her şey sakin.**
Heyhat ki, açıklayıcı layiha, geri dönen göçmenlere ilişkin verileri
tam bir sessizlikle
geçiştiriyor!!
Tuhaf ve anlamlı bir sessizlik!
Evet, baylar, göçmenlerin sayısı 1905 yılından sonra yılda ortalama yarım milyona çıktı. Evet, 1908 yılında göç dalgası en yüksek noktasına ulaştı: bir yılda 665.000 göçmen. Ne var ki daha sonra dalga
hızla geriledi, 1911 yılında
189.000e kadar düştü. Göçmenlerin hükümet tarafından bu çok övülen yerleştirilmesinin bir
farfaradan
ibaret olduğunun görüldüğü açık değil mi? Hükümetin, devrimin üzerinden henüz altı yıl geçmişken bir kez daha
umut ve beklentilerinin enkazı önünde durduğu açık değil mi?
Ve geri dönen göçmenlerin sayısı üzerine veriler Bay Maliye Bakanının açıklayıcı (gerçekte ise her şeyi gölgeleyen) layihasında dikkatle yan çizilen veriler geri dönenlerin sayısında
1910 yılında yüzde 3040a, 1911 yılında ise yüzde 60a varan korkunç
bir yükselme olduğunu gösteriyor. Geri dönen göçmenlerin bu muazzam dalgası Sibiryaya göçmek için memleketlerinde her şeylerini satan, ama şimdi tamamen mahvolmuş ve yoksullaşmış olarak Sibiryadan geri dönmek zorunda kalan köylülerin umutsuz sıkıntılarını, sefalet ve yoksulluklarını gösteriyor.
Tamamen mahvolmuş olarak geri dönen göçmenlerin bu büyük dalgası, hükümetin göç politikasının
tamamen çöküşünü
çürütülemez bir açıklıkla göstermektedir. Uzun süre Sibiryada kalan göçmenlerin çiftliklerinin kalkındığına ilişkin küçük tablolar vermek (Göç İdaresi bütçesine ilişkin açıklayıcı notta yapıldığı gibi), ama bu arada geriye dönen
onbinlerce göçmenin tam ve kesin mahvından
söz etmemek,
verileri doğrudan tahrif etmek demektir! Bu, Duma temsilcilerini genel refah üzerine iskambil kağıdından evler ve çocuk masallarıyla atlatmak demektir, gerçekte ise sefalet ve yoksullaşmayı görüyoruz.
Maliye Bakanının açıklayıcı layihasında, geri dönen göçmenlere, bunların umutsuz ve sefalet içindeki durumlarına, tam bir yıkım içinde bulunduklarına ilişkin verilerin
gizlenmesi, baylar, hükümetin
gerçeği umutsuzca gizleme çabası anlamına gelmektedir. Boşuna bir çaba! Gerçek gizlenemez! Gerçek kendisini dayatır. Rusyaya
geri dönmüş
olan mahvolmuş köylülerin sefaleti, Sibiryanın mahvolmuş eski sakinlerinin sefaleti, kendisinden söz ettirmek
zorunda bırakıyor.
Hükümetin göç politikasının çöküşü üzerine çıkardığım bu sonuçları açık bir şekilde anlatabilmek için, baylar, 27 yıl
yirmi yedi yıl, baylar Sibiryada Orman İdaresinde faaliyet göstermiş, göç işlerinin bütün girdi-çıktısını öğrenmiş, ülkemizdeki Göç İdaresinde meydana gelen bütün alçaklıklara
katlanamayan
bir memurun açıklamalarını aktaracağım.
Bu memur, devlet müşaviri Bay A. I.
Komarovdur. Bu bay 27 yıl hizmet ettikten sonra, Stolypin ve Krivoşeyinin, Başbakanın ve Tarım ve Toprak Düzeni Dairesi şefinin 1910 yılında Sibiryaya yaptıkları kötü ünlü yolculuğun bir
maskaralık yolculuğundan
başka bir şey olmadığını kabul etmek zorunda kalmıştır; bu, 27 yıl hizmet veren bir devlet müşavirinin kendi ifadesidir!! Bu tür maskaralık yolculukları ile tüm Rusyanın dolandırılmasına katlanamadığı için
görevinden istifa eden bu memur, her türlü Hazine yağmasının, ihtilasının, göç politikamızın bütün alçaklığının barbar ve mahvedeci karakterini gerçeklere uygun biçimde anlattığı özel bir broşür çıkarmıştır.
