe ve dolayısıyla kapitalist açısından, bir üretken sermayenin sabit bir kısmı olarak işlev yapmadıkça, hiç bir kullanım-değerine sahip değildir. Ama bir iplik makinesi taşınabilirdir. Üretilmiş olduğu ülkeden ihraç edilebilir, ve doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak hammadde vb. ya da şampanya karşılığında, ülke dışına satılabilir. Bu durumda, üretilmiş olduğu ülkede yalnızca meta-sermaye olarak işlev yapmıştır, ama hiç bir zaman, hatta satıldıktan sonra bile sabit sermaye olarak işlev yapmamıştır.
      Bununla birlikte, fabrika binaları, demiryolları, köprüler, tüneller, doklar vb., toprak iyileştirmeleri vb. gibi toprağa bağlanarak yerel hale getirilmiş ve bu yüzden ancak yerel olarak kullanılabilen ürünler, maddi biçimleriyle oldukları gibi ihraç edilemezler. Bunlar taşınabilir değildir. Bunlar ya bir işe yaramazlar ya da satılır satılmaz, bunları üreten ülkede sabit sermaye olarak işlev yapmak zorundadırlar. Fabrikalar yapan ya da spekülatif satış amacıyla toprağı iyileştiren kapitalist üretici için bu şeyler, kendi meta-sermayesinin biçimleri, ya da Adam Smith'e göre döner sermayenin biçimleridirler. Ama toplumsal açıdan bakıldığında, bu şeyler -eğer hiç bir işe yaramaz durumda bırakılmayacaklarsa- eninde-sonunda, o ülkede, yerel bir üretim sürecinde sabit sermaye olarak işlev yapmak zorundadır. Bu söylenenlerden, hiçbir şekilde, taşınamaz şeylerin kendiliklerinden sabit sermaye oldukları anlamı çıkmaz. Konut olarak kullanılan evler vb. gibi, bunlar, tüketim fonuna ait olabilirler; ve bu durumda, sermayenin yalnızca bir parçası olduğu toplumsal servetin bir öğesini oluşturmakla birlikte, bunlar, toplumsal sermayenin hiç bir parçası değildirler. Bu şeylerin üreticisi, Adam Smith'in diliyle konuşmak gerekirse, bunların satışıyla bir kâr yapar. Ve dolayısıyla böylece, bunlar, döner sermayedirler! Bunlardan fiilen yararlanan, bunların sonal alıcısı, bunları ancak üretim sürecine uygulayarak kullanabilir. Ve dolayısıyla, bunlar, sabit sermayedirler!
      Mülkiyet üzerindeki haklar, örneğin demiryolu hisseleri, her gün el değiştirebilir ve bunların sahipleri, bunların öteki ülkelerdeki satışlarıyla bile bir kâr yapabilirler; böylece demiryolunun kendisi ihraç edilebilir olmamakla birlikte, mülkiyeti üzerindeki haklar ihraç edilebilirdirler. Gene de bu şeyler, yerel hale getirildikleri o ülkede ya atıl kalmak zorundadırlar ya da bir (sayfa 225) üretken sermayenin sabit kısmı olarak işlev yapmak zorundadırlar. Aynı şekilde, fabrikatör A, fabrikasını, fabrikatör B'ye satmakla bir kâr sağlayabilir, ama bu, fabrikanın daha önceki gibi sabit sermaye olarak işlev yapmasına engel değildir.
      Bu yüzden, topraktan ayrılması olanaksız, yerel olarak sabitleştirilmiş emek aletleri, üreticileri için meta-sermaye işlevini yerine getirebilirler ve onun sabit sermayesinin (bu sermaye, onun kendisi açısından, binaları, demiryollarını vb. yapmak için gerek duyduğu emek aletlerinden ibarettir) herhangi bir öğesini oluşturmayabilirlerse de, bütün olasılıklar altında, gene de o ülkede sabit sermaye olarak işlev yapmak zorunda olsalar bile, buradan hiçbir şekilde, sabit sermayenin zorunlu olarak taşınamayan şeylerden oluştuğu gibi ters bir sonuç çıkartılmamalıdır. Bir gemi, bir lokomotif, ancak hareketli oluşları nedeniyle etkindirler; gene de bunlar kendilerini üretenler için değil, bunları sabit sermaye olarak uygulayanlar için işlevde bulunurlar. Buna karşılık, en kesin şekilde üretim sürecinde sabit bulunan, orada yaşayıp orada ölen, bir kez girdikten sonra artık bir daha oradan ayrılmayan şeyler, üretken sermayenin döner kısımlarıdır. Örneğin, üretim sürecinde makineyi çalıştırmak için tüketilen kömür ile, fabrikayı aydınlatmak için kullanılan gaz vb. böyledir. Bunlar üretim sürecinden ürünle birlikte maddeten çıktıkları ve metalar biçiminde dolaşıma girdikleri için değil, değerlerinin, üretilmelerine yardım ettikleri metaların değerine bütünüyle girdiği ve bu yüzden de, metaın satışıyla elde edilecek hasılatla bu değerin tamamen yerine konulması gerektiği için döner sermayedirler.
      Adam Smith'ten aktarılan son pasajda, şu tümceciğe de dikkat edilmelidir: "Bunları" (makineleri, vb.) "yapan işçilerin bakımını sağlayan bir döner sermaye..."[35*]
      Fizyokratlarda, sermayenin ücretler için yatırılan kısmı, doğru bir şekilde, avances primitives'den[36*] farklı, olarak, avances annuelles[37*] altında sayılmıştır. Öte yandan, bunlarda, çiftçinin kullandığı üretken sermayenin bir kısmı olarak emek-gücünün kendisi değil, tarım-emekçilerine verilen geçim araçları (Adam Smith'in deyimiyle işçilerin bakımı) görülüyor. Bu, onlara özgü (sayfa 226) öğreti ile tam bir uygunluk halindedir. Çünkü onlara göre, emek tarafından ürüne eklenen değer-kısmı (tıpkı, ürüne, hammadde, emek aletleri, vb., kısacası, değişmeyen-sermayenin bütün maddi öğelerince eklenen değer-kısım gibi) yalnızca emekçilere ödenen ve, emek-gücü olarak işlev yapma yeteneklerini sürdürmek için zorunlu olarak tüketilen geçim araçlarının değerine eşittir. Değişmeyen sermaye ile değişen-sermaye arasındaki ayrımı bulmalarını engelleyen şey, gene kendi öğretileri oluyor. Eğer (kendi fiyatını yeniden-üretmesine ek olarak) artı-değeri üreten şey emek ise, o zaman, bunu, tarımda olduğu gibi sanayide de yapmaktadır. Ama, onların sistemine göre, emek, ancak bir tek üretim dalında, yani tarımda artı-değer ürettiği için,bu artı-değeri doğuran şey emek değil, doğanın bu daldaki özel faaliyetidir (yardımcı oluşudur). Ve yalnızca bu nedenledir ki, onlara göre, tarımsal emek, diğer tür emeklerden farklı olarak, üretken, emektir.
      Adam Smith, emekçilerin geçim araçlarını, sabit sermayeden farklı olarak, döner sermaye olarak sınıflandırıyor.
      1) Çünkü o, sabit sermayeden farklı olarak döner sermayeyi, dolaşım alanıyla ilgili sermaye biçimleriyle, dolaşım sermayesiyle karıştırıyor - eleştirilmeksizin kabul edilen bir karışıklık. A. Smith, bu nedenle, meta-sermaye ile üretken sermayenin döner kısmını birbirine karıştırıyor ve böyle olunca, toplumsal ürünün metalar biçimine büründüğü her durumda emekçilerin olduğu kadar emekçi-olmayanların da geçim araçlarının, emek malzemelerinin olduğu kadar emek aletlerinin kendilerinin de meta-sermayeden karşılanması kaçınılmaz oluyor.