Bu broşür, Göç İşleri Üzerine Gerçekler adını taşıyor; 1913 yılında, yani bu yıl St. Petersburgda yayınlanan bu broşürün fiyatı 60 kopek içerdiği zengin teşhir malzemesiyle karşılaştırıldığında pahalı değil. Ülkemizde hükümet her zaman olduğu gibi, göç meselesinde de başka mesele ve yönetim alanlarında yaptığını tekrarlayarak bütün gücüyle gerçekleri gizliyor ve sırların açıklanmasından korkuyor. Memur Komarov hizmette bulunduğu sürece kendisini
gizlemek, gazetelere gönderdiği teşhir mektuplarını
takma adla yazmak zorundaydı ve amirleri bunları yazanı
yakalama
çabası içindeydi. Memurların hepsi görevden ayrılma ve gerçeği söyleyen teşhir broşürleri yazma olanağı bulamazlar! Fakat böyle bir broşür temelinde bu karanlıklar imparatorluğunda ne büyük bir çürüme, ne korkunç bir bozulmanın hüküm sürdüğünü göz önüne getirebiliriz.
Memur Komarov hiçbir şekilde devrimci değil. İlgisi yok! Sosyal-demokratların ve Sosyal-Devrimcilerin teorilerine karşı iyiniyetli düşmanlığını bizzat kendisi anlatıyor. Hayır, o basit, ilkel bir dürüstlük ve doğrulukla tamamen hoşnut olabilecek sıradan, son derece iyiniyetli bir Rus memuru. O, 1905 Devrimine karşı düşmanca duygular içinde olan ve karşı-devrimci bir hükümete hizmet etmeye hazır bir insan.
Fakat böyle bir insanın bile çekip gitmesi, görevini bırakması, ayağındaki tozu silkmesi daha da anlamlıdır. O, göç politikamızın
rasyonel ormancılık denen şeyin tamamen yok edilmesi
anlamına gelmesini kaldıramamıştır (s. 138). O,
eski yerleşik halkın giderek yoksullaşmasına
yol açan
eski yerleşik halkın iyi arazilerinin mülksüzleştirilmesini
(yani zoralımını) kaldıramamıştır (s. 137 ve 138). Sibirya arazileri ve ormanlarının, bir zamanlar
Başkır arazilerinin talan edilmesinin
bunun yanında
çocuk oyuncağı kaldığı böyle
bir devlet
talanını, ya da daha doğrusu
yok edilmesini
kaldıramamıştır (s. 3).
İşte bu memurun çıkardığı sonuçlar:
Büyük kapsamlı çalışmalara el atabilmek için Göç İşleri Ana İdaresi bünyesinde
hiçbir hazırlığın olmaması, çalışmalarda plansızlık ve kalitesizlik, tarım için elverişsiz, susuz, ya da
içmeye elverişsiz suyun bulunduğu toprakların parsel olarak tahsis edilmesi
(s. 137).
Göç dalgası yükseldiğinde memurlar baskına uğramışlardı.
Neredeyse daha dün düzenlenen devlete ait orman alanlarını paramparça ettiler, sırf, göç istasyonunda bulunan ve saatlerce Göç İdaresinin salonunda bekleyen
bitkin düşmüş, yorulmuş düzinelerce insanı
yerleştirip başlarından savmak için önlerine ilk çıkanı aldılar
(s. 11).
İşte birkaç örnek. Göçmenlere göç bölgesi olarak
Kurinskoye*
* Altaylar Bölgesi'nde.
Alm. Red.
gösterilir. Burası Altay Tuz Fabrikasının Rus olmayan ahalisinin elinden alınan topraklardan oluşuyordu. Rus olmayanlar talan edilmişti. Ve yeni göçmenler, içilmesi mümkün olmayan tuzlu suyla öylece kalmışlardı. Hazine, kuyu kazılması için boş yere para harcar. Sonuç sıfır. Yeni göçmenler su getirmek için 78 (yedisekiz) Verst yol gitmek zorundalar!! (S. 101.)