      2) Ama, Smith'in tahlili kendi sunuşunun özel -gerçekten bilimsel- kısmına ters düşmekle birlikte, bu tahlilde fizyokratik anlayış da saklı bulunmaktadır.
      Genel bir ifadeyle, yatırılan sermaye, üretken sermayeye çevrilir, yani kendileri geçmiş emeğin ürünleri olan üretim öğelerinin biçimlerine bürünür. (Bunlar arasında emek-gücüne de.) Sermaye, üretim sürecinde ancak bu biçimde işlev yapabilir. Şimdi eğer biz, sermayenin değişen kısmının kendisine çevrildiği emek-gücü yerine, emekçinin geçim araçlarını alırsak, bu araçların, bu halleriyle, değer oluşumunu ilgilendirdiği kadarıyla, üretken sermayenin diğer öğelerinden, hammaddelerden ve yukarda aktarılan pasajlardan birinde Smith'in, fizyokratlara (sayfa 227) uyarak, hammaddelerle aynı düzeye koyduğu iş hayvanı yemlerinden farklı olmayacağı açıktır. Bu geçim araçları, kendi kendilerine değerlerini genişletmezler ya da buna bir artı-değer katamazlar. Bunların değeri, üretken sermayenin diğer öğeleri gibi, tekrar, ancak ürünün değerinde ortaya çıkabilir. Ürünün değerine kendilerinin sahip olduğunun ötesinde bir değer ekleyemezler. Hammaddeler, yarı-mamul mallar vb. gibi bunlar, emek aletlerinden oluşan sabit sermayeden ancak şu bakımdan ayrılırlar ki, bunlar, oluşumuna katıldıkları üründe bütünüyle tüketilirler, (hiç değilse bunların bedelini ödeyen kapitalist açısından) ve bu yüzden de değerlerinin tümüyle yerine konulması gerekir, oysa sabit sermayede bu ancak yavaş yavaş, parça parça olur. Üretken sermayenin emek-gücüne (ya da emekçinin geçim araçlarına) yatırılan kısmı, burada üretken sermayenin diğer öğelerinden, emek-süreci ve artı-değer üretimi bakımından değil, yalnızca maddi yönden ayrılır. Bu kısım, yalnızca ürünün nesnel yaratıcılarının (Adam Smith bunlara genellikle "malzemeler"[38*] diyor) sabit sermaye kategorisine dahil olan kısmının dışında kalan kısmıyla birlikte döner sermaye kategorisine girdiği ölçüde farklıdır.
      Ücretlere yatırılan sermayenin, üretken sermayenin döner kısmına dahil bulunması ve üretken sermayenin sabit kısmının tersine, nesnel ürün yaratıcılarının bir kısmıyla, hammaddeler vb. ile akıcılık niteliğini paylaşmasının, sermayenin değişmeyen kısmından farklı olarak bu değişen kısmının, kendini genişletme sürecinde oynadığı rol ile hiç bir ilişkisi yoktur. Bu, yalnızca yatırılan sermaye-değerin bu kısmının nasıl yerine konulacağıyla, yenileneceğiyle, dolayısıyla dolaşım yoluyla ürünün değerinden nasıl yeniden-üretileceğiyle ilişkilidir. Emek-gücünün satın alınması ve yeniden satın alınması, dolaşım sürecine aittir. Ne var ki, emek-gücüne yatırılan değer, belirli ve değişmez bir büyüklükten değişken bir büyüklüğe (emekçi, için değil kapitalist için) ancak üretim süreci içerisinde çevrilir ve ancak böylece, yatırılan değer, bütünüyle sermaye-değere, sermayeye, kendisini genişleten değere çevrilmiş olur. Ama Smith gibi, emek-gücüne yatırılan değer yerine, emekçinin geçim araçları için harcanan değeri, üretken sermayenin döner kısmı olarak sınıflandırmakla, değişen ve değişmeyen sermaye arasındaki ayrımın (sayfa 228) anlaşılması ve böylece de genel olarak kapitalist sürecin anlaşılması olanaksız hale getirilmiştir. Ürünün maddi yaratıcıları için harcanan değişmeyen-sermayenin tersine sermayenin bu kısmının değişen-sermaye olarak belirlenmesi, sermayenin emek-gücüne yatırılan kısmının, sermaye devrini ilgilendirdiği ölçüde, üretken sermayenin döner kısmına ait olarak belirlenmesinin altına gömülmüştür. Ve bu gömülme, emekçinin emek-gücü yerine, onun geçim araçlarını üretken sermayenin bir öğesi olarak sıralamakla tamamlamıştır. Emek-gücünün değerinin, para olarak mı, yoksa doğrudan geçim araçları olarak mı yatırılmış olmasının bir önemi yoktur. Bununla birlikte, kapitalist üretim altında bu ikinci durum ancak bir istisna olabilir.[24]
      Döner sermaye tanımını, böylece, emek-gücüne yatırılan sermaye-değerin belirleyicisi olarak saptamakla -fizyokratların öncüllerine dayanmaksızın yapılan bu fizyokratik tanım- Adam Smith, kendisini izleyenlerdeki sermayenin emek-gücüne harcanan kısmının değişen-sermaye olduğu anlayışını çok şükür ki öldürmüştür. Kendisinin başka yerlerde geliştirdiği daha derin ve doğru fikirler deği1 ama, bu gafı uzun ömürlü olmuştur. Gerçekten de, ondan sonra gelen diğer yazarlar, daha da ileri gitmişlerdir. Bunlar, bu tanımı, sermayenin emek-gücüne yatırılan kısmını, sabit sermayeye karşıt döner sermaye olarak saptayan kesin tanımı yapmakla yetinmediler; bunu, emekçilerin geçim araçlarına yatırılacak döner sermayenin esas tanımı yaptılar. Gerekli geçim araçlarını içeren emek fonunun[39*] bir yandan emekçilerin toplumsal ürün içerisindeki paylarını fiziksel olarak sınırlayan, ama öte yandan da emek-gücü alımında tümüyle harcanması gereken belirli bir büyüklükte olduğu yolundaki öğreti bununla doğal olarak ilişkilidir. (sayfa 229)


ONBİRİNCİ BÖLÜM
SABİT VE DÖNER SERMAYE TEORİLERİ
RİCARDO



      RİCARDO, sabit ve döner sermaye arasındaki ayrımı, salt değer kuralının istisnalarını, yani ücret hadlerinin fiyatları etkilediği durumları göstermek amacıyla ortaya koymuştur. Bu noktanın tartışılması Kitap III' e[
40*] bırakılmıştır.
      Ama temeldeki belirsizlik, şu birbiriyle ilgisiz iki düşüncenin biraraya getirilmesiyle hemen kendisini açığa vurmaktadır: "Sabit sermayenin dayanıklılık derecesindeki bu fark ile, iki tür sermayenin birleştirilebileceği oranlardaki bu çeşitlilik."[25]
      Ve biz, kendisine, hangi iki tür sermayeye işaret ettiğini sorsak, şöyle der: "Emeğin gereksinmesini sağlayacak sermaye ile, avadanlıklara, makinelere, binalara yatırılan sermayenin oranları da, çeşitli biçimlerde birleştirilebilir."[26] Bir başka deyişle, sabit sermaye emek aletlerine ve döner sermaye de emeğe yatırılan sermayeye eşittir. "Emeğin gereksinmesini sağlayacak (sayfa 230) sermaye", Adam Smith'ten devşirilmiş anlamsız bir terimdir. Bir yandan döner sermaye, burada, değişen-sermaye ile, yani üretken sermayenin emeğe yatırılan kısmı ile biraraya konulmaktadır. Öte yandan da, antitezin, değerin kendisini genişletmesi sürecinden -değişen ve değişmeyen sermayeden- değil, dolaşım sürecinden çıkartılması nedeniyle (Adam Smith'in eski karışıklığı) çifte yanılgılı tanımlar ortaya çıkmaktadır.