Mana nehrinin* yukarı kesiminde bulunan Vyezdnoy Mıntıkası. Buraya 30 aile yerleştirildi. Son derece zor geçen yedi yıldan sonra yeni göçmenler nihayet burada tarım yapmanın olanaksızlığını anladılar.
Neredeyse tümü kaçtı.
Geride kalan çok az sayıda göçmen, vahşi hayvan avı ve balık tutmakla uğraşıyorlar (s. 27).
ÇunaAngara Bölgesi Mıntıkaları:**
yüzlerce toprak payı planlanmıştı. 900 pay, 460 pay vs. Fakat hiç göçmen yok. Burada yaşamak olanaksız. Dağ sırtları, bataklıklar, içmeye elverişsiz su.
Ve şimdi memur A. I. Komarov, Bay Maliye Bakanının gizlediği, geri dönen göçmenler üzerine hükümetin
hoşuna gitmeyecek gerçeği
dile getiriyor.
Yüzbinlerce can
diyor geriye dönen bu mahvolmuş göçmenlere için. Öylesine bir unsur geri dönüyor ki diyor memur Komarov
eğer gerçekleşirse önümüzdeki devrimde bu unsur korkunç bir rol oynayacaktır
Geri dönen, bütün hayatı boyunca tarım işçisi olan değil
geri dönen, daha düne kadar çiftçi olan, kendisinin ve toprağın birbirinden ayrı varolabileceğini düşünmeyi aklından bile geçirmeyen birisi; ve bu insan, kendisini yerleştirmeyi beceremedikleri, onu sadece mahvettikleri için en derinden yaralanmış bu insan, her türlü devlet düzeni için korkunç bir tehlikedir (s. 74).
Devrim korkusuyla dolu Bay Komarov böyle yazıyor. Bay Komrov sadece
toprak beylerinin
devlet düzeninin mümkün olduğuna boş yere inanıyor. En iyi ve kültürel açıdan en ileri devletlerde çiftlik
* Yeniseyin kolu, Krasyonarskta Yeniseyle birleşir.
Alm. Red.
** Angara Yeniseyin sağ kolu; Çuna, Angaranın sol kolu (bir başka
kolla birleşir).
Alm. Red.
*** Bugünkü Batı Sibirya bölgesinde bir kent.
Alm. Red.
sahipleri
olmadan da oluyor. Rusya da onlar olmadan edebilir, hem de halkın yararına olarak.
Komarov eski yerleşik halkın
yıkımını teşhir ediyor. Eski yerleşik nüfusun talan edilmesi sonucunda kötü ürün gerçekte ise
açlık , şimdiden Sibirya İtalyasını, yani Minusinsk Mıntıkasını***
bile kırıp geçirmeye başladı. Bay Komarov Hazinenin işverenler tarafından talan edildiğini; memurlar tarafından hazırlanan hesap ve planların tamamen fiktif, yani uyduruk karakterini; milyonlar yutan ObiYenisey Kanalı gibi işe yaramaz çalışmalarını;
yüzlerce milyon rublenin
israf edildiğini teşhir ediyor.
Bütün göçlerimiz diyor tanrıdan korkan alçakgönüllü memur
tek ve çirkin bir şakadan
ibarettir (s. 134).
Bay Maliye Bakanının gizlediği
geri dönmüş
göçmenlere ilişkin
gerçek budur! Göç politikamızın tamamen
çöküşü gerçekte böyledir!
Gerek
Rusyada gerekse de Sibiryada yıkım ve yoksullaşma. Arazilerin talan edilmesi, ormancılığın
yokedilmesi
düzme hesaplar, resmi yalanlar ve ikiyüzlülük.
Şimdi de bireysel çiftlikler sorununa geçiyorum.
Bay Maliye Bakanının açıklayıcı layihası, göç sorununda olduğu gibi bu sorunda da bize aynı genel, hiçbir şey ifade etmeyen, resmi ikiyüzlü verileri (daha doğrusu sözde verileri) sunuyor.
Bize 1912 yılına kadar 1,5 (bir buçuk) milyon çiftliğin Köy Birliğinden çıktığı, bir milyondan fazla çiftliğin bireysel çiftlik haline geldiği açıklanıyor.
Fakat bireysel çiftlik sahiplerinin gerçek iktisadının durumunun ne olduğu üzerine, hükümet raporlarının hiçbirinde
hiçbir yerde bir tek de olsa doğru söz söylenmiyor!!
Oysa biz, (artık hayatta olmayan İvan Andreyeviç Konovalov gibi) dürüst gözlemcilerin yeni toprak mülkiyeti ilişkileri üzerine anlatımlarından, köye ve köylülerin yaşamına ilişkin kendi gözlemlerimizden de, birbirinden tamamen farklı iki tür (kategori)
bireysel çiftlik sahibi
olduğunu biliyoruz. Bu iki türü harmanlayıp genel veriler sunduğunda hükümet halkı sadece aldatmaktadır.
Bireysel çiftlik sahiplerinin bir türü, son derece az bir bölümü, yeni toprak mülkiyeti ilişkilerinden önce de son derece iyi yaşayan zengin köylüler, Kulaklardır. Köy Birliğinden ayrılan ve köy yoksullarının pay toprağını satın alan bu köylüler, hiç kuşkusuz başkalarının sırtından zenginleşiyor ve halk kitlelerini daha çok mahvediyor ve köleleştiriyorlar. Fakat bu tür bireysel çiftlik sahipleri, tekrar ediyorum,
son derece azdır.
Asıl ağırlığı, hem de ezici ağırlığı bireysel çiftlik sahiplerinin diğer türü, ne yapacaklarını bilemedikleri için çaresizlikten bireysel mülk sahibi olan yoksul, sefalete düşmüş köylüler oluşturmaktadır. Başka bir çıkış yolu bilmiyorum, o nedenle bireysel çiftlik sahibi oldum diyor bu köylüler. Zavallı bir çiftlikte, aç ve bitkin bir halde, göç yardımı almak, çiftlik kurmak için borç almak amacıyla son saman çöpüne sarılıyorlar. Bireysel çiftliklerinde en umarsız bir uğraş veriyorlar; banka ödemelerini denkleştirebilmek için tüm tahılı satıyorlar; sürekli borç içindeler; umutsuz bir sefalet içindeler; dilenci gibi yaşıyorlar;
ödemeleri yapamadıkları için çiftliklerinden
sürülüyor
ve sonunda evsiz ve topraksız serserilere dönüşüyorlar.
Ve resmi veriler bize, hiçbir şey ifade etmeyen fiktif bir refah tablosu sunacak yerde, toprak kulübelerde yaşayan, hayvanlarıyla aynı mekânı paylaşan, insanların çalışmaktan bitkin düştüğü, yetersiz beslendiği, çocukların lime lime giysiler içinde ve hasta oldukları bu
dilenciler kadar yoksul bireysel çiftlik sahiplerinin gerçek sayısını verseydi, bu durumda
bireysel çiftliklere ilişkin gerçeği
öğrenirdik.
Fakat asıl mesele, tam da, hükümetin bireysel çiftlikler üzerine bu gerçeği bütün araçlarla gizlemesidir. Köylü yaşamının özgür ve bağımsız gözlemcileri kovuşturmaya uğramakta ve köylerden sürülmektedir. Gazetelere yazı yazan köylüler, Rusyada bile görülmedik bir zorbalıkla karşılaşıyor, polisin ve resmi makamların külfet ve kovuşturmasına uğruyor.