      Birincisi: Sabit sermayenin dayanıklılık derecesindeki farklılıklar ile, sermayenin değişmeyen ve değişen sermayeden oluşmasından ileri gelen farklılıklar eşanlamlı gibi kabul edilmektedir. Ne var ki, son sözü edilen farklılık, artı-değer üretimindeki farkı belirler; buna karşılık ilk sözü edilen farklılık ise, kendini genişletme süreci sözkonusu olduğu kadarıyla, yalnızca, belli bir değerin, bir üretim aracından ürüne aktarılma biçimine işaret eder: dolaşım süreci sözkonusu olduğu kadarıyla, bu fark, yalnız harcanmış sermayenin yenilenme dönemine, ya da, bir başka bakış açısından, hangi süre için yatırılmış bulunduğuna işaret eder. Kapitalist üretim sürecinin iç mekanizmasının derinliğine görmek yerini, yalnızca tamamlanmış olaylar dikkate alınırsa, o zaman, bu ayrımlar gerçekten çakışır. Toplumsal artı-değerin, farklı sanayi dallarına yatırılan çeşitli sermayeler arasında dağıtılmasında, sermayenin yatırılmış bulunduğu farklı zaman dönemleri arasındaki farklılıklar (örneğin, sabit sermayenin çeşitli süreğenlik dereceleri) ve sermayenin farklı organik bileşimleri (ve bu nedenle, değişmeyen ve değişen sermayelerin farklı dolaşımları) genel kâr oranının eşitlenmesine ve değerlerin, üretim-fiyatlarına çevrilmesine aynı derecede katkıda bulunur.
      İkincisi: Dolaşım süreci açısından bir yanda emek aletleri -sabit sermaye; öte yanda emek malzemesi ve ücret - döner sermaye vardır. Ama, emek-süreci ve kendini genişletme açısından, bir yanda üretim araçları (emek aletleri ve emek malzemesi) - değişmeyen-sermaye; öte yanda emek-gücü - değişen-sermaye vardır. Değişmeyen-sermayenin belli bir miktardaki değerinin, çok emek aleti, az emek malzemesi ya da çok emek malzemesi, az emek aleti içermesinin sermayenin organik bileşimi için hiç bir önemi olmadığı halde (Buch I, Kap. XXIII, 2,s. 647)[41*], her şey, üretim aracına yatırılan sermayenin emek-gücüne yatırılan sermayeye oranına bağlıdır. Tersine: dolaşım süreci (sayfa 231) açısından, sabit ve döner sermaye arasındaki ayrım konusunda, döner sermayenin belli miktardaki bir değerinin hangi oranlarda emek malzemesine ve ücretlere bölünmüş olmasının da bir önemi yoktur. Bu görüş açılarından biri bakımından, emek malzemesi, emek-gücüne yatırılan sermaye-değere karşıt olarak, emek aletleri ile aynı kategori içerisinde sınıflandırılmıştır; diğer görüş açısından, sermayenin emek-gücüne yatırılan kısmı, emek aletlerine yatırılan kısma karşıt olarak, emek malzemesine yatırılan kısım ile aynı sınıfa dahil edilmiştir.
      İşte bu nedenle, sermaye-değerin, emek malzemesine (ham ve yardımcı maddelere) yatırılan kısmı, Ricardo'da, bu yanlardan hiç birinde ortaya çıkmamaktadır. Tümüyle yok olmaktadır; çünkü, onun dolaşım biçimi sermayenin emek-gücüne yatırılan kısmı ile tamamen çakıştığı için, onu sabit sermaye ile aynı sınıfa koymak işine gelmez. Ve öte yandan, döner sermaye ile biraraya konulmamalıdır, çünkü bu durumda, Adam Smith'ten devralınan ve ısrarla sürdürülen, sabit ve döner sermaye ile değişmeyen ve değişen sermayeler arasındaki antitezin özdeşleştirilmesi, kendiliğinden ortadan kalkacaktır. Ricardo, bunu hissetmezlik edemeyeceği kadar mantıksal içgüdüye sahiptir, ve bu nedenle, sermayenin bu kısmı onun gözünde tümüyle yok olmaktadır.
      Bu noktada, ekonomi politiğin dilini kullanacak olursak, kapitalistin, ücretlere yatırılan sermayeyi, bu ücretleri haftalık, aylık, üç aylık ödemesine bağlı olarak, çeşitli süreler için önceden yatırmış bulunduğuna dikkati çekmek gerekir. Ne var ki, aslında bunun tersi olur. Ücretini haftalık, aylık ya da üç aylık almasına bağlı olarak, emeğini, kapitaliste, bir hafta, bir ay ya da üç ay için avans veren emekçinin kendisidir. Eğer kapitalist, emek-gücüne ödeme yapmak yerine onu satın almış olsa, bir başka deyişle, eğer emekçiye ücretlerini bir gün, bir hafta, bir ay ya da üç ay için önceden vermiş olsa, bu sürelere ait ücretleri avans olarak vermiş olduğunu öne sürmekte haklı olabilirdi. Ama emeği satınalmak ve ona devam edeceği süre için ödeme yapmak yerine, bu ödemeyi, emek, günlerce, haftalarca ya da aylarca devam ettikten sonra yaptığı için, bu, bütünüyle, bir kapitalist quid pro quo'ya[42*] varmakta ve emekçinin kapitaliste emek olarak verdiği avans, kapitalistin emekçiye verdiği bir para avansına dönmektedir. Kapitalistin ürünün kendisini ya da değerini (onda (sayfa 232) somutlaşan bir artı-değer ile birlikte), onun yapımı ya da dolaşımı için gerekli farklı sürelere bağlı olarak ancak nispeten uzun ya da kısa dönemlerden sonra dolaşımdan geri alması ya da gerçekleştirmesi, durumu hiç bir şekilde değiştirmez. Bir meta satıcısı, bunu alanın ne yapacağı ile, zerre kadar ilgilenmez. Kapitalist, bir makineyi, bütün değerini bir defada ödemek zorunda olduğu halde, bu değer kendisine dolaşımdan yavaş yavaş ve parça parça döndüğünden ötürü daha ucuza satın almadığı gibi, değeri pamuktan yapılan ürünün değerine tümüyle girdiğinden ve bu nedenle de, ürünün satışıyla, bu değer, tamamıyla ve bir defada yerine konulduğundan ötürü de pamuğa daha fazla ödeme yapmaz.
      Şimdi Ricardo'ya dönelim.
      I. Değişen sermayenin karakteristik özelliği, sermayenin, belirli, verilen (ve böylece değişmeyen) bir kısmının, verilen bir değerler toplamının (burada, ücretlerin, emek-gücünün değerine eşit, fazlaya da eksik olması önemli olmamakla birlikte, emek-gücünün değerine eşit olduğu varsayılır), kendisini genişleten, değer yaratan bir güçle, yani yalnız kapitalist tarafından ödenen değerini, yeniden-üretmekle kalmayıp, aynı zamanda, bir artı-değeri, daha önce varolmayan ve herhangi bir eşdeğeri ödenmeyen bir değeri üreten emek-gücü ile değişilmiş olmasıdır. Sermayenin ücretlere yatırılmış bulunan ve onu değişen sermaye olarak değişmeyen sermayede toto coelo[43*] ayıran, bu kısmının bu karakteristik özelliği, sermayenin ücretlere harcanan kısmı, salt dolaşım süreci açısından düşünüldüğünde, ortadan yok olur ve, böylece, emek aletlerine yatırılmış bulunan sabit sermayeye karşıt döner sermaye olarak ortaya çıkar. Bu, yalnızca, değişmeyen-sermayenin emek malzemelerine yatırılan ve değişmeyen-sermayenin öteki bölümüne -emek aletlerine yatırılmış bulunan bölümüne- karşıt düşen kısmı ile birlikte, tek bir başlık altında -döner sermaye başlığı altında- toplanması olgusu ile de görülür hale gelir. Artı-değer, böylece de, yatırılan toplam değeri sermayeye çeviren durumun kendisi, bütünüyle dikkate alınmamış oluyor. Aynı şekilde, ücretlere yatırılan sermaye tarafından ürüne eklenen değer kısmının yeni olarak üretilmesi (ve bu nedenle, gerçekten yeniden-üretilmesi), oysa hammaddenin ürüne eklediği değer kısmının yeni olarak üretilmemesi, gerçekten yeniden-üretilmemesi, (sayfa 233) yalnızca ürünün değerinde korunması, saklanması ve, bu yüzden de, yalnızca ürünün değerinin bir kısmı olarak yeniden ortaya çıkması olgusu da görmezlikten geliniyor. Sabit ve döner sermaye arasındaki karşıtlık açısından şimdi görülen ayrım yalnızca şundan ibaret oluyor: Bir metaın üretimi için kullanılan emek aletlerinin değeri, metaın değerine ancak kısmen girer ve bu nedenle de satışıyla, ancak kısmen yerine konur, yani bütünüyle yalnızca parça parça ve yavaş yavaş yerine konur. Öte yandan, metaın üretimi için kullanılan emek-gücü ile emek konularının (hammaddeler vb.) değeri, metaya bütünüyle girer ve bu nedenle, satılmasıyla, bütünüyle yerine konur. Bu bakımdan, dolaşım sürecini ilgilendirdiği kadarıyla, sermayenin bir kısmı kendisini sabit, diğeri akıcı, ya da döner sermaye olarak ortaya koyar. Her iki durumda da, bu, belirli yatırılan değerlerin ürüne aktarılması ve ürünün satışı ile yerlerine konulması sorunudur. Aradaki fark, şimdi yalnızca, değer aktarmasının ve bunun sonucu olarak da, değerin yerine konulmasının parça parça ve yavaş yavaş mı; yoksa bir defada mı olduğuna bağlı bulunuyor. Böylece, değişen ve değişmeyen sermaye arasında bulunan ve her şeyi belirleyen ayrım ortadan silindiği gibi, artı-değer üretimi ile kapitalist üretimin bütün sırrı, kendilerini ortaya koydukları belli değerler ile şeyleri sermayeye dönüştüren koşullar yok edilmiş oluyor. Sermayeyi oluşturan bütün kısımlar şimdi salt kendi dolaşım biçimleri ile ayırdediliyorlar (ve, elbette, metaların dolaşımı da yalnızca, zaten varolan belli değerler ile ilgilenmiş oluyor); ve, ücretlere yatırılan sermayeye, sermayenin emek aletlerine yatırılan kısmına karşıt olarak, sermayenin hammaddelere, yarı-mamul ürünlere, yardımcı maddelere yatırılmış olan kısmıyla birlikte, kendisine özgü bir dolaşım biçimini paylaşmış oluyor.
      İşte böylece, burjuva ekonomi politiğinin, Adam Smith'in "değişmeyen ve değişen sermaye" kategorilerini, "sabit ve döner sermaye" kategorileri ile karıştırmasına içgüdüsel biçimde sıkı sıkıya sarılması ve bunu hiç eleştirmeksizin yüz yıldır kuşaktan kuşağa papağan gibi yinelemesi anlaşılır bir şeydir. Sermayenin ücretlere yatırılan kısmı, burjuva ekonomi politiği, artık, hiçbir şekilde, hammaddeye yatırılan kısmından ayırdetmemekte, ancak bunu, değişmeyen sermayeden -ürün tarafından parça parça ya da bütünüyle dolaştırılması açısından- şeklen (sayfa 234) ayırdetmektedir. Böylece, kapitalist üretimin ve dolayısıyla da kapitalist sömürünün gerçek hareketinin kavranmasının temeli, bir vuruşla, yokedilmiş olmaktadır. Bu, yatırılan değerlerin yeniden ortaya çıkması sorunundan başka bir şey değildir.
      Ricardo'da, Smith'çi karışıklığın eleştirisiz benimsenmesi, bu fikirlerin karşılığının pek de rahatsız edici bir şey değil, yalnızca daha sonraki mazeretçilerden daha rahatsız edici değil, Adam Smith'in kendisinden de daha rahatsız edicidir, çünkü Ricardo, değer ve artı-değer tahlillerinde, Adam Smith'in tersine, daha tutarlı, daha açık ve kesindir. Ve gerçekte o, kolay anlaşılır Adam Smith'e karşı zor anlaşılır Adam Smith'i tutmaktadır.
      Fizyokratlar arasında böyle bir karışıklık yoktur. Avances annuelles ile avances primitives arasındaki ayrım, yalnızca, sermayenin, özellikle tarımsal sermayenin farklı kısımlarının farklı yeniden-üretim dönemlerine işaret etmektedir; oysa artı-değer üretimi konusundaki görüşleri, bu ayrımlardan bağımsız olan teorilerinin bir kısmını, teorinin güçlü noktası olarak sarıldıkları kısmını oluşturmaktadır. Artı-değerin oluşumu, sermayenin kendisinden doğan bir şey olarak açıklanmamakta, sermayenin tek bir özel üretim alanına, tarıma bağlanmaktadır.
      İkincisi: Değişen sermayenin tanımında temel nokta -ve bu nedenle, herhangi bir değerler toplamının sermayeye çevrilmesi için temel nokta- kapitalistin, belli, verilen (ve bu anlamda da değişmeyen) büyüklükte bir değeri, değer yaratan güç ile, bir değer büyüklüğünü değerin üretimi ile, değerin kendisini genişletmesi ile değişmesidir. Kapitalistin emekçi ye para ya da geçim araçları olarak ödemede bulunması, bu temel tanımı etkilemez. Bu, ancak, kapitalistin yatırdığı değerin varlık tarzını değiştirir; birinde, bu değer, emekçinin kendisine pazardan geçim araçları satın aldığı para biçiminde, diğerinde ise doğrudan doğruya tükettiği geçim araçları biçiminde bulunmaktadır. Gelişmiş kapitalist üretim, gerçekte, emekçiye ücretinin para olarak ödendiği varsayımına dayanır, tıpkı genellikle, üretim sürecinin, dolaşım sürecini ve dolayısıyla para sistemini öngörmesi gibi. Ama artı-değerin yaratılmasının -ve dolayısıyla yatırılan değerler toplamının sermayeleşmesinin- kaynağı, ne ücretlerin para biçiminde ya da aynî olarak ödenmesinde, ne de emek-gücü satın alınması için yatırılan sermayededir. Artı-değer, değerin, değer yaratan güçle değişilmesinden, değişmeyen bir büyüklüğün değişen bir (sayfa 235) büyüklüğe çevrilmesinden doğar.