Bir avuç zengin bireysel çiftlik sahibi, zenginleşen köylü kitleleri olarak gösteriliyor! Kulaklar üzerine resmi yalan, köy gerçeği olarak gösteriliyor! Fakat hükümet gerçeği gizlemeyi başaramayacaktır. Hükümetin yoksullaşan ve açlık çeken köye ilişkin gerçekleri gizleme çabası, köylülük arasında sadece haklı bir
öfke ve
kine yol açıyor. Geçtiğimiz yılda ve bir önceki yılda olduğu gibi, düzinelerce milyon köylü aç kaldığında, bu olgu, bireysel çiftliklerin faydalı etkisi masallarının yalancılığını ve ikiyüzlülüğünü, her türlü uzun açıklamalardan çok daha iyi açığa çıkarıyor. Bu olgu, Rus köyünün hükümetin tarım politikasının değişmesinden
sonra da, Stolypinin kötü ünlü reformlarından
sonra da,
serflik altında olduğu gibi boyunduruk, sömürü, sefalet ve haklardan yoksunluk altında iki büklüm kalmaya devam ettiğini çok açık biçimde gösteriyor. Birleşik Soylular Konseyinin
yeni tarım politikası,
eski derebeylerine ve onların binlerce, onbinlerce desiyatinlik muazzam çiftliklerinin boyunduruğuna dokunmamıştır. Yeni tarım politikası,
eski
büyük toprak sahiplerini ve bir avuç köy burjuvazisini zenginleştirmiş, köylülüğün büyük kütlesini ise daha da yıkmıştır.
Güçlüden yanayız diye haykırıyordu, artık hayatta olmayan Stolypin, tarım politikasını açıklar ve savunurken. Bu sözcükleri, ender doğrulukta sözler, bir Bakanın istisnai olarak doğru sözleri olarak akıllarda tutmakta, belleklere kazımakta yarar var. Köylüler bu doğru sözleri gayet iyi anladılar ve bunların doğruluğunu kendi etlerinde ve kemiklerinde yaşadılar, çünkü bu sözler
yeni
yasaların da
zenginler için
ve onlar tarafından yazılmış yasalar olduğu,
yeni
tarım politikasının
zenginler için bir politika olduğu ve
zenginler tarafından
uygulandığı anlamına gelmektedir. Köylüler, beyler Dumasının beyler için yasalar çıkardığı, hükümetin derebeyi çiftlik sahiplerinin Rusya üzerindeki egemenliğinin organı ve iradesinin organı olduğu kurnazca
olmayan
mekanizmasını anladılar.
Stolipin ünlü (acıklı ünlü) güçlüden yanayız sözüyle köylülere
bunu öğretmek istiyorduysa, Stolypinin yoksullaşmış ve öfkeli köylüler arasında son derece iyi öğrenciler bulduğuna ve bulacağına eminiz; bu köylüler hükümetin
kimden yana olduğunu kavradıktan sonra,
kendilerinin kimden yana olmaları gerektiğini daha da iyi anlayacaklardır: işçi sınıfından ve onun özgürlük mücadelesinden yana. Boş sözler etmemek için, İvan Andreyeviç Konovalov gibi becerikli ve davasına sınırsız bağlı bir gözlemci tarafından hayatın içinden alınmış bazı örnekler vereyim (İvan Konovalov: Günümüz Köyünden Anlatılar, St. Petersburg 1913, fiyatı 1 ruble 50 kopek. Sayfa numaraları alıntılarda verilecek.)
Orel ili Livny kazasında dört çiftlik bireysel işletmelere ayrılmıştır: Grandük Andrey Vladimiroviçinki 5000 desiyatin, Polyakovunki 900 desiyatin, Nabakovunki 400 desiyatin, Korfunki 600 desiyatin. Toplam yaklaşık 7000 desiyatin. Bireysel işletmelerin büyüklüğü 9 desiyatin olarak saptandı ve ancak istisnai hallerde 12 desiyatine çıkıyordu, böylece toplam
altı yüzden fazla bireysel çiftlik ortaya çıktı.
Bu rakamların anlamını daha iyi anlatabilmek için, 1905 yılı Orel ili resmi istatistiklerinin verilerini aktarıyorum. Bu ilde
beş soylunun
143.446
desiyatin toprağı vardı, yani her birine ortalama
28.000 desiyatin toprak. Bu kadar muazzam çiftliklerin sahipleri tarafından tamamen tek başlarına işletilemeyeceği, bunların sadece köylülerin ezilmesine ve köleleştirilmesine hizmet ettiği açıktır. Orel ilinde 1905 yılında çiftlik başına 5 desiyatin pay toprağına sahip eski çiftlik köylülerinin
173.000 desiyatin toprağı olan 44.500 çiftliği vardı. Büyük toprak sahiplerinin her biri
28.000 desiyatin, yoksul
çiftlik köylülerinin her biri
4 desiyatin toprağa sahipti.