      Emek aletlerinin sabitliğinin büyüklüğü ya da küçüklüğü, bunların dayanıklılık derecesine, yani fiziksel bir özelliğe bağlıdır. Diğer koşullar aynı kalmak kaydıyla, dayanıklıklarına bağlı olarak, er ya da geç aşınacaklar ve, bu nedenle de sabit sermaye olarak uzun ya da kısa süre işlev yapmış olacaklardır. Ama hiç bir zaman bu fiziksel dayanıklılık nedeniyle, bunlar, sabit sermaye işlevini görmezler. Metal fabrikalarındaki hammaddeler, yapım işinde kullanılan makineler kadar dayanıklıdırlar ve bu makinelerin deri ve ahşap kısımlarından daha da uzun ömürlüdürler. Bununla birlikte, hammadde olarak hizmet eden metal, döner sermayenin bir kısmını oluşturduğu halde, emek aleti belki de aynı metalden yapıldığı halde, kullanıldığı zaman sabit sermayenin bir kısmıdır. Demek oluyor ki, bir metalin bazan sabit, bazan döner sermaye kategorisine sokulması bu malzemenin fiziksel niteliği, aşınma hızındaki nispi büyüklüğü ya da küçüklüğünden ötürü değildir. Bu ayrım, daha çok bir durumda emeğin konusu, bir başka durumda emek aleti olmasıyla üretim sürecinde oynadığı rolden ötürüdür.
      Bir emek aletinin üretim sürecindeki işlevi, onun, durmadan yinelenen emek-süreçlerinde ortalama olarak şu ya da bu süre hizmet etmesini gerektiriyor. İşte bu nedenle, onun kendi işlevi, yapıldığı malzemenin, az ya da çok dayanıklı olmasını belirlemiş oluyor. Ama hiç bir zaman, yapıldığı malzemenin dayanıklılığı onu sabit sermaye haline getirmiş olmuyor. Aynı malzeme, hammadde olduğu zaman döner sermaye haline geliyor ve, meta-sermaye ile üretken sermaye arasındaki ayrımı, döner ve sabit sermaye arasındaki ayrımla karıştıran iktisatçılar arasında, aynı malzeme, aynı makine, ürün olarak döner sermaye, emek aleti olarak sabit sermaye oluyor.
      Bir emek aletinin yapıldığı maddenin dayanıklılığı onu sabit sermaye haline getirmemekle birlikte, böyle bir alet rolünü yüklenmiş bulunması, onun nispeten dayanıklı bir maddeden yapılmasını gerektirir. Bu nedenle de, yapıldığı malzemenin dayanıklı olması, emek aleti olarak işlevinin bir koşuludur ve dolayısıyla da onu sabit sermaye yapan dolaşım biçiminin maddi temelidir. Diğer şeyler aynı kalmak kaydıyla, yapılmış olduğu maddenin aşınma ve yıpranma derecesinin yüksekliği ya da düşüklüğü, ona yüksek ya da düşük derecede bir sabitlik damgası vurmakta ve (sayfa 236) bu yüzden de, sabit sermaye olma niteliği ile çok sıkı bir ilişki içerisinde bulunmaktadır.
      Eğer sermayenin emek-gücüne yatırılan kısmı salt döner sermaye ve dolayısıyla sabit sermayeye karşıtlık açısından ele alınırsa ve, değişmeyen ve değişen sermaye arasındaki ayrımlarla, sabit ve döner sermaye arasındaki ayrımlar birbirine karıştırılırsa -emek aletinin maddi gerçekliğinin sabit sermaye olma niteliğinin asıl temelini oluşturduğu varsayılarak- bu sermayenin, sabit sermayeye karşıt, döner sermaye olma niteliğini, emek-gücüne yatırılan sermayenin maddi gerçekliğinden çıkartmak ve gene, döner sermayeyi, değişen-sermayenin maddi gerçekliğinin yardımıyla belirlemek doğaldır.
      Ücretlere yatırılan sermayenin gerçek tözü, kapitalistin, ölü, maddeleşmiş emekle değiştiği ve sermayesinde somutlaştırdığı, faal, değer yaratıcı emek-gücü, canlı emeğin kendisidir; ancak ve yalnızca bu emek sayesindedir ki, onun elindeki değer, kendisini genişleten değere dönüşür. Ama bu kendini genişletme gücü, kapitalist tarafından satılmaz. Bu daima, tıpkı kendisine ait emek aletleri gibi, üretken sermayesinin. yalnızca bir kısmıdır; bu hiçbir zaman onun meta-sermayesinin, sözgelimi sattığı sonal ürün gibi, bir parçası değildir. Üretim sürecinde, üretken sermayenin kısımları olarak emek aletleri, sabit sermaye olarak, emek-gücüne, döner sermaye olarak tanımlanan emek malzemeleri ve yardımcı malzemelerden daha fazla karşıt değildir. Emek-gücü, her ikisinin karşısına da kişisel etmen olarak çıkar, oysa -emek-süreci açısından konuşmak gerekirse- bunlar nesnel etmenlerdir. Değerin kendisini genişletme süreci açısından söylemek gerekirse, bunların her ikisi de emek-gücüne karşı, değişmeyen-sermayenin değişen-sermaye karşısındaki durumu gibi karşıt durumda bulunurlar. Ya da eğer burada, dolaşım sürecini etkilediği kadarıyla, maddi bir farklılıktan sözetmek gerekirse durum şöyledir: Maddeleşmiş emekten başka bir şey olmayan değerin niteliğinden, bu maddileştirme sürecindeki emekten başka bir şey olmayan faal emek-gücünün niteliğinden, emek-gücünün işlevini yerine getirdiği süre boyunca sürekli değer ve artı-değer yarattığı; emek-gücü yönünden, hareket ve bir değerin yaratılması olarak görünen şeyin, onun ürünü yönünden, bir durgunluk durumu içerisinde yaratılan değer olarak göründüğü sonucu çıkar. Eğer emek-gücü, işlevini yerine getirmiş ise, sermaye, artık bir yanda (sayfa 237) emek-gücünden, öte yanda üretim araçlarından oluşmaz. Emek-gücüne yatırılmış bulunan sermaye-değer, şimdi, ürüne eklenmiş bulunan bir değer (+ artı-değer)dir. Sürecin yinelenmesi için, ürünün satılması ve buradan elde edilen hasılatla sürekli yeni emek-gücü satın alınarak üretken sermayeye katılması gerekir. Bu durum, sermayenin emek-gücü ile emek malzemesine vb. yatırılan kısmına, emek aletlerinde sabit kalan sermayeye karşıt olarak, döner sermaye niteliğini verir.
      Ama, bunun tersine, eğer döner sermayenin, değişmeyen-sermayenin bir kısmı (ham ve yardımcı malzemeler) ile ortak olan ikincil tanımı sermayenin emek-gücüne yatırılan kısmının asıl tanımı haline getirilecek olursa, yani kendisine yatırılan değer, yaratılması için tüketildiği ürüne, sabit sermayede olduğu gibi, yavaş yavaş ve parça parça değil de, bütünüyle aktarıldığı ve bu nedenle de, ürünün satışı ile bütünüyle yerine konulmasının gerekli olduğu, esasından hareket edilirse, o zaman, sermayenin ücretlere yatırılan kısmının da, aynı şekilde, maddi olarak faal emek-gücüne değil, emekçinin ücretleriyle satınaldığı maddi öğelerden oluşması, yani toplumsal meta-sermayenin emekçinin tüketimine geçen kısmını, yani geçim araçlarını kapsaması gerekir. Bu durumda, sabit sermaye, daha yavaş yıpranabilen ve bu nedenle de daha yavaş yerine konması gereken emek aletlerinden oluşur ve emek-gücüne yatırılan sermaye de daha hızlı yerine konması gerekli geçim araçlarından oluşur.
      Ne var ki, daha fazla ya da daha az yıpranabilirlik arasındaki sınır çok belirsiz ve bulanıktır.
      "Emekçinin tükettiği yiyecek ve giyecek, içerisinde çalıştığı binalar, emeğine yardımcı olan aletler, hepsi de yıpranabilir niteliktedir. Gene de, bu farklı sermayelerin dayanıklılık zamanları arasında büyük bir fark vardır: bir buharlı makine, bir gemiden daha uzun ömürlüdür, bir gemi emekçinin giyeceğinden ve emekçinin giyeceği de tükettiği yiyecekten daha uzun süre dayanır."[44*][27]
      Ricardo, hepsi de emek aletleri ile aynı dayanıklılık niteliğini taşıyan emekçinin içinde oturduğu evi, eşyalarını, bıçak, çatal, tabak, vb. gibi tüketim gereçlerini belirtmeyi unutuyor. Aynı şeyler, aynı türden şeyler, bir yerde tüketim eşyaları, başka bir yerde emek aletleri olarak ortaya çıkar. (sayfa 238)
      Ricardo'nun söylediğine göre fark şudur: "Sermayenin çabuk yıpranabilir olması ve sık sık yeniden-üretilmeyi gerektirmesine ya da yavaş tüketilmesine göre, döner ya da sabit sermaye başlığı altında sınıflandırılmıştır."[45*][28]
      Ve şu notu ekliyor: "Esas olmayan ve sınır çizgisi kesin olarak çizilemeyen bir ayrım."[46*][29]
      Böylece, avances annuelles ile avances primitives arasında, tüketim zamanına ve dolayısıyla da, kullanılan sermayenin yeniden-üretiminin farklı zamanlarını işaret eden ayrımın yapıldığı fizyokratlar kampına çok şükür bir kez daha gelmiş bulunuyoruz. Ancak, fizyokratlarda toplumsal üretimin önemli bir olayını oluşturan ve Tableau Economique'te dolaşım süreci ile ilişkili olarak anlatılan şey, burada, öznel ve Ricardo'nun kendi sözleriyle gereksiz bir ayrım oluyor.
      Sermayenin emeğe yatırılan kısmı, emek aletlerine yatırılan kısmından yalnız yeniden-üretim dönemi ve dolayısıyla dolaşım süreciyle ayrılır ise, ve bir kısmı geçim araçlarını, diğeri emek aletlerini kapsar ve bunlar birbirinden yalnızca daha hızlı yıpranabilir nitelikte oldukları için ayrılırlar ise, birinci grubun kendisinden bile çeşitli dayanıklılık dereceleri olduğuna göre, emek-gücüne yatırılan sermaye ile, üretim araçlarına yatırılan sermaye arasındaki bütün differentia specifica[47*] doğal olarak yokolup gider.
      Bu, tümüyle Ricardo'nun değer öğretisi ile çeliştiği gibi, aslında artı-değer teorisi olan kâr teorisi ile de çelişir. Genel olarak Ricardo, sabit ve döner sermaye arasındaki ayrımı, yalnızca, farklı üretim dallarında eşit büyüklükte yatırılan sermayelerde her ikisinin farklı oranlarının, değer yasasına yaptığı etki ve özellikle bu koşullar sonucu ücretlerdeki artış ya da düşüşün fiyatlar üzerindeki etkisi ölçüsünde dikkate alır. Ama bu sınırlı araştırmalarda bile, sabit ve döner sermaye ile değişmeyen ve değişen sermayeyi karıştırması nedeniyle çok vahim yanılgılara düşer. Aslında, tahlillerine bütünüyle yanlış bir temelden başlar. Birincisi, sermaye-değerin emek-gücüne yatırılan kısmının döner sermaye başlığı altında sınıflandırılması zorunluluğu açısından, bizzat, döner sermaye tanımları, özellikle sermayenin emeğe (sayfa 239) yatırılan kısmını bu başlık altına koyan koşullar, yanlış geliştirilmişlerdir. İkincisi, sermayenin emeğe yatırılan kısmını döner sermaye olarak belirleyen tanım ile, bunu, sabit sermayeye karşıt döner sermaye olarak belirleyen tanım arasında bir karışıklık bulunmaktadır.
      Emek-gücüne yatırılan sermayenin, döner ya da akıcı sermaye olarak tanımlanmasının ikincil bir tanımı olduğu, üretim sürecindeki differentia specifica'sını yokettiği daha başlangıçta besbellidir. Çünkü, bu tanımda, bir yandan emeğe yatırılan sermayeler, hammaddeye vb. yatırılanlar ile aynı önemdedir. Değişmeyen sermayenin bir kısmını değişen sermaye ile özdeşleştiren böyle bir sınıflandırma, değişmeyen sermayeye karşıt olan değişen sermayenin differentia specifica'sını ele almıyor. Öte yandan, sermayenin emeğe yatırılan kısımları, gerçekte, emek aletlerine yatırılan kısımlara karşıttırlar, ama hiçbir zaman bu kısımların değer üretimine tamamen farklı biçimlerde girmesi yönünden değil, bunların her ikisinin de değerlerini ürüne yalnızca farklı zaman dönemlerinde aktarmaları yönünden.
      Metaın üretim sürecine yatırılan belli bir değer, ister ücretlerin, ister hammaddelerin ya da emek aletlerinin fiyatı olsun, bütün bu durumlarda sözkonusu olan nokta, bu değerin ürüne nasıl aktarıldığı, dolayısıyla ürün tarafından nasıl dolaştırıldığı, ürünün satışıyla çıkış noktasına nasıl döndüğü ya da yerine konulduğudur. Buradaki biricik fark "nasıl"dadır, aktarmanın ve dolayısıyla bu değerin dolaşımının kendisine özgü biçimindedir.
      Emek-gücünün, her ayrı durumda, sözleşmede daha önce belirlenmiş olan fiyatının, para ya da geçim aracı olarak ödenmesi, bunun sabit bir fiyat olma niteliğini hiçbir şekilde değiştirmez. Bununla birlikte, ücretlerin para olarak ödenmesi halinde, bizzat bu paranın üretim sürecine, değerin ve aynı zamanda üretim aracı malzemelerinin girdiği tarzda girmediği açıktır. Ama öte yandan, emekçinin ücretiyle satın aldığı geçim araçları, hammaddeler vb. ile birlikte, döner sermayenin maddi biçimi olarak aynı kategori altında sınıflandırılacak ve emek aletlerinin karşıtı olacak olursa, o zaman, sorun farklı bir yön alır. Eğer bu şeylerin, üretim araçlarının değeri, emek-sürecinde ürüne aktarılıyorsa, diğer şeylerin, geçim araçlarının değeri de, bunları tüketen emek-gücünde yeniden ortaya çıkıyor ve bu emek-gücünün işlev görmesiyle aynı şekilde ürüne aktarılıyor demektir. Her iki (sayfa 240) durumda da, bu, aynı derecede, üretim sırasında yatırılan değerlerin salt üründe yeniden ortaya çıkması sorunudur.(Fizyokratlar bunu ciddiye almışlar ve bu nedenle de, sanayideki emeğin artı-değer yarattığını yadsımışlardır.) Wayland'dan daha önce aktarılan pasaj[48*], şöyle der: "Bununla birlikte, biçimin bir önemi yoktur. ... İnsanoğlunun varlığı ve rahatı için gerekli çeşitli türde yiyecekler, giysiler ve barınaklar da değişikliğe uğrar. Bunlar zaman zaman tüketilirler ve değerleri ... tekrar ortaya çıkar." (Elements of Pol. Econ., s. 31, 32) Üretim amacıyla, hem tüketim araçları ve hem de geçim araçları olarak yatırılmış bulunan sermaye-değerler, burada, aynı şekilde ürünün değerinde ortaya çıkarlar. Böylece, kapitalist üretim sürecinin tam bir esrar perdesine bürünmesi mutlu bir biçimde başarılmış, üründe bulunan artı-değerin kaynağı tamamen gözden uzaklaştırılmıştı.