500 ve daha fazla desiyatin toprağa sahip soylular, 1905 yılında Orelde 378 kişiydi ve toplam
592.000 desiyatin toprağa sahipti, yani her birine ortalama
1500 desiyatinden fazla toprak düşüyordu. Buna karşılık Orel ilinde çiftlik başına 7 desiyatine kadar pay toprağına sahip
eski çiftlik köylülerinin sayısı
647.000
desiyatine sahip
124.000 çiftlikti, yani çiftlik başına
5 desiyatin.
Buna bakarak, Orel köylülerinin derebeyi çiftlikleri tarafından ne kadar ezildiği ve bireysel çiftliklere ayrılan Livny kazasındaki
dört
çiftliğin sefalet ve yoksulluk denizinde nasıl bir damla olduğu yargılanabilir. Peki ama 9 desiyatin toprağa sahip bireysel mülk sahipleri nasıl yaşıyorlar?
Toprağın fiyatı desiyatin başına 220 ruble olarak saptanmıştır. Yılda ödenecek miktar 118 ruble 80 kopektir (yani bir desiyatinlik ekim alanı için yaklaşık 20 ruble). Bu tür ödemeler yoksul köylünün gücünü aşmaktadır. Eline birazcık para geçmesi için yoksul köylü, toprağının bir bölümünü son derece ucuz biçimde devreder. Banka ödemelerini yapabilmek için bütün tahılını satar. Elinde ne tohumluk, ne de yiyecek bir şey kalır. Yeniden borç alır ve yeniden toprak köleliğine düşer. Bir atı vardır, ineğini satmıştır. İş aletleri eskiden kalmadır. İşletmesini ıslah etmeyi düşünmesi bile olanaksızdır. Çocukcağızlar sütün sadece tadını değil, rengini bile unuttular (s. 198). Böyle bir çiftçi ödemelerini zamanında yapmazsa, toprağından sürülür ve böylece yıkım tamamlanır.
Bay Maliye Bakanı açıklayıcı layihasında, köylülerin yeni tarım düzeni, daha doğrusu düzensizliği tarafından bu yıkımını safça gizleme çabasındaydı.
Açıklayıcı layihanın ikinci bölümünün 57. sayfasında Bay Maliye Bakanı, 1911 yılının sonuna kadar topraklarını satmış olan köylülerin sayısını veriyor. Bu sayı
385.407 ailedir.
Ve Bay Maliye Bakanı
teselli ediyor:
Satın alanların sayısı (362840)
satanların sayısına çok yakın (385407). Bir satıcıya 3,9 desiyatin, buna karşılık bir alıcıya 4,2 desiyatin toprak düşmektedir (Açıklayıcı Layiha, s. 58).
Teselliye bakın. Birincisi, bizzat bu resmi veriler bile, satın alanların sayısının satanların sayısından az olduğunu gösteriyor. Demek ki köyün yıkımı ve yoksullaşması artmaktadır. Ve ikincisi: pay toprağı satın alanların, saptanan az miktarda pay toprağından fazlasını satın almayı yasaklayan yasayı, karılarının, akrabalarının ve maşalarının adına satın alarak aştıklarını kim bilmiyor ki?? Köylüler arasında, zorunluluğun dayatmasıyla, kiralama ve benzeri gibi bin türlü başka biçimler görüntüsü altında toprak satma sisteminin son derece gelişmiş olduğunu kim bilmiyor ki? Yarı Kadetlerden yana, yarı Oktobristlerden yana olan Prens Obolenskinin Ruskaya Mysldaki makalelerine şöyle bir bakın, tamamen feodal görüşlere sahip bu büyük toprak sahibinin bile, zenginler tarafından
muazzam ölçülerde pay toprağı satın alındığı gerçeğini ve bunun, yasa bin türlü biçimde punduna getirilerek
maskelendiğini
kabul ettiği görülecektir!!