      Ayrıca bu, burjuva ekonomi politiğine özgü fetişizmi, toplumsal üretim sürecinde şeylere verilen toplumsal, ekonomik niteliği, bu şeylerin maddi doğasından çıkan doğal bir niteliğe dönüştüren fetişizmi tamamlamış oluyor. Örneğin, "emek aletleri, sabit sermayedir", çelişkilere ve karışıklığa yolaçan skolastik bir tanımdır. Tıpkı emek-süreci konusunda gösterildiği gibi (Buch I, Kap. V),[49*] bu, tamamen maddi öğelerin belli bir emek-sürecindeki rollerine, bunların işlevlerine -emek aletleri, emek malzemesi ya da ürünler olarak işlev yapmalarına- bağlıdır; böylece, emek aletleri, ancak, bu üretim süreci gerçekten kapitalist bir üretim süreci ise ve üretim araçları bu nedenle gerçekten sermaye ise ve sermayenin ekonomik kesinlik ve toplumsal niteliğine sahipse, sabit sermayedirler. Ve ikincisi, eğer değerlerini ürüne ancak belirli bir biçimde aktarıyorlar ise sabit sermayedirler. Eğer durum bu değilse, bunlar kendileri sabit sermaye olmaksızın, emek aletleri olarak kalırlar. Aynı şekilde, gübre gibi yardımcı malzemeler, emek aletlerinin büyük bir kısmı gibi, değerlerini kendilerine özgü aynı biçimde aktarıyorlar ise, emek aleti olmadıkları halde sabit sermaye olurlar. Burada sorun, şeylerin uygun düşmeleri gereken tanımlar sorunu değildir. Biz, burada, belli kategoriler içerisinde ifade edilmeleri gereken belli işlevlerle ilgiliyiz.
      Eğer ücretlere yatırılan sermaye, bütün koşullar altında (sayfa 141) geçim araçlarının niteliklerini taşıyan bir sermaye diye kabul edilirse, bu, aynı zamanda, "emeği destekleyen" bu "döner" sermayenin de bir niteliği olacaktır. (Ricardo, s. 25.) Eğer, tüketim araçları "sermaye" olmasalardı, bunlar emek-gücü gereksinmesini sağlayamazlardı; oysa, bunların, işte bu sermaye niteliğidir ki, bunlara, yabancı emek tarafından gereksinmesini sağlayan sermaye özelliğini verir.
      Eğer bu durumlarıyla geçim araçları döner sermaye iseler -döner sermaye ücrete çevrildikten sonra- bundan ayrıca şu sonuç da çıkar ki, ücretin büyüklüğü, emekçi sayısının belli bir döner sermaye miktarına olan oranına dayanın -gözde bir iktisadi önerme- oysa, aslında, emekçi tarafından pazardan çekilen geçim aracı miktarı ve kapitalistin tüketimi için sağlanabilecek geçim araçları miktarı artı-değerin emek fiyatına olan oranına bağlıdır.
      Ricardo da, Barton[29a] gibi, her yerde, değişen ve değişmeyen sermaye ilişkisini, döner ve sabit sermaye ilişkisi ile karıştırıyor. Bunun, Barton'un kâr oranı konusundaki incelemesini ne ölçüde sakatladığı daha ilerde göreceğiz.[50*]
      Ricardo, ayrıca, sermayenin devrinde, sabit ve döner sermayeler arasındaki ayrımın dışında kalan diğer nedenlerin yolaçtığı farklılıkları, şu ayrım ile özdeşleştiriyor: "Döner sermayenin, hiç de eşit olmayan sürelerde dolaşımda bulunabileceği ya da sahibine geri dönebileceği ayrıca gözönünde bulundurulmalıdır. Çiftçinin, ekmek üzere satın aldığı buğday, fırıncının ekmek yapmak için satın aldığı buğdaya göre sabit sermayedir. Bunlardan birisi buğdayı toprağa bırakır ve bir yıl süreyle hiç bir gelir elde edemez; diğeri onu öğüttürerek un haline getirtir, müşterilerine ekmek olarak satar ve bir hafta içerisinde aynı şekilde yenilemek ya da başka bir işe başlamak üzere sermayesini serbest hale getirir."[30]
      Burada karakteristik olan şey, tohumluk için kullanıldığı zaman, tüketim aracı değil hammadde olarak hizmet ettiği halde, buğday, bizatihi tüketim aracı olduğu için, önce döner sermayedir, sonra da, geri dönüşü bir yıl aldığı için, sabit sermayedir. (sayfa 242) Ne var ki, bir üretim aracını sabit sermaye yapan şey, yalnızca yavaş ya da hızlı geri dönüşü değil, ayrıca değerini ürüne aktardığı belirli biçimdir.
      Adam Smith'in getirdiği karışıklık şu sonuçları doğurmuştur:
      1. Sabit ve döner sermaye arasındaki ayrım, üretken sermaye ile meta-sermaye arasındaki ayrımla karıştırılmıştır. Örneğin, bir makine, pazarda meta olarak bulunduğu zaman döner sermaye, üretim sürecine sokulduğu zaman sabit sermaye sayılmıştır. Üstelik, bir tür sermayenin bir başkasından daha fazla sabit ya da döner olduğunu belirlemek kesinlikle olanaksızdır.
      2. Bütün döner sermayeler, ücretlere yatırılan ya da yatırılacak olan sermaye ile bir tutulmuştur. Bu John Stuart Mill[51*] ile diğerlerinde böyledir.
      3. Değişen ve değişmeyen sermayeler arasında bulunan ve önceleri Barton, Ricardo ve diğerleri tarafından döner ve sabit sermaye arasındaki ayrımla karıştırılan fark, ensonu, bu ikinci ayrıma indirgenmiş, örneğin Ramsay'da, bütün üretim araçları, hammaddeler vb., ve aynı zamanda da emek aletleri sabit sermaye; yalnızca ücretlere yatırılan sermaye ise döner sermaye sayılmıştır.[52*] Ama indirgeme bu şekilde yapıldığı için, değişmeyen ve değişen sermaye arasındaki gerçek ayrım anlaşılmamaktadır.
      4. MacLeod,[53*] Patterson[54*] ve diğerleri gibi, her şeye, bir banka memurunun tarife sığmaz darkafalı görüş açısından bakan modern İngiliz ve özellikle İskoç iktisatçıları, sabit döner sermaye arasındaki ayrımı, money at call[55*] ve money not at call[56*] arasındaki ayrıma dönüştürmüşlerdir. (sayfa 243)






Dipnotlar



[1*] Marx, tırnak içindeki tümceyi (bkz: Das Kapital, Buch II. Werke 24, Dietz Verlag, Berlin 1963) İngilizce olarak aktarmıştır. .
[2*] Smith'in yapıtından yapılan alıntılarda, Marx'ın sayfa numarası göstermediği durumlarda, editör, sayfa referanslarını köşeli parantez içersinde, An Inquiry into the Nature and Causes of the Wealth of Nations; A New editon in four volumes adlı, 1843 Londra basımlı yapıttan vermiştir. Smith'ten yapılan bu ve diğer bütün alıntılar bu basım ile kontrol edilmiştir. - Ed.