Hayır baylar! Hükümetin ve soyluların yeni tarım politikası, soyluların yapabilecekleri ve bu arada mülklerini ve gelirlerini zarar görmeden koruyabilecekleri
herşeyleri
idi (evet, hatta bunlar gelirlerini toprak satış fiyatlarını
yükseltme ve Köylü Bankasının soylulara yaptığı binlerce küçük armağan yoluyla
yükseltmişlerdir).
Ve soyluluğun bu herşeyi bir
hiç
çıktı. Köy daha da yoksullaşmış, daha da
öfkelenmiş durumdadır. Köyde korkunç bir öfke egemen. Vahşilik olarak adlandırılan şey, esas olarak köylülerin inanılmaz öfkelerinin sonucu ve
protestolarının
başlangıç biçimleri
dir.[111]
Ne takibatlar, ne cezalandırmaların şiddetlenmesi, bugün tarım ilişkilerinin düzenleyicileri tarafından şimdiye kadar görülmedik bir hız, duygusuzluk ve gaddarlıkla mahvedilen milyonlarca aç köylünün bu öfkesini ve bu protestosunu ortadan kaldıramayacaktır.
Hayır, soylu ya da Stolypinci tarım politikası çare değil, Rusyada tarım sorununun yeni bir
çözümüne özellikle acı dolu bir
yaklaşımdır. Bu çözümün nasıl olması gerektiğini, toprak sahiplerinin binlerce geciktirme, sürüncemede bırakma ve engellemelerinden sonra toprağın yine de çiftçilerin eline geçtiği İrlandanın kaderi bile dolaylı olarak göstermektedir.
Rusyada tarım sorununun özünün neden ibaret olduğunu, en çarpıcı biçimde büyük toprak mülkiyetine ilişkin veriler göstermektedir. Bu veriler hükümetin 1905 yılındaki resmi istatistiklerinde vardır ve Rus köylülüğünün kaderiyle, ülkemizin tüm politikasında meselelerin durumuyla ciddi olarak ilgilenen herkes, bu veriler üzerinde dikkatle durmalıdır.
Avrupa Rusyasında büyük toprak mülkiyetini inceleyelim.
62 milyon desiyatin toprağa sahip
27.833 büyük toprak sahibinin her birinin 500 desiyatinden fazla toprağı bulunuyor!! Buna Çarlık hanedanının topraklarıyla Uraldaki çiftlik işletmecilerinin büyük çiftliklerini eklersek,
30.000den az büyük toprak sahibinin elinde
70 mil-yon desiyatin
toprağın bulunduğu görülür. Bu, en büyük büyük toprak sahiplerinin ortalama
2000
desiyatinden fazla toprağı ellerinde bulundurdukları anlamına gelir. Bu latifundiyaların, yani Rusyadaki en büyük çiftliklerin hangi çapa ulaştığı,
699
büyük toprak sahibinden her birinin
10.000 desiyatinden fazla toprağa sahip olmasından anlaşılır. Bu kodamanların, ya da en büyüklerin her birine neredeyse
30.000 desiyatin
(29.754) düşmektedir!!
Avrupada, hatta bütün dünyada, derebeyi büyük toprak mülkiyetinin böylesine muazzam ölçülerde ayakta kaldığı bir başka ülke bulmak kolay değildir.
Ve en önemlisi de, bu topraklar üzerinde ancak kısmen kapitalist bir iktisat yürütülmesi, yani toprağın ücretli işçiler tarafından ve mülk sahibinin araçlarıyla işlenmesidir. Çok büyük kısmı itibariyle ise daha ziyade
angarya tarzında bir iktisat yürütülmektedir,
yani
büyük toprak sahipleri, köylüleri, yüz, üç yüz, beş yüz yıl önce olduğu gibi, çiftlik beyinin topraklarını
köylünün
atıyla,
köylünün iş aletleriyle işlemeye zorlayarak köleleştirmektedirler.
Bu kapitalizm değildir. Bu, Avrupaî iktisat tarzı değildir, Bay sağcılar ve Oktobristler, Rusyanın tarımını Avrupaîleştirmek (yani Avrupaî tarza dönüştürmek) istemekle övünen sizler bunu kabul edin! Hayır, bu hiç de Avrupaî tarz değildir. Bu
eski Çin tarzıdır. Bu,
Türk
tarzıdır. Bu,
angarya iktisadı
tarzıdır.
Bu, mükemmelleştirilmiş iktisat değil, bilakis tarım tefeciliğidir. Bu, eski, ezeli köleleştirmedir. En iyi yılda bile dilenci gibi yoksul ve yarı aç kalan, güçsüz, aç bir ata, eski, zavallı ve sefil aletlere sahip köylü, nereye başvuracağını bilemediği için, kendini çiftlik sahibinin,
beyefendinin köleleştirmesine izin verir.
Beyefendi, köylü bu suretle köleliğe düşmeden ona ne toprak, ne geçit, ne yalak, ne otlak, ne de orman alanı kiralar. Köylü yasaya aykırı biçimde ağaç keserken yakalandığında ne olur? Koruculardan, Çerkezlerden vs. dayak yer ve sonra Dumada tarımımızın ilerlemesi ve Avrupayı örnek almamız konusunda coşkulu konuşmalar yapan
beyefendi, dövülen köylüyü şu seçenekle karşı karşıya bırakır: Ya hapsi boylayacak, ya da çalışarak ödeceyektir, iki üç desiyetin sürecek, ekecek ve hasat kaldıracaktır! Otlayan hayvanların verdiği zararlar için aynı şey. Kışın alınan borç tahıl için aynı şey. Çayır ve otlaklar için aynı şey, bunun bir türlü sonu gelmez.
Bu, çiftlik sahiplerinin büyük iktisadı değildir. Köylülerin
köleleştirilmesidir. Bu, binlerce desiyatinlik çiftlikler sayesinde, köylüleri her yandan sıkıştıran ve ezen büyük toprak sahiplerinin çiftlikleri sayesinde, sefalete düşmüş milyonlarca köylünün
angaryacı
sömürüsüdür!!
Bireysel iktisatlar bir avuç zengine yarıyor. Ne var ki kitle eskiden olduğu gibi yine aç. Neden Avrupada çoktan beri kıtlık çekilmiyor acaba, bay toprak sahipleri? Neden orada 19101911 yılında bizim ülkemizde olduğu gibi korkunç açlık felaketleri sadece serflik döneminde yaşanmıştır?
Avrupada angarya köleliği yok da ondan. Avrupada zengin ve orta köylüler var, gündelikçiler var, ama tümüyle ve bütünüyle mahvolmuş, sefalet içinde, sürekli bir eziyet ve angarya altında şaşkına dönmüş, bütün haklardan yoksun, çaresiz, beyefendiye bağımlı köylüler yok da ondan!
Ne yapılabilir? Çare nedir?
Tek bir çare var: köyün bu derebeyi latifundiyalarının boyunduruğundan kurtarılması, bu
yetmiş milyon
desiyatin toprağın toprak sahiplerinin elinden, tazminatsız, köylülere geçmesi.
Sadece bu yol, Rusyayı gerçekten de bir Avrupa ülkesine benzetecektir. Sadece bu yol, milyonlarca Rus köylüsüne nefes aldıracak ve kendine getirecektir. Sadece bu yol, Rusyayı: dilenci gibi yoksul, çiftlik sahiplerine köleliğin iki büklüm ettiği ve sürekli açlık çeken bir köylüler ülkesinden, Avrupaî ilerlemenin bir ülkesine; okuma yazma bilmeyenler ülkesinden eğitimli bir ülkeye; gerilik ve umutsuz bir durgunluk ülkesinden, gelişmeye ve ilerlemeye yetenekli bir ülkeye;
hakların bulunmadığı bir kölelik ülkesinden özgür bir ülkeye dönüştürmeyi mümkün kılacaktır.
Ve özgür, demokratik kurumlar yolu dışında sosyalizme giden bir başka yolun olmadığı ve olamayacağı bilinciyle, işçi sınıfı partisi, hükümetin izlediği tarım politikasıyla Rusyayı bir kez daha soktuğu çıkmaz sokaktan çıkış yolunu gösteriyor; bu yol, tüm çiftlik beyi arazilerinin tazminatsız olarak köylülere geçmesidir, tam politik özgürlüğün yeni bir devrimle ele geçirilmesidir.
Haziran 1913