[3*] Marx, tırnak içindeki tümceleri, İngilizce olarak aktarmıştır. -ç.
[4*] Marx, tırnak içindeki tümceleri, İngilizce olarak aktarmıştır. -ç.
[5*] Marx, tırnak içindeki tümceleri, İngilizce olarak aktarmıştır. -ç.
[6*] Marx, tırnak içindeki tümceleri, İngilizce olarak aktarmıştır. -ç.
[7*] Marx, tırnak içindeki tümceleri, İngilizce olarak aktarmıştır. -ç.
[8*] Marx, tırnak içindeki tümceleri, İngilizce olarak aktarmıştır. -ç.
[9*] Marx, tırnak içindeki tümceleri, İngilizce olarak aktarmıştır. -ç.
[10*] Marx, tırnak içindeki tümceleri, İngilizce olarak aktarmıştır. -ç.
[11*] Marx, tırnak içindeki tümceleri, İngilizce olarak aktarmıştır. -ç.
[12*] Marx, tırnak içindeki tümceleri, İngilizce olarak aktarmıştır. -ç.
[13*] Marx, tırnak içindeki tümceleri, İngilizce olarak aktarmıştır. -ç.
[14*] Marx, tırnak içindeki tümceleri, İngilizce olarak aktarmıştır. -ç.
[15*] "Bir gelir getirmek". .
[16*] "Bir kâr yapmak". .
[17*] Marx, tırnak içindeki tümceleri, İngilizce olarak aktarmıştır. -ç.
[18*] Marx, tırnak içindeki tümceleri, İngilizce olarak aktarmıştır. -ç.
[19*] Marx, tırnak içindeki tümceleri, İngilizce olarak aktarmıştır. -ç.
[20*] Marx, tırnak içindeki tümceleri, İngilizce olarak aktarmıştır. -ç.
[21*] "Sahip değiştirme". .
[22*] Kapital, Birinci Cilt, Sekizinci Bölüm, s. 219. -Ed.
[23*] Marx, tırnak içindeki tümceleri, İngilizce olarak aktarmıştır. -ç.
[24*] Kapital, Birinci Cilt, Yedinci Bölüm. -Ed.
[25*] Marx, tırnak içindeki tümceleri, İngilizce olarak aktarmıştır. -ç.
[26*] Marx, tırnak içindeki tümceleri, İngilizce olarak aktarmıştır. -ç.
[27*] Marx, tırnak içindeki tümceleri, İngilizce olarak aktarmıştır. -ç.
[28*] Marx, tırnak içindeki tümceleri, İngilizce olarak aktarmıştır. -ç.
[29*] Marx, tırnak içindeki tümceleri, İngilizce olarak aktarmıştır. -ç.
[30*] Marx, tırnak içindeki tümceleri, İngilizce olarak aktarmıştır. -ç.
[31*] Marx, tırnak içindeki sözcükleri, İngilizce olarak aktarmıştır. -ç.
[32*] Marx, tırnak içindeki sözcükleri, İngilizce olarak aktarmıştır. -ç.
[33*] Marx, tırnak içindeki sözcükleri, İngilizce olarak aktarmıştır. -ç.
[34*] Marx, tırnak içindeki tümceleri, İngilizce olarak aktarmıştır. -ç.
[35*] Marx, tırnak içindeki tümceleri, İngilizce olarak aktarmıştır. -ç.
[36*] İlk yatırımlardan. -ç.
[37*] Yıllık yatırımlar. -ç.
[38*] Marx, tırnak içindeki tümceleri, İngilizce olarak aktarmıştır. -ç.
[39*] Kapital, Birinci Cilt. s. 625-628. -Ed.
[40*] Karl Marx, Kapital, Üçüncü Cilt, Sol Yayınları, Ankara 1978, s. 211-215. -Ed.
[41*] Karl Marx, Kapital, Birinci Cilt, İkinci Kısım, s. 639-640. -Ed.
[42*] Yanlış anlama. -ç.
[43*] Taban tabana karşıt. .
[44*] Marx, tırnak içindeki tümceleri, İngilizce olarak aktarmıştır. -ç.
[45*] Marx, tırnak içindeki tümceleri, İngilizce olarak aktarmıştır. -ç.
[46*] Marx, tırnak içindeki tümceleri, İngilizce olarak aktarmıştır. -ç.
[47*] Ayırdedici özellik .
[48*] Kapital, Birinci Cilt, s. 223. dipnot 25. -Ed.
[49*] Aynı yapıt, Yedinci Bölüm. -Ed.
[50*] Kapital, Üçüncü Cilt, Birinci Bölüm - Üçüncü Bölüm. -Ed.
[51*] J. S. Mill, Essays on Soure Unsettled Questions of Political Economy, London 1844, s. 164. -Ed.
[52*]G. Ramsey, An Easay on the Distributiorı of Wealth, Edinburg 1833, s. 21-24. -Ed.
[53*] H. D, MacLead, The Elements of Political Economy, London 1858, s. 76-80. -Ed.
[54*] R. H. Patterson, The Science of Finance, A Practical Treatise. Edinburg and London 1868, s. 129-144. -Ed.
[55*] Vadesiz mevduat. .
[56*] Vadeli mevduat. .

[23] Karş: Quesnay, Analyse du Tableau Economique (Phsiocrates, éd Daire, I partie, Paris 1846). Örneğin burada şunları okuyoruz: "Yıllık yatırımlar, tarımda kullanılan emek için her yıl yapılan harcamaları içerir; bu yatırımların, çiftçilik girişiminin kurulması için fon oluşturan ilk yatırımlardan ayrılması gerekir." (s. 59) Daha sonraki fizyokratların yapıtlarında bu yatırımlara bazan doğrudan doğruya sermaye denmiştir: Capital ou avances. Dupont de Nemours, Maximes du Docteur Quesnay, ou Résume de ses Principes d'Economie Sociale (Daire, I. s. 391); ayrıca Le Trosne şöyle yazar: "İnsan emeğinin yarattığı işlerin, çok ya da az dayanıklı olmasının sonucu olarak, bir ulus, yıllık yeniden-üretiminden bağımsız önemli bir servet fonuna sahip olur ve bu fon bir sermayeyi oluşturur; uzun bir süre sonunda biriken ve başlangıçta ürünle ödenen bu sermaye devamlı olarak korunmuş ve çoğalmıştır." (Daire. II. s. 928-29) Turgot, sermaye deyimini yatırımlar için daha düzenli kullanır ve fabrikatörlerin yatırımlarını çiftçilerinki ile daha da fazla özdeşleştirir. (Turgot, Réflexious sur la Formation et la Distribution des Richesses, 1766.)
[24] Değerin kendisini genişletmesi sürecinde emek-gücünün oynadığı rolü anlamakta Adam Smith'in kendi kendisine ne ölçüde zorluk çıkardığı, emekçilerin emeğini fizyokratlara uyarak iş hayvanlarınınki ile aynı düzeye koyan şu tümce ile tanıtlanmaktadır: "Yalnızca kendisinin (çiftçinin) çalışan hizmetkarları değil, iş hayvanları da üretken emekçilerdir." (Book II, Ch. V. s. 243.)
[25] Ricardo, Principles, etc., s. 25.
[26] Loc. cit.
[27] Ricardo, Principles, etc., s. 26.
[28] Ibid.
[29] Ibid.
[29a] Observations on the Circumstances Which Influence the Condition of the Labouring Classes of Society. London, 1817. Bununla ilgili bir pasaj, c. I, s. 655, dipnot 79'da [Kapital, Birinci Cilt, s. 648-649, not 86] aktarılmıştır.
[30] Principles, etc., s. 26 ve 27.



Sayfa başına gidiş